TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT ILDIRAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/391)
|
|
Karar Tarihi: 20/3/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
Raportör
|
:
|
Serhat ALTINKÖK
|
Başvurucu
|
:
|
Murat ILDIRAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Fevzi KAYACAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, tutukluluk halinin
devamına dair kararların gerekçelerinin yetersiz olduğunu, tutuklamaya ve
tutukluluğun devamına karar verilirken somut olgulara dayanılmadığını, somut ve
inandırıcı deliler bulunmamasına rağmen uzun bir süreden beri tutuklu olduğunu
belirterek Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmiş ve
tahliye talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucu tarafından 18/10/2012 tarihinde Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 10/6/2013 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Bölüm, 14/11/2013
tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemenin
birlikte yapılmasına karar vermiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 22/11/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir.
Adalet Bakanlığı, görüşünü 22/1/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa
Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 23/1/2014
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, karşı beyanlarını 30/1/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile Adalet
Bakanlığının görüşünde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 8/8/2009
tarihinde gözaltına alınmış ve Konya Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesinin 10/8/2009
tarih ve 2009/166 Değişik İş sayılı kararıyla tutuklanmıştır. Başvurucu
hakkında, Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca “Birlikte
Kasten Adam Öldürmek, Adam Öldürmeye Teşebbüs, Adam Öldürmeye Teşebbüs Suçunun
İşlenmesinde Yardımda Bulunmak, Ruhsatsız Silah Taşımak” suçlarını
işlediği iddiasıyla 2009/30903 soruşturma numaralı iddianame düzenlenmiştir.
9. Başvurucunun, Konya 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin 5/11/2010 tarih ve E.2009/396, K.2010/374
sayılı kararıyla 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81. ve 62. maddeleri
gereğince kasten adam öldürme suçundan 7 yıl 6 ay, 10/7/1953 tarih ve 6136
sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’un 13.
maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca 10 ay hapis cezası ve 25 gün karşılığı
adli para cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar
verilmiştir.
10. Başvurucunun temyiz etmesi üzerine
Konya Ağır Ceza Mahkemesinin 5/11/2010 tarihli kararı,
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 27/10/2011 tarih ve E.2011/4374, K.2011/6319 sayılı
ilamıyla bozulmuştur.
11. Yargılanmasına devam olunan
başvurucu, tutukluluk halinin sonlandırılması amacıyla tahliye talebinde
bulunmuş, ancak talebi Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/9/2012
tarihli kararı ile reddedilmiştir.
12. Başvurucu, Konya 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin 25/9/2012 tarihli ret kararına itiraz
etmiştir. Başvurucunun tahliye talebinin reddine dair itirazı, Konya 2. Ağır
Ceza Mahkemesinin 1/10/2012 tarih ve 2012/1331 Değişik
İş sayılı kararı ile reddedilmiştir.
13. Bozma kararı sonrasında
yargılanmasına devam olunan başvurucunun, Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/2/2013 tarih ve E.2011/515, K.2013/65 sayılı kararıyla
kasten adam öldürme suçundan 5237 sayılı Kanun’un 81. ve 62. maddeleri
gereğince 15 yıl hapis, adam öldürmeye teşebbüs suçundan eylemine uyan 5237
sayılı Kanun’un 81. ve 62. maddeleri gereğince 7 yıl 6 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir.
14. UYAP üzerinden edinilen bilgiye
göre başvurucu hakkındaki dava temyiz aşamasında derdesttir.
15. Başvurucu 18/10/2012
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde,
şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli
veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut
olgular varsa.
b) Şüpheli
veya sanığın davranışları;
1.
Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık,
mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
…
2. Kasten öldürme (Madde 81, 82, 83),
…”
17. 5271 sayılı Kanun’un 104.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Soruşturma
ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini
isteyebilir.”
18. 5237 sayılı Kanun’un 81. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bir insanı
kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”
19. 6136 sayılı Kanun’un 13. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak
ateşli silahlarla bunlara ait mermileri satın alan veya taşıyanlar veya
bulunduranlar hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne
kadar adlî para cezasına hükmolunur.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 20/3/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 18/10/2012 tarih ve 2012/391
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu, tutukluluk halinin
devamına dair kararların gerekçelerinin yetersiz olduğunu, tutukluluğun
devamına karar verilirken somut olgulara dayanılmadığını, somut ve inandırıcı
deliller bulunmamasına rağmen uzun bir süreden beri tutuklu olduğunu ileri
sürerek tahliyesini talep etmiş ve Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinin ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
22. Başvurucunun iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı, ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de
bulunmadığı görüldüğünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas
Yönünden
23. Başvurucu, esas olarak, uzun bir
süredir tutuklu olduğunu ve tutukluluğun devamına ilişkin mahkeme kararlarının
gerekçelerinin yetersiz olduğunu ileri sürmüştür.
24. Adalet Bakanlığı görüşünde;
tutukluluk süresinin hesaplanmasında başlangıç noktasının başvurucunun ilk kez
yakalanıp gözaltına alındığı tarih olduğunu, kişinin serbest bırakıldığı ya da
ilk derece mahkemesi kararıyla da olsa bir mahkeme kararıyla mahkûmiyetlerine
karar verildiği tarihte tutukluluğun sona ereceğini, bu tarihten itibaren
tutmanın nedeninin “bir suç şüphesi üzerine
tutma” olmaktan çıkıp “mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi” haline geleceğini, makul şüphenin varlığının
tutukluluğun devamı açısından olmazsa olmaz bir koşul olduğunu, belli bir
süreye kadar tutukluluğun makul olarak kabul edilebileceğini, 2/7/2012 tarih ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin
Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın
Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un
yürürlüğe girmesinin ardından başvurucunun tutukluluk durumunun yeniden
değerlendirildiğini ve mahkeme kararlarında adli kontrol tedbirinin neden
yetersiz kalacağının tartışıldığını belirtmiştir.
25. Başvurucu, Adalet Bakanlığının
görüşüne karşı; derece mahkemesinin basmakalıp ifadelerle tutukluluğun devamına
karar verdiğini, 6352 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra yapılan
değerlendirmenin de tutukluluğun devamı bakımından yetersiz olduğunu, mahkeme
kararlarının gerekçeli olmasının Anayasa’nın 141. ve 5271 sayılı Kanun’un 34.
maddelerinin amir hükmü olduğunu belirterek Adalet Bakanlığının görüşüne
katılmamıştır.
26. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun iddialarının
Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
27. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci
fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre
içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı
isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince
duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir
güvenceye bağlanabilir.”
28. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci
fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın
makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest
bırakılmayı isteme hakları güvence altına alınmıştır (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 60).
29. Tutukluluk süresinin makul olup
olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün
değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup
olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir.
Anayasa’nın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” şeklinde ifadesini
bulan masumiyet karinesi, yargılama süresince kişinin hürriyetinin esas,
tutukluluğun ise istisna olmasını gerektirmektedir. Tutukluluğun devamı ancak
masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan gerçek bir kamu yararının
mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (B. No: 2013/9895, 2/1/2014,
§ 40).
30. Bir davada tutukluluğun belli bir
süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu
amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece
mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin
kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 62).
31. Tutuklama tedbirine kişilerin
suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin
kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla
başvurulabilir. Bu şartların tutukluluk süresince devam ediyor olması,
tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından olmazsa olmaz
bir koşuldur. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar
tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra,
uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle
birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli”
görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de
incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya
sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin
değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte
değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca
ulaşılabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 63).
32. Dolayısıyla Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde
esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine
bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz
başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince
gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun
olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve
tutuklama nedenlerinden biri veya birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke
olarak belli bir süreye kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir
(B. No: 2012/1137, 2/7/2013, §§ 63, 64).
33. Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması
kabul edilemez. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler
gösterilerek bir zanlı ya da
sanığın tutuklanmasının keyfi olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı
derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu
çerçevede değerlendirilmemelidir (B. No: 2013/9895, 2/1/2014,
§ 45). Ayrıca itiraz veya temyiz merciinin, itiraz veya temyiz incelemesine
konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda, buna
ilişkin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak, gerekçeli
karar hakkına aykırılık teşkil etmez (B. No: 2013/9895, 2/1/2014,
§ 46).
34. Makul sürenin hesaplanmasında
sürenin başlangıcı, başvurucunun daha önce yakalanıp gözaltına alındığı
durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir.
Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı tarihtir. Ancak
kişinin, tutuklu olarak yargılanmakta olduğu davada mahkumiyetine karar
verilmiş ise mahkûmiyet tarihi itibarıyla da tutukluluk hali sona erer (B. No:
2012/237, 2/7/2013, §§ 66-67).
35. Tutukluluk
süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen
sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse, bu kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın
nedeni “ilk derece mahkemesince verilen
hükme bağlı olarak tutma” haline dönüşmektedir. Bu bakımdan temyiz
aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin değerlendirmesinde göz önünde
bulundurulamaz. Ancak bozma kararı sonrasında bireyin durumu tekrar suç
isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece mahkemesi önünde geçen süre
değerlendirmede dikkate alınacaktır (B. No: 2013/338, 2/7/2013,
§ 41).
36. Somut olayda başvurucu 8/8/2009 tarihinde gözaltına alınmış, 10/8/2009 tarihinde
tutuklanmış ve Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/11/2010 tarihli kararıyla
hapis ve adli para cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına
karar verilmiştir. İlk defa özgürlüğünden mahrum bırakıldığı 8/8/2009
ile derece mahkemesince hapis ve adli para cezası ile cezalandırılmasına karar
verildiği 5/11/2010 tarihleri arasında başvurucu “bir suç isnadına bağlı olarak” tutulmuştur.
37. Başvurucu, derece mahkemesinin
mahkûmiyet kararını temyiz etmiştir. İlk derece mahkemesinin karar tarihi olan 5/11/2010 ile temyiz incelemesi neticesinde Yargıtay
tarafından bu kararın bozulduğu 27/10/2011 arasında geçen sürede başvurucu, “ilk derece mahkemesince verilen
hükme bağlı olarak” tutulmuştur. Başvurucunun, ilk derece
mahkemesinin mahkûmiyet kararı sonrasında tutulması, tutukluluk olarak
nitelendirilemez. Temyiz aşamasında geçen süre, tutukluluk süresinin hesabında
dikkate alınmaz.
38. Yargıtayın bozma kararı sonrasında
başvurucunun yargılanmasına derece mahkemesinde devam edilmiştir. Konya 1. Ağır
Ceza Mahkemesinin 22/2/2013 tarihli kararı ile
başvurucunun yeniden hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Yargıtayın 27/10/2011 tarihli
bozma kararı ile derece mahkemesinin 22/2/2013 tarihli kararı arasında
başvurucu yeniden “bir suç isnadına bağlı
olarak” tutulmuştur.
Derece mahkemesince verilen 22/2/2013 tarihli karar Yargıtayda temyiz incelemesindedir.
39. Buna göre başvurucu, özgürlüğünden
mahrum bırakıldığı ilk tarih olan 8/8/2009 ile derece
mahkemesinin 22/2/2013 tarihli kararı arasında, Yargıtayda
temyiz aşamasında geçen 11 ay 22 günlük süre çıkarıldıktan sonra, toplam 2 yıl
6 ay 22 gün boyunca özgürlüğünden mahrum kalmıştır.
40. Somut olayda başvurucu son olarak Konya
1. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/9/2012 tarihli 6.
celsesinde tutukluluk halinin sonlandırılması amacıyla tahliye isteminde
bulunmuştur. Başvurucunun talebi “hakkında
kuvvetli suç şüphesini gösteren soruşturma aşamasındaki tutanaklar, ekspertiz raporları, doktor raporları ile suçun niteliği,
dosyadaki delil durumu ve katolog suçlardan olması”
gerekçesiyle reddedilmiştir.
41. Başvurucu, Konya 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin 25/9/2012 tarihli ret kararına itiraz
etmiştir. Başvurucunun tahliye talebinin reddine dair itirazı, Konya 2. Ağır
Ceza Mahkemesinin 1/10/2012 tarih ve 2012/1331 Değişik İş sayılı kararı ile “hakkında kuvvetli suç şüphesini gösteren soruşturma
aşamasındaki tutanaklar, ekspertiz raporları, doktor
raporları ile suçun niteliği, dosyadaki delil durumu ve katolog
suçlardan olması nazara alınarak
tutukluluk halinin devamına dair verilen kararda usul ve yasalara aykırılık
bulunmadığı” gerekçesiyle reddedilerek ve tutukluluk halinin
devamına karar verilmiştir.
42. Başvurucu, dava dosyası kapsamında,
birlikte kasten adam öldürmek, adam öldürmeye teşebbüs, adam öldürmeye teşebbüs
suçunun işlenmesinde yardımda bulunmak, ruhsatsız silah taşımak suçlarını
işlediği iddiasıyla kendisi dışında on bir sanıkla beraber yargılanmıştır.
Yargılama neticesinde başvurucunun kasten adam öldürme ve adam öldürmeye
teşebbüs suçlarından toplam 22 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına
karar verilmiştir.
43. Başvurucu hakkında isnat olunan suçun ağırlığı, dosya
kapsamında yargılanan on iki sanık olması, isnat olunan suçlar için Kanun’da
belirlenen ceza miktarlarının fazla oluşu, derece mahkemesice
yirmi iki yılı aşan hapis cezasına hükmolunması, davanın nispeten karmaşık
nitelikte olması, yargılama sürecinin özenli yürütülmediğine dair bir iddia
bulunmadığı gibi başvuru dosyasında bunu gösteren bir bilginin olmaması
hususları birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun 2 yıl 6 ay 22 günlük
tutukluluk süresi Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası yönünden makuldür.
Derece mahkemelerince verilen tutukluluğa itiraz ve
itirazın reddine dair kararların gerekçeleri, 2 yıl 6 ay 22 günlük toplam
tutukluluk süresi de göz önünde bulundurulduğunda, tutukluluğun devamının
hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve
içeriktedir. Somut olaydaki tutukluluk halinin
devamına ilişkin bu gerekçeler ilgili ve yeterlidir.
44. Açıklanan nedenlerle, “tutukluluğun makul süreyi aşmaması” ve “tutukluluğun devamına ilişkin kararların
gerekçelerinin yeterli” olması nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. “Tutukluluğun
makul süreyi aşmaması” ve “tutukluluğun
devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yeterli olması” nedeniyle
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu
üzerinde bırakılmasına,
D. Kararın bir örneğinin ilgili
mahkemesine gönderilmesine,
20/3/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.