TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
A.V. VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1649)
|
|
Karar Tarihi: 20/1/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucular
|
:
|
A.V.
|
|
|
K.S.
|
|
|
M.D.
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdulhalim YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; Başvuru; geri
gönderme merkezinde yargısal bir karar olmaksızın yeterli güvenceler
sağlanmadan kanuna aykırı olarak keyfî bir şekilde ve sağlıksız koşullarda 65
gün boyunca idari gözetim altında tutulma ve bu süre içinde serbest bırakılmayı
sağlayacak etkili bir kanun yolunun bulunamaması nedenleriyle Anayasa’nın 17., 19., 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 22/2/2013 tarihinde Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 27/6/2013 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 29/7/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir
örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık,
görüşünü 30/9/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine
sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 23/10/2013
başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı
beyanlarını 7/11/2013 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Birinci başvurucu A.V., ikinci başvurucu K.S. ve üçüncü başvurucu M.D. Çeçen
kökenli Rusya Federasyonu vatandaşlarıdır.
9. Başvurucular, kendi
iddialarına göre Çeçenistan’daki savaş ortamı ve devam eden silahlı çatışmadan
dolayı siyasi ve dinî nedenlerle yaşamları tehlikeye gireceği korkusu ile
ülkelerini terk ederek 2005 yılından bu yana iltica talebi ile göç ettikleri
Türkiye’de yaşamaktadırlar.
10. Başvurucular, yasal
olarak “ikamet tezkeresi” ile
Türkiye’de ikamet etmekte iken İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube
Müdürlüğü ekiplerince “Casusluk
Faaliyetlerinde Bulunmak” suçu şüphesiyle 16/11/2012
tarihinde başlatılan operasyon neticesinde yakalanarak aynı tarihte göz altına
alınmışlardır.
11. Birinci başvurucunun
evinde yapılan aramada üç adet tabanca, telefon numaraları ihtiva eden isim
listesi, hard disk, CD ve DVD’ler, bir miktar para, uyku tulumu, çadır ve bot
türünden malzemeler bulunmuştur.
12. 16/11/2012
tarihinden 20/11/2012 tarihine kadar dört gün süreyle gözaltında tutulan ikinci
ve üçüncü başvurucular, çıkarıldıkları Cumhuriyet savcılığı tarafından
ifadeleri alındıktan sonra 20/11/2012 tarihinde serbest bırakılırken birinci
başvurucu, İstanbul (TMK 10. Maddesi ile Görevli) Cumhuriyet Savcılığının
20/11/2012 tarihli ve 2012/2318 soruşturma sayılı yazısıyla “Ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya
taşıma veya bulundurma” suçundan tutuklanması istemiyle İstanbul 2
No.lu Hâkimliğine (TMK 10. Maddesi ile Görevli) sevk edilmiştir.
13. Anılan Hâkimlikçe 20/11/2012 tarihinde birinci başvurucu hakkında “CMK 109/3-a maddesi uyarınca ‘yurtdışına çıkmamak’ ve
aynı maddenin 3. fıkrasının ‘b’ bendi uyarınca 15 günde bir defa olmak kaydıyla
mesai saatleri içerisinde Cuma günleri ikamet ettiği yer adli kontrol birimine
düzenli olarak imza vermek adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasına”
karar verilmiş ve serbest bırakılmıştır.
14. Cumhuriyet savcılığı ve
mahkeme kararlarıyla serbest bırakılan başvurucular salıverilmeyerek 20/11/2012 tarihinde Kumkapı (İstanbul) Geri Gönderme
Merkezinde (Kumkapı GGM/Merkez) idari gözetim altına alınmışlardır.
15. İçişleri Bakanlığının 22/1/2013 tarihli ve 1973-24044 sayılı yazısıyla Türkiye’ye
giriş yasağı kararı saklı kalmak kaydıyla başvurucular hakkında 15/7/1950
tarihli ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında
mülga Kanun’un 23. maddesine istinaden belge tanzim edilmesi talimatı
verilmiştir. Başvurucular, bildirdikleri ikamet adresinde bulunmak koşuluyla 23/1/2013 tarihinde serbest bırakılmışlardır.
16. Başvurucular 20/11/2012 tarihinden 23/1/2013 tarihine kadar (65 gün)
Kumkapı GGM’de idari gözetim altında tutulmuşlardır.
17. Başvurucular 22/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. Kumkapı GGM’nin Durumu
18. Avrupa İşkencenin ve
İnsanlık Dışı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesince (CPT) 2009 yılının
Haziran ayında aralarında başvurucuların tutuldukları Kumkapı GGM’nin de bulunduğu Türkiye’nin farklı illerindeki altı GGM’ye yönelik bir dizi ziyaret gerçekleştirilmiştir.
Anılan ziyaretler sonucunda hazırlanan 16/12/2009
tarihli raporunun (2009 tarihli CPT Raporu) ilgili kısımları şöyledir:
“…
2007
yılının Mart ayında açılan İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezi, 560 kişilik
(tutulan 360 erkek ve 200 kadın için) resmi kapasiteye sahip olan, Türkiye’de
tutulu bulunan göçmenlere yönelik en geniş tutuklu yerleşkesidir. Ziyaret
tarihinde merkezde 124 yabancı uyruklu kişi barındırılmaktaydı.
...
44.
Ziyaret edilen gözaltı merkezlerindeki maddi koşullara ilişkin olarak heyet,
önceki iki hafta boyunca ziyaret edilen birkaç gözaltı merkezinde (özellikle
İstanbul-Kumkapı ve Edirne-Tunca) tutulan kişi sayısında keskin bir düşüş
olduğunu, söz konusu merkezlerde tutulan tüm kişilerin neredeyse %50’sinin
serbest bırakıldığının anlaşıldığını belirtmiştir. Bunun ziyaret tarihinde,
kuruluşlardaki yaşam koşulları üzerinde faydalı bir etkisi olduğu aşikârdır.
...
45. İstanbul-Kumkapı’da, yeni tutuklu yerleşkesindeki maddi
koşullar, İstanbul’daki eski tutuklu yerleşkelerindeki koşullara kıyasla genel
olarak çok daha iyiydi [dipnot: Ancak bazı iyileştirmeler ziyaretten çok kısa
bir süre öncesinde yapılmıştır (örneğin; duvarların boyanması, dışarıdan
temizlikçi görevlileriyle sözleşme imzalanması, v.b.)].
Özellikle, tutulma odalarının çoğu geniş, iyi ışıklandırılmış (gün ışığına iyi
erişim ile) ve çok temizdi.
Bununla
birlikte, mevcut yer ve olanaklar göz önünde bulundurulduğunda, merkezin 560
kişilik mevcut resmi kapasitesinin çok yüksek olduğu açıktır. Özellikle,
tutulma odalarındaki yaşam alanı yetersizdir (örneğin; 30 yatak için 58 m²) ve
ortak kullanılan odalar boyut ve ekipman bakımından
noksandır (örneğin; zemin katında 120 yatak bulunurken, ortak kullanılan
odalarda sekiz masa ve 23 sandalye bulunmaktadır). CPT İstanbul-Kumkapı Gözaltı
Merkezinin resmi kapasitesinin önemli ölçüde azaltılması ve ilerideki doluluk
düzeyinin daima yeni kapasitenin sınırları içerisinde tutulmasını sağlamak
üzere tedbirler alınmasını tavsiye etmektedir.
...
47.
Kırklareli ve çocuklar ile kadınlar açısından İstanbul-Kumkapı istisna olmak
üzere [dipnot: Kumkapı’da mevcut avlu öncelikle polis
araçları için park alanı olarak kullanılmıştır. Kısıtlı alan bulunmasından
dolayı, sadece tutulan kadınlar ve çocuklar günlük açık hava egzersizi
imkânından faydalanabilmekteyken, tutulan erkekler genellikle haftalar hatta
aylar boyunca mütemadiyen açık hava egzersizi imkânından yoksun
bırakılmışlardır.], ziyaret edilen gözaltı
merkezlerinde tutulan yabancı uyruklu kişilere hiçbir açık hava egzersizi
imkânı sunulmamıştır.
Ziyaret
sonu konuşmaları esnasında heyet derhal bir tespitte bulunmuş ve Türk
makamlarını Ağrı, Edirne-Tunca, İstanbul-Kumkapı, Konya ve Van’daki gözaltı
merkezlerinde tutulan tüm göçmenlerin günde en az bir saat boyunca açık hava
egzersizi imkânından faydalanabilmelerini sağlamaya yönelik gerekli tedbirleri
almaya çağırmıştır.
Türk
makamları 23 Eylül 2009 tarihli bir yazı ile İstanbul-Kumkapı Gözaltı
Merkezinde tutulan yabancı uyruklu kişilerin ‘günde ortalama bir saat boyunca
açık havaya çıkmalarına ve açık hava faaliyetlerinden faydalanmalarına izin
verildiği’ hususunda Komiteyi bilgilendirmiştir. ...
CPT bu
zamana kadar atılan adımları memnuniyetle karşılamakta ve Ağrı ve
İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezlerinde tutulan tüm yabancı uyruklu kişilerin
günde en az bir saat boyunca açık hava egzersizi imkânından faydalandığına
ilişkin teyidin kendisine ulaştırılmasını istemektedir.
...
51.
Ziyaret edilen birtakım gözaltı merkezlerinde, verilen yemeğin kalitesi ve/veya
miktarına ilişkin çok sayıda şikâyet alınmıştır. Söz konusu merkezlerden
birinin müdürü, kendi deneyimlerine göre günlük kişi başına tahsis edilen bütçe
olan 4.60 TL’nin açık bir şekilde yetersiz olduğunu heyete beyan etmiştir. CPT,
yabancılara yönelik tüm gözaltı merkezlerinde tutulan göçmenlere temin edilen
yemek hizmetinin, hem miktar hem de kalite bakımından yeterli olmasını sağlamak
üzere tekrar gözden geçirilmesini tavsiye etmektedir.
…”
19. Türkiye Büyük Millet
Meclisi (TBMM) İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu 11/5/2012
tarihinde Kumkapı GGM’ye bir ziyaret
gerçekleştirmiştir. Bu ziyarete ilişkin olarak anılan Komisyon tarafından 10/10/2012 tarihinde kabul edilen “Edirne, İstanbul ve Kırklareli İllerinde Bulunan Geri
Gönderme Merkezleri Hakkında İnceleme Raporu” başlıklı raporun (2012
tarihli TBMM Raporu) ilgili kısımları şöyledir:
“…
III.
İNCELEMEDE UYGULANAN YÖNTEM
…
Alt
Komisyon, geri gönderme merkezlerinde yerinde inceleme yapma yöntemini
benimsemiştir. Bu amaçla, … 11 Mayıs 2012 tarihinde …
İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’nde inceleme gerçekleştirmiştir.
…
İncelemeler
sırasında illerin valileri, emniyet müdürleri, diğer idari yetkilileri ve geri
gönderme merkezlerinde barınan yasa dışı göçmenlerle görüşmeler
gerçekleştirilmiş, barınma mekânları incelenmiş, çeşitli bilgi ve belgeler
edinilmiştir. İncelemelerde mülteciler, sığınmacılar ve yasa
dışı göçmenlerle ilgili çalışmalarda bulunan sivil toplum örgütlerinden İnsan
Hakları Araştırma Derneği, Mülteciler Dayanışma Derneği, Sığınmacılar ve
Göçmenlerle Dayanışma Derneği, İnsan Hakları Derneği, Helsinki Yurttaşlar
Derneği, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği, İnsan Hak ve Hürriyetleri
İnsani Yardım Vakfı ve Uluslararası Af Örgütü temsilcileri de incelemelere
bilfiil katılarak görüş ve önerileriyle Alt Komisyon çalışmalarına katkı
sağlamışlardır.
…
V.
İNCELEMELER
1. Genel
Bilgi
Hududumuzda
yakalanan yasadışı göçmenlerin sınırdışı edilene
kadar barınma iaşe ve sağlık ihtiyaçlarının karşılandığı yerlere geri gönderme
merkezi denilmektedir. Ülke genelinde geri gönderme merkezlerinin kapasitesi 35
ilde toplam 2945 kişiden oluşmaktadır; ancak faal olarak bu illerden sadece
20’sinde bulunan merkezlerde hizmet verilmektedir. Ülkemizdeki yasa dışı göçmen
sayısının ise geri gönderme merkezlerinin kapasitesinin oldukça üzerinde olduğu
tahmin edilmektedir.
2. Geri
Gönderme Merkezlerinde Yapılan İncelemeler
…
c)
İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi
ca) Geri Gönderme Merkezi Hakkında Bilgilendirme
Komisyonumuz
İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezindeki incelemesinden önce İl Emniyet
Müdür yardımcısı H… P… ve Komiser E… Y…’dan bilgi
almıştır. Edinilen bilgilere göre;
-
Yabancılar Şube Müdürlüğü bünyesinde; ikamet, vatandaşlık, sığınma, iltica ve
sınır dışı işlemleri ile geri gönderme merkezindeki barınma hizmetleri
yürütülmektedir.
- Geri
gönderme merkezinin profiline bakıldığında daha çok
yasa dışı göçmenlerden oluştuğu görülmektedir.
-
Misafirhanenin barındırabileceği kişi sayısı 100’ü kadın, 200’ü erkek olmak
üzere toplam 300’dür. Burada ülkemizde bulundukları esnada suça karışan,
ülkemize illegal yollardan giriş-çıkış yapan/yapmaya çalışan, vize ve ikamet
süresi ihlalinde bulunan, izinsiz çalışan yabancı uyruklu şahıslar sınır dışı
işlemleri için bekletilmektedir.
- Bina,
2007 yılından itibaren geri gönderme merkezi olarak kullanılmaktadır.
- Geri
gönderme merkezine yaklaşık 40 farklı ülkeden günlük ortalama 30 ila 40 yabancı
teslim edilmekte ve yine günde 30 ila 40 yabancının sınır dışı işlemleri
yapılmaktadır.
-
Yakalanan yasa dışı göçmenlerden üzerlerinde pasaportu olmayanların
konsoloslukları ile irtibata geçilerek belge temin etmek suretiyle ülkelerine
çıkışları sağlanmaktadır. Kişinin maddi imkânı varsa kendi imkânları ile uçak
bileti alınmakta; ancak yoksa uçak biletleri İkmal Şube Müdürlüğü ve Genel
Müdürlük ile yapılan yazışmalar neticesinde devletimizce karşılanmaktadır.
- Gün
içerisinde sabah ve akşam devlet bütçesinden, öğlen ise Zeytinburnu Belediyesi
Aşevinden karşılanmak üzere 3 öğün yemek verilmekte olup, haftanın her günü 24
saat sıcak su imkanı sunulmaktadır.
- İl
sağlık müdürlüğü tarafından Merkeze gönderilen doktor, haftada bir gün gelip
sağlık sorunları olanları muayene etmektedir. Doktorun gelmediği günlerde
hastalananlar ise Haseki Hastanesine götürülmekte, acil hastalar için ambulans
hizmeti sunulmaktadır. İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı aracılığıyla haftanın
bir günü Merkeze gelen psikolog, sadece kadınlara psikolojik yardımda
bulunmaktadır. Merkezde kadınlara yönelik kişisel hijyen
malzemeleri ile tüm kalanlara yönelik temizlik malzemeleri ücretsiz
verilmektedir. Ayrıca kıyafeti bulunmayanlara kıyafet yardımı yapılmaktadır.
Özellikle Pakistan, Afganistan ve Bangladeş’ten gelenlerin yıpranan giysileri
yenileriyle değiştirilmektedir. Merkezde kalan çocuklara oyuncak ve günlük süt
verilmektedir.
- Merkezin
konumunun kaçmaya müsait olması nedeniyle sadece haftada 1 gün (özellikle Pazar
günü) havanın müsait olduğu zamanlarda, barınanlar bahçede havalandırmaya
çıkarılmaktadır. Çocuklar ise istedikleri zaman havalandırmaya çıkabilmektedir.
- Merkezde
bulunan yasa dışı göçmenlerin boş zamanlarını değerlendirmeleri ve bir meslek
öğrenebilmeleri için bir takım sosyal faaliyetler sunulmaktadır. Bu kapsamda;
geri gönderme merkezindeki spor aletleriyle spor yapma imkanının
sağlanmasının yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi
Kurslarınca (İSMEK) Merkeze gönderilen hoca tarafından verilen takı kurslarına
da katılım sağlanmaktadır. Merkezde ibadethane de bulunmaktadır.
…
- 2010
yılı içerisinde İçişleri Bakanlığınca yayımlanan Genelgeye paralel olarak, geri
gönderme merkezine gelenlere kendisinin anladığı dilde buraya neden alındığı, hangi
haklara sahip olduğu, burada neleri yapmasının yasak olduğu gibi konularda
bilgilerin yer aldığı bir bilgilendirme formu verilmektedir. Bu bilgilendirme
formu yaklaşık 40 ila 50 dilde hazırlanmıştır.
- Ayrıca
Merkezde herhangi bir suç nedeniyle yakalanıp sınır dışı işlemleri yapılana
kadar tutulanlar da yer almaktadır. Ancak bu kişiler suç türüne göre bir ayrım
yapılmadan koğuşlarda barındırılmaktadır.
-
Yakalananların işlemlerinin yapılacağı süreçte Merkezde barındırılmaları için
3’er aylık olurlar alınmakta; ancak ortalama 10 günde işlemlerin
gerçekleştirilip kişilerin sınır dışı edilmesi sağlanmaya çalışılmaktadır. …
- Merkeze ilk defa gelen 3 Pakistanlının el ve ayak
parmaklarının soğuktan kangren olduğunun teşhis edildiği, doktorun kesilmesi
gerektiğini söylediği, ancak tedaviyi kabul etmedikleri, bunun sebebi olarak da
buraya çalışmak için geldiklerini elleri ve ayaklarının kesilmesi halinde
çocuklarına yük olacaklarını söyledikleri, ülkelerine geri gönderilmeyi
istemeleri üzerine geri gönderildikleri belirtildi ve Merkezde duygu yüklü
olaylarla karşılaşıldığının, yapılan işin bu yönden kolay olmadığının üzerinde
duruldu.
cb) Geri Gönderme Merkezinde Yapılan Gözlemler
İnceleme
sırasında Merkezde 291’i erkek, 97’si kadın, 7’si çocuk olmak üzere toplam
3[9]5 kişinin bulunduğu bilgisi edinildi. Geri gönderme merkezinin inceleme
yapılan diğer iki merkezin aksine şehir merkezinde olduğu görüldü.
Merkezde
erkek ve kadınların koğuşlarının ayrı bloklarda olduğu, koğuşların ayrı ayrı
odaları içerdiği ve odalardaki ranza sayılarının değiştiği gözlemlendi.
Koğuşlarda bulunan tuvalet ve banyoların hijyen
açısından yetersiz durumda olduğu kanaatine varıldı.
Merkezde
sığınmacıların hemen hemen her istediklerini bulabilecekleri büyük bir kantin
olduğu, kantinde masa ve sandalyelerin yer aldığı, ayrıca koğuşların önünde
yiyecek ve temel ihtiyaçların satıldığı stantlar olduğu görüldü.
Merkezde
her zaman bulunan bir sağlık görevlisinin olmadığı, sağlık hizmetlerinin sadece
haftada bir kez gelen doktor eliyle yürütüldüğü bilgisi verildi.
İhtiyacı
olanlara bedava verilecek kıyafetlerin toplandığı bir oda bulunduğu ve bu
kıyafetlerin Merkeze yapılan bağışlar sayesinde toplandığı bilgisi edinildi.
Yine Merkezde yasa dışı göçmenlerin özel eşyalarını emanete bırakabilecekleri emanet
odalarının bulunduğu görüldü.
Merkezde
barınanların boş zamanlarını geçirebilecekleri faaliyet odasında İSMEK’ten gelen hocalarca haftada 3 gün çeşitli kurslar
verildiği belirtildi.
Merkezde
çocukların günün her anında istedikleri zaman gelip oynayabilecekleri oyun
odaları bulunmakta olup odalarda çeşitli oyuncaklar ile aktivite imkanları bulunduğu görüldü.
Merkezde
hem televizyon odası hem de yemek odası şeklinde kullanılmak üzere ayrılmış
odalarda kişilerin sohbet etmekte oldukları ve iyi vakit geçirdikleri görüldü.
Burada bulunan televizyonların son teknoloji ve büyük ekranlı oluşu dikkat
çekti.
Koğuşların
birbirinden demir parmaklıklarla ayrıldıkları; ancak demir parmaklıkların
kişilerin hareket imkanını engellemediği görüldü.
Merkezde bulunan yasa dışı göçmenlerin serbestçe Merkez içinde dolaşabildikleri
ve koğuşların koridorunda bulunan spor aletlerinde spor yapabildikleri
gözlemlendi.
Merkezde
kalanların dışarı ile bağlantı kurabilecekleri telefonların olduğu ve bunların koğuş
koridorlarında konuşlandırıldığına şahit olundu.
…
VI.
DEĞERLENDİRME ve SONUÇ
…
- İstanbul
İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi ile ilgili olarak;
1-
Merkezin şehir merkezinde, Kumkapı’nın ara sokaklarında oldukça dar bir alanda
yer aldığı görülmüştür. Merkezde herhangi bir suç şüphesiyle yakalanıp sınır
dışı edilene kadar tutulan kişiler barındırıldığından ve bu kişilerin
havalandırmaya çıkarılması halinde kaçma şüphesi olacağından dolayı yasa dışı
göçmenlerin havalandırılma imkanı sunulmayan bir yerde
barındırılması uygun görülmemiştir. Bu itibarla Merkezin şehir dışında daha
sakin ve geniş bir alana taşınmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
2-
Merkezde bulunan suç şüphelisi yasa dışı göçmenlerin şüphe altında oldukları
suçun türüne bakılmadan ve bir farklılaştırmaya gidilmeden aynı koğuşlara
yerleştirildikleri görülmüştür; ancak suçların kategorize edilerek kişilerin
koğuşlara yerleştirilmesi ceza hukukunun temel gereklerindendir. Böylece
çalışma izni olmadığı gerekçesiyle yakalanan kişi ile uyuşturucu kaçakçılığı
veya adam öldürme şüphesiyle yakalanan kişi aynı yerde barınmamış olacak ve suç
türü itibarıyla Merkezde bir sınıflandırma yapılmış olacaktır.
3-
Merkezde yer alan yasa dışı göçmenlerin gerek Merkezin konumu gerek personel
eksikliği nedeniyle sadece haftanın bir günü kısa sürelerle havalandırmaya
çıkarıldığı bilgisi edinilmiştir. Geri gönderme merkezinin yasa dışı göçmenler
için hapishaneden farksız hale gelmemesi için en temel hakları olan yaşama
hakkının bir uzantısı niteliğindeki bu haktan haftanın her günü diledikleri
zaman yararlanmaları sağlanmalıdır. Bunun için Merkezde bulunan personel
sayısının artırılması ve yasa dışı göçmenlerin kaçmalarını önleyici
mekanizmaların geliştirilmesi, gerekirse Merkezin şehir dışında daha sakin ve
geniş bir alana taşınması uygun olacaktır.
4-
Merkezin sağlık biriminde haftada bir gün hizmet veren doktor aracılığıyla
sağlık hizmetleri verildiği bilgisi edinilmiştir. Bunun yasa dışı göçmenlerin
sağlık sorunlarını çözmede yetersiz olduğu düşünülmekte olup, en azından
Kırklareli ve İstanbul’da yer alan geri gönderme merkezlerindeki gibi haftanın
her günü acil durumlarda müdahale edecek bir sağlık görevlisinin
görevlendirilmesinin gerektiği düşünülmektedir.
5- Merkez
içerisinde bulunan yasa dışı göçmenlerin belli sınırlar içerisinde serbestçe
dolaşabildikleri görülmüştür. Yasa dışı göçmenlerin boş
zamanlarını geçirebilecekleri faaliyet odalarında çeşitli kursların verilmesi,
kadınlara psikolog aracılığıyla psikolojik yardımı sağlanması, Merkezde
barınanların egzersiz yapmalarını sağlayacak spor aletlerinin olması, çocuklara
yönelik olarak oyun odalarının bulunması, çocuklara süt ve oyuncak temin
edilmesi, kıyafeti olmayanlara kıyafet yardımı yapılması, yasa dışı göçmenlere
haklarının ve Merkez kurallarının yer aldığı kendi dillerinde bilgilendirme
broşürlerinin verilmesi gibi imkânlar Heyetimizce memnuniyet verici
bulunmuştur.
- Genel
olarak;
1- Yasa
dışı göçmenlerin sınır dışı edilene kadar barındırıldığı geri gönderme
merkezlerinin yönetim ve kontrolü, Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Şube
Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Ancak Emniyet Genel Müdürlüğünün asıl
uğraş alanı ve görevi, önleyici ve koruyucu niteliği ağır basan suç ve
suçlularla mücadeledir. Bu nedenle geri gönderme merkezlerinin yönetim ve kontrolünün
İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulacak olan Göç ve İltica Genel Müdürlüğü
tarafından yapılması uygun olacaktır. Bu kapsamda sınır dışı işlemlerinin
iltica, sığınma ve göç konusunda eğitim almış personel tarafından yürütülmesi
bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. TBMM Genel Kurulunda bulunan
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile de geri gönderme
merkezlerinin İçişleri Bakanlığı tarafından işletileceği belirtilmektedir.
2- Geri
gönderme merkezlerinde bulunan yasa dışı göçmenlere ne tür muameleler
uygulanacağı ve geri gönderme merkezlerinin işleyişi hakkında tüm geri gönderme
merkezlerinde yeknesaklığı sağlayacak bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durum
geri gönderme merkezlerinde farklı uygulamalara neden olduğundan bu konuda bir
düzenleyici işlem niteliğinde hukuki metin hazırlanması gerekmektedir. Nitekim
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısında da ‘Geri gönderme
merkezlerinin kurulması, işletilmesi, devri, denetimi ve sınır dışı edilmek
amacıyla idari gözetimde bulunan yabancıların geri gönderme merkezlerine nakil
işlemleriyle ilgili usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.’ hükmü yer
almaktadır.
…
4- Geri
gönderme merkezlerinde bulunan yasa dışı göçmenlerin sayısı, uyrukları ve
haklarında yapılan işlemlere (sınır dışı, iltica başvurusu vb.) ilişkin oransal
verilerin düzenli olarak tutulması ve herkesin erişimine açık bir şekilde belli
periyotlarla yayınlanması gerekmektedir.
5- Sivil
toplum örgütleri temsilcilerine, avukatlara geri gönderme merkezlerine giriş ve
bilgi talebi hususunda yardımcı olunması gerektiği düşünülmektedir. Sivil
toplum örgütlerinin geri gönderme merkezi idaresi ile koordineli bir şekilde
çalışmalarına imkân tanınmalıdır.
…
6- Geri
gönderme merkezine gelen yasa dışı göçmenlerin uyruklarının tespitinde
beyanları esas olduğundan, doğru beyanda bulunup bulunmadıklarının yapılacak
mülakatlarda tercümanlar aracılığıyla denetlenmesi gerekmektedir. Bunun yanı
sıra yasa dışı göçmenlerle iletişimin sağlanmasında da tercümanların önemi
büyüktür. Bu nedenle geri gönderme merkezlerinde farklı dillerden tercümanlar
görevlendirilmesi büyük önem arz etmektedir.
7-
Ülkemizde uluslararası koruma ve yabancılarla ilgili hususlarda bir kanun
bulunmamakta; insan haklarını, milli güvenliği ve uluslararası ilişkileri doğrudan
etkileyen bu son derece önemli konu, idari düzenlemeler aracılığıyla
yürütülmeye çalışılmaktadır. Bu itibarla kanunla düzenlenmesi gerekirken daha
çok ikincil düzenlemelerle yürütülen uluslararası koruma ve yabancılar konusu,
kanun ve kanun temelinde hazırlanacak düzenlemelerle yürütülmeli, uluslararası
insan hakları standartlarına uyumlu bir uluslar arası
koruma sistemi hayata geçirilmelidir. Bu bakımdan TBMM Genel Kurulu gündeminde
bulunan ‘Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı’nın bir an önce
kanunlaşmasında fayda bulunmaktadır.
…”
20. Türkiye İnsan Hakları
Kurumu (İHK) tarafından Kumkapı GGM hakkında Kasım 2014 tarihli “İstanbul Geri Gönderme Merkezi Raporu”
yayımlanmıştır. Rapora esas ziyaret tarihi 2/5/2014’tür.
Raporda, Kumkapı GGM’nin özellikleri ve bu Merkezde
kalanlara sunulan hizmetlere ilişkin ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. Anılan
Raporda yer alan bazı bilgiler şöyledir:
“A. MERKEZ
YETKİLİLERİNDEN ALINAN BİLGİLER:
13.
İstanbul Geri Gönderme Merkezinde, 02.05.2014 tarihi itibarıyla 350 kişi
kalmaktadır. 28.04.2014 tarihinde, merkezde tutulan kişi sayısı 228 erkek, 149
kadın ve 7 çocuk olmak üzere toplam 384’tür.
- Merkeze
günde ortalama 30-40 kişi gelmekte, aynı miktarda kişi de çıkmaktadır.
- Kişi
ülkesine dönmek istemiyorsa ve başvuru yapmışsa iltica prosedürü
ortalama 3-4 ay sürmektedir.
-
Büyükşehir Belediyesine bağlı Sağlık A.Ş. tarafından iki ayda bir genel
temizlik yapılmaktadır. Koğuş temizliği alıkonanlarca yapılmaktadır.
- Haftada
bir perşembe günleri doktor gelmektedir. Hastaların ilaçları temin
edilmektedir.
- Merkezde
08.00-17.00 saatleri arasında çalışan hemşire mevcuttur. Acil durumlarda 24
saat ambulans gelmektedir.
- Yemek
için günlük iaşe bedeli 9 TL olup, yemek, ihaleyi kazanan firma tarafından
verilmektedir. Bu bedel İstanbul şartlarında yetersiz kalmaktadır. Öğlen ve
akşam yemeğinde sıcak yemek verilmekte ve aylık kalori hesabı dikkate
alınmaktadır.
-
Havaların iyi olduğu mevsimlerde, saat 17.00’den sonra kişiler havalandırmaya
çıkmaktadırlar, ancak kış mevsiminde hasta olmamaları için havalandırmaya
çıkartılmamaktadırlar. Bahçe, emniyetten gelen kişiler ve giriş çıkış yapan
araçlar için kullanılmaktadır.
…
B.
MERKEZDE TUTULAN KİŞİLERDEN ALINAN BİLGİLER
14.
İdarenin kullandığı birimlerden demir kapılarla ayrılan mekânda,
koğuşlar(üniteler) bulunmaktadır. Koğuş kapıları açıktır. Genel olarak
koğuşların bulunduğu mekânın çok pis, bakımsız ve kalabalık olduğu, kadınların
kendi çamaşırlarını ellerinde yıkadıkları, yataklarda nevresim ve yastık
olmadığı gözlemlenmiştir. Koridor ve yemekhane olarak kullanılan büyük bir
salon bulunmaktadır. Koridorda üç adet spor aleti mevcuttur.
C. YAPILAN
GÖZLEM VE DEĞERLENDİRMELER
1.
Merkezde Tutulanların Açık Havaya Çıkartılmaması
…
16. Merkez Müdürü, yapılan görüşme sırasında, gözetim
altındakilerin binanın bahçesinde hava alma imkânını hafta içinde saat
17.00’den sonra günde 45 dakika, hafta sonlarında ise günde 2-3 saat sağlamaya
çalıştıklarını, kış aylarında ise soğuktan hastalanabilecekleri endişesiyle
açık havaya çıkış izni vermediklerini, zaten gözetim altındakilerin de soğuk
nedeniyle çıkmak istemediklerini ifade etmiştir. Ayrıca,
Müdür, binada tutulanların güvenli bir şekilde hava alabilecekleri bir mekânın
da bulunmadığını ifade etmiştir.
17.
İnceleme esnasında görüşülenler ise, belirtilen şekilde hava alma imkânı
verilmediğini beyan etmişlerdir. Ziyaret, Mayıs ayında gerçekleşmiştir. Kadın
koğuşunda görüşülenler en son iki hafta önce bahçeye çıkartılmıştır. Üç ya da
dört aydan beri Merkez’de olduğunu ancak bütün bu süre boyunca sadece iki defa
dışarı çıktığını beyan eden ve bir yaşında bebeği bulunan kişiler
bulunmaktadır.
…
21. TBMM
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun 2012 tarihli raporuna göre de, ‘… havalandırmaya çıkarılması halinde kaçma şüphesi olacağından
dolayı yasadışı göçmenlerin havalandırılma imkanı sunulmayan bir yerde
barındırılması uygun görülmemiştir.’ Raporda, ‘personel yetersizliği nedeniyle
haftanın sadece bir günü kısa süre’yle çıkarılmanın
yetersiz olduğu, havalandırmaya çıkmanın yaşam hakkının bir uzantısı olduğu ve
haftanın her günü diledikleri zaman yararlanmalarının sağlanması gerektiği’
ifade edilmiştir...
23. Buna
karşın Merkezde tutulanların bahçeye çıkartılmamalarının ana gerekçesi,
yetkililerin ‘bahçede araç çıkışı olduğu ve güvenlik sağlanamayacağı’ ve ‘kış
aylarında çıkartırlarsa hasta olacakları’ iddiasıdır. … Merkezin bulunduğu yer
itibarıyla mesai saatleri içinde araçların durmasına izin verilmediği ve bu
nedenle de park yeri olarak bahçeye ihtiyaç duyulduğu dile getirilmiştir.
24. Merkez
yetkilileri bahçeye çıkarılmama konusunda, bahçede güvenlik sorunu olmasını
gerekçe göstermektedir. Bahçenin, merkeze gelen araçların giriş çıkışı ve
araçların park etmesi için ayrıldığı, bu nedenle kişilerin bahçeye çıkartılmadığı,
aksi durumda kaçışlar olabileceği ifade edilmektedir.
…
2.
Merkezde Kapasitenin Çok Üstünde Kişinin Barınması
…
29.
İstanbul Geri Gönderme Merkezinin normal kapasitesi, 200 erkek, 100 kadın olmak
üzere toplam 300 kişidir. Merkezde, incelemenin yapıldığı haftanın ilk günü,
384 kişinin kaldığı tespit edilmiştir. Sivil toplum kuruluşları da, genel
olarak 400 ile 500 arasında kişinin tutulduğunu beyan etmişlerdir.
30. 64
metrekarelik bir alanda 40 kişi kalmaktadır. Koğuşlarda yapılan incelemede,
ranzaların bitişik nizam şeklinde dizildiği ve mekânın tahammül sınırlarını
zorlayacak derece kalabalık olduğu görülmüştür. Ranzalarda yer kalmaması
nedeniyle, bazı kişilerin yere battaniye sererek yattığı görülmüştür.
…
31. … karşılamamaktadır.5 [Dipnot 5: Geri Gönderme
Merkezinde 300 kişilik kapasitede bile bir kişiye yaklaşık 3 m2 alan
düşmektedir. Bu sonuç CPT standartlarının yarısından daha azına denk
gelmektedir. Kaldı ki, ortalama 400-500 kişi civarında kişi kalmaktadır.
Dolayısıyla CPT tarafından öngörülen (her bir tutuklu veya hükümlü için asgari
7 m2’lik alan) standardının çok altında olduğu konusunda kuşku
yoktur. (CPT standartları, Bkz. CPT/Inf
(92)3 §43 http://www.cpt.coe.int/turkish.htm) Nitekim bu konu AİHM’nin Yarashonen Kararında değerlendirilmiş olup ‘Meclis
raporunda tespit edilen 297 erkek tutulan olduğu dikkate alındığında, ayrılan
yerin 2.27 m2 olup sadece bu durumun tek başına 3. maddenin ihlali
niteliğinde olduğu’ ifade edilmiştir. (Paragraf 8)]
…
77.
Merkezlerin erişimi zor olup, etkili bir denetlemesi de bulunmamaktadır.
Avukata erişim imkânı olmayan ve daha sonra ülkeden sınır dışı edilen
yabancıların geri gönderme merkezinde maruz kaldıkları insan hakları
ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir. Başvurucuların yabancı
olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması nedeniyle Merkezin yargısal
denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler çok az sayıdadır. Merkezde
tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir daha Türkiye’ye dönmesi oldukça
zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar, adli mercilere intikal
etmemektedir.
…”
21. Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti tarafından Kumkapı GGM’nin tutma koşullarına
ilişkin verilen bilgiler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Yarashonen/Türkiye (B. No: 72710/11, 24/6/2014, §§ 18, 19) kararında şöyle özetlenmiştir:
“18.
Hükümet, başvuranın tutulduğu Kumkapı Geri Gönderme Merkezinin 300 kişilik
kapasiteye sahip olduğunu ileri sürmüştür. Tutulan kişiler üç katta
barındırılmaktır. İlk iki kat tutulan erkeklere, üçüncü kat ise kadınlara
ayrılmıştır. Her katta sırasıyla 50, 58, 69, 76 ve 84 metrekare büyüklüğünde
beş yatakhane bulunmaktadır. Tutulan erkeklere ayrılan on odanın her birinde on
beş ile yirmi arasında yatak bulunmaktadır ve tüm odalar yeterince
havalandırılmaktadır. Ayrıca her katta beş duş ve altı tuvaletin yanı sıra
kahvaltı, öğle ve akşam yemeğinin her gün tüm katlarda servis edildiği 69
metrekarelik bir kafeterya bulunmaktadır. Tutulan kişilerin uygun hava
koşulları mevcut olduğunda açık hava egzersizi yapma hakkı bulunmaktadır. Her
perşembe günü bir doktor müessesede hazır olmakta ve tutulan kişilerin ayrıca
acil durumlarda tıbbi tedaviye erişimi mümkün bulunmaktadır. Tesisteki hijyene
gelince, geri gönderme merkezinde tam zamanlı çalışan altı temizlik görevlisi
bulunmakta ve bina gerekli olduğu zaman dezenfekte
edilmektedir.
19.
Hükümet iddialarını desteklemek üzere, diğerlerinin yanı sıra (inter alia) her ikisi de iyi
aydınlatılmış ve oldukça temiz olan iki yatakhanenin ve tutulan erkekler için
ayrılmış katlardan birindeki koridor ve kafeteryanın fotoğraflarını ibraz
etmiştir. Toplam yatak sayısının fotoğraflardan belirlenmesinin mümkün
olmamasına rağmen, her iki odanın duvarlarına karşı konumlandırılmış ve odanın
ortasında dar bir koridor bırakan iki sıra ranza bulunduğu gözlemlenmiştir.
Bazı ranzalar birbiriyle temas halindeyken, diğerleri ise büyük metal
dolaplarla ayrılmıştır. Masa ve sandalye gibi başka hiçbir mobilya odalarda
mevcut değildir; odalardan sadece bir tanesinde yatakların üstünde battaniyeler
vardır ve diğer odada hiçbir yatak takımı bulunmamaktadır. Kafeteryanın her
katında bir televizyon mevcuttur. Ayrıca, tutulan erkeklere ayrılmış katlardan
birine ait koridorun fotoğrafında metal bir mekik aleti ve bir egzersiz
bisikleti görünmektedir.”
22. Yarashonen/Türkiye kararında ayrıca BM Göçmenlerin
İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından Kumkapı GGM hakkında hazırlanan
rapordan alıntılar yapılmıştır. Anılan kararda yer verilen BM Raporu’nun ilgili
kısımları şöyledir:
“30.
Birleşmiş Milletler (“BM”) Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü François Crépeau, Türk Hükümeti’nin daveti üzerine 25-29 Haziran
2012 tarihleri arasında Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulunmuştur. François Crépeau diğerlerinin yanı sıra (inter
alia) Kumkapı ve Edirne’deki geri gönderme
merkezlerini ziyaret etmiş ve 17 Nisan 2013 tarihinde BM Genel Kurulu’na bir
rapor (A/HRC/23/46/Add.2) sunmuştur. Söz konusu raporun ilgili kısımları
aşağıdaki gibidir:
‘42. Özel
Raportör ziyareti esnasında göçmenlerin idari gözetim altına alınma nedenleri,
bu gözetimin süresi, tutulma koşulları ve idari gözetim altına alınan
göçmenlere yönelik güvencelere erişim konularında yetersiz bir düzenleme
olduğunu kaydetmiştir.
...
52. Her ne kadar 2010 yılının Eylül ayında Türkiye emniyet
makamları tarafından yayınlanan bir genelge ile geri gönderme merkezlerinde
tutulan düzensiz göçmenlerin tutulma nedenleri, tutulma süresi, avukata erişim
hakkı ve geri gönderme merkezinde tutulma kararına veya sınır dışı kararına
karşı itiraz hakkı konularında sistematik bir biçimde bilgilendirilmeleri
talimatı verilmiş olsa da, Özel Raportör’ün Edirne ve
Kumkapı geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerle yaptığı görüşmeler, söz
konusu genelgenin uygulamada sistematik bir biçimde hayata geçirilmediğini
ortaya koymaktadır.
…
54. Özel
Raportör ayrıca yukarıda anılan geri gönderme merkezlerindeki koşullardan da
rahatsızlık duymuştur. Çocukların da aralarında bulunduğu idari gözetim altında
tutulan kişiler çoğunlukla odalarda veya koğuşlarda kilitli tutulmakta ve dış
alanlara erişimleri ya oldukça kısıtlıdır veya hiç bulunmamaktadır. Aşırı kalabalıklık, sağlığa elverişsiz koşullar ve yetersiz gıda
diğer önemli endişe kaynaklarıdır.’
…”
23. Emniyet Genel
Müdürlüğünün 7/1/2016 tarihli ve 12058 sayılı
yazısının ilgili kısımları şöyledir:
“… Kumkapı
Geri Gönderme Merkezi’nin 1. ve 2. katının erkeklerin kullanımına açık olmak
üzere 3 kattan oluştuğu ve toplamda 250 kişinin barınabildiği, ancak zorunlu
durumlarda kapasitenin 300 kişiyi barındırabilecek durumda olduğu, 1. kat
misafirhanede; 69 metrekarelik bir yemekhanenin, 76, 50, 58 ve 84 metrekarelik
4 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 2. kat misafirhanede; 69
metrekarelik bir yemekhanenin, 69, 76, 50, 58 ve 84 metrekarelik 5 yatak
odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 3. kat bayanlar misafirhanesinde ise;
69 metrekarelik bir yemekhanenin, 69, 76, 50, 58, ve
84 metrekarelik 5 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 1. kat
misafirhanesinde 44, 2. kat misafirhanesinde 76, 3. kat misafirhanesinde ise 70
adet çiftli ranzanın bulunduğu,
Ayrıca
Geri Gönderme Merkezinde hava şartlarına göre sığınmacıların merkezin bahçesine
çıkartılarak temiz havadan faydalanmalarının sağlandığı, başvuranların da
tutulduğu süre içerisinde hava almasına imkan
verildiği, çocukların ise oyun parkında oynadıkları, aynı zamanda kapalı bir
çocuk oyun bölümünün bulunduğu, merkezin içerisinde bir kantinin yer aldığı ve
kantin görevlilerinin sabah, öğlen ve akşamları katlara çıkarak talepler
doğrultusunda hizmet verdikleri, şahısların özel ihtiyaçlarını buradan
sağladıkları, misafirhanede kalanlara üç öğün yemek verildiği, çocuklar için
günlük 500 ml sütün dağıtıldığı, temizliğin özel bir temizlik firması aracılığı
ile 6 görevli tarafından yapıldığı ve katların ilaçlandığı, katlara sıvı sabun,
banyo sabunu vb. temizlik malzemelerinin kesintisiz verildiği, katlarda 24 saat
kesintisiz sıcak ve soğuk suyun bulunduğu, TV izleme, spor yapma, dinlenme
odaları ve mescit gibi ihtiyaçlarının karşılandığı, geri gönderme merkezinde
kalan şahısların hastalanmaları ve acil durumlarda 112 acil servis yardımı ve
günlük şikâyet durumuna göre oluşturulan hastane ekibince tedavilerinin zaman
kaybedilmeden yapıldığı, ayrıca haftada bir gün İstanbul İl Sağlık
Müdürlüğü’nden gelen doktor vasıtasıyla şahısların muayene ve tedavilerinin
yapıldığı, gerek görülmesi durumunda bir üst sağlık kuruluşuna sevklerinin
yapıldığı, 1. derece yakını olan ziyaretçilerle görüşmelerin yaptırıldığı
anlaşılmıştır.”
24. Emniyet Genel
Müdürlüğünün belirtilen yazısı ekinde sunulan İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 16/12/2015 tarihli yazısının ilgili kısımları şöyledir:
“… [Ş]ahısların tutulduğu …
20.11.2012-23.01.2013 tarihleri arasındaki defter kayıtları incelendiğinde
ortalama rakamın 310-350 [kişi] olduğu … anlaşılmıştır.”
C. İlgili
Hukuk
1. Ulusal
Hukuk
25. 15/7/1950
tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun mülga 4. maddesi şöyledir:
“Pasaportsuz,
vesikasız veya usulüne uygun veya muteber olmıyan
pasaport veya vesikalarla Türkiye sınırlarına gelen yabancılar geri
çevrilirler.
Bunlardan,
pasaport veya vesikalarını yolda kaybettiklerini iddia edenlerin, İçişleri
Bakanlığınca yapılacak soruşturma sonuna kadar, icabederse,
en yakın idare merkezine gönderilerek haklarında verilecek kararlara göre işlem
yapılmak üzere mahalli mülkiye amirinin göstereceği yerde oturtulabilmek kaydiyle kabulleri caizdir.
Hükümetin
müsaadesiyle gelen göçmenler ellerinde Türk konsolosluklarının veya göçmen
sevkı için yabancı memleketlere Hükümetçe gönderilen memur veya heyetler
tarafından verilmiş bir vesika bulunmak şartiyle
pasaportsuz da olsalar Türkiye’ye kabul olunurlar.
Umumiyetle
mültecilerin ve iskan hakkındaki mevzuat dışında
olarak yurt tutmak maksadiyle gelen yabancıların,
pasaportları olsun olmasın Türkiye’ye kabulleri İçişleri Bakanlığının kararına
bağlıdır.”
26. 5682 sayılı Kanun’un “Türkiye’ye girmeleri memnu kimseler” kenar
başlıklı mülga 8. maddesi şöyledir:
“1.
Serseriler ve dilenciler;
2.
Delilikle veya bulaşık hastalıkla malül olanlar (Bu
gibilerden umumi sıhhati ve asayişi tehlikeye sokmıyacak
halde olup kendi vasıtalariyle veya kanuni veli veya
vasilerinin maddi himayeleri altında olarak tedavi veya hava değiştirme için
gelenler bu hükümden istisna edilebilirler);
3. Türkiye
Cumhuriyetinin taraf bulunduğu, mücrimlerin iadesine mütaallik
anlaşma veya andlaşmalarla iadeye esas olarak kabul
edilen suçlardan birinden sanık veya hükümlü bulunanlar;
4.
Türkiye’den sınır dışı edilmiş olupta avdetine
müsaade edilmemiş bulunanlar;
5. Türkiye
Cumhuriyetinin emniyetini ve umumi nizamını bozmak niyetiyle veya bozmak istiyenlere ve bozanlara iştirak veya yardım etmek maksadiyle geldikleri sezilenler;
6.
Fahişeler ve kadınları fuhuşa sevkederek
geçinmeyi meslek edinenlerle beyaz kadın ticareti yapanlar ve her nevi
kaçakçılar;
7.
Türkiye’de kalacaklarını beyan ettikleri müddetçe yaşamalarına ve tekrar
gitmelerine yetişecek paraları bulunmayıp Türkiye’de kendilerini himaye edecek
kimseleri bulunduğunu veya Türkiye’de yabancılara kanunla menedilmemiş işlerden
birini tutacaklarını ispat edemiyenler.”
27. 5683 sayılı mülga
Kanun’un 17. maddesi şöyledir:
“Siyasi
sebeplerle Türkiye’ye sığınan yabancılar ancak İçişleri Bakanlığınca müsaade
olunacak yerlerde ikamet edebilirler.”
28. 5683 sayılı mülga
Kanun’un 23. maddesi şöyledir:
“Memleket
dışına çıkartılmalarına karar verilipte pasaport
tedarik edemediklerinden veya başka sebeplerden dolayı Türkiye’yi terkedemiyenler İçişleri Bakanlığının göstereceği yerde
oturmağa mecburdurlar.”
29. 14/9/1994
tarihli ve 94/6169 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kabul edilip 30/11/1994
tarihli ve 22127 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den
İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla
Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak
Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in “Karar
makamı” kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
“(Değişik
madde 16/01/2006-2006/9938 S.B.K. Yön/3.mad)
Türkiye’ye
iltica eden veya başka bir ülkeye iltica etmek üzere Türkiye’den ikamet izni
talep eden münferit yabancıların talepleri, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki
Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi ile Mültecilerin Hukuki Statüsüne ilişkin 31
Ocak 1967 tarihli Protokol ve bu Yönetmelik gereğince İçişleri Bakanlığı’nca
karara bağlanır.
İçişleri Bakanlığı, karar verme yetkisini
uygun göreceği hallerde valiliklere devredebilir.
Valilikçe veya İçişleri Bakanlığı’nca alınan
karar valilikler aracılığıyla yabancıya tebliğ edilir.
Talebi kabul edilen yabancı, İçişleri
Bakanlığı’nca uygun görülecek bir misafirhanede barındırılır veya İçişleri
Bakanlığı’nca gösterilecek bir yerde serbest ikamet edebilir.
Talebi kabul edilmeyen yabancı bu karara karşı
15 gün içerisinde isterse ilgili valiliğe itiraz edebilir.
İtiraz süresi kararın daha hızlı verilebilmesi
için gerekli görülen durumlarda İçişleri Bakanlığı’nca daha kısa olarak
belirlenebilir.
Karara itiraz eden yabancının bu konudaki
ifadesi ve ifadesini destekleyen diğer bilgi ve belgeler valilikçe İçişleri
Bakanlığı’na gönderilir. İtiraz, İçişleri Bakanlığınca sonuçlandırılır ve nihai
karar yabancıya tebliğ edilir.
İtirazları nihai olarak reddedilenlerin
durumu, yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde değerlendirilir.
Yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde de ikamet izni verilmesi uygun
görülmeyen yabancılara idarece belirlenen süre içerisinde Türkiye’yi terk
etmeleri gerektiği bildirilir. Ülkeyi terk etmeyen yabancılar, İçişleri
Bakanlığının talimatı üzerine valiliklerce veya doğrudan karar verme yetkisinin
valiliklere devredildiği hallerde, valilikler tarafından re’sen
Türkiye’den çıkartılırlar.”
2. Uluslararası
Hukuk
30. CPT tarafından kabul
edilen Yabancı Uyruklu Kişilerin Tutulma Koşullarına İlişkin Standartlar’ın (CPT/Inf/E (2002) 1- Rev. 2010) ilgili
kısımları şöyledir:
“48. Açık
havada egzersiz yapma konusunun üzerinde özellikle durulmalıdır. Mahkumların (tercihen genel bir faaliyet programının bir
parçası olarak) her gün açık havada en az bir saat egzersiz yapabilmesi şartı,
temel bir önlem olarak genel kabul görmüştür. CPT, istisnasız bütün mahkumlara
(ceza olarak hücre hapsinde olanlar dahil) her gün
açık havada egzersiz yapma imkanı verilmesi gerektiğine dikkat çekmektedir.
Açık havada egzersiz yapılacak yerlerin makul büyüklükte ve mümkün olduğunca
kötü hava şartlarında koruma sağlayacak biçimde olması gerektiği barizdir.
…
29. CPT’nin bakış açısına göre, kişileri yabancılar mevzuatına
göre uzun süreli olarak özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü
hallerde, bu kişiler özellikle bu amaç için hazırlanmış, hukuki durumlarına
uygun bir programa, fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip
merkezlerde tutulmalıdır. …
Bu tür
merkezlerin yeterli donanıma sahip, temiz ve bakımlı olması ve orada kalan
kişilere yeterli yaşama alanı sağlaması önemlidir. Ayrıca cezaevi ortamı olduğu
izleniminin mümkün olduğu kadar önlenmesi için, mekan
düzenlemesine özen gösterilmelidir. Program faaliyetlerine gelince, açık havada
egzersiz, gün içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona,
gazete/dergilere ve diğer uygun dinlenme yollarına (örn.
kutu oyunlarına, pinpon masalarına) erişimi içermelidir. Bu kişilerin
tutuldukları süre ne kadar uzun olursa, onlara sunulan faaliyetler de o kadar
kapsamlı olmalıdır.
…
79. Yasa
dışı göçmenlere uygulanacak tutukluluk durumu, onların özgürlüklerinin
kısıtlanmasının doğasını yansıtıcı, sınırlı kısıtlamalar içeren ve
çeşitlendirilmiş etkinlik rejiminden oluşmalıdır. Örneğin, özgürlükten yoksun
kılınmış yasa dışı sığınmacılar … tutuldukları
kurum içindeki hareket sebestlikleri mümkün olduğunca
az sınırlandırılmalıdır.”
31. Birleşmiş Milletler (BM)
Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1988 tarihli ve 43/173 sayılı kararıyla kabul edilen
Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin Prensipler’in “İnsani
tarzda muamele yükümlülüğü” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Her hangi
bir biçimde tutulan veya hapsedilen bir kimse, insaniyetin ve insanın doğuştan
sahip olduğu insanlık onuruna saygının gerektirdiği bir biçimde muamele görür.”
32. Anılan Prensipler’in “Tutmanın
ve diğer tedbirlerin yargısal denetimi” kenar başlıklı 4. maddesi
şöyledir:
“Her türlü tutma veya hapsetme kararı ve
tutulan veya hapsedilen bir kimsenin insan haklarını her hangi bir biçimde
etkileyen bütün tedbirlere yargısal veya diğer bir makam tarafından karar verilir
veya bu tedbirler bu makamların etkili denetimine tabi tutulur.”
33. BM Mülteciler Yüksek
Komiserliği Yürütme Komitesinin (UNCHR EXCOM) “Mültecilerin
ve Sığınmacıların Alıkonulması” konulu 44 numaralı kararının
dördüncü fıkrasının (f) bendi şöyledir:
“Yürütme
Komisyonu, Mültecilerin Statüsüne ilişkin 1951 Sözleşmesi’nin 31. maddesi’ni hatırlatarak
...
(f)
Mültecilerin ve sığınmacıların alıkonma koşullarının insani olması gerektiğini vurgulamıştır.
Özellikle, mülteciler ve sığınmacılar mümkünse, adi suçlu olarak tutulmakta
olan kişilerin yanında tutulmayacak ve fiziksel güvenliklerinin tehlike altında
olduğu yerlerde bulundurulmayacaktır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
34. Mahkemenin 20/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
35. Başvurucular, vatandaşı
oldukları Rusya Federasyonu Çeçenistan Cumhuriyeti’ndeki silahlı çatışma ortamı
nedeniyle 2005 yılında iltica talebi ile Türkiye’ye geldikten sonra 20/11/2012 ile 23/1/2013 tarihleri arasında yaşamlarının
tehlike altında olduğu ülkelerine sınır dışı edilme korkusu altında ve herhangi
bir yargısal merciinin kararı olmadan 65 gün boyunca Kumkapı GGM’de gözetim altında tutulduklarını, söz konusu merkezin
dış dünyadan yalıtılmış, giriş çıkışları sürekli kontrol edilen yüksek
güvenlikli bir merkez olduğunu ve aynı zamanda yaşam koşullarının sağlıksız,
gayriinsani ve onur kırıcı olduğunu, anılan Merkezde tutulmaları sonucunda
ruhsal ve fizyolojik yönden sağlık durumlarının bozulduğunu, bu nedenlerle
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
36.
Başvurucular ayrıca keyfî ve hukuk dışı gerekçelerle 65 gün boyunca gözaltında
tutulmalarının yabancı olmalarından kaynaklandığını ve Türk hukukunda
yabancılara ilişkin idari gözetim işlemlerinin yasal dayanağının ve yargısal
denetiminin bulunmadığını, niçin tutuldukları konusunda
bilgilendirilmediklerini ve yetkili bir mahkeme tarafından verilmiş bir tutma
kararı olmadan özgürlüklerinin kısıtlanmış olduğunu, gözetim altında tutulmaya
başladıktan sonra derhâl bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili bir
merci önüne çıkarılmadıklarını, ayrıca kendilerine uygulanan özgürlük
kısıtlamasının “gözaltı” ve “tutuklama” sayılmaması nedeniyle tazminat
talep edilmesinin de mümkün olmadığını, bu nedenlerle Anayasa’nın 19.
maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
37. Başvurucular son olarak
Türkiye’de yabancı kişilerin geri gönderme merkezlerinde gayriinsanî
koşullarda, uzun süre tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve başvuruların
sonuçsuz kaldığını, bu konuda başvuracakları etkili bir kanun yolu
bulunmadığını, bu nedenlerle Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
38. Nihayet başvurucular;
kimliklerinin gizli tutulmasını, adli yardımdan yararlandırılmalarını ve maruz
kaldıklarını iddia ettikleri hak ihlalleri sonucunda uğradıkları maddi ve
manevi zararlar nedeniyle kendilerine hakkaniyete uygun bir tazminat ödenmesini
talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
39. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı
olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
40. Başvurucuların, sınır dışı
tehdidi altında GGM’de tutulduklarına ve GGM’nin tutma koşullarının elverişsizliğine ilişkin
şikâyetlerinin, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
incelenmesi gerekir.
41. Başvurucular; Türkiye’de
yabancı kişilerin geri gönderme merkezlerinde gayriinsanî koşullarda, uzun süre
tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve başvuruların sonuçsuz kaldığı, bu
nedenle kanun yollarının etkili olmadığı şikâyetlerinin Anayasa’nın 17. maddesi
ile bağlantılı olarak 40. maddesi kapsamında incelenmesi gerekir.
42. Başvurucuların geri
gönderme merkezinde tutulmalarının kanuniliği, yargısal denetimi, tutma
nedenleri hakkında bilgilendirilmeleri ve tutma nedeniyle tazminat ödenmesi
konularına ilişkin şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinde yer alan güvenceler
kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Adli Yardım Talepleri Yönünden
43. Ülkelerini uzun süre
önce terk etmiş olan başvurucuların; herhangi bir gelirlerinin bulunmadığı,
çalışma izinlerinin bulunmadığı ve başkalarının yardımları ile hayatlarını
idame ettirdikleri, bu nedenlerle geçimlerini önemli ölçüde güçleştirmeksizin
yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun oldukları, başvuru formunda sunulan
bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen adli yardım talebinin
değerlendirilmesine ilişkin ilkeler temelinde başvurucuların açıkça dayanaktan
yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulü gerekir.
2. Sınır Dışı Edilmek Üzere İdari Gözetim Altında Tutulan
Yerin Koşullarının Elverişsizliği Nedeniyle Anayasa’nın 17. Maddesi ile
Bağlantılı Olarak 40. Maddesinin İhlal Edildiğine ilişkin İddialar
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
44. Açıkça dayanaktan yoksun
olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden
de bulunmayan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Esas Yönünden
45. Başvurucular; Türkiye’de
yabancı kişilerin gayriinsanî, onur kırıcı muamele oluşturacak biçimde ve uzun
süre GGM’de tutulmaları nedeniyle yapılan şikâyet ve
başvuruların sonuçsuz kaldığını, idare mahkemesinde açtıkları davaların
reddedildiğini, bu nedenle kanun yollarının etkili olmadığını belirterek Anayasa’nın
40. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
46. Bakanlık görüşünde,
başvurucuların sundukları dilekçe içeriğinden Kumkapı GGM’de
kaldıkları süre boyunca içinde bulundukları kötü yaşam koşullarının
değiştirilmesi için ilgili idari mercie başvuru yapmadıklarının anlaşıldığı bildirilmiştir.
47.
Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, uygulamada idareye
başvurunun hiçbir faydası bulunmadığını, tutuldukları koşullar ile ilgili
şikâyetleri bakımından Türk hukukunda düzenlenmiş olan başvurabilecekleri
etkili bir iç hukuk yolu bulunmadığını; AİHM’in
birçok kararında, yabancıların gözaltında tutulması, kötü gözaltı koşulları ve
işkence konusundaki şikâyetleri bakımından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(Sözleşme) 13. maddesinde öngörülen biçimde etkili bir iç hukuk yolu
bulunmadığı sonucuna ulaşıldığını belirtmişlerdir.
48. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması”
kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Anayasa
ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama
geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme
hakkına sahiptir.
Devlet,
işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını
ve sürelerini belirtmek zorundadır.”
49. Sözleşme’nin “Etkili başvuru hakkı” kenar başlıklı 13.
maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen
herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler
tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola
başvurma hakkına sahiptir.”
50. Anayasa’nın 40. maddesi,
Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama
geciktirilmeden başvurma hakkını güvence altına almaktadır.
51. İhlale neden olduğu
iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen ve Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunabilmek için de tamamının tüketilmiş olması gereken idari ve
yargısal başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları yanında, telafi kabiliyetini
haiz olmaları ve tüketildiklerinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul
başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi
tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da
en azından etkili olmadıklarının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, §§ 28, 29).
52. Kişilerin etkili başvuru
hakkı açısından sahip oldukları güvencenin kapsamı, ihlal iddiasına konu edilen
hakkın niteliğine göre değişmektedir. Fakat genel olarak ifade edilmelidir ki
Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca sağlanması gereken başvuru yolunun, hem
teoride hem de uygulamada ileri sürülen ihlali önleme, ihlal devam etmekte ise
sonlandırma veya gerçekleşip sona ermiş ihlallere yönelik olarak da makul bir
tazmin imkânı sunma açısından etkili olması gerekmektedir (K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015, § 71).
53.
Ancak ihlal iddiasına konu edilen hak, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan “işkence”, “eziyet” veya “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi
tutmama yasağı olduğunda Anayasa’nın öngördüğü mutlak yasak gereği, bu haklar
açısından sağlanması gereken başvuru yolunun etkili olmasından söz edebilmek
için bu yolun ihlali önleyici ve bazı durumlarda cezalandırıcı, ayrıca
gerektiğinde tamamlayıcı bir unsur olarak makul bir tazmin imkânını sunan bir
yol olması zorunludur. Aksi takdirde bu tür ihlaller açısından sadece tazmin yollarının
öngörülmüş olması, bu tür muamelelere maruz kalan kişilere yapılanları
(kısmen/zımnen) meşrulaştırmış ve devletin tutma koşullarını Anayasa’nın güvence
altına aldığı standartlara yükseltme yükümlülüğünü kabul edilemez bir şekilde
azaltmış olacaktır. Bu nedenle somut başvuruda olduğu gibi “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” koşullarda
tutulma şikâyetleri açısından ancak tutulma koşullarının iyileştirilmesi/düzeltilmesi
ve ayrıca bu koşullardan kaynaklanan zararların tazmin edilmesini sağlayacak
bir başvuru yolunun etkililiğinden söz edilebilir. Elbette ihlal iddialarına
konu yerden ayrılmış olunması durumunda yapılacak başvurular açısından
hâlihazırda gerçekleşmiş olan maddi ve manevi zararlara karşılık gelecek
nitelikte tazmin yollarının bulunması da gerekmektedir (K.A.,
§ 72).
54. AİHM de Sözleşme
tarafından söz konusu hükme atfedilen özel önemin, devlet tarafından tazmin
edici bir hukuk yoluna ilaveten bu tür muamelelerin tamamını süratle sona
erdirecek etkili bir mekanizma kurulmasını gerektirdiğini kabul etmektedir (Yarashonen/Türkiye, § 61).
55. Bireysel başvuru formu
ve Bakanlık görüşünde sunulan ve birbirini teyit eden bilgiler çerçevesinde
başvurucuların 20/11/2012 ile 23/1/2013 tarihleri
arasında Kumkapı GGM’de (65 gün) tutuldukları
anlaşılmaktadır.
56. Bakanlık görüşünde,
Anayasa’nın 125. maddesine göre idarenin her türlü eylem ve işleminin yargı
denetimine tabi olduğu ifade edilerek başvurucuların GGM’deki
iddia edilen kötü yaşam koşullarının değiştirilmesi için ilgili idari mercie
başvuru yapmadıkları ifade edilmiştir. Ancak Anayasa’nın
bahsi geçen hükmü dışında Bakanlıkça başvurucuların tutuldukları dönemde anılan
Merkezlerindeki elverişsiz yaşam koşullarını önleme ve doğan zararları tazmin
etmek üzere belirlenmiş somut bir idari veya yargısal hak arama yoluna atıfta
bulunulmadığı gibi atıf yapılan Anayasa’nın 125. maddesindeki genel kuralın,
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan hukuksal
değerlerin korunması noktasında, çözüm üretme kabiliyetini haiz ve makul bir
başarı şansı sunan bir hak arama yolu sağladığına dair yargısal pratiği ortaya
koyan bir açıklama veya somut herhangi bir karar da sunulmamıştır. Kaldı
ki yabancıların GGM’de tutulma koşullarının
incelemeye tabi olduğu varsayılsa dahi bu tür koşulların hangi standartlara
göre değerlendirileceğine dair başvurucuların tutuldukları zaman periyodunda
yürürlükte olan açık bir düzenlemeye rastlanamamıştır.
57. AİHM’in konuya ilişkin Yarashonen/Türkiye kararında; tutulan bir göçmenin,
önerilen hukuk yollarından faydalanarak haklarını savunabildiğini yani idare
mahkemesine veya idari makama yapılan başvurunun tutulma koşullarının
iyileşmesiyle ve/veya olumsuz maddi koşullar nedeniyle yaşanan ıstırap için
tazminata hükmedilmesiyle sonuçlandığını gösteren herhangi bir adli veya idari
kararın, davalı devlet tarafından ibraz edilmediği, niçin ibraz edilmediğine
ilişkin bir açıklamada da bulunulmadığı tespitlerine yer verilmiştir. (Yarashonen/Türkiye, § 63; Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
B. No: 30471/08, 22/9/2009, § 25).
58. 2/5/2014
tarihli ziyarete istinaden düzenlenen İHK raporunda da “Merkezlerin erişimi zor olup, etkili bir denetlemesi
de bulunmamaktadır. Avukata erişim imkânı olmayan ve daha sonra ülkeden sınır
dışı edilen yabancıların geri gönderme merkezinde maruz kaldıkları insan
hakları ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir. Başvurucuların
yabancı olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması nedeniyle Merkezin
yargısal denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler çok az sayıdadır.
Merkezde tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir daha Türkiye’ye
dönmesi oldukça zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar, adli mercilere intikal
etmemektedir.” şeklinde tespitlere yer verilmiş olması,
başvurucuların iddialarını güçlendirmektedir (bkz. § 20).
59. Nitekim 2012 tarihli
TBMM Raporu’nda da tutulan düzensiz göçmenlere ne tür muameleler uygulanacağı
ve işleyişlerinin nasıl olacağı konularında tüm geri gönderme merkezlerinde
yeknesaklığı sağlayacak bir düzenlemenin bulunmadığı, bu durumun farklı
uygulamalara neden olduğu, bu konuda düzenleyici işlem niteliğinde bir hukuki
metin hazırlanması gerektiği ifade edilmiştir.
60. Başvurucuların tutulma
tarihlerinden sonra 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe
giren 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma
Kanunu’nda da tutulma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına
uygunluğu açısından denetleme ve herhangi bir aykırılık tespiti durumunda
koşulların düzeltilmesi veya tutulmanın sonlandırmasına imkân sağlayacak,
tutulma koşullarının standartlarını belirleyen ve bu koşulların kontrolünü,
gözden geçirilmesini içeren özel nitelikte bir idari veya yargısal başvuru mekanizmasının
öngörülmediği, Anayasa Mahkemesince daha önce karara bağlanmıştır (K.A. § 77).
61. Bu tespitler ışığında GGM’de idari gözetim altında tutulmuş olan başvurucular
açısından, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan
hukuksal değerlerin korunması noktasında, teoride ve pratikte çözüm üretme
kabiliyetini haiz ve makul bir başarı şansı sunan etkili idari ve yargısal bir
başvuru yolunun bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
62. Açıklanan nedenlerle somut
başvurunun özel koşulları çerçevesinde, tutulma koşullarından kaynaklanan
Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği iddiaları açısından Anayasa’nın 40.
maddesinin zorunlu kıldığı etkili bir başvuru yolunun bulunmadığı ve
dolayısıyla başvurucuların etkili başvuru haklarının ihlal edildiği sonucuna
ulaşılmıştır.
3. Kumkapı GGM’nin Koşullarının
Anayasa’nın 17. Maddesini İhlal Ettiğine İlişkin İddialar
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
63. Etkili başvuru hakkının
ihlal edildiği iddiası yönünden sunulan Bakanlık görüşünde (bkz. § 46)
başvurucuların Kumkapı GGM’de kaldıkları süre boyunca
içinde bulundukları yaşam koşullarının değiştirilmesi için ilgili idari mercie
başvuru yapmadıklarına dikkate çekilmiştir.
64.
Belirtilen Bakanlık görüşünde esasen Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının ihlal edildiği iddiası yönünden başvuru yollarının tüketilmediği
olgusuna temas edilmekte ise de yukarıda etkili başvuru hakkı yönünden yapılan
inceleme sonucunda, Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin
ihlal edildiği sonucuna ulaşılmış olması nedeniyle başvurucuların GGM’deki tutma koşulları ile ilgili olarak başvuru
yollarını tüketip tüketmediklerinin ayrıca tartışılmasına gerek görülmemiştir.
65. Açıkça dayanaktan yoksun
olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden
bulunmayan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
66. Herkesin maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına
alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması
amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence”
ve “eziyet” yapılamayacağı,
kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan”
ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
67. Devletin, bireyin maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü,
öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan
maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal
zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve
ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 81).
68. Bir muamelenin
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari
bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli
olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri
dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel
ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler
önem taşımaktadır (Tahir Canan, §
23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile
ardındaki saik de eklenebilir (Cezmi Demir
ve diğerleri, § 83).
69. Anayasa ve Sözleşme
tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş
ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu
görülmektedir. Bir muamelenin “işkence”
olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan
fıkrada geçen “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
70. Mağdurları küçük
düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem
ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına
aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif
muamelelerin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan”
muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada “eziyet”ten faklı olarak kişi üzerinde
uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya
alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 89).
71. Yukarıda değinildiği
üzere bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu belirleyebilmek
için her somut olayın kendi özel koşulları içinde değerlendirilmesi
gerekmektedir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı ve
insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı
durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü
muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da
alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın
belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Tutulma
koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet
görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, kişiye normal olmayan
bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 90).
72. Somut olayda olduğu gibi
bir kişinin sınır dışı etme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle yakalanması
veya tutulması mümkündür (Rıda Boudraa, B. No:
2013/9673, 21/1/2015, § 73). Bu amaçla idari gözetim
altına alınan yabancının tutulduğu yerdeki maddi koşulların Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girebilmesi için asgari bir eşiğe ulaşmış
olması gerekmektedir. Bu asgari eşik değerlendirmesi ise koşullarla ilgili tüm
verilere, özellikle de muamelenin süresine, fiziksel ya da ruhsal etkilerine ve
bazen de mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumuna bağlı olarak yapılmalıdır
(Rıda Boudraa, § 60).
73. Bir muamelenin “insanlık dışı” olarak nitelendirilebilmesi
için, bunun tasarlanarak uygulanmış olmasının yanı sıra bedensel yaralanma ya
da fiziksel veya ruhsal acıya sebebiyet vermesi diğer taraftan bir muamelenin “aşağılayıcı” olarak nitelendirilebilmesi
için mağdurlarını rencide edecek ve küçültecek ölçüde onlara, korku, endişe,
aşağılanma gibi duyguları hissettirmesi gerekir (Rıda Boudraa, § 61).
74. Bir ceza veya
muamelenin, Sözleşme’nin 3. maddesi anlamında “aşağılayıcı”
olup olmadığını tespit ederken bunların amacının ilgiliyi rencide etme ve
aşağılık duruma düşürme olup olmadığının ve etkilerine bakıldığında söz konusu
tedbirin, Anayasa’nın 17. ve Sözleşme’nin 3. maddelerine aykırı şekilde,
ilgilinin kişiliğini etkileyip etkilemediğinin araştırılması gerekmektedir. Bununla birlikte böyle bir amacın olmaması, kesin olarak bu hükmün
ihlal edilmiş olması ihtimalini devre dışı bırakmamakla birlikte bir ceza veya
muamelenin “insanlık dışı” ya da
“aşağılayıcı” olabilmesi için
rencide edilme veya ıstırabın, meşru bir muamele ya da cezanın barındırdığı
rencide olma duygusu ve ıstırabın ötesine geçmiş olması gerekmektedir (Rıda Boudraa, § 62).
75. Tutulma koşullarının
Anayasa’nın 17. maddesi anlamında “insan
haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele oluşturup oluşturmadığı
incelemesinde bir sonuca ulaşırken bu tür merkezlerde tutulan her bir kişiye düşen
yaşam alanı, ağırlıklı olarak dikkate alınması gereken bir kriterdir
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Yarashonen/Türkiye, § 72).
76. AİHM, bu konuda yaptığı
incelemelerde kişi başına düşen dört metrekare alanın bu konuda asgari
standardı oluşturduğuna, kişi başına üç metrekareden daha az bir alanın
düşmesinin de tek başına, tutulma koşullarının Sözleşme’nin 3. maddesinin
ihlali sonucu doğurmasına neden olacağına karar vermiştir (Hagyó/Macaristan, B. No: 52624/10, 23/4/2013,
§ 45, Yarashonen/Türkiye, § 72). Öte yandan AİHM, tutulan
kişilere her gün en az bir saat açık havada egzersiz yapma imkânı verilmesinin,
bu kişilerin refahı açısından temel bir güvence olduğunu kabul etmektedir (Ananyev ve diğerleri/Rusya, B. No: 42525/07, 60800/08, 10/01/ 2012 § 150).
77.
Geri gönderme merkezlerindeki tutma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesine
uygunluğunun değerlendirilmesinde kişi başına düşen alan hesabının yanı sıra
tutulan kişilerin günlük açık havadan yararlanmaları, kapalı mekânların gün
ışığı alma ve havalandırılma durumları, kalınan mekânın temizliği ve tutulan
kişilere sunulan sağlık hizmetleri gibi hususların da dikkate alınması
gerekmektedir (Yarashonen/Türkiye,
§ 73). CPT’nin “gözetim
altında tutulan göçmenler” hakkında kabul ettiği standartlarda (bkz.
§ 30) kişileri yabancılar mevzuatına göre uzun süreli olarak özgürlüklerinden
mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü hâllerde, bu kişilerin özellikle bu amaç
için hazırlanmış hukuki durumlarına uygun bir programa, fiziki koşullara ve
uygun nitelikli personele sahip merkezlerde tutulmaları gerektiği; bu tür
merkezlerin yeterli donanıma sahip, temiz ve bakımlı olması ve orada kalan
kişilere yeterli yaşam alanı sağlamasının önemli olduğu; cezaevi ortamı olduğu
izleniminin mümkün olduğu kadar önlenmesi gerektiği; programlı faaliyetlerin
açık havada egzersiz, gün içinde zaman geçirilebilecek bir odaya,
radyo/televizyona, gazete/dergilere ve diğer uygun dinlenme yollarına erişimi
içermesi gerektiği; bu kişilerin tutuldukları süre ne kadar uzun olursa onlara
sunulan faaliyetlerin de o kadar kapsamlı olması gerektiği kabul edilmektedir. Bu kapsamda CPT, istisnasız bütün mahkûmlara (ceza olarak hücre
hapsinde olanlar dâhil) her gün açık havada egzersiz yapma imkânı verilmesi ve
açık havada egzersiz yapılacak yerlerin makul büyüklükte ve mümkün olduğunca
kötü hava şartlarında koruma sağlayacak biçimde olması gerektiğini kabul
etmektedir. Mahkûmlar açısından kabul edilen bu standardın “gözetim altında tutulan göçmenler”
açısından evleviyetle geçerli olduğu açıktır (K.A., § 98).
78. Anayasa Mahkemesi
açısından yukarıda yer verilen standartlar (bkz. §§ 75-77) kural olarak bu
konuda yapacağı incelemelerde asgari standartları oluşturmakla birlikte burada
yer verilen standartların her bir somut olayın kendi özel koşulları açısından
incelenmesi gerekmektedir.
ii.
İlkelerin Somut Olaya Uygulanması
79.
Başvurucular, Kumkapı GGM’de tutuldukları 65 gün
boyunca can güvenlikleri olmadığını iddia ettikleri ülkelerine sınır dışı
edilme korkusu ile yaşadıklarını, Kumkapı GGM’nin
açık havaya çıkma ve sosyal faaliyet imkânları bulunmayan, dış dünyadan
yalıtılmış, yüksek güvenlikli, hapishane gibi demir parmaklıkları olan, giriş
kapısında otomatik silahlı polislerin nöbet tuttuğu, tüm giriş-çıkışların sıkı
kontrol altında ve üst amirin iznine tabi olduğu bir merkez olduğunu, buradaki
tutma koşullarının gayriinsani ve onur kırıcı olduğunu, belirtilen nedenlerle
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve
kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
80.
Bakanlık görüşünde, başvurucuların Kumkapı GGM’de
tutuldukları dönemde toplam kişi mevcudunun Merkezin kapasitesi olan 300’ü
aşmadığı, Merkezin erkeklere ayrılmış olan birinci ve ikinci katlarında değişik
büyüklüklerde dokuz oda bulunduğu; her katta birer yemekhane, beşer duş ve
altışar tuvalet yer aldığı, Merkezde hizmet veren kantinin günün belli
saatlerinde katlara çıkarak servis yaptığı, temizlik için altı görevli
bulunduğu, temizlik malzemelerinin temin edilebildiği, katlardaki banyolarda
sürekli sıcak su bulunduğu; televizyon seyretme, spor yapma, istirahat ve
ibadet imkânlarının sağlandığı, odaların ışıklandırma ve temizliğinin iyi
durumda olduğu, ilgili CPT Raporu’nda da odaların ışıklandırıldığı ve temiz
olduğunun belirtildiği, haftada bir gün düzenli olarak doktor geldiği, havanın
uygun olduğu saatlerde tutulanların havalandırmaya çıkmalarına izin verildiği
bildirilmiştir. Ayrıca Bakanlık görüş yazısı ekinde, Merkezin iç ve dış mekân
görüntüleri sunulmuştur.
81.
Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, tutuldukları dönemde
Merkezde bulunan insan sayısının normal kapasitenin çok üzerinde olduğunu; bu
nedenle örneğin, kadınlar kısmında bir yatağı iki kadının kullanması, yerde
yatma ya da yatacak başka yer olmadığı için mescidin halıları üzerinde yatmanın
sıkça karşılaşılan durumlar olduğunu, erkekler kısmının mescidinin de bazı
yoğun dönemlerde yatma yeri olarak kullandığını, Bakanlık görüşünde
tutuldukları döneme ait mevcudun net olarak bildirilmediğini, Merkezin
mevcudunun çoğunlukla 450-500 kişi civarında olduğunu, yurtiçi ve yurtdışından
gelen inceleme heyetleri gelmeden önce Merkezde tutulan önemli sayıda kişinin
serbest bırakıldıklarını, aynı zamanda bu kapsamda düzenlenen raporlarda
sürekli kapasitenin üzerinde insan tutulmasının eleştirildiğini, 2008 ile 2012
yılları arasındaki tüm rapor ve haberlerde Merkezin mevcudunun 400 ile 800 kişi
arasında değiştiğini, Bakanlık tarafından referans alınan 2009 tarihli CPT Raporu’nda
yetersiz fiziksel koşullara rağmen Merkezin 560 kişilik mevcudunun düşürülmesi
gerektiğinin bildirildiğini, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun 2012 yılı
Mayıs ayında Merkeze yapılan “planlı ve
önceden haber verilmiş” ziyarete ilişkin raporda Merkezin
kapasitesinin 300 kişi olduğu; inceleme sırasında mevcudun 291 erkek, 97 kadın
ve 7 çocuk olduğu ve personel yetersizliği gerekçesiyle haftada bir gün kısa
süreli havalandırmanın yetersiz olduğu tespitlerine yer verildiğini, Bakanlık
görüşünde atıf yapılan 2009 tarihli CPT Raporu’nun 47. paragrafında da
tutulanlara açık havada aktivite imkânın tanınmadığı ve bu durumun kabul
edilemez olduğunun ifade edildiğini bildirmişlerdir.
82. Başvurucular, haftada
bir gün doktor getirilmesi uygulamasının 2012 yılı Mart ayından sonra olduğunun
anlaşıldığını ayrıca 300 kişi kapasiteli bir merkezde hafta bir gün kısa süreli
doktor ziyareti ile etkili bir sağlık yardımı yapılmasının mümkün
olamayacağını, bu durumun anılan CPT raporunda da eleştiriye konu edildiğini,
tutulan kişilerin doktorun geldiğinden haberdar dahi olmadıklarını; kalabalık,
gürültü ve ışıkların sürekli açık olması nedeniyle uyku sorunu yaşadıklarını,
koğuşlarda yoğun sigara dumanına maruz kaldıklarını, ortamın hijyenden
yoksun ve haşeratlı olduğunu, Merkezde bulunduğu
iddia edilen kantinin faal olmadığını, Bakanlık tarafından sunulan
fotoğraflarda da görünmediğini, dışarıdaki bir bakkaldan günde iki defa eleman
geldiğini ve ihtiyaçlarını bu şekilde gidermeye çalıştıklarını, fiyatların
normalden çok pahalı olduğunu ifade etmişlerdir.
83.
Başvurucular, Bakanlık görüş yazısı ekinde sunulan fotoğrafların planlanarak
çekilmiş olmalarına rağmen dikkatli incelendiklerinde dahi Merkezin asıl
koşulları hakkında fikir sahibi olmanın mümkün olacağını, örneğin tutulan
kişilerin havalandırma amaçlı çıkarıldıkları alanın fiilen otopark olarak
kullanıldığının ve koğuşlardaki yatakların arasından yan yana iki kişinin
geçmesinin mümkün olmadığının görüldüğünü, Bakanlık tarafından sunulan
tutanakların tarihlerine bakıldığında dışarı çıkma imkânının fiilen sınırlı
olduğunun anlaşılabildiğini, açık havaya çıkarılmanın elverişli havalarda dahi
istisnai bir uygulama olduğunu, kendilerinin de Merkezde kaldıkları süre
zarfında açık havaya hiç çıkamadıklarını, 40-50 metrekarelik bir alanda normal
mevcuda göre 30-35 kişinin kalmasının CPT’nin “7 m2’lik alan” standardının çok
altında olduğunu beyan etmişlerdir.
84. Başvuru dosyasında,
başvurucuların Kumkapı GGM’de tutuldukları dönemde,
Merkezin yaşam koşullarına ve özellikle de her bir tutulan kişiye düşen yaşam
alanına ilişkin net ve kesin bir bilgi yer almamaktadır. Başvurucuların hangi
odayı kaç kişi ile paylaştıklarına ilişkin de net bir bilgi ne başvurucular, ne
de bu konuda görüşleri sorulan İçişleri ve Adalet Bakanlıkları tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulmuştur. Anayasa Mahkemesinin elinde bulunan sınırlı
bilgi nedeniyle kişi başına düşen yaşam alanının hesaplamasının Merkezde
tutulan kişilere tahsis edilen alanın, burada kalan kişi sayısına bölünmesi
sonucu elde edilecek yaklaşık bir değerin kabul edilmesi suretiyle yapılması
bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.
85. Bireysel başvuru
formunda sunulan bilgiler ve Bakanlık görüşü çerçevesinde başvurucuların 20/11/2012 ile 23/1/2013 tarihleri arasında Kumkapı GGM’de 65 gün tutuldukları anlaşılmaktadır.
86. Bu kapsamda Emniyet
Genel Müdürlüğünün 7/1/2016 tarihli yazısında sunulan
bilgiler; 2012 tarihli TBMM Raporu, BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel
Raportörünün tespitleri, AİHM’in 24/6/2014 tarihli Yarashonen/Türkiye kararı ve bu kararda atıf yapılan
2009 tarihli CPT Raporu ile Anayasa Mahkemesinin K.A. başvurusuna ilişkin kararı ve bu karara önemli ölçüde
esas teşkil eden İHK’nın Raporu, eldeki en önemli
verileri oluşturmaktadır.
87. Anılan belgelerdeki
tespitler ile başvurucuların tutuldukları dönem itibarıyla daha güncel olan
2012 tarihli TBMM Raporu ve BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörünün
tespitleri arasında belirgin bir çelişkiye rastlanmamıştır. Ayrıca AİHM’in Yarashonen/Türkiye kararının Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti tarafından sunulan fotoğraflardaki görüntülerin tarif edildiği
paragrafındaki tespitler (bkz. anılan karar § 19), mevcut başvuru kapsamında
sunulan Bakanlık görüşü ekindeki fotoğraflardaki görüntülerle de örtüşmektedir
(bkz. § 78). Bu çerçevede, düzenlendikleri zaman periyotları
farklılık arz etse de başvurucuların tutuldukları dönemden önce veya sonra
düzenlenen rapor vb. belgelerin hiçbirinde Kumkapı GGM’nin
tutma koşullarında belirgin bir değişiklik olduğunu gösteren herhangi bir
bilgiye rastlanmamıştır. Bu durum, tutuldukları zaman diliminin öncesinde veya
sonrasındaki saptamaların, başvurucuların tutma koşulları yönünden de önemli
ölçüde geçerli olduğu kanaatini oluşturmuştur. Bu nedenle başvurucuların
tutuldukları dönem haricindeki zaman dilimlerini kapsayan bir kısım
tespitlerin, başvurucuların tutulma koşullarının değerlendirilmesi kapsamında
dikkate alınması mümkün görülmüştür.
88. Emniyet Genel
Müdürlüğünün 7/1/2016 tarihli yazısında (bkz. § 23)
Kumkapı GGM’nin fiziki koşulları ve tutulan kişilere
sağlanan hizmetlerle ilgili genel bilgiler verilmiştir. Aynı yazının ekinde
sunulan, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 16/12/2015
tarihli yazısında ise Merkezin, başvurucuların tutuldukları tarih aralığındaki
mevcudunun ortalama 310 ilâ 350 kişi civarında olduğu bildirilmiştir.
89. 2012 tarihli TBMM
Raporu’nda, Merkezin kapasitesinin 100’ü kadın ve 200’ü erkek olmak üzere
toplam 300 olduğu, yaklaşık 40 farklı ülkeden günlük ortalama 30 ilâ 40
yabancının teslim alındığı ve yine günlük aynı sayıda yabancının sınır dışı
işleminin yapıldığı 11/5/2012 tarihi itibarıyla
Merkezde 291’i erkek, 97’si kadın, 7’si çocuk olmak üzere toplam 395 kişi
bulunduğu bilgilerine yer verilmiştir.
90. İHK’nın
raporunda Merkez yetkililerinin verdiği bilgiye göre Merkezin toplam kapasitesi
300 kişilik olup 28/4/2014 tarihi itibarıyla toplam
384 ve 2/5/2014 tarihi itibarıyla toplam 350 kişi Merkezde kalmaktadır. Yine
Merkez yetkililerinin ifade ettiği üzere her gün 30-40 kişi Merkezden
ayrılmakta ve yaklaşık aynı sayıda kişi Merkeze gelmektedir. Başvurucu ve İHK
raporunda görüşleri kayda geçilen STK mensuplarına göre Merkezde 400 ile 500
arasında kişi kalmaktadır. Merkez yetkililerinin vermiş olduğu sayılar ve her
gün giriş yapan ve ayrılan kişi sayısının birbirine yakın olduğu dikkate
alındığında başvurucuların tutuldukları dönem boyunca Merkezde asgari 350
civarında kişinin bulunduğunun yaklaşık bir değer olarak kabul edilmesi mümkün
görülmüştür.
91. Merkezde tutulan
kişilere tahsis edilen alanın genişliğinin tespitine geçildiğinde Kumkapı GGM’ye ilişkin hazırlanan rapor ve görüşlerin (bkz. § 18
vd.) incelenmesi neticesinde başvurucuların tutuldukları dönem dâhil olmak
üzere Merkezin resmî kapasitesinin 300 kişi olduğunun kabul edildiği, tutulan
kişilere tahsis edilen alanda kayda değer bir değişiklik bulunmadığı
görülmektedir. İHK’nın raporunda görüşleri alınan
Merkez yetkililerinin de belirttiği üzere şehir merkezinde, yapıların sıkışık
olduğu bir alanda bulunan Merkezde tutulu kişilere tahsis edilen alanda esaslı
bir değişiklik yapılması da mümkün görünmemektedir. Merkeze ilişkin yukarıdaki
veriler birlikte değerlendirildiğinde kadın-erkek tüm sakinlere tahsis edilen
alanın yaklaşık 1.000 metrekare olduğu ve bu alanın genişliğinin
(başvurucuların tutuldukları dönem de dâhil olmak üzere) son dönemde
değişmediği anlaşılmaktadır.
92. Bu durumda, Merkezde
kişi başına düşen alanın yaklaşık olarak azami üç (3) metrekare olduğu sonucu
ortaya çıkmaktadır.
93. Bu tür merkezlerde,
kalan kişilere tahsis edilen alanın darlığı nedeniyle maruz kaldıkları
sıkıntılar, yatakhaneler dışında zaman geçirebilecekleri alanların bulunması
suretiyle kısmen azaltılabilecek olup yaşam koşullarının Anayasa’nın 17.
maddesi açısından incelenmesinde bir unsur olarak dikkate alınabilir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Yarashonen/Türkiye, § 78).
94. Bu çerçevede
başvurucuların içinde yaşadıkları koşullar incelendiğinde İHK Raporu’nda ifade
edildiğine göre Merkezde idarenin kullandığı birimlerden demir kapılarla
ayrılan mekânda, koğuşlar (üniteler) dışında koridor ve yemekhane olarak
kullanılan büyük bir salon bulunmaktadır. Koridorda üç adet spor aleti
mevcuttur. Yatakhanelerde yer olmaması nedeniyle bazı göçmenlerin, bu
mekânlardan biri olan televizyon odasında yattıkları bilgisi yer almaktadır. Bu
durumda Merkezde kalanların ortak kullanım alanı olarak yararlanabilecekleri
mekânların oldukça sınırlı olduğu ve bu mekânların da yatakhanelerdeki
sıkışıklık nedeniyle kalma yeri olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Buna bağlı
olarak sadece bitişik nizam ranzaların ve dolapların bulunduğu kalabalık
yatakhanelerde kalan göçmenlere, Merkez içinde nispeten rahatlayabilecekleri
bir ortamın sunulamadığı anlaşılmaktadır.
95.
BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından 25-29 Haziran 2012
tarihlerinde Kumkapı ve Edirne Geri Gönderme Merkezlerine gerçekleştirilen
resmî ziyaret kapsamında yapılan incelemelerin yansıtıldığı raporda geri
gönderme merkezlerindeki koşullardan rahatsızlık duyulduğu, çocukların da
aralarında bulunduğu idari gözetim altında tutulan kişilerin çoğunlukla
odalarda veya koğuşlarda kilitli tutuldukları ve dış alanlara erişimlerinin
oldukça kısıtlı olduğu veya hiç olmadığı, “aşırı
kalabalıklık”, “sağlığa elverişsiz koşullar” ve “yetersiz gıda” hususlarının diğer önemli endişe kaynakları
olduğu ifade edilmiştir (bkz. § 28).
96. Yukarıdaki değerlendirme
unsurlarına ilave olarak CPT’nin bu konuda ortaya
koyduğu standartlar esas alındığında, tutulan kişilerin tahammül edilemez
koşullarda günlük yaşamlarını sürdürmelerine engel olabilecek bir tedbir olarak
her gün açık havada en az bir saat egzersiz yapabilme imkânının Merkezde kalan
kişilere sağlanması gerekmektedir.
97. 11/5/2012
tarihli ziyarete istinaden düzenlenen TBMM Raporu’nda, gerek Merkezin konumu ve
gerekse personel eksikliği nedeniyle tutulan düzensiz göçmenlerin, haftanın
sadece bir günü kısa sürelerle havalandırmaya çıkarıldıkları tespitine yer
verilmiştir. Ancak yetkililerce sunulan teorik bilgilere dayalı bu tespitin,
fiili uygulama ile uyumlu olup olmadığı rapordan anlaşılamamaktadır. Kaldı ki
anılan raporda dolaylı olarak bu tespitin dahi GGM’yi
düzensiz göçmenler için bir hapishane hâline getirdiği belirtilmek suretiyle
haftada bir defa havalandırmanın yetersiz olduğuna vurgu yapılmıştır.
98. İHK Raporu’nda, Merkez
Müdürünün, gözetim altındakilerin binanın bahçesinde hava alma imkânını hafta
içinde günde 45 dakika, hafta sonlarında ise günde 2-3 saat sağlamaya
çalıştıklarını beyan ettiği anlaşılmaktadır (bkz. § 20). Bu konuda
başvurucular, tutuldukları süreç boyunca hiçbir şekilde açık havaya
çıkarılmadıklarını iddia etmektedirler (bkz. § 81). Raporda görüşlerine yer
verilen göçmenlere belirtilen şekilde hava alma imkânı verilmediği, hatta
içlerinden bazılarının haftalarca bu imkândan yararlanamadıkları dönemler
olduğu, bazılarının ise 3-4 ay boyunca sadece iki defa kendilerine bu imkânın
verildiği yönündeki ifadeleri, başvurucuların iddialarının inandırıcılığını
güçlendirmektedir.
99. Merkez yetkililerince “sağlanmaya çalışıldığı” ifade edilen açık
havaya çıkma imkânının dahi CPT standartlarını taşımaktan uzak olduğu açıktır.
Dahası, yetkililer de Merkezin bahçesinin araç otoparkı olarak kullanılması,
güvenlik açısından riskli olması ve elverişsiz hava şartları gibi nedenlerle
tutulan kişileri açık havaya çıkma imkânından yararlandıramadıklarını kabul
etmektedirler (bkz. § 20). Görüldüğü üzere Merkezde tutulan düzensiz göçmenlere
fiilen sağlanan açık havadan yararlanma imkânı, eldeki en iyimser veriler esas
alınsa dahi CPT tarafından ortaya konulan ve olması gereken asgari standardın
oldukça altındadır. Tutuklu veya mahkûm olmayan düzensiz göçmenlerin açık
havadan yararlanma koşullarının, CPT standartlarının altında olması kabul
edilebilir bir durum değildir.
100.
Bu kısımda yapılan tespitler değerlendirildiğinde Merkezin, kişi başına üç (3)
metrekareden daha az bir yaşam alanına karşılık gelebilecek şekilde aşırı
kalabalık olmasının, başlı başına başvurucuların Merkezde tutuldukları dönemde
maruz bırakıldıkları koşulların Anayasa’nın 17. maddesinde yasaklanan “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
düzeyinin aşılmasına yol açabilecek nitelikte olduğu, Merkez içindeki barınma
mekânları dışında rahatlamaya imkân sağlayacak ortak kullanım alanlarının
yetersiz ve daha da önemlisi sağlanan açık havadan yararlanma imkânının oldukça
sınırlı olmasının, başvurucuların Merkezde sahip oldukları koşulları daha da
tahammül edilemez hâle getirdiği ve bu koşullar altında tutulmalarının,
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası açısından açık bir ihlal oluşturduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
101.
Bu noktaya kadar yapılan incelemede ortaya konulan koşullar; başvurucuların
Kumkapı GGM’de maruz kaldıkları muamelenin, bir
kişinin sınır dışı etme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle şekil ve
şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda
bulundurulmasının barındırdığı rencide olma duygusu ve ıstırabın ötesine geçmiş
olduğunun kabul edilmesi açısından yeterli olduğundan, başvurucuların bu
bölümde değerlendirilebilecek şekilde ileri sürdükleri diğer iddialar yönünden
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında ayrıca inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
102. Açıklanan nedenlerle
somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde, Kumkapı GGM’de
tutulma koşullarının “insan haysiyetiyle
bağdaşmayan” muamele düzeyinde olduğu ve bu suretle Anayasa’nın 17.
maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
4. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Anayasa’nın 19. Maddesinin Beşinci Fıkrasının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
103. Başvurucular “Sözleşme’nin 5/1(c) fıkrasıyla bağlantılı olarak,
derhal bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir
görevli önüne” çıkarılmadıklarını, bu nedenle Anayasa’nın 19.
maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
104. Bakanlık görüş
yazısında, başvurunun bu kısmının kabul edilebilirliği yönünden ayrıca görüş
bildirilmemiştir.
105. Anayasa’nın 148.
maddesinin üçüncü ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45.
maddesinin (1) numaralı fıkralarına göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir
bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale
edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı
sıra Sözleşme’nin ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da
girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18).
106. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” kenar
başlıklı 19. maddesinin ikinci ve beşinci fıkraları şöyledir:
“Şekil ve
şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve
güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda
öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya
tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne
çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike
teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri
veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı
için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine
getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da
hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması
veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.
…
Yakalanan
veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için
gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu
olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır. Kimse, bu
süreler geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun
bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde
uzatılabilir.”
107. Sözleşme’nin “Özgürlük ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı
5. maddesi şöyledir:
“1.
Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Aşağıda belirtilen
haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun
bırakılamaz:
…
c. Suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan
veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak
zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir
kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması;
…
3. Bu
maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullar uyarınca yakalanan veya tutulan
herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer
bir görevli önüne çıkarılmalıdır; kişinin makul bir süre içinde yargılanmaya
veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme,
ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.
…”
108.
Görüldüğü üzere Sözleşme’nin 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasındaki yakalandıktan sonra en kısa zamanda bir yargıç önüne
çıkarılma ve makul bir süre içerisinde yargılanma veya serbest bırakılma
güvenceleri, ancak suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç
işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu
inancını doğuran makul nedenler bulunan kişiler açısından öngörülmüştür. Yani söz konusu güvence hakkında bir ceza soruşturması açılan ve
devam eden kişiler bakımından geçerlidir. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin
ortak koruma alanının, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci ve Sözleşme’nin 5.
maddesinin (1) numaralı fıkralarında öngörülen diğer tutma nedenleri bakımından
yukarıda belirtilen güvenceleri kapsamadığının kabulü gerekir.
109. Bu çerçevede
başvurucularca yapılan nitelendirme esas alındığında Anayasa’nın 19. maddesinin
beşinci fıkrasının ihlal edildiği iddialarının, Anayasa Mahkemesinin konu
bakımından yetkisi kapsamında yer aldığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
110. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47.
maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da
ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan
Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, … belirtilmesi
gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri
sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair
belgenin eklenmesi şarttır.”
111. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları
ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1)
Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila
47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması
gerekir.
(2)
Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
112. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel başvuru formu ve ekleri” başlıklı
59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“…
(2)
Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:
…
d)
Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği
ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar.
e)
Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği
iddiasının dayanakları.
…”
113. 6216 sayılı Kanun’un
47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile
İçtüzüğün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucuların, başvuru
konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal
edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki
haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri
ve delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A., B. No:
2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli Özdemir,
B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
114. Belirtilen koşullar
yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesince başvurunun açıkça dayanaktan
yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verilebilir.
115.
Başvurucular “Sözleşme’nin 5/1(c) fıkrasıyla
bağlantılı olarak, derhal bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili
kılınmış diğer bir görevli önüne” çıkarılmadıkları iddialarını
ortaya koyarken kendi öznel durumlarının “Sözleşme’nin
5/1(c) fıkrası” kapsamında olduğunu, bir başka ifadeyle GGM’de tutulmalarının suç işledikleri şüphesine veya suç
işlemlerinin ya da suç işledikten sonra kaçmalarının önlenmesine dayalı
olduğunu ortaya koyan herhangi bir açıklama veya kanıt sunmamışlardır.
116. Açıklanan nedenlerle
başvurucuların ihlal iddialarını kanıtlayamadıkları anlaşıldığından başvurunun
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii.
Anayasa’nın 19. Maddesi Kapsamındaki Diğer İhlallere İlişkin İddialar
117. Açıkça dayanaktan
yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir
neden bulunmayan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. İdari Gözetim Altında Tutulmanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
118.
Başvurucular; yargısal bir karar olmaksızın 65 gün boyunca gözetim altında
kaldıklarını, herhangi bir adli makam önüne çıkarılmadıklarını ve adli makamlar
tarafından haklarında verilmiş bir tutma kararı ya da kamu düzenini
bozduklarına dair bir iddia veya savcılık tarafından açılmış bir ceza davası
bulunmadığını, tutulmalarının mahkemeye veya yetkili merci önüne çıkarılma
amacı taşımadığını, 65 gün boyunca gözetim altında tutulmalarının hukuki
dayanağı bulunmadığını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
119. Bakanlık görüş
yazısında bir tutmanın; Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası
anlamında hukuki sayılabilmesi için anılan fıkranın (a) ve (f) bentleri
arasındaki istisnalardan birini karşılaması gerektiği, tutmanın bu anlamda
hukuki olduğu anlaşıldıktan sonra Sözleşme’nin “kanunda düzenlenmiş bir prosedürün”
izlenip izlenmediği dâhil olmak üzere esas ve usul kurallarına uyma
yükümlülüğünü ulusal hukuka bıraktığı bildirilmiştir. Aynı yazıda, AİHM
kararlarına göre keyfîliğin önlenmesi için özgürlüğün
kısıtlanmasını düzenleyen ulusal yasaların tamamıyla erişilebilir, açık, net ve
öngörülebilir olması gerektiği, özgürlükten yoksun bırakmanın ulusal hukuka
uygun olmanın yanı sıra kişiyi her türlü keyfî uygulamadan da uzak tutacak
nitelikte olması gerektiği, belirtilen ilkeler ışığında Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye
başvurusunda, başvurucuların tutulmalarına ilişkin yasal prosedürün
uygulanmadığı, başvurucuların keyfîliğe karşı
korunmadıkları belirtilerek Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ihlal edildiğine karar verildiği, somut olayda da başvurucuların tutuldukları
tarihte mevzuatta sınır dışı işlemleri esnasında ilgililerin tutulmasını
düzenleyen kanun bulunmadığı bildirilmiştir.
120. Başvurucular,
belirtilen Bakanlık görüşü ile aynı yönde beyanda bulunmuşlardır.
121. Başvurucuların 20/11/2012 ile 23/1/2013 tarihleri arasında Kumkapı GGM’de tutuldukları ve bunun Anayasa’nın 19. maddesi
anlamında bir tutma işlemi niteliğinde olduğu konusunda tereddüt
bulunmamaktadır (Niteleme yönünden benzer tespitler içeren AİHM kararı için
bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 125).
122. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” kenar
başlıklı 19. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Herkes,
kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve
şartları kanunda gösterilen:
… usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya
da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun
bırakılamaz.”
123. Sözleşme’nin “Özgürlük ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı
5. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes kişi özgürlüğü ve güvenlik hakkına
sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun
olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
…
f) Bir
kimsenin ülkeye usulüne uygun olmayarak girmekten alıkonulması veya hakkında
sınır dışı etme ya da geri verme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle
usulüne uygun olarak gözaltına alınması veya tutulması.”
124. Anayasa’nın 19.
maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına
sahip olduğu ilke olarak konulduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil
ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum
bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin
özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi
kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu
olabilir (Ramazan Aras, § 43).
125. İdari gözetim altına
alma yetkisi Anayasa’nın 19. maddesi ve Sözleşme’nin 5. maddesi ile kabul
edilmiş istisnai bir yetkidir. Buna göre bir yabancının sınır dışı edilmesi
veya geri verilmesi kararının yürütülmesi sürecinde, şekil ve şartları kanunla
gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması
mümkündür (Rıza Boudraa,
§ 73). Bu gibi durumlarda, bir kişinin suç işlemesinin veya kaçmasının
önlenmesi gibi gerekçelere ihtiyaç bulunmaksızın, sadece bu işlemlerin
yürütülmesi sürecine dayanılarak idari gözetim tedbiri uygulanmasına karar
verilebilir. Ancak Anayasa’nın 19. maddesi uyarınca sınır dışı etme veya iade
işlemleri “gerekli özen” (due diligence) içinde yürütülmez
ise kişi özgürlüğünden mahrumiyetin meşruiyetinden artık söz edilemez (K.A.,
§ 123).
126. İdari gözetim istisnai
bir yol olduğu ve kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma sonucunu doğurduğu için
hukuka uygun olması ve keyfî muamele teşkil etmemesi gerekmektedir. Bu
tedbirin, demokratik hukuk devletinin gerekli ve makul kıldığı ölçüde
denetlenebilmesi; koşullarının genel kabul görmüş standartlara uygun olması;
küçültücü, aşağılayıcı ve insanlık dışı muamele teşkil etmemesi, idari gözetim
altında tutulanlara temel usule ilişkin hakların ve güvencelerin sağlanması
gerekir. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri, esas olarak kişinin özgürlüğünün
kısıtlanması sonucunu doğuracak bazı hâllerde bu sınırlamanın şekil ve
şartlarının kanunla gösterilmesini isteyerek kişi özgürlüğü açısından daha
güvenceli bir hukuki durum ortaya koymayı amaçlamaktadır (Rıza Boudra, §
74).
127. Anayasa’nın 19.
maddesinin gereklerini karşılamak adına yapılacak yasal düzenlemenin; sınır
dışı amacıyla tutma kararı verme işleminin koşulları, süresi, sürenin
uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru
yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata erişimi, tercüman
yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir şekilde ortaya
koyması gerekmektedir. Aksi takdirde kişilerin maruz kaldığı özgürlükten
yoksunluğun keyfîliğe karşı yeterince korunduğundan
ve hukuki olduğundan söz edilemez (K.A., § 125).
128. Belirtilen nitelikleri
haiz yasal düzenleme olan 6458 sayılı Kanun, 11/4/2014
tarihinde yürürlüğe girmiş olup Bakanlık görüş yazısında da belirtildiği üzere
bu tarihten önce ve dolayısıyla başvurucuların GGM’de
tutuldukları 20/11/2012 ile 23/1/2013 tarihleri arasında, Anayasa’nın 19.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan istisnalar arasında yer verilen usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya
giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir
kişinin yakalanması veya tutuklanması uygulamasında, tutma kararı
verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi,
idari gözetim kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin
avukata erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık
bir şekilde ortaya koyan yasal bir düzenleme bulunmamaktadır.
129. Açıklanan nedenlerle
Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
ii. İdari
Gözetim Altında Tutulma Nedeninin Usulüne Uygun Olarak Bildirilmediğine İlişkin
İddia
130.
Başvurucular, GGM’ye götürüldükten sonra tutulma
nedenleri hakkında bilgi verilmediğini, uzun süre tutuldukları hâlde kendileri
hakkında nasıl bir işlem yapılacağı konusunda bilgi verilmediğini, İçişleri
Bakanlığından gelecek idari kararın beklenmesi nedeniyle “belirsizlik” içinde tutulduklarını,
avukatlarına da tutulma nedenleri konusunda sözlü veya yazılı bilgi
verilmediğini, bu nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
131. Bakanlık görüş
yazısında, başvuruculara alıkonulma sebepleri, tutulma süreleri, sahip
oldukları haklar ve uymaları gereken kuralları içeren dokümanların
imzalatıldığının, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 15/8/2013 tarihli yazısında ifade edildiği bildirilmiştir.
132. Bakanlık görüşüne karşı
başvurucular “özgürlüğü kısıtlandığında
derhal ve anlayacakları bir dilde bilgilendirme” yapılmadığını;
Bakanlık tarafından referans olarak gösterilen 15/8/2013
tarihli Emniyet Genel Müdürlüğü yazısının, Sözleşme’nin 5. maddesinin (2)
numaralı fıkrasındaki standartları karşılamadığını; hizmete özel bir
yazışmanın, anılan hakkın kullanıldığını gösteremeyeceğini, uygulamada GGM’de tutulan yabancılara gözaltı nedenleri ve kendilerine
yöneltilen suçlamalar hakkında bilgi verilmediğini, Bakanlığın başvuruculara
alıkoyma sebepleri hakkında derhâl bilgi verildiğine dair kanıt sunmadığını
ifade etmişlerdir.
133. Anayasa’nın 19.
maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Yakalanan
veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki
iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak
derhal, toplu suçlarda en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.”
134. Sözleşme’nin 5. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yakalanan her kişiye, yakalanma nedenlerinin
ve kendisine yöneltilen her türlü suçlamanın en kısa sürede ve anladığı bir
dilde bildirilmesi zorunludur.”
135. Anayasa’nın 19.
maddesinin dördüncü fıkrasında, yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama
veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki iddiaların herhâlde yazılı ve bunun
hemen mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak “derhâl”
bildirileceği kurala bağlanmıştır.
136. Sözleşme’nin 5.
maddesinin (2) numaralı fırkasında ise yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri
ve kendisine yöneltilen her türlü suçlama en kısa zamanda ve anladığı bir dille
bildirileceği hükme bağlanmıştır.
137.
Kişinin yakalanmasına ve tutuklanmasına esas hukuki ve maddi gerekçelerin teknik
olmayan basit ve kolaylıkla anlaşılır bir dilde açıklanması, hürriyeti
kısıtlanan kişinin, uygun gördüğü takdirde Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrası uyarınca kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın hukuka aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurabilmesine imkân sağlayacaktır. Bu yönüyle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasındaki
bilgilendirilme hakkı, bu madde kapsamında sağlanan diğer güvencelerin bir nevi
taşıyıcısı mahiyetindedir. İletilen bilginin içeriğinin ve bilgilendirmenin
derhâl yapılıp yapılmadığının her somut olayın özel koşullarına göre
değerlendirilmesi gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 136).
138. BM Göçmenlerin İnsan
Hakları Özel Raportörü tarafından hazırlanan raporda, bu konuya ilişkin Kumkapı
GGM’de başvurucuların tutuldukları dönemdeki uygulama
ile ilgili olarak dikkat çekici ifadelere yer verilmiştir. Raporda,
2010 yılının Eylül ayında Türkiye emniyet makamları tarafından yayımlanan bir
genelge ile geri gönderme merkezlerinde tutulan düzensiz göçmenlerin tutulma
nedenleri, tutulma süresi, avukata erişim hakkı ve geri gönderme merkezinde
tutulma kararına veya sınır dışı kararına karşı itiraz hakkı konularında
sistematik bir biçimde bilgilendirilmeleri talimatı verildiği, buna rağmen Özel
Raportör’ün Edirne ve Kumkapı geri gönderme
merkezlerinde tutulan kişilerle yaptığı görüşmelerin, söz konusu genelgenin
uygulamada sistematik bir biçimde hayata geçirilmediğini ortaya koyduğu ifade
edilmiştir. Belirtilen tespitler, başvurucuların iddialarını destekler
mahiyettedir.
139. Bakanlık tarafından
Emniyet Genel Müdürlüğüne hitaben yazılan 5/8/2013
tarihli yazı ile başvurucuların İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bağlı Kumkapı GGM’de, herhangi bir yargısal karar olmaksızın ve sağlıksız
koşullarda 65 gün boyunca idari gözetim altında tutuldukları, açık havaya
çıkarılma veya sosyal faaliyet gibi imkânlardan mahrum oldukları, bu süre
içinde serbest bırakılmalarını sağlayacak etkili bir kanun yolunun bulunmadığı
şikâyetleriyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundukları bildirilerek
yapılacak savunmaya yarar açıklayıcı bilgi ve belgelerin 15/8/2013 tarihine
kadar gönderilmesi istenmiştir. Anılan yazıya cevaben Emniyet Genel
Müdürlüğünce yazılan ve Bakanlık görüş yazısı ekinde sunulan 15/8/2013
tarihli yazının ilgili kısımları şöyledir:
“7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerince ve Bakanlığımızca
çıkarılan 17.07.2003 tarih ve 117 sayılı ve 14.09.2010 tarih ve 64 sayılı
genelgeler çerçevesinde sınır dışı işlemi tamamlanıncaya kadar geri gönderme
merkezlerinde alıkonulan yabancılar, merkezlere kabul edildikleri esnada
konuştukları veya anladıkları bir dilde sınır dışı edilme ve merkezde
alıkonulma sebepleri, tutulma süreleri, merkezde bulundukları süre içerisinde
sahip oldukları haklar ve uymaları gereken kurallar hakkında bilgilendirme
yapılmaktadır.
Ayrıca
yukarıdaki hususları bildiren ve konuştukları veya anladıkları bir dilde
hazırlanmış olan dokümanlar kendilerine imzalatılmak suretiyle bir kopyası
verilmekte ve yine hak ve sorumlulukları bildiren bilgilendirme broşürünün bir
örneği imza karşılığı yabancıya teslim edilmektedir.”
140. Her ne kadar Bakanlık
görüş yazısında, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 15/8/2013 tarihli yazısı referans gösterilerek alıkonulma
sebepleri ve tutulma sürelerine ilişkin bilgileri içeren dokümanların
başvuruculara imzalatıldığı bildirilmiş ise de böyle bir dokuman ibraz
edilmediği gibi anılan yazının, tutma nedenlerine ilişkin olarak başvuruculara
yapılan ve somut bilgiler içeren bir bildirimden ziyade, yalnızca genel
uygulamayı ortaya koyan soyut bilgiler sunduğu anlaşılmaktadır.
141. Bu çerçevede, bireysel
başvuru dosyası kapsamındaki bilgi ve belgelerden, başvuruculara Anayasa’nın
19. maddesinin dördüncü fıkrası anlamında, tutma sebepleri ve haklarındaki
iddialar konusunda bir bildirim yapıldığı sonucuna ulaşılamamıştır.
142. Açıklanan nedenlerle
Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
iii. İdari
Gözetim Altında Tutulma İşlemine Karşı Başvurulabilecek Etkili Bir Yolun
Bulunmadığına İlişkin İddia
143. Başvurucular,
özgürlüklerinin kısıtlanmasının yasaya uygunluğu hakkında denetim yapacak, kısa
süre içinde bir karar verebilecek ve yasaya aykırı görmesi hâlinde serbest
bırakılmalarını sağlayacak bir yargı merciine başvurma hakkından yoksun
olduklarını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
144.
Bakanlık görüş yazısında, AİHM içtihatlarına göre tutulma hâlinin hukuka
uygunluğunun denetimini sağlayacak bir mekanizmanın mevcut olması, ayrıca bu
yolun yalnızca teoride değil pratikte de mevcut ve kişiye tahliye imkânı
sunabilmesi gerektiği, bu kapsamda Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye
kararında başvurucuların tutulmalarına etkin itiraz imkânı sağlayan bir iç
hukuk yolu bulunmadığı gerekçesiyle Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı
fıkrasının ihlal edildiğine hükmedildiği bildirilmiştir.
145. Başvurucular, belirtilen
Bakanlık görüşü ile aynı yönde beyanda bulunmuşlardır.
146. Anayasa’nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne
sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında
karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir.”
147. Sözleşme’nin 5.
maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yakalama
veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin
yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma
yasaya aykırı ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına
sahiptir.”
148. Anayasa’nın 19.
maddesinin sekizinci ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkraları, her
ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişiye, tutuklanmasının veya idari
gözetim altına alınmasının hukukiliği hakkında süratle karar verebilecek ve
tutuklanması veya tutulması hukuki değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir
mahkemeye başvurma hakkı tanımaktadır. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri
esas olarak tutmanın hukukiliğine ilişkin itiraz başvurusu üzerine, tahliye
taleplerinin veya idari gözetim tedbirlerinin uygulanmasının devamına ilişkin
kararların bir mahkeme nezdinde incelenmesi açısından, güvence oluşturmaktadır.
149. Somut olaya
bakıldığında Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, idari gözetim
kararıyla özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiye, özgürlüğünden yoksun
bırakılmasının yasaya uygunluğunun özünü oluşturan usule ve esasa ilişkin
koşullar ile ilgili olarak yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı
tanımaktadır. Hürriyeti kısıtlanan kişinin şikâyetleri ile ilgili olarak
yetkili yargı merciince yapılacak değerlendirmenin, adli nitelik taşıması ve
özgürlükten mahrum bırakılan kişilerin itirazları bakımından uygun olan
teminatları sağlaması gerekmektedir.
150. Söz konusu yargısal
denetim, yeri geldiğinde başvuruda bulunan kişinin serbest bırakılmasını temin
edebilmelidir. Bu şekilde öngörülen hukuk yolunun, sadece teoride değil
uygulamada da yeterince sonuç alınabilir bir yol olması gerekir. Aksi hâlde,
söz konusu hükmün amaçları açısından gerekli olan erişilebilirlik ve etkili
olma özelliğinden söz edilemez (K.A., § 152).
151. Başvurucu hakkında
uygulanan idari gözetim altında tutma işleminin Anayasa’nın 19. maddesinin
ikinci fıkrasına uygunluğunun incelendiği bölümde ayrıntılı bir şekilde ortaya
konulduğu üzere başvurucuların tutuldukları dönem (20/11/2012
ile 23/1/2013) itibarıyla yürürlükte olan mevzuattaki boşluk, tutulan kişinin
kısa sürede karar verilmesini ve tutmanın kanuna aykırılığının tespiti hâlinde
hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine
başvurulmasını da kapsamaktadır. Bir başka ifadeyle başvurucuların tutuldukları
dönem itibarıyla yürürlükte olan mevzuatta, Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrasındaki güvenceyi sağlayan bir başvuru yolu öngörülmemiştir.
152. Nitekim AİHM de Türk
hukuk sisteminin başvurucularla benzer şekilde tutulan kişilere, tutulmalarının
kanuna uygunluğu konusunda bir yargı merciine başvurma hakkı tanıyan bir yol
sunmadığı sonucuna ulaşmıştır (Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 142).
153. Açıklanan nedenlerle
Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
iv. Haksız Tutulma Nedeniyle Tazminat Sağlama
Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
154.
Başvurucular; Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkrasında öngörülmüş
olan aynı madde kapsamındaki ihlaller nedeniyle iç hukukta başvurulabilecek ve
tazminat talep edilebilecek bir merci bulunmadığını, şikâyet edilen işlemlerin
uygulamada idari işlem olarak değerlendirildiğini ve gözetim altındaki
kişilerin misafir olarak değerlendirilerek durumlarının özgürlük kısıtlaması
olarak nitelendirilmediğini, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
155.
Bakanlık görüş yazısında, AİHM içtihatlarına göre Sözleşme’nin 5. maddesinin
ilk dört fıkrasından birinin ihlaline karar verilen durumlarda aynı maddenin
beşinci fıkrası gereğince kişiye tazminat hakkı sunulması gerektiği, hakkında
sınır dışı işlemi yürütülenlerin tutulmasına yönelik yasal düzenleme eksikliği
nedeniyle 6458 sayılı Kanun’un kabul edildiği, ancak Kanun’un gerektirdiği yeni
kurumların oluşturulabilmesi için ilgili kanun maddelerinin yayım tarihinden
bir yıl sonra yürürlüğe girmesinin öngörüldüğü bildirilmiştir.
156. Başvurucular,
belirtilen Bakanlık görüşü ile aynı yönde beyanda bulunmuşlardır.
157. Anayasa’nın 19.
maddesinin dokuzuncu fıkrası şöyledir:
“Bu
esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zararlar,
tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.”
158. Sözleşme’nin 5.
maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bu madde
hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutma işleminin mağduru
olan herkesin tazminat istemeye hakkı vardır.”
159. Görüldüğü üzere
Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı
fıkralarında, her iki maddenin önceki fıkralarına aykırı olarak tutulan
kişilerin uğradıkları zararların, devletçe tazmin edileceği hükme bağlanmıştır.
160. Anayasa’nın 19.
maddesinin dokuzuncu fıkrası gereğince aynı maddenin iki ilâ sekizinci
fıkralarından herhangi birinin ihlali hâlinde tazminat talep etme imkânı
sağlayan bir mekanizma oluşturulması zorunludur. Dolayısıyla Anayasa’nın 19.
maddesinin dokuzuncu fıkrasından önce gelen fıkralarından bir veya daha
fazlasının ihlal edildiği sonucuna ulaşılan hâllerde, iç hukukta herhangi bir
tazmin mekanizması bulunmaması, Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının
da ihlali sonucunu doğuracaktır.
161. Somut başvuruda,
Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü ve sekizinci fıkralarının ihlal
edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Buna karşılık, başvurucuların
beyanları ve Bakanlık görüş yazısında da belirtildiği üzere başvurucuların
bireysel başvuruda bulundukları tarih itibarıyla Türk hukuk sisteminde,
Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında
sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya
tutuklanması” işlemleri nedeniyle oluşan zararların tazminine
yönelik özel bir mekanizma öngörülmemiştir.
162. Açıklanan nedenlerle
Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
5. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
163. 6216 sayılı Kanun’un
50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas
inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine
karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
164. Başvurucular, maruz
kaldıkları hak ihlalleri sonucunda uğradıkları maddi ve manevi zararlar
nedeniyle hakkaniyete uygun bir tazminat ödenmesini talep etmişlerdir.
165. Başvuruda,
başvurucuların idari gözetim altında tutulmaları işleminin yürütülmesi ve idari
gözetim altında tutulma koşulları sonucu Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının, Anayasa’nın 17. maddesiyle bağlantılı olarak 40. maddesinin ve 19.
maddesinin ikinci, dördüncü, sekizinci ve dokuzuncu fıkralarının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
166. Yalnızca ihlal tespitiyle
telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararları karşılığında, başvurunun özel
koşulları da dikkate alınarak her bir başvurucuya takdiren
net 13.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerekir.
167. Anayasa Mahkemesinin
maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi
zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır.
Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olmaları nedeniyle maddi
tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
168. Dosyadaki belgelerden
tespit edilen 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A.
Adli yardım taleplerinin KABULÜNE,
B.
Kamuya açık belgelerde başvurucuların kimliklerinin gizli tutulması
taleplerinin KABULÜNE,
C. 1. Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 19. maddesi kapsamındaki diğer ihlal iddialarının
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. 1. Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak Anayasa’nın
40. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
3. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü, sekizinci ve
dokuzuncu fıkralarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
E. Her bir başvurucuya net 13.000 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.