TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AZİZ AĞIRLI BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/1377)
Karar Tarihi: 25/3/2015
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Akif YILDIRIM
Başvurucu
Aziz AĞIRLI
Vekili
Av. Devrim BİÇEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, idarenin cevabi yazısı ve duruşma günü kendisine tebliğ edilmeden, hakkındaki idari para cezasının iptali yönündeki talebinin reddine karar verildiğini belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 8/2/2013 tarihinde Diyarbakır 5. Sulh Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 31/10/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/12/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 5/2/2015 tarihli görüş yazısı 13/2/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevaplarını içeren dilekçesini 23/2/2015 tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu hakkında, aracında takograf cihazı bulundurmadığı gerekçesiyle 13/10/1983 tarih ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 31. maddesine istinaden 319,00 TL idari para cezası kesilmiştir.
8. Başvurucu, olay tarihinde aracın çalışmadığını, bu nedenle takoğraf cihazı bulundurulmasının hukuken zorunlu olmadığını belirterek, söz konusu idari para cezasına karşı Diyarbakır 5. Sulh Ceza Mahkemesine başvuruda bulunmuştur. Başvuru üzerine Mahkeme, 7/8/2012 tarihinde tensip tutanağı düzenleyerek, duruşma gününü 15/11/2012 tarihi olarak belirlemiştir. Ancak duruşma günü taraflara tebliğ edilmemiştir.
9. Mahkeme, idarenin cevabi yazısı üzerine tarafların katılmadığı, tarafların duruşmaya katılmadığına dair bir tespitte bulunulması ve tutanak imzacısının dinlenmesinden vazgeçilmesi dışında herhangi bir esaslı işlemin yapılmadığı iki duruşma sonrasında, 10/1/2013 tarih ve 2012/909 Değişik İş sayılı kararı ile idari yaptırım işleminin usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle başvurucunun talebini kesin olarak reddetmiştir.
10. Ret gerekçesi şöyledir:
“… Muteriz vekilinin mahkememize sunmuş olduğu 03/08/2012 tarihli dilekçesi ile olay tarihinde Diyarbakır Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü tarafından 23/07/2012 tarihinde kesilen idari para cezasının, hukuka ve mevzuata aykırı olduğu gerekçesi ile kesilen idari para cezasına itiraz edilmiş ve idari para cezasının kaldırılması talep edilmiştir.
Dosya kapsamında yapılan inceleme sonucunda; muteriz hakkında verilen idari para cezasında herhangi bir usulsüzlük olmadığı, verilen idari para cezasının yasalara uygun olduğu anlaşılmakla, itiraz yerinde görülmeyip, itirazın REDDİNE karar vermek gerekmiş olup aşağıda yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmuştur…”
11. Ret kararı, başvurucuya 23/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Bireysel başvuru, 8/2/2013 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
13. 2918 sayılı Kanun’un 31. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Araçlarda;
…
b) Kamyon, çekici ve otobüslerde ayrıca takoğraf, taksi otomobillerinde ise taksimetre,
Birinci fıkranın … (b) bendine göre araçlarında taksimetre, takoğraf bulundurmayan, kullanmayan veya kullanılabilir durumda bulundurmayan sürücüler 34,800,000 lira para cezası ile cezalandırılırlar. Sürücü aynı zamanda araç sahibi değilse ayrıca, tescil plakasına da aynı miktar için ceza tutanağı düzenlenir...”
14. 13/03/2005 tarih ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Başvuru dilekçesinde, idarî yaptırım kararına ilişkin bilgiler, bu karara karşı ileri sürülen deliller açık bir şekilde gösterilir. Dilekçede ayrıca, başvurunun süresinde yapılmasını engelleyen mücbir sebep dayanaklarıyla gösterilir.”
15. 5326 sayılı Kanun'un “Başvurunun incelenmesi” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
“…
“ (4) Mahkeme, başvuruda bulunan kişilere cevap dilekçesinin bir örneğini tebliğ eder; talep üzerine veya re'sen tarafları çağırarak belli bir gün ve saatte dinleyebilir. Dinleme için belirlenen günle tebligatın yapılacağı gün arasında en az bir haftalık zaman olmasına dikkat edilir. Dinleme sırasında taraflar veya avukatları hazır bulunur. Mazeretsiz olarak hazır bulunmama, yokluklarında karar verilmesine engel değildir. Bu husus, tebligat yazısında açıkça belirtilir.
(6) Dinlemede sırasıyla; hazır bulunan başvuru sahibi ve avukatı, ilgili kamu kurum ve kuruluşunun temsilcisi, varsa tanıklar dinlenir, bilirkişi raporu okunur, diğer deliller ortaya konulur.
(7) Mahkeme, ilgilileri dinledikten ve bütün delilleri ortaya koyduktan sonra aleyhinde idarî yaptırım kararı verilen ve hazır bulunan tarafa son sözünü sorar. Son söz hakkı, aleyhinde idarî yaptırım kararı verilen tarafın kanunî temsilcisi veya avukatı tarafından da kullanılabilir. Mahkeme son kararını hazır bulunan tarafların huzurunda açıklar…”
16. 18/7/1997 tarih ve 23053 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 161. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Karayolları Trafik Kanununda yazılı trafik suçlarını işleyenler hakkında;
a) Emniyet Genel Müdürlüğünün;
1) Trafik zabıtası personeli, …, tarafından suç veya ceza tutanağı düzenlenir…”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 25/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 8/2/2013 tarih ve 2013/1377 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, Kabahatler Kanunu’nun 28. maddesinin (4) numaralı fıkrasına göre mahkemenin, cevap dilekçesinin bir örneğini kendisine tebliğ etmesi gerektiği halde tebliğ etmediğini, bu nedenle Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünün dava dosyasına sunduğu cevap dilekçesine karşı herhangi bir beyanda bulunamadığını, ayrıca Diyarbakır 5. Sulh Ceza Mahkemesince 15/11/2012 tarihi olarak belirlenen duruşma gününün de kendisine bildirilmediğini, bahsi geçen duruşmada tutanak mümzisinin tanık olarak celbine karar verildiğini, ancak tanığa çağrı belgesi gönderilmediğini, 10/1/2013 tarihli duruşmada tanığın dinlenmesinden vazgeçilerek karar verilmesinin Anayasa’nın 36. maddesini ihlal ettiğini ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki nitelendirmesini kendisi takdir eder. Başvurucunun, adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürdüğü iddiaları, “sözlü yargılama hakkı” ile “silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri” başlıkları altında değerlendirilecektir.
1. Sözlü Yargılama Hakkının İhlal Edildiği İddiası
20. Başvurucu, Diyarbakır 5. Sulh Ceza Mahkemesince 15/11/2012 tarihi olarak belirlenen duruşma gününün kendisine bildirilmemesinden ve tensiple daha önce verilen ara kararlarından kendisine sorulmadan vazgeçilmesinden şikayetçi olmuştur.
21. Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.”
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir…”
23. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa'nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. Özellikle ceza davalarında yargılamanın duruşmalı ve aleni yapılması silahların eşitliği ilkesinin ve savunma hakkının güvencesini oluşturur. Ancak bu her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılmasının zorunlu olduğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz (B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32).
24. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama” hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü yargılama” hakkını da içerir. Bununla birlikte, Sözleşme’nin bu maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük, mutlak değildir (Jussila/Finlandiya [BD], B. No: 73053/01, 23/11/2006, § 41; Hakansson ve Sturesson/İsveç, B. No: 11855/85, 21/2/1990, § 66).
25. Yargılamada, tarafların şüpheye yer vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi ve kamu yararının sözlü yargılama yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması hâlinde, duruşma yapılmayabilir. Vazgeçmenin, açıkça veya zımnen yapılması mümkündür. Duruşma yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi, zımnen vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukuki ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı için bkz. Eksert Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti ve diğer 7 başvuru/Türkiye [k.k.], B. No:40988/06, 2/7/2013).
26. AİHM, “önemli bir isnat taşımayanlar” ile “ceza hukukunun çekirdeğini oluşturan” davalar arasında ayrım yapmış, Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamına giren fakat geleneksel ceza hukuku kategorilerine ait olmayan suçların (örneğin trafik kurallarının ihlali) yargılamasında duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini belirtmiştir (Jussila/Finlandiya [BD], B. No: 73053/01, 23/11/2006, § 43).
27. Bu durum, özellikle inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir tartışmanın bulunmadığı oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak, adil ve makul bir biçimde karar verebilecekleri davalar için geçerli olmaktadır (Anılan Jussila/Finlandiya, § 41, Döry/İsveç, B. No:28394/95, 12/11/2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28/2/2012, § 30).
28. Yargılamaya taraf olan kişilerin hakkaniyetli yargılama temelinde beyanlarını sözlü vermesinin gerektiği durumlarda sözlü yargılama yapılmaması yargılamanın bir bütün olarak adil olmasını engelleyebilir (bkz. Göç/Türkiye, B.No: 36590/97, 11/7/2002, § 51). Dolayısıyla, sadece dosyaya dayanılarak tatmin edici bir çözümün sağlanamayacağı olaylarda, sözlü yargılamanın yapılması gerekir. Sözlü yargılamaya karar vermede, davaya konu meselelerin çokluğu değil, niteliği önem kazanacaktır.
29. Somut olayda başvurucu, itiraz başvurusu üzerine duruşma yapılmaksızın karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 5326 sayılı Kanun’un “Başvurunun incelenmesi” kenar başlıklı 28. maddesinin (4) numaralı fıkrasında, mahkemenin, talep üzerine veya resen tarafları çağırarak belli bir gün ve saatte dinleyebileceği kurala bağlanmıştır. Başvurucu tarafından, idari para cezasının kaldırılması istemiyle sulh ceza mahkemesine sunulan başvuru dilekçesinde duruşma talebinde bulunulmamıştır.
30. Bu durumda, incelemenin evrak üzerinden de yapılabileceği kurala bağlanan (sözlü yargılama yapılması talebe veya mahkemenin takdirine bağlı kılınan) ve kullanılabilir durumda takoğraf cihazı bulundurmamaya ilişkin yargılamada; tarafların iddia ve savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra bir sonuca varılmıştır. Çözümlenen olayın kendine özgü niteliği de nazara alındığında, yargılamanın salt dosya üzerinden yapılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği söylenemez. Kaldı ki, başvurucu sözlü yargılama yapılması talebinde bulunmayarak, zımnen bu hakkından feragat etmiştir.
31. Açıklanan nedenlerle, sözlü yargılama hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun bu kısmının,“açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiği İddiası
32. Başvurucu, ilgili idarenin cevap dilekçesinin kendisine tebliğ edilmediğini, bu nedenle savunma imkânından mahrum kaldığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Adalet Bakanlığı görüşünde, adil yargılama ilkesinde yer alan güvencelerden birinin de silahların eşitliği ilkesi olduğu, bu ilke gereği davanın taraflarından birinin diğeri karşısında zayıf duruma düşürülmemesi gerektiği, somut başvuruda başvurucunun yaptığı itiraz üzerine idare tarafından İlk Derece Mahkemesine sunulan cevabi yazının tebliğ edildiğine dair dosyada bir bilginin mevcut olmadığı, bu durumun silahların eşitliği ilkesinin ihlal edilip edilmediği incelenirken göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunmuştur.
34. Başvurucu, başvuru formundaki iddiaları tekrarlamıştır.
35. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü, Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan veya AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No.2012/13, 2/7/2013, § 38).
36. “Hakkaniyete uygun yargılanma”nın temel unsuru, yargılamanın “çelişmeli” olması ve taraflar arasında “silahların eşitliği”nin sağlanmasıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Rowe ve Davis/Birleşik Krallık [BD], B. No: 28901/95, 16/2/2000, § 60). Adil yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli yargılama ilkesi taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda, mahkemece tarafların dinlenilmemesi, taraflara delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hale gelmesine neden olabilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ruiz-Mateos/İspanya, § 63; Feldbrugge/Hollanda, B. No. 8562/79, 29/05/1986, § 44).
37. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılanma hakkı, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. J.J./Hollanda, B. No: 9/1997/793/994, 27/3/1998, § 43; Vermeulen/Belçika, B.No: 19075/91, 20/2/1996, § 33).
38. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
39. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddiaları da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilecektir (B. No. 2013/2116, 23/1/2014, § 19). Ancak, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu değil, adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini denetlemektir.
40. 2918 sayılı Kanun'un 31. maddesine göre, takoğraf “bulundurmayan, kullanmayan veya kullanılabilir durumda bulundurmayan” kamyon sürücüleri hakkında idarî para cezası uygulanır. Başvuru formu ve ekli belgeler ile dosya kapsamından; 23/7/2012 tarihinde Diyarbakır ili Elazığ Yolunda (23 km.) yapılan uygulamada durdurulan araçta kullanılabilir durumda takoğraf cihazı bulundurulmadığı gerekçesiyle 2918 sayılı Kanun’un 31. maddesine istinaden, 10034 seri numaralı ‘idari para cezası karar tutanağı’ düzenlendiği anlaşılmaktadır. Tutanakta; aracın cinsi, rengi ve plakası, kabahatin işlendiği yer ve zaman, hangi kabahatin işlendiği, tutanağı düzenleyen görevlinin ad ve soyadı ile sicil numarası ve ceza tutarı ile ilgili bilgiler yer almaktadır. Ceza, yüze karşı verilmiş ve başvurucuya aynı gün tebliğ edilmiştir.
41. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünün 25/8/2012 tarihli yazısının incelenmesinden, trafik kontrolleri sırasında başvurucunun durdurularak kontrol için takoğraf cihazının istendiği, takoğraf cihazının kullanılmadığına ilişkin olarak düzenlenen tutanağa istinaden 2918 sayılı Kanun'un 31. maddesi uyarınca bu cezanın uygulandığı anlaşılmaktadır.
42. Somut olayda, tarafların katılmadığı duruşmada herhangi bir esaslı işlemin yapılmadığı, diğer bir ifadeyle kararın yazılı yargılama usulüne göre verildiği, ‘idari para cezası karar tutanağı’nın iptaline yönelik başvuru dilekçesinde gerekli itirazların yapıldığı, Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünün yazı cevabının ise ‘idari para cezası karar tutanağı’ içeriğinde belirtilenlerden başka başvurucunun bilgisi dâhilinde olmayan ek bilgiler içermediği, bu nedenle İlk Derece Mahkemesinin başvurucunun haberdar olduğu bilgi ve belgelere göre karar verdiği, sonuç olarak, başvuruda bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle, çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin başvurunun bu kısmının, “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle, başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 25/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.