TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET AKSU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/637)
|
|
Karar Tarihi: 5/11/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Şükrü DURMUŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet AKSU
|
Vekili
|
:
|
Av. Muzaffer Sevgi SAKARYA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, kuvvetli suç
şüphesi bulunmadığı halde tutuklandığı ve tutukluluk halinin devam
ettirildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 15/11/2012
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış
ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 8/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve dosyanın Bölüm’e
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 29/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvurunun bir örneğinin Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığı görüşünü 31/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 10/4/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, diyeceklerini süresi içinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) mülga 250. maddesi ile görevli İzmir Cumhuriyet Başsavcıvekilliğince “suç
işlemek amacıyla örgüt kurmak, bu örgüte üye olmak, fuhuş, insan ticareti,
şantaj, tehdit, özel hayatın gizliğini ihlal, kişisel verileri kayıt altına
alma” suçlarının işlendiği şüphesiyle yürütülen 2010/640 sayılı
soruşturma kapsamında 9/5/2012 tarihinde başvurucu gözaltına alınmıştır.
9. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. maddesi ile
görevli) tarafından 12/5/2012 tarih ve 2012/17 sorgu
sayılı kararında başvurucu, B.Ö.’nın sahibi bulunduğu
şirketlerin muhasebe müdürlüğü ve mali koordinatörlüğünü yaptığını ve
suçlamaları kabul etmediğini beyan etmiştir. Mahkemece,
"suç işlemek amacıyla kurulan örgüte
üye olma ve devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme"
suçlarından dolayı, “suçların niteliği,
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların mevcudiyeti, mevcut delil
durumu, delillerin henüz tamamen toplanmamış olması, delilleri yok etme,
gizleme ile kaçma hususunda kuvvetli ve ciddi şüphe olması ve atılı suçların
kanunda öngörülen ceza miktarları dikkate alınarak” başvurucunun
tutuklanmasına karar verilmiştir.
10. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş, İzmir 8. Ağır
Ceza Mahkemesi 18/6/2012 tarih ve 2012/1869 sayılı karar ile "yapılan incelemede ... atılı
suçların niteliği, mevcut delil durumu, yasada belirtilen bir tutuklama
nedeninin mevcut olması ve şüpheli haklarında isnat edilen suçların ceza
miktarı değerlendirildiğinde kaçma şüphesinin mevcut olduğu ve bu şekilde CMK.nun 100. maddesindeki
tutuklama koşulları ortadan kalkmadığından ... itirazının
reddine" karar vermiştir.
11. Cumhuriyet Başsavcıvekilliğinin
6/8/2012 tarih ve 2010/640 sayılı talebi üzerine (12/4/1991 tarih ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesi ile görevli) İzmir 1 No.lu Hakimliğinin, 6/8/2012 tarih ve 2012/318 sayılı kararı ile
başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir. Dosya kapsamındaki
delillerle ilgili ayrıntılı açıklamalar içeren kararın ilgili kısımları
şöyledir:
"... Şüpheli Mehmet Aksu
açısından yapılan değerlendirme;
Şüpheli Mehmet Aksu'nun suç örgütü içerisinde
şüpheli B.Ö.'nın talimatlarına göre hareket ettiğini
gösterir telefon görüşmelerine ilişkin tape kayıtları
ile şüpheli B.Ö.'nın usulüne uygun şekilde tespit
edilen iletişim tespiti tutanakları, teknik takip izleme tutanakları, N.K. ve
diğer şüphelilerin suça konu eylemlerle ilgili olarak kendi aralarında
yaptıkları iletişimin tespiti tutanakları, şüpheli B.Ö.'da
ele geçirilen ... seri numaralı taşınabilir bellek,
şüphelinin çiftlik evinde yapılan aramada ele geçirilen bilgisayar harddiski, şüpheli N.K.'dan elde edilen harddiskler,
şüpheli O.S.'den ele geçirilen harddisk,
şüpheli S.K. 'den ele geçirilen harddisk, F.A.'dan ele geçirilen harddisklerin
içeriklerinde bulunan veriler; şüphelinin Türkiye çapında faaliyet gösteren ve
yapılan aramalarda devletin güvenliğine ilişkin bilgi ve belge, kişisel veri,
şantaj amaçlı video ve resimler elde edilen suç örgütünün içerisinde yer alarak
B.Ö.'nın talimatları doğrultusunda hareket ederek
devletin güvenliğine ilişkin bilgi ve belgeleri temin ettiğine ve kişisel
verileri kaydettiğine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir
olgular niteliğinde olduğu, öte yandan atılı suçların niteliği, devletin
güvenliğine ilişkin bilgi ve belgeleri temin etme suçunu düzenleyen TCK'nun 327/1 maddesinin alt sınırının 3 yıl üst sınırının
8 yıl, suç örgütü kurmak suçunu düzenleyen TCK'nun
220/1 maddesinin alt sınırının 2 yıl üst sınırının 6 yıl olduğu, yine şüpheli B.Ö.n'ın 15 yıldır yanında bulunan şüphelinin telefon
görüşmelerinden anlaşılan konumu ve şüpheli B.Ö. ile ilişkileri düşünüldüğünde
bu yapılanmadan haberinin olmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, her
ne kadar suç örgütüne üye olmak suçundan tutuklanmış ise de, açıklanan nedenlerle
suç örgütünün yöneticisi olma ihtimalinin ve dolayısıyla suç vasfının aleyhine
değişme ihtimalinin bulunduğu, iddia edilen suç örgütünün yapısı, gücü,
faaliyet alanı, amacı, hedefleri ve işleyiş şekli ile şüphelinin tutuklulukta
geçirdiği süre dikkate alındığından kaçma şüphesinin bulunduğu, bir diğer
yandan suç örgütüne yönelik operasyonda ele geçirilen dijital materyallerin
gerek sayıca çok olmaları ve gerekse bir kısmının suç örgütü tarafından
şifrelenmiş olması nedeni ile henüz şifrelerinin kırılamadığı ve
incelemelerinin yapılamadığı, bu anlamda delillerin henüz tam olarak
toplanmamış olduğu, şüphelinin delilleri karartma şüphesinin de bulunduğu, bu
durumda tutuklamanın ölçülü olduğu ve tutuklamadan beklenen gayenin adli
kontrol hükümleri ile sağlanamayacak olması dikkate alınarak şüphelinin CMK.nın 108. maddesi gereğince tutukluluk halinin devamına
karar verilmiştir...."
12. İzmir 1 No.lu Hakimliğinin
16/10/2012 tarih ve 2012/896 sayılı kararı ile atılı suçların işlendiğine ilişkin
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların varlığı, atılı
suçların niteliği, kanunda belirlenen ceza miktarları, suçların şüpheliler
aleyhinde vasıf değiştirme ihtimalinin bulunması, delillerin henüz tam olarak
toplanmamış olması ve şüphelilerin tutuklulukta geçirdikleri süre de dikkate
alındığında kaçma ve delil karartma şüphesinin bulunması, tutuklamanın ölçülü
olduğu ve tutuklamadan beklenen gayenin adli kontrol hükümleri ile
sağlanamayacak olması dikkate alınarak 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi
uyarınca başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir.
13. Başvurucu 23/10/2012 tarihli dilekçesi ile İzmir 1 No.lu Hakimliğinin 2012/896 sayılı kararına karşı tutuklanmayı
gerektirir somut delil bulunmadığı gerekçesiyle itiraz ederek tahliye talebinde
bulunmuştur. İzmir 2 No.lu Hakimliğinin 2/11/2012
tarih ve 2012/796 sayılı kararı ile itirazın reddine ve tutukluluk halinin
devamına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"... tutuklama tarihinden bu yana şüpheliler
lehine delil durumunda bir değişme ve gelişme bulunmadığı, tutuklama sebep ve
koşullarının ortadan kalkmadığı, ele geçirilen dijital veriler içerisinde
bulunan bilgi ve belgelerin gizlilik derecelerine ilişkin Genelkurmay
Başkanlığından gelen yazı cevabının soruşturma makamınca eksik ve yetersiz
bulunarak aynı konuda tekrar daha detaylı ve ayrıntılı bir bilginin kendilerine
verilmesi için Genelkurmay Başkanlığına yeniden 31/10/2012 tarihinde müzekkere
yazıldığı ancak henüz cevaplarının dönmediği, bu aşamaya kadar Genelkurmay
Başkanlığından gelen yazı cevapları ve bilgilerin şüphelilerin lehine bir delil
niteliğinde olmadığı, İzmir 1 No.lu Hakimliğin CMK'nın
108. madde çerçevesinde 16/10/2012 tarihinde verdiği itiraza konu şüphelilerin
tutukluluk halinin devamına dair 2012/896 D.İş sayılı
kararında tutukluluğun devamı gerekçelerinin ve şüphelilerle ilgili somut ve
maddi delillerin gösterilmiş olduğu, 1 Nolu
hakimliğin bu kararından sonra delil durumunda bir değişme ve gelişme olmadığı
ve yine itiraza konu İzmir 1 No'lu hakimliğin
şüphelilerle ilgili 16/10/2012 tarih ve 2012/896 D.İş
sayılı kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından
şüpheliler Mehmet AKSU ve ... müdafilerinin
bu kararlara yönelik vaki itirazlarının reddine Hakimliğimizce karar vermek
gerekmiştir.”
14. Başvurucunun da dahil olduğu
toplam 357 şüpheli hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 6/1/2013
tarih, 2010/640 soruşturma no ve 2013/3 esas sayılı
iddianame ile kamu davası açılmış, iddianamede başvurucunun suç işlemek için örgüt kurmak, hukuka aykırı olarak
kişisel verileri kaydetme ve devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etme suçlarından
cezalandırılması talep edilmiştir.
15. İddianamenin başvurucu ile ilgili kısımları şöyledir; “Yapılan teknik çalışmalarda B.Ö.’nın …da bulunan evinin bahçe
kısmına evin içerisinden geçişi olan gizli bir alan yaptırdığı, inşaat
çalışmalarını fark eden zabıta ekiplerine görevliler tarafından inşa edilen
şeyin su deposu olduğu söylendiği ancak zabıta ekiplerinin teknik nedenlerle
yapılan inşaatın su deposu olamayacağını söyleyerek işlem yapacaklarını
söyledikleri, B.Ö.’nın konunun kendisine ulaşmasından
sonra sorunu çözmesi için Mehmet Aksu’yu görevlendirdiği ve Mehmet Aksu’nun
görevli zabıta memurlarına rüşvet vererek inşaatın devamını sağladığı yönünde
teknik veriler elde edilmiştir (İddianame sayfa 126). Yapılan teknik çalışmalarda B.Ö.’nın oğlu D. Ö.nın 2010 yılında … de bir otelin otoparkında çıkan silahlı kavga
sırasında işletme sahibi … tarafından vurularak
öldürüldüğü, konu ile ilgili davanın … Ceza
Mahkemesinde görülmekte olduğu, B.Ö.’nın Avukat … aracılığıyla davanın
seyrini lehlerine değiştirebilmek amacıyla faaliyette bulundukları, B.Ö.’nın bu faaliyetleri N.Y. ve Mehmet Aksu aracılığıyla
yürüttüğü yönünde teknik veriler elde edilmiştir (İddianame sayfa
128). SUÇ ÖRGÜTÜNÜN MALİ YÖNETİCİSİ MEHMET
AKSU: Örgütün pandorada yer almayan tek yöneticisi
olduğu, uzun yıllardır örgüt lideri şüpheli B.Ö.’nın
müdürlüğünü yaptığı, B.Ö.’nın illegal işlerini de
bizzat takip ettiği, bu konuda tespite düşen konuşmalarının iletişimin tespiti
tutanaklarında mevcut olduğu, …. örgütün
mali işlerini şüpheli Mehmet Aksu’nun idare ettiği, bu nedenle şüphelinin
örgütün mali işlerini idare eden yöneticisi olduğu tespit edilmiştir (İddianame
sayfa 192).”
16. Davanın görüldüğü İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi E.2013/9,
16/1/2014 tarihli ara kararında başvurucu ve diğer
tutuklu sanıkların tutukluluk durumunu değerlendirmiştir. Mahkeme
kararında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular belirtildikten
sonra tutuklama nedenleri olarak şu değerlendirmede bulunmuştur; “Sanıkların üzerine atılı birden fazla suçun
bulunması, atılı suçların niteliği, keza sanıkların iddianamede anlatılan
eylemlerinin, sübut bulması halinde bilgilerin niteliğine göre iddianamede
belirtilen suçlamalara ek olarak TCK.'nun 329 ve 336.
maddelerinde tanımlanan suçları da oluşturma ihtimalinin bulunduğu, bu
ihtimalin gerçekleşmesi durumunda gerçek içtima kuralları uyarınca iddianamede
belirtilen suçlamalara ek olarak sanıklar hakkında TCK.'nun
329 ve 336. maddelerinin de uygulanmasının ve dolayısıyla suçların sayı ve
nitelik olarak vasfının tüm tutuklu sanıklar aleyhine değişme olasılığının
bulunduğu, TCK.’nun 329/1 fıkrasında düzenlenen suçun
alt sınırının 5 yıl, üst sınırının 10 yıl hapis cezası, TCK.'nun 329/2 fıkrasındaki suçun alt sınırın 10 yıl, üst
sınırının 15 yıl hapis cezası, TCK.’nun 336/1
fıkrasındaki suçun alt sınırının 3 yıl, üst sınırının 5 yıl hapis cezası, TCK.'nun 336/2 fıkrasındaki suçun alt sınırın 10 yıl, üst
sınırının 15 yıl hapis cezasını gerektirdiği.
Ele geçirilen gizlilik
dereceli bilgi/belgeler hakkında Genelkurmay Başkanlığı'ndan ayrıntılı
değerlendirme raporunun alınması zaruretinin olduğu ve bu amaçla merciinden
düzenlenecek raporların beklenildiği, sanık B.Ö.’nın
evinde ele geçirilen harici harddiskte bulunan pandora adlı veri tabanı ile sanıklarda ele geçirilen
dijital materyaller üzerinde TÜBİTAK'tan kapsamlı bilirkişi raporunun
istenildiği ve rapor dönüşünün beklendiği, hazırlanacak rapor neticelerinin
beklenilmesinin yargılamanın gereği olduğu ve bu anlamda delillerin tam olarak
toplanmamış olduğu,
Öte
yandan iddia olunan suç örgütünün yapısı, işleyiş şekli, faaliyetleri ve etki
alanı ile sanıkların konumları dikkate alındığında, serbest bırakılmaları
durumunda hazırlanacak rapor ve değerlendirmelerin sağlıklı bir şekilde
yapılmasını engelleme ihtimalinin bulunduğu, bu şekilde delilleri karartma
ihtimalinin olduğu, bu bağlamda CMK 100/(2-b)/1 ve 2’de belirtilen tutuklama
nedenlerinin mevcut olduğu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tutukluluk
tedbiri konusundaki yerleşik karar ve gerekçelerinde, kişinin adaletin
işleyişine müdahale etme riski olan hallerde tutukluluk tedbirinin
uygulanabileceğinin belirtilmiş olduğu, dava dosyasında AİHM'in
belirttiği bu kriter ve ölçütlerin yukarıda
belirtildiği şekilde gerçekleştiği, tüm bu hususlar birlikte
değerlendirildiğinde tutuklamanın bu aşamada ölçülü olduğu ve tutuklamadan
beklenen gayenin adli kontrol hükümleri ile sağlanamayacağı" gerekçesiyle başvurucu ve diğer
tutukluların tutukluluk hallerinin devamına karar vermiştir.
17. Başvurucunun, 16/1/2014 tarihli
tutukluluğun devamı kararına karşı yaptığı itiraz üzerine Bursa 6. Ağır Ceza
Mahkemesi 29/1/2014 tarih ve 2014/46 Değişik iş sayılı karar ile başvurucunun
tahliyesine karar vermiştir. Karar gerekçesinde, “… sanık Mehmet Aksu’nun örgüt yöneticisi sıfatıyla nitelikli suçlardan
cezalandırılması talep edilmiş ise de; mevcut delil durumu itibariyle dosya
kapsamından sanığın örgüt yöneticisi olarak kabul edilebileceğine dair şahsa
ilişkin herhangi bir kayıt yada veriye ve veri intikaline rastlanılmamış olması
değerlendirilerek …. sanıklar Mehmet Aksu ….’nin tutukluluk hallerinin
devamı mağduriyetlerine neden olabileceğinden, tutuklamanın tedbir mahiyetine
nazaran tutuklama tedbiri ile davaya devam ölçülü olmadığından bu sanıkların
bihakkın tahliyelerine karar verilmesi gerekmiş, ancak bu sanıklar hakkında … adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verilmesi
gerekmiştir. … Sanıklar Mehmet Aksu, … nin tutuklu
kaldığı süreler gözetildiğinde, tutuklamanın tedbir mahiyetine nazaran
eylemlere farklı maddelerin uygulanmasını gerektiren sevk maddelerine dönüşme
ihtimali ile tutukluluk hallerinin devamı kararı ölçülü olmadığı gibi, bu
aşamada sanıkların mağduriyetlerine yol açabilecektir….
Sanıkların toplanacak delillere müdahale etme risklerinin somut olarak
bulunmaması, kaldı ki tutuklu sanıklara göre konumları itibariyle bu delilleri
müdahale etme imkanı olabilecek tutuksuz yargılanan sanıkların da bulunması
itibariyle, tutuklu yargılanan bu sanıkların ne şekilde delillere müdahale
edebileceği de somut olarak belirtilmeden, İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesince
(TMK.10.Maddesi İli Görevli) …. gerekçeleriyle
tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi sanıklar Mehmet Aksu, … yönünden yerinde görülmemiştir.”
18. Başvurucu hakkındaki dava,
İzmir 12. Ağır ceza Mahkemesinin 2013/19 esas sayılı dosyası üzerinde
yürütülmeye başlanmış, ancak 6526 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle TMK. 10.
Maddesi ile görevli mahkemelerin görevlerinin son bulması üzerine İzmir 5. Ağır
Ceza Mahkemesine devredilmiş olup, halen Mahkemenin 2014/100 esas sırasında
derdesttir.
19. Başvurucu 15/11/2012
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
20. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanun’un 135. maddesi
şöyledir:
“(1) Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine;
hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık
durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak
kaydeden kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.”
21. Aynı Kanun’un 220. maddesinin
(1) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt
kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç
ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan
altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için
üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
….
(5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde
işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.
….”
22. Aynı Kanun’un 327. maddesi
şöyledir:
“(1) Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları
bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri temin eden
kimseye üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş
hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye
koymuşsa müebbet hapis cezası verilir.”
23. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanun’un 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik
tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer
alan;
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, madde 220),
…
(4) (Değişik: 2/7/2012-6352/96 md.) Sadece
adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla
olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
24. Mahkemenin 5/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
15/11/2012 tarih ve 2012/637 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
25. Başvurucu, hakkında icra
edilen arama işlemleri sonucunda kendisi aleyhine herhangi bir delil elde
edilmediğini, aynı soruşturma kapsamında tutuklu bulunan B.Ö. adlı kişi ile
ilgili arama işlemleri sonucunda ele geçirilen bir takım belgeler kapsamında,
Mehmet Aksu’nun bu belgelerden habersiz olduğunun kabulünün hayatın olağan
akışına uygun bulunmadığı gibi bir gerekçe ile tutukluluk halinin
sürdürülmesinin 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesine ve cezaların şahsiliği
ilkesine aykırı olduğunu, dolayısıyla özgürlüğünün kısıtlanmasının yasal
dayanaktan yoksun olduğu ileri sürerek tutukluluk haline son verilmesi
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
26. Başvurucunun şikayetlerinin kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı halde
tutuklandığı ve tutukluluk halinin devam ettirildiğine ilişkin olduğu
anlaşılmıştır. Kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı halde tutuklandığı yönündeki
iddiasının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası, kuvvetli suç şüphesi
bulunmadığı halde tutukluluk halinin sürdürülmesi yönündeki iddiasının ise
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerektiği
sonucuna varılmıştır.
1. Tutuklamanın
Kanuni Olmadığı İddiası
27. Başvurucu, kuvvetli suç
şüphesi bulunmadığı halde tutuklandığını iddia etmiştir.
28. Adalet Bakanlığı görüşünde
özetle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) göre, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5.maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi
çerçevesinde kişi, ancak hakkında isnat edilen suçu işlediğine dair inandırıcı
deliller varsa tutuklanabileceği [Jecuis/Litvanya, no:34578/97, par. 50 ve Wloch/Polanya, no:27785/95,
par.108], Sözleşme’nin 5.maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c)
bendi ile getirilen inandırıcı delil (makul şüphe) bulunması şartının, kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının temel güvencesini teşkil ettiğini, inandırıcı
delilden söz edebilmek için, söz konusu delillerin objektif bir gözlemciyi,
kişinin isnat edilen suçu işlediğine ikna etmeye uygun yeterlilikte olması
gerektiğini, bununla birlikte, makul olarak kabul edilebilecek durumların somut
olayın kendine özgü koşullarının tamamına bağlı olduğunu [Fox, Chambell
ve Hartley/Birleşik Krallık, 30/8/1990, par.32; O’hara/Birleşik Krallık, no.37555/97, par.34; Korkmaz ve
diğerleri/Türkiye, no:35979/97, 21/3/2006, par.24; Süleyman Erdem/Türkiye,
no:49574/99, 19/9/2006, par.37; ve Çelik ve Yıldız/Türkiye, no:51479/99,
10/11/2005, par.20], Sözleşme’nin 5.maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (c) bendine göre soruşturmanın konusu, suçu işlediğinden
şüphelenilen kişi hakkındaki şüphelerin doğruluğunu kanıtlayacak veya ortadan
kaldıracak delilleri toplayarak, bunlara göre soruşturmayı takipsizlik kararı
veya dava açarak sonuçlandırmak olduğunu, dolayısıyla, şüphelere dayanak
oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak
olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak veya suç isnadına temel teşkil edecek
olan olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerektiğini, bu nedenle
Sözleşme’nin, inandırıcı delillerin, mutlaka kişinin yargılandığı anda
toplanmış olması gerekliliğini öngörmediğini [Murray/Birleşik Krallık, 28/10/1994, par.55 ve yukarıda
anılan Korkmaz ve diğerleri kararı, par.26], İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığınca suç örgütüne yönelik başlatılan soruşturma kapsamında,
başvurucunun da dahil olduğu 357 şüpheli hakkında kamu
davası açıldığı, iddianamede başvurucunun, beraber yargılandığı diğer sanıklar
ile yaptığı telefon görüşmelerinin ayrıntılı olarak belirtildiği, böylece bu
konuşmaların suçun işlendiğine dair delil olarak değerlendirildiğinin
anlaşıldığı belirtmiştir.
29. Başvurucu Bakanlık görüşüne
karşı beyanında, başvurucunun yakalandığı anda tutuklanmaya yeter hiçbir
delilin olmamasının tutuklanmama için gerekçe oluşturacağını, organize suçlarla
mücadele konusu olsa dahi hakkında suç şüphesi oluşturacak somut olgular
olmayan kişinin hak ve özgürlüklerinin elinden alınmasının Sözleşme ve
Anayasaya aykırılık teşkil edeceğini, başvurucu ile ilgili telefon
görüşmelerinde iddianamede yer alan suçlama ile ilgili somut bir görüşme
olmadığı, örgütün mali işlerini başvurucunun idare ettiği iddiasının soyut
olduğu, tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarında başvurucu ile ilgili
bireysel değerlendirme yapılmadığını, başvurucunun aleyhine bir delil
olmamasının kararlarda değerlendirilmediğini, itiraz üzerine Bursa 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin aynı gerekçelerle bu defa aleyhine bilgi ve belge olmadığını
belirterek tahliye ettiğini belirtmiştir.
30. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları
ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
31. Anayasa’nın 19. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu
ilke olarak konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları
kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği
durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik
hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen
durumlardan herhangi birinin varlığı halinde söz konusu olabilir (B. No:
2012/239, 2/7/2013, § 43).
32. Anayasa’nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrasında, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin, ancak
kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla
veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde
hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır. Buna göre bir kişinin
tutuklanabilmesi öncelikli olarak suç işlediği hususunda kuvvetli belirti
bulunmasına bağlıdır. Bu, tutuklama tedbiri için aranan olmazsa olmaz unsurdur.
Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle
desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin
niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır.
33. Ancak bu nitelemeye bağlı
olarak kişinin suçla itham edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında
delillerin yeterli düzeyde toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Zira
tutukluluğun amacı, yürütülen soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin
tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya
ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmektir. Buna
göre, suç isnadına esas teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile
ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete
gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir (AİHM
kararları için bkz. Murray/ Birleşik Krallık, B.No.
14310/88, 28/10/1994, § 55; Talu/Türkiye (KE), B.No. 2118/10,
4/12/2012, § 25) (B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 73).
34. Tutukluluk, 5271 sayılı
Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 100. maddeye göre kişi
ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren
olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklanabilir. Maddede
tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir. Buna göre, (a) şüpheli
veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut
olgular varsa, (b) şüpheli veya sanığın davranışları; 1)
delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2) tanık, mağdur veya başkaları
üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe
oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Kuralda ayrıca işlendiği
konusunda kuvvetli şüphe bulunması halinde tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlar bir liste halinde belirtilmiştir.
35. Diğer yandan, Anayasa’da yer
alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin
kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar
bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun
hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir
yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı
yorumlar ile delillerin takdirinde açıkça keyfilik halinde hak ve özgürlük
ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi
gerekir. Aksinin kabulü bireysel başvurunun getiriliş amacıyla bağdaşmaz (B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 49).
36. Somut olayda başvurucu,
hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 9/5/2012
tarihinde gözaltına alınmış ve 12/5/2009 tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından suç işlemek amacıyla
kurulan örgüte üye olmak ve devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin
etmek suçlarından tutuklanmıştır. Tutuklama gerekçesi ise “bu suçların niteliği, kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların mevcudiyeti, mevcut delil durumu, delillerin henüz
tamamen toplanmamış olması, delilleri yok etme, gizleme ile kaçma hususunda
kuvvetli ve ciddi şüphe olması ve atılı suçların kanunda öngörülen ceza
miktarları dikkate alınarak” şeklinde ifade edilmiştir (Bkz.§ 9).
37. Başsavcılık, 6/1/2013 tarihinde iddianameyle dava açmıştır (Bkz.§ 14). İddianamede, başvurucunun, yargılama konusu suç örgütünün mali
yöneticisi olduğu, örgüt lideri B.Ö.’nın kanun dışı
işlerini bizzat takip ettiği belirtilmiş, B.Ö.’nın
oğlunun öldürülmesi olayını yargılayan mahkemeyi etkileme ve B.Ö.’nın evinin bahçesine kaçak yapı yapması nedeniyle zabıta
görevlilerine rüşvet verme iddialarına ilişkin telefon görüşmelerine yer
verilmiştir (Bkz.§ 15).
38. Bu durumda başvurucunun,
kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı halde tutuklandığı iddiasının yerinde olmadığı
sonucuna varılmıştır. Tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarında
mahkemelerin bu konudaki hukuki yetki ve görevleri çerçevesinde kararlarını
verdikleri anlaşılmaktadır. Başvuru kapsamında bunun aksini ifade eden bir
husus da yer almamaktadır. Tutukluluğun devamına dair kararların ilgili ve yeterli
olup olmadığı meselesinin ise tutukluluğun makul olup olmadığının incelenmesi
sırasında ele alınması gerekir.
39. Açıklanan nedenlerle
başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan
yoksun olması” sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Tutukluluk Süresinin Makul Olmadığı İddiası
40. Başvurucu kuvvetli suç
şüphesi bulunmadığı halde tutukluluk durumunun sürdürülmesinden şikâyet etmiştir.
41. Başvurucunun anılan şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de
bulunmadığı için başvurunun bu şikâyete ilişkin kısmının kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
42. Adalet Bakanlığının görüşü
ve başvurucunun beyanları yukarıda belirtilmiştir. (Bkz. § 28-29)
43. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını
veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
44. Bu hükümle, bir ceza
soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede
bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı
isteme hakları güvence altına alınmıştır.
45. Tutukluluk süresinin makul
olup olmadığı her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir.
Anayasanın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” şeklinde ifadesini
bulan masumiyet karinesi, yargılama süresince kişinin hürriyetinin esas,
tutukluluğun ise istisna olmasını gerektirmektedir. Masumiyet karinesine rağmen
tutukluluğun devamı, ancak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına nazaran daha
ağır bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı görülebilir. Bu nedenle
bir davada tutukluluğun makul süreyi aşmamasını gözetmek, öncelikle derece
mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla, belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen
tüm olayların derece mahkemeleri tarafından değerlendirilmesi ile serbest
bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir
(B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61- 62).
46. Tutuklama tedbirine,
kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu
kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir
süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre
geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam
ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli
yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize
suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde
gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 63).
47. Diğer taraftan özgürlük
hakkı, adli makamlarla güvenlik görevlilerinin özellikle organize suçlarla
etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek
biçimde yorumlanmamalıdır. Nitekim AİHM, Sözleşme’nin 5. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (c) bendinin, Sözleşme’ye Taraf
Devletlerin güvenlik görevlilerinin bilhassa organize olanlar olmak üzere
suçlulukla etkili olarak mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye sebep
olabilecek biçimde uygulanmaması gerektiğini vurgulamaktadır (B. No: 2013/2814,
18/6/2014, § 69).
48. Ayrıca hukuka uygun olarak
tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama
nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar
tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 65).
49. Makul sürenin
hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun daha önce yakalanıp gözaltına
alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama
tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı tarihtir
(B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
50. Somut olayda başvurucu 9/5/2012 tarihinde gözaltına alınmış ve 12/5/2012 tarihinde
tutuklanmıştır. Bursa 6. Ağır Ceza Mahkemesi 29/1/2014
tarih ve 2014/46 Değişik iş sayılı karar ile başvurucunun tahliyesine karar
vermiştir. Bu durumda makul süre açısından dikkate alınması gereken tutukluluk
süresi 1 yıl 8 ay 20 gündür.
51. Başvurucu, dava dosyası
kapsamında, toplam 357 kişi ile birlikte suç
işlemek için örgüt kurmak, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetme ve
devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etme suçlarından
yargılanmaktadır.
52. Başvurucu hakkında isnat
olunan suçların ağırlığı, dosya kapsamında yargılanan sanık sayısı, isnat
olunan suçlar için Kanun’da belirlenen ceza miktarları, davanın karmaşık
nitelikte olması, yargılama sürecinin özenli yürütülmediğine dair bir iddia
bulunmadığı gibi başvuru dosyasında bunu gösteren bir bilginin olmaması
hususları birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun 1 yıl 8 ay 20 günlük
tutukluluk süresi Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası yönünden makuldür.
Derece mahkemelerince verilen tutukluluğa itiraz ve
itirazın reddine dair kararların gerekçeleri, toplam tutukluluk süresi
de göz önünde bulundurulduğunda, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve
tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içeriktedir. Somut olaydaki tutukluluk halinin devamına ilişkin bu
gerekçeler ilgili ve yeterlidir.
53. Açıklanan nedenlerle,
kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı halde tutukluluk halinin devam ettirildiği
yönündeki iddia ile ilgili olarak Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının
ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
54. Üye Hicabi
DURSUN bu görüşe katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
Başvurunun,
A. Kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı halde tutuklandığı iddiası ile
ilgili olarak “açıkça dayanaktan yoksun
olması” sebebiyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA, OYBİRLİĞİYLE,
B. Kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı
halde tutukluluk halinin devam ettirildiği iddiası ile ilgili olarak KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OYBİRLİĞİYLE,
C. Kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı halde tutukluluk halinin devam
ettirildiği iddiası ile ilgili olarak
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE, üye Hicabi DURSUN'un
karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. Yargılama giderlerinin başvurucu
üzerinde bırakılmasına, OY BİRLİĞİYLE,
5/11/2014 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli
belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok
edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabilir.
Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı
için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin
kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte
gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde,
yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın
karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi
faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate
alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup
olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 53).
2. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının
ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak, serbest bırakılma
taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan
kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler
çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne
alınmalıdır.
3. Somut olayda başvurucunun tahliye talepleri yargılama
sürecinde, atılı suçların niteliği, kanıt durumu, kaçma, delilleri karartma
olasılıkları, sanıklara verilmesi muhtemel ceza miktarları gözetilerek
reddedilmiştir. Bu kapsamda yargılama sürecinde başvurucunun kaçma ve delilleri
karartma olasılığı somut bir olgu veya durumla ilişkilendirilmeksizin
tutukluluğun devamına gerekçe olarak kararlarda yer almıştır.
4. Başvurucunun tutuklanma nedeni ve hakkında kamu davasının
açılma nedeni esas olarak, tamamıyla iletişimin tespiti kapsamındaki görüşme
kayıtlarında yer alan bilgi ve belgelere dayanmaktadır. Oysa iddianamede
başvurucuya isnat edilen eylemlerin “rüşvet ” ve “mahkemeyi etkilemeye
teşebbüs” suçları kapsamında olduğu, buna karşın tutuklamanın “devletin
güvenliğine ait gizli belgeleri temin etme” ve “suç işlemek amacıyla kurulan
örgüte üye olma” suçları kapsamında yapıldığı görülmektedir. Dolayısıyla,
iddianamedeki anlatılan olaylarla tutuklama nedenleri arasında doğrudan bir
bağlantı kurulamamaktadır. Tüm bu hususlar birlikte dikkate alındığında
tutukluluğun devamı bakımından gerekçe olarak kararlarda yer alan “delillerin
karartılması olasılığı” ve “kaçma şüphesi” de “ilgili” ve “yeterli” değildir.
5. Mahkemece verilen tutukluluğun devamına ilişkin
kararların gerekçeleri incelendiğinde, bu gerekçelerin tutukluluğun devamını
haklı gösterecek yeterlikte olmadığı ve aynı hususların tekrarı niteliğinde
olduğu görülmektedir. 1 yıl 8 ay 20 gün süren tutukluluk halinin devamına ilişkin
bu gerekçelerin “ilgili” ve “yeterli” olduğu söylenemez. Bu çerçevede
başvurucunun ilk derece mahkemesi önündeki yargılaması devam ederken tutuklu
bulunduğu süre makul olarak değerlendirilemez.
6. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasında belirtilen haklarının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.