TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ BECERİKLİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1484)
|
|
Karar Tarihi: 17/9/2013
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Serhat ALTINKÖK
|
Başvurucu
|
:
|
Ali BECERİKLİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen azami beş yıllık tutukluluk
süresini doldurmasına rağmen tahliye edilmediği gerekçesiyle Anayasa’nın 10. ve
19. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 12/2/2013
tarihinde İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır.
Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 27/5/2013 tarihinde başvurunun karara
bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden,
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3)
numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki
ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, 1972 doğumlu olup
İstanbul Ümraniye T Tipi Kapalı Cezaevinde hüküm özlü olarak bulunmaktadır.
6. Başvurucu, 29/8/2007 tarihinde yakalanmış ve 2/9/2007 tarihinde
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesince tutuklanmıştır.
7. Başvurucu hakkında İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığının 15/10/2007 tarih ve
2007/881 sayılı iddianamesi ile suç işlemek için kurulan örgüte üye olmak ve
örgüt faaliyetleri çerçevesinde uyuşturucu ticareti yapmak suçlamasıyla kamu
davası açılmıştır.
8. Başvurucunun İstanbul 12.
Ağır Ceza Mahkemesinin 25/12/2009 tarih ve E.2007/475,
K.2009/311 sayılı kararı ile 17 yıl 6 ay hapis cezası ve 2500 gün karşılığı
adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
9. Başvurucu İstanbul 12. Ağır
Ceza Mahkemesinin 25/12/2009 tarihli kararını temyiz
etmiş, karar Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 7/4/2011 tarih ve E.2010/56279,
K.2011/3840 sayılı ilamıyla bozulmuştur.
10. Bozma kararı üzerine yapılan
yargılama neticesinde İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/9/2012
tarih ve E.2011/127, K.2012/229 sayılı kararı ile başvurucunun yeniden 17 yıl 6
ay hapis cezası ve 2500 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
11. İstanbul 12. Ağır Ceza
Mahkemesinin 10/9/2012 tarihli kararı da başvurucu
tarafından temyiz edilmiştir.
12. Başvurucu hakkındaki ceza
davası temyiz aşamasında derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
13. 5271sayılı Kanun’un 102.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2) Ağır ceza
mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu
süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi
toplam üç yılı geçemez.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Mahkemenin 17/9/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
12/2/2013 tarih ve 2013/1484 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
15. Başvurucu, 5271 sayılı
Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen beş yıllık azami
tutukluluk süresini doldurmasına rağmen serbest bırakılmadığını, kendisi ile
benzer durumda olan birçok tutuklunun tahliye edildiğini ileri sürerek
Anayasa’nın 10. ve 19. maddelerini ihlal edildiğini iddia etmiş ve en kısa
sürede tahliye edilerek lehine tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
16. 6216 sayılı Kanun’un geçici
1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler.”
17. Bu hüküm gereğince Anayasa
Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai
işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla
Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai
işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu
düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş
nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi
mümkün değildir (B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14,).
18. Devam eden tutukluluğun
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin
temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan
sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde
buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak
gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest
kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun
yolunda çekişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun
olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla
belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma
amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek
şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 30).
19. Ancak başvurucu hali hazırda
hükümlü hale gelmiş ise bu takdirde serbest kalma ihtimali ortadan
kalkmaktadır. Başvurucu tahliye olmuş ya da hakkında hüküm verilmişse talebi,
hukuka aykırılığın tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata
hükmedilmesiyle sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları
bakımından varsa olağan kanun yolları denendikten sonra ve gerekiyorsa bireysel
başvuru yapılmalıdır (B. No: 2012/726, 2/7/2013, §
31).
20. Ne var ki başvurunun kabul
edilebilmesi için ihlal iddiasına dayanak teşkil eden nihai işlem veya
kararların 23/9/2012 tarihinden evvel kesinleşmemiş
olmaları da gerekmektedir. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce
kesinleştikleri tespit edildiği takdirde ilgili şikâyetler bakımından
başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Mahkemenin yargı
yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında
yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726, 2/7/2013, §
32).
21. Ancak kişi serbest
bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm
olmuşsa, mahkûmiyet tarihi itibariyle de tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu
durumda kişinin hukuki durumu “bir suç
isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır.
Bireysel başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete
hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar
verilmiş olmakla, isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun
sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı
cezaya ve/veya para cezasına hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin
kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hali
sona ermektedir. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca
gerekmez. Nitekim gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (“AİHM”), gerekse
Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma halini tutukluluk olarak
nitelendirmemektedir. AİHM, ilk derece mahkemesi kararıyla
mahkûm olan bir sanığın, söz konusu mahkûmiyet kararından sonraki tutulmasını
Sözleşme’nin 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükmü uyarınca “mahkûmiyet sonrası tutma” olarak
değerlendirmekte ve tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır (Bkz: Solmaz/Türkiye, B.
No. 27561/02, 16 Ocak 2007, §§ 23, 24; Şahap Doğan/Türkiye, B. No.29361/07, 27 Mayıs 2010, § 26). Aynı
yaklaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından da benimsenmektedir. Kurul, 12
Nisan 2011 tarihli ve E.2011/1-51, K.2011/42 sayılı kararında, “hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmakla sanığın atılı
suçu işlediği yerel mahkeme tarafından sabit görülmekte ve bu aşamadan sonra
tutukluluğun dayanağı mahkûmiyet hükmü olmaktadır.” gerekçesiyle,
temyizde geçen sürenin tutukluluk süresine dâhil edilmeyeceğine karar vermiştir
(B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33).
22. Somut olayda başvurucu 2/9/2007 tarihinde İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesince tutuklanmış,
ilk derece mahkemesinin en son mahkûmiyet kararını verdiği 10/9/2012 tarihinde
tutukluluk hali bu anlamda sona ermiştir.
23. Başvurucu, 10/9/2012 tarihli karar duruşmasında verilen tutukluluğun
devamına ilişkin son karara itiraz etmemiştir. Başvurucu, İstanbul 12. Ağır
Ceza Mahkemesinin kararına itiraz etmediğinden hakkında verilen tutukluluğun
devamına dair kararı en son karar; 10/9/2012 tarihini
de bu en son kararın tarihi olarak kabul etmek gerekir. Bu tarih ise Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvurulara ilişkin zaman bakımından yetkisinin başladığı
23/9/2012 tarihinden öncedir.
24. Açıklanan nedenlerle, olayda
iç hukuk yolunu tüketen nihai kararın, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce
verildiği anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından
yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Başvurunun,
“zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
bırakılmasına, 17/9/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.