TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÜLKÜ TUNCA VE DİĞERLERİ
|
(Başvuru Numarası: 2012/928)
|
|
Karar Tarihi: 11/12/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Hikmet Murat AKKAYA
|
Başvurucular
|
:
|
Ülkü TUNCA ve Diğerleri [Bkz. Ekli Tablonun (C) ve (D)
Sütunları]
|
Vekilleri
|
:
|
[Bkz. Ekli Tablonun (E) Sütunu]
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar
Kanunu’nun geçici 20. maddesine, 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanunla
eklenen beşinci fıkra ile devam eden yargı süreçlerine müdahale edilerek adil
yargılanma, sosyal güvenlik ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Ekli listede sıralanan
başvurulara ait başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemelerinde, belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona
sunulmalarına engel eksikliklerinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Konularının aynı olması
nedeniyle, ekli tablonun (B) sütununda numaraları belirtilen başvuru
dosyalarının, aynı tablonun (1) numaralı satırında yer alan 2012/928 numaralı
bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya
üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
4. Komisyonlarca, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölümler tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 24/10/2014 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
6. Bakanlığın 28/11/2014 tarihli yazısıyla ek süre talep edilmiş olup,
Bölüm Başkanı tarafından 1/12/2014 tarihinde, Bakanlığa tanınan sürenin 30 gün
uzatılmasına karar verilmiştir.
7. Aynı konuya ilişkin bir
içtihadın (B. No: 2012/931, 26/6/2014) mevcut olması
nedeniyle, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 71.
maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince başvuru, Bakanlık cevabı
beklenmeksizin kabul edilebilirlik ve esas yönünden incelenmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, Vakıflar
Bankası Türk Anonim Ortaklığında (Banka) çalıştıkları süre zarfında, 506 sayılı
Kanun’un geçici 20. maddesi uyarınca kurulmuş bulunan T. Vakıflar Bankası
T.A.O. Memur ve Hizmetlileri Emekli Sağlık Yardım Sandığı Vakfına (Vakıf)
ödedikleri primler karşılığında emekliliğe hak kazanmışlardır.
10. Vakıf, kanunla kurulan
sosyal güvenlik kurumları dışında kalan, ancak onlara denk kabul edilen bir
tüzel kişilik olup, sandık mensupları bakımından zorunlu sosyal güvenlik kurumu
niteliğindedir.
11. Vakfın amacı, Vakıf Senedi’nin 4. maddesinde şöyle ifade edilmiştir.
“...
a) İş bu vakıf senedi hükümleri dairesinde üyelerin
emeklilik, malullük, ölüm, hastalık, analık, iş kazaları ve meslek hastalıkları
hallerinde ve eş ve çocukları ile üyenin geçindirmekle yükümlü bulunduğu ana ve
babasının hastalıklarında, Sosyal Sigortalar Kanunları ile temin edilen
yardımlardan az olmamak üzere hak sahiplerine yardımda bulunmak;
…”
12. Vakfın gelirleri, sandık
üyelerinin aylıklarından yapılan prim kesintilerinden ve diğer gelirlerden
oluşmaktadır. Banka da her ay, aynı esaslar çerçevesinde hesaplanan tutarı
işveren hissesi olarak Vakfa aktarmaktadır.
13. Vakıf, üyelerine yapacağı
yardımın miktarını ve dolayısıyla emekli aylıklarına ilişkin artışları, Vakıf Senedi’nde yazılı hükümler çerçevesinde tek taraflı olarak
belirlemekte olup, bunun 506 sayılı Kanunla belirlenmiş asgari standardın
altına düşmemesi gerekmektedir.
14. Sandık üyeleri, yapılan
artışların 506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesine uygun bir şekilde
yapılmadığı gerekçesiyle Vakıf aleyhine iş mahkemeleri önünde alacak davaları
açmışlardır. Bu davalar sonucunda 506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesinin
nasıl anlaşılıp uygulanacağı konusunda bir yargısal içtihat yerleşmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (HGK) bu çerçeveyi çizen, 24/3/2010
tarih ve E.2010/10-155, K.2010/170 sayılı kararı şöyledir:
“Görüldüğü gibi, 506 Sayılı Yasa, banka zorunlu sandıkları
için bir alt sınır oluşturur.
Bu husus, 506 Sayılı Yasa’nın Geçici 20. Maddesinde; ‘…’
hükmünden anlaşılmaktadır.
Öte yandan çözülmesi gereken sorun, anılan maddede değinilen
alt sınırın ne anlama geldiği hususudur. Yani bu alt sınırın belirlenmesinde
Yerel Mahkemece belirtildiği gibi fiilen ödenen yaşlılık aylığı miktarı bazında
mı düşünülecek, yoksa Özel Daire bozma ilamında değinildiği üzere, yaşlılık
aylığı artış oranlarının kıyaslanması suretiyle mi hareket edilecektir?
Sosyal hukuk devleti ilkesi içerisinde Devletin görevi,
zorunlu yardım sandıklarını, başı boş bırakmak değil,
onların güçlenmesini sağlamak ve bu yolla ilgililerin sosyal güvenlik haklarını
güvence altına almaktır. Bu kuruluşlar, Devletin asli görevi olan sosyal
güvenliği sağlama yükümünü, onun adına yerine getirdiğine göre, devletin bu
sandıklar üzerinde, tesis senetlerinden ve senetlerin içeriğinden, mali durumlarına
kadar geniş bir alanda denetim ve gözetim hakkının bulunması da olağandır.
Davalı Vakfın gayesi gözetildiğinde, yıllarca yüksek prim
ödeyerek emekli olan davalı sandık mensuplarının aylıklarına daha düşük
oranlarda zam yapılarak, yaşlılık aylıklarının daha düşük prim ödeyerek emekli
olan 506 Sayılı Yasa’ya tabi olarak yaşlılık aylığı alanların aylıkları ile
eşitlenmesi düşünülemez. Geçici 20. madde zorunlu banka sandıkları için bir
güvence getirdiğine göre, bu durum mensuplarına yapılacak yaşlılık aylığı
artışlarının da en az 506 Sayılı Yasa’ya tabi olanlara uygulanacak artış
oranları kadar olması sonucunu doğuracaktır.
Kaldı ki, yargılama sırasında 16.6.2006 tarihinde yürürlüğe
giren 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici
20. maddesinde ‘…506 Sayılı Yasa’nın Geçici 20. maddesi kapsamındaki
sandıkların bu maddenin yayımı tarihinden itibaren 3 yıl içinde Sosyal Güvenlik
Kurumu’na devredileceği ve bu kanun kapsamına alınacağı…’ hususu
düzenlenmiştir. Anılan madde hükmü de gözetildiğinde, 506 Sayılı Yasa
mensuplarına sağlanan aylık artış oranlarına ilişkin hakların davalı sandıklara
tabi olanlara uygulanmasının 506 Sayılı Yasa’nın Geçici 20. maddesinin konuluş
ruhuna aykırı olmayacaktır.
Neticeten, Özel Daire bozma ilamında da belirtildiği gibi,
Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sonucunda, 506 Sayılı Yasa’nın Geçici 20.
maddesinde değinilen alt sınır belirlenmesinde, davalı Vakfın bağladığı
aylıklara yapılan artış oranlarının, SGK (Devredilen SSK) sigortalılarına
bağlanan yaşlılık aylıklarına yapılan artış oranları ile karşılaştırılması
suretiyle bulunması gerektiği, artış oranının, 506 sayılı Yasa uyarınca
yaşlılık aylığı alanlara yapılan artış oranından daha az olması durumunda,
davalı Sandık yönünden yaşlılık aylığı artış oranı konusunda ek yükümlülük
doğacağından, Vakıf Senedindeki düzenlemelere göre aylıklarında artış olan
kimselerin, ayrıca 506 Sayılı Yasa’nın aylık artışlarına dair hükümlerinden de
yara(r)lanmaları gerekeceği kanaatine varılmıştır.”
15. Başvurucular, muhtelif tarih
aralıklarında emekli aylıklarına artış yapılmaması nedeniyle Ankara İş
Mahkemelerinde alacak davaları açmışlardır.
16. Örnek olarak, (1) numaralı
başvurucu yönünden, 1/7/2002 tarihinden 2005 yılının
sonuna kadar başvurucunun emekli aylığında artış yapılmamış ve başvurucu bu
nedenle Ankara 4. İş Mahkemesinde (İş Mahkemesi) Vakıf aleyhine 2/4/2009
tarihinde açtığı alacak davası ile “eksik
ödenen yaşlılık aylıklarının tespit edilerek davalıdan tahsiline karar
verilmesini” talep etmiştir.
17. Bilirkişi tarafından İş
Mahkemesine sunulan 14/2/2011 tarihli raporda,
başvurucu ile ilgili olarak dava tarihine kadar birikmiş fark alacağının
42.357,72 TL olduğu tespit edilmiştir.
18. 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Bazı
Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 53. maddesiyle 506 sayılı Kanun’un
geçici 20. maddesine eklenen beşinci fıkra ile aynı maddenin sandık
emeklilerine yapılacak yardımların düzenlendiği birinci fıkrasının (b) bendinin
uygulanmasında, yardımların sağlanması ve bağlanması yönünden alt sınırın
belirlenmesinde muadil miktar karşılaştırmasının esas alınacağı, bunun mevcut
davalara da uygulanacağı düzenlenmiştir.
19. 6111 sayılı Kanun, 25/2/2011 tarih ve 27857 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
20. Bilirkişi tarafından İş
Mahkemesine sunulan 28/1/2012 tarihli ikinci raporda
ise, başvurucu ile ilgili olarak dava tarihine kadar birikmiş fark alacağının
26.573,51 TL olduğu tespit edilmiştir.
21. İş Mahkemesinin 8/3/2012 tarih ve E.2009/341, K.2012/525 sayılı kararı ile
6111 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesine
eklenen fıkradaki düzenleme nedeniyle başvurucunun davasının reddine karar
verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“… 25.02.2011 tarih 27857 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanunun 53. maddesi ile 506
sayılı Kanunun geçici 20. maddesine eklenen yeni fırka ile ‘…’ hükmünün
öngörülmesi karşısında, alt sınırın belirlenmesinde, Vakıf emeklisi ile emsal
durumda bulunan SSK emeklisine ödenen yaşlılık aylığı miktarı ile Vakıf
emeklisine ödenen yaşlılık aylığı miktarlarının karşılaştırılmasının
yapılmasına, yapılacak karşılaştırma sonucu SSK emeklisine ödenen aylığın Vakıf
emeklisine ödenen aylıklardan fazla olması durumunda, davalı Vakıf yönünden
yaşlılık aylığı miktarı konusunda ek yükümlülük doğacağından aradaki farkın
Vakıf emeklisine ödenmesi… gerekir.
… tüm dosya kapsamından, dava konusu dönemde Vakıf emeklisi
davacıya, Vakıf senedi hükümlerine uygun olarak ödenen aylıkların, emsali
durumda olan SSK emeklisine ödenen aylığın ve uygulanan maaş artışlarının
altına düşmediği kanaatine varılmış ve mahkememizce verilen benzer dosyalardaki
bilirkişi raporları ile kararlar da dikkate alınarak bu dosyamız için sunulan bilirkişi … rapor ve ek
raporlarının dosya kapsamına uygun bulunmadığı sonucuna varılıp açılan davanın
reddine …”
22. Başvurucunun temyiz yoluna
başvurması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 9/10/2012 tarih ve E.2012/11761, K.2012/18106 sayılı
ilamıyla, anılan İş Mahkemesi kararının “düzeltilerek
onanmasına” karar verilmiştir. Yargıtayın
düzelterek onama gerekçesi şöyledir:
“…
Ancak, açıldığı tarihteki mevzuat hükümlerine uygun olan
davanın, yasal dayanağını oluşturan düzenlemenin, yargılama sürecindeki yasa
değişikliğiyle ortadan kalkması nedeniyle reddinde, tarafların sorumluluğu
bulunmadığı halde; her davanın açıldığı tarihteki koşullara göre
değerlendirileceği yönündeki usul kuralından hareketle davacının, davada haksız
çıkan taraf olarak nitelenip vekalet ücretiyle
sorumluluğuna hükmedilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi, yeniden yargılamayı
gerektirmediğinden, hüküm bozulmamalı, … 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununun 438. maddesi gereğince düzeltilerek onanmalıdır.
…”
23. Onama kararı başvurucuya 8/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu bu tarihten
önce, 15/11/2012 tarihinde, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
24. 25/2/2011 tarihinden önce açılan ve
başvurulara konu olan diğer davalarda da başvurucular, yukarıdaki sürece benzer
şekilde davaları kaybetmişler ve süresi içerisinde muhtelif tarihlerde bireysel
başvuruda bulunmuşlardır.
25. Ekli tablonun ikinci
satırında yer alan başvurucu Sema Nur Dincel’e ait
bireysel başvuru formunda ise, yaşlılık aylığının tespiti ve eksik ödendiğini
iddia ettiği yaşlılık aylıklarının yasal faiziyle davalı Vakıftan tahsili
istemiyle hem Ankara 10. İş Mahkemesinde E.2011/308 sayılı dosya ile 23/2/2011 tarihinde, hem de Ankara 9. İş Mahkemesinde
E.2011/309 sayılı dosya ile 3/3/2011 tarihinde dava açıldığı belirtilmiştir.
Anılan Mahkemelerce davaların reddine karar verilmiş olup, Yargıtay 10. Hukuk
Dairesinin 16/4/2013 tarih ve E.2013/698, K.2013/7995
sayılı kararıyla Ankara 10. İş Mahkemesinin; 11/12/2012 tarih ve E.2012/16838,
K.2012/25219 sayılı kararıyla da Ankara 9. İş Mahkemesinin kararı onanmıştır.
Her iki yerel mahkeme kararını da dosyaya sunması nedeniyle adı geçen
başvurucuya eksiklik yazısı tebliğ edilmiş olup, başvurucu, bireysel
başvurusunun 3/3/2011 tarihinde açılan dava esas
alınarak incelenmesini talep etmiştir.
B. İlgili
Hukuk
26. 506 sayılı Kanun’un geçici
20. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi şöyledir:
“…b) Bu personelin, iş kazalariyle
meslek hastalıkları, hastalık, analık, malûllük, yaşlılık
ve ölüm, eşlerinin analık, eş ve çocuklarının hastalık hallerinde, en az bu kanunda belirtilen yardımları sağlıyacak…,”
27. 506 sayılı Kanun’un geçici
20. maddesine, 6111 sayılı Kanun’un 53. maddesiyle eklenen (beşinci) fıkra
şöyledir:
“… Birinci fıkranın (b) bendinin uygulanmasında, yardımların
sağlanması ve bağlanması yönünden alt sınırın
belirlenmesinde muadil miktar karşılaştırması esas alınır. Ancak,
gelir ve aylıkların artırılmasında 506 sayılı Kanuna göre bağlanan gelir ve
aylıkların artırımına ilişkin hükümler devir tarihine kadar uygulanmaz. 5510
sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesinin onikinci fıkrasında yer alan sınırlama dâhilinde
sandıkların kuruluş senetlerinde yer alan hükümler ve sandıkların uygulamaları
saklıdır. Bu hüküm, yürürlüğe girdiği
tarihten önceki artışlarda ve görülmekte olan davalar hakkında da uygulanır…”
28. Anılan kanuni düzenlemenin
iptali için Anayasa Mahkemesine dava açılmış olup, Anayasa Mahkemesi Genel
Kurulunun 9/5/2013 tarihli toplantısında, E.2011/42
sayılı dosya kapsamında iptal başvurusu görüşülmüştür. Anayasa Mahkemesinin
kararı şöyledir:
“2- Anayasa’ya Aykırılık
Sorunu
Dava dilekçesinde, 506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesinde
belirtilen sandıkların, bağlı bulundukları kuruluşların personeli hakkında
yasal düzenleme alanı içinde SGK’nın yüklendiği
görevleri, sağladığı hakları, o düzeyin altına düşmemek üzere yüklenmiş
kuruluşlar olduğu, bunların görev ve yükümlülüklerinin kanunla belirlendiği,
mahkemeler tarafından vakıf sandıklarınca bağlanan aylıklara yapılan artışın
oran olarak alt sınırının 506 sayılı Kanun uyarınca aylık alanlara yapılan
artış oranından az olmaması gerektiği yönünde kararlar verildiği, eklenen fıkra
ile alt sınırın belirlenmesinde miktar karşılaştırmasının esas alınmasının öngörüldüğü,
bunun ise kazanılmış hakları ortadan kaldırdığı, yasaların geriye yürümeyeceği
ilkesine aykırı olduğu ve görülmekte olan davaları geçersiz kıldığı, sandık
kapsamındaki sigortalıların emekli maaş artışı konusunda açmış oldukları
davalardan bir kısmının kesinleştiği bir kısmının ise hâlen devam ettiği ve
düzenleme ile görülmekte olan davaların ortadan kaldırıldığı belirtilerek
kuralın, Anayasa’nın 2. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla
kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesinin
vazgeçilmez unsurlarından birisi kanunların hukuk güvenliğini sağlaması, bu
doğrultuda geleceğe yönelik, öngörülebilir kurallar içermesi gerekliliğidir. Bu
nedenle, hukuk devletinde güven ve istikrarın korunabilmesi için kural olarak
kanunlar, yürürlüğe girdikleri tarihten sonraki olaylara uygulanırlar.
Kanunların geriye yürümezliği ilkesi uyarınca, kanunlar kamu yararı ve kamu
düzeninin gereği, kazanılmış hakların korunması, mali haklarda iyileştirme gibi
kimi ayrıksı durumlar dışında ilke olarak yürürlük tarihlerinden sonraki olay,
işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılırlar. Yürürlüğe giren kanunların
geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olmaması hukukun
genel ilkelerindendir.
Kazanılmış haklara saygı ilkesi, hukukun genel ilkelerinden
birisi olup, hukuk güvenliği ilkesinin bir sonucudur. Kazanılmış bir haktan söz
edilebilmesi için bu hakkın, yeni kanundan önce yürürlükte olan kurallara göre
bütün sonuçlarıyla fiilen elde edilmiş olması gerekir. Kazanılmış hak, kişinin
bulunduğu statüden doğan, kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel niteliğe
dönüşmüş haktır. Bir statüye bağlı olarak ileriye dönük, beklenen haklar ise bu
nitelikte değildir. Kanunlarda yapılan değişiklikler kazanılmış hakları
etkilemediği ve hukuk güvenliğini zedelemediği sürece bu değişikliklerin hukuk
devleti ilkesine aykırı oldukları ileri sürülemez.
Anayasa’nın 138. maddesinde hâkimlerin görevlerinde bağımsız
oldukları, Anayasa, kanun ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre
hüküm verecekleri, hiç bir organ, makam, merci veya kişinin yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge
gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı, görülmekte olan bir dava
hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru
sorulamayacağı, görüşme yapılamayacağı veya herhangi bir beyanda
bulunulamayacağı, yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına
uymak zorunda bulundukları, bu organlar ve idarenin mahkeme kararlarını hiçbir
suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği
hükme bağlanmıştır.
Yasama organının mahkeme kararlarını değiştirememesi ilkesi
yasama organının kanun yoluyla kesinleşmiş olan kararları ortadan kaldıramaması
anlamına gelir. Mahkeme kararının kanun yoluyla değiştirilememesi ilkesi, maddi
hukukta herhangi bir değişiklik yapmaksızın sadece somut mahkeme kararlarının
kanun yoluyla değiştirilmesi ya da uygulanmasının engellenmesi hâlleri için söz
konusu olacaktır.
506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesinde, bazı kuruluşlara
personelinin sosyal güvenliğini sağlaması amacıyla vakıf veya dernek şeklinde
sandık kurabilme yetkisi verilmiştir. Maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde,
bu madde uyarınca kurulan sandıkların üyelerine en az 506 sayılı Kanun’da
belirtilen yardımları sağlayacağı belirtilmiştir.
Kural, sandıklarca sağlanan yardımların SGK sigortalısına
sağlanan yardımlardan aşağı olmaması yönündeki hükmün uygulanmasında, yardım
miktarları dışında aylık artış oranlarının da SGK sigortalısının aylık artış
oranlarından aşağı olamayacağı yönünde ortaya çıkan ihtilafların giderilmesi
amacıyla getirilmiştir. Düzenlemeyle, sandıkların sağladıkları yardımın alt
sınırının belirlenmesinde muadil miktar karşılaştırmasının esas alınacağı
belirtilmek suretiyle mevcut hükümden ne anlaşılması gerektiği ve maddenin
lafzına ve amacına uygun nasıl uygulanacağı konusu açıklığa kavuşturulmuştur.
Vakıf senedi gereği üyelerine sağladıkları yardımlardaki
artış oranını SGK tarafından uygulanan oranın altında tutan vakıf sandıklarının
bu uygulamasını onun mali yapısını ve aktüeryal
dengesini sağlam tutmaya yönelik bağımsız bir kararı olarak görmek
gerekmektedir. Dolayısıyla, sandıkların alt sınır kuralını ihlal etmedikleri
sürece, sağladıkları yardımlar için SGK’dan daha
düşük artış oranı belirleyebilmeleri mümkün görülmelidir. Aksi hâlde sandığın
asli görevi olan üyelerinin sosyal güvenliğini sağlama fonksiyonu tehlikeye
girecektir.
Kanunların, kamu yararının sağlanması amacına yönelik
olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini
gözetmesi ve kazanılmış hakları ihlal etmemesi Anayasa’nın 2. maddesinde
belirtilen hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu nedenle kanun koyucunun hukuki
düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde
adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması
gerekir.
Vakıf sandıklarının mali yapısını ve aktüeryal
dengesini sağlam tutarak üyelerinin sosyal güvenliğini sağlama yönündeki asli
görevini yerine getirebilmesinin tehlikeye girmemesi için mevcut kanun hükmünün
uygulanmasına ilişkin olarak ortaya çıkan ihtilafların giderilmesi amacıyla
yapıldığı hususu göz önünde bulundurulduğunda, yeni bir uygulama getirmeyen ve
sadece sandıkların sağladıkları yardımın alt sınırı belirlenirken muadil miktar
karşılaştırmasının esas alınacağı belirtilmek suretiyle mevcut hükümden ne anlaşılması
gerektiğini açıklığa kavuşturan kural, kamu yararı amacıyla getirilmiş olup,
Anayasa’ya aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, söz konusu sandıklar tarafından bağlanan
aylık ve gelirlerin artırılmasında muadil miktar karşılaştırmasının esas
alınmasının sağlanmasına yönelik düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten önceki
artışlarda da uygulanacağı öngörülerek geriye yürütülmesi, sandık tarafından
yapılan yardımlarda alt sınırın hatalı belirlenmesi sonucu aleyhine uygulamada
bulunulan sandık üyelerinin haklarının ihlal edilmemesi amacıyla kabul edildiği
anlaşıldığından, hukuk güvenliği ilkesini ihlal eden bir durum da
bulunmamaktadır.
Kanun koyucu tarafından bir kanun hükmünün farklı
yorumlanmasından kaynaklanan ihtilafları gidermek amacıyla yapılan
düzenlemelerin söz konusu ihtilaf nedeniyle açılmış ve düzenlemenin yürürlüğe
girdiği tarih itibarıyla henüz sonuçlanmamış davalar hakkında da uygulanmasını
sağlamak amacıyla getirilen kuralın, yargılamanın ne yönde yapılacağı veya
belirli somut bir uyuşmazlığı nasıl karara bağlayacağı hususunda bir ifade
içermediği gibi hâkimlerin görevlerini bağımsızlık içinde yapmalarını,
Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm
vermelerini engelleyen ve yargı yetkisinin kullanılması bakımından mahkemelere
ve hâkimlere emir ve talimat verilmesine yol açan bir yönü de bulunmamaktadır.
Her kanunun muhatapları ve uygulayıcılar açısından uyulması
zorunlu emirler niteliğinde olması hukuk kurallarının normatif doğasından
kaynaklanır. Bir hukuk devletinde her kamusal yetkinin hukuka uygun
kullanılması gerektiği gibi mahkemelerin de önlerine gelen uyuşmazlıklar
hakkında karar verirken ilgili kanunlara uyma yükümlülüğü vardır. Bu nedenle
sandıklarca yapılacak yardımlardan kaynaklanan uyuşmazlıkları karara bağlarken
mahkemelerin uymaları gereken esasları belirleyen kuralın yargı bağımsızlığını
ihlal edici nitelikte olduğu söylenemez.
Öte yandan, sandıkça ödenecek gelir ve aylıklar nedeniyle
açılacak davaların kazanılmış hak doğurması, davada, sigortalı lehine karar
verilmesi ve bu kararın kesinleşmesiyle söz konusu olacaktır. Anılan
uyuşmazlıklarla ilgili olarak dava açılmış olması, o ihtilafın sigortalı lehine
sonuçlanacağı anlamına gelmeyeceği gibi bu kişiler için kazanılmış herhangi bir
haktan da söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa’nın 2. ve
138. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR maddenin tümü yönünden; Mehmet ERTEN ile
Osman Alifeyyaz PAKSÜT maddenin dördüncü cümlesi
yönünden; Serruh KALELİ ile Zehra Ayla PERKTAŞ ise
maddenin dördüncü cümlesinin ‘…yürürlüğe girdiği tarihten önceki artışlarda
ve…’ bölümü yönünden bu görüşe katılmamışlardır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
29. Mahkemenin 11/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 2012/928 başvuru numarası altında birleştirilen başvuruları
incelenerek gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
30. Başvurucular, yüksek
miktarda prim ödemelerine rağmen daha düşük miktarda prim ödeyenlerle aynı
miktarda emekli aylığı almak zorunda bırakıldıklarını, bu çerçevede 6111 sayılı
Kanun’un 53. maddesi ile 506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesine eklenen fıkra
ile Vakfa ödenen primlere el konulduğunu ve belirtilen kanuni düzenlemenin
devam eden davalara da uygulanmasına ilişkin hükmünün İş Mahkemelerinde
açtıkları alacak davalarının dayanağı olan ve lehe olan Yargıtay içtihatlarını
uygulanamaz hale getirdiğini, sonradan çıkarılan Kanunla devam eden yargı
süreçlerine müdahale edildiğini, sonuç itibarıyla kendilerinden tahsil edilen
primlerin yarısının emekli aylıklarına yansıtılmadığını belirterek Anayasa’da
güvence altına alınan adil yargılanma, mülkiyet ve sosyal güvenlik haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve anılan Kanun hükmünün iptali ile tazminat
taleplerinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiği İddiası
31. Başvurucular, yüksek
miktarda prim ödemelerine rağmen daha düşük miktarda prim ödeyenlerle aynı miktarda
emekli aylığı almak zorunda bırakıldıklarını, bu çerçevede 6111 sayılı Kanun’un
53. maddesi ile 506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesine eklenen fıkra ile
Vakfa ödedikleri primlere el konulduğunu belirterek, Anayasa’da güvence altına
alınan mülkiyet ve sosyal güvenlik haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir. Başvurucuların aynı olay ve olgulara dayanan ihlal iddialarının,
mülkiyet hakkı çerçevesinde incelenmesi gerekir.
32. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine
göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun esasının incelenmesi
mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
33. Başvurucuların ihlal
iddialarına konu olan mülkiyet hakkı, Anayasa’nın 35. ve Sözleşme’ye
Ek 1 No’lu Protokol’ün (1 No’lu
Protokol) 1. maddesinde düzenlenmiştir.
34. Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi
şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz.”
35. 1 No’lu
Protokol’ün 1. maddesi şöyledir:
“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına
saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı
sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel
ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına
uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların
veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları
uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”
36. Anayasa’nın 35. maddesi
kapsamındaki mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucular, böyle
bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle, öncelikle
başvurucuların, Anayasa’nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete
ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun
değerlendirilmesi gerekir (B. No. 2013/382, 16/4/2013,
§ 26).
37. Mülkiyet hakkı kişinin
şahsında mündemiç olmayıp, Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında hukuki korumadan
istifade edilebilmesi açısından, öncelikle mülkiyet hakkının var olması aranır.
Anayasa’nın 35. maddesi ile 1 No’lu Protokol’ün 1.
maddesi mülk edinme talebini değil, kişinin var olan mülkiyet hakkını güvence
altına almaktadır. Bu durum hakkın kazanılmış olması veya mevcut olması
şeklinde de ifade edilebilir.
38. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında, nelerin mülkiyet hakkına konu olabileceği
hususunda, mevzuat hükümlerinden ve derece mahkemelerinin bunlara ilişkin yorumundan
bağımsız olarak “özerk bir yorum”
esas alınmaktadır (bkz. Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010 § 62; Anheuser-Busch Inc./Portekiz
[BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99,
30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004,
§ 129; Beyeler/İtalya [BD], B.
No: 33202/96, 5/1/2000, § 100; Iatridis/Yunanistan
[BD], B. No: 31107/96, 25/3/1999, § 54).
39. Anayasa’nın 35. maddesi ile
1 No’lu Protokol’ün 1. maddesinin koruma alanı içinde
yer alan menfaatlerin kapsamına, mevcut bir mülk (“existing possessions”) girebileceği gibi
alacak hakları (AYM, E.2000/42, K.2001/361, K.T. 10/12/2001;
AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008) veya kesin bir şekilde tanımlanmış
talep hakları (“claims”)
da girebilir. Bu kapsamda bir alacak hakkı ya da talebin, mülkiyet hakkı
kapsamında korunması için mahkeme hükmü, hakem kararı veya idari karar gibi
yeterli derecede icra edilebilir kılınması halinde bir “mülk” teşkil edebilir (Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Krstıć/Sırbistan, B. No: 45394/06, 10/12/2013, § 76). Ancak, hakkın tam olarak kazanılmamış
olduğu bazı hallerde, özellikle ekonomik hayatın gerekleri ve hukuki güvenlik
anlayışı, hakkın ileride mevcut olacağına dair hukuki umudu ifade eden bir
kısım meşru beklenti hallerinin de mülkiyet hakkının güvence kapsamına dahil edilmesi gereğini ortaya koymaktadır. Ancak bu
hallerde, hakkın kazanılacağı yönünde salt bir umudun ötesinde kişinin, hakkın
mevcudiyeti yönünde meşru bir beklentisi olması gerekir (Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Maltzan ve Diğerleri/Almanya (k.k.)
[BD], B. No: 71916/01, 71917/01, 10260/02, 2/3/2005, §
74).
40. Bu şekildeki bir beklentiye
vücut verebilecek ve talep halindeki bir malvarlığı yararının Anayasa’nın 35.
maddesi anlamında kıymet oluşturmasını sağlayabilecek unsurlardan biri, bu
talebi destekleyen yerleşik içtihat gibi bir hukuksal temelin bulunmasıdır.
Ancak sırf bir yargı yerine başvurularak dile getirilen talepler yeterli temel
sağlamaktan uzaktır. Önemli olan, bahsedilen hukuki dayanağın Anayasa’nın 35.
maddesi kapsamında sağlanan güvenceyi aktif hale getirebilecek yeterlilikte
olmasıdır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Kopecky/Slovakya, B. No: 44912/98, 28/9/2004,
§ 52; Draon/Fransa [BD], B. No: 1513/03, 6/10/2005, §
68; Maurice/Fransa [BD], B. No:
11810/03, 6/10/2005, § 66; Özden/Türkiye,
B. No: 11841/02, 3/5/2007, § 27).
41. Yukarıda yer verilen
tespitler uyarınca, başvurucular tarafından hakkın mevcudiyeti veya bu yönde
meşru beklentilerinin bulunduğu ortaya konulmalıdır.
42. Başvuruların konusu,
başvurucuların daha önce tahakkuk etmiş olan emekli aylıkları veya bu
aylıkların miktarından öte, aylıklara daha önce yapılması gerekirken
yapılmadığını iddia ettikleri artış oranından kaynaklanan fark nedeniyle oluşan
alacak haklarına ilişkin beklentilerinin karşılanmamasıdır. Mülkiyet hakkını
güvence altına alan Anayasa’nın 35. maddesinin, belirli bir miktar emekli
aylığı almaya ilişkin olarak bireylere talep hakkı sağlamadığı açıktır. Ancak
bu yöndeki bir talebin, kanuni düzenleme ve içtihatlarda yeterli dayanağa sahip
olması halinde, Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında olduğu değerlendirilebilir.
Bir başka ifadeyle mülk edinme yönündeki bir beklenti, ancak hukuken belli bir
dayanağa sahip olduğu takdirde, belli koşullar altında mülk olarak
nitelendirilebilir. Aynı doğrultuda, hukuk sistemi bireylere sosyal güvenlik
hakkı ve buna ilişkin menfaatleri sağlamaya yönelik düzenlemeler içerdiği
takdirde bu konuda bir mülkiyet hakkı oluşmakta, yargısal içtihatlara paralel
olarak, Anayasa’nın 35. maddesi kapsamına giren mülkiyetle ilgili bir
menfaatin, mevzuatın aradığı şartları yerine getiren birey yönünden doğduğunun
kabulü gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Arras ve Diğerleri/İtalya, B. No: 17972/07, 14/2/2012,
§ 76; Klein/Avusturya, B. No. 57028/00, 3/3/2011, §
41-47). Bu noktada değerlendirilmesi gereken husus, başvurucuların aylıklarına
yapılması gerektiğini iddia ettikleri artış oranlarına ilişkin hukuki
beklentilerinin, Anayasa’nın 35. maddesi kapsamındaki güvence hükmüne uygulama
alanı sağlayacak yeterlilikte olup olmadığıdır.
43. Başvurucular bahse konu
beklentilerini, Ankara İş Mahkemelerinde açtıkları alacak davaları ile
somutlaştırmış olup, başvurucuların ileri sürmüş oldukları beklentilerinin,
Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin, açıldığı
tarihteki mevzuat hükümlerine uygun olan davanın kanuni dayanağını oluşturan
düzenlemenin, yargılama sürecindeki kanun değişikliğiyle ortadan kalkması
nedeniyle davanın reddedildiğini vurgulayan 9/10/2012
tarih ve E.2012/11761, K.2012/18106 sayılı ilamı çerçevesinde, talepleri
destekleyen yerleşik içtihat şeklinde bir hukuksal temelinin bulunduğu açık
olup, bu karar Dairenin daha sonraki kararları için de emsal olmuştur (Ayrıca
bkz. § 14’te nakledilen HGK kararı).
44. Başvurucuların belirtilen
kanun değişikliğinden önce mevzuat ve yargısal uygulamaya uygun olarak gündeme
gelmiş olan güncel taleplerinin, başvurucular lehine bir meşru beklentiye vücut
verdiği ve başvurucuların ihlal iddiasına konu söz konusu beklentilerinin,
Anayasa’nın 35. maddesi ile 1 No’lu Protokol’ün 1.
maddesinin güvence kapsamında yer aldığı anlaşılmaktadır.
45. Açıklanan nedenlerle,
Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi kapsamında yer alan, açıkça
dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvuruların, mülkiyet hakkının
incelenmesi yönünden kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
46. Başvurucular, 506 sayılı
Kanun’un geçici 20. maddesine eklenen beşinci fıkra ile devam eden yargı
süreçlerine müdahale edilerek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
47. Yasama organı tarafından
çıkarılan bir kanunla, devam etmekte olan yargısal sürece müdahale edilerek,
başvurucuların davalı Vakıf karşısında dezavantajlı duruma düşürüldüğü olgusuna
dayanan ihlal iddialarının, adil yargılanma hakkının bir unsuru olan silahların
eşitliği ilkesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
48. Anayasa Mahkemesine yapılan
bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından
müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanı kapsamında yer alması gerekir (§ 32).
49. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma
hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin,
Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı”
kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22). Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“1. Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir. …”
50. Sosyal güvenlik hukukuna ilişkin
olan somut uyuşmazlığın, özel kişiler arasında veya özel kişiler ile devlet
arasındaki hak ve yükümlülüklere ilişkin olması ve Sözleşme’nin 6. maddesinde
ifade edilen “medeni hak ve yükümlülükler”
kavramı içerisinde yer alması itibarıyla, Anayasa ve Sözleşme’de
düzenlenen adil yargılanma hakkının koruma alanı kapsamında yer aldığı
konusunda tereddüt yoktur.
51. Açıklanan nedenlerle,
Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi kapsamında yer alan, açıkça
dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvuruların, adil yargılanma hakkı
kapsamında kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiği İddiası
52. Başvurucular, yüksek
miktarda prim ödemelerine rağmen daha düşük miktarda prim ödeyenlerle aynı
miktarda emekli aylığı almak zorunda bırakıldıklarını, bu çerçevede 6111 sayılı
Kanun’un 53. maddesi ile 506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesine eklenen fıkra
ile Vakfa ödenen primlere el konulduğunu belirterek, Anayasa’da güvence altına
alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir (§ 30).
53. Mülkiyet hakkının
sınırlamaları ve güvenceleri açısından Anayasa’nın 35. maddesinin 13. maddeyle
birlikte değerlendirilmesinden doğan genel rejim yanında, Anayasa’nın başka
maddelerinde de mülkiyete ilişkin ek güvence ve sınırlama hükümlerine yer
verilmekle birlikte, bunlardan en önemlisi şüphesiz mülkiyeti bir hak olarak
tanımlayan 35. maddedir. Maddenin birinci fıkrasında genel olarak hak
tanınmakta, ikinci ve üçüncü fıkralarda ise sınırlama ve güvence ölçütleri
gösterilmektedir. Bu sınırlama ve güvence ölçütlerinin Anayasa’nın 13. maddesi
ışığında yorumlanması gerekir. Bu kapsamda mülkiyet hakkı, özüne
dokunulmaksızın, kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Ayrıca yapılan
sınırlamalar Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzenine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
54. Kanunla sınırlama ilkesi,
anayasal temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında vazgeçilmez bir unsur
olup, bu koşulun sağlanmaması durumunda diğer güvence ölçütlerinin
değerlendirilmesinin bir anlamı yoktur.
55. Toplum yararı, ortak çıkar,
genel yarar gibi birbirinin yerine kullanılan kavramlarla ifade edilen ve
bireysel çıkardan farklı, onun üstünde ortak bir yarar olan kamu yararı amacı
35. maddenin mülkiyet hakkı açısından öngördüğü özel sınırlandırma sebebi olup,
genel yarar ve toplumsal yarar gibi ifadeleri de kapsayacak şekilde geniş
yorumlanmaktadır (AYM, E.1999/46, K.2000/25, K.T. 20/9/2000).
Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde
getiren bir unsur olup, objektif bir tanımlamaya elverişli olmayan bu ölçütün
her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi asıldır.
56. Mülkiyet hakkının
Anayasa’nın sözüne ve ruhuna uygun biçimde sınırlandırılması, bu kapsamda,
Anayasa’nın bütünü dikkate alınmak suretiyle bu hak için öngörülen ek
güvencelere riayet edilmesi ve kamu yararı dışında amaçlarla
sınırlandırılmaması, ayrıca hakkın özüne dokunulmadan ve ölçülülük ilkesine
riayet edilerek sınırlandırılması gerekmektedir. Mülkiyet hakkına ilişkin
Anayasa Mahkemesi kararlarında söz konusu ölçütler çoğunlukla birlikte
uygulanmakta ve bireyin hakkıyla kamu yararı arasında kurulması gereken adil
dengeye vurgu yapılmaktadır (AYM, E.1999/33, K.1999/51, K.T. 29/12/1999).
Bu noktada, ihlal teşkil ettiği iddia edilen önlemin temelini oluşturan kamu
yararı karşısında, bireye düşen fedakârlığın ağırlığı göz önünde
bulundurulmalıdır.
57. Başvurucular, belli bir
tarih aralığında emekli aylıklarına artış yapılmaması nedeniyle Vakıf aleyhine
değişik tarihlerde alacak davaları açmışlardır. Yargılama süreçleri devam
ederken 25/2/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6111
sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesine
eklenen beşinci fıkranın dördüncü cümlesinde, yardım sandıklarından emekli
olanlara yapılacak yardımlar ve dolayısıyla emekli aylıklarındaki artışlar
bakımından alt sınırın muadil miktar karşılaştırması esas alınarak
belirleneceği ve bu düzenlemenin Kanun’un yürürlüğe girmesinden önceki artışlar
ve görülmekte olan davalarda da uygulanacağı kurala bağlanmıştır. Bu düzenleme
nedeniyle, başvurucuların açmış oldukları davalar reddedilmiştir.
58. Meşru beklenti kategorisinde
yer alan hukuksal çıkarların büyük bir kısmına temel olan hukuki güvenlik ve bu
ilkenin gerekleri olan öngörülebilirlik ve belirlilik unsurları, kişiye hakka
sahip olacağı noktasında objektif olarak makul nedenler sağlayacağı için,
öngörülebilirlik niteliğini taşımayan geriye yürür nitelikte hukuki işlemler,
lehe olan kararlara ya da işlemlere dayanan meşru beklentilere açık bir
müdahale oluşturacaktır. Bu müdahalenin haklılığı ise, ancak yukarıda yer verilen
sınırlama ve güvence ölçütlerine riayetle sağlanabilir.
59. Sosyal güvenlik, devlet
tarafından üstlenilen önemli bir sorumluluk olup, bu sorumluluğun gereklerinin
sağlıklı bir şekilde yerine getirilebilmesi için bir takım düzenlemeler
yapılması kaçınılmazdır. Dolayısıyla devletin sosyal güvenlik alanına ilişkin
takdir yetkisi geniştir. AİHM de sosyal güvenliğe ilişkin düzenlemelerin
değiştirilmeye açık olduğunu, yasama organının bu konuda engellenemeyeceğini,
kanunlara veya mahkeme kararlarına dayalı olarak tanınmış emeklilik haklarının,
geçmişe etkili yeni kanunlarla değiştirilebileceğini, bu kapsamdaki bir
düzenlemenin, açıkça keyfi olduğu tespit edilmedikçe, kanunilik şartını
sağlayacağını kabul etmektedir (Bkz. Arras ve Diğerleri/İtalya, B. No: 17972/07, 14/2/2012,
§ 81; Maggio ve Diğerleri/İtalya B. No: 46286/09,
52851/08, 53727/08, 54486/08, 56001/08, 31/5/2011, § 60; Maurice/Fransa [BD], B. No: 11810/03,
6/1/2005, § 81; Draon/Fransa [BD], B. No: 1513/03, 6/1/2005, §
73; Kuznetsova/Rusya [BD], B. No: 67579/01, 7/6/2007, §
50). Belirtilen tespitler, başvurulara konu müdahalenin dayanağı olan kanuni
düzenleme bakımından da geçerli olup, bu kapsamda, somut olay açısından
müdahalenin hukukiliği şartının sağlanmış olduğu sonucuna varılmaktadır.
60. Meşru beklentiye yönelik
müdahale oluşturan düzenlemenin, meşru kabul edilebilmesi bakımından, kamu
yararını gerçekleştirme amacını taşıması ve müdahale sonucunda ortaya çıkan
yeni durumun ve bozulan yararlar dengesinin, birey açısından tahammül edilemez
bir boyuta ulaşmaması gerekir.
61. 506 sayılı Kanun’un geçici
20. maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun’un 53. maddesinin
gerekçesinde, anılan geçici madde kapsamındaki sandıklar tarafından bağlanan
aylık ve gelirlerin artırılmasında 506 sayılı Kanun’a göre bağlanan aylıklara
uygulanan artışların söz konusu sandıkların aktüeryal
dengelerini bozmasından dolayı, aylık ve gelirlerde yapılacak artışlarda muadil
miktar karşılaştırmasının esas alınmasının sağlanması ve bu nedenle doğmuş ve
doğacak olan uyuşmazlıkların giderilmesi amacıyla yeni bir düzenleme yapılması
gereğinden bahsedilmek suretiyle, başvurulara konu olan düzenlemenin kamu
yararına yönelik meşru amacına işaret edilmektedir.
62. Bu gerekçeye göre, düzenlemenin
amacının esas itibarıyla, sözü edilen sandıkların 506 sayılı Kanun’a göre
bağlanan aylıklara uygulanan artışlar nedeniyle aktüeryal
dengelerinin bozulmasını engellemek olduğu anlaşılmaktadır. Sosyal
güvenlik hizmetlerinde aktüeryal denge, mevcut ve
gelecekteki varlıkların toplamının yine mevcut ve gelecekteki yükümlülüklerin
toplamına eşit olması ve sistemdeki bireylere verilen taahhütlerin, sistem
tarafından karşılanabilir olması anlamına gelmekte olup, 5510 sayılı Kanun’un
geçici 20. maddesi gereğince belirli bir süre sonra Sosyal Güvenlik Kurumuna
(SGK) devredilecek olan bu sandıkların mali dengelerinin korunmasında, genel
sosyal güvenlik sisteminin mali yapısının korunması ve sosyal güvenlik
planlaması çerçevesinde toplumun korunmaya daha çok muhtaç olan fertlerinin de
bu sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınması bakımından zorlayıcı nitelikte
kamu yararı olduğu açıktır.
63. Somut başvurular açısından,
506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesinde değinilen alt sınırın
belirlenmesinde, davalı Vakfın bağladığı aylıklara yapılan artış oranlarının,
SGK sigortalılarına bağlanan yaşlılık aylıklarına yapılan artış oranları ile
karşılaştırılması suretiyle tespit edilmesi gereğini, yardımların sağlanması ve
bağlanması yönünden alt sınırın belirlenmesinde muadil miktar
karşılaştırmasının esas alınması şeklinde değiştiren kanuni düzenleme
neticesinde başvurucuların, büsbütün emekli aylıklarından veya aylık
miktarlarının belirli bir asgari standardın altına düşmemesine ilişkin
güvenceden mahrum bırakılmış olmadıkları, yalnızca kanunda öngörülen alt
sınırın belirlenmesinde, SGK sigortalılarına bağlanan yaşlılık aylıklarına
yapılan artış oranları ile karşılaştırılma ölçütü yerine, muadil miktar
karşılaştırması esasının getirildiği, bu durumun da meşru beklentisine konu
olan eksik ödemelere ilişkin alacağın başvuruculara ödenmemesi ile sınırlı bir
sonuç doğurduğu, bu çerçevede, yukarıda ifade edilen zorlayıcı nitelikte kamu
yararı amacına dayanan düzenlemenin, başvurucuları ağır ve tahammül edilemez
bir yük altına sokmadığı, müdahalenin amacı ile başvuruculara yüklenen külfetin
orantılı olduğu sonucuna varılmıştır.
64. Yukarıda açıklanan
nedenlerle, belirtilen sınırlama ve güvence ölçütlerine aykırı olmadığı
anlaşılan, başvurulara konu müdahale sonucunda, Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
b. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
65. Başvurucular, 6111 sayılı
Kanun’un 53. maddesi ile 506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesine eklenen
fıkranın devam eden davalara da uygulanmasına ilişkin ibaresiyle İş
Mahkemelerinde açtıkları alacak davalarının dayanağı olan ve kendilerini haklı
kılan Yargıtay içtihatlarının ortadan kaldırıldığını, çıkarılan kanunla devam
eden yargı süreçlerine müdahale edildiğini belirterek Anayasa’nın 36.
maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir (§ 30).
66. Başvurucular, belli bir
tarih aralığında emekli aylıklarında artış yapılmaması nedeniyle Vakıf aleyhine
değişik tarihlerde alacak davaları açmışlardır. Başvurucular tarafından açılan
davalar, yargılama süreçleri devam ederken 25/2/2011
tarihinde yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanun’un 53. maddesiyle 506 sayılı
Kanun’un geçici 20. maddesine eklenen beşinci fıkra nedeniyle İş Mahkemeleri
tarafından reddedilmiştir. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 9/10/2012
tarihli düzelterek onama kararının (§ 22) düzeltme gerekçesinde temas edilen
hususlar çerçevesinde, davaların açıldığı sırada başvurucuların iddialarının
dayanağı mevcut olup, davalarının başarı şansı yüksektir. Bu çerçevede,
başvurucuların yerleşik Yargıtay içtihadına dayanarak başlattıkları yargısal
süreçlere kanunla yapılan müdahalenin, silahların eşitliği ilkesine ve
dolayısıyla adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlal oluşturup oluşturmadığı
sorunu, esas incelemesinin özünü oluşturmaktadır.
67. Öncelikle, Anayasa
Mahkemesince yapılan bireysel başvuru incelemesinde norm denetimden farklı
olarak, kanunun Anayasa’ya uygunluğunun değil, kanuna dayalı somut uygulamanın
Anayasa’ya uygunluğunun denetlendiği belirtilmelidir.
68. Sözleşme’nin 6. maddesindeki
“Herkes, … medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar … konusunda …
davasının … hakkaniyete uygun …
olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir.”
ifadesi ile işaret olunan hakkaniyete uygun yargılama ilkesinin bir gereği de
yargılama kapsamında taraflar arasında silahların eşitliğinin sağlanmasıdır.
69. Medeni hak ve yükümlülüklere
ilişkin uyuşmazlıklarda, uyuşmazlığın adil bir çözüme kavuşturulması, taraflar
arasındaki yargılamanın hakkaniyete uygun bir şekilde yürütülebilmesine
bağlıdır. Bu kapsamda, tarafların yargılamadaki konumları ile paralel olarak,
tez ve antitezlerini ileri sürerken eşit şartlar altında olmaları, birinin
diğerine nazaran dezavantajlı olmaması gerekir.
70. Devletin, kendisi taraf
olsun ya da olmasın, davanın taraflarından birini diğerine nazaran önemli
ölçüde avantajlı hale getiren kanuni düzenlemeler yapması, silahların eşitliği
ilkesi ve dolayısıyla yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülmesi kuralına
aykırılık oluşturur (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Arras ve Diğerleri/İtalya, B. No: 17972/07, 14/2/2012,
§ 43; Ducret/Fransa, B. No: 40191/02, 12/6/2007, §
33). Bir başka ifadeyle yasama organının, yargılamadaki taraflardan biri lehine
sonuç doğuracak şekilde kanun çıkarttığı durumlarda, davanın taraflarının eşit
konumda olduğu söylenemez. Bunun için, yargısal süreci etkilediği iddia edilen
düzenlemenin taraflardan birinin davadaki başarı şansını önemli ölçüde
azaltması, ortaya çıkan bu sonuç ile kanuni düzenleme arasında bir illiyet bağı
bulunması ve bu illiyet bağını kesen veya zayıflatan başka etken ortaya
çıkmamış olması gerekir.
71. Özetle, yasama müdahalesi
ile ilgili olarak silahların eşitliği güvencesi değerlendirilirken, yapılan
müdahalenin yargılamanın taraflarından birinin konumunda, diğer tarafa nazaran
orantısız ve açık bir dengesizlik veya dezavantaj oluşturup oluşturulmadığının
tespit edilmesi gerekmektedir.
72. Bu açıklamalar çerçevesinde
başvurulara konu olan davaların özel koşullarına bakıldığında, başvurucuların
dava açmadan önceki dönemlerde ve davalarının ilk aşamalarında, mevcut Yargıtay
içtihatları çerçevesinde önemli ölçüde başarı şansı olan davaları, 6111 sayılı
Kanun’un 53. maddesiyle 506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesine eklenen
beşinci fıkra nedeniyle reddedilmiştir. Buna göre başvurucular, başlangıçta
başarı şansı oldukça yüksek olan davalarını, değişikliğin devam etmekte olan
davalara da uygulanacağını içeren sözü edilen kanun değişikliği nedeniyle
kaybetmişlerdir. Yasama organınca kabul edilen Kanun’un başvurulara konu olan
davaların sonucunu doğrudan etkilediği, başvurucuların davalı Vakıf karşısında
önceki konumlarıyla mukayese edilemeyecek ölçüde dezavantajlı duruma
düşürüldüğü anlaşılmaktadır. Daha net bir ifadeyle, 6111 sayılı Kanun’un 53.
maddesi, uyuşmazlığın esasına ilişkin sonucu belirlemiş, başvurucuların dava
açmış olmalarını ve dolayısıyla davayı devam ettirmelerini anlamsız hale getirmiştir.
Bu durumun silahların eşitliği ilkesine ve dolayısıyla adil yargılanma hakkına
müdahale oluşturduğu açıktır.
73. Anayasa’nın 36. maddesinde,
adil yargılanma hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla
birlikte, bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak
olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın
doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca
hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa
da, Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların
sınırlandırılması da mümkün olabilir. Adil yargılanma hakkının kapsamına ve
kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemelerin özgürlüğün doğasından
kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar
olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan
güvencelere aykırı olamaz (AYM, E.2010/83, K.2012/169, K.T. 1/11/2012).
Silahların eşitliği ilkesi de adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak mutlak
bir ilke olmayıp meşru kabul edilebilecek bir takım sınırlamalara tabi
tutulabilir.
74. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması”
kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olamaz.”
75. Belirtilen Anayasa kuralına
göre, silahların eşitliği ilkesi ve dolayısıyla adil yargılanma hakkına yönelik
kanuni sınırlamanın, hakkın özüne dokunmaması, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkelerine aykırı nitelikte olmaması gereklidir.
76. AİHM de yargılama sürecine
yönelik yasama müdahalesi çerçevesinde silahların eşitliği ilkesinin mutlak
olmadığını ve bazı şartlar altında müdahalenin meşru görülebileceğini kabul
etmektedir. Bunun için müdahalenin öngörülebilir nitelikte olması, yasama
organının böyle bir müdahalede bulunmak için zorlayıcı bir kamu yararı
gerekçesinin bulunması ve kanuni düzenlemenin taraflar arasında yargılama
aşamasına geçilmeden yapılmış olması gerekir. Bu şartlardan en az birinin
gerçekleşmemiş olması, müdahalenin hak ihlali olarak nitelendirilmesi için
yeterlidir (The National &
Provincial Building Society, The Leeds Permanent Building Society And The
Yorkshire Building Society/Birleşik Krallık, B. No: 21319/93, 21449/93,
21675/93, 23/10/1997, § 112).
77. Benzer bir başvuruda AİHM,
zorlayıcı kamu yararı gerekçesini tekrarlamıştır. Homojen nitelikte bir emeklilik
sisteminin tesisi için, belirli bir emekli kategorisine tanınmış bir imtiyazı
ortadan kaldıran kanuni düzenlemenin genel olarak kamu yararı kapsamında
değerlendirilebileceğini ancak hükümet gerekçesinin, kanunun devam etmekte olan
davalara etki edecek şekilde geçmişe yürütülmesine ilişkin sakıncaları ortadan
kaldıracak derecede yeterli olduğunun ispatlanması gerektiği yönünde bir
içtihat ortaya koymuştur (Arras ve Diğerleri/İtalya, B. No: 17972/07, 14/2/2012, § 49).
78. Adil yargılanma hakkının bir
unsuru ve hakkaniyete uygun yargılamanın bir gereği olan silahların eşitliği
ilkesine ilişkin AİHM içtihatları çerçevesinde beliren yukarıdaki ilkeler ve
müdahaleyi meşru kılan nedenler, Anayasa’nın 13. maddesindeki sınırlama
ilkeleri ile paralel olup, silahların eşitliği hakkına yönelik müdahalenin
meşru olup olmadığının bu şartlar çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir.
79. 506 sayılı Kanun’un geçici
20. maddesinin amacı, vakıf sandıklarına üye personele ödenen aylık ve gelir
miktarının, belirli bir alt sınırın altında kalmamasını sağlamak olmakla
birlikte, uygulamada, yardım miktarları dışında aylık artış oranlarının da
Sosyal Sigortalar Kurumunun aylık artış oranlarından aşağı olamayacağı yönünde
ihtilaflar çıktığı görülmüş, bunun da ilgili vakıfların “aktüeryal” dengelerini olumsuz
olarak etkileyebileceği düşünülerek, anılan beşinci fıkra 506 sayılı Kanun’un
geçici 20. maddesine eklenmiştir.
80. Sosyal güvenlik kurumlarının
tek bir çatı altında toplanmasını amaçlayan 5510 sayılı Kanun yürürlüğe girinceye
kadar Devlet, sosyal güvenlik hakkı ile ilgili anayasal yükümlülüğünü,
çıkardığı kanunlarla ve sosyal güvenlik kurumları eliyle, mali imkânlar
nispetinde yerine getirmiştir. Devlet, bu fonksiyonunu tamamlaması bakımından,
banka ve sigorta sandıklarının da vakıf tüzel kişiliği altında sosyal güvenlik
sistemi dışında sosyal güvenlik hizmeti vermesine imkân tanıyan hukuki
düzenlemeler yapmış ve bu alandaki hizmetlerin sağlıklı yürütülebilmesi için
bir takım önlemler almıştır. Bu kapsamda 506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesi
ile bir taraftan genel sosyal güvenlik sisteminden daha gelişmiş sosyal
güvenlik imkânları sağlayan yardım vakıfları kurulmasının önü açılmış ve bu
kuruluşlarla ilgili bir takım düzenlemeler yapılarak hizmetlerinin belirli bir standarda
kavuşturulması amaçlanmıştır. Bu doğrultuda, 506 sayılı
Kanun’un geçici 20. maddesi kapsamındaki sandıklar için, “en az bu Kanun’da belirlenen yardımları sağlama”
yükümlülüğü öngörülmüş ve sosyal güvenlik sistemi açısından bir nevi “sigorta” olarak kabul edilebilecek olan
aynı Kanun’un 36. maddesi hükmü ile bu asgari standardı sağlayamayan
sandıkların tasfiye edileceği ve ilgili kuruma devredileceği düzenlemesine yer
verilmiştir. Buna karşılık sözü edilen sandıklara genel sosyal güvenlik
sisteminin sağladığı standardın üzerine çıkma görevi yüklenmediği gibi aksi
yönde bir sınırlama da öngörülmemiştir.
81. Sandıkların, üyelerine
ödeyecekleri aylıklara ilişkin artışların oransal olarak denetime tabi
tutulması, bu kurumların mali istikrarlarının bozulmasına yol açabileceği gibi,
öngörülmesi mümkün olmayan bir mali yükün altına girmelerine de neden
olabilecektir. Bu durum, sandığın asli görevi olan üyelerinin sosyal
güvenliğini sağlama fonksiyonunu tehlikeye sokabilecek ve kendisinden beklenen
standartları sağlayamayan sandıkların tasfiye edilerek ilgili kamu kurumuna
devredilmesine neden olacaktır. Ayrıca 5510 sayılı Kanun’un geçici 20.
maddesine göre söz konusu sandıkların tamamı belirli bir süre sonra Sosyal
Güvenlik Kurumuna devredileceğinden, mali yapıları ve aktüeryal
dengeleri bozulmuş sandıkların yükünü Sosyal Güvenlik Kurumu ve dolayısıyla
genel sosyal güvenlik sistemine tâbi, çalışan ve emekliler çekmek zorunda
kalabilecektir.
82. Tüm bu hususlar göz önünde
bulundurulduğunda, 6111 sayılı Kanunla yapılan düzenlemenin “… aylıklara uygulanan
artışların söz konusu sandıkların aktüeryal
dengelerini bozması …” şeklinde ifade edilen gerekçesinin, genel
sosyal güvenlik sisteminin istikrarını koruma kaygısını yansıttığı ve
dolayısıyla belirtilen geriye etkili düzenlemenin tüm toplumu ilgilendiren
zorlayıcı kamu yararını hedeflediği sonucuna ulaşılmıştır.
83. 506 sayılı Kanun’un geçici
20. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde sandıkların “… iş kazalariyle
meslek hastalıkları, hastalık, analık, malûllük,
yaşlılık ve ölüm, eşlerinin analık, eş ve çocuklarının hastalık hallerinde, en
az bu kanunda belirtilen yardımları…” sağlama yükümlülüğü öngörülmüş
olup, bu hüküm, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından (§ 14) “506 Sayılı Yasa’nın Geçici 20. maddesinde değinilen
alt sınır belirlenmesinde, davalı Vakfın bağladığı aylıklara yapılan artış
oranlarının, SGK (Devredilen SSK) sigortalılarına bağlanan yaşlılık aylıklarına
yapılan artış oranları ile karşılaştırılması suretiyle bulunması gerektiği”
şeklinde yorumlanmış ve bu yöndeki içtihat yerleşik hale gelmiştir. Örneğin,
başvurucu Ülkü Tunca’nın temyizi üzerine ilk derece mahkemesinin kararını
inceleyen Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin düzelterek onama kararında (§ 22) yer
verilen “… açıldığı
tarihteki mevzuat hükümlerine uygun olan davanın, yasal dayanağını oluşturan
düzenlemenin, yargılama sürecindeki yasa değişikliğiyle ortadan kalkması
nedeniyle …” ifadelerinden, davanın açıldığı tarih itibarıyla
yerleşik Yargıtay içtihadına dayandığı ve başarı şansının yüksek olduğu
anlaşılmaktadır. 506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesinin birinci fıkrasının
(b) bendi farklı bir şekilde yorumlanmaya, hatta 6111 sayılı Kanun’un 53.
maddesiyle eklenen beşinci fıkrada ifade edilen “muadil miktar karşılaştırması” şeklinde anlaşılmaya müsait
ise de, belirtilen Yargıtay kararları çerçevesinde, 6111 sayılı Kanunla eklenen
fıkranın 25/2/2011 tarihinden önce dava açan
başvurucular açısından öngörülebilir olduğunu söylemek mümkün değildir.
84. Sema Nur Dincel dışındaki başvurucular
tarafından değişik tarihlerde açılmış olan alacak davaları sonrasında (25/2/2011 tarihinde) yürürlüğe giren kanuni düzenlemenin,
taraflar arasında yargılama süreci başladıktan sonra yapıldığı anlaşılmaktadır.
85. Görüldüğü üzere, her ne kadar
kanun koyucunun, mevcut davalara etkili kanun çıkararak görülmekte olan davaya
müdahale etmesinde zorlayıcı bir kamu yararı olduğu kanaatine ulaşılmışsa da
yasamanın müdahalesinin (başvurucu Sema Nur Dincel’in
davası dışında) taraflar arasında yargılama başladıktan sonra gerçekleştiği ve
davaların esasına ilişkin sonucu belirlediği, müdahale sonucunda başvurucuların
davalarını kazanmalarının imkânsız hale geldiği, oysa davaların açıldığı
tarihte yerleşik içtihat çerçevesinde başvurucuların davalarını kazanmalarının
kuvvetle muhtemel olduğu, bu çerçevede öngörülebilir olmayan müdahalenin meşru
kabul edilemeyeceği, müdahale sonucunda davalı Vakfın, başvuruculara nazaran
önemli ölçüde avantajlı hale geldiği, bu şekilde yararlar dengesinin
başvurucular aleyhine bozulduğu ve bu durumun silahların eşitliği hakkına
yönelik orantısız bir müdahale oluşturduğu açıktır.
86. Açıklanan nedenlerle, Sema
Nur Dincel haricindeki başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma haklarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
87. Başvurucu Sema Nur Dincel’in, aynı konuya ilişkin 23/2/2011
ve 3/3/2011 tarihlerinde olmak üzere İş Mahkemelerinde iki ayrı dava açtığı
anlaşılmış olup, kendisine gönderilen eksiklik yazısına verdiği cevapta, başvurusunun
3/3/2011 tarihinde açtığı dava esas alınarak incelenmesini talep etmiştir. Buna
göre 25/2/2011 tarihinde yürürlük kazanan kanuni
düzenlemenin adı geçen başvurucunun davası yönünden taraflar arasında yargılama
süreci başladıktan önce yapıldığı anlaşılmakta olup, bu nedenle adı geçen
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
3. 6216 Sayılı
Kanunun 50. Maddesi Yönünden
88. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
89. Başvurucular, lehlerine maddi ve/veya manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
90. Başvurucular, tespit edilen
ihlal sonucunda başarı şansı yüksek olan davalarını kaybetmişlerdir. Bu şartlar
altında başvurucuların salt ihlal tespitiyle giderilemeyecek zararlara
uğradıkları açıktır. Bu çerçevede, tespit edilen ihlal nedeniyle her bir
başvurucu için, dosyalarda mübrez bilirkişi raporları
da nazara alınarak hakkaniyet temelinde belirlenen ve ekli tablonun (G)
sütununda gösterilen miktarlardaki net tazminatların başvuruculara ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
91. Başvurucu Sema Nur Dincel
tarafından yapılan yargılama giderlerinin adı geçen başvurucu üzerinde
bırakılmasına, diğer başvurucular yönünden ekli tablonun (H) sütununda
gösterilen miktarlardaki başvuru harçlarının başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
92. Toplam 1.500,00 TL vekâlet
ücretinin, Sema Nur Dincel, Rafet Hatıpoğlu ve
Mustafa Kemal Tekbaş dışındaki başvuruculara müştereken ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
93. Başvurucular Sebahat
Güvenli, Serkan Güvenli, Osman Serdar Güvenli ve Çetin Güvenli’ye
tazminat ve yargılama giderlerine ilişkin ödemelerin müştereken yapılmasına karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucuların,
1. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına
alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki başvurularının,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesinin ihlal
edildiği yönündeki başvurularının,
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının tüm başvurucular yönünden İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının,
1. Başvurucu Sema Nur Dincel yönünden İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
2. Diğer tüm başvurucular yönünden İHLAL
EDİLDİĞİNE,
D. Adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilen
başvuruculara, ekli tablonun (G) sütununda gösterilen miktarlarda net TAZMİNAT
ÖDENMESİNE,
E. Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
F. Başvurucu Sema Nur Dincel tarafından yapılan yargılama
giderlerinin adı geçen başvurucu üzerinde bırakılmasına, diğer başvurucular
yönünden ekli tablonun (H) sütununda gösterilen miktarlardaki başvuru
harçlarının BAŞVURUCULARA AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
G. Toplam 1.500,00 TL vekâlet ücretinin, Sema Nur Dincel, Rafet Hatıpoğlu ve Mustafa Kemal Tekbaş dışındaki başvuruculara
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
H. Başvurucular Sebahat Güvenli, Serkan Güvenli, Osman Serdar
Güvenli ve Çetin Güvenli’ye tazminat ve yargılama
giderlerine ilişkin ödemelerin müştereken yapılmasına,
İ. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben ilgili başvurucuların
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına;
ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
11/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
A
|
B
|
C
|
D
|
E
|
F
|
G
|
H
|
Sıra
|
Başvuru Numarası
|
Başvurucu
|
T.C. Kimlik No.
|
Vekili
|
Dava Tarihi
|
Hükmedilen NET Tazminat (TL)
|
Başvuru Harcı (TL)
|
1
|
2012/928
|
Ülkü TUNCA
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
2/4/2009
|
21.200,00
|
172,50
|
2
|
2013/1569
|
Sema Nur DİNCEL
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
3/3/2011
|
-
|
-
|
3
|
2012/927
|
Sevgi Melek TİRKEŞ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
2/4/2009
|
4.800,00
|
172,50
|
4
|
2012/929
|
Hüseyin YANIK
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2009
|
20.000,00
|
172,50
|
5
|
2012/930
|
Ayşe Semra UTKU
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
2/4/2009
|
9.000,00
|
172,50
|
6
|
2012/932
|
Sabahattin IŞIKDERE
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
23/2/2011
|
30.200,00
|
172,50
|
7
|
2012/933
|
Erdinç BABAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
23/2/2011
|
25.800,00
|
172,50
|
8
|
2012/934
|
Kamile ÖNCEL
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2009
|
15.200,00
|
172,50
|
9
|
2012/935
|
Ayşe GÜLTEKİN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2009
|
17.300,00
|
172,50
|
10
|
2012/936
|
Birsel KARAKUŞ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2009
|
18.200,00
|
172,50
|
11
|
2012/937
|
Emel YILMAZ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2009
|
20.000,00
|
172,50
|
12
|
2012/938
|
Sevim ASLAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
2/4/2009
|
7.400,00
|
172,50
|
13
|
2012/939
|
Nuran BOZKURT
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2009
|
17.000,00
|
172,50
|
14
|
2012/940
|
Dürdane ARIKAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
2/4/2009
|
23.800,00
|
172,50
|
15
|
2012/941
|
Ayşen OZAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
2/4/2009
|
8.300,00
|
172,50
|
16
|
2012/942
|
Ruhiye SAATCI
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2009
|
16.500,00
|
172,50
|
17
|
2012/948
|
Gülnazik TANSUK
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
2/4/2009
|
9.200,00
|
172,50
|
18
|
2012/975
|
Birgül GÜNEŞ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
2/4/2009
|
9.100,00
|
172,50
|
19
|
2012/976
|
Durdane BAŞANDAÇ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2009
|
18.200,00
|
172,50
|
20
|
2012/977
|
Hanife Nursen ALTAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2009
|
16.300,00
|
172,50
|
21
|
2012/978
|
Fatma Çağlayan ÖZAK
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
2/4/2009
|
8.100,00
|
172,50
|
22
|
2012/979
|
Zuhal ÇOKKESKİN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
2/4/2009
|
9.500,00
|
172,50
|
23
|
2012/980
|
Suna TEKOĞLU
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
31/12/2008
|
23.700,00
|
172,50
|
24
|
2013/1026
|
Rasim KAVAK
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
24/2/2011
|
26.700,00
|
198,35
|
25
|
2013/1029
|
Serpil UÇKAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
11/6/2010
|
23.200,00
|
198,35
|
26
|
2013/1030
|
Avni EREN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
11/6/2010
|
25.300,00
|
198,35
|
27
|
2013/1031
|
Remziye DOĞAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
11/6/2010
|
23.300,00
|
198,35
|
28
|
2013/1032
|
Sıdıka Ceyhan SAVUR
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
25/1/2008
|
10.400,00
|
198,35
|
29
|
2013/1033
|
Sahir DÖNMEZ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
11/6/2010
|
27.800,00
|
198,35
|
30
|
2013/1034
|
Ayşe Nurdan ÖZTÜRK
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
25/1/2008
|
8.200,00
|
198,35
|
31
|
2013/1035
|
Münevver BÜKÜLMEZ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
11/6/2010
|
23.000,00
|
198,35
|
32
|
2013/1036
|
Aynur MEMİŞ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
24/2/2011
|
24.300,00
|
198,35
|
33
|
2013/1039
|
İsmail ÖZBAKAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
11/6/2010
|
28.500,00
|
198,35
|
34
|
2013/1040
|
Meral HELVACI
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
11/6/2010
|
23.200,00
|
198,35
|
35
|
2013/1041
|
Vildan SELÇUK
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
24/2/2011
|
21.200,00
|
198,35
|
36
|
2013/1042
|
Turgut ZENGİ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
26/5/2009
|
8.200,00
|
198,35
|
37
|
2013/1043
|
Mesut MEMİŞ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
24/2/2011
|
21.200,00
|
198,35
|
38
|
2013/1086
|
Nurten ALPER
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
24/2/2011
|
25.800,00
|
198,35
|
39
|
2013/1087
|
Ayten ÇINAR
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
17/8/2010
|
25.700,00
|
198,35
|
40
|
2013/1088
|
Çiğdem KUŞÇU
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
17/8/2010
|
1.200,00
|
198,35
|
41
|
2013/1090
|
Hüseyin TEKOĞLU
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
31/12/2008
|
23.700,00
|
198,35
|
42
|
2013/1092
|
Mustafa YAMAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
17/8/2010
|
18.300,00
|
198,35
|
43
|
2013/1094
|
Osman Nuri YÜĞRÜK
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
24/2/2011
|
26.700,00
|
198,35
|
44
|
2013/1095
|
Gülfer ŞAHİN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
31/12/2008
|
8.900,00
|
198,35
|
45
|
2013/1097
|
Huriye Bilge ÖZDOĞAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
3/4/2009
|
21.900,00
|
198,35
|
46
|
2013/1099
|
Gönül AÇIKBAŞ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
3/4/2009
|
15.500,00
|
198,35
|
47
|
2013/1101
|
Eşref UÇAR
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
17/8/2010
|
14.500,00
|
198,35
|
48
|
2013/1102
|
Abdulaziz GÜRBÜZ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
17/8/2010
|
24.700,00
|
198,35
|
49
|
2013/1105
|
Hatice Yasemin İNANÇ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
24/2/2011
|
26.800,00
|
198,35
|
50
|
2013/1348
|
Abdulcelil ALTINTAŞ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
17/8/2010
|
17.500,00
|
198,35
|
51
|
2013/1349
|
Füsun EROL
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2009
|
21.500,00
|
198,35
|
52
|
2013/1350
|
Kemal ZELVİ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
11/6/2010
|
25.900,00
|
198,35
|
53
|
2013/1351
|
Rukiye ÖZDEMİR
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
17/8/2010
|
14.500,00
|
198,35
|
54
|
2013/1352
|
Mehmet KÖKSAL
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
31/12/2008
|
8.500,00
|
198,35
|
55
|
2013/1353
|
Mihriban Hülya ŞAPÇIOĞLU
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
9/3/2007
|
4.300,00
|
198,35
|
56
|
2013/1354
|
Songül KIYAK
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2009
|
21.100,00
|
198,35
|
57
|
2013/1355
|
Sevim SELÇUKTEKİN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2009
|
21.700,00
|
198,35
|
58
|
2013/1356
|
Hacer Yasemin OSMANAĞAOĞLU
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
9/3/2007
|
10.800,00
|
198,35
|
59
|
2013/1357
|
Hüseyin AKKOYUN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
11/6/2010
|
15.300,00
|
198,35
|
60
|
2013/1358
|
Mahmut KURT
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
11/6/2010
|
26.900,00
|
198,35
|
61
|
2013/1359
|
Süleyman Ferit ÖZBATURLAR
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
11/6/2010
|
18.100,00
|
198,35
|
62
|
2013/1360
|
Gülen Serap SELEN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2009
|
23.000,00
|
198,35
|
63
|
2013/1362
|
Nazire DOĞAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
31/12/2008
|
19.000,00
|
198,35
|
64
|
2013/1363
|
Fatma Zinnur BAŞARIR
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
24/2/2011
|
26.800,00
|
198,35
|
65
|
2013/1364
|
Sebahat GÜVENLİ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
11/6/2010
|
25.700,00
|
198,35
|
Serkan GÜVENLİ
|
-
|
Osman Serdar GÜVENLİ
|
-
|
Çetin GÜVENLİ
|
-
|
66
|
2013/1365
|
Nurhayat ÖZDEMİR
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
3/4/2009
|
15.900,00
|
198,35
|
67
|
2013/1367
|
Şerife AŞIK
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
17/8/2010
|
21.100,00
|
198,35
|
68
|
2013/1368
|
Mehmet Raci MUNGAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
24/2/2011
|
27.200,00
|
198,35
|
69
|
2013/1369
|
Rahile HELVACI
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2009
|
21.500,00
|
198,35
|
70
|
2013/1370
|
Zekiye TAŞ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2009
|
21.700,00
|
198,35
|
71
|
2013/1371
|
Rabia ERBEK
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
24/2/2011
|
22.800,00
|
198,35
|
72
|
2013/1373
|
Leyla CEYHAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2009
|
22.800,00
|
198,35
|
73
|
2013/1374
|
Beyhan TONĞ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2009
|
21.500,00
|
198,35
|
74
|
2012/926
|
Belgin KAYIŞLI
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
2/4/2009
|
8.000,00
|
172,50
|
75
|
2013/1570
|
Neriman PEKMEZCİ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
23/2/2011
|
26.800,00
|
198,35
|
76
|
2013/1571
|
Saliha TURGUT
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
23/2/2011
|
24.600,00
|
198,35
|
77
|
2013/1575
|
Nurten ERGÜNEŞ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
24/2/2011
|
12.600,00
|
198,35
|
78
|
2013/1576
|
Kamber ÖRENCİK
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
3/4/2009
|
17.700,00
|
198,35
|
79
|
2013/1727
|
Keziban EVCİ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
24/2/2011
|
12.600,00
|
198,35
|
80
|
2013/1729
|
Renin Dilek TAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
31/12/2008
|
8.700,00
|
198,35
|
81
|
2013/1730
|
Ahmet SULAR
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
31/1/2008
|
16.100,00
|
198,35
|
82
|
2013/1731
|
Gülesin OZULUOĞLU
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
20/7/2009
|
24.600,00
|
198,35
|
83
|
2013/1732
|
Yüksel ÇETİN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
20/12/2010
|
4.900,00
|
198,35
|
84
|
2013/1733
|
Sevinç TOZLU
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
4/1/2010
|
20.300,00
|
198,35
|
85
|
2013/1734
|
Hatice YALÇIN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
4/1/2010
|
24.700,00
|
198,35
|
86
|
2013/1736
|
Tahsin SANDIKCIOĞLU
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
11/6/2010
|
24.800,00
|
198,35
|
87
|
2013/1737
|
Bircan ARMAĞAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
31/12/2008
|
14.500,00
|
198,35
|
88
|
2013/2077
|
Sebahat UĞUR
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
11/6/2010
|
23.000,00
|
198,35
|
89
|
2013/2078
|
Doğan Mecit AYBAR
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
11/6/2010
|
24.800,00
|
198,35
|
90
|
2013/2816
|
Rafet HATIPOĞLU
|
-
|
-
|
1/6/2010
|
23.300,00
|
198,35
|
91
|
2013/2821
|
Yurdagül KAYA
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
29/12/2010
|
25.200,00
|
198,35
|
92
|
2013/2822
|
Hatice Semra KURDOĞLU
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
29/12/2010
|
23.400,00
|
198,35
|
93
|
2013/2823
|
Nezahat KUTAY
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
29/12/2010
|
26.100,00
|
198,35
|
94
|
2013/2824
|
Fatma YURDAKUL
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
29/12/2010
|
29.500,00
|
198,35
|
95
|
2013/2825
|
Halim TANRIVERDİ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
11/6/2010
|
25.500,00
|
198,35
|
96
|
2013/2826
|
Serap BASMACI
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
23/1/2008
|
10.900,00
|
198,35
|
97
|
2013/2829
|
Hayriye USTA
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
29/12/2010
|
24.000,00
|
198,35
|
98
|
2013/2830
|
Mehmet GÜLAY
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
29/12/2010
|
27.600,00
|
198,35
|
99
|
2013/2831
|
Saadet BAKIR
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
29/12/2010
|
23.400,00
|
198,35
|
100
|
2013/2832
|
Ruhan YAVRU
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
29/12/2010
|
25.200,00
|
198,35
|
101
|
2013/2835
|
Mülkiye OZAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
9/3/2007
|
9.500,00
|
198,35
|
102
|
2013/2978
|
Asuman ÇETİN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
3/4/2009
|
16.200,00
|
198,35
|
103
|
2013/2979
|
Beyhan ÇERENÇE
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
23/1/2008
|
15.000,00
|
198,35
|
104
|
2013/2980
|
Sibel Aydın ÖÇTEN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
23/2/2011
|
2.000,00
|
198,35
|
105
|
2013/3636
|
Ahmet KURBAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
29/12/2010
|
21.500,00
|
198,35
|
106
|
2013/9847
|
Mustafa SOĞUKPINAR
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
4/12/2009
|
33.100,00
|
198,35
|
107
|
2013/9848
|
Hülya BİLGİÇ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
26/11/2010
|
17.000,00
|
198,35
|
108
|
2013/9849
|
Ruhkat Rikkat EREN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/12/2008
|
22.100,00
|
198,35
|
109
|
2013/9850
|
Berrin GİRGİN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
26/11/2010
|
3.700,00
|
198,35
|
110
|
2013/9851
|
Mustafa Cahit ENİŞTEGİL
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
23/2/2011
|
15.800,00
|
198,35
|
111
|
2013/9852
|
Ahmet Eltaf ALPASLAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/12/2008
|
25.700,00
|
198,35
|
112
|
2013/9853
|
Ahmet AYAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
20/12/2010
|
7.100,00
|
198,35
|
113
|
2013/9854
|
Fahrunnisa TOK
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
7/2/2011
|
23.800,00
|
198,35
|
114
|
2013/9855
|
Gülbin KÖKTÜRK
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
24/2/2011
|
12.600,00
|
198,35
|
115
|
2013/9856
|
Abdulkadir ERDEM
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
7/2/2011
|
28.200,00
|
198,35
|
116
|
2013/9857
|
Veli KESİK
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2008
|
16.100,00
|
198,35
|
117
|
2013/9858
|
Şadan YAHLIER
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
9/3/2007
|
14.400,00
|
198,35
|
118
|
2013/9859
|
Yılmaz ÖZTÜRK
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
27/5/2009
|
12.900,00
|
198,35
|
119
|
2013/9860
|
Hikmet ATAYETER
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/12/2010
|
21.500,00
|
198,35
|
120
|
2013/9861
|
İlhan BİNİCİ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
18/5/2009
|
21.000,00
|
198,35
|
121
|
2013/9863
|
Sıtkı TOPCU
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
28/12/2010
|
14.600,00
|
198,35
|
122
|
2013/9866
|
Dinçer ŞARERLEL
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
26/11/2010
|
5.000,00
|
198,35
|
123
|
2013/9867
|
Gönül BABAOĞLU
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
28/12/2010
|
8.600,00
|
198,35
|
124
|
2013/9869
|
Güzin KOKU
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
24/2/2011
|
12.648,10
|
198,35
|
125
|
2013/9870
|
Refik PARMAKSIZ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
24/2/2011
|
12.600,00
|
198,35
|
126
|
2013/9872
|
Mehmet GEZER
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
20/12/2010
|
14.300,00
|
198,35
|
127
|
2013/9873
|
Mustafa AYGÜRLER
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
24/2/2011
|
12.600,00
|
198,35
|
128
|
2013/9874
|
Elavettin ABLAY
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
26/11/2010
|
38.200,00
|
198,35
|
129
|
2013/9875
|
Nesibe Bahar ŞARERLER
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
26/11/2010
|
11.200,00
|
198,35
|
130
|
2013/9876
|
Filiz BEDÜK
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
26/11/2010
|
18.600,00
|
198,35
|
131
|
2013/9877
|
Gülgün TİRELİ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
28/12/2010
|
18.700,00
|
198,35
|
132
|
2013/9878
|
Durali ÖZKAN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
20/12/2010
|
6.900,00
|
198,35
|
133
|
2013/1104
|
Süeda MIZRAPOĞLU
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
30/1/2008
|
13.700,00
|
198,35
|
134
|
2013/9865
|
Naime Nur ÖZYİRMİDOKUZ
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
23/2/2011
|
19.000,00
|
198,35
|
135
|
2013/9868
|
Pervin ÖZTEKİN
|
-
|
Ebru TARAKÇI ÇİMEN
|
26/11/2010
|
1.300,00
|
198,35
|
136
|
2013/1431
|
Mustafa Kemal TEKBAŞ
|
-
|
-
|
11/2/2011
|
26.700,00
|
198,35
|