TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
S. K. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1778)
|
|
Karar Tarihi: 15/12/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucu
|
:
|
S. K.
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvuru, sanık durumunda bulunulan ceza yargılamasında cezai ehliyetin tespiti
amacıyla Adli Tıp Kurumuna (ATK) sevki yönünde verilen ara kararı nedeniyle
maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru 25/2/2013 tarihinde İstanbul 5. Sulh Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4.
Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5.
Başvuru belgelerinin bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmiştir. Bakanlığın 11/8/2015 tarihli görüş
yazısı 27/8/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş olup başvurucu tarafından
Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunulmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6.
Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit
edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7.
Yıldız Teknik Üniversitesinde arşiv memuru olarak görev yapan başvurucu
hakkında, Kurum tarafından kendisine verilen disiplin cezasına karşı İstanbul
6. İdare Mahkemesine vermiş olduğu dava dilekçesinde kullandığı ifadeler nedeniyle
yapılan suç duyurusu üzerine hakaret suçunu işlediği iddiası ile Bakırköy
Cumhuriyet Başsavcılığının 24/02/2011 tarihli ve
E.2011/13434 sayılı iddianamesi ile Bakırköy 9. Sulh Ceza Mahkemesinde kamu
davası açılmıştır.
8. 26/1/2012 tarihli duruşmada ihbar eden Yıldız Teknik
Üniversitesi Rektörlüğü vekili, başvurucunun cezai ehliyetinin tespiti
açısından ATK’ya sevkini talep etmiştir.
9.
Mahkeme 29/5/2012 tarihli ara kararında başvurucunun
ATK Gözlem İhtisas Dairesine sevk edilerek suçun işlendiği iddia edilen tarih
itibarıyla ve hâlen herhangi bir akıl hastalığı olup olmadığı ve cezai
ehliyetinin tam olup olmadığı konusunda rapor düzenlenmesinin istenilmesine
hükmetmiş ve aynı tarihte ATK Başkanlığına yazılan müzekkere ile başvurucu için
randevu tarihi belirlenmesini talep etmiştir.
10.
Başvurucunun söz konusu ara kararına karşı yaptığı itiraz üzerine Bakırköy 17.
Asliye Ceza Mahkemesinin 11/6/2012 tarihli ve 2012/177
Değişik İş sayılı kararı ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 74. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince gözlem kararının ancak
uzman hekimin önerisi üzerine verilebileceğinden bahisle itirazın kabulüne ve
ara kararın kaldırılmasına hükmedilmiştir.
11.
Bakırköy 9. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 19/9/2012
tarihli duruşmada, başvurucunun cezai ehliyetinin bulunup bulunmadığı yönünden
gözlem altına alınmasının gerekliliğinin tespiti konusunda 5271 sayılı Kanun’un
74. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre uzman hekim önerisi mahiyetinde ön
rapor istenilmesine karar verilmiştir.
12.
Başvurucu hakkında, aynı celsede 22/11/2001 tarihli ve
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 405. maddesinin ikinci fıkrası gereğince
vasi tayini konusunda gereğinin takdir ve ifası için Bakırköy Nöbetçi Sulh
Hukuk Mahkemesine bildirimde bulunulmasına karar verilmiş ve Bakırköy 1. Sulh
Mahkemesi tarafından vasi tayinine gerek görülmemiştir.
13.
Mahkemece Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan 24/9/2012
tarihli müzekkere ile başvurucunun, ATK’ya sevkine
ilişkin ara kararı sonrasında bu karara tepki olarak neredeyse her gün Mahkeme
hâkimlerinin odasına ve Mahkeme Kalemine gelerek diğer şahısların işlerini
yerine getirmelerini engelleyecek şekilde kendi sorumluluğunda olmayan
konularda konuşmak suretiyle rahatsızlık verdiği, koridorda bağırdığı,
koridorlarda Mahkeme hâkimlerini takip ettiği ve Adliye dışında da bu takibini
sürdürdüğü belirtilerek gerekli güvenlik önlemlerinin alınması talep
edilmiştir.
14.
Başvurucunun 19/9/2012 tarihli ara kararına itiraz
etmesi üzerine Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesince 1/10/2012 tarihli ve
2012/279 Değişik İş sayılı karar ile usul ve yasaya aykırı herhangi bir durum
bulunmadığı belirtilerek itirazın reddine hükmedilmiştir.
15.
Başvurucu tarafından 4/10/2012 tarihli dilekçe ile
Mahkemenin 19/9/2012 tarihli ara kararı hakkında kanun yararına bozma talebinde
bulunulmuş olup Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 3/11/2012
tarihli yazısı ile sorunun mevcut yargısal yollarla çözümünün mümkün olduğu, bu
yönüyle Mahkemelerin asıl ceza davasını çözmeye devam etmesinin artık imkansız
hâle gelmiş olmasını veya hukuka aykırılığın giderilebilmesi için başka imkânın
kalmamasını gerektiren kanun yararına bozma yoluna gidilmesine gerek
görülmediği bildirilmiştir.
16.
Başvurucu tarafından Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma
Hastanesinden temin edilen başvurucunun akıl hastalığı ve ruh sağlığı
problemine rastlanılmadığına dair tek doktor raporunun Mahkemeye sunulduğu 25/12/2012 tarihli celsede, Mahkemece cezai ehliyet yönünden
değerlendirme yapma yetkisinin sadece ATK 4. İhtisas Kurulunda olduğu, tek hekimli raporların cezai ehliyet yönünden dikkate
alınmasının mümkün olmadığı, bu konuda verilmiş bulunan ara kararların itiraz
ve kanun yararına bozma talebi reddedilerek kesinleştiği belirtilmiştir. Ayrıca
bu konuda yeni bir karar verilmesine yer olmadığına ve temin edilen randevu
saatinde başvurucunun ATK’ya sevki ile cezai ehliyet
yönünden rapor tanziminin istenilmesine karar verilmiştir.
17.
Başvurucunun 3/1/2013 tarihli dilekçe ile yaptığı ATK’ya sevkine ilişkin ara kararına itirazı ve hâkimin
reddi talebi, Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 4/1/2013 tarihli ve 2013/50
Değişik İş sayılı kararı ile incelenmiş ve ceza ehliyetine yönelik incelemeye
ilişkin ara kararına yapılan itirazın yerinde olmadığı belirtilerek
reddedilmiştir.
18.
Ret kararı başvurucu vekiline 24/1/2013 tarihinde
tebliğ edilmiş, 25/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
19.
Mahkemenin kalem personeli tarafından 6/5/2013
tarihinde tutulan tutanakta başvurucunun, dosyanın suretini temin maksadıyla
yaptığı başvuru üzerine ilgili evraka ilişkin fotokopi işlemlerinin yapılması
esnasında hakkında güvenlik önlemi alınması hususunda Bakırköy Cumhuriyet
Başsavcılığına yazılmış olan müzekkereyi dosya arasından alarak cebine koyduğu
ve durumun fark edilmesi üzerine ilgili yazıyı yırttığı tespitlerine yer
verilmiştir.
20. 21/5/2013 tarihli duruşmada, başvurucunun adresinde
bulunamamasından dolayı ATK’ya sevkinin yapılamadığı
belirtilerek sevk hususunda önceki ara kararı yinelenmiştir.
21. 17/9/2013 tarihli duruşmada başvurucunun ATK 4. İhtisas
Kurulunun muayene günleri olan en yakın pazartesi ve çarşamba günlerinde saat
08.30'da, Kuruma sevk edilmek üzere Mahkemede hazır edilmesi hususunda kolluk birimine
müzekkere yazılmasına karar verilmiştir.
22.
Başvurucunun yaptığı itiraz, Bakırköy 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 25/9/2013 tarihli ve 2013/104 Değişik İş sayılı kararı ile
reddedilmiştir.
23.
Başvurucu tarafından Adli Tıp Kurumuna sevk ara kararları gerekçe gösterilmek
suretiyle birçok defa hâkimin reddi talebinde bulunulmuş ancak söz konusu
talepler reddedilmiştir.
24.
Başvurucunun; İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Psikiyatri Ana
Bilim Dalından alınan ve psikiyatrik muayenesinde yönelim, bellek, konsantrasyon ve dikkat işlevlerinin yaşı ve sosyokültürel
durumu ile uyumlu düzeyde olduğu ve her türlü işlem için kavlî
ve fiilî tasarrufa ve medeni haklarını kullanmasına bir engel bulunmadığı
tespitlerine ulaşıldığı belirtilen 11/11/2013 tarihli ve 2013/3151 sayılı
raporu yargılama dosyasına sunarak ATK’ya sevk
işlemine ilişkin ara kararından vazgeçilmesini talep etmesi üzerine Mahkemece
27/11/2013 tarihli celsede, anılan rapor dikkate alınarak cezai ehliyet
konusunda başvurucunun ATK’ya sevki hususundaki ara
kararından vazgeçilmesine karar verilmiş ve bu husustaki müzekkerenin işlemsiz
olarak iadesi talep edilmiştir.
25.
Mahkemenin 27/11/2013 tarihli ve E.2011/539,
K.2013/1683 sayılı kararı ile başvurucunun, kamu görevlisine hakaret suçundan 6.080
TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına hükmedilmiştir.
26.
İtiraz edilmeyen hüküm 5/12/2013 tarihi itibarıyla
kesinleşmiştir.
B. İlgili
Hukuk
27.
5271 sayılı Kanun'un “Gözlem altına alma”
başlıklı 74. maddesi şöyledir:
“(1)
Fiili işlediği yolunda kuvvetli şüpheler bulunan şüpheli veya sanığın akıl
hastası olup olmadığını, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğunu ve
bunun, kişinin davranışları üzerindeki etkilerini saptamak için; uzman hekimin
önerisi üzerine, Cumhuriyet savcısının ve müdafiin
dinlenmesinden sonra resmî bir sağlık kurumunda gözlem altına alınmasına,
soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından
karar verilebilir.
(2) Şüpheli veya
sanığın müdafii yoksa hâkim veya mahkemenin istemi
üzerine, baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.
(3) Gözlem süresi üç
haftayı geçemez. Bu sürenin yetmeyeceği anlaşılırsa resmî sağlık kurumunun
istemi üzerine, her seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir;
ancak sürelerin toplamı üç ayı geçemez.
(4) Gözlem altına
alınma kararına karşı itiraz yoluna gidilebilir; itiraz, kararın yerine
getirilmesini durdurur.
(5) Bu madde hükmü,
223 üncü maddenin sekizinci fıkrası gereğince yargılamanın durması kararı
verilmesi gereken hâllerde de uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
28.
Mahkemenin 15/12/2015 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvurucunun 25/2/2013 tarihli ve 2013/1789 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
29.
Başvurucu; hakaret suçundan yargılandığı kamu davasında cezai ehliyetinin
olmadığı yönünde bir delil bulunmamasına rağmen ve gerekçe gösterilmeksizin bu
yönde rapor alınması istemiyle ATK’ya sevk edilmesi
hususunda ara kararı verildiğini, akıl sağlığının yerinde olduğuna dair bir
başka sağlık kurumundan alınan raporun Mahkemeye sunulmasıyla ara kararından
vazgeçilmesini talep etmesine karşın bu talebinin kabul edilmediğini, söz
konusu ara kararına karşı kanun yararına bozma yoluna başvurduğunu ancak
talebin kanun yararına bozma başvurusuna konu olamayacağına karar verildiğini
belirtmiştir. Ayrıca başvurucu, bu uygulamanın kendisini küçük düşürmek için
keyfî olarak kullanıldığını, sunduğu delillerin dikkate alınmamasının da ara
kararındaki keyfîliği açıkça ortaya koyduğunu, polis
zoru ile akli denge yönünden muayeneye tabi tutulmasına karar verildiğini, ATK
tarafından muayene için gün verilmesine rağmen ilgili muayenenin
gerçekleştirilmediğini, bu suretle akıl sağlığı yönünden muayene ve müşahede
altına alınma şeklinde kanunda öngörülmeyen bir ceza kalıbı oluşturulduğunu,
ayrıca söz konusu kararın oluşturduğu moral bozukluğu nedeniyle eğitiminin
aksadığını ve iş yaşamında olumsuzluklar yaşadığını, söz konusu ara kararına
karşı yaptığı itirazın da gerekçesiz şekilde reddedildiğini belirterek
Anayasa'nın 10.,17.,19., 38. ve 42. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
30.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi
ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu tarafından Anayasa’nın 10.,17.,19., 38. ve 42. maddelerinde tanımlanan haklarının
ihlal edildiği iddia edilmiş olmakla beraber ihlal iddialarının mahiyeti gereği
Anayasa’nın 17. maddesi açısından değerlendirme yapılması uygun görülmüştür.
31.
Somut başvuru, müdahale iddiasına konu ara kararına karşı yapılan itirazın kesin
olarak reddedilmesi üzerine ve ilgili yargılamanın derdest olduğu süreçte
yapılmıştır. Bununla beraber ilgili ara kararına yapılan itirazın reddi ile
birlikte yapılacak işlemin ara kararı gereğinin infazından ibaret hâle geldiği
ve bu suretle iddiaya konu olan temel hak üzerindeki etkinin, yargılamanın
sonucundan bağımsız olarak ortaya çıkması söz konusu olduğundan başvuru
yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği sonucuna ulaşılmıştır.
32.
Başvurucu, cezai ehliyetinin tespiti hususunda verilen ATK’ya
sevk kararı nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
33.
Bakanlık görüş yazısında “özel hayat” kavramının kesin bir tanımı olmamakla
birlikte kişinin yaşamı ile ilgili bilgi toplanması, gizli bilgi kütüklerinde
saklanması ve bu tür bilgilerin ilgililere verilmesinin özel hayata saygı
hakkının güvencesi kapsamında olduğu belirtilmiştir. Ayrıca bu bağlamda somut
başvuru açısından başvurucunun özel hayata saygı hakkına yapılan bir
müdahalenin mevcut olduğu ancak söz konusu müdahalenin ihlal teşkil etmemesi
için hukukilik, meşru amaç ve demokratik toplumda gereklilik koşullarının
yerine getirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
34.
Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/11/2011
tarihli ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine
göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokoller kapsamına da
girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18).
35.
Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi
ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve ikinci
fıkraları şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbi zorunluluklar
ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası
olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.”
36.
Sözleşme’nin “Özel ve aile hayatına saygı
hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve
aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın
kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş
ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik
refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir
olması durumunda söz konusu olabilir.”
37.
Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavramdır. Özel
yaşama saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal çıkarlardan biri de bireyin
fiziksel ve zihinsel bütünlük hakkıdır. Bu hak kapsamında devlet için söz
konusu olan yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden
kaçınmakla sınırlı olmayıp öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak özel
hayata etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri
de içermektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler
alanında olsa da özel hayata saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını
zorunlu kılar (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013,
§ 26; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. X
ve Y/Hollanda, B. No: 8978/80, 26/3/1985, §§ 23, 24, 27).
38.
Özel yaşama saygı hakkı alt kategorisinde geçen “özel yaşam” kavramı Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından da oldukça geniş yorumlanmakta ve bu
kavrama ilişkin bir tanım yapmaktan özellikle kaçınılmaktadır (Koch/Almanya, B. No: 497/09, 19/7/2012, § 51). Bununla birlikte Sözleşme’nin denetim
organlarının içtihatlarında “bireyin kişiliğini geliştirmesi ve
gerçekleştirmesi” kavramının, özel yaşama saygı hakkının kapsamının
belirlenmesinde temel alındığı anlaşılmaktadır. Özel yaşamın korunması hakkının
sadece mahremiyet hakkına indirgenemeyeceği gerçeği karşısında kişiliğin
serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuksal çıkar, bu hakkın kapsamına
dâhil edilmiştir. Bu bağlamda kişinin fiziksel ve zihinsel bütünlüğüne ilişkin
hukuksal çıkarı da özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına
alınmaktadır.
39.
Özel hayat alanına dâhil olan tüm hukuksal çıkarlar Sözleşme’nin 8. maddesi
kapsamında güvence altına alınmakla birlikte söz konusu hukuksal çıkarların,
Anayasa’nın farklı maddelerinin koruma alanına girdiği görülmektedir. Bu
bağlamda Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve
manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Bu
düzenlemede yer verilen maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı,
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde özel yaşama saygı hakkı kapsamında güvence
altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlük hakkı ile bireyin kendisini
gerçekleştirme ve kendisine ilişkin kararlar alabilme hakkına karşılık
gelmektedir. Bunun yanı sıra Anayasa’nın 17. maddesinin ikinci fıkrasında
-tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı hâller dışında- kişinin vücut
bütünlüğüne dokunulamayacağı ve rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi
tutulamayacağı belirtilmek suretiyle fiziksel ve zihinsel bütünlük hakkı
açısından özel bir güvence hükmüne yer verilmiştir.
40.
Özel yaşam, fiziksel ve zihinsel özerkliği de kapsamaktadır. Bu hak, bireyleri
gerek kamusal makamların gerek özel hukuk kişilerinin fiziksel ve zihinsel
bütünlüğe yönelik saldırılarına karşı korumakta ve söz konusu hukuksal çıkar,
tıbbi müdahaleyi ret hakkını da içermektedir.
41.
Tıbbi müdahaleyi ret hakkı kapsamında fiziksel ve zihinsel bütünlüğe yönelik
müdahaleler, AİHM içtihadına da sıklıkla konu olmuş; bu kapsamda kişinin
alkollü olup olmadığına yönelik kan ve nefes testleri, babalığın tespitine
yönelik tahliller, suç faillerinin tespitine yönelik kan ve tükürük örneği
temini, bulaşıcı hastalık riskine karşı yapılan kan testleri ve alınan röntgenler,
jinekolojik muayene, psikiyatrik muayene ve tedavi, fiziksel tedavi ve ilaç
tedavisi gibi kişiye rızası olmaksızın uygulanan tıbbi muameleler, fiziksel ve
zihinsel özerkliğe bir müdahale olarak değerlendirilmiştir (Schmidt/Almanya, B. No: 32352/02, 5/1/2006;
X./Avusturya, B. No: 8278/78,
13/12/1979, § 4; Glass/Birleşik Krallık, B. No: 61827/00,
9/3/2004, §§ 70, 71; Y.F./Türkiye,
B. No: 24209/94, 22/7/2003, § 34).
42.
Söz konusu değerlendirmelerde AİHM’in, fiziksel ve
zihinsel bütünlüğün özel yaşamın en mahrem ve sıkı koruma gerektiren
yönlerinden birini oluşturduğunu ve zorunlu tıbbi müdahalelerin -söz konusu
müdahalenin boyutu ne kadar küçük olursa olsun- belirtilen hakka müdahale
teşkil edeceğini belirttiği görülmektedir (Solomakhin/Ukrayna, B. No: 24429/03, 15/3/2012, § 33; Y.F./Türkiye,
§ 33).
43.
Anayasa’nın 17. maddesinin hükmü, genel olarak fiziksel ve zihinsel bütünlüğü
güvence altına almakla birlikte ikinci fıkra düzenlemesi, tıbbi zorunluluklar
veya kanunda yazılı hâller dışında kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı
ve rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamayacağını belirtmek
suretiyle tıbbi müdahaleyi ret hakkına ve kişilerin kendi bedenleri üzerinde
karar verme yetkisi olduğuna istisna tanımak suretiyle açıkça işaret
etmektedir.
44.
Somut başvuru açısından Mahkemece 29/5/2012 tarihli
ara kararıyla başvurucunun, ATK Gözlem İhtisas Dairesine sevk edilerek suçun
işlendiği iddia edilen tarih itibarıyla ve hâlen herhangi bir akıl hastalığı olup
olmadığı, cezai ehliyetinin tam olup olmadığı konusunda rapor düzenlenmesinin
istenilmesine karar verildiği, söz konusu ara kararının müteakip celselerde
yinelendiği görülmektedir.
45.
Tıbbî müdahale; tıp mesleğini icraya yetkili kişiler tarafından hastalıkların
teşhisi, tedavisi veya önlenmesi amaçlarına yönelik olarak gerçekleştirilen
faaliyetlerdir. Bu kapsamda akıl hastalığının mevcudiyeti ve kişinin
davranışları üzerindeki etkilerinin tespiti amacıyla yapılan gözlem ve
değerlendirmelerin de müdahalenin boyutundan bağımsız olarak vücut bütünlüğüne
bir müdahale oluşturduğu açıktır.
46.
Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca başvuruya konu ihlal iddiasının Anayasa
Mahkemesinin konu bakımından yetki alanına girdiği, başvurucunun maddi ve
manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı açısından mağdur statüsüne
sahip olduğu anlaşılmaktadır.
47.
Başvurucu tarafından polis zoru ile ATK’ya sevk
edilerek randevu tayin ettirildiği iddia edilmekle birlikte yargılama dosyası
içeriğinde başvurucunun muayene için hazır edilmesi hususunda ilgili kolluk
birimine yazılan müzekkerelerin yanı sıra başvurucunun muayenesi için randevu
tayini talebiyle ATK’ya hitaben yazılan yazıların yer
aldığı, bu bağlamda başvurucunun kolluk marifetiyle Kuruma götürüldüğüne dair
herhangi bir bulguya rastlanmadığı gibi başvurucu tarafından da ilgili iddiayı
ispatlayacak herhangi bir delil ve belgenin ibraz edilmediği görülmektedir.
48.
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün “Düşme kararı” başlıklı 80. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Bölümler ya da komisyonlarca yargılamanın her
aşamasında aşağıdaki hallerde düşme kararı verilebilir:
(a)Başvurucunun davadan açıkça feragat etmesi.
(b) Başvurucunun davasını takipsiz bıraktığının anlaşılması.
(c) İhlalin ve sonuçlarının ortadan kalkmış olması.
(ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka
gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir
neden görülmemesi.”
49.
Anılan düzenleme uyarınca Anayasa Mahkemesi; başvurucunun davadan açıkça
feragat etmesi, davasını takipsiz bıraktığının anlaşılması, ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kalkmış olması ya da Anayasa Mahkemesince saptanan benzer
nitelikteki başka bir gerekçeden dolayı başvurunun incelenmesinin
sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılması hâlinde
başvuru hakkında düşme kararı verebilir.
50.
Başvurucu, cezai ehliyetinin tespiti hususunda ATK’ya
sevk kararı nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuru dosyasının tetkikinden
başvurucu hakkında, kendisine verilen disiplin cezasına karşı İstanbul 6. İdare
Mahkemesine vermiş olduğu dava dilekçesinde kullandığı ifadeler nedeniyle
yapılan suç duyurusu üzerine hakaret suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası
açıldığı, ihbar eden kurum vekilince cezai ehliyetinin tespiti açısından ATK’ya sevkinin talep edildiği, Mahkemenin 29/5/2012 tarihli ara kararıyla başvurucunun ATK Gözlem
İhtisas Dairesine sevk edilerek suçun işlendiği iddia edilen tarih itibarıyla
ve hâlen herhangi bir akıl hastalığı olup olmadığı ve cezai ehliyetinin tam
olup olmadığı konusunda rapor düzenlenmesinin istenilmesine karar verildiği ve
aynı tarihte ATK Başkanlığına yazılan müzekkere ile başvurucu için randevu
tarihi belirlenmesinin talep edildiği, ilgili süreçte başvurucunun adresinde
bulunamaması ve diğer nedenlerle karar gereğinin yerine getirilememesi üzerine
benzer kapsamda ara kararları tanzim edildiği görülmüştür. Mahkeme tarafından
başvurucunun belirtilen ilk ara kararına yaptığı itiraz kabul edilmekle
birlikte daha sonra benzer kapsamda verilen kararlara yaptığı itirazların
reddedildiği görülmektedir. Muayenesi için ATK yetkililerince randevu
verilmekle birlikte başvurucu tarafından İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastanesi Psikiyatri Ana Bilim Dalından alınan psikiyatrik muayenesinde
yönelim, bellek, konsantrasyon ve dikkat işlevlerinin
yaşı ve sosyokültürel durumu ile uyumlu düzeyde olduğu ve her türlü işlem için kavlî ve fiilî tasarrufa ve medeni haklarını kullanmasına
bir engel bulunmadığı tespitlerine ulaşıldığı belirtilen 11/11/2013 tarihli
raporun yargılama dosyasına sunulması üzerine Mahkemece 27/11/2013 tarihli
celsede, anılan rapor dikkate alınarak cezai ehliyet konusunda başvurucunun ATK’ya sevki hususundaki ara kararından vazgeçilmesine
karar verildiği ve bu husustaki müzekkerelerin işlemsiz olarak iadesinin talep
edildiği anlaşılmaktadır.
51.
Yukarıda yer verilen tespitler neticesinde başvurucunun ileri sürdüğü ihlal
iddiası açısından mağdur statüsü bulunmakla beraber söz konusu yargılama
sürecinde cezai ehliyetinin tespiti açısından ATK’ya
sevki hususundaki infaz edilmeyen ara kararından dönülerek ilgili evrakın
işlemsiz olarak iadesinin talep edildiği ve bu suretle ara kararı gereğinin
fiilen yerine getirilme olasılığının ortadan kaldırıldığı görüldüğünden
başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden kalmadığı
anlaşılmıştır. Başvurunun kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin düşmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde
kimliğin gizli tutulmasına ilişkin talebin KABULÜNE,
B. Başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden
kalmaması nedeniyle DÜŞMESİNE,
C. Yargılama giderlerinin
başvurucu üzerinde bırakılmasına
15/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.