TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İLHAN CİHANER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1254)
|
|
Karar Tarihi: 19/11/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
İlhan CİHANER
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa GÜLER
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu açmış olduğu
tazminat davasında kararların gerekçeli verilmediğini ve karar düzeltme yoluna
başvurduğu için hakkında para cezasına hükmedildiğini ileri sürerek, adil
yargılanma hakkına yapılan ihlalin tespitiyle uğradığı manevi zararın tazminine
karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 6/12/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine bizzat yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 6/12/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesi
Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 9/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 10/3/2014 tarihli yazısı
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
6. Başvurucu, Adalet Bakanlığı
görüşüne karşı beyanlarını Anayasa Mahkemesine 8/4/2014
tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8. Zaman Gazetesinin 21/7/2009
tarihli nüshasında “kaos planı 6 ay önce uygulanmaya başlanmış”
başlıklı bir yazı yayımlanmıştır. Yazı tam olarak şöyledir:
“Türkiye'yi sarsan 'kirli tezgâh'ın
6 ay önce uygulamaya konulduğu ortaya çıktı. Jandarma ekiplerinin, görev alanı
dışında olmasına rağmen Erzincan'da 17 vakıf, işyeri ve eve baskın yaptığı
iddia edildi. Gözaltına alınan 26 kişinin üst düzey politikacı ve gazete
sahipleri hakkında baskıyla ithamda bulunmaları sağlandı. Genelkurmay Harekât
Başkanlığı'nda hazırlandığı iddia edilen 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın 6
ay önce uygulamaya konulduğu ortaya çıktı. Jandarma ekiplerinin, görev alanı
dışında olmasına rağmen Erzincan'da 17 vakıf, işyeri ve eve baskın yaptığı
iddia edildi. Gözaltına alınan 26 kişinin üst düzey politikacı, gazete
sahipleri ve vakıf yöneticileri hakkında baskıyla ithamda bulunmaları sağlandı.
Geçtiğimiz ay Taraf Gazetesi'nin gündeme getirdiği ve Kurmay Albay Dursun
Çiçek'in altında imzası olduğu ileri sürülen kaos
planıyla ilgili yeni bir gelişme yaşandı. Yeni Şafak Gazetesi'nin dün
"İşte Andıç'ın İşaret Fişeği" başlığıyla
manşetine taşıdığı habere göre, Cumhuriyet Savcısı İlhan Cihaner'in
izni ile Erzincan Jandarma Alay Komutanlığı'na bağlı ekipler 23 Şubat 2009
tarihinde şehir merkezinde 17 vakıf, dernek ve özel işyerine baskın yaptı.
Medine Vakfı şubelerinin de hedef alındığı baskında 26 kişi gözaltına alındı.
26 kişinin 48 saat uykusuz bırakıldıktan sonra saat 03.00'te yapılan
sorgulamalarında bazı vakıf yöneticileri, politikacılar ve İstanbul'da bir
gazete sahibi hakkında asılsız suçlamalarda bulunmaya zorlandıkları öne
sürüldü. Gözaltına alınanlardan 9'u tutuklandı. Tutuklananlardan 7'si,
avukatlarının usulsüzlükleri dayanak göstererek yaptıkları itirazla tahliye
edildi. Sanıkların avukatı Turgay Nas'ın, gözaltı ve
sorguda CMK'ya aykırı olarak gerçekleştirilen
işlemleri tespit ettiği öğrenildi. Operasyon öncesi, sivil toplum kuruluşu
yöneticileri, Ankara'da üst düzey politikacılar ve İstanbul'da bir gazete
sahibinin de aralarında bulunduğu birçok ismin 2-3 ay süreyle dinlendiği tespit
edildi. Teknik takip için mahkemeden gerekli olan iznin ise dinlemeden sonra
alındığı kaydedildi. Haberde, operasyon kapsamında sorgulanan 4 aylık hamile
S.G.'nin gördüğü baskı ve şiddet sonucunda ikiz
çocuklarının karnında öldüğü iddiası da yer aldı.”
9. Başvurucu, kişilik haklarına
zarar verdiği iddiasıyla Zaman Gazetesi ve Gazetenin imtiyaz sahibi aleyhine 21/7/2010 tarihinde tazminat davası açmış; dava Ankara 5.
Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmüştür.
10. Ankara 5. Asliye Hukuk
Mahkemesi, 25/1/2011 tarihli kararı ile davayı
reddetmiştir. Mahkemenin gerekçesi şöyledir:
“… yazıda Anayasa’nın 28. maddesi
ile Basın Yasasında koruma altına alınan basın özgürlüğü sınırlarının
aşılmadığı, haberde özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, davacının kişilik
haklarına bir saldırının bulunmadığı, dava konusu yazıda, basının kamuoyu
oluşturma ve toplumsal eleştiri hakkının kullanıldığı ve hukuka uygunluk
sınırları içinde kalındığını…”
11. Temyiz üzerine karar,
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 16/4/2012 tarihli ilamı
ile onanmıştır.
12. Süresi içerisinde kararın
düzeltme talep edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi dosyayı yeniden ele
almış ve 5/12/2012 tarihli ilamı ile karar düzeltme
isteğinin reddine ve başvurucunun para cezası ile cezalandırılmasına karar
vermiştir. Yargıtay ilamının gerekçesi şöyledir:
“Temyiz ilamında bildirilen gerektirici nedenler karşısında
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun değişik 440. maddesinde sayılan nedenlerden
hiç birine uygun olmayan karar düzeltme isteğinin reddine ve aynı kanunun
442/3. ve 4421 sayılı Kanunun 2. ve 4/b-1. maddeleri gereğince takdiren 203,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyenden
alınarak hazineye gelir kaydedilmesine…”
13. Yargıtay ilamı başvurucuya 17/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiş ve Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru 12/2/2013 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
14. 18/6/1937 tarih ve 1086 sayılı mülga
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 442. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Tashihi karar talebi esbabı mezkureye
mutabık görülmezse arzuhalin reddine ve mustedii
tashihten yüz liraya kadar cezayı nakdi alınmasına ve muvafık ise kabulüne
karar verilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 19/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
12/2/2013 tarih ve 2013/1254 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu, ilk derece
mahkemesinin etkin bir kovuşturma yapmadan karar vermesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının, İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtay kararlarının gerekçeli verilmemesi
nedeniyle gerekçeli karar hakkının, Yargıtayın emsal
kararlarında tazminat vermesine karşın kendisinin açtığı davada davanın
reddedilmesi nedeniyle ayrımcılık yasağının ve karar düzeltme yoluna başvurduğu
için hakkında para cezasına hükmedilmesi nedeniyle de etkili bir yola başvuru
hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Başvurucu ihlalin tespiti
ile yeniden yargılama ve 250.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep
etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası Yönünden
17. Başvurucu, ilk derece
mahkemesinin etkin bir kovuşturma yapmadan karar verdiğini iddia etmektedir.
Başvurucu ayrıca Yargıtayın emsal kararlarında tazminat
vermesine karşın kendisinin açtığı davada davanın reddedilmesi nedeniyle
ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun bu başlık
altındaki iddialarının yargılama sonucunda verilen karara yönelik olması
nedeniyle söz konusu iddiaların adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
yönündeki iddia çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
18. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
19. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
20. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında
değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
21. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların
kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas
yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun
tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve
sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve
bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri
ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 26).
22. Başvuru konusu olayda
başvurucu, Zaman Gazetesinin 21/7/2009 tarihli
nüshasında hakkında yayınlanan haber nedeniyle kişilik haklarının zarar gördüğü
iddiasıyla sorumlu kişiler aleyhine manevi tazminat davası açmıştır. İlk Derece
Mahkemesi, “… yazıda Anayasa’nın 28. maddesi ile Basın Yasasında koruma
altına alınan basın özgürlüğü sınırlarının aşılmadığı, haberde özle biçim
arasındaki dengenin bozulmadığı, davacının kişilik haklarına bir saldırının
bulunmadığı, dava konusu yazıda, basının kamuoyu oluşturma ve toplumsal
eleştiri hakkının kullanıldığı ve hukuka uygunluk sınırları içinde kalındığını…”
gerekçesiyle
davayı reddetmiştir.
23. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
24. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, İlk Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik
de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Mahkemeye Erişim Hakkı Yönünden
25. Başvurucu Yargıtay nezdinde
yaptığı karar düzeltme talebinin reddi üzerine kendisine 203,00 TL para cezası
verilmesi nedeniyle hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Yargıtayca karar düzeltme isteminin
reddi nedeniyle verilen para cezası mahkemeye erişim hakkı kapsamında
değerlendirilecektir.
27. Mahkemeye erişim hakkı, bir
uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde
karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye
başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka
ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye
erişim hakkını ihlal edebilir (B. No: 2012/791, 7/11/2013,
§ 52).
28. Mahkemeye erişim hakkı,
kural olarak mutlak bir hak olmayıp, sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla
birlikte getirilecek sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde
kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu
üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
29. Devletlerin başvurucuların
mahkemelere erişimiyle ilgili yargının idaresini sağlamak ve iş yükünü azaltmak
amacıyla getirdikleri, hakkın kötüye kullanılmasını engellemeyi hedefleyen ceza
niteliğinde düzenlemeler, mahkemeye erişimi engelleyecek kadar yüksek olmadığı
ve bariz bir takdir hatası ya da açık keyfilik içermediği sürece mahkemeye
erişim hakkının ihlali olarak değerlendirilemez (benzer yöndeki bir karar için
bkz. B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 34).
30. Somut olayda başvurucu karar
düzeltme isteminde bulunmuş, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince karar düzeltme istemi
reddedilerek, başvurucu aleyhine toplam 203,00 TL para cezasına hükmedilmiştir.
Ancak başvurucunun savunmaları ve iddiaları, karar düzeltme safhasından önce
iki derecede incelenmiştir.
31. Yargıtaya yapılan gereksiz
başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması, Yargıtayın
fuzuli yere meşgul edilmesinin önlenmesi ve böylece uyuşmazlıkların makul
sürede bitirilebilmesi amacıyla karar düzeltme istemlerinin reddi halinde
uygulanan ve yüksek miktarlı olmayan para cezası, başvurucu üzerinde aşırı bir
yük oluşturmadığı gibi, karar düzeltme yoluna başvurulmasını imkânsız hale
getirmediği veya aşırı derecede zorlaştırmadığından mahkemeye erişim hakkının ihlali
niteliğinde kabul edilmemiştir (bkz. B. No: 2012/603, 20/2/2014,
§ 36).
32. Açıklanan nedenlerle derece
Mahkemesi kararının onanmasından sonra karar düzeltme isteminin reddine karar
verilmesi üzerine, başvurucu aleyhine para cezasına hükmedilmesinin açık bir
ihlal niteliğinde olmadığı anlaşıldığından, başvurucunun bu yöndeki iddiaları “açıkça dayanaktan yoksun” bulunduğundan
başvurunun bu kısmının kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Gerekçeli Karar Hakkı Yönünden
33. Başvuru konusu olayda
başvurucu, İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtay kararlarında yeterli bir açıklama
bulunmadığını bu sebeple gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
34. Anayasa’nın 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
35. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği
taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının
gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama
özgürlüğünün kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No:
2013/307, 16/5/2013, § 30).
36. Temyiz merciinin yargılamayı
yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi
kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli
olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları
incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da
bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 57).
37. Somut olayda İlk Derece
Mahkemesince, başvurucunun talepleri hakkında değerlendirme yapılmış ve
başvurucunun davasının reddedilmesinin maddi ve hukuki nedenleri
değerlendirilmiştir. Öte yandan Yargıtay, başvurucuya ilişkin onama kararında
ilk derece mahkemesinin kararının “…dayandığı
kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin
değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesi…” gerekçesi yer
almaktadır. Dolayısıyla Yargıtay, ayrı bir gerekçe yazmak yerine İlk Derece
Mahkemesi kararına atıf yapmakla yetinmiştir.
38. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun gerekçeli karar hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlal
saptanmadığından, başvurunun bu yönü itibarıyla, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle; başvurunun “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerine
bırakılmasına, 19/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.