TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
LAURA ALEJANDRA CACERES
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1243)
|
|
Karar Tarihi:16/4/2013
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal
Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Esat
Caner YILMAZOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Laura
Alejandra CACERES
|
Vekili
|
:
|
Av.
Abdulhalim YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Amerika Birleşik Devletleri
vatandaşı olan başvurucu, ikamet tezkeresinin temdit edilmeyeceği ve on beş gün
içinde ülkeden çıkış yapması gerektiğine ilişkin işlemin iptali istemiyle
açtığı davada verilen, yürütmenin durdurulması talebinin reddine dair kararın
anayasal haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 4/2/2013
tarihinde İstanbul 8. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına
engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 15/4/2013 tarihinde başvurunun karara
bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden,
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3)
numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki
ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu ABD vatandaşı
olup, 2006 yılından beri eşiyle birlikte Türkiye’de ikamet etmektedir.
6. Başvurucunun eşi Botir Kadirov Özbekistan uyruklu olup, 1999 yılında ülkesini terk
etmiş, kendisine Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından
1951 tarihli “Mültecilerin Hukuki Durumuna
İlişkin Cenevre Sözleşmesi” kapsamında mülteci statüsü tanınmıştır.
7. Bay KADİROV 2001 ila 2006 yıllarında ABD’de mülteci
statüsünde ikamet etmiş, bu arada 2003 yılında başvurucu bayan
CACERES ile evlenmiştir.
8. Başvurucu ve eşi 2006 yılında Türkiye’ye gelmiş, o
tarihten bu yana da İstanbul’da yaşamaktadırlar.
9. Başvurucunun eşi hakkında 20/7/2006
tarihinde Türkiye’ye giriş yasağı konulmuş, 29/8/2012 tarihinde ise sınır dışı
edilmesine karar verilmiştir.
10. 17/8/2012 tarihinde Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliğince (BMMYK) Dışişleri Bakanlığına yazılan yazıda,
Bay Kadirov’un Kumkapı geri gönderme merkezinde sınır
dışı edilme riski altında olduğu, geri gönderilmesi halinde 1951 tarihli
Mültecilerin statüsüne ilişkin Sözleşme’nin 33. maddesinde belirtilen geri
göndermeme ilkesinin ihlal edileceği görüşünde oldukları belirtilmiştir.
11. Başvurucunun yasal ikamet süresinin uzatılması amacıyla 13/8/2012 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar
Şube Müdürlüğüne yapmış olduğu başvuru, İçişleri Bakanlığının 9/8/2012 tarih ve
154934 sayılı yazısı gerekçe gösterilerek reddedilmiş ve ikamet tezkeresi
süresinin uzatılmayacağı ve 15 gün içinde Türkiye’den çıkış yapması gerektiği,
15 gün içinde ülkeden çıkış yapmaması halinde sınır dışı edileceği hususu
tarafına bildirilmiştir.
12. Başvurucu, hakkında tesis edilen bu işlemin iptali ve
yürütmenin durdurulması istemiyle 23/8/2012 tarihinde
Ankara 1. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
13. Anılan Mahkemece 24/9/2012 gün
ve E.2012/1280 sayılı kararla yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar
verilmiş, bu karara karşı yapılan itiraz ise Ankara Bölge İdare Mahkemesinin
5/12/2012 gün ve Y.D İtiraz No. 2012/5432 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
14. Başvurucu hakkında tesis edilen işlem dosyada
bulunmadığından, 15/2/2013 tarihli ara kararı ile
başvurucu hakkında tesis edilen işlem ve işleme dayanak teşkil eden bilgi ve
belgeler Emniyet Genel Müdürlüğünden istenilmiştir.
15. Ara karar cevabına ekli bilgi ve belgelerin
değerlendirilmesinden başvurucunun eşinin uluslararası bir terör örgütü ile
bağlantısı olduğu ve bu örgüt mensuplarına destek sağladığından bahisle aynı
zamanda hakkında Türkiye’ye giriş yasağı bulunan şahsın gözaltına alınarak
sınır dışı edilmesinde fayda olduğu, başvurucu hakkında da Türkiye’de kalması
halinde eşinin farklı yollardan yurda giriş yapma arayışı içerisine gireceğinin
değerlendirilmesi nedeniyle yurda giriş yasağı alınmasında fayda mütalaa
edildiği yönündeki istihbarî bilgiye dayanılarak, 4/9/2012 tarihinde başvurucunun 15/7/1950 tarih ve 5682
sayılı Pasaport Kanunu’nun 8. maddesine göre “yurda
girmesi yasaklanan yabancılar” kapsamına dâhil edilmesi ve 15/7/1950
tarih ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında
Kanun’un 19. maddesine göre sınır dışı edilmesi kararı alındığı
anlaşılmaktadır.
B. İlgili Hukuk
16. 5683 sayılı Kanun’un 19.
maddesi şöyledir:
“İçişleri Bakanlığınca memlekette kalması umumi güvenliğe,
siyasi ve idari icaplara aykırı sayılan yabancılar verilecek muayyen müddet
zarfında Türkiye'den çıkmağa davet olunur. Bu müddetin sonunda Türkiye'yi terketmiyenler sınır dışı edilebilirler.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 16/4/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
4/2/2013 tarih ve 2013/1243 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu, Türkiye’den sınır
dışı edilmesi halinde hakkında konulmuş yurda giriş yasağı nedeniyle bir daha
Türkiye’ye giriş yapmasının mümkün olmayacağını, buna karşılık eşinin mülteci
olması ve pasaportunun bulunmaması nedeniyle BMMYK tarafından üçüncü bir ülkeye
yerleştirme işlemleri tamamlanıncaya kadar hiçbir ülkeye gidemeyeceği, diğer
bir anlatımla Türkiye dışına çıkmasının mümkün olmadığı, bunun ise ailenin bir
daha bir araya gelemeyecek şekilde dağılması anlamına geldiği, bu nedenle
Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini,
diğer taraftan mevcut olayda İdare Mahkemesine başvurmanın etkili olmadığı,
geri dönüşü ve telafisi mümkün olmayacak bir zararın ortaya çıkması aşikâr iken
yeterli inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın yürütmenin durdurulması
talebinin reddedildiğini, durumun aciliyetine rağmen
yürütmeyi durdurma hakkındaki talebin uzun bir süre sonra karara bağlandığı, bu
nedenle Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve hakkında tesis edilen idari işlem hakkında tedbir
kararı verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Başvurunun Tedbir Talebi Açısından Değerlendirilmesi
19. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında herkesin, Anayasa’da güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabileceği hükmüne yer verilmiştir.
20. 6216 sayılı Kanun’un 49.
maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümler, esas inceleme aşamasında, başvurucunun
temel haklarının korunması için zorunlu gördükleri tedbirlere resen veya
başvurucunun talebi üzerine karar verebilir. Tedbire karar verilmesi hâlinde,
esas hakkındaki kararın en geç altı ay içinde verilmesi gerekir. Aksi takdirde
tedbir kararı kendiliğinden kalkar”.
21. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Tedbir
kararı” başlıklı 73. maddesi şu şekildedir:
“(1) Başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi
bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike bulunduğunun anlaşılması üzerine,
Bölümlerce esas inceleme aşamasında gerekli tedbirlere resen veya başvurucunun
talebi üzerine karar verilebilir.
(2)
İncelenen başvurulara ilişkin olarak; resen ya da başvurucunun talebi üzerine
dosyanın esası hakkında karar verilmeden önce, tedbir kararına başvurulmaması hâlinde
başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir
tehlike bulunduğunun anlaşılması üzerine, Komisyonlarca başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesi derhâl yapılarak, tedbir hususunu da karara bağlamak
üzere başvuru, ilgili Bölüme gönderilir.
(3) Bölüm,
tedbire karar vermesi hâlinde gereğinin ifası için bunu ilgili kişi ve
kurumlara bildirir.
(4) Tedbir
kararı verilen başvurunun esası hakkındaki kararın en geç altı ay içinde
verilmesi gerekir. Tedbirin devamı konusunda yeni bir karar alınmadığında,
başvurucunun hakkının ihlal edilmediğine ya da başvurunun düşmesine karar
verildiği durumlarda tedbir kararı kendiliğinden kalkar”.
22. Anılan Kanun ve İçtüzük
hükümlerine göre başvurucunun
yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike
bulunduğunun anlaşılması üzerine, Bölümlerce esas inceleme aşamasında gerekli
tedbirlere resen veya başvurucunun talebi üzerine karar verilebilir. Yaşam
hakkı ile maddi ve manevi varlığın bütünlüğünün korunması hakkı Anayasa’nın 17.
maddesinde güvence altına alınmış haklardandır. Yukarıda belirtilen hükümler
çerçevesinde tedbir kararı verilebilmesi için başvurucunun yaşamına ya da maddi
veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike bulunduğunun anlaşılması gerekir.
23. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yolu olup kural olarak ancak kesinleşmiş
işlemler aleyhine bu yola başvurulabildiğinden, bu yola gidilmesinin bireysel
başvuru konusu işlem ve kararların uygulanmasına herhangi bir etkisi yoktur.
Ancak bir işlem ya da kararın uygulanması halinde bireyin anayasal haklarının
ihlali yönünde ciddi bir tehlike ortaya çıkacaksa, 6216 sayılı Kanun ile
Mahkemeye bu tehlikeyi önlemek amacıyla tedbir kararı verme yetkisi tanımıştır.
Bu yönüyle tedbir yetkisi istisnai bir yetki olup, ancak işlem veya kararın
uygulanması halinde yaşam hakkına ya da bireyin maddi ve manevi bütünlüğüne
yönelik gerçek ve ciddi bir risk doğacaksa tedbire başvurulabilir.
24. Diğer taraftan bireysel
başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu
ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara
sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli
özeni göstermiş olması gerekir. Anayasa Mahkemesinin başvuru yolları henüz
tüketilmeden bir başvuruyu kabul edip incelemesi kural olarak mümkün değildir.
Ancak başvuru yolunun tüketilmesinin başvurucunun hakkına yönelik ihlalin
giderilmesi açısından herhangi bir etkisi yoksa, başka
bir deyişle başvurulacak yol etkisizse ya da başvuru yolunun tüketilmesinin
beklenmesi halinde başvurucunun haklarına yönelik ciddi ve geri dönülmesi
imkansız bir tehlike ortaya çıkacaksa anayasal haklara saygı ilkesi Mahkemenin
bu başvuruları incelemesini gerektirebilir.
25. İdari bir işlem olan sınır dışı edilme işlemine karşı
hukukumuzda idari yargı yollarına başvurulması ve yürütmeyi durdurma talebinde
bulunulması mümkündür. Ancak idari yargıya yapılan başvuru -yürütmenin
durdurulması kararı verilmedikçe- sınır dışı edilmeyi engellememektedir. Başka
bir deyişle yargı yoluna başvurunun sınır dışı edilme kararını otomatik olarak
askıya alma etkisi yoktur. Elbette idare mahkemeleri sınır dışı edilme kararı
hukuka aykırıysa ya da ilgilinin sınır dışı edilmesi halinde gönderileceği
ülkede yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike
bulunduğu anlaşılırsa yürütmeyi durdurma kararı verebilir. Ancak başvurulmasına
rağmen idari yargı mercilerince yürütmeyi durdurma talebinin ve buna karşı
yapılan itirazın reddine karar verilmiş ve kişinin yaşamına ya da maddi ve
manevi bütünlüğüne yönelik tehlike devam ediyorsa anayasal haklara saygı ilkesi
Mahkemenin bu başvuruları incelemesini gerektirir. Bu durumda ilgili bireysel
başvuru yapabilmek için idari yargı mercileri önündeki davanın sonuçlanmasını
beklemek zorunda bırakılamaz.
26. O halde yürütmeyi durdurma
talebinin ve buna karşı yapılan itirazın reddedilmiş ve henüz davanın esası
hakkında da bir karar verilmemiş olduğu hallerde, bireysel başvuruda
bulunulması durumunda, idari davaya konu edilen uyuşmazlığın konusunu oluşturan
hak ve özgürlükler kategorisi dikkate alınarak bir çözüm üretilmesi, eğer
başvurucunun yaşamına ya da maddi ve manevi bütünlüğüne yönelik ciddi ve
kişiselleşmiş bir riskin varlığı kapsamlı dayanaklar ile ortaya konulmuş ise
bireysel başvuru Mahkemece incelenmeli ve gerekirse tedbire hükmedilmelidir. Buna karşılık kişinin
yaşamına ya da maddi ve manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike söz konusu
değilse somut olayın özellikleri dikkate alınıp, daha sınırlı bir yaklaşım
benimsenerek gerekirse hukuk yollarının tüketilmesi beklenmelidir.
27. Başvuru konusu olayda,
başvurucu sınır dışı edilmesi ve ülkeye giriş yasağı konulması halinde
Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerinde güvence altına alınan aile ve özel yaşam
haklarının ihlal edileceğini ileri sürerek, hakkında tesis edilen idari işlem
hakkında tedbir kararı verilmesini talep etmiştir. Başvurucu Amerika Birleşik
Devletleri vatandaşı olup herhangi somut bir ülkeye sınır dışı edilmesi konusunda
karar alınmamıştır. Başvurucu sınır dışı edilmesi halinde istediği ülkeye gitme
olanağına sahiptir. Bu nedenle sınır dışı edilmesi halinde başvurucunun
yaşamına ya da maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına yönelik
ciddi bir riskin bulunduğu söylenemez. Ayrıca başvurucu sınır dışı edilmesi
halinde hayatının tehlikeye gireceği veya işkence, insanlık dışı ya da
aşağılayıcı muameleye veya cezaya maruz kalabileceğine ilişkin ciddi bir risk
bulunduğuna dair herhangi bir iddia da ileri sürmemiştir. Bu nedenle bu aşamada
koşulları oluşmayan tedbir talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
2. Başvurunun İhlal
İddiası Açısından Değerlendirilmesi
28. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
29. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
30. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil
nitelikte bir kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural
olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
31. Temel hak ve özgürlüklere saygı,
devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
32. Bireysel başvurunun ikincil
niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu
mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için
gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim
mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin
ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu
yapılamaz.
33. Başvuru konusu olayda, başvurucunun iptalini istediği
idari işlemin yargısal denetiminin devam etmekte olduğu ve Ankara 1. İdare
Mahkemesince henüz uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmediği
anlaşılmaktadır.
34. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ihlal
iddiasına konu idari işlem için öngörülmüş olan kanun yolları tüketilmeksizin
bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Başvurunun,
1. Koşulları oluşmadığından, TEDBİR
TALEBİNİN REDDİNE,
2. Aile ve özel hayat hakkına yönelik ihlal iddiaları yönünden
ise “başvuru yollarının
tüketilmemesi” nedeniyle, KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
16/4/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.