TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KENAN EKŞİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1262)
|
|
Karar Tarihi: 9/9/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 13/10/2015-29501
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Tarık KAVAK
|
Başvurucu
|
:
|
Kenan EKŞİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülseren ÖZTÜRK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının garanti ve
uyumluluk belgesine güvenilerek alınan aracın mülkiyetinin, gümrük kaçağı
olduğu gerekçesiyle mahkeme kararıyla kamuya geçirilmesi nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği iddiası hakkındadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 1/2/2013 tarihinde
İzmir 19. Sulh Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruda, Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 10/4/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bakanlığın 16/6/2014 tarihli
görüş yazısı başvurucuya tebliğ edilmiş olup başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı
beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 25/8/2005 tarihinde
60.000,00 Avro karşılığında Mercedes Benz E200 Kompressor
marka otomobili (otomobil) T.C.T.Otomotiv Gıda San.
Tic. Ltd. Şti. (Şirket) unvanlı firmadan satın almıştır.
8. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı (Savcılık), 22/6/2011
tarihli ve K.2011/4354 sayılı "İdari
Yaptırım Kararı" ile başvurucunun otomobilinin 26/5/2004
tarihinde üretildiği, ithalatı gerçekleştirilmeden önce yurt dışında
garantisinin başladığı, 2005 yılı Temmuz ayı içerisinde 25.912 km'de teknik
servis hizmeti aldığı hâlde 0 (sıfır) km olduğu beyan edilerek ithalatının
yapıldığı gerekçesiyle ithalatı gerçekleştiren Şirketin ortağı (M.N.Ç.) ile imza yetkilisi ortağı (A.K.) ve aracın ithal
edildiği tarihte vekâlet karşılığı Şirketin işlerini yürüten (T.Ç.) adlı
kişilerin, 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun 3.
maddesinin (11) numaralı fıkrası uyarınca kabahate konu otomobilin gümrüklenmiş
değerinin iki katı idari para cezası ile cezalandırılmaları yönünde karar
vermiştir.
9. Savcılık tarafından ayrıca otomobil hakkında, 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 18.
ve 5607 sayılı Kanun’un 14. maddeleri gereğince "Mülkiyetin kamuya geçirilmesi" kararı verilmesi
talep edilmiştir.
10. Savcılığın bu talebini inceleyen İzmir 19. Sulh Ceza
Mahkemesi (Mahkeme), 22/10/2012 tarihli ve 2011/606
Değişik İş sayılı kararıyla dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda özetle,
dava konusu otomobilin 10/8/2005 tarihli ve IM059403 sayılı serbest dolaşıma
giriş beyannamesi ile yeni olarak beyan edildiği ancak Türkiye yetkili distribütörü
ile yapılan yazışmalar neticesinde aracın 2004 yılı Mayıs ayında üretildiği,
ithalatı gerçekleştirilmeden önce yurt dışında garantisinin başladığı, 2005
yılı Temmuz ayı içerisinde 25.912 km'de teknik servis hizmeti aldığı, 2005/9
sayılı Eski Kullanılmış veya Yenileştirilmiş Olarak İthal Edilecek Maddelere
İlişkin Tebliğ'de (Tebliğ), 10 yaşına kadar ithal edilecek mallara ilişkin
listede 8703.23.19.12.00 Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonu’nda
yer alan davaya konu otomobil cinsi eşyanın yer almadığı, 31/12/1995 tarihli ve
22510 sayılı mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanan
İthalat Rejimi Kararı’nın 7. maddesi uyarınca eski kullanılmış yenileştirilmiş,
kusurlu (defolu) ve yatık (zamanla dayanıklılığını yitirmiş) malların ithalinin
izne tabi olduğu, bu nedenle davaya konu ithalat işleminin Dış Ticaret
Müsteşarlığından izin alınmak kaydı ile yapılması gerektiği hâlde izin
alınmadan ithal işlemi gerçekleştirildiği için eylemin 5607 sayılı Kanun'un 3.
maddesinin (11) numaralı fıkrası kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, anılan
Kanun'un 14. maddesinde de "3. maddenin
10. ve 11. fıkralarında tanımlanan kabahatlerin konusunu oluşturan eşyanın
mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir." hükmü
uyarınca otomobilin mülkiyetinin kamuya geçirilmesi gerektiği şeklinde görüş
verildiğine değindikten sonra bilirkişi raporu doğrultusunda, davaya konu
ithalat işleminin Dış Ticaret Müsteşarlığından izin alınmak kaydı ile yapılması
lüzumlu iken bu izin alınmadan gerçekleştirilmesi nedeniyle 5607 sayılı
Kanun’un 14. maddesi ve 5326 sayılı Kanun’un 18. maddesi gereğince söz konusu
otomobilin mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar vermiştir.
11. Bu karara başvurucu tarafından yapılan itiraz, İzmir 15.
Asliye Ceza Mahkemesinin 21/12/2012 tarihli ve
2012/704 Değişik İş numaralı kararı ile reddedilmiştir.
12. Karar başvurucuya 3/1/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 1/2/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 5607 sayılı Kanun'un 25/2/2011
tarihli değişiklikten önceki 3. maddesinin (10) ve (11) numaralı fıkraları
şöyledir:
“(10) Genel düzenleyici idarî işlemlerle
ithali yasaklanan eşyayı ithal eden kişiye, eşyanın gümrüklenmiş değerinin dört
katı idarî para cezası verilir. Eşyanın değersiz, artık veya atık madde olması
durumunda, idarî para cezası; dökme halinde gelen eşya için ton başına yirmibin Türk Lirası, ambalajlı gelmesi halinde kap başına dörtyüz Türk Lirası olarak hesaplanır.
(11)
İthali, lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya belli kuruluşların vereceği
uygunluk veya yeterlilik belgesine tâbi olan eşyayı, aldatıcı işlem ve
davranışlarla ithal eden kişiye, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idarî
para cezası verilir. Eşyanın değersiz, artık veya atık madde olması durumunda,
idarî para cezası; dökme halinde gelen eşya için ton başına beşbin
Türk Lirası, ambalajlı gelmesi halinde kap başına yüz Türk Lirası olarak
hesaplanır”.
15. 5607 sayılı Kanun’un, 28/3/2013
tarihli ve 6455 sayılı Gümrük Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 66. maddesi ile mülga 14.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) 3 üncü maddenin onuncu ve onbirinci fıkralarında tanımlanan kabahatlerin konusunu
oluşturan eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir. Bu Kanunun
arama ve elkoyma ile müsadereye ilişkin hükümleri, bu
kabahatlerin işlenmesinde kullanılan veya kullanılmak üzere hazırlanan eşya ve
taşıma araçları ile ilgili olarak da uygulanır”.
16. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 18. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi
suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine, ancak kanunda
açık hüküm bulunan hallerde karar verilebilir”.
17. 2005/9 sayılı Eski Kullanılmış veya Yenileştirilmiş
Olarak İthal Edilecek Maddelere İlişkin Tebliğ
18. 13/10/1984 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları
Trafik Kanunu’nun 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Tescil süreleri, satış ve devirler, noterlerin sorumluluğu
ile ilgili esaslar şunlardır:
a) Araç sahipleri,
1. Tescili zorunlu ve ilk tescili yapılacak olan araçların
satın alma veya gümrükten çekme tarihinden itibaren üç ay içinde tescili için;
bunların hurda durumuna gelmesi hâlinde ise bir ay içinde tescilin silinmesi
için ilgili trafik tescil kuruluşuna veya Emniyet Genel Müdürlüğünün
belirleyeceği kamu kurum veya kuruluşları ile gerçek veya özel hukuk tüzel
kişilerine başvurmak,
…
zorundadırlar.
b) Araçların giriş işlemlerini yapan gümrük idareleri bu
durumu 15 gün içinde araç sahiplerinin beyan ettikleri tescil kuruluşuna
bildirmekle yükümlüdürler.
c) Tescil belgesi, aracın başkasına satış veya devrine,
hurdaya çıkarılmasına veya araçta, yönetmelikte belirtilen niteliklerin
değişmesine kadar geçerli sayılır.
d ) Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri,
satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme
faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu
bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri
kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi
adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak
noterler tarafından yapılır.
Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler
geçersizdir.
Satış ve devir işlemi, siciline işlenmek üzere üç işgünü
içerisinde ilgili trafik tescil kuruluşu ile vergi dairesine bildirilir. Bu
bildirimle birlikte alıcı adına trafik tescil işlemi gerçekleşmiş sayılır.
Satış ve devir tarihi itibariyle, 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu
hükümleri uyarınca eski malikin vergi mükellefiyeti sona erer, yeni malikin
vergi mükellefiyeti başlar.
Yapılan satış ve devir işlemi üzerine noterler tarafından
yeni malik adına bir ay süreyle geçerli tescile ilişkin geçici belge
düzenlenir.
…
Satış ve devir işlemlerinin bildiriminden itibaren bir aylık
süre içerisinde ilgili trafik tescil kuruluşu veya Emniyet Genel Müdürlüğünün
uygun gördüğü kamu kurum veya kuruluşları tarafından yeni malik adına tescil
belgesi düzenlenerek elden veya posta aracılığıyla teslim edilir. Tescil
belgesinin bir ay içerisinde teslim edilememesi halinde yeni malike sorumluluk
yüklenemez.
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 9/9/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 1/2/2013 tarihli ve 2013/1262 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı tarafından verilen garanti ve uygunluk belgesine güvenerek satın
aldığı otomobilinin, ikinci el olmasına rağmen ithalatını yapan Şirket
tarafından sıfır olarak beyan edildiği gerekçesiyle hiçbir tazminat
ödenmeksizin mülkiyetinin kamuya geçirilmesine hükmedildiğini, iyi niyetli üçüncü
kişi olarak mülkiyet hakkının korunması gerektiğini, başka kişilerin işlediği
kabahat nedeniyle otomobiline el konulması yaptırımı uygulanmasının mülkiyet
hakkının sınırlandırılmasında göz önünde bulundurulması gereken kanunilik,
ölçülülük ve demokratik toplum düzeninin gerekleri ilkeleri ile bağdaşmadığını,
kabahate konu eylemi işleyen kişiler hakkında suç duyurusunda bulunduğunu ve
açılan ceza davasının hâlen devam ettiğini belirterek mülkiyet hakkının ve
cezaların şahsiliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, uğradığı zararın
tazminini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi
ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun, adına
trafik siciline tescilli bulunan aracı hakkında, üçüncü kişilerin işlediği
kabahatten dolayı mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararı verilmesi neticesinde
Anayasa’nın 35. ve 38. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini
ileri sürdüğü dikkate alındığında ihlal iddiaları bir bütün hâlinde, mülkiyet
hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
22. Başvurucunun, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından
verilen garanti ve uygunluk belgesine güvenerek satın aldığı otomobilinin,
ikinci el olmasına rağmen ithalatını yapan Şirket tarafından sıfır kilometre
olarak beyan edildiği gerekçesiyle hiçbir tazminat ödenmeksizin mülkiyetinin
kamuya geçirilmesi ve başka kişilerin işlediği kabahat nedeniyle otomobiline el
konulması yaptırımı uygulanmasının mülkiyet hakkını ihlal ettiğine ilişkin
şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Başka bir kabul edilemezlik nedeni
de bulunmadığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas
Yönünden
23. Başvurucu, iyi niyetli üçüncü kişi olarak mülkiyet
hakkının korunması gerektiğini, başka kişilerin işlediği kabahat nedeniyle
otomobiline el konulması yaptırımı uygulanmasının, mülkiyet hakkının
sınırlandırılmasında göz önünde bulundurulması gereken kanunilik, ölçülülük ve
demokratik toplum düzeninin gerekleri ilkeleri ile bağdaşmadığını belirterek
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Adalet Bakanlığı 16/9/2014
tarihli görüş yazısında, başvurucunun otomobili satın aldığı şirket aleyhine
hukuk mahkemelerinde tazminat davası açma imkânı bulunduğu hususunun, bireysel
başvuru yapılmadan önce yargısal yolların tüketilip tüketilmediği
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde görüş
bildirmiştir.
25. Adalet Bakanlığının görüş yazısı başvurucuya tebliğ
edilmiş olup başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
26. Anayasa’nın “Temel hak
ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
27. Anayasa’nın “Mülkiyet
hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu
haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet
hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
28. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına
uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların
veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları
uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
29. Anayasa'nın 35. maddesi ve Sözleşme’ye
Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi, paralel düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer
vermiştir.
30. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi
üç temel kuraldan oluşmaktadır. Birinci kural genel olarak mülkiyetten barışçıl
yararlanma veya mülkiyete saygı ilkesidir. Bu husus birinci fıkranın ilk
cümlesinde düzenlenmiştir. İkinci kural mülkiyetten yoksun bırakmayı düzenler
ve bunu belirli koşullara bağlı kılar. Bu da aynı fıkranın ikinci cümlesinde
düzenlenmiştir. Üçüncü kural ise devletlerin kamu yararına uygun olarak ve bu
amacın gerektirdiği ölçüde yasaların uygulanması yoluyla mülkiyetin kullanımını
kontrol etme yetkisini tanır, bu ise ikinci fıkrada yer almaktadır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç,
B. No: 7151/75, 7152/75, 23/9/1982, § 61).
31. Anayasa'nın 35. maddesi de Sözleşme'ye
Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesindeki düzenlemeye paralel şekilde, birinci
fıkrasında mülkiyet hakkını tanımış, ikinci ve üçüncü fıkralarında ise mülkiyet
hakkının sınırlandırılması ve bu sınırlandırmanın ölçütünü belirtmiştir.
32. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali
iddiasının ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu "sahip olunan bir mülk"e ihlal sonucunu doğuracak
bir müdahalenin bulunması gerekmektedir (Selçuk
Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, §
26).
33. Bu doğrultuda öncelikle mülkiyet hakkının kapsamına dâhil
olabilecek mal varlığı değerlerinin belirlenmesi gerekir. Anayasa'nın 35.
maddesi ile 1 No.lu Ek Protokol'ün 1. maddesinin koruma alanı içinde yer alan
menfaatlerin kapsamına, mevcut bir mülk girebileceği gibi kesin bir şekilde
tanımlanmış alacak hakları da girebilir (AYM, E.2000/42, K.2001/361, K.T. 10/12/2001; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008).
34. Taşınır eşyada mülkiyetin devri için borçlandırıcı
işlemin yapılmasından sonra zilyetliğin naklinin (tasarruf işlemi)
gerçekleştirilmesi gerekir. Bu tasarruf işlemi doğrudan doğruya eşyanın veya
aracın teslimi yahut eşyanın, alıcının fiilî hâkimiyetine girmesi ile
gerçekleşir.
35. Taşınır eşya olan motorlu araçlar, taşıdıkları önem ve risk
nedeniyle hukuk düzeni tarafından diğer taşınır eşyaların tabi olduğu
mülkiyetin devir şeklinden farklı olarak daha sıkı şekil şartlarına tabi
tutulmuştur.
36. 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu’nun 20. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendine göre “Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri
.... araç sahibi adına
düzenlenmiş tescil belgesi… esas alınarak noterlerce
yapılır...”
37. Trafik sicili; devlet eliyle resen tutulan, motorlu
araçların teknik ve fiziki özellikleri ile üzerlerinde yer alan, başta mülkiyet
hakkı olmak üzere ayni hakları ve çeşitli kısıtlamaları gösteren resmî bir
kayıt sistemidir.
38. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu’nun 7. maddesi şöyledir:
“Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların
doğruluğuna kanıt oluşturur.
Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda
başka bir hüküm bulunmadıkça herhangi bir şekle bağlı değildir.”
39. Trafik sicili, 4721 sayılı Kanun’un 7. maddesinde
belirtilen resmî sicillerden sayılırken bu sicile dayanarak oluşturulan araç
tescil belgeleri de (ruhsatname) aynı madde gereğince resmî senetlerden
sayılırlar. Dolayısıyla belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt
oluştururlar. Trafik sicili, içerdiği hususların doğruluğuna ilişkin karine
teşkil eder.
40. Trafik siciline tescilli araçlarda, noterde yapılan satış
veya devir işleminin sonrasında aracın zilyetliği alıcıya devredildiğinde
mülkiyeti de geçmiş olacaktır.
41. 2918 sayılı Kanun’un 20. maddesine göre henüz tescili
yapılmamış motorlu araçların mülkiyet devirleri ise genel olarak taşınır
mülkiyetinin devrine ilişkin esaslardan ayrılmamaktadır. Diğer bir deyişle
mülkiyeti devretmeyi amaçlayan sözleşmenin yapılmasından sonra mülkiyeti devir
amacıyla zilyetliğin naklinin gerçekleşmesi ile motorlu aracın mülkiyeti
alıcıya geçmiş olacaktır. Alıcı, aracın trafik siciline tescilinden önce bireysel
başvuru formu ekinde sunduğu 25/8/2005 tarihli
faturalardan anlaşıldığı üzere aracı satın aldığı şirkete araç bedeli olan
80.240,00 TL’yi ödemiş, ödenen paranın 25.500,00 TL’si şirket tarafından İzmir
İli Defterdarlığı Vergi Dairesi’ne özel tüketim vergisi olarak yatırılmıştır.
Anılan faturada başvurucunun ismi de alıcı olarak yer almaktadır. Ödemeleri
takiben araç üzerindeki zilyetliğin kendisine devredilmesi ile malik olan
başvurucu, 26/8/2005 tarihinde de aracın trafik tescil
işlemlerini gerçekleştirmiştir. Bu yönüyle trafik sicilindeki tescil kurucu
değil, açıklayıcı niteliktedir.
42. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı,
kapsam itibarıyla 4721 sayılı Kanun'da yer alan mülkiyet kavramı ile sınırlı
olmamakla birlikte, trafik siciline tescilli araç mülkiyetinin Anayasa'nın 35.
maddesindeki güvence kapsamına girdiğinde kuşku yoktur. Anayasa'nın 35. maddesi
kapsamındaki hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucu, böyle bir hakkın
varlığını kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle öncelikle başvurucunun, Anayasa'nın
35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip
olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (İhsan Vurucuoğlu,
B. No: 2013/539, 16/5/2013, §§ 30-31).
43. Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek
ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, ürünlerden yararlanma ve tasarruf olanağı verir (AYM,
E.2002/112, K.2003/133, K.T. 10/4/2003).
44. Başvuru konusu olayda, yukarıda ayrıntılı bir şekilde
ifade edildiği gibi başvurucunun, otomobili 25/8/2005
tarihinde 60.000,00 Avro karşılığında Şirketten satın aldığı, 26/8/2005
tarihinde de aracın trafik tescil işlemlerini gerçekleştirdiği dikkate
alındığında Mahkemece mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilen araç
üzerinde Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında mülkiyet hakkının varlığı konusunda
şüphe bulunmamaktadır.
45. Mutlak değil, sınırlanabilir bir hak olan mülkiyet hakkı
Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir.
Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında genel olarak hak tanınmakta,
ikinci ve üçüncü fıkralarında da sınırlama ve güvence ölçütleri
gösterilmektedir. Bu sınırlama ve güvencelerin Anayasa’nın 13. maddesinde yer
alan ölçütler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
46. Mülkiyet hakkına getirilen sınırlandırmanın Anayasa’nın
13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde
belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
47. Somut olayda çözümlenmesi gereken ilk mesele, “mülkiyet hakkına” yönelik bir müdahale
bulunup bulunmadığını belirlemektir. Sonraki aşamalarda, varlığı kabul edilen
müdahalenin meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı, söz konusu hakkın özünü
zedeleyecek ölçüde kısıtlanıp kısıtlanmadığı, kısıtlamanın demokratik toplumda
gerekli olup olmadığı ve kullanılan araçların orantısız olup olmadığı
hususlarının tespit edilmesi gerekir.
a. Müdahalenin
Mevcudiyeti
48. Başvurucu, aracın trafik siciline tescilinden önce, araç
bedelini aracı satın aldığı Şirkete ödeyip bunu takiben araç üzerindeki
zilyetliğin kendisine devredilmesi ile söz konusu araca malik olduğundan
mahkeme tarafından mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilmesi,
Anayasa’nın 35. maddesi anlamında sahip olunan mülkiyet hakkına müdahale
niteliğindedir.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
49. Mülkiyet hakkına yapılan müdahale, Anayasa’nın 13.
maddesinde belirtilen şartlar yerine getirilmediği müddetçe Anayasa’nın 35.
maddesinin ihlaline yol açacaktır. Bu itibarla, sınırlamanın Anayasa’nın 13.
maddesinde öngörülen (§ 26) koşullara uygun olup olmadığının belirlenmesi
gerekir.
i. Kanunilik
50. Savcılık, yukarıda belirtilen
gerekçelerle (§ 8), ithalatı gerçekleştiren Şirketin ortağı M. N. Ç. ile imza
yetkilisi ortağı A. K. ve aracın ithal edildiği tarihte vekâlet karşılığı
Şirketin işlerini yürüten T. Ç.nin, 5607 sayılı
Kanun'un 3. maddesinin (11) numaralı fıkrası uyarınca kabahate konu otomobilin
gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası ile cezalandırılmasına karar
vermiştir.
51. Savcılığın buna ilave olarak
otomobilin mülkiyetinin kamuya geçirilmesini talep etmesi üzerine Mahkeme,
bilirkişi raporundaki tespit ve değerlendirmeleri de dikkate alarak davaya konu
ithalat işleminin Dış Ticaret Müsteşarlığından izin alınmak kaydı ile yapılması
gerekirken izinsiz gerçekleştirilmesi şeklindeki fiil nedeniyle 5607 sayılı
Kanun’un 14. maddesi ve 5326 sayılı Kanun’un 18. maddesi gereğince otomobilin
mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar vermiş, bu karara başvurucu tarafından
yapılan itiraz Asliye Ceza Mahkemesince reddedilmiştir. Bu nedenle başvurucunun mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin “kanunlar
tarafından öngörülme” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
52. 5607 sayılı Kanun’a göre kaçakçılık, ülkeye ithali ya da
ülkeden ihracı yasak olan veya ithal ve ihracı gümrük işlemlerine tabi olan bir
eşyayı gümrük işlemleri yaptırılmadan ithal veya ihraç etmek ve bu eşyayı ülke
içinde satmak veya satın almaktır.
53. Başvuru konusu olayda, başvurucu adına trafik siciline
tescilli aracın, Mahkemece “kaçak eşya”
niteliğinde olduğu gerekçesiyle mülkiyetinin kamuya geçirilmesi ile ithali
yasak olan eşyanın ülkeye girişine engel olunması ve kaçakçılığın önlenmesi
amaçlanmıştır. Dolayısıyla bu yönden, başvurucuya ait aracın mülkiyetinin
kamuya geçirilmesinin meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Ölçülülük
54. Mahkeme kararıyla başvurucuya ait aracın mülkiyetinin
kamuya geçirilmesi ile “mülkiyet hakkına”
yapılan müdahale arasında makul bir dengenin gözetilip gözetilmediği değerlendirilmelidir.
55. Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate
alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum
düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleri iki ayrı kriter
olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu iki kriter arasında bir ilişki vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında demokratik toplum
düzeni için gerekli olmak ile ölçülülük arasındaki bu ilişkiye dikkat çekmiş, “Temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir
sınırlamanın, demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte, başka bir
ifadeyle güdülen kamu yararı amacını gerçekleştirmekle birlikte, temel haklara
en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının
incelenmesi gerekir…” (AYM, E.2007/4, K.2007/81, K.T. 18/10/2007) diyerek amaca, temel haklara en az müdahaleyle
ulaşmayı sağlayacak aracın tercih edilmesi gerektiğine karar vermiştir.
56. Ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları
ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen
amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir.
Bu sebeple mülkiyet hakkına getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca
ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup
olmadığı değerlendirilmelidir (Osman Bayrak,
B. No: 2013/3803, 25/2/2015, § 74).
57. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni; müdahaleye neden olan, başvurucuya ait aracın “kaçak eşya” niteliğinde kabul edilerek
mülkiyetinin kamuya geçirilmesinin, mülkiyet hakkını kısıtlama bakımından “ölçülülük ilkesi” ne uygun olup olmadığı
olacaktır.
58. Bu çerçevede mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin,
izlenen meşru amaçla orantılı olup olmadığını belirleyebilmek için olayın
bütünlüğüne bakılarak bu özgürlüğün özüne zarar verilip verilmediğinin
değerlendirilmesi gerekir. Mülkiyet hakkının özüne zarar verecek makul olmayan
müdahale, ölçüsüz bir müdahale olarak kabul edilebilir.
59. Başvuru konusu olayda Savcılık, başvurucunun otomobilinin
26/5/2004 tarihinde üretildiği, ithalatı
gerçekleştirilmeden önce yurt dışında garantisinin başladığı, 2005 yılı Temmuz
ayı içerisinde 25.912 km'de teknik servis hizmeti aldığı hâlde 0 (sıfır) km
olduğu beyan edilerek ithalatının yapıldığı gerekçesiyle ithalatı
gerçekleştiren Şirketin ortağının, imza yetkilisi ortağının ve aracın ithal
edildiği tarihte vekâlet karşılığı şirketin işlerini yürüten kişinin 5607
sayılı Kanun’un 3. maddesinin (11) numaralı fıkrası uyarınca kabahate konu
otomobilin gümrüklenmiş değerinin iki katı oranında idari para cezası ile
cezalandırılmasına karar vermiştir.
60. Dosya kapsamında alınan bilirkişi
raporunda özetle, Tebliğ'de 10 yaşına kadar ithal edilecek mallara ilişkin
listede, 8703.23.19.12.00 Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonu’nda
davaya konu otomobil cinsi eşyanın yer almadığı, İthalat Rejimi Kararı’nın 7.
maddesi uyarınca ithalinin izne tabi olduğu hâlde uyuşmazlığa konu ithalat
işleminin Dış Ticaret Müsteşarlığından izin alınmadan gerçekleştirildiği için
eylemin 5607 sayılı Kanun'un 3. maddesinin (11) numaralı fıkrası kapsamında
değerlendirilmesi gerektiği, anılan Kanun'un 14. maddesinde de bu durumun,
mülkiyetin kamuya geçirilmesi nedeni teşkil ettiğinden dava konusu otomobilin
mülkiyetinin kamuya geçirilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varıldığı
bildirilmiştir.
61. Mahkeme de 24/10/2012 tarihli ve
2011/606 Değişik İş numaralı kararında, bilirkişi raporu doğrultusunda, davaya
konu ithalat işleminin Dış Ticaret Müsteşarlığından izin alınmak kaydı ile
yapılması gerektiği hâlde böyle bir izin alınmadan ithalat işleminin
gerçekleştirilmesi nedeniyle 5607 sayılı Kanun’un 14. maddesi ve 5326 sayılı
Kanun’un 18. maddesi gereğince uyuşmazlık konusu otomobilin mülkiyetinin kamuya
geçirilmesine karar vermiştir. Bu karara başvurucu tarafından yapılan itiraz,
İzmir 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 21/12/2012 tarihli
ve 2012/704 Değişik İş numaralı kararı ile reddedilmiştir.
62. Günümüzde uluslararası ticaretin giderek artması ve
serbestleşmesi, toplum ve çevre sağlığını olumsuz yönde etkileyen, ülke
ekonomisi ve güvenliğini tehdit eden her türlü kaçakçılık faaliyetlerindeki
artışı da beraberinde getirmiştir. Ülke ticaretinin ve güvenliğinin korunması
ve kontrolü ile haksız rekabetin önlenmesi amacıyla kaçakçılıkla mücadele etmek
için ülkeler tarafından hukuki düzenlemelerle gerekli önlemler alındığı gibi bu
türden fiillerle mücadelede etkinliğin artırılması maksadıyla uluslararası
anlaşmalar da yapılmaktadır. Bu yüzden kaçakçılıkla mücadelede etkinliğin
artırılması gayesiyle “kaçak eşya”nın
müsadere edilmesinin, kamu yararı amacı taşıdığı değerlendirilmektedir (Osman Bayrak, § 81).
63. Somut olayda başvurucu tarafından, resmî belgelere göre
aracın 0 (sıfır) kilometre olduğuna inanılarak araç bedelinin aracı satan
Şirkete ödendiği, ödemeyi takiben aracın trafik tescil işlemlerinin
gerçekleştirildiği göz önüne alındığında başvurucunun, aracın mülkiyetini
iktisap ettiği görülmektedir. Başvurucu, aracın mülkiyetinin
kamuya geçirilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse
de mülkiyeti kamuya geçirilen aracın “kaçak
eşya” olduğunu öğrenmesi üzerine aracı satın aldığı şirket aleyhine,
aralarındaki satış sözleşmesine dayalı olarak tazminat davası açabileceği gibi “kaçak eşya” niteliğindeki aracın bu
şekilde ülkeye getirilmesinde idarenin kusuru olduğu kanaatinde ise ilgili
idare aleyhine tazminat veya tam yargı davası açması da mümkündür.
64. Sonuç olarak gerekli izinler
alınmadan ülkeye getirilen aracın, Mahkemenin kesinleşen kararıyla ilgili mevzuat hükümleri doğrultusunda “kaçak eşya” niteliğinde olduğu
gözetilerek mülkiyetinin kamuya geçirilmesinin, kamu yararı amacına uygun
olduğu hususu, başvurucunun araç için ödediği bedeli ilgili şirketten geri
almak için tazminat davası açması yahut kusurlu olduğunu düşünmesi durumunda
ilgili idare aleyhine tam yargı davası açması imkânıyla birlikte
değerlendirildiğinde “kaçak eşya”
olarak nitelenen aracın müsadere edilmesinin başvurucuyu aşırı ve telafi
edilemez bir yük altına sokmadığı, müdahalenin amacı ile başvurucuya yüklenen
külfetin orantılı olduğu görülmektedir.
65. Bu durumda başvurucuya ait aracın “kaçak eşya” şeklinde nitelendirilerek
müsadere edilmesinin, mülkiyet hakkına yönelik orantısız bir müdahale olmadığı
ve bu bağlamda demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırılık teşkil etmediği kanaatine varılmıştır. Bu sebeplerle başvurucunun
Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun, mülkiyet hakkının
ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının
İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
9/9/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE
karar verildi.