logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(S.K. [2.B.], B. No: 2013/1778, 15/12/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

S. K. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/1778)

 

Karar Tarihi: 15/12/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Alparslan ALTAN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Şebnem NEBİOĞLU ÖNER

Başvurucu

:

S. K.

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, sanık durumunda bulunulan ceza yargılamasında cezai ehliyetin tespiti amacıyla Adli Tıp Kurumuna (ATK) sevki yönünde verilen ara kararı nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 25/2/2013 tarihinde İstanbul 5. Sulh Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 11/8/2015 tarihli görüş yazısı 27/8/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş olup başvurucu tarafından Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunulmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Yıldız Teknik Üniversitesinde arşiv memuru olarak görev yapan başvurucu hakkında, Kurum tarafından kendisine verilen disiplin cezasına karşı İstanbul 6. İdare Mahkemesine vermiş olduğu dava dilekçesinde kullandığı ifadeler nedeniyle yapılan suç duyurusu üzerine hakaret suçunu işlediği iddiası ile Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 24/02/2011 tarihli ve E.2011/13434 sayılı iddianamesi ile Bakırköy 9. Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.

8. 26/1/2012 tarihli duruşmada ihbar eden Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörlüğü vekili, başvurucunun cezai ehliyetinin tespiti açısından ATK’ya sevkini talep etmiştir.

9. Mahkeme 29/5/2012 tarihli ara kararında başvurucunun ATK Gözlem İhtisas Dairesine sevk edilerek suçun işlendiği iddia edilen tarih itibarıyla ve hâlen herhangi bir akıl hastalığı olup olmadığı ve cezai ehliyetinin tam olup olmadığı konusunda rapor düzenlenmesinin istenilmesine hükmetmiş ve aynı tarihte ATK Başkanlığına yazılan müzekkere ile başvurucu için randevu tarihi belirlenmesini talep etmiştir.

10. Başvurucunun söz konusu ara kararına karşı yaptığı itiraz üzerine Bakırköy 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 11/6/2012 tarihli ve 2012/177 Değişik İş sayılı kararı ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 74. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince gözlem kararının ancak uzman hekimin önerisi üzerine verilebileceğinden bahisle itirazın kabulüne ve ara kararın kaldırılmasına hükmedilmiştir.

11. Bakırköy 9. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 19/9/2012 tarihli duruşmada, başvurucunun cezai ehliyetinin bulunup bulunmadığı yönünden gözlem altına alınmasının gerekliliğinin tespiti konusunda 5271 sayılı Kanun’un 74. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre uzman hekim önerisi mahiyetinde ön rapor istenilmesine karar verilmiştir.

12. Başvurucu hakkında, aynı celsede 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 405. maddesinin ikinci fıkrası gereğince vasi tayini konusunda gereğinin takdir ve ifası için Bakırköy Nöbetçi Sulh Hukuk Mahkemesine bildirimde bulunulmasına karar verilmiş ve Bakırköy 1. Sulh Mahkemesi tarafından vasi tayinine gerek görülmemiştir.

13. Mahkemece Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan 24/9/2012 tarihli müzekkere ile başvurucunun, ATK’ya sevkine ilişkin ara kararı sonrasında bu karara tepki olarak neredeyse her gün Mahkeme hâkimlerinin odasına ve Mahkeme Kalemine gelerek diğer şahısların işlerini yerine getirmelerini engelleyecek şekilde kendi sorumluluğunda olmayan konularda konuşmak suretiyle rahatsızlık verdiği, koridorda bağırdığı, koridorlarda Mahkeme hâkimlerini takip ettiği ve Adliye dışında da bu takibini sürdürdüğü belirtilerek gerekli güvenlik önlemlerinin alınması talep edilmiştir.

14. Başvurucunun 19/9/2012 tarihli ara kararına itiraz etmesi üzerine Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesince 1/10/2012 tarihli ve 2012/279 Değişik İş sayılı karar ile usul ve yasaya aykırı herhangi bir durum bulunmadığı belirtilerek itirazın reddine hükmedilmiştir.

15. Başvurucu tarafından 4/10/2012 tarihli dilekçe ile Mahkemenin 19/9/2012 tarihli ara kararı hakkında kanun yararına bozma talebinde bulunulmuş olup Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 3/11/2012 tarihli yazısı ile sorunun mevcut yargısal yollarla çözümünün mümkün olduğu, bu yönüyle Mahkemelerin asıl ceza davasını çözmeye devam etmesinin artık imkansız hâle gelmiş olmasını veya hukuka aykırılığın giderilebilmesi için başka imkânın kalmamasını gerektiren kanun yararına bozma yoluna gidilmesine gerek görülmediği bildirilmiştir.

16. Başvurucu tarafından Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinden temin edilen başvurucunun akıl hastalığı ve ruh sağlığı problemine rastlanılmadığına dair tek doktor raporunun Mahkemeye sunulduğu 25/12/2012 tarihli celsede, Mahkemece cezai ehliyet yönünden değerlendirme yapma yetkisinin sadece ATK 4. İhtisas Kurulunda olduğu, tek hekimli raporların cezai ehliyet yönünden dikkate alınmasının mümkün olmadığı, bu konuda verilmiş bulunan ara kararların itiraz ve kanun yararına bozma talebi reddedilerek kesinleştiği belirtilmiştir. Ayrıca bu konuda yeni bir karar verilmesine yer olmadığına ve temin edilen randevu saatinde başvurucunun ATK’ya sevki ile cezai ehliyet yönünden rapor tanziminin istenilmesine karar verilmiştir.

17. Başvurucunun 3/1/2013 tarihli dilekçe ile yaptığı ATK’ya sevkine ilişkin ara kararına itirazı ve hâkimin reddi talebi, Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 4/1/2013 tarihli ve 2013/50 Değişik İş sayılı kararı ile incelenmiş ve ceza ehliyetine yönelik incelemeye ilişkin ara kararına yapılan itirazın yerinde olmadığı belirtilerek reddedilmiştir.

18. Ret kararı başvurucu vekiline 24/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, 25/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

19. Mahkemenin kalem personeli tarafından 6/5/2013 tarihinde tutulan tutanakta başvurucunun, dosyanın suretini temin maksadıyla yaptığı başvuru üzerine ilgili evraka ilişkin fotokopi işlemlerinin yapılması esnasında hakkında güvenlik önlemi alınması hususunda Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına yazılmış olan müzekkereyi dosya arasından alarak cebine koyduğu ve durumun fark edilmesi üzerine ilgili yazıyı yırttığı tespitlerine yer verilmiştir.

20. 21/5/2013 tarihli duruşmada, başvurucunun adresinde bulunamamasından dolayı ATK’ya sevkinin yapılamadığı belirtilerek sevk hususunda önceki ara kararı yinelenmiştir.

21. 17/9/2013 tarihli duruşmada başvurucunun ATK 4. İhtisas Kurulunun muayene günleri olan en yakın pazartesi ve çarşamba günlerinde saat 08.30'da, Kuruma sevk edilmek üzere Mahkemede hazır edilmesi hususunda kolluk birimine müzekkere yazılmasına karar verilmiştir.

22. Başvurucunun yaptığı itiraz, Bakırköy 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 25/9/2013 tarihli ve 2013/104 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir.

23. Başvurucu tarafından Adli Tıp Kurumuna sevk ara kararları gerekçe gösterilmek suretiyle birçok defa hâkimin reddi talebinde bulunulmuş ancak söz konusu talepler reddedilmiştir.

24. Başvurucunun; İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Psikiyatri Ana Bilim Dalından alınan ve psikiyatrik muayenesinde yönelim, bellek, konsantrasyon ve dikkat işlevlerinin yaşı ve sosyokültürel durumu ile uyumlu düzeyde olduğu ve her türlü işlem için kavlî ve fiilî tasarrufa ve medeni haklarını kullanmasına bir engel bulunmadığı tespitlerine ulaşıldığı belirtilen 11/11/2013 tarihli ve 2013/3151 sayılı raporu yargılama dosyasına sunarak ATK’ya sevk işlemine ilişkin ara kararından vazgeçilmesini talep etmesi üzerine Mahkemece 27/11/2013 tarihli celsede, anılan rapor dikkate alınarak cezai ehliyet konusunda başvurucunun ATK’ya sevki hususundaki ara kararından vazgeçilmesine karar verilmiş ve bu husustaki müzekkerenin işlemsiz olarak iadesi talep edilmiştir.

25. Mahkemenin 27/11/2013 tarihli ve E.2011/539, K.2013/1683 sayılı kararı ile başvurucunun, kamu görevlisine hakaret suçundan 6.080 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmedilmiştir.

26. İtiraz edilmeyen hüküm 5/12/2013 tarihi itibarıyla kesinleşmiştir.

B. İlgili Hukuk

27. 5271 sayılı Kanun'un “Gözlem altına alma” başlıklı 74. maddesi şöyledir:

 “(1) Fiili işlediği yolunda kuvvetli şüpheler bulunan şüpheli veya sanığın akıl hastası olup olmadığını, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğunu ve bunun, kişinin davranışları üzerindeki etkilerini saptamak için; uzman hekimin önerisi üzerine, Cumhuriyet savcısının ve müdafiin dinlenmesinden sonra resmî bir sağlık kurumunda gözlem altına alınmasına, soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından karar verilebilir.

 (2) Şüpheli veya sanığın müdafii yoksa hâkim veya mahkemenin istemi üzerine, baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.

 (3) Gözlem süresi üç haftayı geçemez. Bu sürenin yetmeyeceği anlaşılırsa resmî sağlık kurumunun istemi üzerine, her seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir; ancak sürelerin toplamı üç ayı geçemez.

 (4) Gözlem altına alınma kararına karşı itiraz yoluna gidilebilir; itiraz, kararın yerine getirilmesini durdurur.

 (5) Bu madde hükmü, 223 üncü maddenin sekizinci fıkrası gereğince yargılamanın durması kararı verilmesi gereken hâllerde de uygulanır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Mahkemenin 15/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 25/2/2013 tarihli ve 2013/1789 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

29. Başvurucu; hakaret suçundan yargılandığı kamu davasında cezai ehliyetinin olmadığı yönünde bir delil bulunmamasına rağmen ve gerekçe gösterilmeksizin bu yönde rapor alınması istemiyle ATK’ya sevk edilmesi hususunda ara kararı verildiğini, akıl sağlığının yerinde olduğuna dair bir başka sağlık kurumundan alınan raporun Mahkemeye sunulmasıyla ara kararından vazgeçilmesini talep etmesine karşın bu talebinin kabul edilmediğini, söz konusu ara kararına karşı kanun yararına bozma yoluna başvurduğunu ancak talebin kanun yararına bozma başvurusuna konu olamayacağına karar verildiğini belirtmiştir. Ayrıca başvurucu, bu uygulamanın kendisini küçük düşürmek için keyfî olarak kullanıldığını, sunduğu delillerin dikkate alınmamasının da ara kararındaki keyfîliği açıkça ortaya koyduğunu, polis zoru ile akli denge yönünden muayeneye tabi tutulmasına karar verildiğini, ATK tarafından muayene için gün verilmesine rağmen ilgili muayenenin gerçekleştirilmediğini, bu suretle akıl sağlığı yönünden muayene ve müşahede altına alınma şeklinde kanunda öngörülmeyen bir ceza kalıbı oluşturulduğunu, ayrıca söz konusu kararın oluşturduğu moral bozukluğu nedeniyle eğitiminin aksadığını ve iş yaşamında olumsuzluklar yaşadığını, söz konusu ara kararına karşı yaptığı itirazın da gerekçesiz şekilde reddedildiğini belirterek Anayasa'nın 10.,17.,19., 38. ve 42. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu tarafından Anayasa’nın 10.,17.,19., 38. ve 42. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiği iddia edilmiş olmakla beraber ihlal iddialarının mahiyeti gereği Anayasa’nın 17. maddesi açısından değerlendirme yapılması uygun görülmüştür.

31. Somut başvuru, müdahale iddiasına konu ara kararına karşı yapılan itirazın kesin olarak reddedilmesi üzerine ve ilgili yargılamanın derdest olduğu süreçte yapılmıştır. Bununla beraber ilgili ara kararına yapılan itirazın reddi ile birlikte yapılacak işlemin ara kararı gereğinin infazından ibaret hâle geldiği ve bu suretle iddiaya konu olan temel hak üzerindeki etkinin, yargılamanın sonucundan bağımsız olarak ortaya çıkması söz konusu olduğundan başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği sonucuna ulaşılmıştır.

32. Başvurucu, cezai ehliyetinin tespiti hususunda verilen ATK’ya sevk kararı nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

33. Bakanlık görüş yazısında “özel hayat” kavramının kesin bir tanımı olmamakla birlikte kişinin yaşamı ile ilgili bilgi toplanması, gizli bilgi kütüklerinde saklanması ve bu tür bilgilerin ilgililere verilmesinin özel hayata saygı hakkının güvencesi kapsamında olduğu belirtilmiştir. Ayrıca bu bağlamda somut başvuru açısından başvurucunun özel hayata saygı hakkına yapılan bir müdahalenin mevcut olduğu ancak söz konusu müdahalenin ihlal teşkil etmemesi için hukukilik, meşru amaç ve demokratik toplumda gereklilik koşullarının yerine getirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

34. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

35. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

 “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

 Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.”

36. Sözleşme’nin “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

 “(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.

 (2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”

37. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavramdır. Özel yaşama saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal çıkarlardan biri de bireyin fiziksel ve zihinsel bütünlük hakkıdır. Bu hak kapsamında devlet için söz konusu olan yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden kaçınmakla sınırlı olmayıp öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak özel hayata etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri de içermektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler alanında olsa da özel hayata saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 26; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. X ve Y/Hollanda, B. No: 8978/80, 26/3/1985, §§ 23, 24, 27).

38. Özel yaşama saygı hakkı alt kategorisinde geçen “özel yaşam” kavramı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından da oldukça geniş yorumlanmakta ve bu kavrama ilişkin bir tanım yapmaktan özellikle kaçınılmaktadır (Koch/Almanya, B. No: 497/09, 19/7/2012, § 51). Bununla birlikte Sözleşme’nin denetim organlarının içtihatlarında “bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi” kavramının, özel yaşama saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alındığı anlaşılmaktadır. Özel yaşamın korunması hakkının sadece mahremiyet hakkına indirgenemeyeceği gerçeği karşısında kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuksal çıkar, bu hakkın kapsamına dâhil edilmiştir. Bu bağlamda kişinin fiziksel ve zihinsel bütünlüğüne ilişkin hukuksal çıkarı da özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınmaktadır.

39. Özel hayat alanına dâhil olan tüm hukuksal çıkarlar Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamında güvence altına alınmakla birlikte söz konusu hukuksal çıkarların, Anayasa’nın farklı maddelerinin koruma alanına girdiği görülmektedir. Bu bağlamda Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Bu düzenlemede yer verilen maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde özel yaşama saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlük hakkı ile bireyin kendisini gerçekleştirme ve kendisine ilişkin kararlar alabilme hakkına karşılık gelmektedir. Bunun yanı sıra Anayasa’nın 17. maddesinin ikinci fıkrasında -tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı hâller dışında- kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı ve rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamayacağı belirtilmek suretiyle fiziksel ve zihinsel bütünlük hakkı açısından özel bir güvence hükmüne yer verilmiştir.

40. Özel yaşam, fiziksel ve zihinsel özerkliği de kapsamaktadır. Bu hak, bireyleri gerek kamusal makamların gerek özel hukuk kişilerinin fiziksel ve zihinsel bütünlüğe yönelik saldırılarına karşı korumakta ve söz konusu hukuksal çıkar, tıbbi müdahaleyi ret hakkını da içermektedir.

41. Tıbbi müdahaleyi ret hakkı kapsamında fiziksel ve zihinsel bütünlüğe yönelik müdahaleler, AİHM içtihadına da sıklıkla konu olmuş; bu kapsamda kişinin alkollü olup olmadığına yönelik kan ve nefes testleri, babalığın tespitine yönelik tahliller, suç faillerinin tespitine yönelik kan ve tükürük örneği temini, bulaşıcı hastalık riskine karşı yapılan kan testleri ve alınan röntgenler, jinekolojik muayene, psikiyatrik muayene ve tedavi, fiziksel tedavi ve ilaç tedavisi gibi kişiye rızası olmaksızın uygulanan tıbbi muameleler, fiziksel ve zihinsel özerkliğe bir müdahale olarak değerlendirilmiştir (Schmidt/Almanya, B. No: 32352/02, 5/1/2006; X./Avusturya, B. No: 8278/78, 13/12/1979, § 4; Glass/Birleşik Krallık, B. No: 61827/00, 9/3/2004, §§ 70, 71; Y.F./Türkiye, B. No: 24209/94, 22/7/2003, § 34).

42. Söz konusu değerlendirmelerde AİHM’in, fiziksel ve zihinsel bütünlüğün özel yaşamın en mahrem ve sıkı koruma gerektiren yönlerinden birini oluşturduğunu ve zorunlu tıbbi müdahalelerin -söz konusu müdahalenin boyutu ne kadar küçük olursa olsun- belirtilen hakka müdahale teşkil edeceğini belirttiği görülmektedir (Solomakhin/Ukrayna, B. No: 24429/03, 15/3/2012, § 33; Y.F./Türkiye, § 33).

43. Anayasa’nın 17. maddesinin hükmü, genel olarak fiziksel ve zihinsel bütünlüğü güvence altına almakla birlikte ikinci fıkra düzenlemesi, tıbbi zorunluluklar veya kanunda yazılı hâller dışında kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı ve rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamayacağını belirtmek suretiyle tıbbi müdahaleyi ret hakkına ve kişilerin kendi bedenleri üzerinde karar verme yetkisi olduğuna istisna tanımak suretiyle açıkça işaret etmektedir.

44. Somut başvuru açısından Mahkemece 29/5/2012 tarihli ara kararıyla başvurucunun, ATK Gözlem İhtisas Dairesine sevk edilerek suçun işlendiği iddia edilen tarih itibarıyla ve hâlen herhangi bir akıl hastalığı olup olmadığı, cezai ehliyetinin tam olup olmadığı konusunda rapor düzenlenmesinin istenilmesine karar verildiği, söz konusu ara kararının müteakip celselerde yinelendiği görülmektedir.

45. Tıbbî müdahale; tıp mesleğini icraya yetkili kişiler tarafından hastalıkların teşhisi, tedavisi veya önlenmesi amaçlarına yönelik olarak gerçekleştirilen faaliyetlerdir. Bu kapsamda akıl hastalığının mevcudiyeti ve kişinin davranışları üzerindeki etkilerinin tespiti amacıyla yapılan gözlem ve değerlendirmelerin de müdahalenin boyutundan bağımsız olarak vücut bütünlüğüne bir müdahale oluşturduğu açıktır.

46. Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca başvuruya konu ihlal iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetki alanına girdiği, başvurucunun maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı açısından mağdur statüsüne sahip olduğu anlaşılmaktadır.

47. Başvurucu tarafından polis zoru ile ATK’ya sevk edilerek randevu tayin ettirildiği iddia edilmekle birlikte yargılama dosyası içeriğinde başvurucunun muayene için hazır edilmesi hususunda ilgili kolluk birimine yazılan müzekkerelerin yanı sıra başvurucunun muayenesi için randevu tayini talebiyle ATK’ya hitaben yazılan yazıların yer aldığı, bu bağlamda başvurucunun kolluk marifetiyle Kuruma götürüldüğüne dair herhangi bir bulguya rastlanmadığı gibi başvurucu tarafından da ilgili iddiayı ispatlayacak herhangi bir delil ve belgenin ibraz edilmediği görülmektedir.

48. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nünDüşme kararı” başlıklı 80. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“(1) Bölümler ya da komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hallerde düşme kararı verilebilir:

(a)Başvurucunun davadan açıkça feragat etmesi.

(b) Başvurucunun davasını takipsiz bıraktığının anlaşılması.

(c) İhlalin ve sonuçlarının ortadan kalkmış olması.

(ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi.”

49. Anılan düzenleme uyarınca Anayasa Mahkemesi; başvurucunun davadan açıkça feragat etmesi, davasını takipsiz bıraktığının anlaşılması, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kalkmış olması ya da Anayasa Mahkemesince saptanan benzer nitelikteki başka bir gerekçeden dolayı başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılması hâlinde başvuru hakkında düşme kararı verebilir.

50. Başvurucu, cezai ehliyetinin tespiti hususunda ATK’ya sevk kararı nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuru dosyasının tetkikinden başvurucu hakkında, kendisine verilen disiplin cezasına karşı İstanbul 6. İdare Mahkemesine vermiş olduğu dava dilekçesinde kullandığı ifadeler nedeniyle yapılan suç duyurusu üzerine hakaret suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı, ihbar eden kurum vekilince cezai ehliyetinin tespiti açısından ATK’ya sevkinin talep edildiği, Mahkemenin 29/5/2012 tarihli ara kararıyla başvurucunun ATK Gözlem İhtisas Dairesine sevk edilerek suçun işlendiği iddia edilen tarih itibarıyla ve hâlen herhangi bir akıl hastalığı olup olmadığı ve cezai ehliyetinin tam olup olmadığı konusunda rapor düzenlenmesinin istenilmesine karar verildiği ve aynı tarihte ATK Başkanlığına yazılan müzekkere ile başvurucu için randevu tarihi belirlenmesinin talep edildiği, ilgili süreçte başvurucunun adresinde bulunamaması ve diğer nedenlerle karar gereğinin yerine getirilememesi üzerine benzer kapsamda ara kararları tanzim edildiği görülmüştür. Mahkeme tarafından başvurucunun belirtilen ilk ara kararına yaptığı itiraz kabul edilmekle birlikte daha sonra benzer kapsamda verilen kararlara yaptığı itirazların reddedildiği görülmektedir. Muayenesi için ATK yetkililerince randevu verilmekle birlikte başvurucu tarafından İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Psikiyatri Ana Bilim Dalından alınan psikiyatrik muayenesinde yönelim, bellek, konsantrasyon ve dikkat işlevlerinin yaşı ve sosyokültürel durumu ile uyumlu düzeyde olduğu ve her türlü işlem için kavlî ve fiilî tasarrufa ve medeni haklarını kullanmasına bir engel bulunmadığı tespitlerine ulaşıldığı belirtilen 11/11/2013 tarihli raporun yargılama dosyasına sunulması üzerine Mahkemece 27/11/2013 tarihli celsede, anılan rapor dikkate alınarak cezai ehliyet konusunda başvurucunun ATK’ya sevki hususundaki ara kararından vazgeçilmesine karar verildiği ve bu husustaki müzekkerelerin işlemsiz olarak iadesinin talep edildiği anlaşılmaktadır.

51. Yukarıda yer verilen tespitler neticesinde başvurucunun ileri sürdüğü ihlal iddiası açısından mağdur statüsü bulunmakla beraber söz konusu yargılama sürecinde cezai ehliyetinin tespiti açısından ATK’ya sevki hususundaki infaz edilmeyen ara kararından dönülerek ilgili evrakın işlemsiz olarak iadesinin talep edildiği ve bu suretle ara kararı gereğinin fiilen yerine getirilme olasılığının ortadan kaldırıldığı görüldüğünden başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmadığı anlaşılmıştır. Başvurunun kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin düşmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde kimliğin gizli tutulmasına ilişkin talebin KABULÜNE,

B. Başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmaması nedeniyle DÜŞMESİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına

15/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(S.K. [2.B.], B. No: 2013/1778, 15/12/2015, § …)
   
Başvuru Adı S.K.
Başvuru No 2013/1778
Başvuru Tarihi 25/2/2013
Karar Tarihi 15/12/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, sanık durumunda bulunulan ceza yargılamasında cezai ehliyetin tespiti amacıyla Adli Tıp Kurumuna (ATK) sevki yönünde verilen ara kararı nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı Fiziksel ve ruhsal bütünlük (şiddet, kazalar vs) Düşme

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 74
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi