logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Gülişan Yeşil [1.B.], B. No: 2013/1448, 19/11/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GÜLİŞAN YEŞİL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/1448)

 

Karar Tarihi: 19/11/2014

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Hasan T. GÖKCAN

Raportör

:

Aliye YILDIZ VARSIN

Başvurucu

:

Gülişan YEŞİL

Vekili

:

Av. Nalan BENER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, 11/4/2005 tarihinde açtığı tazminat davasının husumetten reddi üzerine idare aleyhine açtığı davada bu kez de yargı yolu bakımından davanın usulden reddine karar verildiğini belirterek, mülkiyet hakkının ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 13/2/2013 tarihinde Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 19/12/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 15/9/2014 tarihinde edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Adalet Bakanlığınca, 19/9/2014 tarihli yazı ile Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, oğlunun ölümü nedeniyle duyduğu elem ve ızdırabın giderilmesi için, ceza mahkemesinde görülen davada oğlunun ölümünde kusuru olduğu tespit edilen ilgili doktor aleyhine 11/4/2005 tarihinde Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde manevi tazminat davası açmıştır.

8. Mahkeme, ceza dava dosyasındaki hastane evrakları, raporlar ve tüm dosya kapsamı doğrultusunda ölenin hastalığının teşhis ve tedavisinde davalı doktor A. T.’nin kusurlu olup olmadığı, kusurlu ise kusur oranının tespiti açısından rapor tanzimi talep etmiş, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 1. İhtisas Kurulu’nun 13/4/2011 tarihli raporu ile ölenin hastaneye getirildiğinde gerekli tetkikler yapılmadan evine gönderilmesinin eksiklik olduğu, davalı doktor A. T.’nin 3/8 oranında kusurlu olduğu yönünde görüş bildirilmiştir.

9. Mahkeme, 29/9/2011 tarih ve E.2005/160, K.2011/425 sayılı kararıyla “Anayasa’nın 129. maddesinin 5. fıkrası ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kasıtlarından ve kusurlarından doğan tazminat davaları kamu idaresi aleyhine açılır” şeklindeki gerekçeye yer vererek davanın husumet yokluğundan reddine karar vermiş, anılan karar tarafların kararı temyiz etmemesi üzerine 11/11/2011 tarihinde kesinleşmiştir.

10. Başvurucu, 26/10/2011 tarihinde idare aleyhine Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açmıştır.

11. Dava ön inceleme aşamasında iken Anayasa Mahkemesi 25/5/2012 tarih ve E.2011/35, K.2012/23 sayılı kararıyla 6100 sayılı HMK’nınÖlüm veya Vücut Bütünlüğünün Yitirilmesinden Doğan Zararların Tazmini Davalarında Görev” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasının iptaline karar vermiş, anılan karar 19/5/2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

12. Mahkeme, 25/5/2012 tarih ve E.2011/639, K.2012/307 sayılı kararıyla “Anayasa Mahkemesinin 16/2/2012 tarih ve 2011/35 esas sayılı iptal kararı nedeniyle bu nitelikteki davalara bakma görevinin idari yargının görev alanına girdiği” gerekçesiyle davanın yargı yolu bakımından usulden reddine karar vermiştir.

13. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 22/11/2012 tarih ve E.2012/13876, K.2012/17669 sayılı kararıyla onanmıştır.

14. Anılan karar, 16/1/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, 28/1/2014 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

15. Anayasa’nın 129. maddesinin beşinci fıkrası şöyledir:

“Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir”.

16. 14/7/1965 tarih ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 6/6/1990 tarih ve 3657 sayılı Kanun’un 1 maddesi ile değişik 13. maddesinin birinci fıkrası şöyledir.

“Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar. Ancak, Devlet dairelerine tevdi veya bu dairelerce tahsil veya muhafaza edilen para ve para hükmündeki değerli kağıtların ilgili personel tarafından zimmete geçirilmesi halinde, zimmete geçirilen miktar, cezai takibat sonucu beklenmeden Hazine tarafından hak sahibine ödenir. Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır”.

17. Anayasa Mahkemesinin 16/2/2012 tarih ve E.2011/35, K.2012/23 sayılı iptal kararının ilgili kısmı şöyledir:

“6100 sayılı HMK ’nun “Ölüm veya Vücut Bütünlüğünün Yitirilmesinden Doğan Zararların Tazmini Davalarında Görev” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasının ilk cümlesi olan “Her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemeleri bakar” cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE; birinci cümlesinin iptali nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan ikinci ve üçüncü cümlelerinin de 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesinin 4 numaralı fıkrası gereğince iptaline karar verilmekle”.

18. 20/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 9. maddesi şöyledir:

“1. Çözümlenmesi Danıştayın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabilir. Görevsiz yargı merciine başvurma tarihi, Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edilir.

2. Adli veya askeri yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra birinci fıkrada yazılı otuz günlük süre geçirilmiş olsa dahi, idari dava açılması için öngörülen süre henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabilir”.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Mahkemenin 19/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 13/2/2013 tarih ve 2013/1448 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

V. Başvurucunun İddiaları

20. Başvurucu, dava tarihi itibarıyla hukuka uygun olarak görevli ve yetkili mahkemelerde dava açtığı halde kanun ve içtihat değişiklikleri nedeniyle 11/4/2005 tarihinde Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasının husumetten reddi üzerine idare aleyhine açtığı davada bu kez de yargı yolu bakımından davanın usulden reddine karar verildiğini belirterek, mülkiyet hakkının ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve 10.000 TL maddi, 6.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.

B. Değerlendirme

21. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, dava tarihi itibariyle yetkili ve görevli mahkemelerde dava açtığı halde kanun ve içtihat değişiklikleri nedeniyle tazminat alacağına kavuşamadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Öte yandan başvurucunun, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası ayrı bir başlık altında değerlendirilmiştir.

1. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası Yönünden

22. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

23. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

24. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, "ikincil nitelikte bir kanun yolu" olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.

25. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.

26. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).

27. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).

28. Başvuru konusu olayda başvurucu 11/4/2005 tarihinde Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde manevi tazminat davası açmıştır.

29. Başvuruya konu davanın temel konusu, başvurucunun oğlunun ölümü nedeniyle duyduğu elem ve ızdırabın giderilmesi için açtığı tazminat davasıdır. Başvurucunun 11/4/2005 tarihinde Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı manevi tazminat davasında, Mahkeme, 29/9/2011 tarih ve E.2005/160, K.2011/425 sayılı kararıyla “Anayasa’nın 129. maddesinin 5. fıkrası ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kasıtlarından ve kusurlarından doğan tazminat davaları kamu idaresi aleyhine açılır” şeklindeki gerekçeye yer vererek davanın husumet yokluğundan reddine karar vermiş, anılan karar 11/11/2011 tarihinde kesinleşmiştir. Kesinleşen karar üzerine başvurucu bu kez de 26/10/2011 tarihinde idare aleyhine Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açmıştır. Dava devam ederken Anayasa Mahkemesi, 16/2/2012 tarih ve E.2011/35 K.2012/23 sayılı iptal kararı ile dayanılan kanun maddesini iptal etmiş, anılan kararın 19/5/2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmasının ardından Mahkeme, 25/5/2012 tarih ve E.2011/639, K.2012/307 sayılı kararıyla “Anayasa Mahkemesinin 16/2/2012 tarih ve 2012/35 esas sayılı iptal kararı nedeniyle bu nitelikteki davalara bakma görevinin idari yargının görev alanına girdiği” gerekçesiyle davanın yargı yolu bakımından usulden reddine karar vermiştir. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 22/11/2012 tarih ve E.2012/13876, K.2012/17669 sayılı kararıyla onanmıştır.

30. Başvurucunun, Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin bu nitelikteki davalara bakma görevinin idari yargının görev alanına girdiği gerekçesiyle davanın reddine karar vermesinin ardından idari yargıda görevli ve yetkili idare Mahkemesinde dava açmaksızın Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.

31. Yukarıda yer verilen 2577 sayılı Kanun’un 9. maddesi hükmü, görevsiz yargı yerine başvuru halinde ilgililere görevli yargı yerinde dava açma hakkı tanımakta; süresi içinde dava açılmak şartıyla görevsiz yargı yerinde açılan davanın görevli yargı yerinde açılmış sayılmasına olanak sağlamaktadır (Benzer yöndeki Danıştay kararı için bkz. Danıştay 10. Dairesinin 20/4/2006 tarih ve E.2003/2606, K.2006/2572 sayılı kararı).

32. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından manevi tazminat alacağına kavuşamadığına dair ihlal iddiası yönünden hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "başvuru yollarının tüketilmemiş olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası Yönünden

33. Başvurucu 11/4/2005 tarihinde Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasının makul sürede tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de, anılan davada verilen karar 11/11/2011 tarihinde kesinleşmiş olduğundan, başvurucunun Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/639 sayılı dosyasında yapılan yargılama yönünden yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiaları ayrı başlıklar altında incelenmiştir.

a. Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2005/160 sayılı Dosyasında Yapılan Yargılama Yönünden

34. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”

35. Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir.

36. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (B. No: 2012/51, § 18, 25/12/2012).

37. Başvuru konusu olayda başvurucu, oğlunun ölümü nedeniyle duyduğu elem ve ızdırabın giderilmesi için, ceza mahkemesinde görülen davada oğlunun ölümünde kusuru olduğu tespit edilen ilgili doktor aleyhine 11/4/2005 tarihinde Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde manevi tazminat davası açmıştır. Mahkeme, 29/9/2011 tarih ve E.2005/160, K.2011/425 sayılı kararıyla davanın husumet yokluğundan reddine karar vermiş, anılan karar 11/11/2011 tarihinde kesinleşmiştir.

38. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu kararın 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/639 sayılı Dosyasında Yapılan Yargılama Yönünden

39. Başvurucu, oğlunun ölümü nedeniyle duyduğu elem ve ızdırabın giderilmesi için kusuru olduğu tespit edilen doktor aleyhine açtığı manevi tazminat davasının halen sonuçlanmadığını, makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

40. Başvurucu, açtığı manevi tazminat davasının yaklaşık sekiz yılda sonuçlandırıldığını beyan ederek, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucunun iddiasına konu ettiği Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2005/160 sayılı dosyasında yapılan yargılama yönünden, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiş olmakla, belirtilen iddia açısından değerlendirmeye alınacak yargılama süreci Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/639 sayılı dosyasında yürütülen süreçtir.

41. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

42. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

43. Anayasa'nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

"Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir."

44. Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir."

45. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

46. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141. maddesinin de, Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/12, 17/9/2013, § 43).

47. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).

48. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41-45).

49. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).

50. Anayasa'nın 36. maddesi ve Sözleşme'nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, başvurucunun Bursa Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasında 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'na ve 6100 sayılı Kanun'da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).

51. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gerekir.

52. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, somut tazminat davasında başvurucunun Mahkemeye dilekçeyle başvurarak dava sürecini başlattığı, 26/10/2011 tarihidir.

53. Sürenin bitiş tarihi ise, yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).

54. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).

55. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma ödevi yükler. Tıbbi hata sonucu vefat eden kişinin mirasçılarının, bu fiil sonucu ortaya çıkan zararlarının karşılanması için makul sürede yargı kararı verilmesinde kişisel yararlarının olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

56. Somut başvuruda makul süre incelemesi yapılırken, açılan tazminat davasının, başvurucu için taşıdığı değer ve başvurucunun kişisel yararı göz önünde bulundurularak, yargılama sürecindeki gecikmelerin her biri belirlenerek gecikmeye neden olan unsurlar ve bunların gecikmedeki etkisinin tespiti ve bahsedilen makul süre kriterlerinin toplam etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

57. Başvuru konusu olayda, başvurucu, 26/10/2011 tarihinde idare aleyhine Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açmıştır. Mahkeme, 25/5/2012 tarih ve E.2011/639, K.2012/307 sayılı kararıyla davanın yargı yolu bakımından usulden reddine karar vermiş, temyiz üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 22/11/2012 tarih ve E.2012/13876, K.2012/17669 sayılı kararıyla onanmıştır.

58. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

59. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun manevi tazminat talebi olduğu, başvurucu tarafından 26/10/2011 havale tarihli dava dilekçesi ile açılan davada ilk derece mahkemesince 28/10/2011 tarihinde tensip zaptının düzenlendiği, cevap ve cevaba cevap dilekçelerinin karşılıklı olarak davanın taraflarına tebliğ edildiği, ilişkili dava dosyalarının getirtilip incelendiği, Anayasa Mahkemesinin 16/2/2012 tarih ve 2011/35 esas sayılı iptal kararının ardından 25/5/2012 tarihli ön inceleme tutanağı ile davanın yargı yolu bakımından husumetten reddine karar verildiği, temyiz üzerine kararın, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 22/11/2012 tarihinde onanarak aynı tarihte kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu durumda iki dereceli yargılama sisteminde davanın yaklaşık on üç ay sürdüğü anlaşılmaktadır.

60. Yukarıda açıklanan nedenlerle, başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yargılama süresinin makul süreyi aşmadığı ve başvuruya konu uyuşmazlığın karara bağlanmasının yargılama makamlarının tutumu nedeniyle geciktirildiğine dair bir bulgu saptanmadığı anlaşılmakla, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından “açıkça dayanaktan yoksunluk” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

 Açıklanan gerekçelerle;

 A. Başvurucunun,

 1. Mülkiyet hakkının ihlali iddiasının "başvuru yollarının tüketilmemiş olması",

 2. Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasının,

 a. Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararı yönünden “zaman bakımından yetkisizlik”,

 b. Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararı yönünden açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından “açıkça dayanaktan yoksunluk”,

 nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,

19/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Gülişan Yeşil [1.B.], B. No: 2013/1448, 19/11/2014, § …)
   
Başvuru Adı GÜLİŞAN YEŞİL
Başvuru No 2013/1448
Başvuru Tarihi 13/2/2013
Karar Tarihi 19/11/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, 11/4/2005 tarihinde açtığı tazminat davasının husumetten reddi üzerine idare aleyhine açtığı davada bu kez de yargı yolu bakımından davanın usulden reddine karar verildiğini belirterek, mülkiyet hakkının ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Zaman Bakımından Yetkisizlik
Mülkiyet hakkı Sözleşme (Kamu kurumlarının taraf olduğu) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Anayasa 2709 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 129
Kanun 657 Devlet Memurları Kanunu 1
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 9
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi