logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Özkan Kart (2) [2.B.], B. No: 2013/1201, 20/5/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


2013-1201

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÖZKAN KART BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2013/1201)

 

Karar Tarihi: 20/5/2015

R.G. Tarih- Sayı: 10/8/2015-29441

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Şermin BİRTANE

Başvurucu

:

Özkan KART

Vekili

:

Av. Sinem COŞKUN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu ceza infaz kurumundan başka bir ceza infaz kurumunda bulunan bir arkadaşına göndermek istediği mektubun, sakıncalı görülen cümlelerinin sansürlenmesi suretiyle alıcısına gönderilmesine karar verilmesi işlemi nedeniyle, haberleşme ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 11/2/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 30/9/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 24/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 24/3//2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, tanınan ek süre sonunda görüşünü 21/5/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucu vekiline 3/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu vekili 18/6/2014 tarihinde bu görüşe karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAYLAR VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru dilekçesi, ekleri ile başvuruya konu dosya içeriğinden tespit edilen olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle hükümlü olup Ankara 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda (CİK) bulunmaktadır. Başvurucu, Ordu E Tipi Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu/hükümlü olarak bulunan G. K.'ye bir mektup yazmıştır.

9. Başvurucunun yazmış olduğu mektup Mektup Okuma Komisyonunca sakıncalı bulunarak CİK Disiplin Kuruluna sevk edilmiştir.

10. Disiplin Kurulu 15/10/2012 tarihli ve 2012/570 sayılı kararıyla, arkalı önlü yazılmış dört sayfadan ibaret mektubun üçüncü sayfasının 16. satırında “Sayın bakan o gün için…” ibaresi ile başlayan ve “ya rabbim dedikten sonra amin diyorum” cümlesi ile biten beş satırlık kısmı ile dördüncü sayfanın başında “Siirt’te Gulan hevali tanıyorsun…”ibaresi ile başlayan ve “…kullandığın için bu kez izleyicisin” ibaresi ile biten 5 satırlık kısmın, kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan cümleler ve açlık grevini öven ifadeler içermesi nedeniyle sakıncalı bulunduğuna, söz konusu mektubun aslından sakıncalı görülen yerler çizilerek alıcısına gönderilmesine karar vermiştir. Başvurucu anılan karar hakkında Ankara İnfaz Hâkimliğine şikâyette bulunarak, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

11. Başvurucunun şikayetini inceleyen Ankara 2. İnfaz Hâkimliğinin 10/12/2012 tarihli ve E.2012/3418, K.2012/3614 sayılı kararıyla, hükümlü tarafından gönderilmek istenen mektupta geçen bazı ifadelerin şiddete, silahlı mücadeleye çağrı ve teşvik edici nitelikte olduğu, hakaret içerdiği, bu nedenle sınırlamanın demokratik toplumda gerekli ve orantılı olduğu gerekçeleriyle bir kısım ibareler açısından şikayetin reddine; bazı ifadelerin ise şiddete, direnişe yahut isyana teşvik etmediği, hakaret içermediği, nefret söylemi kapsamında değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle bir kısım ibareler açısından şikayetin kabulüne karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

“Hâkimliğimizce yapılan değerlendirme neticesinde adı geçen tutuklu/hükümlü tarafından gönderilmek istenen mektubun 4. sayfasının başında ‘Siirt’te Gulan hevali tanıyorsun…’ibaresi ile başlayan ve ‘…kullandığın için bu kez izleyicisin” ibaresi ile biten 5 satırlık kısımda geçen ifadelerin, şiddeti, silahlı mücadeleye çağrı ve teşvik ettiği, hakaret içerdiği, bu sebeple sınırlamanın demokratik bir toplumda gerekli ve oranlı olduğu, ifade özgürlüğü ve iletişim özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği anlaşıldığından talebin kısmen reddine,

Disiplin cezasına konu mektubun 3. sayfasının 16. satırında ‘Sayın bakan o gün için…’ ibaresi ile başlayan ve ‘ya rabbim dedikten sonra amin diyorum’ ibaresi ile biten ifadelerin ise şiddete, direnişe yahut isyana teşvik etmediği, hakaret içermediği, nefret söylemi kapsamında değerlendirilemeyeceği göz önüne alınarak talebin kısmen kabulüne ve izah edildiği şekilde şikayete konu mektubun gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.”

12. Anılan karar neticesinde, başvurucunun mektubunda geçen şu cümleler mektuptan çıkarılmıştır:

“Siirt’te Gülan hevali tanıyorsun. A., F., M. hevaller başlayan çalakilere dahil olmuşlar, zaten takip ediyorsunuzdur. Yirmi günü geride bırakıyorlar. Öncekiler gibi on onbeş günde durmayınca sanırım ciddiyeti anlaşılacaktır. İzliyoruz bakalım, sanırım sen geçen sefer hakkını kullandığın için bu kez izleyicisin.”

13. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz yoluna başvurmuştur. Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/12/2012 tarihli ve 2012/1691 sayılı kararıyla, İnfaz Hâkimliği kararının usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle başvurucunun itirazı reddedilmiştir. Bu karar başvurucuya 14/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 11/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

15. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 68. maddesi şöyledir:

“(1)Hükümlü, bu maddede belirlenen kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.

(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.

(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.

(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi değildir.”

16. 5275 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak çıkarılan, 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 91. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.”

17. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 122. maddesi şöyledir:

“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki infaz ve koruma memuru tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna iletilmek üzere güvenlik ve gözetim servisi personeline verilir. Yapılan incelemeden sonra gönderilmesinde sakınca görülmeyen mektuplar üzerine "görüldü" kaşesi vurulur, zarf içerisine konularak kapatılır ve postaneye teslim edilir.

(2) Resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü uygulanır.

(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”

18. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 123. maddesi şöyledir:

“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde, mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir. Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için gereken süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise, disiplin kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise, infaz hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise mahkemenin kararına göre işlem yapılır.

(2) Hükümlüye yapılacak tebligatta, tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde infaz hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz hâkimliği kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza mahkemesine itiraz edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek mektubun sakıncalı görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek verileceği veya tamamı sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.

(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”

19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 298. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Hükümlü ve tutukluların beslenmesini engelleyenler hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir. Hükümlü ve tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna teşvik veya ikna edilmeleri ya da bu yolda kendilerine talimat verilmesi de beslenmenin engellenmesi sayılır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 20/5/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 11/2/2013 tarihli ve 2013/1201 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu, açlık grevlerinin dünya tarihinde ve dünyanın muhtelif yerlerinde uygulanmış bir pasif direniş yöntemi ve kişinin kendi bedeni üzerindeki bir tasarrufu olduğunu, şiddet içermediğini, bizatihi eylemin hiçbir kanun hükmüne aykırı olmadığını, salt eylemden bahsetmenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS, Sözleşme) 8. maddesinde öngörülen, hakkın sınırlandırılması kriterleri kapsamına girmeyeceğini, bu sınırlama kriterlerine aykırı olarak mektubunun sakıncalı görülmesi ve sakıncalı görülen yerlerin çizilmesine karar verilmesi sonucunda haberleşme ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

22. Başvuru formu ve eklerinde başvurucu Anayasa'nın 22. maddesinde yer alan haberleşme hürriyeti ile Anayasa’nın 26. maddesinde düzenlenen ifade hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de, bu iddiaların özü, söz konusu mektuba cezaevi idaresince el konulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin kısıtlanması hususu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları haberleşme hürriyeti kapsamında değerlendirilmiştir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de haberleşme alanında ifade özgürlüğünün Sözleşme’nin 8. maddesi ile güvence altına alındığını hatırlatmaktadır (Silver ve Diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72, 6205/73, 7052/75, 7061/75, 7107/75, 7113/75, 7136/75, 25/3/1983, §107).

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

23. Başvurucu, Anayasa'nın 22 ve 26. maddelerinde korunan haberleşme ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.

24. Bakanlık görüşünde başvurucunun dile getirdiği şikâyetlerin Anayasa'nın 20, 22. ve 26. maddeleri ile Sözleşme'nin 8. ve 10. maddelerinde tanımlanan, haberleşme ve ifade özgürlüğüne ilişkin olduğu belirtilmiştir.

25. Başvurucunun, hükümlü olarak bulunduğu ceza infaz kurumundan başka bir ceza infaz kurumunda bulunan bir arkadaşına göndermek istediği mektubun kısmen sakıncalı görülerek sakıncalı görülen yerler çizilmek suretiyle alıcısına gönderilmesine karar verilmesi işlemi nedeniyle Anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Başvurucu ve Bakanlık Görüşleri

26. Başvurucu, olayda ifade ve haberleşme özgürlüğünün kısıtlayıcı nedenlerinin hiç birinin mevcut olmadığını, açlık grevlerinin pasif direniş şekli olduğunu, şiddet içermediğini, bu eylemlerden bahsetmenin ve övücü nitelikte beyanlarda bulunmanın ulusal güvenlik, suçun veya düzensizliğin önlenmesi gibi sınırlandırma nedenlerini gerektirmediğini ileri sürmüştür.

27. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) içtihatları hatırlatılmış ve başvurucunun iddialarının bu kararlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.

28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında, başvuru dilekçesindeki iddiaları tekrar etmiştir. Başvurucu ayrıca mektubunda şiddete çağrı bulunmadığını, pasif bir sivil itaatsizlik eylemine dair kendi durumunu ve görüşlerini paylaştığını belirterek haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplumun gereklerine aykırı olduğunu iddia etmiştir.

b. Genel İlkeler

29. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:

“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.

Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.

İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.”

30. Sözleşme’nin “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.

2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale yapılamaz.”

31. AİHM, haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık Anayasa’da tek bir madde bulunmamaktadır. Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenmiştir.

32. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine (“correspondence”) saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra, içeriği ve biçimi ne olursa olsun, haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında, bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No:2013/6693, 16/4/2015, § 49).

33. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve haberleşmesinin gizliliğine keyfi bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır. Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp, meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, B. No:2013/6693, 16/4/2015, § 50).

34. AİHM kararlarına göre, haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın“ulaşılabilir”, yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma “meşru bir amaca” dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver ve Diğerleri/Birleşik Krallık, B.No. 5947/72, 6205/73, 7052/75, 7061/75, 7107/75, 7113/75, 7136/75, 25/3/1983, §§ 85-90; Klass ve Diğerleri/Almanya, B. No:5029/71, 6/10/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No:13590/88, 25/3/1992, § 34).

35. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen müdahalelerin incelemesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.

c. Genel İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

i. Müdahalenin Mevcudiyeti

36. Başvurucunun, hükümlü olarak bulunduğu ceza infaz kurumundan başka bir ceza infaz kurumunda bulunan bir arkadaşına göndermek istediği mektubun bazı bölümleri, Cezaevi Disiplin Kurulu tarafından kısmen sakıncalı görülmüş ve sakıncalı görülen yerlerin sansürlenmesi suretiyle alıcısına gönderilmesine karar verilmiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme özgürlüğüne bir müdahale yapılmıştır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

37. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle, sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

Kanunilik

38. Haberleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen kanunla öngörülme kriteri, kendi içerisinde üç temel prensibi içermektedir. İlk olarak, müdahale teşkil eden eylem mevzuatta yer alan bir düzenlemeye dayanmalıdır. Keza, müdahalenin dayanağını teşkil eden düzenlemenin ilgili kişi açısından yeterli derecede ulaşılabilir olması gerekmektedir. Son olarak, söz konusu düzenleme, hitap ettiği kişiler bakımından davranışlarını ona göre yönlendirme ve belli koşullar çerçevesinde eylemleri neticesinde meydana gelebilecek sonuçları öngörebilmeye olanak sağlayacak açıklıkta olmalıdır (Bkz. Silver ve Diğerleri/Birleşik Krallık, B.No. 5947/72, 6205/73, 7052/75, 7061/75, 7107/75, 7113/75, 7136/75, 25/3/1983, §§ 86-88).

39. Kanunilik ilkesinin yerine getirilmesinin, haberleşme hürriyetinin kısıtlanabileceğine dair genel bir yasal düzenleme yapılması ile mümkün olduğu söylenemez. Buna göre, “kanunun kalitesi” olarak tanımlanabilecek kanuni düzenlemede bulunması gereken temel esaslar belirlenerek takdir yetkisi kullanacak mercilerin sınırlarının da netliğe kavuşturulması gereklidir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun kararında belirttiği üzere kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçevenin ortaya konulmuş olması gerekir (bkz. AYM, E.1984/14, K.1985/7, K.T. 13/6/1985). Bu noktada, özellikle kanunun idari makamlara, haberleşme özgürlüğüne müdahale konusunda takdir yetkisi tanıdığı durumlarda, ilgili kanunun bu yetkinin çerçevesini belirli bir açıklıkta belirlemesi gerekmektedir (Mehmet Nuri Özen ve Diğerleri/Türkiye, B. No: 15672/08, 24462/08, 27559/08, 28302/08, 28312/08, 34823/08, 40738/08, 41124/08, 43197/08 51938/08 ve 58170/08, 11/1/2011, § 56; Tan/Türkiye, B. No:9460/03, 3/7/2007, § 21).

40. Cezaevi idaresinin, hükümlü ve tutukluların haberleşmesine müdahalesinin Anayasa’nın 22. maddesinin hangi fıkrası kapsamında kaldığının belirlenmesi müdahalenin kanuniliği açısından önemlidir. Zira ikinci fıkra kapsamında olduğunun kabulü halinde hâkim kararı veya onayı olmaksızın yapılan bir müdahale kanunilik ilkesini karşılamayacaktır. Öte yandan üçüncü fıkranın gündeme gelmesi durumunda kanun koyucunun cezaevini istisna kamu kurumu olarak kabul edip etmediği değerlendirilecektir.

41. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:

“Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.”

42. Buna göre 5275 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan “…Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.” ibaresi uyarınca cezaevlerinin haberleşme hürriyetinin kısıtlanabileceği istisnai kamu kurumu olarak kabul edildiği değerlendirilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No:2013/6693, 16/4/2015, § 76).

43. Somut olayda, hükümlülerin cezaevinden yaptıkları yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının dayanağını, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 91., 122. ve 123. maddeleri oluşturmaktadır.

44. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinde ve anılan Tüzüğün 91. maddesinde, hükümlülerin mektup, faks ve telgraf gönderme ve kendilerine gönderilenleri alma hakkına sahip oldukları, resmi makamlara veya savunmaları için avukatlarına gönderdikleri mektup, faks ve telgrafların denetime tabi olmadığı, “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.

45. Gerek 5275 sayılı Kanun gerekse anılan Tüzük, Resmi Gazetede yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir olduğunda kuşku yoktur. Anılan mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler, cezaevinde hükümlülerin mektup, faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı, buna getirilen kısıtlamalar ve izlenecek usuller yeterince açık ve anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir. Hükümlünün mektubunun denetimi, kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi halinde başvurulacak tedbirler ile bu yöndeki işlemlere karşı hükümlünün başvurabileceği dava yollarının da düzenlendiği, bu haliyle ilgili düzenlemenin yeterince açık, anlaşılabilir ve öngörülebilir olduğu sonucuna varılmıştır.

46. AİHM’in Gülmez/Türkiye kararında da 5275 sayılı Kanun’un, Avrupa İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaları Önleme Komitesi tarafından incelendiği, herhangi bir eleştiriye maruz kalmadığı, hükümlerinin yapılan herhangi bir haksız müdahaleye karşı yerinde koruma sağlayabilecek derecede açık ve ayrıntılı olduğu tespiti yapılmıştır (Gülmez/Türkiye, B. No:16330/02, 20/5/2008, § 51).

47. Görüldüğü üzere, müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü, hak ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli bir açıklıkta ortaya koyan, erişilebilir ve öngörülebilir bir düzenlemedir. Yapılan değerlendirmeler neticesinde, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

Meşru Amaç

48. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.

49. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin hukuka uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla yapılmış olması aranmakta olup, bu şartlar altında yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.

50. Anayasa’nın 22. maddesinde haberleşmenin gizliliğine yönelik müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde olabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca müdahalenin hâkim kararıyla yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte üçüncü fıkrada bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kanun ile istisna tutulabileceği de belirtilmiştir. Üçüncü fıkrada belirtilen istisna, hâkim kararı alınması şartına yönelik olarak anlaşılmalı, 22. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlama sebeplerinin genişletilebileceği şeklinde yorumlanmamalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğini öngören Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların dar yorumlanması gereği karşısında, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen haberleşme hürriyetine getirilebilecek sınırlama sebeplerinin, anılan maddenin üçüncü fıkrasına dayanılarak kanunla genişletilmesi mümkün değildir.

51. Yukarıda da belirtildiği gibi, cezaevlerinin Anayasa’nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalan istisnai kamu kurumu olduğu kabul edilmekle birlikte, bu istisna, anılan kurumlar tarafından hâkim kararı alınması şartı aranmaksızın haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem tesis edilebileceği anlamına gelmektedir. Bununla birlikte, bu kurumların haberleşme hürriyetine müdahale anlamındaki işlemlerinin meşru olabilmesi için, mutlaka Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırma sebeplerine dayalı olması gerekmektedir.

52. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrasında, “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Burada belirtilen sebeplerin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.

53. Somut olayda, başvurucunun göndermek istediği mektubundaki bazı cümlelerin sansürlenmesine yönelik Cezaevi Disiplin Kurulunun 15/10/2012 tarihli kararında, anılan satırların kişilik haklarına saldırı niteliği taşıması ve açlık grevini övücü ifadeler içermesi gerekçesine dayanılmıştır.

54. Başvurucu bu karara itiraz etmiş, Ankara İnfaz Hâkimliğinin 10/12/2012 tarihli ve E.2012/3418, K.2012/3614 sayılı kararıyla, itirazın bir kısmı kabul, bir kısmı ise reddedilmiştir.

55. İnfaz hâkimliğinin incelemesi sonucunda, söz konusu mektubun 4. sayfasının başında yer alan “Siirt’te Gulan hevali tanıyorsun (…)” ibaresi ile başlayan ve “(…) kullandığın için bu kez izleyicisin” ibaresi ile biten 5 satırlık bir kısımda geçen ve başvurucunun, Türkiye’de çeşitli cezaevlerinde, yasadışı silahlı terör örgütü PKK'nın kurucusu ve yöneticisi olan Abdullah Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesi talebiyle başlatılan açlık grevlerinin ne kadar süreyle yapılması halinde etkili olacağını belirttiği cümlelerinin karalanması suretiyle mektubun gönderilmesine karar verildiği anlaşılmıştır.

56. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 298. maddesinin (2) numaralı fıkrası hükmü uyarınca, hükümlü ve tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna teşvik veya ikna edilmeleri ya da bu yolda kendilerine talimat verilmesi suçtur.

57. Bu kapsamda, başvurucunun mektubunun, açlık grevlerine yönelik cümlelerinin sansürlenerek gönderilmesi suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin, kamu düzeni, cezaevlerinde güvenliğin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarını taşıdığı ve bunun da Anayasa'nın haberleşme özgürlüğüne ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.

Demokratik Toplumda Gerekli Olma ve Ölçülülük

58. Başvurucu, mektubunda şiddete çağrı bulunmadığını, pasif bir sivil itaatsizlik eylemine dair kendi durumunu ve görüşlerini paylaştığını belirterek haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplumun gereklerine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

59. Bakanlık görüşünde, AİHM kararlarında, ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceği, keza ceza infaz kurumunun olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın gerekli olduğunun vurgulandığı belirtilmiştir.

60. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını içermektedir (Silver ve Diğerleri /Birleşik Krallık, B.No. 5947/72, 6205/73, 7052/75, 7061/75, 7107/75, 7113/75, 7136/75, 25/3/1983, § 97).

61. AİHM, haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesine ilişkin kriteri incelediği kararlarda, öncelikle, ceza infaz kurumlarında bulunan kimselerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceğini, keza ceza infaz kurumunun olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın gerekli olduğunu belirtmiştir (Mehmet Nuri Özen/Türkiye, B. No: 15672/08, 24462/08, 27559/08, 28302/08, 28312/08, 34823/08, 40738/08, 41124/08, 43197/08 51938/08 ve 58170/08, 11/1/2011, § 51; Silver ve Diğerleri/Birleşik Krallık, B.No. 5947/72, 6205/73, 7052/75, 7061/75, 7107/75, 7113/75, 7136/75, 25/3/1983, § 98).

62. AİHM, her somut olayda kamu makamlarının bu değerlendirmeyi yaparken, mektup gönderme ve almanın ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile tek bağlantısı olduğu gerçeğini göz önünde bulundurması gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, B. No:13590/88, 25/3/1992, § 45).

63. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp, meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Yasemin Çongar ve Diğerleri, B. No: 2013/7054, 6/1/2015, § § 57-58).

64. Anayasa’da belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. "Demokratik toplum" ölçütü, Anayasa'nın 13. maddesi ile AİHS'in "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü, açık fikirlilik ve tolerans temelinde yorumlanmalıdır (Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 93; Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§92-93).

65. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca, "Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilirler." (AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008). Başka bir ifadeyle, yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hale getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır (AYM, E.2009/59, K.2011/69, K.T. 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 17/4/2008; Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 94; Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§92-93).

66. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84 ; Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§92-93).

67. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için, temel hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183).

68. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak "bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma" olarak değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (bkz. İbrahim Uysal, B.No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler (Aynı yönde benzer bir karar için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B.No. 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B. No:2013/3550, 19/11/2014, §35).

69. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek yukarıda belirtilen makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesi dâhilinde objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, B. No:13590/88, 25/3/1992, § 48). Bunun yanı sıra, yapılacak değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve Diğerleri/Birleşik Krallık, B.No. 5947/72, 6205/73, 7052/75, 7061/75, 7107/75, 7113/75, 7136/75, 25/3/1983, § 98, § 102; Atilla ve diğerleri/Türkiye, B. No: 18139/07, 11/5/2010, (k.k.)).

70. Somut olayda, öncelikle, gerek cezaevi disiplin kurulu kararı gerekse İnfaz hâkimliği kararı sonucunda, başvurucunun dört sayfadan oluşan mektubunun imhası veya gönderilmesinin tamamen engellenmesi gibi bir durum olmadığının altı çizilmelidir. İnfaz hâkimliği kararıyla başvurucunun itirazlarının bir kısmı kabul bir kısmı ret olunmuştur. Nihayetinde, söz konusu mektubun 4. sayfasının başında yer alan “Siirt’te Gulan hevali tanıyorsun (…)” ibaresi ile başlayan ve “(…) kullandığın için bu kez izleyicisin” ibaresi ile biten 5 satırlık kısımda geçen ve başvurucunun, Türkiye’de çeşitli cezaevlerinde, yasadışı silahlı terör örgütü PKK'nın kurucusu ve yöneticisi olan Abdullah Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesi talebiyle başlatılan açlık grevlerinin ne kadar süreyle yapılması halinde etkili olacağını belirttiği cümlelerinin karalanması suretiyle mektubun gönderilmesine karar verilmiştir.

71. Başvurucu, Adalet Bakanlığı görüşüne karşı verdiği cevapta, cezaevlerinde kalan birçok kişinin açlık grevleriyle ilgili görüşlerini kamuoyuyla paylaştığını belirtmiştir. Ancak somut olayda, başvurucunun mektubunda sansürlenen cümlelerinin görüşlerini açıklamanın ötesinde, önceki açlık grevleriyle mektubun yazıldığı tarihte sürdürülen açlık grevlerini kıyaslayarak, açlık grevlerinin ne kadar süreyle yapılması halinde etkili olacağını belirttiği görülmektedir. Başvurucu terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle hükümlüdür ve mektubun alıcısı olan kişinin de daha önce açlık grevi yürütmüş bir kişi olduğu söz konusu mektup içeriğinden anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, somut olayın tüm koşulları çerçevesinde, sansürlenmesine karar verilen bu cümlelerin açlık grevini teşvik edici, övücü nitelikte olduğu yolunda objektif bir gözlemciyi ikna edebileceği kanaatine varılmıştır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 298. maddesinin (2) numaralı fıkrası hükmü uyarınca, hükümlü ve tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna teşvik veya ikna edilmeleri ya da bu yolda kendilerine talimat verilmesi suçtur. Cezaevi idaresi tarafından başvurucunun mektubunda geçen söz konusu ifadelerin, mektubun gönderileceği kişinin de bir başka cezaevinde hükümlü olduğu dikkate alınarak, cezaevinde disiplinin ve güvenliğin sağlanması, suçun önlenmesi amacıyla sansürlenmek suretiyle mektubun gönderilmesi şeklinde tedbir alınması makul görülmüştür (Bkz. Atilla ve Diğerleri/Türkiye, B. No: 18139/07, 11/5/2010, (k.k.)).

72. Bunun yanı sıra, mektupta 5 satırlık bir kısımda geçen ve başvurucunun, Türkiye’de çeşitli cezaevlerinde, yasadışı silahlı terör örgütü PKK'nın kurucusu ve yöneticisi olan Abdullah Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesi talebiyle başlatılan açlık grevlerinin ne kadar süreyle yapılması halinde etkili olacağını belirttiği cümlelerinin karalanması suretiyle mektubun gönderilmesine karar verildiğinden, bu tedbirin, Anayasa’nın 22. ve Sözleşme’nin 8. maddesi bağlamında orantısız olduğundan da söz edilemez. Bu kapsamda, kamu makamları tarafından söz konusu mektupta geçen anılan cümlelerin sansürlenmesi suretiyle mektubun gönderilmesine karar verilmesinin demokratik bir toplumda gerekli ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

73. Buna göre, yukarıdaki açıklamalar ışığında başvurucunun haberleşme özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların Anayasa’nın 22. maddesi anlamında demokratik toplumda kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi için gerekli olan demokratik toplum düzenin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olduğu söylenemez.

74. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun iddialarının bir ihlal içermediği anlaşıldığından, Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle,

A. Başvurucunun,

1. Anayasa’nın 22. maddesinde yer alan haberleşme özgürlüğünün ihlaline ilişkin şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE,

2. Başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE, M. Emin KUZ’un karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, OY BİRLİĞİYLE,

20/5/2015 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

Bir ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucunun, başka bir ceza infaz kurumundaki arkadaşına göndermek istediği mektubun beş satırlık bölümünün sakıncalı görülerek okunmayacak şekilde çizilmek suretiyle gönderilmesine karar verilmesi sebebiyle haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki iddiası çoğunluk tarafından isabetli bulunmamış ve söz konusu özgürlüğün ihlal edilmediğine karar verilmiştir.

Kararın gerekçesinde, anılan işlemle başvurucunun haberleşme özgürlüğüne bir müdahale yapılmakla birlikte bu müdahalenin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı, Anayasanın 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amacının bulunduğu ve demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olma kriterlerine uygun olduğu belirtilmiştir.

Kararda da belirtildiği üzere, hükümlülerin Anayasanın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun şekilde tutma olarak değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahip oldukları, ancak cezaevinde tutulmanın sonucu olarak, suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik makul gerekliliklerin bulunması hâlinde bu hakların sınırlanabileceği, haberleşme özgürlüğünün mutlak nitelikte olmadığı, bu özgürlüğe meşru bazı sınırlamaların getirilebileceği, ancak buna ilişkin olarak Anayasanın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlamaların Anayasanın 13. maddesi ile güvence altına alınan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkesiyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerektiği ve “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanması gerektiği kabul edilmektedir ( § 59–67).

Yine kararda da belirtildiği gibi, cezaevlerine gelen ve buralardan gönderilen mektuplara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilecek sebeplerin, olayın şartları dahilinde “objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte” olması, müdahalenin olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir (§ 68).

Kararda, mektubun 4. sayfasında yer alan beş satırlık kısımda görüş açıklamanın ötesinde, önceki açlık grevleriyle hâlen devam eden açlık grevlerinin kıyaslanarak, bunların ne kadar süreyle yapılması hâlinde etkili olacağının belirtildiği, somut olayın şartları çerçevesinde bu cümlelerin açlık grevini teşvik edici, övücü nitelikte olduğu, hükümlü ve tutukluların açlık grevine teşvik veya ikna edilmelerinin ya da bu yolda talimat verilmesinin suç olduğu ve mektubun gönderileceği kişinin de başka bir cezaevinde hükümlü olduğu dikkate alınarak, cezaevinde disiplinin ve güvenliğin sağlanması ve suçun önlenmesi amacıyla sansürlenmek suretiyle gönderilmesi şeklinde tedbir alınmasının makul görüldüğü belirtilmektedir.

Oysa başvurucunun, mektubun anılan satırlarında geçen “… zaten takip ediyorsunuzdur. Yirmi günü geride bırakıyorlar, öncekiler gibi on-onbeş günde durmayınca ciddiyeti anlaşılacaktır” şeklindeki cümlelerinden açlık grevinde zaten yirmi günün dolduğu, dolayısıyla bu sözlerin grevin süresi veya öncekilerden daha uzun sürmesi gerektiği konusunda bir talimat gibi değerlendirilemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu cümlenin ardından gelen “İzliyoruz bakalım, sanırım sen geçen sefer hakkını kullandığın için bu kez izleyicisin” cümlesi ve mektupta geçen diğer ifadeler başvurucunun da, mektubu gönderdiği hükümlünün de açlık grevinde olmadıklarını gösterdiği gibi, anılan satırlarda açlık grevine teşvik veya ikna edici ya da talimat olarak nitelendirilebilecek bir ifade de bulunmamaktadır.

Cezaevi disiplin kurulu ile derece mahkemelerinin kararlarında, mektubun gönderildiği cezaevinde mahkûmlar arasında anılan satırların sansürlenmesini gerektirecek boyutta ve büyük çaplı bir açlık grevi yürütüldüğü yönünde, cezaevinde düzeni ve güvenliği tehlikeye sokan özel ve olağanüstü şartların bulunduğuna dair herhangi bir gerekçeye de yer verilmediği görülmektedir (§ 10–12).

Anılan kararlarda mektup gönderme ve almanın cezaevlerindeki hükümlü ve tutukluların dış dünya ile başlıca bağlantı yollarından biri olduğu gözönünde bulundurulmadığı gibi, müdahalede “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlandığını kabul etmek de mümkün görünmemektedir.

Ayrıca, başvurucunun haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahaleye gerekçe olarak gösterilen sebeplerin, olayın şartları dahilinde objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte olduğu ve müdahalenin olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirildiği de söylenemez.

Bu sebeplerle, başvurucunun haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğini düşündüğümden çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

 

Üye

M. Emin KUZ

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Özkan Kart (2) [2.B.], B. No: 2013/1201, 20/5/2015, § …)
   
Başvuru Adı ÖZKAN KART (2)
Başvuru No 2013/1201
Başvuru Tarihi 11/2/2013
Karar Tarihi 20/5/2015
Resmi Gazete Tarihi 10/8/2015 - 29441

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu ceza infaz kurumundan başka bir ceza infaz kurumunda bulunan bir arkadaşına göndermek istediği mektubun, sakıncalı görülen cümlelerinin sansürlenmesi suretiyle alıcısına gönderilmesine karar verilmesi işlemi nedeniyle, haberleşme ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı Haberleşme-Sakıncalı mektup İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 68
5237 Türk Ceza Kanunu 298
Tüzük 6/4/2006 Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük 98
122
123
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi