TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AZİZ AĞIRLI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1377)
|
|
Karar Tarihi: 25/3/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Akif YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Aziz AĞIRLI
|
Vekili
|
:
|
Av. Devrim BİÇEN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, idarenin cevabi
yazısı ve duruşma günü kendisine tebliğ edilmeden, hakkındaki idari para
cezasının iptali yönündeki talebinin reddine karar verildiğini belirterek, Anayasa’nın
36. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 8/2/2013
tarihinde Diyarbakır 5. Sulh Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına
engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 31/10/2014 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/12/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 5/2/2015 tarihli görüş yazısı 13/2/2015 tarihinde başvurucu
vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevaplarını içeren
dilekçesini 23/2/2015 tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu hakkında, aracında
takograf cihazı bulundurmadığı gerekçesiyle 13/10/1983 tarih ve 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu’nun 31. maddesine istinaden 319,00 TL idari para cezası kesilmiştir.
8. Başvurucu, olay tarihinde
aracın çalışmadığını, bu nedenle takoğraf cihazı
bulundurulmasının hukuken zorunlu olmadığını belirterek, söz konusu idari para
cezasına karşı Diyarbakır 5. Sulh Ceza Mahkemesine başvuruda bulunmuştur.
Başvuru üzerine Mahkeme, 7/8/2012 tarihinde tensip
tutanağı düzenleyerek, duruşma gününü 15/11/2012 tarihi olarak belirlemiştir. Ancak
duruşma günü taraflara tebliğ edilmemiştir.
9. Mahkeme, idarenin cevabi
yazısı üzerine tarafların katılmadığı, tarafların duruşmaya katılmadığına dair
bir tespitte bulunulması ve tutanak imzacısının dinlenmesinden vazgeçilmesi
dışında herhangi bir esaslı işlemin yapılmadığı iki duruşma sonrasında, 10/1/2013 tarih ve 2012/909 Değişik İş sayılı kararı ile
idari yaptırım işleminin usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle başvurucunun
talebini kesin olarak reddetmiştir.
10. Ret gerekçesi şöyledir:
“… Muteriz vekilinin mahkememize sunmuş olduğu 03/08/2012 tarihli dilekçesi ile olay tarihinde Diyarbakır
Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü tarafından 23/07/2012 tarihinde kesilen idari
para cezasının, hukuka ve mevzuata aykırı olduğu gerekçesi ile kesilen idari
para cezasına itiraz edilmiş ve idari para cezasının kaldırılması talep
edilmiştir.
Dosya kapsamında yapılan inceleme sonucunda; muteriz
hakkında verilen idari para cezasında herhangi bir usulsüzlük olmadığı, verilen
idari para cezasının yasalara uygun olduğu anlaşılmakla, itiraz yerinde
görülmeyip, itirazın REDDİNE karar vermek gerekmiş olup aşağıda yazılı olduğu
şekilde hüküm kurulmuştur…”
11. Ret kararı, başvurucuya 23/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Bireysel başvuru, 8/2/2013 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
13. 2918 sayılı Kanun’un 31.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Araçlarda;
…
b) Kamyon, çekici ve otobüslerde ayrıca takoğraf,
taksi otomobillerinde ise taksimetre,
…
Birinci fıkranın … (b) bendine göre
araçlarında taksimetre, takoğraf bulundurmayan,
kullanmayan veya kullanılabilir durumda bulundurmayan sürücüler 34,800,000 lira para cezası ile cezalandırılırlar. Sürücü
aynı zamanda araç sahibi değilse ayrıca, tescil plakasına da aynı miktar için
ceza tutanağı düzenlenir...”
14. 13/03/2005 tarih ve 5326 sayılı
Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Başvuru
dilekçesinde, idarî yaptırım kararına ilişkin bilgiler, bu karara karşı ileri
sürülen deliller açık bir şekilde gösterilir. Dilekçede ayrıca, başvurunun
süresinde yapılmasını engelleyen mücbir sebep dayanaklarıyla gösterilir.”
15. 5326 sayılı Kanun'un “Başvurunun incelenmesi” kenar başlıklı
28. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
“…
“ (4) Mahkeme, başvuruda bulunan kişilere cevap dilekçesinin
bir örneğini tebliğ eder; talep üzerine veya re'sen
tarafları çağırarak belli bir gün ve saatte dinleyebilir. Dinleme için
belirlenen günle tebligatın yapılacağı gün arasında en az bir haftalık zaman
olmasına dikkat edilir. Dinleme sırasında taraflar veya avukatları hazır
bulunur. Mazeretsiz olarak hazır bulunmama, yokluklarında karar verilmesine
engel değildir. Bu husus, tebligat yazısında açıkça belirtilir.
…
(6) Dinlemede sırasıyla; hazır bulunan başvuru sahibi ve
avukatı, ilgili kamu kurum ve kuruluşunun temsilcisi, varsa tanıklar dinlenir,
bilirkişi raporu okunur, diğer deliller ortaya konulur.
(7) Mahkeme, ilgilileri dinledikten ve bütün delilleri
ortaya koyduktan sonra aleyhinde idarî yaptırım kararı verilen ve hazır bulunan
tarafa son sözünü sorar. Son söz hakkı, aleyhinde idarî yaptırım kararı verilen
tarafın kanunî temsilcisi veya avukatı tarafından da kullanılabilir. Mahkeme
son kararını hazır bulunan tarafların huzurunda açıklar…”
16. 18/7/1997 tarih ve 23053 sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanan Karayolları Trafik
Yönetmeliği’nin 161. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Karayolları Trafik
Kanununda yazılı trafik suçlarını işleyenler hakkında;
a) Emniyet Genel Müdürlüğünün;
1) Trafik zabıtası personeli, …,
tarafından suç veya ceza tutanağı düzenlenir…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 25/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
8/2/2013 tarih ve 2013/1377 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu, Kabahatler
Kanunu’nun 28. maddesinin (4) numaralı fıkrasına göre mahkemenin, cevap
dilekçesinin bir örneğini kendisine tebliğ etmesi gerektiği halde tebliğ etmediğini,
bu nedenle Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünün dava dosyasına sunduğu cevap
dilekçesine karşı herhangi bir beyanda bulunamadığını, ayrıca Diyarbakır 5.
Sulh Ceza Mahkemesince 15/11/2012 tarihi olarak
belirlenen duruşma gününün de kendisine bildirilmediğini, bahsi geçen duruşmada
tutanak mümzisinin tanık olarak celbine karar
verildiğini, ancak tanığa çağrı belgesi gönderilmediğini, 10/1/2013 tarihli
duruşmada tanığın dinlenmesinden vazgeçilerek karar verilmesinin Anayasa’nın
36. maddesini ihlal ettiğini ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesi talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki nitelendirmesini kendisi takdir eder. Başvurucunun, adil
yargılanma hakkı kapsamında ileri sürdüğü iddiaları, “sözlü yargılama hakkı” ile “silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri” başlıkları altında
değerlendirilecektir.
1. Sözlü Yargılama Hakkının İhlal Edildiği İddiası
20. Başvurucu, Diyarbakır 5.
Sulh Ceza Mahkemesince 15/11/2012 tarihi olarak
belirlenen duruşma gününün kendisine bildirilmemesinden ve tensiple daha önce
verilen ara kararlarından kendisine sorulmadan vazgeçilmesinden şikayetçi
olmuştur.
21. Anayasa'nın 141. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir
kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu
güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.”
22. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma
hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes … cezai
alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla
kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre
içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir…”
23. Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de
Anayasa'nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması
ilkesidir. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini
kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak
ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle hukuk devletinin en önemli
gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. Özellikle ceza davalarında
yargılamanın duruşmalı ve aleni yapılması silahların eşitliği ilkesinin ve
savunma hakkının güvencesini oluşturur. Ancak bu her türlü yargılamanın mutlaka
duruşmalı yapılmasının zorunlu olduğu anlamına gelmez. Adil yargılama
ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi
amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma
yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz (B. No:
2013/664, 17/9/2013, § 32).
24. Sözleşme’nin 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama”
hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü
yargılama” hakkını da içerir. Bununla birlikte, Sözleşme’nin bu
maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük, mutlak değildir (Jussila/Finlandiya
[BD], B. No: 73053/01, 23/11/2006,
§ 41; Hakansson ve Sturesson/İsveç, B.
No: 11855/85, 21/2/1990, § 66).
25. Yargılamada, tarafların
şüpheye yer vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi ve kamu yararının
sözlü yargılama yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması hâlinde,
duruşma yapılmayabilir. Vazgeçmenin, açıkça veya zımnen yapılması mümkündür.
Duruşma yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi,
zımnen vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası ve
tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukuki ve olgusal
herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın
istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (Benzer
yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı için bkz. Eksert Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San. ve Tic. Ltd.
Şti ve diğer 7 başvuru/Türkiye [k.k.], B.
No:40988/06, 2/7/2013).
26. AİHM, “önemli bir isnat taşımayanlar” ile “ceza hukukunun çekirdeğini oluşturan”
davalar arasında ayrım yapmış, Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamına giren fakat
geleneksel ceza hukuku kategorilerine ait olmayan suçların (örneğin trafik
kurallarının ihlali) yargılamasında duruşma yapılmasının gerekli
olmayabileceğini belirtmiştir (Jussila/Finlandiya
[BD], B. No: 73053/01, 23/11/2006,
§ 43).
27. Bu durum, özellikle
inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir
tartışmanın bulunmadığı oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu
görüşlere ve diğer belgelere dayanarak, adil ve makul bir biçimde karar
verebilecekleri davalar için geçerli olmaktadır (Anılan Jussila/Finlandiya, § 41, Döry/İsveç, B. No:28394/95, 12/11/2002,
§ 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye,
B. No: 5488/05, 28/2/2012, § 30).
28. Yargılamaya taraf olan
kişilerin hakkaniyetli yargılama temelinde beyanlarını sözlü vermesinin
gerektiği durumlarda sözlü yargılama yapılmaması yargılamanın bir bütün olarak
adil olmasını engelleyebilir (bkz. Göç/Türkiye,
B.No: 36590/97, 11/7/2002, §
51). Dolayısıyla, sadece dosyaya
dayanılarak tatmin edici bir çözümün sağlanamayacağı olaylarda, sözlü
yargılamanın yapılması gerekir. Sözlü yargılamaya karar vermede, davaya konu
meselelerin çokluğu değil, niteliği önem kazanacaktır.
29. Somut olayda başvurucu, itiraz başvurusu üzerine duruşma
yapılmaksızın karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. 5326 sayılı Kanun’un “Başvurunun incelenmesi” kenar başlıklı 28. maddesinin (4)
numaralı fıkrasında, mahkemenin, talep üzerine veya resen tarafları çağırarak
belli bir gün ve saatte dinleyebileceği kurala bağlanmıştır. Başvurucu
tarafından, idari para cezasının kaldırılması istemiyle sulh ceza mahkemesine
sunulan başvuru dilekçesinde duruşma talebinde bulunulmamıştır.
30. Bu durumda, incelemenin
evrak üzerinden de yapılabileceği kurala bağlanan (sözlü yargılama yapılması
talebe veya mahkemenin takdirine bağlı kılınan) ve kullanılabilir durumda takoğraf cihazı bulundurmamaya ilişkin yargılamada; tarafların
iddia ve savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra bir sonuca varılmıştır.
Çözümlenen olayın kendine özgü niteliği de nazara alındığında, yargılamanın
salt dosya üzerinden yapılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği söylenemez. Kaldı ki, başvurucu sözlü yargılama yapılması talebinde
bulunmayarak, zımnen bu hakkından feragat etmiştir.
31. Açıklanan nedenlerle, sözlü
yargılama hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun bu kısmının,“açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Çelişmeli Yargılama ve
Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiği İddiası
32. Başvurucu, ilgili idarenin
cevap dilekçesinin kendisine tebliğ edilmediğini, bu nedenle savunma imkânından
mahrum kaldığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
33. Adalet Bakanlığı görüşünde,
adil yargılama ilkesinde yer alan güvencelerden birinin de silahların eşitliği
ilkesi olduğu, bu ilke gereği davanın taraflarından birinin diğeri karşısında
zayıf duruma düşürülmemesi gerektiği, somut başvuruda başvurucunun yaptığı
itiraz üzerine idare tarafından İlk Derece Mahkemesine sunulan cevabi yazının
tebliğ edildiğine dair dosyada bir bilginin mevcut olmadığı, bu durumun
silahların eşitliği ilkesinin ihlal edilip edilmediği incelenirken göz önünde
bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunmuştur.
34. Başvurucu, başvuru
formundaki iddiaları tekrarlamıştır.
35. Anayasa Mahkemesi,
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili
hükmü, Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin
lafzi içeriğinde yer alan veya AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi gibi
ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B.
No.2012/13, 2/7/2013, § 38).
36. “Hakkaniyete
uygun yargılanma”nın temel unsuru, yargılamanın “çelişmeli” olması ve taraflar arasında “silahların eşitliği”nin sağlanmasıdır (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Rowe ve Davis/Birleşik Krallık [BD], B. No: 28901/95, 16/2/2000, § 60). Adil yargılanma hakkının unsurlarından
olan çelişmeli yargılama ilkesi taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi
olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın
bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda, mahkemece
tarafların dinlenilmemesi, taraflara delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi,
yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hale gelmesine neden olabilecektir
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ruiz-Mateos/İspanya, § 63; Feldbrugge/Hollanda, B. No. 8562/79, 29/05/1986, § 44).
37. Silahların eşitliği
ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılanma hakkı, kural olarak bir hukuk
ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler
hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı
vermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. J.J./Hollanda, B. No: 9/1997/793/994,
27/3/1998, § 43; Vermeulen/Belçika,
B.No: 19075/91, 20/2/1996, § 33).
38. Adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi
davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı
koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir
duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde
dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
39. Genel anlamda hakkaniyete
uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkeleri ışığında taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma
ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda,
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddiaları da yargılamanın
bütünü ışığında değerlendirilecektir (B. No. 2013/2116, 23/1/2014,
§ 19). Ancak, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut
olayın usul kurallarına uygunluğunu değil, adil yargılanma hakkı kapsamındaki
güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini denetlemektir.
40. 2918 sayılı Kanun'un 31.
maddesine göre, takoğraf “bulundurmayan, kullanmayan
veya kullanılabilir durumda
bulundurmayan” kamyon sürücüleri hakkında idarî para cezası
uygulanır. Başvuru formu ve ekli belgeler ile dosya kapsamından; 23/7/2012 tarihinde Diyarbakır ili Elazığ Yolunda (23 km.)
yapılan uygulamada durdurulan araçta kullanılabilir durumda takoğraf
cihazı bulundurulmadığı gerekçesiyle 2918 sayılı Kanun’un 31. maddesine
istinaden, 10034 seri numaralı ‘idari para
cezası karar tutanağı’ düzenlendiği anlaşılmaktadır. Tutanakta;
aracın cinsi, rengi ve plakası, kabahatin işlendiği yer ve zaman, hangi
kabahatin işlendiği, tutanağı düzenleyen görevlinin ad ve soyadı ile sicil
numarası ve ceza tutarı ile ilgili bilgiler yer almaktadır. Ceza, yüze karşı
verilmiş ve başvurucuya aynı gün tebliğ edilmiştir.
41. Diyarbakır Emniyet
Müdürlüğünün 25/8/2012 tarihli yazısının
incelenmesinden, trafik kontrolleri sırasında başvurucunun durdurularak kontrol
için takoğraf cihazının istendiği, takoğraf cihazının kullanılmadığına ilişkin olarak
düzenlenen tutanağa istinaden 2918 sayılı Kanun'un 31. maddesi uyarınca bu
cezanın uygulandığı anlaşılmaktadır.
42. Somut olayda, tarafların
katılmadığı duruşmada herhangi bir esaslı işlemin yapılmadığı, diğer bir
ifadeyle kararın yazılı yargılama usulüne göre verildiği, ‘idari para cezası karar tutanağı’nın iptaline yönelik
başvuru dilekçesinde gerekli itirazların yapıldığı, Diyarbakır İl Emniyet
Müdürlüğünün yazı cevabının ise ‘idari para
cezası karar tutanağı’ içeriğinde belirtilenlerden başka başvurucunun
bilgisi dâhilinde olmayan ek bilgiler içermediği, bu nedenle İlk Derece
Mahkemesinin başvurucunun haberdar olduğu bilgi ve belgelere göre karar
verdiği, sonuç olarak, başvuruda bir ihlalin olmadığının açık olduğu
anlaşılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle,
çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin
başvurunun bu kısmının, “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle, başvurunun “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
bırakılmasına, 25/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.