TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÜLLÜZAR ERMAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/542)
|
|
Karar Tarihi: 4/11/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 13/1/2015-29235
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Güllüzar ERMAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Pınar AKDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, “anayasayı
ihlal” ve “silahlı terör örgütü
yönetmek” suçları nedeniyle hakkında yürütülen yargılama kapsamında,
adil yargılanma ve kişi özgürlüğü ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 9/11/2012 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış, Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 29/3/2013
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm tarafından 17/9/2013
tarihinde yapılan toplantıda, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 23/9/2013
tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlığın yazılı görüşü 22/11/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 2/12/2013
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne beyanlarını 16/12/2013 tarihinde sunmuştur.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
UYAP sisteminden temin edilen ek bilgilere göre olaylar özetle şöyledir:
8. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube
Müdürlüğü (Müdürlük) görevlileri tarafından 9/4/2003
tarihinde, başvurucunun, ailesi ile birlikte oturduğu konutunda arama
yapılmıştır. Başvurucu, arama işlemini müteakiben gözaltına alınmış ve
Müdürlüğe götürülmüştür.
9. İki farklı yağma suçunun işlenmesine iştirak ettiği
şüphesi ile başvurucu hakkında yürütülen soruşturma, MLKP (Marksist Leninist
Komünist Parti) Terör Örgütüne yönelik bir operasyonun parçası olup, başka
şüpheliler hakkında da arama, gözaltı vb. işlemler yapılmıştır.
10. Başvurucu, 9/4/2003 tarihinde
kollukta, 13/4/2003 tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda susma hakkını
kullanmıştır. Cumhuriyet savcısı, başvurucuyu İstanbul 5 No.lu Devlet Güvenlik
Mahkemesi (DGM) Yedek Üyeliğine sevk ederek sorgusunun yapılmasını ve
tutuklanmasını talep etmiştir. 13/4/2003 tarihinde
hâkim tarafından yapılan sorgusunda başvurucu, savunmasını yaparak kendisine
isnat edilen suçlamaları reddetmiş olup, aynı Mahkemenin 13/4/2003 tarih ve
2003/44 sayılı kararı ile tutuklanmıştır.
11. İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığının 23/7/2003 tarih ve H.2003/822, E.2003/834, K.2003/834 sayılı
iddianamesi ile başvurucu hakkında İstanbul 4 No.lu DGM’nde kamu davası
açılmıştır. İddianamenin başvurucu ile ilgili kısmı şöyledir:
“...
Sanık GÜLLÜZAR ERMAN’ın güvenlik
kuvvetleri tarafından … adreste
yakalandığı, … yasadışı silahlı MLKP örgütünün program
ve tüzüğü kabul edip bu amaçla mücadele yürüttüğü, sanığın yakalandığı tarihte
İstanbul’da silahlı MLKP terör örgütü adına faaliyet yürüten 2. Hücrede
gizliliğini sağlamak amacıyla ZEYNEP kod adıyla, … ve firari sanık
… ile birlikte faaliyet yürüttüğü ve aşağıda
belirtilen eylemleri gerçekleştirdiği anlaşılmıştır.
… 24.01.2003 günü Eyüp İlçesi Rami Kuru Gıda Toptancılar
Sitesinde bul(u)nan Akbank Topçular Şube Müdürlüğünün
silahla gaspedilmesi:
Sanık ... GÜLLÜZAR ERMAN’ın,
… isimli yasadışı silahlı MLKP terör örgüt mensuplarıyla birlikte Eyüp ilçesi … Akbank Topçular Şube Müdürlüğünü örgüt adına para
temin etmek için sözde kamulaştırma amacıyla silahla gasp etmeyi planladıkları,
olay günü A...’nın 14’lü tabancayı yanına aldığı, kaleşnikof marka tüfek, … tabancaları
ise daha önceden temin ettiği otomobile koyduğu, suç tarihinde ise Eyüp’te
buluşarak araçta bul(u)nan kaleşnikof
marka tüfek, … tabancaları yanlarına alarak araca birlikte binerek birlikte
banka önüne geldikleri, bankanın istihbaratının daha önceden yapılması
nedeniyle sanık GÜLLÜZAR ERMAN ile birlikte dört sanığın kar maskeleri takarak
banka şubesinden içeriye girdikleri, bir sanığın ise içeriye girmeden dışarıda
gözcü olarak kaldığı, bilahare banka özel güvenlik görevlisinin
… tabancasını aldıktan sonra vezneye yönelen sanıkların toplam … parayı alarak torbaya
koydukları, … arac(a) binerek olay mahallinden
uzaklaştıkları, ceraim evrakı, tanıklar
… anlatımları, olay yeri inceleme raporu, … kamera görüntülerinden anlaşılmıştır.
... 17.03.2003 günü Maltepe İlçesi Cevizli Mahallesinde müştekiler … ait silahların gaspedilmesi,
Sanık … GÜLLÜZAR ERMAN’ın,
… isimli yasadışı silahlı MLKP terör örgüt mensuplarıyla birlikte Döviz bürosu
işleten müştekiler …’den döviz gaspetmeyi
planladıkları ve suç ... tarihinde otomobille …’da
ikamet eden müştekilerin evinin önünde beklemeye başladıkları, bir süre sonra
evden çıkan müştekinin yanına giderek … elindeki
çantayı gasp ettikleri ve olay yerinin yakınında bekleyen otomobile binerek … uzaklaştıkları, … tabancayı
gasp ettikleri … anlaşılmıştır.
Bu suretle sanık GÜLLÜZAR ERMAN’ın
yasadışı silahlı MLKP örgütü adına yukarıda belirtilen eylem ve faaliyetleri
gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının tamamını veya bir kısmını
bozma ve değiştirme veya kaldırmaya cebren teşebbüs etmek suçunu işlediği,
… tüm soruşturma evrak kapsamından
anlaşılmış olmakla,
Sanıkların mahkemenizce 3005 sayılı kanuna göre
yargılanmalarının yapılarak yukarıda gösterilen sevk maddeleri uyarınca ayrı
ayrı cezalandırılmalarına karar verilmesi kamu adına iddia ve talep olunur.”
12. 16/6/2004 tarih ve 5190 sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun’un geçici 1. maddesi ile DGM’lerin
görev ve yetkilerine son verilmiş, aynı Kanun’un geçici 2. maddesi gereğince
başvurucu hakkındaki yargılama, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine (Ağır Ceza
Mahkemesi) devredilmiştir.
13. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 1/4/2009
tarih ve E.2003/213 sayılı “esas hakkında mütalaa”sının
başvurucu ile ilgili kısımları şöyledir:
“...
Sanık Güllüzar ERMAN’ın
güvenlik kuvvetleri tarafından … adreste
yakalandığı, … yasadışı silahlı MLKP örgütünün program
ve tüzüğünü kabul edip bu amaçla mücadele yürüttüğü, sanığın yakalandığı
tarihte İstanbul’da silahlı MLKP terör örgütü adına faaliyet yürüten 2. Hücrede
gizliliğini sağlamak amacıyla ZEYNEP kod adıyla, … ve firari şüpheli
… ile birlikte faaliyet yürüttüğü ve aşağıda
belirtilen eylemleri gerçekleştirdiği anlaşılmıştır.
… 24.01.2003 günü Eyüp İlçesi Rami Kuru Gıda Toptancılar
Sitesinde bul(u)nan Akbank Topçular Şube Müdürlüğünün
silahla gaspedilmesi:
Sanık ... GÜLLÜZAR ERMAN’ın,
… isimli yasadışı silahlı MLKP terör örgüt mensuplarıyla birlikte Eyüp ilçesi … Akbank Topçular Şube Müdürlüğünü örgüt adına para
temin etmek için sözde kamulaştırma amacıyla silahla gasp etmeyi planladıkları,
olay günü A.A.’nın 14’lü tabancayı yanına aldığı, kaleşnikof marka tüfek, … tabancaları
ise daha önceden temin ettiği otomobile koyduğu, suç tarihinde ise Eyüp’te
buluşarak araçta bul(u)nan kaleşnikof
marka tüfek, … tabancaları yanlarına alarak araca birlikte binerek birlikte
banka önüne geldikleri, bankanın istihbaratının daha önceden yapılması
nedeniyle sanık Güllüzar ERMAN ile birlikte dört
sanığın kar maskeleri takarak banka şubesinden içeriye girdikleri, bir sanığın
ise içeriye girmeden dışarıda gözcü olarak kaldığı, bilahare banka özel
güvenlik görevlisinin … tabancasını aldıktan sonra
vezneye yönelen sanıkların toplam … parayı
alarak torbaya koydukları, … arac(a) binerek olay
mahallinden uzaklaştıkları, ceraim evrakı, tanıklar … anlatımları, olay yeri
inceleme raporu, … kamera görüntülerinden
anlaşılmıştır.
... 17.03.2003 günü Maltepe İlçesi Cevizli Mahallesinde müştekiler … ait silahların gaspedilmesi,
... Sanık GÜLLÜZAR ERMAN’ın, …
isimli yasadışı silahlı MLKP terör örgüt mensuplarıyla birlikte Döviz bürosu işleten … ve ...’den döviz gaspetmeyi
planladıkları ve suç tarihinde otomobille …’da ikamet eden müştekilerin evinin
önünde beklemeye başladıkları, bir süre sonra evden çıkan ...'nin yanına giderek … elindeki çantayı gasp ettikleri ve olay yerinin yakınında
bekleyen otomobile binerek E-5 karayoluna doğru uzaklaştıkları, … tabancayı
gasp ettikleri … anlaşılmıştır.
Bu suretle sanık GÜLLÜZAR ERMAN’ın
yasadışı silahlı MLKP terör örgütü içerisinde MLKP örgütü adına yukarıda
belirtilen eylem ve faaliyetleri gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının tamamını veya bir kısmını bozma ve değiştirme veya kaldırmaya cebren
teşebbüs etmek suçunu işlediği anlaşılmıştır. …”
14. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/5/2011
tarih ve E.2003/213, K.2011/84 sayılı kararı ile başvurucunun, “yasadışı silahlı MLKP terör örgütü adına Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının tamamını veya bir kısımı bozmaya
veya kaldırmaya cebren teşebbüs etme suçunun subuta
erdiği kabul ...” edilerek, müebbet hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar verilmiş, karar
başvurucuya aynı oturumda tefhim edilmiştir.
15. Başvurucu müdafiinin, İlk
Derece Mahkemesi kararını temyiz etmesi üzerine, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin, 25/9/2012 tarih ve E.2012/4794, K.2012/10066 sayılı kararı
ile başvurucu hakkında verilen mahkumiyet hükmünün düzeltilerek onanmasına
oybirliğiyle karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
“Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller
karar yerinde incelenip, sanıklar … Güllüzar Erman, …’ın üyesi
bulunduğu silahlı terör örgütünün, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını cebir ve
şiddet kullanarak değiştirme amacına yönelik olarak vahamet arz eden olayları
gerçekleştirdiği, sanıklar … Güllüzar
Erman, …’ın sübutu kabul olunan eylemlerinin amaç
suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılık ile ülke genelindeki organik
bütünlüğüne göre amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu
belirlenip, kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde suçun vasfı tayin edilmiş, … tüm sanıkların cezalarını azaltıcı sebebin niteliği takdir
kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, … incelenen dosya
kapsamına göre verilen hükümlerde aşağıdaki husus dışında bir isabetsizlik
görülmemiş olduğundan, Cumhuriyet savcıları ve sanıklar …
Güllüzar Erman, … müdafilerinin temyiz dilekçeleriyle
sanıklar … Güllüzar Erman, …
müdafilerinin duruşmalı inceleme sırasında ileri
sürdükleri yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
765 sayılı TCK’nın lehe olduğu kabul edilerek
uygulama yapılması karşısında anılan Kanunun bir bütün halinde uygulanması
gerektiği gözetilmeden anılan Kanunun 36. maddesi yerine, 5237 sayılı TCK’nın
54. maddesi gereğince müsadere kararı verilmesi suretiyle karma uygulama
yapılması,
Kanuna aykırı olup hükmün bu nedenle
BOZULMASINA, bu hususun yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’nın
322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümdeki ‘5237 sayılı
TCK’nın 54. maddesi’ ibaresi çıkarılarak yerine ‘765 sayılı TCK’nın 36.
maddesi’ ibaresinin eklenmesi suretiyle, diğer yönleri usul ve kanuna uygun
olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
…”
16. Başvurucu, 9/11/2012 tarihinde
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 5190 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Devlet
güvenlik mahkemeleri ve Devlet güvenlik mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılıklarının
yetki ve görevleri sona erer.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görevde
bulunan Devlet güvenlik mahkemesi başkanı, asıl ve yedek üyeleri bu Kanunla
1412 sayılı Kanuna eklenen 394/a maddesi gereğince Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunca görevlendirilecek veya kurulacak ağır ceza
mahkemelerine ilk atamalar yapılıncaya ve atananlar görevlerine başlayıncaya
kadar sırasıyla; ağır ceza mahkemesi başkan ve üyeleri sıfatıyla; Devlet
güvenlik mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet savcıları da 1412 sayılı
Kanunun 394/a maddesinde belirtilen suçları soruşturmak ve kovuşturmak üzere
Cumhuriyet savcısı sıfatıyla görevlerine devam ederler ve başka bir göreve
atanmalarına Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilebilir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu Kanun hükümlerine
göre yapılacak görevlendirme ve atamalar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren onbeş gün içinde gerçekleştirilir.
1412 sayılı Kanunun 394/a maddesinde
belirtilen suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet
savcıları ile aynı maddede belirtilen ağır ceza mahkemelerinin başkan ve
üyeleri disiplin sebepleri hariç meşru mazeretleri ve talepleri olmadıkça üç
yıl süre ile başka bir yere veya göreve atanamazlar. Bu görev süresinin
tespitinde, Devlet güvenlik mahkemesi ve Cumhuriyet Başsavcılıklarındaki
görevlerine son atanma tarihleri nazara alınır. Görev süresi dolanlar tekrar
atanabilirler.”
18. 5190 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun yayımı tarihinde görev ve yetkileri sona eren
Devlet güvenlik mahkemelerinde ve Devlet güvenlik mahkemeleri Cumhuriyet
Başsavcılıklarında mevcut dava ve soruşturma dosyaları ayrıca bir karar
verilmesine gerek kalmaksızın durumlarına, mahiyetlerine ve kanun hükümlerine
göre, bulundukları aşamadan itibaren yargılama ve soruşturmaya devam edilmek
üzere görevli ve yetkili ağır ceza mahkemelerine ve bu mahkemelerin
bulundukları illerin Cumhuriyet Başsavcılıklarına devredilir.
Bu Kanun kapsamına girmeyen suçlar nedeniyle;
a) Hazırlık soruşturma safhasında bulunan dosyalar hakkında
ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarınca,
b) Son soruşturma safhasında bulunan dosyalar hakkında ağır
ceza mahkemelerince dosya üzerinden,
Kanun hükümlerine göre gerekli kararlar verilmek suretiyle,
dosyalar görevli ve yetkili Cumhuriyet Başsavcılıklarına veya mahkemelere
gönderilir.”
19. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun “İfade ve sorgunun
tarzı” kenar başlıklı 147. maddesi şöyledir:
“(1) Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya
sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:
…
c) Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî
yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya
sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda
olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine
baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.”
20. 5271 sayılı Kanun’un “İfade
alma ve sorguda yasak usuller” kenar başlıklı 148. maddesi şöyledir:
“(1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine
dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme,
yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi
bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
…
(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş
olsa da delil olarak değerlendirilemez.
(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim
veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas
alınamaz.”
21. 5271 sayılı Kanun’un “Şüphelinin
veya sanığın müdafi seçimi” kenar başlıklı 149. maddesi şöyledir:
“(1) Şüpheli veya sanık, soruşturma ve
kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin
yardımından yararlanabilir; kanunî temsilcisi varsa, o da şüpheliye veya sanığa
müdafi seçebilir.
(2) Soruşturma evresinde, ifade almada en çok
üç avukat hazır bulunabilir.
(3) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her
aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu
süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı engellenemez,
kısıtlanamaz.”
22. 5271 sayılı Kanun’un “Müdafiin görevlendirilmesi” kenar başlıklı 150. maddesi şöyledir:
“(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir
müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda
olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.
(2) Müdafii
bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul
veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını
gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra
hükmü uygulanır.
(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar,
Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir.”
23. 5271 sayılı Kanun’un “Müdafi
ile görüşme” kenar başlıklı 154. maddesi şöyledir:
“(1) Şüpheli veya sanık, vekâletname
aranmaksızın müdafii ile her zaman ve konuşulanları
başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafii ile yazışmaları denetime tâbi tutulamaz.”
24. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri
takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda
tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle
serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her
türlü delille ispat edilebilir.”
25. 4/4/1929 tarih ve 1412 sayılı mülga Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 138. maddesi şöyledir:
“Yakalanan kişi veya sanık müdafi seçebilecek durumda
olmadığını beyan ederse talebi halinde baro tarafından kendisine bir müdafi
tayin edilir. Yakalanan kişi veya sanık onsekiz
yaşını bitirmemiş yahut sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede
malul olur ve bir müdafi'de bulunmazsa talebi
aranmaksızın kendisine müdafi tayin edilir.”
26. 1412 sayılı mülga Kanun’un 144. maddesi şöyledir:
“Yakalanan veya tutuklu bulunan kişi vekaletname
aranmaksızın müdafi ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı
bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafi ile yazışmaları denetime tabi
tutulamaz.”
27. Başvurucu gözaltında bulunduğu sırada yürürlükte olan 18/11/1992 tarih ve 3842 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu İle Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 31.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanunun 4, 5, 6, 7, 9, 12, 14, 15, 18, 19, 20 ve 22 nci madde hükümleri Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev
alanına giren suçlarda uygulanmaz. Bunlar hakkında 1412 sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun bu değişiklikten önce yürürlükte olan eski
hükümleri değiştirilmeden önceki halleriyle uygulanır.”
28. 16/6/1983 tarih ve 2845 sayılı Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 16.
maddesi şöyledir:
“Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda
yakalanan veya tutuklanan şahıs, yakalama veya tutulma yerine en yakın
mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç en geç kırksekiz
saat içinde hakim önüne çıkarılır ve sorguya çekilir.
Üç veya daha fazla kişinin bir suça iştiraki suretiyle toplu
olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya fail sayısının
çokluğu ve benzeri nedenlerle Cumhuriyet savcısı, bu sürenin dört güne kadar
uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Soruşturma bu sürede
sonuçlandırılmazsa Cumhuriyet savcısının talebi ve hakim
kararı ile süre yedi güne kadar uzatılabilir.
Anayasanın 120 nci maddesi
gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde yakalanan veya tutuklanan
kişiler hakkında ikinci fıkrada yedi gün olarak belirlenen süre Cumhuriyet
savcısının talebi ve hakim kararıyla on güne kadar
uzatılabilir.
Tutuklu bulunan sanık, müdafii ile
her zaman görüşebilir. Hakim tarafından gözaltı
süresinin uzatılmasına karar verildikten sonra gözaltında bulunan kişi hakkında
da aynı hüküm uygulanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
29. Mahkemenin 4/11/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 9/11/2012 tarih ve 2012/542 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
30. Başvurucu,
i. Dava devam ederken DGM’lerin sadece
şeklen kaldırıldığını, yargılama usulleri, mahkeme başkanı, üyeleri, savcıları,
kalem personeli ve hatta dava dosyalarının numaralarının dahi değişmediğini,
ii. Gözaltında bulunduğu zaman diliminde, kolluk ve
Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesi alınırken bir avukatın hukuki yardımından
yararlandırılmadığını,
iii. Tutukluluk durumunun duruşma açılmadan celse aralarında
dosya üzerinden incelendiğini, bu incelemelere ilişkin Cumhuriyet savcısı
mütalaalarının kendisine tebliğ edilmediğini, tutukluluğun devamına dair
kararların birbiri ile aynı gerekçelere dayandığını,
iv. Diğer sanıklardan birinin, kolluk
tarafından işkenceyle ve avukatın katılımı sağlanmaksızın alınan ifadesinin
kendisi aleyhine delil olarak kabul edilerek kanuna aykırı bir şekilde hükme
esas alındığını,
v. Müşteki ve tanıklardan hiçbirinin
kendisi aleyhine beyanda bulunmadığını, kendisine isnat edilen her iki olayın
meydana geldiği zaman diliminde başvurucunun işyerinde çalışmakta olduğunun
belgelenmesine rağmen derece mahkemesinin buna ilişkin şüpheleri ortadan
kaldıracak herhangi bir değerlendirme yapmadığını,
Bu nedenlerle, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş, yargılamanın yenilenmesini talep etmiştir.
31. Makul sürede yargılanma, yargılama devam ederken
salıverilme, özgürlüğü kısıtlama işleminin kanuna uygunluğunun bir mahkeme
tarafından denetlenmesini isteme ve zararlarının tazmini haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş, bu iddiaları ile ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine yaptığı başvurunun akıbetinin araştırılmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlaline İlişkin
İddialar
i. Davaya Bakan Mahkemenin Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Devamı Niteliğinde Olduğu İddiası
32. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri
sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal
gerekçelerinin, … belirtilmesi gerekir. Başvuru
dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem
veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin
eklenmesi şarttır.”
33. 6216 sayılı Kanun’un,
“Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı
verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen
şartların taşınması gerekir.
(2) Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
34. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel
başvuru formu ve ekleri” başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:
…
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi
nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü
açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının
doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
…”
35. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzüğün 59. maddesinin ilgili
fıkraları uyarınca başvurucunun, başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını
açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını
kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle
ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü
bulunmaktadır (B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; B.
No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19-20).
36. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa
Mahkemesince başvurunun, açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir.
37. Başvurucu, dava devam ederken DGM’lerin şeklen
kaldırıldığını, dosyaları devralan mahkemelerin yargılama usulleri, başkan ve
üyeleri, savcıları, kalem personeli ve hatta dava dosyalarının numaralarının
dahi değişmediğini, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
38. Başvurucu, ihlal iddiasını salt, yargılandığı Mahkemenin
hâkim, savcı, personel ve yargılama usulleri itibariyle DGM’lerin uzantısı
olması iddiasına dayandırmış olup, bunların dışında, Ağır Ceza Mahkemesinin
hangi somut özelliğinin, adil yargılanma hakkını ihlal ettiği konusunda bir açıklamada
bulunmamıştır. Bu nedenle, ihlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların
ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun, iddiasını
kanıtlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
40. Başvurucu, yargılama süresinin makul olmadığını, bu
nedenle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının,
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Delillerin Değerlendirilmesine Yönelik
Şikâyetler
42. Başvurucu, diğer sanıklardan
birinin, kolluk tarafından işkenceyle ve avukatın katılımı sağlanmaksızın
alınan ifadesinin kendisi aleyhine delil olarak kabul edilerek kanuna aykırı
bir şekilde hükme esas alındığını, müşteki ve tanıklardan hiçbirinin kendisi
aleyhine beyanda bulunmadığını, kendisine isnat edilen her iki olayın meydana
geldiği zaman diliminde işyerinde çalışmakta olduğu belgelenmesine rağmen
derece mahkemesinin buna ilişkin şüpheleri ortadan kaldıracak herhangi bir
değerlendirme yapmadığını ve bu şekilde adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
43. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının,
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Gözaltında ve Cumhuriyet Savcısı Huzurunda
Bir Avukatın Hukuki Yardımından Yararlandırılmadığı İddiası
44. Başvurucu, gözaltındayken, kolluk ve Cumhuriyet savcısı
huzurunda ifadesi alınırken, bir avukatın hukuki yardımından
yararlandırılmadığını ileri sürmektedir.
45. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
“Adil yargılanma hakkı” kenar
başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
46. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c)
bendi şöyledir:
“1. Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar
ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek
olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının
makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek
hakkına sahiptir. ...
…
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara
sahiptir:
…
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için
gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli
görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak
yararlanabilmek;
…”
47. Şüpheliye, kolluk tarafından ilk kez sorgulanmasından
itibaren avukata erişim hakkı sağlanması, adil yargılanma hakkının etkili bir
koruma işlevine sahip olması bakımından gereklidir. Her davanın kendine özgü
koşulları çerçevesinde zorunlu sebepler ortaya çıkması halinde bu hak
kısıtlanabilir ise de bu hallerde dahi suç şüphesi altındaki kişinin savunma
hakkına, telafisi mümkün olmayacak şekilde zarar verilmemesi gerekir (Aynı
yöndeki AİHM kararı için bkz. Salduz/Türkiye,
B. No: 36391/02, 27/11/2008, § 55)
48. Başvurucunun gözaltında tutulduğu dönemde, DGM’lerin
görev alanına giren suçlar yönünden, kural olarak, müdafi yardımından
yararlanmak ancak belli bir aşamadan sonra mümkün olabilmektedir. Anılan
tarihlerde, ilgili mevzuatta, bu kapsamdaki suçlara yönelik soruşturmalarda,
normal gözaltı süresinde avukata erişim imkânı tanınmamaktadır.
49. Belirtilen şartlar altında dört gün gözaltında tutulan
başvurucu, 9/4/2003 tarihinde kollukta, 13/4/2003
tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda susma hakkını kullanmıştır. 13/4/2003 tarihinde hâkim tarafından yapılan sorgusunda
başvurucu, müdafiinin de katılımı ile savunmasını
yaparak kendisine isnat edilen suçlamaları reddetmiştir.
50. Görüldüğü üzere, her ne kadar başvurucu, gözaltında
bulunduğu sırada bir avukatın hukuki yardımından yararlanamamış ise de hâkim
huzurundaki sorgusuna kadar devam eden süreçte susma hakkını kullanmasına izin
verildiği için, kendisini suçlayıcı herhangi bir beyanda bulunmamış veya
aleyhine herhangi bir delil göstermemiştir. Başvurucunun, bir avukatın hukuki
yardımından mahrum bırakılmış olması savunma hakkının kullanılması bakımından
bir eksiklik ise de bu durum, başvurucunun savunma hakları bakımından telafisi
mümkün olmayan bir zarara neden olmamış ve belirtilen bu eksiklik, sorgu
işleminde avukatın katılımı ile giderilmiştir. Bu açıklamalar çerçevesinde,
başvurucunun belirtilen iddialarının, adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlal
oluşturmadığı açıktır.
51. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun gözaltında ve
Cumhuriyet savcısı huzurunda bir avukatın hukuki yardımından
yararlandırılmadığı iddiasının adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlal
oluşturmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Kişi Özgürlüğü
ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiği İddiası
52. Anayasa Mahkemesince, daha önce karara bağlanan
başvurularda, başvurunun Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
kapsamında değerlendirilebilmesi için, ilk derece mahkemesince verilen nihai
mahkûmiyet kararının, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başladığı 23/9/2012 tarihinden sonra verilmiş olması
gerektiği, anılan tarihten önce verilen bir nihai kararla sona eren tutukluluk
hallerine yönelik başvuruların, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
dışında kaldığı kabul edilmiştir (Bkz. B. No: 2013/5512, 3/4/2014, §§ 20-24; B.
No: 2013/6065, 3/4/2014, §§ 20-23; B. No: 2012/142, 9/1/2014, §§ 24-29).
Başvurucunun tutukluluk hali, nihai kararının verildiği 4/5/2011
tarihinde sona ermiş olduğundan, başvurunun bu kısmının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Adil
(Hakkaniyete Uygun) Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
53. Başvurucu, diğer sanıklardan
birinin, kolluk tarafından işkenceyle ve avukatın katılımı sağlanmaksızın
alınan ifadesinin kendisi aleyhine delil kabul edilerek kanuna aykırı bir
şekilde hükme esas alındığını, müşteki ve tanıklardan hiçbirinin kendisi
aleyhine beyanda bulunmadığını, kendisine isnat edilen her iki olayın meydana
geldiği zaman diliminde işyerinde çalışmakta olduğu belgelenmesine rağmen
derece mahkemesinin buna ilişkin şüpheleri ortadan kaldıracak herhangi bir
değerlendirme yapmadığını ve bu şekilde adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
54. Bakanlık görüş yazısında, AİHM
içtihatlarına göre, delillerin kabul edilmesinin esas olarak ulusal makamların
kararı olarak değerlendirildiği için bir ulusal mahkemenin delil
değerlendirmesinin de kural olarak gözden geçirilmediği, AİHM’in
bu değerlendirmeyi ancak ulusal mahkemenin “önündeki
olgulardan keyfi veya açıkça adil olmayan sonuçlar çıkardığı durumlarda”
yapmakta olduğu, ulusal mahkemelere geniş takdir yetkisi tanıyan yaklaşımın
maddi vakıaların belirlenmesindeki yöntemlere de uygulandığı, delilleri
değerlendirme ve sanıkların üzerine atılı olan suç oluşturan eylemleri ile
ilişkilendirme veya dosya kapsamındaki delillerden hangisi ya da hangilerini
hükme esas alacağını saptama yetkisinin, ilgililerin yargılandığı mahkemelere
ve son tahlilde Yargıtaya ait olduğu, bireysel
başvuru yoluyla, Anayasa Mahkemesinin, yerel mahkeme kararlarını gözden geçiren
dördüncü derece bir yargı organına dönüştürülemeyeceği, Anayasa Mahkemesinin
birçok kararında bu hususların ortaya konulduğu bildirilmiştir.
55. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı
beyan dilekçesinde, başvuruya konu delil değerlendirilmesi ile adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasının, salt maddi ve hukuki hataların bireysel
başvuruya konu edilmesi mahiyetinde olmadığını, Anayasa Mahkemesinin bir temyiz
mercii olmadığı akılda tutularak, başvurucunun yargılanmasına ve
cezalandırılmasına esas delillerin hukuki olmadığının, delil
değerlendirilmesinde yargı yerlerinin açıkça keyfi hareket ettiklerinin,
dolayısıyla başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin ileri
sürüldüğünü, bu nedenlerle Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinin ihlal edildiğini
ifade etmiştir.
56. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
57. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fırkası
şöyledir:
“1. Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. ...”
58. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
22).
59. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
kişilerin, davalarının hakkaniyete uygun olarak görülmesini isteme hakları
güvence altına alınmıştır. Bu hak, 6. maddenin diğer fıkralarında yer alan suç
isnadı ile karşı karşıya bırakılmış kişilere yönelik asgari hak ve güvencelerle
doğrudan bağlantılı olduğu gibi, anılan fıkralardaki güvenceler, (1) numaralı
fıkrada ifadesini bulan, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının somut
görünümleridir. Dolayısıyla, hakkaniyete uygun yargılama hakkı, Sözleşme’nin 6.
maddesinin özellikle (3) numaralı fırkasındaki somut güvenceler bakımından
tamamlayıcı bir fonksiyon ifa etmektedir.
60. Görüldüğü üzere, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ceza muhakemesini ilgilendiren boyutu, savunma hakkı ile ilintili olup,
özellikle yargılama faaliyeti kapsamında alınan önlemlerin, savunma hakkının
gerektiği gibi kullanılmasını teminat altına alacak düzeyde olmasını
gerektirmektedir. Delil sunmak veya bazı belgeleri istemek gibi davanın
tarafının inisiyatifine bırakılan konularda dahi mahkemenin, gerçeğin ortaya
çıkarılabilmesi için Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fırkasındaki
hakları güvence altına alma pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Aynı yönde AİHM
kararı için bkz. Barbera, Messegue ve Jabardo/İspanya,
B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 75; Kerojarvi/Finlandiya, B. No: 17506/90, 19/7/1995, § 42). Ayrıca
delillerin elde edildiği koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği
üzerinde şüphe doğurup doğurmadığının dikkate alınması gereklidir.
61. Sözleşme’nin 6. maddesinde, delillerin kabul
edilebilirliğine ilişkin ilkeleri düzenleyen açık bir kural bulunmaması,
yargılama makamının, taraflarca ileri sürülen iddiaları ve gösterilen delilleri
gereği gibi inceleme zorunluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Bununla birlikte,
belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek
istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen
derece mahkemesine aittir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Mevcut yargılamada geçerli olan delil
sunma ve inceleme yöntemlerinin kanuna uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa
Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp; Mahkemenin görevi, başvuru konusu
yargılamanın, bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir.
62. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri
ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması
şarttır. Taraflara, tanık delili de dahil olmak üzere
delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkanların tanınması
gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik
iddialarının da yargılamanın bütünü esas alınarak değerlendirilmesi gerekir (B.
No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19).
63. Bir delilin, diğer yan delillerle desteklenmemiş olması,
mutlak surette adil yargılanma hakkı bakımından sorun oluşturmaz. Mahkemece
hükme esas alınan bir delilin çok kuvvetli olması ve güvenirliği konusunda
herhangi bir risk bulunmaması, destekleyici delillere olan ihtiyacın
yoğunluğunu azaltır. Buna karşılık, gücü ve güvenilirliği konusunda bir takım
şüpheler bulunan bir delilin, suçun sübutu konusunda ulaşılan vicdani kanaat
bakımından belirleyici olması halinde, bu durum, hakkaniyete uygun yargılanma
hakkı bakımından sorun oluşturabilir.
64. Adil yargılanma hakkı kapsamında güvence altına alınan
hakların etkili bir şekilde korunması gereklidir. Bu itibarla, işkence ve kötü
muamele yasağına aykırı eylemler sonucunda elde edilen delillerin kullanılması
da yargılamanın adilliği üzerinde ciddi sorunlar doğurur. Zira,
işkence ve kötü muamele sonucunda elde edilen delillerin kabul edilebilirliğine
karar verilmesi, mutlak surette yasaklanan işkence ve kötü muameleye yönelik
bir tolerans olarak değerlendirilme ve bu noktada ilgili kamu görevlerinin bu
yöntemlere başvurmalarını teşvik gibi sonuçlar doğurabilir (Aynı yöndeki AİHM
kararı için bkz. Gafgen/Almanya, B. No: 22978/05, 1/6/2010, §
178). Ancak suç şüphesi altındaki kişinin yargılama sırasında verdiği ikinci
ikrarın, tek başına veya bunu doğrulayıcı tartışmasız nitelikteki maddi
delillerle birlikte mahkumiyetine ve cezalandırılmasına yeterli bulunduğu ve
özellikle kullanılan yasak sorgu yöntemleri sonucunda tartışmalı hale gelen
maddi deliller ile kişinin mahkumiyeti ve cezalandırılması arasındaki
nedensellik bağının kesildiği durumlarda, salt, işkence ve kötü muamele
yasağına aykırılık nedeniyle yargılamanın bütün olarak adil olmadığının kabul
edilmesi mümkün değildir (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Gafgen/Almanya, B. No: 22978/05, 1/6/2010, § 180).
65. Özetle, hüküm kurulurken, işkence, insanlık dışı ve onur
kırıcı muamele ile toplanan delillere dayanılması, hakkaniyete uygun yargılama
hakkı ile bağdaşmamaktadır (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Gafgen/Almanya, B. No: 22978/05, 1/6/2010, § 166). Ancak, işkence ve kötü
muamele yasağına aykırı bir biçimde soruşturma aşamasında elde edilen bir ikrar
yerine, daha sonra kişinin mahkeme huzurunda özgür iradesiyle verdiği ifadeye
dayanılarak hüküm kurulmuş olması halinde, salt önceki ifadenin işkence ve kötü
muamele yasağı ile bağdaşmayan yöntemlerle elde edilmiş olması, yargılamanın
bütününün hakkaniyete aykırı kabul edilmesini gerektirmez. Yargılama
kapsamında, dayanılan diğer delillerin sıhhatine bakılarak, hakkaniyete uygun
yargılama yapılıp yapılmadığı tespit edilmelidir.
66. Görüldüğü üzere, işkence ve kötü muamele altında toplanan
delillerin, mahkemenin ulaştığı vicdani kanaat üzerinde etkili olması ve bu
etkinin önemini ortadan kaldıracak derecede esaslı, güvenilir ve şüpheden uzak
başka delillere dayanılmamış olması yargılamanın bütün olarak adilliğini
zedelemektedir.
67. Öte yandan, ikrar içeren ifadelerin müdafi huzurunda
alınmış olması da önemli olup, müdafiin hazır
bulunmadığı ifadelerin hükme esas alınabilmesi için, kovuşturma aşamasında bu
ifadelerin baskı altında alınıp alınmadığını kontrol edecek yeterli
mekanizmaların mevcut olup olmadığı hususu önem kazanmaktadır. Ayrıca, ikrarın
kişinin hür iradesine dayalı olup olmadığının, kovuşturma aşamasında, çelişmeli
bir usulle yargılama makamı tarafından irdelenip değerlendirilmiş olması da
gereklidir. Dahası, özellikle sanığın soruşturma aşamasındaki ikrarını, kötü
muamele veya işkence altında verdiğini belirterek hâkim önünde reddetmesi
halinde, işin esasına geçilmeksizin öncelikle bu konunun açıklığa
kavuşturulması gerekli olup, aksi yöndeki uygulamalar, hakkaniyete uygun
yargılama hakkı bakımından önemli eksiklik oluşturur (Bkz. Hulki Güneş/Türkiye, B. No: 28490/95, 19/6/2003, § 91).
68. Başvurucu ile birlikte yargılanan diğer sanıklardan A.A.’nın, bir avukatın katılımı sağlanmaksızın, kollukta verdiği
12/4/2003 tarihli ifadesi şöyledir:
“24.01.2003 günü …
Akbank şubesinin maskeli ve silahlı (5) kişi tarafından soyulması, … Tl’sı para ve güvenlik görevlisi …’ın
üzerinde bulunan … tabancanın
gasp edilmesi,
Bu eyleme (5) kişi katıldık. (2) bayan (3)
erkektik. Ben. UZUN Kod, burada benimle beraber gözaltında bulunan ZEYNEP kod Güllüzar ERMAN, devrim nikahlı eşim Hatice
… ve Tahir … (…) isimli şahıslardı. Amacımız
örgüte para temin etmek, yani kamulaştırmaktı. Bende 14’lü tabanca vardı.
Bundan hariç diğer arkadaşlarda kaleşnikof, uzi ve Tarık marka silahlar vardı. Eylemden birkaç gün önce
temin edilen beyaz brodvey marka araca silahları ben
koydum. Eylem günü Eyüp’te buluştuk. Beşimiz arabaya binerek Rami’deki bankanın
önüne geldik. … (4) kişi bankaya girdik. Girmeden kar mask(e)lerini taktık. Bir bayan arkadaş dışarıda kapıda bekledi.
İçeriye giren bayan arkadaş bekçiyi etkisiz hale getirdi. … silahını
aldı. … bir arkadaşımla beraber veznedeki paraları
topladım. İki arkadaş da içeride bizim güvenliğimizi aldı. Paraları torbaya
koyup bankadan çıktık. Dışarıda az ilerde bıraktığımız arabaya binip hızla
oradan uzaklaştık. Eyüp cami(i) yakınlarında (2) bayan, (1) erkek arkadaş
araçtan indi. Paraları ve silahlardan Uzi ile bir ufak
tabancayı yanlarına aldılar. …
- 17.03.2003 günü …
döviz bürosu sahiplerinden Hakkı .., Adem …, Fikri
…’ye ait (3) adet tabancanın gasp edilmesi,
Bu eylemin amacı dövize yönelikti. İlk anda
silahlar gündemde yoktu. Dö(v)izcilerin istihbaratı
ben yapmıştım. Eylem günü dövizcilerin evinin önüne beyaz bir araç ile (5) kişi
gittik. (2) bayan (3) erkektik. Benim yanımda UZUN kod, ZEYNEP kod Güllüzar ERMAN, Hatice …, Tahir …
VARDI. Aracı biraz ileriye bıraktık. Banka soygununda kullanılan silahları
yanımıza almıştık.
İstihbarata göre dövizcilerde 200 Milyar … yakın para olması
gerekiyordu. Eylem günü (2) şahıs evden çıktı. Ellerinde çanta vardı. İki
arkadaşım bunlara müdahale ederek etkisiz hale getirdi. Üzerlerindeki silahları
ve çantalarını alarak oradan uzaklaştık. İleride bıraktığımız araca bindik.
E-5’e çıktık. Bizim ve dövizcilerin silahlarını ben aldım. Arabadan indim. Bir
araca binerek eve geldim. Diğer dört arkadaş araba ile gittiler. Bu eylemde kar
maskelerini taktık. Eylemde çantadan para çıkmadı. Sadece (3) adet tabanca
kamulaştırıldı.
… Biz yakalanana kadar İs(t)anbul’da üç tane hücre vardı. … Hücrelerdeki yapılanma şu
şekildedir. 1. hücre: …, 2. hücre: Tahir …, ZEYNEP kod
Güll(ü)zar ERMAN, …, 3. hücre: …”
69. A.A. hakkında düzenlenen 9/4/2003
tarihli raporun muayene bulguları kısmında sağ el bileğinde (3x2) cm ebadında
cilt sıyrığı, sol el başparmak üstünde (0,3) cm’lik
sıyrık, sol uyluk orta ön kısmında (1) cm çapında eski nedbeleşmiş
lezyon görüldüğü; psikiyatrik muayenede herhangi bir psikiyatrik araz belirtisi
saptanmadığı; sonuç olarak tespit edilen bulguların hayati tehlikeye maruz
kılmadığı, bir gün iş ve güç kaybı oluşturacak nitelikte olduğu bildirilmiştir.
Yine cezaevine alınmadan önce, dört günlük açlık grevi sırasında ilaç verilerek
şuurunun zayıflatıldığı ve darp edildiği şeklindeki iddiaları da gözetilerek
yapılan 18/4/2003 tarihli ilk muayene raporunda “sağ göz altında ekimoz, sağ
el bileğinde kabuklu yara” tespit edilmiştir. Tekirdağ 1 No.lu F
Tipi Ceza İnfaz Kurumu Revirinde düzenlenen aynı tarihli adli rapor formunda da
aynı bulgular tespit edilmiştir. A.A. ayrıca, işkence ve kötü muamele iddiaları
ile ilgili olarak müşteki sıfatıyla Cumhuriyet savcısı huzurunda ifade vererek,
ilgili görevlilerden şikâyetçi olmuştur. Başvuru formu ve eklerinden,
başvurucunun bu şikâyeti sonucunda açılan soruşturma veya kovuşturmanın sonucu
hakkında herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır.
70. A.A., 13/4/2003 tarihinde
Cumhuriyet savcısı huzurunda susma hakkını kullanmıştır. Belirtilen şahsın,
nöbetçi hâkimlikteki 13/4/2003 tarihli ifadesi ise
şöyledir:
“ … Ben üzerime atılı suçlamayı kabul
etmiyorum. Ben herhangi bir öldürme, yaralama ve bombalama eylemine katılmadım.
Ben emniyette niye gözaltına alındığı(m)ı bilmiyorum, isnat edilen suçlamaları
da bilmiyorum, emniyette bana herhangi bir şey sormadılar, beyanları kendileri
yazdılar, ben de imzalamak zorunda kaldım…”
71. İstanbul 4 No.lu DGM’ce yürütülen yargılama kapsamında,
sanık A.A.’nın 14/4/2004
tarihli duruşmadaki savunması şöyledir:
“ … Öncelikle ben bu olayla ilgili olarak
iddianamede bana atılı suçlardan sadece MLKP üyesi olduğumu kabul ediyorum.
Ayrıca söz konusu evde yakalanan eşyaların da yine bu partinin ve benim
olduğumu kabul ediyorum. Bunun dışında iddianamede bana yüklenen eylemlerle
hiçbir ilgim olmadığı gibi dosyada benimle beraber yargılanan diğer sanıklardan
Hatice … benim eşimdir. Bunun
dışında diğer sanıkların hiçbiri ile ilişkim yoktur. Kendilerini de tanımam. Bu
olayla ilgili olarak ben 08.04.2003 tarihinde gözaltına alındığımda görevli
olduklarını da bilmediğim sivil şahıslar tarafından zor kullanılarak
kaçırıldım. Hatta orada bulunanlara bağırarak adını söyleyip kaçırılmakta
olduğumu da bildirdim. Bu şekilde zorla şubeye getirildikten sonra çok yoğun
bir şekilde işkenceye tabi tutuldum. Bu arada hafıza zayıflatıcı bir ilaç bana
uygulanmak suretiyle ve verilmek suretiyle hafızamda kısmen kayıplara sebep
olacak şekilde işkenceye tabi tutuldum. Daha doğrusu hafızamı tamamen
kaybettim. Bu şekilde bana değişik eylemleri zorla kabul ettirmek istediler.
Bununla tehdit ettiler. Yine eşimle ilgili olarak tehditte bulundular. Ben her
defasında susma hakkımı kullandığımı bildirdiğim halde bana kendi gösterdikleri
şahıslarla ilgili ve belirtilen eylemlerle ilgili bazı şeyleri kabul etmemi
istediler. Bu şekilde benim ifade vermediğim halde yazdıkları şeyleri bana
imzalattılar. Bu şekilde de savcılık huzuruna çıkardılar. Yine savcılık
huzurunda da benzer şekilde çıkarılırken işkencelere tabi tutuldum ve daha
sonra cezaevine gittiğimde bunlar raporla da tespit edilmiştir. Sorumlular
hakkında yasal işlemler yapılmasını talep ediyorum ve işkence yapan ve bana
ilaç uygulaması yapan şahıslar hakkında suç duyurusunda bulunuyorum. Söylediğim
gibi eylemlerin hiçbiri ile ilgim yoktur. Sadece örgüt üyeliğini ve evde
yakalanan malzemeleri kabul ediyorum. …
… Söylediğim gibi poliste alınan ifadeler ben
poliste verilen ilacın etkisindeydim. Savcılıkta da yine korktuğum için o
psikolojik durum altında avukatım olmadan ifade vermeyeceğimi bildirdim. Yedek hakim huzurunda da tam olarak neler söylediğimi bilemiyorum.
Ancak şu anda mahkemenizde söylediğim savunmam tamamen doğrudur.”
72. İlk Derece Mahkemesinin, başvurucuya isnat edilen
eylemlerin sübutu konusundaki değerlendirmeleri şöyledir:
“…
Sanık A.A.’nın UZUN
kod, ZEYNEP kod GÜLLÜZAR ERMAN, A.A.’nın devrim
nikahlı eşi HATİCE … ve başka MLKP terör örgütü
üyeleri ile birlikte Eyüp ilçesi Rami Kuru Gıda Toptancılar Sitesinde faaliyet
gösteren Akbank Topçular Şube Müdürlüğünü örgüt adına para temin etmek için
silahla yağmayı planladıkları, olay günü A.A.’nın
14’lü tabancayı yanına aldığı, kaleşnikof mark tüfek,
Uzi ve Tarık marka tabancaları ise daha önceden temin
ettiği otomobile koyduğu, suç tarihinde ise Eyüp’te buluşarak araçta bulunan kaleşnikof marka tüfek, Uzi ve
Tarık marka tabancaları yanlarına alarak araca birlikte binerek birlikte banka
önüne geldikleri, bankanın istihbaratının daha önceden yapılması nedeniyle A.A.
ile birlikte dört sanığın kar maskeleri takarak banka şubesinden içeriye
girdikleri, bir sanığın ise içeriye girmeden dışarıda gözcü olarak kaldığı,
bilahare banka özel güvenlik görevlisinin 7.65 mm çaplı Kırıkkale marka … seri numaralı tabancasını aldıktan sonra vezneye
yönelen sanıkların toplam … TL parayı alarak, torbaya
koydukları, bilahare bankadan dışarıya çıkarak az ileride bıraktıkları
… plakalı araca binerek olay mahallinden
uzaklaştıkları,
… kamera görüntü kayıtları, banka çalışanları Ayşe … 12/04/2003 tarihli ifadeli teşhis tutanağı, yine
banka çalışanlarından Gülşah … 12/04/2003 tarihli
ifadeli teşhis tutanağı, diğer tanıklar Fatma …, Sedat
… ve Narin …’ın anlatımları, olay yeri inceleme
raporundan sanık A.A.’nın 12/04/2003 tarihinde
emniyet aşamasında olayın oluş şekliyle uyuşan ikrarı, olayda kullanıldığını
beyan ettiği silahların kullandığı hücre evinde yakalanması dikkate alındığında
atılı eylemin sübuta erdiği, sanıklar A.A., Gül(lü)zar Erman ve Hatice … tarafından
işlendiği konusunda tam bir vicdani kanaat hasıl olmuştur.
…
Sanık A.A.’nın UZUN
kod, Güllüzar Erman, Hatice …
ve başka yakalanamayan bir örgüt mensubu ile birlikte yasadışı silahlı MLKP
terör örgüt mensuplarıyla birlikte döviz bürosu işleten müştekiler Adem … ve Hakkı …’den döviz yağmalamayı planladıkları ve suç
tarihinde otomobille Maltepe ilçesi Cevizli Mahallesi Atilla Sokak No:9’da
ikamet eden müştekilerin evinin önünde beklemeye başladıkları, bir süre sonra
evden çıkan müştekinin yanına giderek Adem …’nin
elindeki çantayı silah zoruyla alarak olay yerinden uzaklaştıkları ancak
çantada döviz yerine Hakkı …’ye ait … taşıma ruhsatlı
silah ile yine Fikri …’ye ait tabancalar ile kendisine ait …
yerli yap(ı)m tabancayı yağmaladıkları,
Sanık A.A.’nın hücre
evi olarak kullandığı yerde söz konusu silahların eylemlerde kullanılan başka
silahlarla birlikte ele geçirildiği, silahlara ait ekspertiz raporu, sanık
A.A.’nın olayın oluş şekliyle uyuşan beyanı, söz
konusu silahların A.A.’nın anlatımlarına uygun olarak
hücre evi olarak kullandığı yerde ele geçirildiği hususu dikkate alındığında
beyanlarına itibar edilmesi gerektiği konusunda mahkememizde kanaat oluşmuş ve
atılı eylemin sanıklar A.A., Gül(lü)zar
Erman, Hatice … ve başka MLKP silahlı terör örgütü
üyesi şahıslarla birlikte işlendiği konusunda tam bir vicdani kanaat hasıl
olmuştur.
…
Sanık Gül(lü)zar
Erman:
MLKP terör örgütü içerisinde Zeynep kod adını
kullandığı, sanığın yukarıda sabit kabul edilen ve ayrıntısı belirtilen;
24.01.2003 günü Eyüp ilçesi Rami Kuru Gıda
Toptancılar Sitesinde bulunan Akbank Topçular Şubesi Müdürlüğünün silahla yağma
edilmesi,
17.03.2003 günü Maltepe ilçesi Cevizli
Mahallesinde Adem Köse ve Hakkı Köse’ye ait silahların
yağmalanması,
Bu nedenle sanığın işlediği kabul edilen
eylemlerin sayısı niteliği vehamet arz eden boyutu
dikkate alındığında yasadışı MLKP terör örgütü adına Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının tamamını veya bir kısmı(nı) bozmaya veya
kaldırmaya cebren teşebbüs etme suçunun s(ü)buta
erdiği kabul edilmiştir.
…”
73. İlk Derece Mahkemesinin sübuta
ilişkin değerlendirmeleri incelendiğinde, sanık A.A.’nın
kolluk ifadesindeki ikrarı dışında kamera görüntü kayıtları, banka
çalışanlarına ait teşhisleri, diğer tanıkların anlatımları, olay yeri inceleme
raporu ve sanık A.A.’nın ev aramasında bulunan
tabancalar gibi başkaca delillere de dayanıldığı; A.A.’nın
ikrar içeren ifadesinin, İlk Derece Mahkemesinin sübut konusunda ulaştığı
vicdani kanaat bakımından belirleyici yegâne delil olmadığı ve diğer delilleri
önemsiz kılmadığı görülmektedir. Bu tespitler ışığında, başvurucu hakkındaki yargılamanın
bir bütün olarak adil olmadığı söylenemeyeceğinden, başvurucunun hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
74. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkı
75. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın
makul süre içinde sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
76. Bakanlık tarafından, benzer nitelikteki başvurulara
ilişkin daha önce bildirilmiş olan görüşlere atıfta bulunularak, 6216 sayılı
Kanun’un 49. maddesinin ikinci fıkrası ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 71.
maddesi çerçevesinde, görüş sunulmasına gerek görülmediği bildirilmiştir.
77. Başvurucu, suç ithamı ile karşı karşıya kaldığı 9/4/2003 tarihinden, Yargıtayın
onama karar tarihi olan 25/9/2012 tarihine kadar geçen sürenin, AİHM kararları
ve genel hukuk ilkeleri çerçevesinde makul olmadığını bildirmiştir.
78. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan
bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§
38–39).
79. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§
41–45).
80. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca
kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra,
cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep
hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili
makamlar tarafından bildirilmesi olup, kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın
suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun pozitif
düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen
cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan
fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza
hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi
yapılmaksızın, adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B.
No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
81. Başvuru konusu olayda, başvurucuya isnat olunan “Anayasal düzeni zorla ortadan kaldırmaya teşebbüs
etmek” suçu İlk Derece Mahkemesince sabit görülerek, 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 146.
maddesinin birinci ve 59. maddesinin birinci fıkraları uyarınca başvurucunun müebbet
hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Bu çerçevede başvurucu
hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence
kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
82. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili
uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural
olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından
bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi
tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu tarih, kolluk
görevlileri tarafından başvurucunun konutunda arama işleminin yapıldığı ve
müteakiben gözaltına alındığı 9/4/2003 tarihidir.
Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir
(B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 34; B. No: 2012/625,
9/1/2014, § 32). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş
tarihinin, başvurucu hakkındaki mahkumiyet kararının Yargıtayca
onandığı ve bu şekilde kesinleştiği 25/9/2012 tarihi
olduğu anlaşılmaktadır.
83. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
başvurucunun 9/4/2003 tarihinde kollukta, 13/4/2003
tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda susma hakkını kullandığı, 13/4/2003
tarihinde hâkim tarafından yapılan sorgusunun yapıldığı ve tutuklandığı,
başvurucu hakkında 23/7/2003 tarihinde kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır.
Kamu davasına bakan İstanbul 4 No.lu DGM’nin, E.2003/213 sayılı dosyası
üzerinde yürütülen yargılama kapsamında, 3/10/2003
tarihli duruşmada başvurucu, suçlamalara karşı savunmasını yapmış ve
delillerini sunmuştur. Duruşma sonunda başvurucunun çalıştığı şirkete müzekkere
yazılarak şahsi dosyasının istenmesine, tutukluluk halinin devamına ve
duruşmanın, diğer günler dolu olduğu ve araya devir teslim işlemleri girdiği
gerekçeleriyle 19/1/2004 tarihine ertelenmesine karar
verilmiş olup, anılan tarihli duruşmada, başvurucunun sanık sıfatıyla savunması
alınmıştır. 14/4/2004 tarihli duruşmada, bir kısım
sanık, mağdur ve tanık beyanları alınmış ve yine diğer günler dolu olduğu
gerekçesiyle duruşma 26/7/2004 tarihine ertelenmiştir.
84. Yargılama devam ederken 16/6/2004
tarih ve 5190 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun’un geçici 1. maddesi
ile Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev ve yetkilerine son verilmiş, aynı
Kanun’un geçici 2. maddesi gereğince başvurucu hakkındaki yargılama, İstanbul
12. Ağır Ceza Mahkemesine (Ağır Ceza Mahkemesi) devredilmiştir. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2003/213 sayılı dosyası kapsamında 13/10/2004,
23/2/2005, 8/6/2005, 26/9/2005 ve 3/5/2006 tarihli duruşmalarda, maktul yakını,
mağdur, tanık ve sanık beyanları alınmıştır. Cumhuriyet Savcılığınca verilen 1/4/2009 tarih ve E.2003/213 sayılı esas hakkında mütalaa
Mahkemeye sunulmuştur. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/5/2011
tarih ve E.2003/213, K.2011/84 sayılı kararı ile başvurucunun, müebbet hapis
cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Başvurucu müdafiinin
derece mahkemesi kararını 12/9/2012 tarihli dilekçe
ile temyiz etmiş olup, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 25/9/2012 tarih ve
E.2012/4794, K.2012/10066 sayılı kararı ile başvurucu hakkında verilen İlk
Derece Mahkemesi kararının düzeltilerek onanmasına karar vermiştir.
85. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 22-45).
86. Başvuruya konu davada yer alan kişi
sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği
başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya
bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini
gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık dokuz yıl beş aylık
yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
87. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
c. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
88. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
89. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmiş olan başvurucu, tespit edilen ihlale ilişkin olarak herhangi bir
tazminat talebinde bulunmadığından, başvurucu lehine manevi tazminata
hükmedilmemiştir.
90. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Davaya bakan Mahkemenin,
DGM’lerin devamı niteliğinde olduğu iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının, “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Gözaltındayken müdafiin hukuki yardımından yararlandırılmadığı iddiasının,
“açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Başvurucunun hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
5. Başvurucunun makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun,
1. Hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
4/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.