TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
LOKMAN GÖNÜL VE MEHMET EMİN GİRGİN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/2254)
Karar Tarihi: 15/10/2015
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Raportör
Hüseyin TURAN
Başvurucular
1- Lokman GÖNÜL
2- Mehmet Emin GİRGİN
Vekili
Av. Mesut BEŞTAŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun uzun sürmesi, tutukluluğun devamına ilişkin verilen kararların gerekçelerinin yeterli olmaması ve tutukluğa itiraz incelemesinin duruşmasız yapılması nedenleriyle Anayasa’nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/3/2013 tarihinde Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 31/12/2013 tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular 6/2/2014 tarihinde bildirilmiştir. Bakanlık, görüşünü 4/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş yazısı 17/4/2014 tarihinde başvuruculara bildirilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 2/5/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular 9/5/2006 tarihinde gözaltına alınmış ve Batman Sulh Ceza Mahkemesinin 11/5/2006 tarihli ve 2006/984 Değişik İş sayılı kararı ile “PKK terör örgütü üyesi olmak, PKK terör örgütü adına molotof kokteylli saldırıda bulunmak ve eylem hazırlığında olmak” suçlarından tutuklanmışlardır.
9. Mahkemenin tutuklama gerekçesi şu şekildedir:
“...müsnet suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması ve kaçacakları, saklayacakları delilleri yok edip gizleyecekleri hususunda kuvvetli şüphenin bulunması, ayrıca suçun 5271 sayılı CMK.nun 100. maddesinde belirtilen suçlardan oluşu nedenleriyle TUTUKLANMALARINA [karar verilmiştir.]”
10. Başvurucularla birlikte dört sanık hakkında, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 26/7/2006 tarihli ve E.2006/489 sayılı iddianamesi ile 5/5/2006 tarihinde yasa dışı PKK terör örgütü adına Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Batman il binasına yapılan molotof kokteylli saldırıyı gerçekleştirdikleri iddiası ve “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, mala zarar verme ve patlayıcı madde kullanmak suretiyle genel güvenliği kasten tehlikeye sokma” suçlarını işlediklerinden bahisle kamu davası açılmıştır. İddianamede suça ilişkin deliller olarak şüphelilerin ikrarları, zapt edilen suç eşyaları, ekspertiz raporları, görüntü kayıtları, görüntü kaydı çözüm tutanakları, olay yeri tespit tutanakları ve telefon kayıtları gösterilmiştir.
11. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesince 5/9/2006 tarihli ilk duruşmada “sanıklara isnat edilen suç yönünden kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması ve sanıklara isnat edilen suçun CMK 100/3 maddesinde belirtilen suçlardan bulunması” gerekçeleriyle başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiştir.
12. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/5/2007 tarihli ve E.2006/228, K.2007/222 sayılı kararıyla başvurucuların, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 151., 152., 170., 174. ve 314. maddeleri uyarınca toplam 9 yıl 33 ay 20 gün hapis ve 100 TL adli para cezası ile ayrı ayrı cezalandırılmalarına ayrıca sanıklara verilen ceza miktarı ve tutuklulukta geçirilen süre dikkate alınarak tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiştir.
13. Başvurucuların temyizi üzerine Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/5/2007 tarihli kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 11/6/2008 tarihli ve E.2008/741, K.2008/7572 sayılı ilamı ile bozulmuştur.
14. Bozma kararı sonrasında yapılan yargılamada Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde dört celse duruşma yapılmış ve başvurular hakkında “sanıklara isnat edilen suç yönünden kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması ve sanıklara isnat edilen suçun CMK 100/3 maddesinde belirtilen suçlardan bulunması” gerekçeleriyle tutukluluğun devamına karar verilmiştir.
15. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/1/2009 tarihli ve E.2008/430, K.2009/24 sayılı kararıyla başvurucuların yeniden 5237 sayılı Kanun’un 151., 152., 170., 174. ve 314. maddeleri uyarınca toplam 9 yıl 33 ay 20 gün hapis ve 100 TL adli para cezası ile ayrı ayrı cezalandırılmalarına ve sanıklara verilen ceza miktarı ve tutuklulukta geçirdikleri süreler dikkate alınarak tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiştir.
16. Başvurucuların temyizi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 30/10/2012 tarihli ve E.2010/9947, K.2012/11775 sayılı ilamı ile Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/1/2009 tarihli kararı yeniden bozulmuştur.
17. Bozma sonrası Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/1/2013 tarihli tensip ara kararıyla başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiş, başvurucu Lokman Gönül’ün itirazı üzerine Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/1/2013 tarihli ve 2013/4 Değişik İş sayılı kararıyla, başvurucu Mehmet Emin Girgin’in itirazı üzerine Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/2/2013 tarih ve 2013/30 Değişik İş sayılı kararıyla dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde itirazların reddine karar verilmiştir.
18. Bozma kararı sonrasında yapılan ilk duruşmada Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/2/2013 tarihli ve E.2013/1, K.2013/49 sayılı kararıyla başvurucuların 5237 sayılı Kanun’un 151., 170. ve 314. maddeleri uyarınca toplam 6 yıl 9 ay 20 gün hapis cezası ile ayrı ayrı cezalandırılmalarına ve verilen ceza miktarı ile tutuklulukta geçirdikleri süre dikkate alınarak tahliyelerine karar verilmiştir.
19. Başvurucular 25/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
20. 5237 sayılı Kanun’un 314. maddesi şöyledir:
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.”
21. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesi şöyledir:
“3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.”
22. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
23. 5271 sayılı Kanun’un 101. maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
(3) Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin yardımından yararlanır.
(4) Tutuklama kararı verilmezse, şüpheli veya sanık derhâl serbest bırakılır.
(5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.”
24. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.
(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
25. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü Madde hükümleri göz önünde bulundurularak karar verilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir.”
26. 5271 sayılı Kanun’un 270. maddesi şöyledir:
“İtirazı inceleyecek merci, yazı ile cevap verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılmasını da emredebilir.”
27. 5271 sayılı Kanun’un 271. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 15/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 25/3/2013 tarihli ve 2013/2254 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucular, tutukluluklarının uzun sürdüğünü, tutukluluklarının devamına ilişkin verilen kararların gerekçelerinin yetersiz olduğunu, adli kontrol taleplerinin orantılılık tartışması yapılmaksızın reddedildiğini, tutukluğa itiraz incelemelerinin duruşmasız olarak yapıldığını belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, ihlalin tespiti ile manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Tutuklamaya Yönelik İtiraz Başvurularının İtiraz Merciince Duruşmasız İncelendiği İddiası
30. Başvurucular, çekişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkesine aykırı olarak herhangi bir tarih belirtilmeksizin itiraz merciince tutukluluğa ilişkin kararların defalarca duruşmasız olarak verildiğini belirterek Anayasanın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
31. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
32. Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.”
33. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkraları, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişiye tutuklanmasının yasallığı hakkında süratle karar verebilecek ve tutulması kanuni değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı tanımaktadır. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri esas olarak tutukluluğun yasallığına ilişkin itiraz başvurusu üzerine, bir mahkeme nezdinde yürütülmekte olan davalardaki tahliye talepleri veya tutukluluğun uzatılması kararlarının incelenmesi açısından bir güvence oluşturmaktadır (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 30).
34. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesinde, soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet Savcısı’nın istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100. madde hükümleri göz önünde bulundurularak kovuşturma evresinde ise tutuklu sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da en geç otuz günlük süre içinde hâkim veya mahkemece resen karar verileceği hükme bağlanmıştır.
35. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesine göre yapılacak değerlendirme, resen (ex officio) yapılmakta olup Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ile hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine itiraz edebilme hakkı kapsamında değerlendirilemez (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 32).
36. Bu çerçevede resen gerçekleştirilen tutuklulukla ilgili incelemeler sonucunda verilen kararlar konu bakımından yetki kapsamı dışındadır (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 40). Bireysel başvuru kapsamında olmayan bu kararların usulüne dâhil alt unsurlar da kararlarla aynı hukuki sonuca tabidir.
37. Somut olayda başvurucuların Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/1/2013 tarihinde en son resen verdiği tutukluluğun devamına ilişkin karara itiraz ettikleri, itiraz merciince itirazların duruşma açılmadan dosya üzerinde değerlendirildiği ve reddedildiği (bkz. § 17), 26/2/2013 tarihinde yapılan ilk duruşmada ise tahliye edildikleri UYAP üzerinden elde edilen belgelerden anlaşılmaktadır.
38. Açıklanan nedenlerle başvurucuların, mahkemece resen yapılan incelemelerin duruşmasız olduğu ve çelişmeli yargılama ilkesine uyulmadığı yönündeki şikâyetlerinin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Tutukluluk Süresinin Makul Olmadığı İddiası
39. Başvurucuların, tahliye edilene kadar uzun bir süre tutuklu olarak bulundurulduklarına, tutukluluklarının devamına ilişkin verilen kararların gerekçelerinin yeterli olmadığına ve adli kontrol taleplerinin orantılılık tartışması yapılmaksızın reddedildiğine ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
40. Başvurucular, devam eden yargılama kapsamında yaklaşık yedi yıl boyunca tutuklu olarak bulunduklarını, bu sürede verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yeterli olmadığını ve adli kontrol tedbirlerinin uygulanmadığını belirterek Anayasanın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Bu nedenle incelemenin tutukluluk süresinin makul olmadığı iddiası çerçevesinde kişi hürriyeti ve güvenliği kapsamında yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
41. Bakanlığın görüşünde Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerle ilgili iddialar değerlendirilirken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) tutukluluk konusunda benimsediği ilkelere değinilmiş; davanın kapsamı, dosyadaki deliller, sanıklara yüklenen suçların sayısı ve niteliği, sanıkların sayısı gibi durumların tutukluluk süresinin makul olup olmadığının tespitinde dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca başvurucuların suçlu bulunmaları hâlinde verilecek cezanın ağırlığının, kaçma riskinin değerlendirilmesi yapılırken AİHM tarafından dikkate alınan bir unsur olduğu ifade edilmiştir.
42. Bakanlık, somut olay kapsamında “sanıklara isnat edilen suç yönünden kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması ve sanıklara isnat edilen suçun CMK 100/3 maddesinde belirtilen suçlardan bulunması” şeklindeki gerekçelerle başvurucuların tutukluluğunun devamına karar verildiğini belirtmektedir.
43. Başvurucular, başvurunun esasına ilişkin Bakanlık görüşüne karşı, başvuru dilekçesinde ileri sürülen hususları tekrarlamıştır.
42. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
43. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.
44. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak -masumiyet karinesine rağmen- Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan gerçek bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61).
45. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (Murat Narman, § 62).
46. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla tutukluluk hâli devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
47. Tutuklama tedbirine, kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 53).
48. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, §§ 63, 64).
49. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Savaş Çetinkaya, § 56).
50. Tutukluluk süresinin hesabında ilk derece mahkemesince yapılan yargılamada geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni “ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma” hâline dönüşmektedir. Nitekim AİHM, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemekte ve temyiz aşamasında geçen süreyi tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 41). Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin değerlendirmesinde göz önünde bulundurulamaz. Ancak bozma kararı sonrasında bireyin durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece mahkemesi önünde geçen süre değerlendirmede dikkate alınacaktır (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 67).
51. Somut olayda başvurucular, 9/5/2006 tarihinde gözaltına alınmaları ve akabinde Batman Sulh Ceza Mahkemesince 11/5/2006 tarihinde tutuklanmaları ve İlk Derece Mahkemesinin 15/5/2007 tarihli kararı ile hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmesi arasında 1 yıl 6 gün “bir suç isnadına bağlı olarak” tutulmuştur. Başvurucular, Mahkemenin mahkûmiyet kararını temyiz etmiştir. İlk Derece Mahkemesinin 15/5/2007 tarihli kararı, Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesi neticesinde 11/6/2008 tarihinde bozulmuştur. Başvurucular İlk Derece Mahkemesinin karar tarihi ile Yargıtayın bozma kararı tarihi arasında geçen 1 yıl 26 gün İlk Derece Mahkemesince verilen hükme bağlı olarak, bozma sonrası ise İlk Derece Mahkemesinin 20/1/2009 tarihli kararı ile hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmesi arasında 7 ay 9 gün “bir suç isnadına bağlı olarak” tutulmuştur. Başvurucular, Mahkemenin mahkûmiyet kararını temyiz etmiştir. İlk Derece Mahkemesinin 20/1/2009 tarihli kararı, Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesi neticesinde 30/10/2012 tarihinde bozulmuştur. İlk Derece Mahkemesinin karar tarihi ile Yargıtayın bozma karar tarihi arasında geçen 3 yıl 9 ay 10 gün sürede başvurucular, “ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak” tutulmuştur. Yargıtayın bozma kararı ile tahliye kararı verildiği 26/2/2013 tarihi arasında geçen 3 ay 26 gün başvurucular “bir suç isnadına bağlı olarak” tutulmaya devam edilmiştir. Bu belirlemelere göre başvurucuların toplam tutukluluk süresi 1 yıl 11 ay 11 gündür.
52. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, 5/9/2006 tarihli ilk celse ile hükmün il olarak verildiği 15/5/2007 tarihleri arasında “sanıklara isnat edilen suç yönünden kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması ve sanıklara isnat edilen suçun CMK 100/3 maddesinde belirtilen suçlardan bulunması” gerekçesine dayanarak başvurucuların tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
53. Aynı Mahkeme, bozma sonrası 25/9/2008 tarihinde ve 26/2/2013 tarihinde verilen tahliye kararına kadar “sanıklara isnat edilen suç yönünden kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması ve sanıklara isnat edilen suçun CMK 100/3 maddesinde belirtilen suçlardan bulunması” şeklindeki gerekçeyle başvurucuların tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
54. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde tutuklu olarak yürütülen yargılamada tahliye kararının verildiği tarihe kadar toplam 10 celse duruşma yapıldığı; bu duruşmalarda diğer sanık hakkında çıkarılan yakalama emrinin ve Batman Ağır Ceza Mahkemesine yazılan müzekkerelerin beklendiği, ek savunma ve Cumhuriyet Savcılığının mütalaalarına karşı esas hakkında savunma yapmak üzere başvurucu ve müdafilerine süre verilmek üzere ve tanık beyanlarının alınması için duruşmaların ertelendiği tespit edilmiştir.
55. Kişinin suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak tutukluluk belli bir süreye kadar makul kabul edilebilir. Başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklu olarak yargılanması, tutuklanması ve nihayetinde bu suç için kanunda öngörülen ceza miktarına göre tutukluluğunun devamına gerekçe olarak belirtilen hususlar ve tahliye tarihine kadar 1 yıl 11 ay 11 gün devam eden tutukluluk süresi dikkate alındığında makul sürenin aşılmadığı ve gösterilen gerekçelerin bu süre bakımından yeterli olduğu kabul edilmelidir. Ayrıca belirtmek gerekir ki dosyaya sunulan belgeler kapsamında başvurucuların adli kontrol tedbiriyle tahliye kararı verilmesine ilişkin bir talepleri bulunmamaktadır.
56. Başvurucuların tutukluluk hâlinin devam ettiği ilk derece yargılaması sürecinde tutukluluk nedeniyle yargılamanın yürütülmesinde ayrıca gösterilmesi gereken özel hassasiyetin yargılama makamınca gösterilmediği sonucuna varılması için bir neden bulunmamaktadır.
57. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Tutukluluğa itirazın duruşma yapılmaksızın değerlendirildiği iddiasının konu bakımından yetkisizlik,
2. Tutukluluk süresinin makul olmadığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksunluk
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına,
15/10/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.