TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
REMZİ DURMAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1718)
|
|
Karar Tarihi: 2/10/2013
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Remzi DURMAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Devrim BİÇEN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu hakkında verilen
idari yaptırım kararına karşı Sulh Ceza Mahkemesine yaptığı başvurunun
süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 24/1/2013
tarihinde Diyarbakır 5. Sulh Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına
engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 22/4/2013 tarihinde yapılan toplantıda,
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen “hak
arama hürriyeti” kapsamındaki “yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkı”
dikkate alındığında başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olmadığından bahisle
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 30/7/2013 tarih ve 2013/1718 sayılı yazısı ile başvuru görüş
için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 26/8/2013 tarih ve 79723 sayılı görüş yazısı 20/9/2013
tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş olup, başvurucu vekili Bakanlık
görüşüne karşı beyanlarını süresi içerisinde sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru dilekçesindeki
ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Mersin Cumhuriyet
Başsavcılığının 14/8/2012 tarih ve Kab.2012/1423,
K.2012/2907 sayılı kararıyla, döviz alım ve döviz satım belgesi düzenlemek
zorunluluğuna uymadığı gerekçesiyle 3.000 TL idari para cezası ile
cezalandırılmıştır.
7. Mersin Cumhuriyet
Başsavcılığının anılan kararı 8/10/2012 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir. Tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karara
karşı Mersin Sulh Ceza Mahkemesine başvuruda bulunabileceği belirtildiğinden,
başvurucu Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla 17/10/2012
havale tarihli dilekçe ile kararın kaldırılması için Mersin Sulh Ceza
Mahkemesine başvurmuştur.
8. Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığı Muhabere Bürosu başvurucunun, idari yaptırım kararına karşı
başvuru dilekçesini Mersin Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesine sunulmak üzere Mersin
Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosuna göndermiştir.
9. Mersin Cumhuriyet
Başsavcılığı Kabahatler Bürosu, 7/11/2012 tarih ve
2012/1423 sayılı üst yazı ile başvuru dilekçesini Mersin Nöbetçi Sulh Ceza
Mahkemesine sunmuştur.
10. Mersin 2. Sulh Ceza
Mahkemesinin 15/11/2012 tarih ve 2012/1995 Değişik İş
sayılı tensip zaptında, 30/3/2005 tarih ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun
28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi gereğince başvurunun usulden
kabulüne, ilgili kabahat dosyasının Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler
Bürosundan istenmesine karar verilmiştir.
11. Mersin 2. Sulh Ceza
Mahkemesi 10/12/2012 tarih ve 2012/1995 Değişik İş
sayılı kararıyla, süresinde yapılmadığı gerekçesiyle idari yaptırım kararına
karşı başvuruyu kesin olarak reddetmiştir. Bu karar başvurucuya 25/12/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu, 24/1/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
13. 5326 sayılı Kanun’un 27.
maddesi şöyledir:
“(1) İdarî para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine
ilişkin idarî yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden
itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza
mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde
idarî yaptırım kararı kesinleşir.
(2) Mücbir sebebin varlığı dolayısıyla bu sürenin geçirilmiş
olması halinde bu sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren en geç yedi gün
içinde karara karşı başvuruda bulunulabilir. Bu başvuru, kararın kesinleşmesini
engellemez; ancak, mahkeme yerine getirmeyi durdurabilir.
(3) Başvuru, bizzat kanunî temsilci veya avukat tarafından
sulh ceza mahkemesine verilecek bir dilekçe ile yapılır. Başvuru dilekçesi, iki
nüsha olarak verilir.
(4) Başvuru dilekçesinde, idarî yaptırım kararına ilişkin
bilgiler, bu karara karşı ileri sürülen deliller açık bir şekilde gösterilir.
Dilekçede ayrıca, başvurunun süresinde yapılmasını engelleyen mücbir sebep
dayanaklarıyla gösterilir.
…”
14. 5326 sayılı Kanun’un “Başvurunun incelenmesi” kenar başlıklı 28.
maddesi şöyledir:
“(1) Başvuru üzerine mahkemece yapılan ön inceleme
sonucunda;
a) Yetkili olmadığının anlaşılması halinde dosyanın yetkili
sulh ceza mahkemesine gönderilmesine,
b) Başvurunun süresi içinde yapılmadığının, başvuru konusu
idarî yaptırım kararının sulh ceza mahkemesinde incelenebilecek kararlardan
olmadığının veya başvuranın buna hakkı bulunmadığının anlaşılması halinde, bu
nedenlerle başvurunun reddine,
c) (a) ve (b) bentlerinde sayılan nedenlerin bulunmaması
halinde başvurunun usulden kabulüne,
Karar verilir.
…
(10) Üçbin Türk Lirası dahil idarî para cezalarına karşı başvuru üzerine verilen
kararlar kesindir.”
15. 22/2/1930 tarih ve 1567 sayılı Türk
Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’un 24/12/2008 tarih ve 5827 sayılı
Kanun ile değişik 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bakanlar Kurulunun bu Kanun hükümlerine göre yapmış
bulunduğu genel ve düzenleyici işlemlerdeki yükümlülüklere aykırı hareket eden
kişi, üçbin Türk Lirasından yirmibeşbin
Türk Lirasına kadar idarî para cezası ile cezalandırılır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 2/10/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
24/1/2013 tarih ve 2013/1718 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, Mersin Cumhuriyet
Başsavcılığının 14/8/2012 tarihli idari yaptırım
kararına karşı, başvuru mercii olan Mersin Sulh Ceza Mahkemesine süresinde
başvuruda bulunduğu hâlde, başvurusunun 7/11/2012 tarihinde yapıldığı
gerekçesiyle süre yönünden reddedildiğini, oysa anılan kararın başlık kısmında
başvurunun 17/10/2012 tarihinde yapıldığının yazılı olduğunu belirterek,
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş, yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
18. Başvurucu, idari yaptırım
kararına karşı başvurusunun, süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddedilmesi
sonucunda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Bakanlık görüş yazısında,
5326 sayılı Kanun’un 27. maddesinin birinci fıkrası metnine yer verilerek, bu
maddede geçen on beş günlük sürenin hak düşürücü nitelikte olduğunu, somut
olayda başvurucunun sözü edilen kanuni hak düşürücü sürenin sona ermesinden
sonra, 7/11/2012 tarihinde başvurduğunu, kanunlarda
düzenlenen hak düşürücü sürelerin hukuki güvenlik ilkesinin gereği olduğunu, bu
şekilde mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan ve eksik
olan kanıtlara dayanarak sağlıksız kararlar verilmesinin önüne geçildiğini,
somut olaydaki başvuru süresinin de bu kapsamda olduğunu belirtmiştir.
20. Öte yandan Bakanlık, gerek
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gerekse Anayasa Mahkemesinin, kanunların
yorumlanması ve uygulanması yetkisinin birinci derecede ulusal makamlara ve
özellikle de mahkemelere ve yüksek yargı organlarına ait olduğuna yönelik
ilkeyi benimsediklerini, somut olayda da başvurucunun başvuruda bulunduğu
Mahkemenin ilgili kanun hükümlerini yorumlayarak kanunda öngörülen süreden
sonra yapıldığı gerekçesiyle başvuruyu reddettiğini, yine AİHM kararlarına göre
mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyete
halel getirecek kadar katı şekilcilikten, öte yandan kanunla öngörülmüş olan
usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı gevşeklikten
kaçınmalarının gerektiğini, bireysel başvuru konusu kararın katı şekilci bir
yaklaşımdan ziyade hukuksal güvenlik ilkesinin bir sonucu olduğunu, ayrıca
başvurucunun her türlü kanıtlarını mahkemeye sunabildiğini ve yargılamanın adil
olmadığı veya keyfi davranıldığını düşündürecek belirti bulunmadığını ileri
sürmüştür.
21. Başvurucu, cevap
dilekçesinde, Bakanlık görüşüne katılmadığını, idari yaptırım kararına karşı başvurunun
süresinde yapıldığını, 17/10/2012 tarihinde yapılan
itirazın 7/11/2012 tarihinde yapıldığının kabulü ile başvuru hakkının ortadan
kaldırılmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini beyan etmiştir.
22. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan
bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından
müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış
olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin
taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bu bağlamda,
bireysel başvuru konusu temel hak ve özgürlüğün kapsamının Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No:
2012/1049, 26/3/2013, § 18; B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 34).
23. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir. …”
25. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma
hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin,
Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı”
kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
26. Sözleşme’nin 6. maddesindeki
“cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan … bir mahkeme
tarafından davasının … görülmesini
istemek hakkına sahiptir” ifadesi çerçevesinde kabahat eylemleri
nedeniyle uygulanan idari yaptırımlara ilişkin uyuşmazlıkların da Sözleşme’nin
6. maddesinin koruma alanı içerisinde yer aldığı anlaşılmaktadır.
27. Mahkemeye erişim hakkı adil
yargılanma hakkının en temel unsurlarından biridir. Mahkemeye ulaşmayı aşırı
derecede zorlaştıran ya da imkânsız hale getiren uygulamalar mahkemeye erişim
hakkını ihlal edebilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına
başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız
kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve
mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki, öngörülen süre
koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış
hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını
kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir.
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz.
Osu/İtalya, 36534/97, 11/7/2002, § 36-40).
28. 5326 sayılı Kanun’un 27. maddesinde
de kabahat eylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırım kararlarına karşı Sulh
Ceza Mahkemesine başvurulabileceği düzenlenmiştir. Kuralda başvuruların
doğrudan yetkili Sulh Ceza Mahkemesine yapılması gerektiğine dair herhangi bir
ibare olmadığı gibi, kuralın bu şekilde yorumlanması da hükmün amacıyla
bağdaşmaz. Böyle bir yorum özellikle başvuruyu incelemeye yetkili Mahkemenin
bulunduğu yerden uzakta bulunan kişiler açısından hak arama özgürlüğünün
kullanılmasını oldukça zorlaştıracaktır.
29. Somut olayda başvurucu,
hakkında Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen idari yaptırım
kararına karşı başvuru dilekçesini, “Mersin
Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi’ne” sunulmak üzere “Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosu’na” gönderilmesi
için 17/10/2012 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığı Muhabere Bürosuna vermiştir. Başvurucu başvurusunu, bu şekilde
Mersin Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesine yöneltmiştir.
30. Başvurucunun başvuru
dilekçesini kabul eden Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Muhabere Bürosunda
görevli Cumhuriyet savcısı, dilekçenin kabul edildiği tarih olarak 17/10/2012 tarihini yazmıştır. Bu çerçevede başvurucunun,
idari yaptırım kararına yönelik başvurusunu bu tarihte yaptığının kabulü
gerekir.
31. Zira hukukumuzda dava ve
başvuru yollarını düzenleyen usul kanunlarında başvurunun, incelemeye yetkili
merci dışındaki merciler yoluyla yapılmasını öngören düzenlemelere yer
verilmiştir.
32. 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dilekçelerin
verileceği yerler” kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“Dilekçeler ve savunmalar ile davalara ilişkin
her türlü evrak, Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlıklarına veya bunlara
gönderilmek üzere idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare veya vergi
mahkemesi bulunmayan yerlerde büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde kalıp
kalmadığına bakılmaksızın asliye hukuk hakimliklerine
veya yabancı memleketlerde Türk konsolosluklarına verilebilir.”
33. 2577 sayılı Kanun’un “Dilekçe üzerine uygulanacak işlem” kenar
başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Danıştay, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi
başkanlıklarına veya 4 ncü maddede yazılı yerlere
verilen dilekçelerin harç ve posta ücretleri alındıktan sonra deftere derhal
kayıtları yapılarak kayıt tarih ve sayısı dilekçenin üzerine yazılır. Dava bu
kaydın yapıldığı tarihte açılmış sayılır.”
34. 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan) 431.
maddesi şöyledir:
“Temyiz dilekçesi, kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk
dairesine veya Yargıtayın bozması üzerine hüküm veren
ilk derece mahkemesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi
hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilir.
Temyiz dilekçesi kararı veren mahkemeden başka bir mahkemeye
verilmişse temyiz defterine kaydolunur ve durum
derhâl kararı temyiz edilen mahkemeye bildirilir.
Temyiz edene ücretsiz bir alındı belgesi verilir.”
35. Bu düzenlemelere göre dava
veya kanun yollarına yönelik başvurunun yöneltildiği merci dışındaki eş değer
kabul edilebilecek merciler aracılığıyla yapılan başvurular geçerli kabul
edilmekte ve başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığı aracı kılınan mercie
yapılan başvuru tarihine göre hesaplanmaktadır. Başvuru konusu olay bakımından,
sözü edilen usul kurallarının kıyasen uygulanmasına engel olan herhangi bir
hukuki neden bulunmamakta olup, başvurucunun Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının
idari yaptırım kararına Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığını aracı kılarak
başvuruda bulunmasının usul kurallarına aykırı olduğu veya başvurucunun bu
konuda özensiz veya ihmalkâr davrandığı söylenemez.
36. Öte yandan, 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kanun yolunun belirlenmesinde yanılma”
kenar başlıklı 264. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, kabul edilebilir bir
başvuruda kanun yolunun veya merciin belirlenmesinde yanılmanın, başvuranın
haklarını ortadan kaldırmayacağı, böyle durumlarda başvurunun yapıldığı
merciin, başvuruyu derhâl görevli ve yetkili olan mercie göndereceği hüküm
altına alınmıştır. Bir an için başvurucunun başvurusunu yönelteceği başvuru
mercii konusunda hataya düştüğü kabul edilse bile, bu kuralın kıyasen
uygulanmasıyla başvurucunun, herhangi bir usuli hak
kaybına uğramaması gerekir.
37. Ayrıca Sulh Ceza Mahkemesi,
tensip tutanağı (§ 10) ve başvurunun reddine dair kararın (§ 11) başlık
kısımlarında başvuru tarihi olarak, olması gerektiği şekilde başvurucunun
başvuru dilekçesini Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu tarih olan 17/10/2012 olarak belirtmesine rağmen, ret kararının gerekçe
kısmında başvuru dilekçesinin fiilen Mahkemeye ulaştığı tarih olan 7/11/2012
tarihini başvuru süresine esas almıştır. Karardaki bu çelişkilerden mahkemenin
dilekçe üzerindeki tarihlerde hataya düştüğü anlaşılmaktadır. Mahkemenin bu
hatası bireyin mahkemeye erişim hakkından yararlanamaması ve kendisine
uygulanan yaptırımın hukukiliğini inceletememesi sonucunu doğurmuştur.
38. Açıklanan nedenlerle
mahkemenin başvuru tarihi konusunda hataya düşerek süresinde olmadığı
gerekçesiyle başvurunun reddi yönünde verdiği karar ile başvurucunun Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
39. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesi
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem
niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.
…”
40. Başvuru konusu olayda tespit
edilen ihlal mahkeme kararından kaynaklandığından ve yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan, 6216 sayılı Kanun’un (1) ve (2)
numaralı fıkraları gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
41. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 2.640,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.838,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. 6216 Kanun’un 50. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye
GÖNDERİLMESİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan
198,35 TL harç ve 2.640,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.838,35 TL
yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucuların Maliye Hazinesine başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
2/10/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.