TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CUMHUR ERMAN ÇAKMAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/659)
|
|
Karar Tarihi: 6/5/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Cumhur Erman ÇAKMAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa UĞUR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, Yüksek Askerî
Şûra (YAŞ) kararı ile ilişiğinin kesilmesi işlemi ve 10/3/2011 tarih ve 6191
sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967 tarihli ve
926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na
eklenen geçici 32. maddesinde düzenlenen haklardan yararlanmak için yaptığı
başvurunun reddi üzerine açtığı davanın reddedilmesi nedenleriyle, Anayasa’nın
36., 37. ve 38. maddelerinde tanımlanan haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 16/11/2012
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 28/11/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Birinci Bölümün 18/12/2014 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular Adalet Bakanlığına bildirilmiş, Bakanlık görüşünü 21/1/2015
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya bildirilmiş, başvurucu, karşı
beyanlarını 6/2/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine
sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Türk Silahlı
Kuvvetleri (TSK) emrinde astsubay statüsünde görev yapmakta iken YAŞ kararıyla
2006 yılında ilişiği kesilmiştir.
9. 6191 sayılı Kanun’un 10.
maddesinin (7) numaralı fıkrası ile 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32.
madde, 12/3/1971 tarihi sonrasındaki yargı denetimine
kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla TSK’dan ilişiği kesilenlere bazı
haklarının iadesinin sağlanması amacıyla idareye başvuru imkânı getirmiş ve bu
hükümden yararlanabilmek için 6191 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren
60 gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvurulması gerektiği hükme
bağlanmıştır.
10. Başvurucunun, 926 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 32. madde kapsamından yararlandırılması talebiyle
yaptığı başvuru, Milli Savunma Bakanlığının 6/5/2011
tarihli işlemi ile reddedilmiştir. İşlem gerekçesi şöyledir:
“… askeri personel
ile sivil şahıslarla toplu olarak uyuşturucu madde kullanmanız, uyuşturucu
madde satıcıları ile irtibat halinde olmanız, askeri personeli uyuşturucu
maddeye özendirmeniz ve kullanmaya teşvik etmeniz gerekçesi ile, …”
11. Başvurucu tarafından, anılan
işlemin iptali istemiyle açılan davada Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM)
Birinci Dairesi 24/4/2012 tarih ve E.2012/456,
K.2012/452 sayılı kararı ile davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir
“… davacının 926
sayılı Kanun’un Geçici 32’nci maddesinden yararlanabilmek için gerekli olan
“yargı denetimine kapalı işlemlerle TSK’dan ilişiği kesilmiş” olmak şartını
taşıdığı anlaşılmaktadır.
Davacının, TSK’dan çıkarılmasına neden olan
disiplin durumu incelendiğinde; davacının kendi ifadesinde de belirtildiği
üzere birçok kez uyuşturucu kullandığı, uyuşturucu madde satıcıları ile irtibat
halinde olduğu, diğer askeri personeli uyuşturucu madde kullanmaya teşvik
ettiği görülmektedir. Davacının, 926 Sayılı TSK Personel Kanunu’nun geçici
32’nci madde hükümlerinden yararlandırılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı
değerlendirildiğinde, davanın reddi cihetine gidilmiştir.”
12. Bu karar 15/5/2012
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. 29/5/2012
tarihinde yapılan karar düzeltme talebi aynı Dairenin 9/10/2012 tarih ve
E.2012/1253, K.2012/1030 sayılı kararı ile reddedilmiş ve ret kararı 18/10/2012
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
13. Diğer yandan, başvurucu 6/6/2012 tarihli dilekçesi ile Milli Savunma Bakanlığından,
ilişiğinin kesilmesine ilişkin işleme dayanak belgelerin, yargılama süreci
devam ettiği gözetilerek tarafına gönderilmesini istemiştir.
14. Başvurucu, 16/11/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
yapmıştır.
B. İlgili
Hukuk
15. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Dosya
dışında inceleme” başlıklı 52. maddesi şöyledir:
“Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta oldukları
davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri gibi,
tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her
türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden
isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine
getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya
mahsus olmak üzere uzatılabilir.
Taraflardan
biri ara kararının icaplarını yerine getirmediği takdirde bunun verilecek karar
üzerindeki etkisi, görevli daire veya kurulca önceden takdir edilir, ara
kararında bu husus ayrıca belirtilir.
Ancak,
istenen bilgi ve belgeler Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğine ve yüksek
menfaatlerine veya Türkiye Cumhuriyetinin güvenliği ve yüksek menfaatleri ile
birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, Başbakan, Genelkurmay Başkanı veya
ilgili Bakan gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri
vermeyebilir.
(Değişik dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve
vekillerine açıktır. Şu kadar ki; mahkeme tarafından getirtilen veya idarece
gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel
bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin
soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine
incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava
konusu haricindekiler taraf ve vekillerine incelettirilemez.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek
nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine
açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine
incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak
ayrıca gönderilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Davacı taraf veya vekili, karartılan veya
verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu
iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından
incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha
önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa
incelettirilebilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Bu hükümlere göre elde edilen ve gizlilik
derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme haricinde,
diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili
kanun hükümleri saklıdır.”
16. 926 sayılı Kanun’un geçici
32. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar,
yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile
Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak
sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli
Savunma Bakanlığına başvururlar.
Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya reddine en
geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece
gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde
komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve
kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en
geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.
…
Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer
altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler.”
17. 6/10/2003 tarihli ve 4982 sayılı
Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun “İtiraz usulü”
kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Bilgi edinme istemi reddedilen başvuru sahibi, yargı yoluna
başvurmadan önce kararın tebliğinden itibaren onbeş
gün içinde Kurula itiraz edebilir. Kurul, bu konudaki kararını otuz iş günü
içinde verir. Kurum ve kuruluşlar, Kurulun istediği her türlü bilgi veya
belgeyi onbeş iş günü içinde vermekle yükümlüdürler.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 6/5/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
16/11/2012 tarih ve 2012/659 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu, ilişiğinin
kesilmesine ilişkin işleme yönelik olarak; idare tarafından şahsının suç
işlediği iddia edildiğini, bu iddiayı kanıtlamanın tek yolunun ceza yargılaması
yapılmasını sağlamak olduğunu, yargılanma, kendisini savunma, müdafi tayin
etme, delilleri tartışma, yasak sorgu yöntemiyle alınan ifadelerin
geçersizliğini ileri sürme ve benzeri ceza yargılaması araçlarından
yararlanarak aklanma imkânı tanınmadan yargısız infaz yapıldığını belirtmiştir.
Bunun
yanında 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddeden yararlandırılmamasına yönelik
idari işlemin tesisinde ve yargılama aşamasında esas kabul edilen, idarece
yasak yöntemlerle alınan ifadesi de dâhil olmak üzere gizli bilgi ve belgelerin
Milli Savunma Bakanlığından istenilmesine rağmen kendisine verilmediğini,
hukuka aykırı unsurların delil olarak kabul edildiğini, ilişiğinin kesilmesine
esas tutulan ifadelerin dikkate alındığını, idarenin takdir yetkisini hukuka
aykırı kullandığını, isnat edilen fiillerin suç teşkil etmesine ve resen
takibinin gerekmesine rağmen bu konuda açılmış bir ceza davası ve verilen bir
mahkûmiyet kararının bulunmadığını, bu nedenle AYİM kararının masumiyet
ilkesine aykırı olduğunu, karar düzeltme aşamasında verilen para cezasının, hak
arama özgürlüğünü engelleyici mahiyette olduğunu belirterek, Anayasa’nın 36., 37. ve 38. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş, maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir. Başvurucunun,
ilişiğinin kesilmesi işlemine yönelik şikâyetleri ayrı bir başlık altında,
diğer ihlal iddiaları ise silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin
ihlali, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı, masumiyet karinesinin
ihlali ve karar düzeltme para cezasına hükmedilmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiaları kapsamında değerlendirilmiştir.
1. İlişiğin Kesilmesi İşlemine İlişkin İddialar
21. Başvurucu, ilişiğinin
kesilmesine ilişkin işleme yönelik olarak, idare tarafından şahsının suç
işlediği iddia edildiğinden, bu iddiayı kanıtlamanın tek yolunun ceza
yargılaması yapılmasını sağlamak olduğunu, yargılanma, kendisini savunma,
müdafi tayin etme, delilleri tartışma, yasak sorgu yöntemiyle alınan ifadelerin
geçersizliğini ileri sürme ve benzeri ceza yargılaması araçlarından
yararlanarak aklanma imkânı tanınmadan yargısız infaz yapıldığını belirterek,
anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür
22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1.
maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler.”
23. Anılan hüküm uyarınca
Anayasa Mahkemesinin yetkisinin zaman bakımından başlangıcı 23/9/2012
tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Anayasa
Mahkemesinin yetki kapsamının anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve
kararları da içerecek şekilde genişletilmesi mümkün değildir (Hasan Taşlıyurt,
B. No: 2012/947, 12/2/2013, § 16).
24. Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin
geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).
25. Başvuru konusu olayda,
başvurucunun, 2006 yılında kararı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği
kesilmiştir. Bu durumda ilişiğinin kesilmesine yönelik şikâyet zaman bakımından
Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında kalmaktadır.
26. Açıklanan nedenlerle,
başvuru konusu işleme yönelik ihlal iddiasının 23/9/2012
tarihinden öncesine ait olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
a. Silahların Eşitliği İlkesi ve Çelişmeli
Yargılama Hakkının İhlali İddiası
27. Başvurucu, idarece yasak
yöntemlerle alınan ifadesi de dâhil gizli bilgi ve belgelerin Milli Savunma
Bakanlığından istenilmesine rağmen kendisine verilmediğinden şikâyet
etmektedir.
28. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
29. 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
30. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve
özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin
ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve
yargısal makamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu
makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §
16).
31. Bu nedenle Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava
ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §
17).
32. Başvuruya konu davada,
başvurucunun, davalı idarece dava dosyasına sunulan gizli zarftan, davanın
reddine ilişkin kararın 15/5/2012 tarihinde kendisine
tebliği ile haberdar olduğu, 29/5/2012 tarihli karar düzeltme dilekçesinde dava
dosyasına sunulan gizli zarf içindeki bilgi ve belgelerin incelettirilmesi
talebinde bulunmadığı, diğer taraftan 6/6/2012 tarihli dilekçesi ile Milli Savunma
Bakanlığından ilişiğinin kesilmesine ilişkin işleme dayanak belgelerin
yargılama süreci devam ettiği gözetilerek tarafına gönderilmesini istediği ve
talebi hakkında bir işlem yapılmadığının ifade edildiği görülmektedir.
33. 19/6/2010 tarih ve 6000 sayılı
Kanun’un 20. maddesiyle 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinin dördüncü fıkrası
değiştirilmiş ve maddeye beş ve altıncı fıkralar eklenmiştir. Yapılan bu yeni
düzenlemede; dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin taraf ve vekillerine açık
olduğu, ancak mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi,
belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref,
haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli
tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı
konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekilerin taraf
ve vekillerine incelettirilemeyeceği, taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek
nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine
açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, incelettirilecek
suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderileceği,
davacı taraf veya vekilinin, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin
savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz
edebileceği, bu itirazın, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen
hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya
verilmeyen bilgi ve belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği kural altına
alınmıştır (Bülent Karataş, B.
No: 2013/6428, 26/6/2014,§ 75).
34. Bunun yanında 4982 sayılı
Kanun’un 13. maddesinde de bilgi edinme taleplerinin reddi üzerine doğrudan
talebin reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açılabileceği gibi
öncelikle bu işleme karşı itiraz edilebileceği, itirazın reddi üzerine de dava
açılabileceği düzenlenmiştir.
35. Somut olayda, başvurucu,
dava dosyasına sunulan gizli zarftan davanın reddine ilişkin kararın kendisine
tebliği ile haberdar olmasına karşın 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesi uyarınca
karar düzeltme dilekçesinde veya ayrı bir dilekçe ile yargılamayı yapan
makamdan usulüne uygun bir şekilde ilgili bilgi ve belgeleri inceleme talebinde
bulunmadığı, bunun yanında davanın, başvurucunun uyuşturucu madde kullanması ve
çevresini teşvik etmesi hususları değerlendirilerek çözüme kavuşturulduğu ve
başvurucunun dava süresince bu iddialara karşı itirazlarını sunduğu
görülmektedir.
36. Diğer taraftan, başvurucu
tarafından karar düzeltme talebinde bulunulduktan sonra Milli Savunma
Bakanlığından ilişiğinin kesilmesine dayanak belgeler istenilmiş ise de,
yargılama aşamasında dava dosyasına sunulan bilgi ve belgeler için 1602 sayılı
Kanun’un 52. maddesine göre ilgili mahkemeden talepte bulunulması gerektiği,
Milli Savunma Bakanlığına yapılan talebin ise 4982 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilmesi gerektiği açık olup, 4982 sayılı Kanun’un 13. maddesine göre
talebin reddi halinde itiraz etme ve dava açma imkânının bulunduğu
görülmektedir.
37. Bu durumda, başvurucunun
dava dosyasına sunulan bilgi ve belgeler için 1602 sayılı Kanun’un 52.
maddesine göre talepte bulunması ve anılan maddede yer alan usulü izlemesi
gerekirken, 4982 sayılı Kanun uyarınca bilgi edinme hakkı kapsamında yaptığı
başvuruya cevap verilmediğinden bahisle yaptığı şikâyetin, kanunda öngörülmüş
yargısal başvuru yollarının usulüne uygun tüketilmeden ileri sürülen şikâyet
olarak değerlendirilmesi gerekmiştir.
38. Açıklanan nedenlerle, kanun
yollarının usulüne uygun tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının
tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
39. Başvurucu, 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebiyle açtığı davanın
reddedildiğini, bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
40. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma hakkının” kapsamı
Anayasa’da açık bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)“Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir.
41. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
42. Adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda
adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun
yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı
veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi
delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği
veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan
unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe ilişkin
bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Nadi
Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013, §
22).
43. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, hukuka aykırı unsurların delil olarak kabul edildiğini, ilişiğinin
kesilmesine dayanak alınan ifadelerin dikkate alındığını, idarenin takdir
yetkisini hukuka aykırı kullandığını, isnat edilen fiillerin suç teşkil
etmesine ve resen takibinin gerekmesine rağmen bu konuda açılmış bir ceza
davası ve verilen bir mahkûmiyet kararının bulunmadığını, söz konusu
suçlamaların salt disiplin hukuku kapsamında değerlendirilemeyeceğini
belirtmiş, AYİM ise başvurucunun disiplin durumunu inceleyerek, başvurucunun
kendi ifadesinde de birçok kez uyuşturucu kullandığı, uyuşturucu madde
satıcıları ile irtibat halinde olduğu, diğer askeri personeli uyuşturucu madde
kullanmaya teşvik ettiği hususlarını değerlendirmek suretiyle davanın reddine
karar vermiştir.
44. Somut olayda başvurucunun,
yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bilgi ya da belge
sunmadığı, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesi kapsamından
yararlandırılmamasına ilişkin işleme karşı açtığı davada iddialarını ileri
sürebildiği ve karşı tarafın delil ve görüşlerinden haberdar olmadığına dair
yargılama aşamasında AYİM’e bir itirazda bulunmadığı
görülmektedir.
45. Bu durumda, başvurucunun
iddialarının mevzuatın yorumlanmasına, delillerin değerlendirilmesine ve esas
itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmakta olup, açıklanan
nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık
bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Masumiyet Karinesinin İhlali İddiası
46. Başvurucu, ilişiğinin
kesilmesine neden olan fiili sebebiyle ceza davasının açılmadığını ve mahkûmiyet
kararının verilmediğini, bu nedenle AYİM kararının masumiyet ilkesine aykırı
olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucunun bu iddiası Anayasa’nın 38. maddesi
çerçevesinde masumiyet karinesi yönünden değerlendirilmiştir.
47. Adalet Bakanlığı görüşünde,
masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediğini değerlendirirken üzerinde
durulması gereken önemli hususlardan birinin, yargılamayı yapan makamın
yargıladığı kişiye suç isnat edip etmediği ve beraat kararını sorgulayıp
sorgulamadığı hususu olduğunu, somut olayda, AYİM’in
başvurucu hakkındaki disiplin soruşturmasına ilişkin dosyada bulunan belgeler
kapsamında başvurucunun 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden
yararlandırılmamasına karar verdiğini, masumiyet karinesinin ihlali iddiasının
değerlendirilmesi sırasında belirtilen hususların dikkate alınması gerektiğini
belirtmiştir
48. Başvurucu cevap
dilekçesinde, hukuka aykırı bir şekilde ilişiğinin kesilmesi sonrasında 926
sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması için açtığı davanın reddedilmesinin
masumiyet karinesine aykırı olduğunu belirtmiştir.
49. Anayasa’nın 38. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu
sayılamaz”
50. Sözleşme’nin 6. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal
olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.”
51. Masumiyet karinesi, kişinin
suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul
edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti
iddia makamına ait olup, kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez.
Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve
kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine
tabi tutulamaz (Kürşat Eyol,
B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
52. Bu çerçevede, masumiyet
karinesi kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet
kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı kesin hükümle
mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise, artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için
masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza
davası sonucunda kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya
suçu işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkında
beraat kararı verilen durumlarda ise kişi hakkında masumiyet karinesinin devam
ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü böyle durumlarda Anayasa’nın 38. maddesinin
dördüncü ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin
suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle suçlu sayılamaz (Uğur Ayyıldız, B. No: 2012/574, 6/2/2014, § 76).
53. Masumiyet karinesi, suç
isnadının karara bağlandığı yargılamalarda geçerli olduğu için, Sözleşme’nin 6.
maddesinde ifade edilen “medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar” çerçevesinde değerlendirilen
idari davalar, kural olarak masumiyet karinesinin uygulama alanı dışında kalmaktadır.
Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olan maddi olayın tespitinde idari yargı
mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza mahkemesinin daha önce verdiği beraat
kararına uygun hareket etmelidir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. X/Avusturya (k.k.),
B. No: 9295/81, 6/10/1982; C/Birleşik Krallık (k.k.), B. No:
11882/85, 7/10/1987). Bu kural, kişi hakkında verilen beraat kararı
sorgulanmadığı sürece, aynı maddi olay çerçevesinde daha düşük ispat standardı
kullanılarak kişinin disiplin sorumluluğu çerçevesinde yaptırıma tabi
tutulmasına engel teşkil etmemektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ringvold/Norveç, B. No: 34964/97, 11/2/2003, § 38).
54. Bu çerçevede, ceza davası
dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari
uyuşmazlıklarda, kişi hakkında beraat kararı verilmiş olmasına rağmen, bu
karara esas teşkil eden yargılama sürecine dayanılması ve bu şekilde beraat
kararının sorgulanması masumiyet karinesi ile çelişir. Buna karşılık, idari
uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından, kişi beraat etmiş olsa
dahi yargılanmış olması olgusundan veya buna ilişkin karardan söz edilmesi,
kişinin suçlu muamelesi gördüğünden ve dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal
edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın
gerekçesinin bütün halinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran kişinin
yargılandığı ve sonuçta beraat ettiği fiillere dayanıp dayanmadığının
incelenmesi gerekir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013,
§ 29).
55. Öte yandan, ceza ve ceza
muhakemesi hukuku ile disiplin hukukunun farklı kural ve ilkelere tabi
disiplinler olduğunun hatırlanmasında yarar vardır. Buna göre kamu görevlisinin
davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da
gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı
ayrı yürütülür ve ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi
işlemediğine dair hükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları
açısından doğrudan bağlayıcı değildir (Kürşat
Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013,
§ 30). Ancak bu kapsamda yapılan değerlendirmelerde delil yetersizliğine dayalı
olsa bile kişi hakkında verilen beraat kararına aykırı olarak kişinin suçsuz
olmadığı yönünde değerlendirmelerden kaçınılması gerekir.
56. Masumiyet karinesinin ihlal
edilip edilmediği değerlendirilirken, özellikle hukuk ve idari yargılama
bakımından üzerinde durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı
yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği ve beraat kararını
sorgulayıp sorgulamadığıdır.
57. Kişinin suçluluğunu ima eden
ya da kabul eden bir yargı söz konusu olmadıkça, sadece soruşturma açılmış
olması da disiplin veya idari yaptırım işlemlerinin başlatılması veya
uygulanması için yeterli görülebilir (Ramazan
Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 65).
58. Bireysel başvuruya konu olan
AYİM kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Davacının, TSK’dan çıkarılmasına neden olan
disiplin durumu incelendiğinde; davacının kendi ifadesinde de belirtildiği
üzere birçok kez uyuşturucu kullandığı, uyuşturucu madde satıcıları ile irtibat
halinde olduğu, diğer askeri personeli uyuşturucu madde kullanmaya teşvik
ettiği görülmektedir. Davacının, 926 Sayılı TSK Personel Kanunu’nun geçici
32’nci madde hükümlerinden yararlandırılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı
değerlendirildiğinde, davanın reddi cihetine gidilmiştir.”
59. Söz konusu AYİM kararında,
başvurucunun 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmaması
işleminin hukuki denetimi yapılırken, başvurucu hakkında yapılan disiplin
soruşturmasıyla ilgili olarak alınan ifade tutanakları ile disiplin
soruşturması neticesinde ulaşılan sonuçtan bahsedildiği ve disiplin durumunun
değerlendirilerek hüküm kurulduğu görülmektedir.
60. Buna göre, başvuruya konu
davada, disiplin soruşturması neticesinde ulaşılan neticeden ve dava dosyasında
bulunan diğer belgelerden hareketle davanın sonuçlandırıldığı, ceza
yargılamasına göre daha düşük ispat standardı gerektiren disiplin hukuku
ilkeleri çerçevesinde karara varıldığı anlaşılmaktadır.
61. Açıklanan nedenlerle,
masumiyet karinesine yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun
bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Karar Düzeltme
Para Cezasına Hükmedilmesi Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlali İddiası
62. Başvurucu, karar düzeltme
talebiyle yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine aleyhine para cezasına
hükmedilmiş olmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
63. Anılan şikâyet konusu, daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesince, hükmolunan bu miktarın,
gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu ve
başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı, dolayısıyla söz konusu
yaptırımın mahkemeye erişim hakkına bir engel teşkil etmediği kabul edilerek,
bu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmiştir (Mustafa Kemal Sungur, B. No: 2013/2507, 6/3/2014, §§ 36-42;
Serkan Acar, B. No: 2013/1613,
2/10/2013, §§ 38-39; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Maillard/Fransa, B. No: 35009/02, 6/12/2005, §§
35, 37; Topaloğlu/Türkiye, B. No:
38388/04, 3/7/2012; Dalar/Türkiye,
B. No: 35957/05, 21/2/2012, § 52). Somut başvuru açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığından başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun
1. İlişiğinin
kesilmesi işlemine yönelik iddiasının “zaman
bakımından yetkisizlik”,
2. Silahların
eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının ihlal edildiği iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”,
3. Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi kararının sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
4. Masumiyet
karinesinin ihlal edildiği iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
5. Karar
düzeltme para cezasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
6/5/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.