TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RIDVAN BAYRAM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1171)
|
|
Karar Tarihi: 9/9/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 13/10/2015-29501
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Şermin BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Rıdvan BAYRAM
|
Vekili
|
:
|
Av. Zeynep Şükran AYSAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza davasında telefon görüşme
kayıtlarına dayanılması nedeniyle haberleşme hürriyeti ve özel hayatın
gizliliği ile adil yargılanma hakkının; delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet
edilememesi, mahkûmiyet hükmünün gerekçesiz
onanması nedenleriyle adil yargılanma hakkının, tutuklu kaldığı sürenin makul
olmaması nedeniyle özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiği iddiaları
hakkındadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 23/1/2013 tarihinde Diyarbakır
6. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruda, Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 17/4/2014
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 14/11/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 14/11/2014
tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, tanınan ek süre sonunda görüşünü 16/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık görüşü, 27/1/2015 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 6/2/2015
tarihinde bu görüşe karşı beyanda bulunmuştur.
III.
OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP
aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca, “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve örgütün
faaliyetleri çerçevesinde suç işlemek" suçlarından başlatılan
soruşturma kapsamında "soruşturma
konusu olayın aydınlatılabilmesi için bu aşamada başkaca delil elde etme imkânı
bulunmaması” gerekçesiyle başvurucunun iletişiminin dinlenmesine
karar verilmesi talep edilmiştir.
9. Bu istem üzerine Diyarbakır 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 22/1/2008 tarihli ve Müteferrik Karar No: 2008/46, Teknik
Takip: 2008/118 sayılı kararıyla başvurucunun telefonunun üç ay süreyle
dinlenilmesine karar verilmiştir. Anılan kararın gerekçesi şöyledir:
"… yapılan
soruşturmada suç işlediğine dair kuvvetli şüphe bulunduğu, talep edilen tedbirin
CMK 135/6. maddesine ilişkin olması, ancak başka suretle delil elde etmenin
mümkün bulunmadığı değerlendirildiğinden, CMK 135. ve 137. maddelerine göre
şüphelinin kullanmakta olduğu ve yukarıda belirtilen telefon numarasının
iletişiminin 3 ay süre ile tespitine, dinlenilmesine, kayda alınmasına ve
sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine, karar verildi.”
10. Yürütülen soruşturma sırasında yapılan teknik takip yanında,
tanık beyanları ve diğer delil toplama çalışmaları sonucunda; suç işlemek
amacıyla örgüt kurmak, örgüt faaliyeti kapsamında insan ticareti yapmak, suç
işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak, hırsızlık, resmî belgede sahtecilik,
tehdit, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, yaralama, yağma, şantaj ve benzeri
suçların işlendiği iddiasıyla başvurucu hakkında, Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığının (4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun mülga 250. maddesi ile görevli) 20/5/2008 tarihli
iddianamesi ile kamu davası açılmıştır.
11. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin (5271 sayılı Kanun'un mülga
250. maddesi ile görevli) 13/5/2011 tarihli ve
E.2008/304, K.2011/250 sayılı kararı ile başvurucunun, hırsızlık ve zorla fuhuş
yaptırmak suçlarından "somut delil
bulunmaması" nedeniyle beraatine;
şantaja teşebbüs, 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar
ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet, belgede sahtecilik ve yağma
suçlarının başvurucu tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraatine; başvurucu hakkında basit yaralama ve hakaret
suçlarını işlediği iddiasıyla açılan kamu davalarının, şikâyetten vazgeçilmiş
olması nedeniyle düşürülmesine, başvurucunun suç örgütü kurmak ve yönetmek
suçundan üç yıl dört ay hapis cezası, şantaj suçlarından iki defa bir yıl sekiz
ay hapis ve 600 gün adli para cezası, yağma suçundan on yıl hapis cezası,
kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından iki defa altı yıl sekiz ay hapis
cezaları ile cezalandırılmasına ve diğer eylemleri nedeniyle ceza verilmesine yer
olmadığına karar verilmiştir.
12. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçeli kararında
başvurucunun telefon konuşmalarının kayıtlarını da hükme esas almıştır.
13. Başvurucu, hâkim kararı olmadan elde edilen telefon
dinlemelerinin tek başına delil olamayacağı, Anayasa’nın 22. ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme, AİHS) 8. maddesinde yer alan haberleşme
hürriyetinin ihlal edildiği, bu kayıtlar dışında dosyada başkaca delil de
bulunmadığı, örgüt tarzında bir yapılanmadan da bahsedilemeyeceği iddialarıyla
hükmü temyiz etmiştir.
14. Yargıtay 6. Ceza Dairesi 3/10/2012
tarihli ve E.2012/9554, K.2012/16488 sayılı ilamı ile anılan hükmü onamıştır.
Onama gerekçesi şöyledir:
“Sanık Rıdvan Bayram hakkında…; …soruşturmanın sonuçlarını içeren tutanaklar, belgeler ve
sanık hakkında yağma suçu için duruşmalı inceleme sırasında ileri sürülen
savunma doğrultusunda yapılan değerlendir(mede);
Sanıklar Rıdvan Bayram, N. F. ve M. T. S.'ın mağdur F. K.'a yönelik yağma
eyleminin konutta gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında; haklarında 5237
sayılı TCK'nın 149/1-d. maddesinin uygulanmaması, karşı temyiz olmadığından
bozma nedeni yapılmamıştır.
Sanık Rıdvan Bayram'a yükletilen dava konusu
yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, suç örgütü kurma ve şantaj
eylemlerinin yasada öngörülen suç tiplerine uygun olarak nitelendirildiği,
İddiaya, savunmalara ve toplanıp karar yerinde
gösterilen yeterli kanıtlara göre, belirtilen suçların sanık tarafından işlendiği,soruşturma aşamalarında
ileri sürülen iddia, itiraz ve savunmaların incelenip tartışıldığı ve kanıtlara
uygun olarak değerlendirildiği, yasal ve takdiri arttırıcı ve indirici
nedenlerin gözetildiği, duruşma sonunda oluşan vicdani kanı ve uygulama
maddeleri uyarınca cezaların doğru olarak belirlendiği anlaşıldığından;
…hükümlerin ONANMASINA,(karar verilmiştir).”
15. Başvurucu, onama ilamının tebliğ edilmediğini ve bu kararı 23/1/2013 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
16. Başvurucu, 23/1/2013 tarihinde Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma"
kenar başlıklı 220. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt
kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç
ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması hâlinde, iki yıldan
altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için
üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
18. 5271 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte olan "İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda
alınması" kenar başlıklı 135. maddesinin ilgili bölümleri
şöyledir:
"(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmalarda, suç
işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil
elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın
telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir ve kayda
alınabilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim,
kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin
dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet
savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
(2) Şüphelinin tanıklıktan çekinebilecek kişilerle
arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu
durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen
suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının
türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu,
tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay için
verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir.
(4) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, kullanmakta
olduğu mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin
olarak verilen kararda, kullanılan mobil telefon numarası ve tespit işleminin
süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok üç ay için yapılabilir; bu süre, bir
defa daha uzatılabilir.
(5) Bu Madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan
işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(6) Bu Madde hükümleri
ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
8. Suç işlemek amacıyla
örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, Madde 220),
…
(7) Bu Maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse,
bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz."
19. 5271 sayılı Kanun’un 137. maddesi şöyledir:
“(1) 135 inci maddeye göre verilecek karar gereğince
Cumhuriyet savcısı veya görevlendireceği adlî kolluk görevlisi,
telekomünikasyon hizmeti veren kurum ve kuruluşların yetkililerinden iletişimin
tespiti, dinlenmesi veya kayda alınması işlemlerinin yapılmasını ve bu amaçla
cihazların yerleştirilmesini yazılı olarak istediğinde, bu istem derhâl yerine
getirilir; yerine getirilmemesi hâlinde zor kullanılabilir. İşlemin başladığı
ve bitirildiği tarih ve saat ile işlemi yapanın kimliği bir tutanakla saptanır.
(2) 135 inci maddeye göre verilen karar gereğince tutulan
kayıtlar, Cumhuriyet Savcılığınca görevlendirilen kişiler tarafından çözülerek
metin hâline getirilir. Yabancı dildeki kayıtlar, tercüman aracılığı ile Türkçe'ye çevrilir.
(3) 135 inci maddeye göre verilen kararın uygulanması
sırasında şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ya
da aynı maddenin birinci fıkrasına göre hâkim onayının alınamaması halinde,
bunun uygulanmasına Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl son verilir. Bu
durumda, yapılan tespit veya dinlemeye ilişkin kayıtlar Cumhuriyet savcısının
denetimi altında en geç on gün içinde yok edilerek, durum bir tutanakla tespit
edilir.
(4) Tespit ve dinlemeye ilişkin kayıtların yok edilmesi
halinde soruşturma evresinin bitiminden itibaren, en geç onbeş
gün içinde, Cumhuriyet Başsavcılığı, tedbirin nedeni, kapsamı, süresi ve sonucu
hakkında ilgilisine yazılı olarak bilgi verir.”
20. 5271 sayılı Kanun’un 217. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya
getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller
hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde
elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”
IV.
İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 9/9/2015 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda, başvurucunun 23/1/2013 tarihli ve 2013/1171 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu, telefon dinleme kayıtları dışında
delil olmaksızın mahkûm edildiğini, dinleme kayıtlarının hukuka aykırı delil
niteliğinde olduğunu; delilden sanığa değil, sanıktan delile gidildiğini,
dinlemelerin mahkeme kararı olmaksızın ve 5271 sayılı Kanun'un 135.
maddesindeki şartlar oluşmaksızın yapıldığını, dosya kapsamına göre bir suç
örgütünden söz edilemeyeceğini ancak dinlemelerin örgüt şüphesine dayalı
olduğunu, Mart 2008 - Mayıs 2011 tarihleri arasında tutuklu kaldığını,
kendisine isnat edilen suçlamaların bu denli uzun tutukluluğu gerektirecek
nitelikte olmadığını, bu nedenlerle adil yargılanma ve kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakları ile haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş,
yeniden yargılama yapılması yönünde karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Haberleşme Hürriyeti Yönünden
23. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin
gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört
saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar
kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda
belirtilir.”
24. Sözleşme'nin "Özel ve
aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve
yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi,
ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal
güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç
işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu
olabilir."
25. Görüldüğü üzere haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin
gizliliğine saygı hakkı, gerek Anayasa’da gerekse Sözleşme’de
güvence altına alınmaktadır. Anılan düzenlemelerde ifade edilen haberleşme
kavramının, telefon vasıtasıyla yapılan iletişimi de içine aldığı ve
dolayısıyla başvurucunun, telefonlarının hukuka aykırı olarak dinlendiği ve
haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarının, Anayasa ve Sözleşme’nin
ortak koruma alanı kapsamında yer aldığı konusunda tereddüt yoktur.
26. Başvurucu, hâkim kararı olmaksızın ve 5271 sayılı Kanun'un 135.maddesindeki şartlar oluşmaksızın telefonlarının
dinlendiğini, bu nedenle haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde, Diyarbakır 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 22/1/2008 tarihli kararıyla başvurucunun telefonunun üç ay
süreyle dinlenilmesine karar verildiği, telekomünikasyon üzerinden yapılan
denetimin; millî güvenliğin korunması, suçun önlenmesi için demokratik toplumda
gerekli olduğu belirtilmiştir.
28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği cevapta, başvuru
dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiştir. Başvurucu ayrıca, 5271 sayılı Kanun’un
135. maddesinde 2014 yılında yapılan değişiklikle suç işlemek amacıyla örgüt
kurma suçunun maddede sayılan katalog suçlar arasından çıkarıldığını, bu
durumda telefonunun dinlenmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), haberleşme özgürlüğüne
ilişkin şikâyetleri Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir.
Bununla birlikte Anayasa’da Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamında yer alan
konulara karşılık tek madde bulunmamaktadır. Anayasa’nın 20. maddesinde özel
hayatın gizliliği genel olarak düzenlenmekle birlikte başvurucunun iddialarına
esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22. maddesinde özel ve ayrı olarak
düzenlenmiştir.
30. Anayasa’nın 22. maddesi ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı,
haberleşme özgürlüğünün yanı sıra, içeriği ve biçimi ne olursa olsun,
haberleşmenin içeriğinin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme
bağlamında, bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel
iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir (Yasemin Çongar ve diğerleri, B. No:
2013/7054, 6/1/2015, § 49).
31. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla
yapılan haberleşme faaliyetleri, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin
gizliliği kapsamında değerlendirilmelidir (Yasemin
Çongar ve diğerleri, § 50).
32. Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine
ve dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur.
Telekomünikasyon yoluyla iletişimin dinlenmesi ve kayda alınması da bu
kapsamdaki müdahalelerdir (Yasemin Çongar ve
diğerleri, § 52).
33. Somut olayda, Diyarbakır 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 22/1/2008 tarihli ve Müteferrik Karar No: 2008/46, Teknik
Takip: 2008/118 sayılı kararıyla, başvurucunun çıkar amaçlı suç örgütü
oluşturan bir organizasyon içinde yer aldığının değerlendirildiği, soruşturma
konusu olayın aydınlatılabilmesi için bu aşamada başkaca delil elde etme imkânı
bulunmadığı gerekçesiyle telefonunun üç ay süreyle dinlenilmesine karar
verildiği görülmüştür.
34. Başvurucunun kullandığı telefon, 5271 sayılı Kanun’un 135.
maddesi gereğince hâkim kararına istinaden kolluk görevlileri tarafından
dinlenmiştir. Buna göre başvurucu hakkında uygulanan bu tedbirin, haberleşme
hürriyetine yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.
35. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp birtakım meşru
sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22.
maddesinin ikinci ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkralarında
sıralanmaktadır.
36. Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasına göre millî güvenlik,
kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın
korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri
veya birkaçına bağlı olarak ve usulüne göre verilmiş hâkim kararı ile veya aynı
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde de kanunla yetkili
kılınmış mercinin yazılı emri ile haberleşme özgürlüğüne
ve haberleşmenin gizliliğine müdahale edilebilir. Yetkili mercinin kararı yirmi dört
saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırk sekiz saat
içinde açıklar, aksi hâlde karar kendiliğinden kalkar.
37. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da haberleşme
özgürlüğüne yönelik müdahalenin; hukuka uygun ve demokratik toplumda gerekli
olması ile ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya
düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla yapılmış olması gerekli olup bu
şartlar altında yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.
38. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.”
39. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve
güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa’da yer alan bütün hak
ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler göz önünde bulundurularak
sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasa’nın bütünselliği ilkesi
çerçevesinde, Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları göz
önünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan belirtilen düzenlemede yer alan
başta yasa ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin,
Anayasa’nın 22. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de
gözetilmesi gerektiği açıktır (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013,
§ 35).
40. Anayasa Mahkemesinin Ahmet
Temiz kararında haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalelerin
değerlendirilmesine ilişkin temel ilkeler belirlenmiştir. Gizli uygulanmaları
nedeniyle kötüye kullanılma riski barındıran, haberleşmenin gizliliğine yönelen
tedbirlerin, uygulama alanı ve usulünün açık kanun hükümleri ile düzenlenmesi
şarttır. Buna göre haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale öncelikle kanunla
öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın; “ulaşılabilir”, “yeterince açık” ve belirli bir eylemin
gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir”
olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma “meşru bir amaca” dayalı olmalıdır. Bunun
yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§ 28-34; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Amann/İsviçre, B. No: 27798/95, 16/2/2000, §§
55 ve 56).
41. AİHM kararlarında gizli tedbirlere ilişkin kanun hükümlerinin
barındırması gereken asgari unsurlar sıralanmıştır. Bu kapsamda izleme kararı
verilmesine yol açabilecek suçların niteliği, iletişimleri izlenecek kişi
kategorisi, izleme sürelerinin sınırları, elde edilen verilerin inceleme,
değerlendirme ve saklanmalarına ilişkin esaslar, verilerin başkalarıyla
paylaşılmasına ilişkin önlemler ve elde edilen verilerin ortadan kaldırılmasına
ilişkin koşulların kanunda açık bir şekilde düzenlenmesi gereklidir (The Association For European Integration And Human Rights ve Ekimdzhiev/Bulgaristan, B. No: 62540/00, 28/6/2007, §§ 76 ve 77).
42. Somut olayda, başvurucunun haberleşmesinin gizliliğine yönelik
müdahalenin dayanağı 5271 sayılı Kanun’un 135. ve 137. maddeleridir. Müdahale tarihi itibarıyla yürürlükteki hâliyle 135. maddeye göre,
sadece sınırlı sayıda sayılan suç türleri bakımından yapılan soruşturmalarda,
suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle
delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde
sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın
telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespit edilebileceği, dinlenebileceği ve
kayda alınabileceği; Cumhuriyet savcısının, kararını derhâl hâkimin onayına
sunacağı ve hâkimin, kararını en geç yirmi dört saat içinde vereceği, sürenin
dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbirin
Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılacağı düzenlenmiştir. Aynı
maddede, hâkim kararında; yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak
kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim
bağlantısını tespite imkân veren kodu; tedbirin türü, kapsamı ve süresinin
belirtileceği, tedbir kararının en çok üç ay için verilebileceği
düzenlenmiştir.
43. Görüldüğü üzere 5271 sayılı Kanun’un 135. ve 137. maddelerinde
telefon görüşmelerinin dinlenmesine yönelik açık ve detaylı kurallar ortaya
konulmuş, kamu makamlarının değerlendirme yetkisinin kapsam ve sınırları net
bir şekilde belirtilmiştir. Aynı şekilde dinleme tedbirinin hangi suçlar için
verileceği, süresi, kayıtların saklanma ve imha edilme şartları belirlenmiştir.
Ayrıca acil durumlarda dahi dinleme tedbirinin alınmasının, keyfîliğe
karşı yeterli bir güvence sağlayacak şekilde hâkim onayına tabi tutulması
öngörülmüştür. Buna göre müdahalenin dayanağı olan kanun hükümleri, hak ve
özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli açıklıkta ortaya koyan,
erişilebilir ve öngörülebilir niteliktedir. Yapılan değerlendirmeler
neticesinde, 5271 sayılı Kanun’un anılan maddelerinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna
varılmıştır. (Benzer yönde AİHM kararı için bkz. Gürsel Duran ve diğerleri/Türkiye (k.k.),
B. No: 39254/07…,11/1/2011).
44. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suçun önlenmesi, genel sağlık ve
genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.
45. Somut olayda suç işlenmesinin önlenmesi ve suç kanıtlarının elde
edilmesi amacına yönelik olarak 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi uyarınca ve
hâkim kararıyla başvurucunun telefonu dinlenilmiştir. Dolayısıyla müdahale
Anayasa’nın 22. maddesinde gösterilen meşru bir amaca dayalıdır.
46. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda zorunluluk
kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan
kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını
içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik
Krallık, B. No: 5947/72 …, 25/3/1983, §
97).
47. Haberleşme özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa'nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13. maddesinin
güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda da bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri,
§§ 57-58).
48. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 92 ve 93).
49. Somut olayda, suç işlenmesinin önlenmesi ve suç kanıtlarının
elde edilmesi amacına yönelik olarak 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi uyarınca
ve Sulh Ceza Mahkemesi kararıyla başvurucunun telefon görüşmeleri
dinlenilmiştir. Anılan mahkeme kararında, başvurucunun çıkar amaçlı suç örgütü
oluşturan bir organizasyon içinde yer aldığının değerlendirildiği, soruşturma
konusu olayın aydınlatılabilmesi için bu aşamada başkaca delil elde etme imkânı
bulunmadığı gerekçesine yer verilmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi,
telefonların dinlenmesi tedbirleri karşısında kişilerin özel hayatlarını ve
haberleşme hürriyetlerini korunması bağlamında yeterli güvenceleri düzenlemekte
olup somut olayda da anılan Kanun hükmüyle getirilen güvencelere uyulmuştur.
Daha açık ifadeyle, başvurucu hakkında anılan Kanun'un 135. maddesinde sınırlı
sayıda sayılmış olan bir suç isnadı dolayısıyla (suç işlemek amacıyla örgüt
kurma) ve sulh ceza mahkemesi kararına dayalı olarak telefonunun dinlenilmesi
tedbirine başvurulmuştur. Buna göre kamu düzenini tehdit eden nitelikte bir
suçun işlenmesinin önlenmesi ve suç kanıtlarının elde edilmesi amacına yönelik
olarak başvurucunun telefon görüşmelerinin dinlenmesinin demokratik bir toplumda
gerekli olmadığı söylenemez. Bunun yanı sıra mahkeme kararında üç aylık süreyle
bu tedbire hükmedilmiş olduğundan söz konusu tedbirin açık bir süreyle
sınırlandırılmış olması ve müdahalenin kısa sürmesi karşısında orantılı olduğu
sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına
alınan haberleşme hürriyetine yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının, “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Yargılamada Hukuka Aykırı Deliller Kullanıldığı ve
Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası Yönünden
51. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
53. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında
ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
54. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde
dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel
başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede
kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden
incelenemez (Onur Gür, B. No:
2012/828, 21/11/2013, § 21).
55. Adil yargılanma hakkı; bireylere, dava sonucunda verilen kararın
değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı
verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin
incelenebilmesi için başvurucunun, yargılama sürecinde haklarına saygı
gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir
şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı
ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece
mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme
kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik,
ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da
belge sunmuş olması gerekir (Naci Karakoç,
B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
56. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli
olup olmadığını ve delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup
olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin
görevi, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının
değerlendirilmesidir (Muhittin Kaya ve
diğerleri, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, §
27).
57. AİHM, bariz bir şekilde keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün
kabul edilebilir olup olmadığına veya aslında başvurucunun suçlu olup
olmadığına karar vermenin kendi görevi olmadığını kararlarında ifade
etmektedir. AİHM, kanıtların elde edilme yöntemi de dâhil olmak üzere
yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını ve Sözleşme'deki
bir hakkın ihlali söz konusu ise tespit edilen ihlalin niteliğini inceleme
konusu yapmaktadır (Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/07/2006, § 95; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, § 125; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya,
B. No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 699). AİHM’e
göre delillerle ilgili esas olarak başvurucuya, delillerin gerçekliğine itiraz
etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediği incelenmelidir
(Bykov/Rusya [BD], B. No: 4378/02, 10/3/2009, § 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya,
§ 700).
58. Başvurucu, yargılandığı ceza davasında, hukuka aykırı şekilde
elde edilen telefon görüşme kayıtlarının delil olarak kullanıldığını, dinlemelerin mahkeme kararı olmaksızın ve 5271
sayılı Kanun'un 135. maddesindeki şartlar oluşmaksızın yapıldığını iddia
etmiştir.
59. Somut olayda, Diyarbakır 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 22/1/2008 tarihli ve Müteferrik Karar No: 2008/46, Teknik
Takip: 2008/118 sayılı kararıyla başvurucunun telefon görüşmelerinin üç ay süreyle
dinlenilmesine karar verilmiştir. Bu kararda, başvurucunun çıkar amaçlı suç
örgütü oluşturan bir organizasyon içinde yer aldığının değerlendirildiği,
soruşturma konusu olayın aydınlatılabilmesi için bu aşamada başkaca delil elde
etme imkânı bulunmadığı gerekçesine yer verilmiştir.
60. Yukarıda, başvurucunun haberleşme hürriyetine yönelik iddiaları
incelenirken başvurucu hakkındaki telefon dinleme tedbirinin 5271 sayılı Kanun'un 135. maddesindeki koşullara
uygun olarak ve mahkeme kararına istinaden alındığı, somut olayda başvurucunun
haberleşme hürriyetinin ihlal edilmediği ortaya konulmuştu. Buna göre
başvurucunun yargılandığı ceza davasında delil olarak kullanılan telefon
kayıtlarının hukuka aykırı delil niteliğinde olduğu söylenemez.
61. Bunun yanı sıra, başvurucunun mahkûmiyetine hükmeden Diyarbakır
6. Ağır Ceza Mahkemesinin (5271 sayılı Kanun'un mülga 250. maddesi ile görevli)
13/5/2011 tarih ve E.2008/304, K.2011/250 sayılı
kararının 94 ila 99. sayfaları incelendiğinde Mahkemenin hangi delilleri esas
alarak hüküm verdiği anlaşılmaktadır. Buna göre Mahkeme; şantaj, yağma ve
hürriyeti tahdit suçları yönünden mağdurların
beyanlarını, tanık ifadelerini, adli tıp raporlarını ve telefon tapelerinde geçen konuşma içeriklerini esas almıştır.
Anılan kararda tarafların iddia ve savunmaları, dosyaya sundukları deliller
değerlendirilerek ilgili hukuk kuralları da yorumlanmak suretiyle bir sonuca
ulaşılmıştır. Ayrıca ceza yargılaması sırasında yapılan duruşmalarda, (örneğin 16/9/2008, 13/11/2008, 18/4/2011, 18/5/2011 tarihli
duruşmalar) başvurucunun şahsen ve vekili aracılığıyla telefon dinleme
kayıtları ve diğer deliller ve iddialara karşı savunmalarını sunabildiği
anlaşılmıştır.
62. Somut olayda, başvurucunun delillerini sunma ve delillerin
değerlendirilmesi konusunda farklı bir muameleye tabi tutulduğuna dair somut
bir olgu bulunmamakta olup mahkûmiyet hükmü, duruşmada başvurucu ve vekilinin
huzurunda tartışılmış delillere dayandırılmıştır. Delillerin
değerlendirilmesinde bariz takdir hatası veya açıkça keyfîlik
oluşturan bir bulguya da rastlanmamıştır. Diğer taraftan başvuru dosyası
incelendiğinde "silahların
eşitliği" ve "çelişmeli
yargılama" ilkelerine aykırı olarak başvurucuya delillerini
sunma, inceletme ve itiraz etme hususlarında uygun olanakların sağlanmadığına
ilişkin bir delil de bulunmamaktadır.
63. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddialarının açık ve görünür bir ihlalin olmaması nedeniyle “açıkça dayanaktan yoksunluk” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3.
Tutukluluğa İlişkin Şikâyetler Nedeniyle Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı Yönünden
64.
Başvurucu, Mart 2008 - Mayıs 2011 tarihleri arasında tutuklu kaldığını,
kendisine isnat edilen suçlamaların bu denli uzun tutukluluğu gerektirecek
nitelikte olmadığını ileri sürmüştür.
65. 6216 sayılı Kanun'un
geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler."
66. Bu hüküm gereğince
Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla
sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce
kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının
genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
67. Kişi, serbest
bırakılmadan ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi
itibarıyla tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişi “suç isnadına bağlı
olarak” tutulma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından,
tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu
gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla, isnat olunan suçun
işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmektedir.
Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine
bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33).
68. Somut olayda başvurucu,
isnat edilen suçlar nedeniyle tutuklu olarak devam eden yargılamada Diyarbakır
6. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/5/2011 tarihli ve
E.2008/304, K.2011/250 sayılı kararıyla hapis cezasına mahkûm olmuş, mahkûmiyet
kararının açıklandığı 13/5/2011 tarihinde tutukluluk hâli sona ermiştir.
69. Başvurucunun, bireysel
başvuruya konu ettiği Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/5/2011
tarihli ve E.2008/304, K.2011/250 sayılı hükmüyle birlikte verilen tutukluluğun
devamına ilişkin kararı, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başladığı 23/9/2012 tarihinden öncesine aittir.
70. Açıklanan nedenlerle,
başvurunun bu kısmının “zaman bakımından
yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun;
1. Anayasa'nın 22.
maddesinde yer alan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkin
kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. Delillerin elde edilmesi
ve değerlendirilmesinin adil olmadığı iddiasına ilişkin kısmının "açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3. Tutukluluğun makul
olmayacak şekilde uzun sürdüğü nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkin kısmının “zaman
bakımından yetkisizlik”,
nedenleriyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
9/9/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE
karar verildi.