TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YAŞAR UYANIK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1710)
|
|
Karar Tarihi: 18/6/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Yaşar UYANIK
|
Vekili
|
:
|
Av. Ayşe Nur PAMUKÇU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 12/2/1998 tarihinde
Karabük 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı alacak davasının kısmen reddine
karar verildiğini, kararın 25/12/2012 tarihinde kesinleştiğini, makul sürede
yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş, tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 25/2/2013 tarihinde
Çeşme Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 29/11/2013
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
I.4. İkinci Bölümün 19/12/2013 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 13/2/2014 tarihli yazı ile görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 12/2/1998 tarihinde S.S. Karya
Kent Konut Yapı Kooperatifi aleyhine Karabük 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde
(Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) açtığı davada, davalı ile yaptıkları inşaat yapım
sözleşmesinden kalan iş bedeli alacağının reeskont
faiziyle tahsilini talep etmiş, dava dosyası Mahkemenin 1998/54 esasına
kaydedilmiştir.
8. Davalı 6/4/1998 tarihli cevap
dilekçesiyle davanın reddini talep etmiş ve karşı dava açarak, davacının
kooperatife ait malzemeleri kullandığını fakat bedelini ödemediğini ileri
sürerek, alacağın tahsilini talep etmiştir.
9. Başvurucu, 31/1/2002 tarihinde
S.S. Karya Kent Konut Yapı Kooperatifi aleyhine
Karabük 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) açtığı
davada, davalı ile yaptıkları inşaat yapım sözleşmesinden kalan iş bedeli
alacağının bilirkişi raporu ile tespit edilen ve ilk davada saklı tuttuğu
kısmının ticari faiziyle tahsilini talep etmiş, dava dosyası Mahkemenin 2002/35
esasına kaydedilmiştir.
10. Mahkemece, 21/3/2002 tarih ve
E.2002/35, K.2002/46 sayılı kararla; dava dosyaları arasında bağlantı bulunduğu
gerekçesiyle dava dosyalarının birleştirilmesine, yargılamaya Karabük 2. Asliye
Hukuk Mahkemesinin 1998/54 esas sayılı dava dosyası üzerinden devamına karar
verilmiştir.
11. Mahkemece yapılan yargılama sonunda; 14/10/2008
tarih ve E.1998/54, K.2008/445 sayılı kararla; asıl ve birleşen davanın kısmen
kabulüne, 4.192,77 TL'nin yasal faiziyle davalıdan tahsiline, karşı davanın
reddine karar verilmiştir.
12. Temyiz üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 10/12/2010 tarih ve E.2010/4752, K.2010/6851 sayılı
ilamıyla; başvurucunun diğer temyiz itirazlarının reddine karar verilerek, 1996
yılı imalatının, 1996 yılı birim fiyatına %8 ilave edilmek suretiyle
hesaplanması gerekirken iş bedelini fiyat farkı gibi hesaplayarak indirim yapan
bilirkişi görüşüne bağlı kalınarak hüküm kurulması doğru görülmemiş ve karar
başvurucu lehine bozulmuştur.
13. Bozma kararına uyan Mahkeme, 27/4/2011
tarih ve E.2011/188, K.2011/341 sayılı ilamla asıl ve birleşen davanın kısmen
kabulüne 6.421,19 TL'nin yasal faiziyle davalıdan tahsiline, karşı davanın
reddine karar vermiştir.
14. Temyiz üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 14/12/2011 tarih ve E.2011/3619, K.2011/7479 sayılı
ilamıyla; bozma kararı gereğince hüküm kurulmuş olmasına, delillerin takdirinde
bir isabetsizlik bulunmamasına ve bozma kararının dışında kalarak kesinleşen
yönlere ilişkin olarak temyiz itirazlarının incelenmesinin mümkün olmamasına
göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına karar
verilmiştir.
15. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 25/12/2012
tarih ve E.2012/1621, K.2012/8138 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
16. Karar, 24/1/2013 tarihinde
başvuruya tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu, 25/2/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
18. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi
ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
19. 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga
Borçlar Kanunu’nun 479. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İşsahibinin bedel ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel
olur.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 18/6/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 25/2/2013 tarih ve 2013/1710 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, 12/2/1998 tarihinde
Karabük 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı alacak davası sonucunda verilen
kararın 25/12/2012 tarihinde kesinleştiğini, davanın kısmen reddine karar
verildiğini, ticari faiz uygulanması gerekirken yasal faizle tahsile
hükmedildiğini, bilirkişi heyetinde hukukçu bulunmadığını, raporun yanlış
değerlendirmeye dayandığını, yargılamanın 14 yıl sürdüğünü ve makul sürede
sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
22. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun,
Karabük 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davanın kısmen reddine karar
verilmesinin, ticari faiz uygulanması gerekirken yasal faizle tahsile
hükmedilmesinin ve makul sürede yargılama yapılmamasının adil yargılanma
hakkını ihlal ettiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Bununla birlikte ticari
faiz uygulanması gerekirken yasal faizle tahsile hükmedilmesine ilişkin şikayet
açısından, Mahkemece verilen, alacağın yasal faizle tahsiline ilişkin kararın,
Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 10/12/2010 tarihli
ilamıyla kesinleştiği görülmekle, anılan iddiaların yargılamanın sonucu
itibarıyla adil olmadığı, ticari faize hükmedilmemesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiaları açısından ayrı ayrı değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın
Sonucunun Adil Olmadığı İddiası Yönünden
23. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
24. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
25. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
26. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz
takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
27. Başvurucu, Karabük 2. Asliye
Hukuk Mahkemesinde açtığı davanın kısmen reddine karar verildiğini, bilirkişi
heyetinde hukukçu bulunmadığını, raporun yanlış değerlendirmeye dayandığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Mahkemece yapılan yargılama
sırasında tarafların delilleri toplanmış, keşifler yapılmış, tarafların
tanıkları dinlenmiştir. Alınan bilirkişi raporuna itiraz edilmesi üzerine ek
rapor alınmış ve 5/6/2008 tarihli rapor doğrultusunda,
davanın kısmen kabulü ile 4.192,77 TL’nin davalıdan tahsiline karar
verilmiştir. Kararın başvurucu tarafından temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk
Dairesince, hükme esas alınan bilirkişi raporunda yapılan hesaplamanın hatalı
olduğu gerekçesiyle başvurucu lehine hüküm bozulmuştur. Mahkeme bozma kararına
uyarak bilirkişi raporundaki hesaplama hatasını gidermiş ve davanın kısmen
kabulü ile 6.421,19 TL’nin davalıdan tahsiline karar vermiştir. Hükme esas
alınan bilirkişi heyetinin inşaat mühendisi, makine mühendisi, elektrik
mühendisi ve mali müşavir olmak üzere beş kişilik bilirkişiden oluştuğu
anlaşılmıştır. Mahkemece ilk alınan 4/9/2006 tarihli
bilirkişi heyetinde ise inşaat mühendisi, elektrik mühendisi, makine mühendisi,
mali müşavir ve hukukçu bilirkişinin bulunduğu, bu rapora itiraz edilmesi
üzerine yeniden rapor alındığı belirlenmiştir.
29. 6100 sayılı Kanun’un 266.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi
gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden,
bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hâkimlik mesleğinin
gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda
bilirkişiye başvurulamaz.”
30. Anılan düzenlemeye göre,
bilirkişi heyetinde hukukçu bilirkişi bulunması zorunluluğu olmadığı gibi,
başvurucunun açtığı davanın niteliği dikkate alındığında, hükme esas alınan
bilirkişi heyetinde hukukçu bilirkişi olmamasının başvurucunun aleyhine bir
durum yarattığı da tespit edilememiştir.
31. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
32. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına,
kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça
sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası oluşturan herhangi bir
durum da tespit edilememiştir.
33. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu ve derece mahkemesi kararının bariz bir takdir hatası içermediği
anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Ticari
Faize Hükmedilmemesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası Yönünden
34. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1.
maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler.”
35. Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi
olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilir. Niteliği itibarıyla kamu
düzenine ilişkin olan bu başvuru şartını taşımayan bireysel başvuruların
incelenebilmesi mümkün değildir.
36. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin
bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde
uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).
37. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, Karabük 2. Asliye Hukuk Mahkemesince ticari faiz uygulanması
gerekirken yasal faizle tahsile hükmedildiğini belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Başvurucu, Karabük 2. Asliye
Hukuk Mahkemesinin 1994/54 esas sayılı dava dosyasında, alacağın reeskont faiziyle tahsilini talep etmiş, bu dosya ile
birleştirilen 2002/35 esas sayılı dava dosyasında ise ticari faizle tahsil
isteminde bulunmuştur. Mahkemece, 14/10/2008 tarihli
kararla davanın kısmen kabulüne, 4.192,77 TL’nin yasal faiziyle davalıdan tahsiline
karar verilmiştir. Anılan hükmün başvurucu tarafından temyizi üzerine Yargıtay
15. Hukuk Dairesinin 10/12/2010 tarihli kararıyla
başvurucunun diğer temyiz itirazlarının reddine karar verilmiş, alacağın
hesaplanmasında hata yapılması nedeniyle hüküm bozulmuştur. Bu karara karşı
karar düzeltme isteminde bulunulmamıştır. Dolayısıyla yasal faizle tahsile
ilişkin karar, 10/12/2010 tarihinde kesinleşmiştir.
Nitekim Mahkemece bozma kararına uyularak verilen 27/11/2011
tarihli kararda da yasal faizle tahsile karar verilmiş, temyiz üzerine Yargıtay
15. Hukuk Dairesince, ilk bozma kararının dışında kalarak kesinleşen yönlere
ilişkin temyiz incelemesinin mümkün olmadığı belirtilerek hüküm onanmıştır.
39. Mahkemece verilen, alacağın yasal faizle tahsiline
ilişkin karar, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 10/12/2010
tarihli ilamıyla kesinleştiği için başvuru, zaman bakımından Anayasa
Mahkemesinin yetkisi dışında kalmaktadır.
40. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu yasal faizle tahsile
ilişkin kararın 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş
olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “zaman
bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın
Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası Yönünden
41. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne
ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir
2. Esas Yönünden
42. Başvurucu, Karabük 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Ticaret
Mahkemesi sıfatıyla) 12/2/1998 tarihinde açtığı alacak
davasında verilen kararın 25/12/2012 tarihinde kesinleştiğini, makul sürede
yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
43. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü
fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18).
44. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
45. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
46. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
47. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve
adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın
36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
48. Somut başvurunun dayanağını oluşturan
makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır.
49. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara
ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru
konusu olayda başvurucu tarafından açılan alacak davasında 18/6/1927
tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da
yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin,
medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku
bulunmamaktadır.
50. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, §
40).
51. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§
41–45).
52. Ancak, belirtilen kriterlerden
hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir.
Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin
toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi
açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 46).
53. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
54. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarihtir. Sürenin bitiş tarihi ise, yargılamanın sona erme tarihidir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 52).
55. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil,
uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 51).
56. Başvuru konusu yargılamanın,
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcını teşkil eden 23/9/2012 tarihinden önce başlamış olduğu, başvuru tarihinde
yargılamanın sona erdiği anlaşılmakla, somut başvuruya ilişkin olarak yapılacak
makul süre değerlendirmesinde dikkate alınacak sürenin başlangıcı, davanın
ikame edildiği tarih olan 12/2/1998 tarihidir.
57. Yargılama faaliyetinin süresine ilişkin değerlendirmede
göz önünde bulundurulması gereken ilgili makamların tutumu kapsamında, sadece
yargı makamlarının tutumu dikkate alınmayıp, Devletin kamu gücü kullanan tüm
organlarına atfedilebilir bir gecikme olup olmadığı üzerinde durulmalıdır.
Yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle
sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden
kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de
ileri gelebilir. Zira Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi,
hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama
yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine
getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu yüklemektedir.
58. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde
uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş olup, başvuruya
konu yargılama faaliyetinin yazılı yargılama usulüne tabi olduğu
anlaşılmaktadır.
59. Başvurucu, 12/2/1998
tarihinde Karabük 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde S.S. Karya
Kent Konut Yapı Kooperatifi aleyhine açtığı davada, inşaat yapım sözleşmesinden
kalan iş bedeli alacağının tahsilini talep etmiştir. Mahkemece 2/3/1998 tarihinde tensip tutanağı düzenlenmiş, dava
dilekçesi davalıya tebliğ edilmiştir. Davalı, başvurucu aleyhine karşı dava
açarak, başvurucunun Kooperatife ait malzemeleri kullandığı halde bedellerini
ödemediğini ileri sürerek bu bedellerin tahsilini talep etmiştir. Yargılama
sırasında tarafların delilleri toplanmış, inşaatın olduğu yerde keşif yapılmış,
tarafların tanıkları dinlenmiştir. Yine bu sürede bilirkişi raporu alınmış, iş
bedelinin çekler ile ödendiği iddiası üzerine ilgili çekler üzerinde Jandarma Kriminal Laboratuarı tarafından
imza incelemesi yapılmıştır. Raporlara itiraz üzerine bilirkişilerden ek rapor
alınmış, mahallinde yeniden keşif yapılarak, Ankara Nöbetçi Asliye Hukuk
Mahkemesinden talimat yoluyla bilirkişi raporu alınmıştır. İmza incelemesi için
Adli Tıp Kurumu Başkanlığına talimat yazılmış ve anılan kurum tarafından rapor
düzenlenmiştir.
60. Bilirkişi raporunda, başvurucunun
yaptığı iş karşılığında alabileceği bedelin, ilk dava dilekçesinde talep ettiği
miktardan fazla olduğunun belirtilmesi üzerine başvurucu, 31/1/2002
tarihinde aynı konuya ilişkin olarak aynı davalı aleyhine Karabük 2. Asliye
Hukuk Mahkemesinin 2002/35 esas sayılı dava dosyasında alacak davası açmış,
1998/54 esas sayılı dava dosyasıyla birleştirilmesini talep etmiştir. Mahkemece
21/3/2002 tarihinde dava dosyalarının
birleştirilmesine, yargılamaya Mahkemenin 1998/54 esas sayılı dava dosyası
üzerinden devam edilmesine karar verilmiştir.
61. Mahkeme, 14/10/2008
tarihinde asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine karar
vermiştir. Kararın başvurucu tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk
Dairesinin 10/12/2010 tarihli ilamıyla hüküm
bozulmuştur. Mahkeme bozma kararına uyarak, 27/4/2011
tarihli ilk duruşmada davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Temyiz üzerine,
Yargıtay 15. Hukuk Dairesince hüküm onanmış, karar düzeltme isteminin
reddedildiği 25/12/2012 tarihinde karar
kesinleşmiştir.
62. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı
geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında
taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de yargılama makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak suretiyle bu girişimleri
engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda, davalı vekilince muhtelif
celselerde mazeret dilekçeleri sunulduğu görülmekle birlikte, başvurucunun
tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit
edilememiştir. Başvurunun konusu olan alacak davasında, yargılama sürecindeki
gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, ilk derece Mahkemesince uzun
aralıklarla duruşmalar yapıldığı anlaşılmıştır.
63. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvurucunun
açtığı alacak davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların
karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi
kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan
uzaktır. Başvurucunun, tutum ve davranışlarıyla ve usuli
haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamaların uzamasına sebep
olduğu da söylenemez.
64. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul
hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiş olup (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 54-64),
davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar
verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık on beş
yıllık yargılama sürecinde makul
olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
65. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
66. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasını ve uzun süren
yargılama nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle uygun
bir manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
67. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
68. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık
on beş yıllık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin
uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararı karşılığında başvurucuya takdiren 16.600,00 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
69. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucunun
adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Ticari faize hükmedilmemesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 16.600,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
18/6/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.