TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜSEYİN SEZEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1793)
|
|
Karar Tarihi: 18/9/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Selami ER
|
Başvurucu
|
:
|
Hüseyin SEZEN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, kapsam dışı
personel statüsünde çalıştığı kurumda uzman kadrosuna atanma talepli davasının
yedi yılı aşkın sürede sonuçlanması ve davada olumsuz görev uyuşmazlığı
nedeniyle görevli yargı yerinin belirlenmesinin otuz sekiz ay sürmesi ile
davasının reddedilmesi ve yargılama masraflarına kendisinin katlanmak zorunda
kalması nedenleriyle eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 1/3/2013
tarihinde Samsun 2. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 23/5/2013 tarihinde “Başvuru konusu olayda, dava ehliyetine sahip
başvurucunun, kendi kusuru bulunmaksızın görevli yargı yerinin belirlenmesinin
38 ayı, toplam yargılama süresinin ise 7 yılı aştığı dolayısıyla güncel,
kişisel ve doğrudan etkilenen anayasal haklarının kamu işlem ve eylemleriyle
ihlal edildiği iddiasını içeren başvurunun, başvuru yolları tüketilmiş
sayıldıktan sonra ve süresinde yapıldığı görülmüştür. İncelenen bireysel
başvurunun 6216 sayılı Kanun’un 45 ila 47. maddelerinde yer alan şartları
taşıdığı” tespiti yapılmıştır. Bu nedenle ilgili Komisyonca açıkça
dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden görülmeyen başvurunun kabul edilebilir olduğuna ve
esasının incelenmesi için Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölümün 31/7/2013
tarihli ara kararı gereğince başvurunun esas incelemesinin yapılmasına ve bir
örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığı’nın 27/9/2013 tarihli görüş yazısı 23/10/2013 tarihinde
başvurucu vekiline tebliğ edilmiş, başvurucu vekili Adalet Bakanlığı cevabına
karşı beyanlarını yasal süresi içinde 4/11/2013 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu Türk Telekom
Anonim Şirketinde kapsam dışı personel statüsünde ve tekniker kadrosunda
çalışmakta iken 15/2/2005 tarihli dilekçesiyle telekom uzmanlığı kadrosuna atanma talebiyle çalıştığı
kuruma başvuruda bulunmuştur.
8. Talebiyle ilgili cevap
verilmemesi üzerine, başvurucu 13/6/2005 tarihinde
Samsun İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
9. Başvurucunun dava dilekçesi 12/7/2005 tarihinde davalı idareye tebliğ edilmiş, davalı
idare adli tatil sonrası 12/9/2005 tarihinde savunma dilekçesini Mahkemeye
sunmuştur.
10. Samsun İdare Mahkemesi 20/9/2005 tarihli ve E.2005/1261, K.2005/1599 sayılı
kararıyla, uyuşmazlığın adli yargının görevine girdiği gerekçesiyle davayı
görev yönünden reddetmiştir.
11. Başvurucu söz konusu karara
itiraz etmiş ve Danıştay 5. Dairesinin 12/4/2006
tarihli ve E.2005/6745, K.2006/1995 sayılı kararıyla ilk derece mahkemesi
kararı onanmıştır.
12. Görevsizlik kararının
kesinleşmesi üzerine başvurucu 21/9/2006 tarihinde
belirtilen taleple ilgili olarak Samsun 2. İş Mahkemesinde dava açmıştır.
13. Samsun 2. İş Mahkemesi 15/5/2007 tarihli ve E.2006/1872 sayılı ara kararıyla
görevli yargı merciinin tespiti için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine
gönderilmesine ve davanın Uyuşmazlık Mahkemesince bir karar verilinceye kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
14. Uyuşmazlık Mahkemesi 5/5/2008 tarih ve E.2007/367, K.2008/128 sayılı kararıyla
davanın çözümünde idari yargının görevli olduğuna karar vermiştir.
15. Uyuşmazlık Mahkemesi kararı
üzerine Samsun 2. İş Mahkemesi 7/8/2008 tarih ve
E.2006/1872, K.2008/473 sayılı kararıyla görevsizlik kararı vermiştir.
16. Başvurucu görev yönünden
uyuşmazlığın çözülmesi üzerine 11/9/2008 tarihinde
Samsun 1. İdare Mahkemesine (Mahkeme) başvurarak kendisinin TODAİE’de
lisansüstü uzmanlık programı mezunu olduğunu, liyakat ve kariyer anlayışına
aykırı ve keyfi uygulama ile Telekom uzmanlığına atamasının yapılmadığını, Türk
Telekom Kapsam Dışı Personel Yönetmeliği’nin 311 sayılı Kanun’a aykırı biçimde
resmi gazetede yayınlanmadığını, idarenin 1. savunmasının kendisine tebliğ
edilmediğini belirterek Telekom uzmanlığına atanma talebini zımnen reddeden
idari işlemin iptalini talep etmiştir.
17. Mahkeme, 30/12/2008
tarihli ara kararıyla başvurucunun 12/7/2005 tarihli dava dilekçesine davalı
idarenin savunma dilekçesi verme süresinin adli ara verme süresi içinde dolması
nedeniyle davalı idarenin 12/9/2005 tarihinde Mahkemeye sunduğu cevap
dilekçesinin 2577 sayılı Kanun’un 8/3. maddesi uyarınca süresinde verildiğini
kabul etmiş, ancak davalı idare savunmasının başvurucuya tebliğ edilmesi
gerekirken, dava dilekçesinin idareye tebliğ edildiğini belirterek, dosyanın
tekemmülü için davalı idare savunmasının başvurucuya tekrar tebliğ edilmesine
karar vermiştir.
18. İdarenin 26/12/2008
tarihli savunmasına karşı başvurucu 19/1/2009 tarihli cevabını Mahkemeye
sunmuştur.
19. Mahkeme 27/5/2009
tarihinde yaptığı duruşma neticesinde E.2008/1105, K.2009/487 sayılı kararıyla
başvurucunun uzman kadrosuna atanmasının kurumun iç mevzuatında belirlenen
şartları taşıması ve sınavla olanaklı olduğu ve idarenin personeli bir göreve
ataması konusunda zorlayıcı yönde karar verilmesinin olanaklı olmaması
gerekçesiyle dava konusu işlemde hukuka aykırılık olmadığından davanın reddine
karar vermiştir.
20. Söz konusu kararın temyiz
incelemesini yapan Danıştay 5. Dairesi, 28/12/2010
tarihli ve E.2009/6445, K.2010/7723 sayılı kararıyla idare mahkemesi kararını
onamıştır.
21. Başvurucunun karar düzeltme
istemi de aynı dairenin 27/12/2012 tarih ve
E.2011/2122, K.2012/9488 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Karar aynı tarihte
kesinleşmiş ve 6/2/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
22. Başvurucu 1/3/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
23. İlgili
Hukuk
24. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Sürelerle
ilgili genel esaslar” başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Süreler, tebliğ, yayın veya ilan tarihini
izleyen günden itibaren işlemeye başlar.
2.
Tatil günleri sürelere dahildir. Şu kadarki, sürenin
son günü tatil gününe rastlarsa, süre tatil gününü izleyen çalışma gününün
bitimine kadar uzar.
3. Bu
Kanunda yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa bu
süreler, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün
uzamış sayılır.”
25. 21.12.2000 tarih ve 24267
sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Telekomünikasyon Kurumu Telekomünikasyon Uzman
Yardımcılığı ve Telekomünikasyon Uzmanlığı Sınav, Görev, Çalışma Usul ve
Esasları Hakkında Yönetmeliği’nin “Telekomünikasyon
Uzman Yardımcılığı” madde kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Telekomünikasyon Uzmanlığına giriş aşaması,
Telekomünikasyon Uzman Yardımcılığıdır. Telekomünikasyon Uzman Yardımcılığına
atanabilmek için, bu Yönetmelikte öngörülen yarışma sınavında başarılı olmak
şarttır.”
26. Aynı Yönetmeliğin “Telekomünikasyon Uzman Yardımcılığı Yarışma
Sınavı”
başlıklı üçüncü bölümünün “Yarışma Sınavlarının Şekli” madde kenar başlıklı 12.
maddesi şöyledir:
“Yarışma sınavı; eleme sınavı, yazılı ve sözlü sınav olmak
üzere üç aşamada yapılır.
27. Aynı Yönetmeliğin “Atama” madde kenar başlıklı 20. maddesi
şöyledir:
“Telekomünikasyon Uzman Yardımcılığı Yarışma Sınavında
başarılı olanların, boş Telekomünikasyon Uzman Yardımcısı kadrolarına
atanmaları, güvenlik soruşturmasının müspet olması kaydıyla ve başarı derecesi
sıralamasına göre yapılır.
Telekomünikasyon Uzman Yardımcılığına atanacaklardan
aşağıdaki belgeler istenir:
…
Yarışma sınavını
kazananların, Telekomünikasyon Uzman Yardımcılığına atanmaları için atama
işlemlerinin yapılmasına ilişkin olarak belirtilen süre içinde yukarda sayılan
belgeler ile birlikte Kuruma başvurmaları gereklidir. Atamaya engel halleri
tespit edilenlerle, belirtilen süre içinde Kurum tarafından kabul edilebilir
geçerli bir mazereti olmaksızın başvuruda bulunmayanların atama işlemleri
yapılmaz.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
28. Mahkemenin 18/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
132/2013 tarih ve 2013/1793 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
29. Başvurucu, kapsam dışı
personel statüsünde çalıştığı kurumda uzman kadrosuna atanma talepli davasının
yedi yılı aşkın sürede sonuçlanması ve davada olumsuz görev uyuşmazlığı
nedeniyle görevli yargı yerinin belirlenmesinin otuz sekiz ay sürmesi
nedenleriyle makul sürede yargılanma hakkının; 311 sayılı Kanun’a aykırı
biçimde Resmi Gazete’de yayımlanmayan kapsam dışı
personel yönetmeliğinin kendisi hakkında uygulanması, TODAİE’de lisansüstü
uzmanlık programı mezunu olduğu halde liyakat ve kariyer anlayışına aykırı ve
keyfi uygulama ile Telekom uzmanlığına atamasının yapılmaması ve bu itirazla
açtığı davanın reddedilmesi, benzer davalarda lehine yargı kararlarının
bulunması, davalı idarenin cevap dilekçesinin süresinden sonra mahkemeye
sunulmasına rağmen kabul edilmesi, yürütmeyi durdurma talebinin usulsüz olarak
reddedilmesi ve yargılama masraflarına kendisinin katlanmak zorunda kalması
nedenleriyle eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve yeniden yargılama yapılması ile yapmış olduğu mahkeme masrafları ile
20.000 TL manevi tazminatın kendisine ödenmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden İnceleme
a. Silahların Eşitliği İlkesi Yönünden
30. Başvurucu, davalı idarenin
cevap dilekçesinin süresinden sonra mahkemeye sunulmasına rağmen kabul edilmesi
ve davalı idarenin dilekçelerinin kendisine geç tebliğ edilmesi ve/veya kendi
çabasıyla buna ulaşması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
31. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, silahların eşitliği ilkesi gereği davanın taraflarından birinin
diğeri karşısında zayıf duruma düşürülmemesi gerektiği, somut başvuruda
idarenin savunma dilekçesinin adli tatil nedeniyle süresinde verildiğine karar
verildiği, hatalı yapılan tebliğin Mahkemece düzeltilerek yeniden yapıldığı,
başvurucunun davalı idarenin her iki savunma dilekçesine de cevap verme imkânı
bulduğunun anlaşıldığı belirtilmiştir.
32. Başvurucu tarafından Adalet
Bakanlığının görüşüne karşı, davalı idarenin ilk savunma dilekçesinin
süresinden sonra Mahkemeye verildiği, davalı idarenin dilekçelerinin kendisine
tebliğ edilmediği ve kendi çabasıyla bunlara ulaştığı ifade edilmiştir.
33. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
34. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
35. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir.
36. Yapılan yargılama sırasında
tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve
değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul
edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak ve
gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi, adil yargılanma
hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi
uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6.
maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşmenin lâfzî
içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara,
Anayasanın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).
37. Adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi,
davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara
tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma
düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile
getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Kural olarak başvurucular, davanın karşı
tarafına tanınan bir avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan
olumsuz etkilendiğini ispat etmek zorunda değildirler. Taraflardan birine
tanınan, diğerine tanınmayan avantajın, fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna
dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılabilir. (Bkz., AİHM, Zagorodnikov/Rusya, B. No: 66941/01, 7/6/2007, § 30).
38. Silahların eşitliği
ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılanma hakkı, kural olarak bir hukuk
ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler
hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı
vermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. J.J./Hollanda, B. No: 9/1997/793/994,
27/3/1998, § 43; Vermeulen/Belçika, B.No:
19075/91, 20/2/1996, § 33). Bu çerçevede bilirkişi raporunun hazırlanma
sürecine başvuranların katılamaması ve başvuranlara delillerle ilgili görüş
bildirmelerine fırsat verilmemesi çelişmeli yargılanma hakkının ihlali olarak
değerlendirilmektedir (Bkz. Mantovanelli/Fransa, B. No: 21497/93, 18/3/1997, § 33).
39. Somut başvuruya konu davada
başvurucunun dava dilekçesi davalı idareye 12/7/2005
tarihinde tebliğ edilmiş, davalı idare adli tatil sonrası 21/9/2005 tarihinde
savunma dilekçesini Mahkemeye sunmuştur. Başvurucu tarafından dava dosyasına
sunulan 10/2/2009 tarihli davalı idarenin ilk savunma
dilekçesine cevap dilekçesinden, 2005 yılındaki davalı idare savunmasının,
başvurucunun verdiği dilekçe üzerine, dosyadan nüsha vermek suretiyle 23/1/2009
tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
40. Mahkeme, 30/12/2008
tarihli ara kararıyla adli ara verme süresi içinde savunma dilekçesinin verilme
süresinin dolması nedeniyle 2577 sayılı Kanunun 8/3. maddesi uyarınca cevap
dilekçesinin süresinde verildiğine, ancak davalı idare savunmasının başvurucuya
tebliğ edilmesi gerekirken davalı idareye tebliğ edildiğini belirterek,
dosyanın tekemmülü için davalı idare savunmasının başvurucuya tebliğ edilmesine
karar vermiştir.
41. Bu durumda başvurucunun
yapılan tebliğle ve/veya kendi talebiyle davalı idarenin savunma dilekçesine
ulaştığı, dolayısıyla gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi
sahibi olduğu ve karşı savunmalarında idarenin görüşlerine karşı itirazlarını
yapma fırsatı bulduğu ve Mahkemeye görüş bildirdiği anlaşılmakla başvurucunun
davalı idare karşısında daha zayıf bir duruma düşürülmediğinin açık olduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
42. Başvurucunun, davalı
idarenin ilk savunma dilekçesinin zamanında sunulmadığı iddiası ise Mahkemece
ilgili yasa kuralı yorumlanarak değerlendirilmiş ve oy çokluğuyla adli ara
verme döneminde sürenin devam etmediği görüşüyle dilekçenin zamanında
verildiğine karar verilmiştir. Bu durumda başvurucu bu şikâyetini silahların
eşitliği ilkesine dayandırsa da şikâyetinin özünü Mahkemenin ilgili yasa
hükmünün yorumunda isabet bulunmadığı, dolayısıyla Mahkemenin ara kararının
hatalı olduğu iddiası oluşturduğundan, bu şikâyeti yargılamanın sonucu
itibarıyla adil olmadığına yönelik iddiası başlığı altında incelenmiştir.
43. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun silahların eşitliği ilkesine ilişkin iddiası yönünden bir ihlalin
olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu şikâyetinin diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin 'açıkça
dayanaktan yoksun olması' nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlali İddiası
44. Başvurucu yargı kolları
arasındaki görev uyuşmazlığı nedeniyle ortaya çıkan yargılama masrafları
konusunda herhangi bir ayrım yapılmaksızın, tüm mahkeme masraflarının üzerinde
bırakılmasının, adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmektedir.
45. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, başvurucunun bu şikâyetinin mahkemeye erişim hakkına ilişkin olduğu,
mahkemeye erişim hakkının mutlak bir hak olmayıp, birtakım sınırlamalara tabi
olabildiği, AİHM kararlarında başvuranlara çok yüksek bir külfet yükleyen
düzenlemelerin sözleşmeye aykırı görülebildiği, ancak “kaybeden öder” kuralı olarak ifade edilen
ilkenin benimsendiği, bu kural muhtemel davacıları mahkeme önüne abartılı
talepler getirmekten vazgeçirdiği için tek başına Sözleşme’nin ihlali şeklinde
yorumlanmadığı, somut başvuruda İş Mahkemesinin başvurucu tarafından ilk
davanın doğru yargı yerinde açılması nedeniyle davada ret kararı vermesine
rağmen yargılama masraflarına hükmetmediği, ifade edilmiştir.
46. Başvurucu tarafından, Adalet
Bakanlığının görüşüne karşı, görevli yargı yeri konusunda haklı çıkmasına
rağmen görevli yargı yerinin tespitinde tüm masrafların şahsına bırakıldığı,
devlet memuru olarak masrafların kendisi için ağır yük oluşturmasının adalet
anlayışına sığmadığı, teorik olarak yaşanan sürecin mahkemeye erişim hakkı
konusunda ciddi tehditler içerdiği ve kaybeden öder kuralının esastan
sonuçlanan davalarda geçerli olduğu yönünde beyanda bulunulmuştur.
47. Mahkemeye erişim hakkı, bir
uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde
karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye
başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka
ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye
erişim hakkını ihlal edebilir (B. No: 2012/791, 7/11/2013,
§ 52). Hukuki konularda mahkemelerde dava açma hakkı anlamına gelen mahkemeye
erişim hakkı "mahkemeye gitme hakkı"nı
da kapsamaktadır (Burdov/Rusya, B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 34; Ülger/Türkiye,
B. No: 25321/02, 26/6/2007, § 38).
48. Mahkemeye erişim hakkı,
kural olarak mutlak bir hak olmayıp, sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla
birlikte getirilecek sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde
kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu
üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Ulaşılmak istenen kamu yararının gerekleri
ile bireylerin temel hakları arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan ve
başvuranlara çok yüksek bir külfet yükleyen düzenlemeler mahkemeye erişim
hakkını ihlal edebilir.
49. AİHM kararlarında yargılama
giderleri ile başvurucunun bireylerin mahkeme kanalıyla iddiasını ispat etme
menfaati arasında iyi bir denge sağlanması gerektiği, (Ait-Mouhoub/France,
22924/93, 28/10/1998, § 57-58) yargılama giderlerinin
çok yüksek olduğu ve adli yardımın verilmediği durumlarda hakkın özünün
zedelenerek mahkemeye ulaşma hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirilmiş
olabileceği (Asya Bakan/Türkiye
50939/99, 12/6/2007, § 73-77; Kaba/Türkiye,
1236/05, 01/03/2011, § 24) ifade edilmektedir.
50. Hukuk yargılamalarında
uygulanan ve AİHM kararlarında da geçen “kaybeden
öder” ilkesi; tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan
veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine
ilişkin düzenlemeleri ifade eder.
51. AİHM, bu ilke gereği
muhtemel davacıları mahkeme önüne abartılı talepler getirmekten vazgeçirdiği
için mahkemeye erişim hakkını engelleyici bir sonuç doğurabilecek nitelikteki düzenlemelerin
tek başına adil yargılanma hakkıyla çelişmeyeceğini, bununla birilikte davanın koşulları çerçevesinde hesaplanan
masrafın miktarının bu hakkın engellenip engellenmediğini tespitte önemli bir
faktör olduğunu (Stankov/Bulgaristan, 68490/01, 12/7/2007,
§ 52) kabul etmektedir.
52. Somut olayda, başvurucu
yargı yerinin tespitinde yaşanan gecikme sonrasında yetkili mahkemeye davasını
esastan inceletme imkânı bulmuş ve mahkemeye erişimi sağlanmıştır. Başvurucu
yargı yerinin kesinleşmesine kadar harç ve posta gideri gibi mahkeme masrafları
ile vekâlet ücretinden oluşan toplam 526,70 TL yargılama masrafı ödemiştir.
Başvurucu dava sürecinde adli yardım talebinde bulunduğuna dair belge sunmamış
ve dava dosyasında adli yardım talebine rastlanılmamıştır. Ayrıca başvurucunun
idare mahkemesinin görevsizlik kararı sonrasında başvurduğu Samsun 2. İş
Mahkemesi, Uyuşmazlık Mahkemesinin idari yargıyı görevli gösteren kararından
sonra verdiği 7/8/2008 tarihli görevsizlik kararında “adli yargı yerinde dava açmakta kusuru bulunmayan
başvurucu aleyhine vekâlet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesine yer
olmadığına” karar vermiştir.
53. Bu durumda başvurucunun
davasını esastan görüşecek mahkemeye ulaştığı ve davasının esası hakkında karar
verildiği, adli yargı yerinde açılan davanın masraflarının burada dava açmanın
başvurucudan kaynaklanmaması nedeniyle kendisine yükletilmediği, başvurucunun
idare mahkemesindeki davasının esastan reddedildiği ve temyiz incelemesinden
geçerek kesinleştiği, bu nedenle idari yargıda oluşan yargılama masraflarına
katlanmak zorunda kalmasının yargılamanın olağan sonucu olduğu, başvurucunun
yargı yerinin belirlenmesi sürecinde ödediği 526,70 TL ve esastan davasının
incelendiği idari yargı aşamasında aleyhine hükmedilen 384,40 TL mahkeme
masrafının, somut davaların konusu, başvurucunun aylık ücrete sahip bir kamu
görevlisi olması ve adli yardım talep etmemesi nazara alındığında, başvurucunun
mahkemeye erişimini engelleyecek miktarda olmadığı anlaşıldığından, mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucuna
ulaşılmıştır.
54. Açıklanan nedenlerle
başvurucunun mahkemeye erişim hakkına ilişkin iddiası yönünden bir ihlalin
olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin 'açıkça
dayanaktan yoksun olması' nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
55. Başvurucu, 311 sayılı
Kanun’a aykırı biçimde Resmi Gazete’de yayımlanmayan
kapsam dışı personel yönetmeliğinin kendisi hakkında uygulanması, TODAİE’de
lisansüstü uzmanlık programı mezunu olduğu halde liyakat ve kariyer anlayışına
aykırı ve keyfi uygulama ile telekom uzmanlığına
atamasının yapılmaması ve bu itirazla açtığı davanın reddedilmesi, benzer
davalarda davacı lehine yargı kararlarının bulunması, yürütmeyi durdurma
talebinin usulsüz olarak reddedilmesi ve davalı idarenin ilk savunma
dilekçesinin zamanında sunulmadığı halde kabul edilmesi nedenleriyle eşitlik
ilkesi ve hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
56. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, başvurucunun iddialarının esas itibarıyla derece mahkemesince, dava
konusunda yapılan değerlendirme ve yorumlamada isabet bulunmadığına, dolayısıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu, mahkemelerin uyuşmazlıklarla ilgili
vardıkları sonucun esas yönünden adil olup olmadığı ile mahkemelerin maddi ve
hukuki hatalarının bireysel başvuru kapsamında incelenemeyeceği, somut
başvuruya konu davada davalı idarenin ilgili yönetmelik gereği yaptığı yazılı
ve sözlü sınav sonucunda uzman alımı yaptığı, yargılamanın usul şartlarına ve
hukuka uygun olarak yapılmadığına dair bir bulgu bulunmadığı, mahkemenin ilgili
hukuku yorumlamasında ve delilleri takdirinde keyfilik bulunmadığı ifade
edilmiştir.
57. Başvurucu, Adalet
Bakanlığının görüşüne karşı, başvuru dilekçesiyle benzer şekilde iddialarını
tekrarlamıştır.
58. Başvurucu, kendisinin açtığı
somut başvuruya konu davaya benzer davalarda davacı lehine yargı kararlarının
bulunması nedeniyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşse de
kendisine Anayasa’nın 10. maddesinin ilk fıkrasında sayılan hangi nedene dayalı
olarak veya hangi sebeple ayrı muamele yapıldığından bahsetmemiştir. Bir
ayrımcılık faktörü olmaksızın benzer konulu davalarda farklı karar verilmesi
tek başına eşitlik ilkesinin ihlali anlamına gelmeyeceği gibi eşitlik ilkesinin
ihlali başka bir hakla ilişkilendirilmeksizin soyut olarak da ileri sürülemez.
Bununla beraber başvurucu esas olarak yüksek lisans mezunu olması nedeniyle
Telekom uzmanlığına atamasının yapılması gerektiği halde yapılmaması ve açtığı
davanın reddedilmesi nedeniyle haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Bu
nedenlerle başvurucunun iddialarının özünün esas itibariyle derece mahkemesince
dava konusunda yapılan değerlendirme ve yorumlamada isabet bulunmadığına,
dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşıldığından başvurucunun
şikâyetlerinin ayrıca eşitlik ilkesi yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.
59. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı
Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği
belirtilmiştir.
60. Bir anayasal hakkın ihlali
iddiası içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden
incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve
Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin
olduğu açıktır (B. No: 2012/1056 § 34, 16/4/2013).
61. İlke olarak derece
mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular bariz takdir hatası
veya açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
62. Somut başvuruya konu davada,
kapsam dışı personel statüsünde çalıştığı kurumda uzman kadrosuna atanma talebi
idarece zımnen reddedilen başvurucunun açtığı dava, idare mahkemesince, uzman
kadrosuna atanmanın, kurumun iç mevzuatında belirlenen şartların taşınması
koşuluyla sınavla olanaklı olması ve idarenin personeli bir göreve ataması
konusunda zorlayıcı yönde karar verilmesinin olanaklı olmaması gerekçesiyle
reddedilmiştir.
63. Mahkemece, dava sürecinde
uyuşmazlığın çözümü için gerekli bilgi ve belgeler toplanarak inceleme yapılmış
ve ilgili kurallar somut davanın koşullarıyla birlikte yorumlanmış, usul
şartlarına uygun olarak başvurucuya iddialarını sunmak üzere imkân verilmiş ve
başvurucu iddia ve itirazlarını mahkemeye sunmuştur. İlk derece mahkemesi ve
Danıştay bu iddia ve itirazları değerlendirerek başvurucunun talebinin zımnen
reddedilmesinin hukuka aykırı olmadığına karar vermiştir. Mahkemenin somut
davada hukuk kurallarını yorumlanması ve maddi olay ve olgulara uygulamasında
bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik görülmemektedir.
64. Bununla birlikte başvurucu
kapsam dışı personel yönetmeliğinin 311 sayılı Kanuna aykırı bir biçimde Resmi Gazete’de yayımlanmadığı halde kendisi hakkında
uygulandığını iddia etse de somut olayda kendisi hakkında ileri sürülen
yönetmelik yerine, 21/12/2000 tarihli ve 24267 sayılı
Resmi Gazetede yayımlanan Telekomünikasyon Kurumu Telekomünikasyon Uzman
Yardımcılığı ve Telekomünikasyon Uzmanlığı Sınav, Görev, Çalışma Usul ve
Esasları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre karar verilmiştir. 21/12/2000 tarihli ve 24267 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan yönetmeliğin ilgili hükümlerine göre Telekom uzmanlığı kariyer
meslek olup, kuruma uzman yardımcısı olarak atanmak için yazılı ve sözlü
sınavlarda başarılı olmak ve belirtilen objektif şartları taşımak
gerekmektedir. Yine aynı düzenlemeye göre uzman yardımcısı olarak görev
yapanlar ancak uzman olarak atanabilmektedir.
65. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun belirtilen şikâyetlerinin kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu ve derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası
veya açıkça keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası
66. Başvurucunun makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası açıkça dayanaktan yoksun olmadığı
gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de
bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul
edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
67. Başvurucu, çalıştığı kurumda
uzman kadrosuna atanma talepli davasının yedi yılı aşkın sürede sonuçlanması ve
davada olumsuz görev uyuşmazlığı nedeniyle görevli yargı yerinin
belirlenmesinin otuz sekiz ay sürmesi nedenleriyle makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
68. Adalet Bakanlığı görüşünde,
somut başvuruda davanın 7 yıl 6 ay sürdüğü ve yargılama süresinin makul olup
olmadığı incelenirken her olayın kendine özgü koşulları, davanın karmaşık olup
olmadığı, yargılama süresince tarafların gösterdiği davranışlar ve yetkili
makamların tutumları ile davanın başvurucu açısından taşıdığı önem gibi
hususların göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
69. Başvurucu, Adalet
Bakanlığı’nın görüşüne karşı beyanında, Bakanlığın da yargılamanın makul süreyi
aştığını kabul ettiğini ifade etmiştir.
70. Anayasa’nın 36. maddesinin “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
71. AİHS’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar … konusunda karar
verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından
davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini
isteme hakkına sahiptir …”
72. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin
gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup
olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B.
No:2012/673, 19/12/2013, § 27).
73. Makul süre incelemesinde;
yargılamaya intikal eden maddi vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava
malzemesinin veya uygulanacak hukuk kurallarının karmaşık olması; tarafların
genel olarak yargılama sürecindeki tutumu, yargılama sürecinin uzamasındaki
etkisi ve usuli haklarını kullanırken gereken dikkat
ve özeni gösterip göstermedikleri; yargı makamları yanında dava süreciyle
ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet organlarına atfedilebilir yapısal sorunlar
ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanan bir gecikme olup olmadığı ve
yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilip
gösterilmediği; başvurucu için hukuki korumanın bir an önce gerçekleştirilmesindeki
yararının ne olduğu gibi davanın niteliği ve niceliğine ilişkin birçok hususun
birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 58).
74. Başvuruya konu yargılama
süreci, başvurucunun 13/6/2005 tarihinde Samsun İdare
Mahkemesinde dava açmasıyla başlamış, Mahkemenin 20/9/2005 tarihli görev
yönünden ret kararı Danıştay 5. Dairesinin 12/4/2006 tarihli kararıyla onanmış
ve başvurucunun 21/9/2006 tarihinde Samsun 2. İş Mahkemesinde açtığı davada İş
Mahkemesinin 15/5/2007 tarihli kararıyla görevli yargı merciinin tespiti için
dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, Uyuşmazlık
Mahkemesinin 5/5/2008 tarihinde davanın çözümünde idari yargının görevli
olduğuna karar vermesiyle başvurucu 11/9/2008 tarihinde Samsun 1. İdare
Mahkemesine başvurmuş ve bu mahkemenin 27/5/2009 tarihinde verdiği karar
Danıştay 5. Dairesi tarafından 28/12/2010 tarihinde onanmış, karar düzeltme
talebi ise aynı Dairenin 27/12/2012 tarihli kararı ile reddedilerek karar
kesinleşmiştir. Bu durumda iki dereceli yargılama sürecindeki toplam yargılama
süresinin yedi yıl altı ayın üzerinde olduğu anlaşılmaktadır.
75. Yargılama süreçleri
incelendiğinde idare mahkemesi ve iş mahkemesinin davayı görev yönünden reddetmesi
ve Uyuşmazlık Mahkemesinin olumsuz görev uyuşmazlığı konusunda karar vermesi
neticesinde görevli yargı yerinin yaklaşık üç yılda belirlendiği, görevli yargı
yeri belirlendikten sonra ilk derece mahkemesinin yaklaşık bir yılda davanın
esası hakkında karar verdiği ve temyiz incelemesinin yaklaşık on dokuz ayda
sonuçlandığı, karar düzeltme incelemesinin ise yaklaşık iki yılda neticelendiği
anlaşılmaktadır. Görevli yargı yeri konusundaki uyuşmazlığın yaklaşık üç yılda,
karar düzeltme isteminin ise yaklaşık iki yılda sonuçlanmasının yargılamanın
uzaması üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu görülmektedir.
76. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, başvuruya konu telekom uzmanlığı
kadrosuna atanma talebiyle açılan idari dava, görevli yargı yerinin tespiti
dışında hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı,
delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf ve tanık sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır.
Yargılamanın makul sürede tamamlanamamasının başvurucunun tutum ve
davranışlarıyla veya usuli haklarını kullanırken
özensiz davranmasıyla açıklanması ve ilişkilendirilmesi de mümkün olmayıp, yedi
yıl altı ayın üzerindeki yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna
varılmıştır.
77. Açıklanan nedenlerle,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
78. Başvurucu, adil yargılanma
ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini belirterek yapmış olduğu
mahkeme masraflarına karşılık 911,10 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminatın
kendisine ödenmesi talebinde bulunmuştur.
79. Adalet Bakanlığı görüşünde
tazminat istemine ilişkin görüş sunulmamıştır.
80. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesi
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal
edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem
niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.
…”
81. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, başvurunun makul süre şikâyeti
dışında kalan şikâyetleri kabul edilemez bulunduğundan ve tespit edilen ihlal
ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
82. Başvuruya konu idare
mahkemesinde görülen telekom uzmanlığı kadrosuna
atanma talebiyle açılan idari davanın, yedi yıl altı ayı aşkın sürede
sonuçlandırılması sebebiyle başvurucuya yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında takdiren
5.850,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
83. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucunun,
1.
Silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2.
Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının , “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya takdiren 5.850,00 TL
manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin
REDDİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
18/9/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.