TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KEMAL YİĞİT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1700)
|
|
Karar Tarihi: 20/1/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Hikmet Murat AKKAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Kemal YİĞİT
|
Vekili
|
:
|
Av. Esin ASLAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda avukata gönderilmek istenen
mektubun alıcısına gönderilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkı, din ve
vicdan özgürlüğü ile haberleşme ve ifade hürriyetinin ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 22/2/2013 tarihinde
İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 16/6/2015
tarihinde, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 16/6/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 3/7/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 29/7/2015
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
başvurucuya 10/8/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 13/8/2015
tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 174., 204. ve 302. maddeleri gereğince İzmir 2 No.lu F Tipi
Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucu,
6/12/2012 tarihinde Başsavcılığın kararı doğrultusunda İzmir 2 No.lu T Tipi
Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna sevk edilmiştir.
10. Başvurucu ile başvurucunun avukatı arasındaki vekâlet
akdi 24/11/2006 tarihinde kurulmuş olup başvurucunun,
avukatına göndermek istediği APS mektubu, İzmir 2 No.lu F Tipi Yüksek
Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunca sakıncalı olarak değerlendirilmiş
ve Disiplin Kurulunun 12/11/2012 tarihli ve 2012/986 sayılı kararıyla mektubun
gönderilmemesine karar verilmiştir.
11. İlgili mektup toplam 53 sayfa olup Türkçe dışında bir
dille yazılmıştır.
12. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı
fıkrası kapsamında anılan mektubu inceleyen İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu
6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan, 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının
Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün
(İnfaz Tüzüğü) 91. maddesinin (3) numaralı fıkrasına ve Mektup Okuma
Komisyonunca belirtilen nedenlere gönderme yaparak mektubun gönderilmemesine
karar vermiştir.
13. Başvurucunun avukatına göndermek istediği belgenin Mektup
Okuma Komisyonunca sakıncalı olarak görülme sebebi Disiplin Kurulu kararında
şöyle belirtilmiştir:
“Türkçe
dışında bir dil ile Kürtçe olduğu tahmin edilen dil ile yazıldığı, hükümlü
Kemal Yiğit’in ceza infaz kurumumuzda kaldığı dönem içerisinde resmi makamlara
ve diğer mercilere Türkçe olarak yazışmalarını yapabildiği, hükümlünün ceza
infaz kurumumuzda yazılan metinleri tercüme edebilecek nitelikli personel
olmadığını bildiği ve bu sebeple böyle bir yöntem seçtiği, söz konusu mektubun
şahsın savunmasına yönelik olmadığı, içeriğinde savunmasına ilişkin herhangi
bir resmi belgenin bulunmadığı, söz konusu mektubun Kürtçe bilen ancak herhangi
bir sertifika ya da belgeye sahip olmayan personel tarafından tercüme
edilebilen kısmında dışarıda bulunan sivil halkı eylemlere özendirmek istediği,
silahlı terör örgütünün savaş stratejisi hakkında bilgiler içerdiği, örgüt
propagandası içerdiği, örgütsel mücadeleye destek istediği tespit edilmiştir.”
14. Başvurucu İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun bu kararına
karşı İzmir 1. İnfaz Hâkimliği nezdinde şikâyet başvurusunda bulunmuştur. İnfaz
Hâkimliği 21/12/2012 tarihli ve E.2012/2434,
K.2012/2516 sayılı kararla başvurucunun şikâyetini reddetmiştir. Şikâyetin
reddedilme gerekçesi özetle şöyledir:
“İzmir 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu'nda tutuklu
bulunan KEMAL YİĞİT'in Disiplin Kurulu Başkanlığı'nın
12/11/2012 tarih ve 986 sayılı kararına itirazına
ilişkin 30/11/2012 tarihli dilekçesi hâkimliğimize gelmekle evrak incelendi.
GEREĞİ
DÜŞÜNÜLDÜ:
Tutuklu
tarafından İzmir 2 Nolu F Tipi Yüksek güvenlikli
Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı'nın 12/11/2012
tarih ve 986 sayılı "mektubun verilmemesi" kararına itiraz edilmiştir.
Dosya
içerisinde mevcut, itiraz eden tutuklu Kemal Yiğit tarafından Av. Esin Aslan’a
gönderilen mektubun içeriği incelendiğinde ve içeriği dikkate alındığında, ‘Pkk terör örgütünü bir kahraman gibi gösteren, öven,
yücelten, çeşitli ceza infaz kurumlarında kalmakta olan hükümlü/tutuklulardan
şiir, makale gibi yazılar toplayarak ölen terör örgütü üyelerini
ölümsüzleştirmeye çalışan, kişileri örgütsel mücadeleye teşvik eden, terör
örgütü propagandası içeren cümlelerin bulunması’ gerekçesiyle, Kurum Disiplin
Kurulu Başkanlığının 12/11/2012 tarih ve 2012/986
sayılı kararının Kanun, Tüzük ve Yönetmeliklere uygun olduğu, itirazın reddine
karar vermek gerektiği…”
15. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı itiraz
yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi 16/1/2013 tarihli ve 2013/68 Değişik İş sayılı kararıyla
İnfaz Hâkimliğinin kararındaki gerekçeye atıf yaparak kararın usul ve yasaya
uygun olduğundan bahisle başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir.
16. Anılan karar başvurucuya 5/2/2013
tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 22/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 5275 sayılı Kanun’un 59. maddesinin (4) numaralı fıkrası
şöyledir:
“(4) Avukatların savunmaya ilişkin belgeleri, dosyaları ve müvekkilleri
ile yaptıkları konuşmaların kayıtları incelemeye tâbi tutulamaz. Ancak, 5237 sayılı Kanunun 220 nci,
İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçlardan
mahkûm olan hükümlülerin avukatları ile ilişkisi; konusu suç teşkil eden
fiilleri işlediğine, infaz kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne, terör
örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine
aracılık ettiğine ilişkin bulgu veya belge elde edilmesi halinde, Cumhuriyet
Başsavcılığının istemi ve infaz hâkiminin kararıyla, bir görevli görüşmede
hazır bulundurulabileceği gibi bu kişilerin avukatlarına verdiği veya
avukatlarınca bu kişilere verilen belgeler infaz hâkimince incelenebilir. İnfaz
hâkimi belgenin kısmen veya tamamen verilmesine veya verilmemesine karar verir.
Bu karara karşı ilgililer, 4675 sayılı Kanuna göre itiraz edebilirler.”
18. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesi şöyledir:
“(1)Hükümlü, bu maddede belirlenen
kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve
ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(2)
Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup, faks ve telgraflar;
mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon, olmayanlarda kurumun en
üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir.”
19. İnfaz Tüzüğü’nün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve
gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve
telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür
başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki
infaz ve koruma memuru tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna
iletilmek üzere güvenlik ve gözetim servisi personeline verilir. Yapılan
incelemeden sonra gönderilmesinde sakınca görülmeyen mektuplar üzerine
"görüldü" kaşesi vurulur, zarf içerisine konularak kapatılır ve
postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü
uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp
incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve
telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
20. İnfaz Tüzüğü’nün 91. maddesinin (3) ve (4) numaralı
fıkrası şöyledir:
“(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü
tarafından yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir. Ancak, hükümlünün savunması için avukatına gönderilen mektup, faks
veya telgraflar 84 üncü maddenin ikinci fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı
alt bendinde belirtilen hâllerin gerçekleşmesi hâlinde, bu gönderiler hakkında
da 84 üncü maddenin ikinci fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı alt bendinde
belirtilen esas ve usuller uygulanır.”
21. İnfaz Tüzüğü’nün 84. maddesinin ikinci fıkrasının (c)
bendinin (2) numaralı alt bendi şöyledir:
“2. 5237 sayılı Kanunun 220 nci
maddesinde, İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer
alan suçlardan mahkûm olan hükümlülerin avukatları ile ilişkisinde avukatın
savunmaya ilişkin olduğunu beyan ettiği belge ve dosyalar fiziki olarak
aranabilir. Konusu suç teşkil eden fiilleri işlediğine, infaz
kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne, terör örgütü veya diğer suç
örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine
ilişkin bulgu veya belge elde edilmesi halinde, Cumhuriyet başsavcılığının
istemi ve infaz hâkiminin kararıyla, bir görevli görüşmede hazır
bulundurulabileceği gibi bu kişilerin avukatlarına verdiği veya avukatlarınca
bu kişilere verilen belgeler infaz hâkimince incelenebilir. İnfaz hâkimi
belgenin kısmen veya tamamen verilmesine veya verilmemesine karar verir. Bu
karara karşı ilgililer, 4675 sayılı Kanuna göre itiraz edebilirler.”
22. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz
Hâkimliği Kanunu’nun 6. maddesinin altıncı fıkrası şöyledir:
“İtiraz, infaz hakimliğinin kurulduğu yer ağır
ceza mahkemesine, ağır ceza mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması
halinde (2) numaralı daireye yapılır. İnfaz hâkimi aynı zamanda bu mahkemenin
üyesi olduğu takdirde itirazla ilgili karara katılamaz.”
23. 5237 sayılı Kanun’un ikinci kitap dördüncü kısım dördüncü
bölümde yer alan 302. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Devlet topraklarının tamamını veya bir
kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin
bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği
altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik
bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile
cezalandırılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 20/1/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
25. Başvurucu; avukatıyla yazışma
hakkının engellendiğini, avukatına yazmış olduğu mektubun Cezaevi idaresince
Kürtçe yazılar olduğu gerekçesiyle gönderilmediğini, herhangi bir tercümana
çevirisi yaptırılmamış yazının örgütsel faaliyetlerle ilgili olduğu
nitelendirmesinin soyut iddia olduğunu, mektubun suç unsuru içermediğini,
idarenin kararına karşı yaptığı şikâyet ve itiraz yollarında yargılamanın usulüne
uygun yapılmadığını ve hakkında daha önce verilen hapis cezaları ile ilişkili
olarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiği düşüncesiyle Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurulduğunu belirterek adil yargılanma hakkının,
din ve vicdan özgürlüğü ile haberleşme ve ifade hürriyetlerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş; manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
26. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun adil
yargılanma, din ve vicdan özgürlüğü, haberleşme ile ifade hürriyetinin ihlal
edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmış ise de bu iddiaların özü, göndermek
istediği mektubun Ceza İnfaz Kurumu idaresince sakıncalı görülerek
gönderilmemesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin kısıtlanması hakkındadır.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi
ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları
haberleşme hürriyeti kapsamında değerlendirilmiştir. Nitekim AİHM de haberleşme
alanında ifade özgürlüğünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS/Sözleşme)
8. maddesi ile güvence altına alındığını hatırlatmaktadır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B.
No: 5947/72, 25/3/1983, § 107; Fazıl Ahmet Tamer/Türkiye, B. No: 6289/02,
5/12/2006, § 33; Ahmet Temiz, B.
No: 2013/1822, 20/5/2015, § 23).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Başvurucunun, avukatına göndermek istediği mektubun
sakıncalı olduğuna karar verilmesi nedeniyle anayasal haklarının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka
bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve
Bakanlık Görüşleri
28. Başvurucu, avukatına göndermek istediği metnin içeriğinde
suç unsuru oluşturabilecek veya örgütsel haberleşme şeklinde yorumlanabilecek
bir ifade bulunmamasına rağmen İnfaz Kurumunca sakıncalı olarak görüldüğünü
ifade ederek haberleşme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Bakanlık görüşünde;
i. Başvurucunun bu başlık altındaki
şikâyetlerinin Sözleşme'nin 8. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği
belirtilmiştir, ayrıca haberleşme hakkının demokratik toplum için önemi
hatırlatılmış ve devletlerin pozitif ve negatif yükümlülüklerine değinilmiştir.
ii. AİHM'in yerleşik içtihatlarında özel
hayata saygı gösterilmesi hakkına ilişkin düzenlemelerde devletlerin takdir hakkı
bulunduğunun değerlendirildiğini, özel hayata saygı hakkına ilişkin ihlal
nedeniyle yapılacak incelemenin öncelikle korunan menfaatin hakkın kapsamına
girip girmediğinin, ikinci olarak hakkın kapsamı içinde olduğu tespit edilen
menfaate yönelik bir müdahale olup olmadığının, müdahalenin varlığı hâlinde
bunun Anayasa’nın 20. ve 13. maddelerinde öngörülen şartlara uygun olup
olmadığının incelenmesi gerektiği belirtilmiştir.
iii. Hükümlünün avukatına yazdığı mektubun Cezaevi tarafından
denetlenmesi ve gönderilmemesine ilişkin olarak, bir avukatla haberleşmenin ne
amaçla olursa olsun AİHS’in 8. maddesi uyarınca
ayrıcalıklı bir statüye sahip olduğu, bu nedenle avukata gönderilen bir
mektubun okunmasına, yalnızca yetkili makamların mektubun muhteviyatının
cezaevi kurumunun veya bir başkasının güvenliğini tehdit ettiği ya da başka
bakımlardan suç teşkil eden bir niteliğe haiz olduğu kanaatine vardıkları
hâllerde avukatına teslimine izin verilemeyeceğini belirten AİHM’in
Kepeneklioğlu/Türkiye (B.No:
73520/01, 23/1/2007) ile Fazıl Ahmet Tamer/Türkiye kararları hatırlatılmış ve başvurucunun
iddialarının bu kararlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği
bildirilmiştir.
30. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
dilekçesindeki ifadelerini anılan AİHM kararları ışığında yinelemiştir.
b. Genel İlkeler
31. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili
kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve
gizliliğine dokunulamaz. Yetkili
merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını
kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
32. Sözleşme’nin “Özel ve
aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz.”
33. AİHM, haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte
Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık Anayasa’da tek bir madde bulunmamaktadır.
Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22.
maddesinde düzenlenmiştir.
34. Anayasa’nın 22. maddesinde herkesin haberleşme
özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra -içeriği ve
biçimi ne olursa olsun- haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır.
Haberleşme kapsamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve
görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir.
Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan
haberleşme faaliyetlerinin haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği
kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet
Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49).
35. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfî şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır.
Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla
haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte
haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara
tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50).
36. AİHM kararlarına göre haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını
oluşturan mevzuatın “ulaşılabilir”,
yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerekir. İkinci
olarak söz konusu sınırlandırma “meşru bir
amaca” dayalı olmalı, bunun yanı sıra müdahale demokratik bir
toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 85-90; Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71, 6/10/1978,
§§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88,
25/3/1992, § 34).
37. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen
müdahalelerin incelenmesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var
olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. İlkelerin Olaya
Uygulanması
i. Müdahalenin
Varlığı
38. Somut olayda başvurucunun avukatına göndermek istediği
mektubun savunmaya yönelik olmadığı ve örgüt propagandası içerdiği gerekçesiyle
İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararıyla sakıncalı olduğuna karar verilmiştir.
Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme
özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
39. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanmadığı, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği
müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle
sınırlamanın; Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili
maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet’in gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz,
§ 36).
Kanunilik
40. Haberleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle
kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen
kanunla öngörülme kriteri, kendi içerisinde üç temel
prensibi içermektedir. İlk olarak müdahale teşkil eden eylem mevzuatta yer alan
bir düzenlemeye dayanmalıdır. İkinci olarak müdahalenin dayanağını teşkil eden
düzenleme, ilgili kişi açısından yeterli derecede ulaşılabilir olmalıdır. Son
olarak söz konusu düzenleme, hitap ettiği kişiler bakımından davranışlarını ona
göre yönlendirme ve belli koşullar çerçevesinde eylemleri neticesinde meydana
gelebilecek sonuçları öngörebilmeye olanak sağlayacak açıklıkta olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
86-88).
41. Kanunilik ilkesinin yerine getirilmesinin, haberleşme
hürriyetinin kısıtlanabileceğine dair genel bir yasal düzenleme yapılması ile
mümkün olduğu söylenemez. Buna göre “kanunun
kalitesi” olarak tanımlanabilecek kanuni düzenlemede bulunması
gereken temel esaslar belirlenerek takdir yetkisini kullanacak mercilerin
sınırlarının da netliğe kavuşturulması gereklidir. Bu bağlamda Anayasa
Mahkemesi Genel Kurulunun kararında belirttiği üzere kanun ile o konuya ilişkin
temel esasların, ilkelerin ve çerçevenin ortaya konulmuş olması gerekir (AYM,
E.1984/14, K.1985/7, 13/6/1985). Bu noktada -özellikle
kanunun idari makamlara haberleşme özgürlüğüne müdahalede takdir yetkisi
tanıdığı durumlarda- ilgili kanunun bu yetkinin çerçevesini belirli bir
açıklıkta belirlemesi gerekmektedir (Mehmet Nuri
Özen ve diğerleri/Türkiye, B. No: 15672/08, 11/1/2011,
§ 56; Tan/Türkiye, B. No:
9460/03, 3/7/2007, § 21).
42. Cezaevi idaresinin hükümlü ve tutukluların haberleşmesine
müdahalesinin Anayasa’nın 22. maddesinin hangi fıkrası kapsamında kaldığının
belirlenmesi müdahalenin kanuniliği açısından önemlidir. Zira ikinci fıkra
kapsamında olduğunun kabulü hâlinde hâkim kararı veya onayı olmaksızın yapılan
bir müdahale, kanunilik ilkesini karşılamayacaktır. Öte yandan üçüncü fıkranın
gündeme gelmesi durumunda kanun koyucunun cezaevini istisna kamu kurumu olarak
kabul edip etmediği değerlendirilecektir (Ahmet
Temiz, § 39).
43. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis
cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:
“Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli
bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı
hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve
manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer
hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen
kurallar uyarınca kısıtlanabilir.”
44. Buna göre 5275 sayılı Kanun’un 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan “…Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları,
infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar
uyarınca kısıtlanabilir.” ibaresi uyarınca cezaevlerinin haberleşme
hürriyetinin kısıtlanabileceği istisnai kamu kurumu olarak kabul edildiği
değerlendirilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa, § 76). Dolayısıyla hâkim kararı olmaksızın
usul ve esasları gerçekleştirmek kaydıyla hükümlülerin haberleşmesinin denetimi
mümkündür.
45. Somut olayda hükümlünün Cezaevinden avukatına yaptığı yazışmanın
denetimi ve sınırlanmasının dayanağı, 5275 sayılı Kanun’un 59. ve 68. maddesi
ile İnfaz Tüzüğü’nün 84., 91. ve 122. maddeleridir.
46. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesi
ile anılan Tüzük’ün 91. maddesinde hükümlülerin
mektup, faks ve telgraf gönderme ve kendilerine gönderilenleri alma hakkına
sahip oldukları, resmî makamlara veya savunmaları için avukatlarına
gönderdikleri mektup, faks ve telgrafların denetime tabi olmadığı, 5275 sayılı
Kanun’un 59. maddesine paralel şekilde İnfaz Tüzüğü’nün 91. maddesinin dördüncü
fıkrasında “Hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için avukatına
gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi değildir. Ancak, hükümlünün
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks veya telgraflar 84 üncü
maddenin ikinci fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı alt bendinde belirtilen
hâllerin gerçekleşmesi hâlinde, bu gönderiler hakkında da 84 üncü maddenin
ikinci fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı alt bendinde belirtilen esas ve
usuller uygulanır.” denilerek hükümlü tarafından avukata gönderilen
mektupların hangi merci tarafından, hangi hâllerde ve usullerle denetime tabi
tutulabileceği düzenlenmiştir.
47. Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel
ilkelerinden biri "belirlilik"tir.
Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi
bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı
koruyucu birtakım güvenceler içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal
güvenlikle bağlantılı olup birey, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut
eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların
kamu otoritesine hangi müdahale yetkisini doğurduğunu kanundan öğrenebilme
imkânına sahip olmalıdır. Birey, ancak bu durumda kendisine düşen
yükümlülükleri öngörüp davranışlarını düzenleyebilir. Hukuk güvenliği;
kuralların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete
güven duyabilmesini, devletin de kanuni düzenlemelerde bu güven duygusunu
zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2009/51, K.2010/73, 20/5/2010; AYM, E.2009/21, K.2011/16, 13/1/2011; AYM,
E.2010/69, K.2011/116, 7/7/2011; AYM, E.2011/18, K.2012/53, 11/4/2012).
48. Kanunilik şartı, hak ve özgürlüklere yönelik
sınırlamaların yalnızca şeklî olarak kanunla düzenlenmesi ile sınırlı olmayıp
bunların içerik olarak da belirli bir amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmalarına ilişkin gerekliliği de ifade etmektedir. Bu açıdan kanun metni,
bireylerin -gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle- hangi somut eylem ve
olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve
kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır.
Dolayısıyla uygulanması öncesinde kanun, muhtemel etki ve sonuçlarına dair
yeterli derecede öngörülebilir olmalıdır. Bununla birlikte kanun metninin tüm
sonuç ve etkileri göstermesi her zaman beklenemeyeceğinden aranan açıklığın
ölçüsü; söz konusu metnin içeriği, düzenlemeyi hedeflediği alan ile hitap
ettiği kitlenin statü ve büyüklüğü gibi faktörler dikkate alınarak
belirlenebilir. Bu özelliklere sahip kanunun, aynı zamanda kolaylıkla
erişilebilir nitelikte olması gerekir (AYM, E.2011/62, K.2012/2, 12/1/2012).
49. AİHM içtihatlarına göre de bir kanuni düzenlemenin;
bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi,
gerektiği takdirde kişinin hukuki yardım almak suretiyle, bu kanunun
düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir
düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak ölçüde olması
gerekmez. Kanunun açıklığı, arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen aşırı
bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere
uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği, yorumlanması
ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüller içermektedir
(Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00, 76292/01, 13/11/2008, § 83).
50. 5275 sayılı Kanun’un 59. maddesi, hükümlülerin avukatları
ile ilişkisi hususunda özel bir hassasiyet göstermiş ve savunmaya ilişkin
belgelerin incelemeye tabi tutulamayacağını ifade etmiştir. Bu çerçevede İnfaz
Tüzüğü’nün 84. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı alt
bendiyle beraber, avukata gönderilmek istenen metnin incelenmesi için aşağıdaki
şartların gerçekleşmesi gerekmektedir.
i. Öncelikle ilgilinin, 5237 sayılı
Kanun’un 220. maddesi ile ikinci kitap dördüncü kısım dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçlardan mahkûm olan hükümlü olması gerekir.
ii. Bu haberleşme nedeniyle konusu suç teşkil eden fiillerin
işlendiğine, infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğüne, terör örgütü
veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine
aracılık edildiğine ilişkin bulgu veya belge elde edilmiş olması gerekir.
iii. Bu durumda bu kişilerin avukatlarına verdiği veya
avukatlarınca bu kişilere verilen belgeler ancak infaz hâkimince incelenebilir.
iv. Bu kapsamda İnfaz Tüzüğü’nün 84.
maddesinde kamu görevlilerinin yetkileri düzenlenmiş olup sadece infaz hâkimi
belgenin kısmen veya tamamen verilmesine veya verilmemesine karar verebilir.
v. Bu karara karşı ilgililer, 4675
sayılı Kanun’a göre itiraz edebilirler.
51. İlgili hukuk kısmında gösterilen hükümler (bkz. §§ 16-22)
incelendiğinde de hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için avukatına
gönderilen mektup, faks ve telgrafların denetime tabi olmadığı belirtilmiştir.
Bununla beraber hükümlünün savunması için avukatına gönderilen mektup, faks
veya telgraflar hakkında bu hükmün istisnası olarak İnfaz Tüzüğü’nün 84.
maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı alt bendinde belirtilen
hâl gösterilmiştir. Bu kapsamda, ayrıca 84. maddenin ikinci fıkrasının (c)
bendinin (2) numaralı alt bendinde yer alan esas ve usullerin uygulanacağı da
belirtilmiştir.
52. Somut olayın değerlendirilmesinde UYAP kayıtlarından
başvurucunun 5237 sayılı Kanun’un ikinci kitap dördüncü kısım dördüncü bölümde
yer alan 302. maddesi uyarınca 2/12/2010 tarihinde
hüküm giydiği anlaşılmakla İnfaz Tüzüğü’nün 84. maddesinin ikinci fıkrasının
(c) bendinin (2) numaralı alt bendinde belirtilen hâlin gerçekleşmesinin mümkün
olduğu görülmektedir. Ancak başvurucu İnfaz Hâkimliğinin kararında tutuklu
olarak addedilmiştir (bkz. § 14).
53. Dolayısıyla 5237 sayılı Kanun’un
220. maddesinde, ikinci kitap dördüncü kısım dördüncü ve beşinci bölümlerinde
yer alan suçlardan mahkûm olan hükümlülerin avukatları ile mektuplaşmaları
sırasında; avukata gönderilen mektubun, konusu suç teşkil eden fiilleri
işlediğine, infaz kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne, terör örgütü
veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine
aracılık ettiğine ilişkin olduğu yani savunmaya ilişkin olmadığı düşünülüyorsa
bu durumda ilk başta yapılması gereken husus,
söz konusu belgelerin savunmaya ilişkin olup olmadığını değerlendirmeden
ilgili belgelerin fiziki olarak denetlenmesi ve infaz hâkimliğine
yollanmasıdır. Bu kapsamda infaz hâkimliği, avukata gönderilmek istenen
mektubun savunmaya ilişkin olup olmadığının değerlendirmesini kendisi yaparak
karar verecektir. Aksi takdirde yasada yer alan güvencelerin bir anlamı
kalmayacağı gibi hâkim güvencesiyle verilen bu ilk karar sayesinde muhtemel hak
ihlallerinin önüne de geçilebilecektir.
54. Nitekim Yargıtay 9. Ceza Dairesi kanun yararına bozma
istemli benzer bir konuda 23/2/2011 tarihli ve
E.2010/12814, K.2011/1204 sayılı kararıyla “Tekirdağ
1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz
Kurumunda hükümlü olarak bulunan… H.K.’nin avukatına göndermiş olduğu mektubun okunup incelenmeksizin, sadece fiziki olarak kontrolünün
yapılabilmesi için cezaevi idaresine ağzı açık olarak verilmesi gerektiğini…” belirtmiştir. Söz konusu olayda
hükümlünün avukata verdiği belgenin fiziki olarak incelenebileceği ama
okunamayacağı ve bu belgelerin infaz hâkimliğince incelenebileceği sonucuna
varılmıştır.
55. Bunun yanı sıra 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin
gerekçesi şöyle belirtilmiştir:
“Birleşmiş Milletler Hükümlülerin İyileştirilmesi İçin Asgari Standart
Kurallarının dış dünya ile irtibat kurma başlığını taşıyan 37 nci maddesinde, “Gerekli gözetim altında hükümlülerin
düzenli aralıklarla aileleri ve yakın arkadaşları ile haberleşmelerine olanak
sağlanarak iletişim kurmalarına izin verilir.” denilmektedir.
Avrupa
Cezaevi Kurallarının 43 üncü maddesinde de benzeri tavsiye kuralı
bulunmaktadır.
Bu
madde ile hükümlülere, kurum üst amirinin veya varsa mektup okuma komisyonunun
denetiminden geçen mektup, faks ve telgrafları göndermek veya kendilerine
gelenleri almak hakkı verilmektedir.
Yine Avrupa
Cezaevi Kurallarının 42 nci maddesinin (3) numaralı
bendi, “her hükümlünün cezaevleri merkez idaresine, adlî makama veya diğer
yetkili makamlara, kapalı zarfla, istek veya şikâyette bulunmasına izin
verilmesi” tavsiyesini içermektedir. Şüphesiz istek ve şikâyetlerin kurumun
denetimine tabi tutulması bu hakkı işlemez hale getirebileceğinden kapalı
zarfla istek ve şikâyette bulunmasına izin verilir denilmiştir.
Maddenin
dördüncü fıkrasında, hükümlünün resmî makamlara veya avukatına gönderdiği mektup,
faks ve telgrafların denetime tabi olmayacağı esası benimsenerek, savunma hakkı
vurgulanmıştır.
Cezaevinin
güvenlik ve disiplini asıl olduğundan, asayiş ve güvenliği tehlikeye düşürecek
haberleşmelere izin verilmeyecektir. Bu husus maddenin üçüncü fıkrasında yer
alan hükümle sağlanmıştır.”
56. Dolayısıyla cezaevinin güvenlik ve disiplini asıl olmakla
beraber avukata gönderilmek istenen belgenin savunmaya ilişkin olmadığı ve
mektubun sakıncalı olduğu konusundaki değerlendirmelerin yetkili merciler
tarafından yapılması gerekmektedir. 5237 sayılı Kanun’un 220.
maddesinde, ikinci kitap dördüncü kısım dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer
alan suçlardan biriyle mahkûm olan hükümlülerin
avukatına göndermek istediği mektubun hangi merciler tarafından ne şekilde
denetleneceği mevzuatta belirtilmekle, somut olayda 5237 sayılı Kanun’un 302.
maddesinden hükümlü olan başvurucunun, avukatına göndermek istediği mektubun
Disiplin Kurulu tarafından savunmaya yönelik olmadığının değerlendirilmesi ve
avukatına gönderilmemesi suretiyle yapılan müdahalenin kanunilik şartını
taşımadığı anlaşılmaktadır. Bunun yanında ayrıca -İnfaz Hâkimliğinin
kararından anlaşıldığı kadarıyla- başvurucu hükümlü olmasına rağmen İnfaz
Hâkimliğinin tutuklu olduğu zannıyla hareket ettiği anlaşılmaktadır (bkz. §
14).
57. Müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı tespit
edildiğinden haberleşme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin varlığı hâlinde
bulunması gereken ve Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen (bkz. § 39)
Anayasa'nın ilgili maddesinde belirtilen meşru amaçlardan biri kapsamında olma,
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama gibi kriterlere
riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
58. Belirtilen nedenlerle Anayasa'nın 22. maddesinde güvence
altına alınan haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216
Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
59. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.” Başvurucu, anayasal
hakları ihlal edildiği için 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
60. Başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına
alınan haberleşme özgürlüğü ihlal edilmiştir.
61. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere İzmir 1. İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
62. Başvurucunun Anayasa'nın 22. maddesinde güvence altına
alınan haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğinin tespit edilmesi üzerine
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya takdiren net 3.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin
KABULÜNE,
B. Haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan
haberleşme özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin haberleşme özgürlüğünün ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir
1. İnfaz Hâkimliğine GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 3.000 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. Başvurucuya 1.800 TL vekâlet ücreti ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
20/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.