TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KENAN HALİS KIZILDAĞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1390)
|
|
Karar Tarihi: 15/10/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Tarık KAVAK
|
Başvurucu
|
:
|
Kenan Halis KIZILDAĞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Melek Neslihan ÖZFİDAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, geçici görevle çalışılan kuruma atanma talebinin
reddedilmesi işlemine karşı açılan davanın reddedilmesi ile yargılamanın uzun
sürmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 18/2/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 24/7/2013
tarihinde yapılan toplantıda başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve
olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir.
Bakanlık, görüşünü 25/9/2013 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlığın görüş yazısı başvurucuya tebliğ edilmiş,
başvurucu 5/11/2013 tarihinde Bakanlık görüşüne karşı
beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğüne (SHÇEKGM) hitaben yazdığı 5/10/2006 tarihli
dilekçe ile Ankara İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü Fatma Üçer Çocuk ve Gençlik
Merkezi Müdürlüğünde sosyal çalışmacı olan kadrosunun, idareye başvuru tarihi
itibarıyla fiilen görev yapmakta olduğu Behice Eren
Çocuk ve Gençlik Merkezine alınması talebinde bulunmuştur.
9. SHÇEKGM’nin 19/10/2006
tarihli ve 11364 sayılı yazısında, Behice Eren Çocuk
ve Gençlik Merkezinde yeterli sayıda sosyal çalışmacı bulunduğundan talebin
uygun görülmediği belirtilmiştir.
10. Başvurucu tarafından 31/1/2007
tarihli dilekçe ile atama talebinin reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle
Ankara 15. İdare Mahkemesinde iptal davası açılmıştır.
11. Mahkeme 18/7/2008 tarihli ve
E.2007/412, K.2008/1048 sayılı kararıyla temin edilen bilgi ve belgelerin incelenmesinden,
davacının atanmak istediği kurumda sekiz sosyal çalışmacının görev yaptığı,
hâlen kadrosunun bulunduğu kurumda ise aynı görevi ifa eden altı görevlinin
bulunduğu, davacı ile diğer sosyal çalışmacıların 16/8/2001-22/8/2005 tarihleri
arasında farklı projelere bağlı olarak sık aralıklarla çeşitli birimlerde
geçici görevlendirme suretiyle çalıştırıldıkları yönünde tespitlerde
bulunmuştur.
12. Mahkeme bu tespitlere dayanarak,
atanmak istediği kurumdaki sosyal çalışmacı kadrosunun, görev yaptığı kurumdaki
kadro sayısından fazla olması, farklı projeler kapsamında geçici
görevlendirmeler yapılmasının kaçınılmaz bulunması nedenleriyle davacının
geçici görevli bulunduğu Behice Eren Çocuk ve Gençlik
Merkezine atamasının yapılması konusunda idarenin zorlanamayacağı, dolayısıyla
dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine
karar vermiştir.
13. Başvurucunun temyiz talebi Danıştay Beşinci Dairesinin 18/3/2011 tarihli ve E.2008/6814, K.2011/1440 sayılı kararı
ile reddedilmiştir.
14. Başvurucu tarafından yapılan karar düzeltme talebi aynı
Dairenin 8/11/2012 tarihli ve E.2011/6129, K.2012/7009
sayılı kararı ile reddedilmiştir.
15. Karar başvurucuya 19/1/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 18/2/2013 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu'nun, 8/6/2011 tarihli ve 27958 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanan 633 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 35. maddesiyle mülga olan 9. maddesinde Kurumun görevleri arasında
şunlar sayılmıştır:
“(b) Öncelikle çocuğun aile içinde yetiştirilmesi ve
desteklenmesi için aileyi eğitim, danışmanlık ve sosyal yardımlarla
güçlendirmek, korunmaya, bakıma ve yardıma muhtaç çocuk, özürlü ve yaşlıların
tespiti, bunların korunması, bakımı, yetiştirilmesi ve rehabilitasyonlarını
sağlamak üzere gerekli hizmetleri yürütmek, bu hizmetler için 3 üncü maddede
sayılan sosyal hizmet kuruluşlarını 4 üncü maddede belirtilen esaslar
çerçevesinde kurmak ve işletmek''
(ı) Hizmet için gerekli personeli bu hizmete elverişli
kişiler arasından seçmek, eğitmek, yetiştirmek, çalışma esaslarını ve
sorumluluklarını belirlemek ve ilgili alanlarda görevlendirmek ”.
18. 2828 sayılı Kanun'un 16. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Kurum personeli hakkında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu
hükümleri uygulanır.
Kurum, hizmetin gereği veya daimi kadro ile yapılamayan veya
daimi kadro ile yapılması güçlük arzeden işler için
sözleşme ile personel çalıştırabilir. Bu personel tercihen 40 yaşını doldurmuş
kişiler arasından seçilir”.
19. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun Ek 8 ve 9. maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 15/10/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 18/2/2013 tarihli ve 2013/1390 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu, kadrosunun Ankara İl
Sosyal Hizmetler Müdürlüğü Fatma Üçer Çocuk ve Gençlik Merkezi Müdürlüğünde
bulunduğunu ancak uzun süredir fiilen Behice Eren
Çocuk ve Gençlik Merkezinde görev yaptığını, kadrosunun bulunduğu Fatma Üçer
Çocuk ve Gençlik Merkezi Müdürlüğünün aile danışma merkezine dönüştürülmesi
sonucunda Fatma Üçer Aile Danışma Merkezine atandığını, bu işlemle sözleşmeli
personel kadrosundan çıkarıldığı için maaş miktarında azalma olduğunu ve
ikramiye alma hakkını kaybettiğini belirtmiştir. Geçici görevli olduğu Behice Eren Çocuk ve Gençlik Merkezine atanma talebinin ve
bu hususta açmış olduğu davanın reddedildiğini, emsallerine göre daha düşük
ücretle çalışmak zorunda bırakıldığını, yargılama sırasında emekli olması
üzerine emeklilik maaşı miktarının da bu durum nedeniyle daha düşük olduğunu
ifade etmiştir. Ayrıca idari yargıda açmış olduğu davanın
yaklaşık altı yıl sonra karara bağlandığını belirterek Anayasa’nın 10.
maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin, 49. maddesinde düzenlenen çalışma
hakkının, 55. maddesinde düzenlenen ücrette adaletin sağlanması hakkının ve 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş;
66.352 TL maddi ve 30.000 TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte
ödenmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu,
eşitlik ilkesinin çalışma ve ücrette adaletin sağlanması hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmekte ise de esas itibarıyla geçici görevlendirme ile görev
yaptığı kuruma kadrosunun nakledilmemesi ve dolayısıyla sözleşmeli olarak
istihdam edilmemesi sonucunda emsallerine göre daha az ücret almak durumunda
kaldığını, bu ücret üzerinden takdir edilen emekli aylığının da daha düşük
oranda belirlendiğini ileri sürmekte, açtığı davanın reddedilmesi ile mağdur
olduğunu belirterek hâlihazırda elde ettiği parasal haklar ile sözleşmeli
olarak istihdam edilmiş olması hâlinde elde edebileceğini ileri sürdüğü parasal
haklar arasındaki farkın ve manevi zararlarının tazminini talep etmektedir.
23. Başvurucu her ne kadar eşitlik ilkesiyle çalışma ve
ücrette adaletin sağlanması hakkından söz etmekteyse de bu ilke ve haklar tek
başına bireysel başvuru konusu edilebilecek haklardan olmadığından bu iddialar
başvurucunun alacağının somutlaşmış olması hâlinde ancak mülkiyet hakkı
çerçevesinde değerlendirilebilir (Ahmet
Bozkurt, B. No: 2013/3081, 20/2/2014, §
21). Ancak başvuru konusu olayda 11/10/2006 tarihine
kadar kadro karşılığı sözleşmeli statüsünde bulunan başvurucunun, bu tarihte
sözleşmesinin feshedildiği, bilahare 16/3/2009 tarihinde kadrolu memur
statüsünde emekli olduğu görülmektedir. Başvurucunun her iki statü arasındaki
parasal farkı alması, sözleşmeli personel olarak istihdam edilmesine bağlıdır.
Başvurucunun kadrosunun bulunduğu kurumda sözleşmeli personel istihdamı mümkün
olmadığından sözleşmeli personel statüsünde görev yapması da atanmak istediği
kuruma atamasının yapılmasına, dolayısıyla bireysel başvuruya konu edilen iptal
davasının sonucuna bağlıdır. Mahkeme tarafından ise başvurucunun naklen atanma
talebini reddeden idari işlemin, kamu yararı ve hizmet gerekleri gözetilerek
tesis edildiği sonucuna varılarak idari işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı
gerekçesiyle talep reddedilmiştir. Bu durumda somutlaşmış bir alacağa ilişkin
olmayan başvuruda, eşitlik ilkesi ile çalışma ve ücrette adaletin sağlanması
hakkına dair iddialar mahkeme kararının neticesine ilişkin olup değerlendirme
de bu kapsamda yapılmıştır. Başvurucunun, makul sürede yargılama yapılmadığına
yönelik şikâyeti ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın
Sonucuna İlişkin İddialar
24. Başvurucu, geçici görevlendirmeyle
görev yaptığı kuruma kadrosunun nakledilmemesi ve dolayısıyla sözleşmeli olarak
istihdam edilmemesi neticesinde emsallerine göre daha az ücret almak durumunda
kaldığını, bu ücret üzerinden takdir edilen emekli aylığının da daha düşük
oranda belirlendiğini, idari işlemin iptali istemiyle açtığı davanın
reddedilmesi sonucunda değinilen ilke ve hakların (bkz. § 23) ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
25. Bakanlık görüş yazısında, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) Ek 1 No.lu Protokolün 1. maddesinin iç
hukukta yer almayan emekli maaşı veya diğer sosyal güvenlik haklarına sahip
olmayı garanti etmediğini, bu maddenin bir kişinin sosyal haklarını teminat
altına aldığı kabul edilse dahi kişiye yapılacak ödemenin miktarını teminat
altına almadığını belirtmiştir. Bu durumun, şikâyetin konu bakımından değerlendirilmesi
sırasında göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade etmiştir.
26. Bakanlık, görüş yazısının devamında
ücret ve emeklilik aylığının, mülkiyet hakkının konusu olabileceği kabulünden
hareketle esastan inceleme yapılması hâlinde başvurucunun kadro karşılığı
sözleşmeli olarak kadrosunun bulunduğu Fatma Üçer Çocuk ve Gençlik Merkezinin,
Genel Müdürlükçe Aile Danışma Merkezine dönüştürüldüğü, 2828 sayılı Kanun’un o
tarihte yürürlükte bulunan hükmüne göre Aile Danışma Merkezinde sözleşmeli
personel istihdamının mümkün olmaması nedeniyle başvurucunun diğer personel ile
birlikte Aile Danışma Merkezine (kadrolu olarak) atandığını fakat bu atama
işleminden dolayı başvurucudan geriye dönük ödeme talebinde bulunulmadığı,
başvurucunun statüsünün ileriye yönelik olarak değiştirildiği, söz konusu
kurumun dönüştürülmesi ile bu kurumda kadrosu bulunan başvurucu dâhil
personellerin ayrım yapılmaksızın atamalarının yapıldığı, bu atamaların 2828
sayılı Kanun hükümlerinde yer alan sınıflandırmalar dikkate alınarak kanuna
uygun şekilde gerçekleştirildiği, başvurucunun Behice
Eren Çocuk ve Gençlik Merkezine atanma talebinin de yine ihtiyaç ve kadro
durumu gözetilerek uygun bulunmadığı ve atama işlemlerinin hukuka aykırı
olmadığının yargı mercilerince de tespit edildiği hususlarıyla birlikte dikkate
alınması ve bunun sonucunda mülkiyet hakkına müdahalenin olup olmadığının veya
müdahalenin orantılılığı hususunun değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
27. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı
söz konusu görüş yazısının kendi aleyhine olan kısımlarına katılmadığını, Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokolün 1. maddesinin geniş
yorumlanması gerektiğini, kamu hizmetinin düzenlenmesi ve yürütülmesinde
ihtiyaç ve kadro durumunun gerçekten gözetilmiş olması durumunda uzun süredir
geçici görevle fiilen çalıştığı ve emekli olurken de çalışmaya devam ettiği Behice Eren Çocuk ve Gençlik Merkezine atamasının yapılması
gerektiğini, fiilen görev yaptığı yere atamasının yapılmaması nedeniyle
emsallerinden daha az ücret alıp bu miktar üzerinden emekli olduğunu, şahsının
orantısız ve aşırı bir külfetle karşı karşıya bırakıldığını beyan etmiştir.
28. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda
inceleme yapılamaz.”
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
30. 6216 sayılı Kanun’un “Esas
hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara
ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin
nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
31. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
32. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz
takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
33. Başvuru konusu olayda başvurucu 5/10/2006
tarihli dilekçeyle Fatma Üçer Çocuk ve Gençlik Merkezi Müdürlüğünde sosyal
çalışmacı olan kadrosunun, geçici görevli bulunduğu Behice
Eren Çocuk ve Gençlik Merkezine alınmasını talep etmiş, SHÇEKGM’nin
19/10/2006 tarihli yazısında, Behice Eren Çocuk ve
Gençlik Merkezinde yeterli sayıda sosyal çalışmacı bulunduğundan bahisle
başvurucunun talebi reddedilmiştir. Bu işlemin iptali
istemiyle açılan davada İdare Mahkemesince, atanmak istenilen kurumdaki sosyal
çalışmacı kadrosunun hâlen görev yapılan kurumdaki kadro sayısından fazla
olduğu, ihtiyaç durumu gözetildiğinde davacının ve diğer sosyal çalışmacıların
sık aralıklarla farklı birimlerde geçici olarak görevlendirilmelerinin
kaçınılmaz bulunduğu, davacının geçici görevli olduğu kuruma atamasının
yapılması konusunda idarenin zorlanamayacağı, dolayısıyla dava konusu işlemde
hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu
kararın temyiz incelemesinde ise Danıştay Beşinci Dairesi, Mahkeme kararının
aynı gerekçeyle onanmasına hükmetmiştir.
34. Bu duruma göre yapılan yargılamada,
başvurucunun emsallerine göre daha az ücrete almak durumunda kalmasına ve bu
ücret üzerinden daha düşük emekli aylığı elde etmesine neden olan uyuşmazlık
konusu naklen atamama işlemi yargı mercilerince değerlendirilmiş ve söz konusu
işlemin kamu hizmeti ihtiyaçları doğrultusunda hukuka uygun olarak tesis
edildiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
35. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen
kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya
ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde
haklarına saygı gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın
sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığı veya bunlara
etkili şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını
sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi
mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış
eksiklik, ihmal ya da bariz takdir hatası veya açık keyfîliğe
ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir. (Naci Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22) Somut olayda başvurucunun, yargılama
sürecinin hakkaniyete aykırı gerçekleştiğine dair bir bilgi ya da belge
sunmayıp sadece Mahkemece delillerin değerlendirilmesinin ve verilen kararın
içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır.
36. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemeleri
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın
Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası
37. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda
başvurucunun, davanın uzun sürdüğüne ilişkin şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun
olmadığından ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir
neden de bulunmadığı anlaşıldığından bu şikâyet yönünden başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Yargılamanın
Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası
38. Başvurucu, İdari Yargıda açmış olduğu davanın yaklaşık
altı yıl sonra karara bağlandığını, bu sürenin makul olmadığını belirterek
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
39. Bakanlık görüş yazısında, iki dereceli yargılamanın
yaklaşık altı yıl sürdüğü, bu sürenin makul sürede yargılanma hakkı açısından
değerlendirilmesi konusundaki takdirin Anayasa Mahkemesine ait bulunduğu dile
getirilmiştir.
40. Başvurucu, Bakanlık görüş yazısına karşı beyanında,
yargılama süresinin uzun olduğuna ilişkin iddialarını yinelemiştir.
41. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir."
42. Anayasa'nın "Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması" kenar başlıklı 141.
maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması,
yargının görevidir."
43. Sözleşme’nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya
da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan,
kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul
bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına
sahiptir."
44. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141.
maddesinin, Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
45. Makul sürede yargılanma hakkının
amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları
maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması, adaletin gerektiği şekilde
temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup hukuki uyuşmazlığın çözümünde
gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı
edilemeyeceğinden yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru
açısından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir (Güher
Ergun ve diğerleri, § 40).
46. Makul süre incelemesinde, yargılamaya intikal eden maddi
vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava malzemesinin veya uygulanacak hukuk
kurallarının karmaşık olması, tarafların genel olarak yargılama sürecindeki
tutumu, yargılama sürecinin uzamasındaki etkisi ve usule dair haklarını
kullanırken gereken dikkat ve özeni gösterip göstermedikleri, yargı makamları
yanında dava süreciyle ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet organlarına
atfedilebilir yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanan bir
gecikme olup olmadığı ve yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda
gerekli özenin gösterilip gösterilmediği, başvurucu için hukuki korumanın bir
an önce gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın niteliği ve
niceliğine ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar verilmesi
gerekmektedir (Nesrin Kılıç, B.
No: 2013/772, 7/11/2013, § 58)
47. Başvurucu, naklen atama isteminin reddine ilişkin idari
işleme karşı yürütmeyi durdurma ve duruşma talebi olmaksızın 31/1/2007
tarihli dilekçe ile İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır. Dava dilekçesinin
5/3/2007 tarihinde davalı idareye tebliği üzerine
idarece otuz günlük yasal süresi içinde birinci savunma verilmiştir. Birinci
savunmanın 2/4/2007 tarihinde başvurucu vekiline
tebliğini müteakip otuz günlük yasal sürenin sekizinci gününde başvurucu
vekilince savunmaya cevap dilekçesi sunulmuştur. Bu dilekçenin 30/4/2007 tarihinde tebliği üzerine idarece yasal süresi
içinde ikinci savunma dilekçesi Mahkemeye verilmiş, bu dilekçenin 29/5/2007
tarihinde başvurucu vekiline tebliği ile dosyanın tekemmülü sağlanmıştır.
48. Mahkeme, dosyanın tekemmülünden yaklaşık on bir ay sonra
ara kararı ile davalı idareden bilgi-belge talebinde bulunmuş; idare tarafından
otuz günlük kanuni sürenin son günü olan 12/6/2008
tarihinde cevap verilmiş, mahkeme tarafından 18/7/2008 tarihinde dava esastan
reddedilmiştir. Ret kararının 10/10/2008 tarihinde
başvurucu vekiline tebliğini müteakip, karar 7/11/2008 tarihinde temyiz
edilmiş; Danıştay Beşinci Dairesince 18/3/2011 tarihinde temyiz isteminin
reddine ve kararın onanmasına hükmedilmiş, karar düzeltme istemi de 8/11/2012
tarihinde reddedilip bu karar başvurucu vekiline 19/1/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
49. Dava dosyasının, ilk derece
yargılamasında tekemmülden itibaren yaklaşık on bir ay süreyle herhangi bir
işlem görmeden bekletildikten sonra ara kararı ile bilgi-belge temin edilerek
uyuşmazlığın esasının karara bağlandığı, kararın temyiz ve karar düzeltme
incelemesinin dört yılı aştığı, iki dereceli olarak yapılan yargılamanın
toplamda beş yıl dokuz ay sekiz gün devam ettiği görülmektedir.
50. Yargılamanın uzamasında İdare Mahkemesinde tekemmülden
sonra yaklaşık on bir ay dosyanın herhangi bir işlem görmeden bekletilmesinin,
özellikle temyiz ve karar düzeltme aşamalarının dört yıldan daha uzun
sürmesinin etkili olduğu görülmektedir. Değinilen bu hususlar başvurucudan
kaynaklanmayan ve yargılamanın işleyişi ile ilgili sorunlar olduğundan bu
konularda başvurucuya atfedilecek bir kusur bulunmamaktadır.
51. Sonuç olarak İdare Mahkemesinde
görülen atama isteminin reddine ilişkin işlemin iptali davasının toplamda altı
yıla yaklaşan bir süre sonucunda neticelendiği; uyuşmazlığın konusu, hukuki
meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, bilgi ve belgelerin
temin edilmesindeki engeller, taraf sayısı gibi hususlar göz önünde
bulundurulduğunda davanın, yargılamanın bu kadar uzun sürmesini gerektirecek
derecede karmaşık olmaktan uzak olduğu, ayrıca başvurucunun tutumunun veya
usule dair haklarını kullanırken gösterdiği tavrın davanın uzamasına sebebiyet
vermediği anlaşılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
53. Başvurucu, geçici görevlendirmeyle görev yaptığı kuruma
kadrosunun nakledilmemesi, dolayısıyla sözleşmeli olarak istihdam imkânından
yoksun bırakılması ve bu işlemin iptali talebinin Mahkemece reddedilmesi
sonucunda uğradığını ileri sürdüğü 66.352 TL maddi zarar ile makul sürede
yargılama yapılmadığı için uğradığını belirttiği 30.000 TL manevi zararının
tazminini talep etmiştir.
54. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir. "
55. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin beş yıl
dokuz ay sekiz günlük yargılama süresi nazara alındığında yargılama
faaliyetinin uzunluğu sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan
manevi zararları karşılığında başvurucuya net 4.150 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
56. Başvurucunun geçici
görevlendirmeyle görev yaptığı kuruma kadrosunun nakledilmemesi dolayısıyla
sözleşmeli olarak istihdam edilmemesi ve bu işlemin iptali talebinin Mahkemece
reddedilmesi sonucunda uğradığını ileri sürdüğü 66.352 TL maddi zarar yönünden
ise Mahkeme kararının sonucuna ilişkin olan bu iddiaların açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunduğu dikkate alındığında
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
57. Dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç
ile 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Mahkeme kararının sonucuna ilişkin iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 4.150 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
15/10/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.