TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NERİMAN POLAT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/1223)
|
|
Karar Tarihi: 5/11/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 30/1/2015-29252
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Neriman POLAT
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdullah KAYA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, süresi içerisinde, havale yoluyla gönderdiği
temyiz posta masrafının kalemde teslim edilmediği gerekçesiyle temyiz
dilekçesinin reddedildiğini, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 14/12/2012 tarihinde
İstanbul 17. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 30/9/2013
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm tarafından 3/2/2014
tarihinde yapılan toplantıda başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 3/2/2014
tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlığın yazılı görüşü 5/3/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 19/3/2014
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne beyanlarını 3/4/2014 tarihinde sunmuştur.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Çanakkale ili, Ayvacık ilçesi, Küçükçetmi Köyü’nde yer alan taşınmazların kadastro tahdit ve tespitleri sırasında yanlışlıklar yapıldığı
iddiası ile Ayvacık Kadastro Mahkemesinde (Mahkeme) 13/1/2005 tarihinde
kadastro tespitlerinin iptali ve pay hakkının tapuya tesciline karar verilmesi
talebiyle dava açmıştır.
9. Mahkemenin 30/4/2010 tarih ve
E.2005/3, K.2010/22 sayılı kararı ile bazı taşınmazlar hakkında karar
verilmesine yer olmadığına ve bazı taşınmazlar hakkında da davanın reddine
hükmedilmiştir. Bu karar başvurucuya 10/6/2010
tarihinde tebliğ edilmiştir.
10. Başvurucu, temyiz karar harcını ve temyiz yoluna başvurma
harcını da yatırarak anılan karara karşı temyiz dilekçesini 24/6/2010
tarihinde Şişli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla Mahkemeye göndermiştir.
Başvurucu, temyiz posta masraflarına ilişkin olarak kendisine bildirimde
(muhtıra) bulunulabilmesi için posta masrafı karşılığı pulu da temyiz
dilekçesine eklemiştir.
11. Mahkemenin 9/7/2010 tarihli
yazısı ile başvurucunun 8/7/2010 tarihinde mahkeme ilâmını temyiz ettiği
belirtilerek, posta ve tebligat giderlerinin, yazının tebliğinden itibaren yedi
günlük kesin süre içerisinde dava dosyasına yatırılması gerektiği, aksi
takdirde temyiz isteminden vazgeçilmiş sayılacağı uyarıları yapılmıştır. Bu
bildirim başvurucuya 2/9/2010 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
12. Başvurucunun avukatı, 7/9/2010
tarihinde PTT (Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi) İstanbul Adalet
Sarayı Şubesi aracılığıyla, Mahkemeye 50,00 TL havale yapmıştır. Ancak bu para,
Mahkeme görevlilerince PTT Şubesinden teslim alınmamıştır.
13. Mahkemenin 5/11/2010 tarihli ek
kararı ile başvurucunun mahkeme ilâmını 24/6/2010 tarihinde temyiz ettiği,
posta masraflarının muhtırada belirtilen yedi günlük kesin süre içerisinde
yatırılmadığı gerekçeleriyle temyiz dilekçesinin reddine karar (ek karar)
verilmiştir. Bu karar başvurucuya 22/11/2010 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 29/11/2010 tarihinde
temyiz dilekçesini ve temyiz harç makbuzunu Şişli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
aracılığıyla sunarak, temyiz dilekçesinin reddine dair Mahkeme kararını temyiz
etmiştir.
15. Mahkemenin 20/1/2012 tarihli
yazısı ile başvurucudan 7/9/2010 tarihli PTT ödeme belgesi alındısı, Yargıtaya gönderilmek üzere istenmiştir. Başvurucu, istenen
bu belgeyi, İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla 31/1/2012
tarihinde göndermiştir.
16. Ek kararın temyizi istemine ilişkin temyiz posta
masraflarının ödenmesi gerektiği başvurucuya telefonla bildirilmiş olup,
başvurucu 1/2/2012 tarihinde PTT İstanbul Gayrettepe
Şubesi aracılığıyla Mahkemeye 50,00 TL havale yapmıştır.
17. Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 14/3/2012
tarih ve E.2012/1506, K.2012/1743 sayılı kararı ile posta masraflarının “kalemde teslim şeklinde gönderilmediği” bu
nedenle “süresi içerisinde dosyaya yatırılmış masraftan söz
edilemeyeceği” gerekçesiyle Mahkemenin temyiz dilekçesinin reddine
dair kararının onanmasına karar verilmiştir. Bu karar başvurucuya 24/4/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu Yargıtayın onama
kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurmuş ve aynı Dairenin 27/9/2012 tarih ve E.2012/5717, K.2012/6441 sayılı kararı
ile karar düzeltme talebinin reddine karar verilmiştir. Başvurucu, bu şekilde
başvuru yollarının tüketildiğini, davanın vekalet ücretine ilişkin icra emrinin
ve ekinde bulunan kesinleşmiş karar örneğinin kendisine 16/11/2012
tarihinde tebliği ile öğrenmiştir.
19. Başvurucu, 14/12/2012 tarihinde,
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
20. 6100 sayılı Kanun’un geçici 3. maddesi şöyledir:
“(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086
sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam
olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama
tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında,
kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004
tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü
madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
…”
21. 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26/9/2004 tarih ve 5236 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunla yapılan
değişiklikten önceki 432. maddesi şöyledir:
“(Değişik madde: 26/02/1985
- 3156/20 md.)
…
Temyiz dilekçesi, kararı veren mahkemeye veya
başka bir yer mahkemesine verilebilir.
Temyiz dilekçesi, kararı veren mahkemeden
başka bir mahkemeye verilmişse, 434 üncü maddeye göre işlem yapıldıktan sonra
kararı veren mahkemeye örnekleriyle birlikte gönderilir.
Temyiz, kanuni süre geçtikten sonra yapılır
veya temyizi kabil olmayan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme
temyiz isteminin reddine karar verir ve Yargıtaya
gönderme için yatırılan parayı kullanarak ret kararını kendiliğinden ilgiliye
tebliğ eder.
Bu ret kararı tebliğinden itibaren yedi gün
içinde temyiz edilebilir, temyiz edildiği ve gerekli giderler de yatırıldığı
takdirde dosya kararı veren mahkemece Yargıtaya
yollanır. Yargıtayın ilgili dairesi temyiz isteminin
reddine ilişkin kararı bozarsa, ilk temyiz dilekçesine göre temyiz istemini
inceler.”
22. 1086 sayılı mülga Kanun’un 5236 sayılı Kanunla yapılan
değişiklikten önceki 434. maddesi şöyledir:
“(Değişik madde: 16/07/1981
- 2494/27 md.)
Temyiz dilekçesi hangi mahkemeye verilmişse o
mahkemece temyiz defterine kaydolunur ve temyiz edene
ücretsiz bir alındı kağıdı verilir.
Temyiz isteği, harca tabi değilse dilekçenin
temyiz defterine kaydedildiği, harca tabi ise harcın yatırıldığı tarihte
yapılmış sayılır.
Temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve
giderlerin tamamı ödenir. Bunların eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa,
kararı veren hakim veya mahkeme başkanı tarafından
verilecek yedi günlük kesin süre içinde tamamlanması, aksi halde temyizden
vazgeçmiş sayılacağı hususu temyiz edene yazılı olarak bildirilir. Verilen süre
içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme kararın temyiz
edilmemiş sayılmasına karar verir. Bu kararın da temyiz edilmesi halinde 432 nci maddenin son fıkrası hükmü kıyasen uygulanır.”
23. 3/4/2012 tarih ve 28253 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri
Kanunu Yönetmeliği’nin 65. ve 66. maddeleri şöyledir:
“Yürürlükten kaldırılan yönetmelik
Madde 65 - (1) Hukuk ve Ticaret Mahkemelerinin
Yazı İşleri Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır.
Yürürlük
Madde 66 - (1) Bu Yönetmeliğin, elektronik
ortamda yapılması öngörülmüş olup henüz UYAP uygulamalarında bulunmayan
işlemlere ilişkin hükümleri, gerekli yazılım çalışması tamamlanıp uygulama
güncelleme duyuruları yapıldıktan sonra, diğer hükümleri ise yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.”
24. Hukuk ve Ticaret Mahkemeleri Yazı İşleri mülga Yönetmeliği’nin “Harç ve masraf için tutulacak defterler”
kenar başlıklı 12. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“… Dosyaların temyize sevki için alakalıları
tarafından mahkeme yazı işleri müdürüne veya yardımcılarına tevdi olunan
paralar da tahsilat makbuzu karşılığında kasaya alınır. Dosyanın temyize sevki
sırasında da alınan bu paranın sarfedilen kısmı reddiyat makbuzunda ve defterdeki reddiyatı
gösteren kısımda gösterilir ve artan para varsa alakalısına makbuzla iade
olunur.”
25. Hukuk ve Ticaret Mahkemeleri Yazı İşleri mülga
Yönetmeliği’nin “Davanın açılma tarihi ile
temyiz tarihinin tesbiti” kenar başlıklı
18. maddesi şöyledir:
“Dava dilekçeleri, yetkili ve görevli hâkimler
veya bunların bulunmaması halinde mahkeme yazı işleri müdürü tarafından,
dilekçe üzerine başvuru tarihi yazılarak doğrudan kaleme verilir.
Harca tabi olmayan davalara ait dilekçeler,
esas, muhabere ya da tevzi defterlerine kaydedilir.
Harca tabi olan davalarda dilekçenin kaleme
verilmesi üzerine, gerekli harç tahakkuk ettirilerek ilgilisinden tahsil edilir
ve ondan sonra esas, muhabere ya da tevzi defterine kaydedilir. Harcın Maliyece
tahsili gerektiği hallerde ilgilisine tahakkuk belgesi verilerek, harcın tahsil
edildiğine dair belgenin yazı işleri müdürüne ibraz edilmesi üzerine yukarıda
sözü edilen defterlere kayıt işlemi yapılır.
Vezne teşkilatı bulunan yerlerde dava
dilekçesinin kabulü ile harcın yatırılmasında yukarıdaki fıkra hükümleri
uygulanır.
Dava dilekçesinin esas veya muhabere ya da
tevzi defterine kayıt tarihi davanın açıldığı tarihtir.
Dava dilekçesinin esas, muhabere ya da tevzi
defterine kaydedilmesi üzerine ilgilisine kayıt gün ve sayısını gösterir
ücretsiz bir alındı belgesi verilir. Alındı belgesinin verildiği tarih dava
dilekçesine de kaydedilir.
Temyiz dilekçesi, verildiği mahkeme temyiz
defterine kaydolunur ve temyiz edene bir alındı
belgesi verilir. Temyiz isteği, harca tabi değilse dilekçenin temyiz defterine
kaydedildiği, harca tabi ise yatırıldığı tarihte yapılmış sayılır. Alındı
belgesinin verildiği tarih temyiz dilekçesine de yazılır.”
26. 1/12/2008 tarih ve 27071 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren PTT Yurtiçi Havale
ve Posta Çeki Yönetmeliği’nin “Tanımlar”
kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
“(1) Bu Yönetmelikte geçen,
…
r) Serbestçe girilemeyen yer: Serbestçe
girilip alıcısına ulaşılamayacak resmi veya özel kurum ve kuruluşları,
…
ifade eder.”
27. PTT Yurtiçi Havale ve Posta Çeki Yönetmeliği’nin “Havale paralarının ödeneceği kişiler”
kenar başlıklı 7. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Serbestçe girilemeyen yerlerdeki kişiler
adına gelen havale paraları, PTT işyerine başvuran alıcının kendisine, tayin
etmek kaydıyla mutemet veya vekiline yahut kuruluşun mutemedine ödenir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
28. Mahkemenin 5/11/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/12/2012 tarih ve 2012/1223 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
29. Başvurucu, hakkında verilen Mahkeme
kararına karşı temyiz yoluna başvurmak için karşılaması gereken posta masrafına
ilişkin parayı verilen süre içerisinde ve PTT kanalıyla Mahkemeye havale etmiş
olmasına rağmen, paranın Mahkeme personelince PTT şubesinden alınmadığını, bu
şekilde temyiz için gerekli bütün harç ve masrafları süresinde ödemiş olmasına
rağmen, posta masrafının süresinde yatırılmadığı gerekçesiyle Mahkeme
tarafından temyiz dilekçesinin reddine karar verildiğini ve bu karara karşı
temyiz talebinin Yargıtay tarafından posta masraflarının kalemde teslim
şeklinde gönderilmediği, bu nedenle süresi içerisinde dosyaya yatırılmış
masraftan söz edilemeyeceği gerekçesiyle, temyiz dilekçesinin reddine dair
kararının onanmasına karar verdiğini, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmasını talep
etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun, kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
31. Bakanlık görüş yazısında, AİHM
kararlarına atıf yapılarak, usul kurallarına uygunluk denetiminin derece
mahkemelerinin yetkisinde olduğu, kuralın uygulanması neticesinde kişinin
adalete erişim hakkının ihlal edilip edilmediğinin denetlenebileceği, Sözleşme
ile güvence altına alınan hak ve yükümlülüklere halel getirmedikçe, iç
hukuktaki maddi ve hukuki hataları incelemenin bireysel başvuru incelemesi
kapsamında olmadığı, dava açma sürelerinin, hukuki güvenlik ilkesi ve
mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan ve eksik olan
kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar
vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek gibi meşru
amaçlara hizmet ettiği, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan
davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar katı şekilcilikten, öte yandan,
kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar
aşırı gevşeklikten kaçınmaları gerektiği, somut olayda temyiz harcının mahkeme
yazı işlerine ulaştırılmasının, görevli personelin değil ilgilisinin
sorumluluğunda olduğu, başvurucunun itirazlarının temyiz ve karar düzeltme aşamalarından
da geçtiği, kaldı ki başvurucunun davasının bir hukukçu olan avukat tarafından
takip edildiği, devletin ihlal konusundaki sorumluluğunun, usul kuralları ile
ilgili düzenlemelerin bir avukat tarafından bilindiği varsayılarak yorumlanması
gerektiği bildirilmiştir.
32. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde,
temyiz harcının tam olarak yatırıldığını, Mahkeme kalemi tarafından teslim
alınmayan parasal değerin temyiz harcı değil “Yargıtaya gidiş dönüş ve tebligat masrafı” olduğunu, bu hususun İlk
Derece Mahkemesinin 9/7/2010 tarihli yazısının
altındaki notta açıkça ifade edildiğini, bu nedenle Bakanlık görüşünde yapılan
açıklamaların maddi olayla örtüşmediğini bildirmiştir.
33. Anayasa Mahkemesinin bireysel
başvurular için benimsediği temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak, bireysel
başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması
ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve
değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından
getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru
incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa’da yer alan hak ve
özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik içermedikçe, derece
mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru
incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri
değerlendirmesinde açık ve bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26). Somut başvuruda da Anayasa Mahkemesinin
görevi, usul kurallarının uygulanması konusunda derece mahkemelerinin takdir ve
değerlendirmelerini denetlemek olmayıp, usule ilişkin uygulamanın başvurucunun
mahkemeye erişim hakkını, Anayasa ve Sözleşme’ye
aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığını denetlemektir.
34. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almaktadır (B. No:
2012/144, 2/10/2013, § 28; B. No: 2012/791, 7/11/2013,
§ 51; B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).
35. Mahkemeye erişim hakkı adil yargılanma hakkının en temel
unsurlarından biridir. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da
imkânsız hale getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça
hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ne var ki, öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak
yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da
kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğinin kabulü gerekir (B. No: 2013/1718, 2/10/2013,
§ 27).
36. Mahkemeye etkili erişim hakkı, mahkemeye başvuru
konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin
mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını
gerektirmektedir. Özellikle hukuki belirsizlikler ya da uygulamadaki
belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilmektedir (Aynı
yöndeki AİHM kararı için bkz. Geffre/Fransa,
B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34). Bu nedenle,
mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan âdil yargılanma hakkını ihlâl
edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen
usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı
gevşeklikten kaçınmalıdırlar (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29; Eşim/Türkiye,
B.No: 59601/09, 17/9/2013, § 21).
37. Usul kurallarının, hukuki
güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu
adaletin tecelli etmesine hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir
mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel haline gelmeleri
durumunda, mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olacaktır (Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz.
Efstathiou ve Others/Yunanistan,
B. No: 36998/02, § 24).
38. Somut olayda başvurucu, temyiz karar harcını ve temyiz yoluna başvurma
harcını da yatırarak anılan karara karşı temyiz dilekçesini başka mahkeme vasıtasıyla
24/6/2010 tarihinde esas Mahkemesine göndermiştir.
Başvurucu, temyiz posta masraflarına ilişkin olarak kendisine bildirimde
(muhtıra) bulunulabilmesi için posta masrafı karşılığı pulu da temyiz
dilekçesine eklenmiştir. Mahkemenin 9/7/2010 tarihli
yazısı ile başvurucunun 8/7/2010 tarihinde mahkeme ilâmını temyiz ettiği, posta
ve tebligat masraflarının, yazının tebliğinden itibaren yedi günlük kesin süre
içerisinde yatırılması, aksi takdirde temyiz isteminden vazgeçilmiş sayılacağı
uyarıları yapılmıştır. Bu bildirim başvurucuya 2/9/2010
tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucunun avukatı, 7/9/2010
tarihinde posta giderlerinin ve eksik harcın tamamlanması amacıyla bulunduğu
yerdeki PTT Şubesi aracılığıyla, Ayvacık Kadastro Mahkemesine 50,00 TL havale
yapmışsa da, belirtilen meblağın, Mahkeme görevlilerince ilgili PTT Şubesinden
teslim alınmadığı anlaşılmaktadır. İlk Derece Mahkemesinin 5/11/2010
tarihli ek kararı ile başvurucunun mahkeme ilâmını 24/6/2010 tarihinde temyiz
ettiği, temyiz posta masrafı ve eksik harcın muhtırada belirtilen yedi günlük
kesin süre içerisinde yatırılmadığı gerekçeleriyle temyiz dilekçesinin reddine
karar verilmiştir. Başvurucunun bu kararı temyizi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk
Dairesinin 14/3/2012 tarihli kararı ile posta masraflarının
“kalemde teslim şeklinde gönderilmediği”
bu nedenle “süresi içerisinde dosyaya yatırılmış masraftan söz
edilemeyeceği” gerekçesiyle Mahkemenin temyiz dilekçesinin reddine
dair kararının onanmasına karar verilmiş ve başvurucunun karar düzeltme talebi de
reddedilmiştir.
39. Temyiz yoluna başvurulmasına ilişkin kısıtlamalar da dava
açılması konusundaki kısıtlamalar gibi, kural olarak, mahkemeye erişim hakkına
müdahale teşkil eder. Bu kısıtlamalar, süre, harç ve benzeri bir takım usuli şartlar öngörülmesi şeklinde de olabilir.
40. Başvurucunun temyiz talebinin reddedilmesi, eksik
tebligat ve posta masrafının süresi içerisinde ilgili Mahkeme kalemine
ulaşmamış olmasına dayanmakta olup, başvurucunun temyiz kanun yoluna erişim
hakkını engelleyen bu durum, mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahale
oluşturmuştur.
41. Anayasa’nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte, bunun hiçbir
şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı
sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede
herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da, Anayasa’nın başka
maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların sınırlandırılması da
mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin
bir kısım düzenlemelerin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan
sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu
açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan güvencelere
aykırı olamaz (AYM, E.2010/83, K.2012/169, K.T. 1/11/2012).
42. Anayasa’nın “Temel hak
ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesine göre
temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Ayrıca bu sınırlamalar, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum
düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
43. AİHM de mahkemeye erişim hakkının
dayanağı olan Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanma hakkının
sınırlandırılması rejimi düzenlenmemiş olmasına rağmen, bunun hiçbir surette
mahkemeye erişim hakkının sınırlandırılamayacağı anlamını taşımadığını, hakkın
niteliği gereği, mahkemeye erişim konusunda devletin bir takım sınırlama ve
düzenlemeler yapmasının kaçınılmaz olduğunu ve bu nedenle sözleşmeci
devletlerin bu konuda bir takdir alanına sahip olduklarını kabul etmektedir. Ancak, bu sınırlamaların hakkın
özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın
sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin
hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey
aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gerekir (bkz. Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57; García Manibardo/İspanya, B. No:
38695/97, 15/2/2000, § 36; Sabri
Güneş/Türkiye, B. No: 27396/06, 24/5/2011, § 56).
44. Sonuç itibarıyla mutlak olmayan ve sınırlandırılabilen
mahkemeye erişim hakkına ilişkin sınırlandırmaların, kanuni olması, hakkın
özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve
ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (B. No:
2013/1613, 2/10/2013, § 38).
45. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel
ilkelerinden biri “belirlilik”tir.
Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi
bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı
koruyucu bir takım güvenceler içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal
güvenlikle bağlantılı olup; birey, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut
eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların
kamu otoritesine hangi müdahale yetkisini doğurduğunu, kanundan öğrenebilme
imkânına sahip olmalıdır. Birey, ancak bu durumda kendisine düşen
yükümlülükleri öngörüp, davranışlarını düzenleyebilir. Hukuk güvenliği,
kuralların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete
güven duyabilmesini, devletin de kanuni düzenlemelerde bu güven duygusunu
zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2009/51, K.2010/73,
K.T. 20/5/2010; AYM, E.2009/21, K.2011/16, K.T.
13/1/2011; AYM, E.2010/69, K.2011/116, K.T. 7/7/2011; AYM, E.2011/18,
K.2012/53, K.T. 11/4/2012).
46. Kanunilik şartı, hak ve özgürlüklere yönelik
sınırlamaların yalnızca şekli olarak kanunla düzenlenmesi ile sınırlı olmayıp,
bunların içerik olarak da belirli bir amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmalarına ilişkin gerekliliği de ifade etmektedir. Bu açıdan kanun metni,
bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle, hangi somut eylem ve
olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve
kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır.
Dolayısıyla, uygulanması öncesinde kanun, muhtemel etki ve sonuçlarına dair
yeterli derecede öngörülebilir olmalıdır. Bununla birlikte, kanun metninin tüm
sonuç ve etkileri göstermesi her zaman beklenemeyeceğinden, aranan açıklığın
ölçüsü, söz konusu metnin içeriği, düzenlemeyi hedeflediği alan ile hitap
ettiği kitlenin statü ve büyüklüğü gibi faktörler dikkate alınarak
belirlenebilir. Bu özelliklere sahip kanunun, aynı zamanda kolaylıkla
erişilebilir nitelikte olması gerekir (AYM, E.2011/62, K.2012/2, K.T. 12/1/2012).
47. AİHM içtihatlarına göre de bir kanuni düzenlemenin
bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi,
kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle, bu kanunun
düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir
düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak ölçüde olması
gerekmez. Kanunun açıklığı, arzu edilir bir durum olmakla birlikte; bazen aşırı
bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere
uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği, yorumlanması
ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüller içermektedir
(bkz. Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00, 76292/01, 13/11/2008, § 83).
48. 1086 sayılı mülga Kanun’un 432. maddesinde temyiz
dilekçesinin, kararı veren mahkemeye veya başka bir yer mahkemesine
verilebileceği; temyiz dilekçesi, kararı veren mahkemeden başka bir mahkemeye
verilmişse, 434. maddeye göre işlem yapıldıktan sonra kararı veren mahkemeye örnekleriyle
birlikte gönderileceği; aynı Kanun’un 434. maddesinde ise temyiz isteğinin,
harca tabi ise harcın yatırıldığı tarihte yapılmış sayılacağı, temyiz dilekçesi
verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamının ödeneceği, bunların eksik
ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa, kararı veren hâkim veya mahkeme başkanı
tarafından verilecek yedi günlük kesin süre içinde tamamlanması gerektiği, aksi
halde temyizden vazgeçmiş sayılacağı hususunun temyiz edene yazılı olarak
bildirileceği, verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde mahkemenin,
kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar vereceği düzenlemelerine yer
verilmiştir.
49. Belirtilen kanuni düzenlemelerden anlaşıldığı üzere,
temyiz başvuru harcının yanında, temyiz aşamasına ilişkin posta ve tebligat
masraflarının da temyiz edene yapılan ihtar ile verilen süre içerisinde ilgili
mahkeme kalemine ulaştırılması gerekmekte olup, bu gerekliliğin yerine
getirilmesi, kanun gereği temyiz edenin sorumluluğundadır. Hak kaybına uğramak
istemeyen temyiz eden taraf, belirtilen masraflara ilişkin paranın mahkeme
kalemine ulaşmasını sağlamalıdır. Ancak ilgili mevzuatta, temyiz eden tarafın,
bu sorumluluğu nasıl yerine getireceği, belirtilen paranın dosyasına ulaşmasını
nasıl temin edebileceği, bunun yanında diğer görevlilerin sorumluluklarının
hangi aşamaları kapsadığı, öngörülebilir bir şekilde ve ilgililer açısından
herhangi bir tereddüde yer bırakmayacak bir açıklıkta düzenlenmemiştir.
50. Bunun yanında, İlk Derece Mahkemesinin, posta ve tebligat
giderlerinin, yedi günlük kesin süre içerisinde dava dosyasına yatırılması
gerektiği uyarısını içeren 9/7/2010 tarihli yazısında
da başvurucunun belirtilen giderleri, bulunduğu yerden nasıl iletebileceği
konusunda aydınlatıcı bir bilgi verilmemiştir.
51. Başvurucunun havale hizmetinden yararlandığı PTT’nin 28/11/2014 tarih ve 12986674-301.01-46638 sayılı, “Resmi Kurum ve Kuruluşlar ile Tüzel Kişiliklere
Konutta Teslim Havale Kabulü” konulu tebliği gereğince, PTT Yurtiçi
Havale ve Posta Çeki Yönetmeliği’nin 3. maddesinin (r) bendinde yer alan “Serbestçe girilemeyen yer” kavramının,
serbestçe girilip alıcısına ulaşılamayacak resmî veya özel kurum ve kuruluşları
ifade ettiği; bu yerlerdeki kişiler adına gelen havale paralarının, PTT
işyerine başvuran alıcının kendisine ya da ilgilisine ödeneceği; neticeten tüm
resmî kurumlara yapılan havalelerde, ödeme yerinin PTT işyeri olduğu
gözetildiğinde, başvurucu tarafından gönderilen havalenin ilgili PTT şubesinden
teslim alınmasının, İlk Derece Mahkemesinin sorumluluğunda olduğu
anlaşılmaktadır.
52. Öte yandan, başvurucunun temyiz
başvurusunun reddine dair İlk Derece Mahkemesi kararının temyizine ilişkin
masrafları, esas kararın temyizinde yaptığı gibi PTT aracılığıyla Mahkeme
hesabına havale yaparak ödemiş olmasına rağmen; anılan masrafların ilgili kalem
personeli tarafından PTT şubesinde teslim alınarak, temyiz başvurusunun
başarılı kabul edilmesi, İlk Derece Mahkemesi kaleminin dahi bu konuda yeknesak
bir uygulama sergilemediğini ve müdahalenin öngörülebilir olmadığını
göstermektedir.
53. Kaldı ki başvurucu, kendisinden talep edilen masraf
tutarını İlk Derece Mahkemesi hesabına süresinde yatırmış olup, bu şartlar
altında başvurucunun davasını takip etmekte özensiz davrandığının ve üzerine
düşen masraf yükümlülüğünü yerine getirmediğinin kabul edilmesi mümkün
değildir.
54. Sonuç olarak başvurucunun mahkemeye erişim hakkına
yönelik müdahalenin kanuni olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
55. Somut başvuruya konu yargılamada, temyiz yoluna müracaat
hakkı, aşırı şekilci ve öngörülebilir nitelikte olmayan uygulama ile kısıtlanan
başvurucu, bu müdahale sonucunda İlk Derece Mahkemesinin nihai kararının
hukukiliğini denetletme imkanından mahrum kalmış olup,
bu müdahalenin başvurucunun mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna
ulaşılmıştır.
56. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
57. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
58. Başvurucu, bir mahkeme kararından kaynaklanması
nedeniyle, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için dosyanın temyiz
başvurusu süresinde yapılmış kabul edilerek incelenmek üzere Yargıtay ilgili
Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
59. Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmakta
olup, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından hukuki yarar
bulunduğundan, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
60. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
bakımından yeniden yargılama yapılmak üzere kararın ilgili Mahkemeye
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
5/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.