logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Hüseyin Sezen [2.B.], B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HÜSEYİN SEZEN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/1793)

 

Karar Tarihi: 18/9/2014

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

Raportör

:

Selami ER

Başvurucu

:

Hüseyin SEZEN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, kapsam dışı personel statüsünde çalıştığı kurumda uzman kadrosuna atanma talepli davasının yedi yılı aşkın sürede sonuçlanması ve davada olumsuz görev uyuşmazlığı nedeniyle görevli yargı yerinin belirlenmesinin otuz sekiz ay sürmesi ile davasının reddedilmesi ve yargılama masraflarına kendisinin katlanmak zorunda kalması nedenleriyle eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 1/3/2013 tarihinde Samsun 2. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 23/5/2013 tarihinde “Başvuru konusu olayda, dava ehliyetine sahip başvurucunun, kendi kusuru bulunmaksızın görevli yargı yerinin belirlenmesinin 38 ayı, toplam yargılama süresinin ise 7 yılı aştığı dolayısıyla güncel, kişisel ve doğrudan etkilenen anayasal haklarının kamu işlem ve eylemleriyle ihlal edildiği iddiasını içeren başvurunun, başvuru yolları tüketilmiş sayıldıktan sonra ve süresinde yapıldığı görülmüştür. İncelenen bireysel başvurunun 6216 sayılı Kanun’un 45 ila 47. maddelerinde yer alan şartları taşıdığı” tespiti yapılmıştır. Bu nedenle ilgili Komisyonca açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden görülmeyen başvurunun kabul edilebilir olduğuna ve esasının incelenmesi için Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölümün 31/7/2013 tarihli ara kararı gereğince başvurunun esas incelemesinin yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Adalet Bakanlığı’nın 27/9/2013 tarihli görüş yazısı 23/10/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş, başvurucu vekili Adalet Bakanlığı cevabına karşı beyanlarını yasal süresi içinde 4/11/2013 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu Türk Telekom Anonim Şirketinde kapsam dışı personel statüsünde ve tekniker kadrosunda çalışmakta iken 15/2/2005 tarihli dilekçesiyle telekom uzmanlığı kadrosuna atanma talebiyle çalıştığı kuruma başvuruda bulunmuştur.

8. Talebiyle ilgili cevap verilmemesi üzerine, başvurucu 13/6/2005 tarihinde Samsun İdare Mahkemesinde dava açmıştır.

9. Başvurucunun dava dilekçesi 12/7/2005 tarihinde davalı idareye tebliğ edilmiş, davalı idare adli tatil sonrası 12/9/2005 tarihinde savunma dilekçesini Mahkemeye sunmuştur.

10. Samsun İdare Mahkemesi 20/9/2005 tarihli ve E.2005/1261, K.2005/1599 sayılı kararıyla, uyuşmazlığın adli yargının görevine girdiği gerekçesiyle davayı görev yönünden reddetmiştir.

11. Başvurucu söz konusu karara itiraz etmiş ve Danıştay 5. Dairesinin 12/4/2006 tarihli ve E.2005/6745, K.2006/1995 sayılı kararıyla ilk derece mahkemesi kararı onanmıştır.

12. Görevsizlik kararının kesinleşmesi üzerine başvurucu 21/9/2006 tarihinde belirtilen taleple ilgili olarak Samsun 2. İş Mahkemesinde dava açmıştır.

13. Samsun 2. İş Mahkemesi 15/5/2007 tarihli ve E.2006/1872 sayılı ara kararıyla görevli yargı merciinin tespiti için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine ve davanın Uyuşmazlık Mahkemesince bir karar verilinceye kadar ertelenmesine karar vermiştir.

14. Uyuşmazlık Mahkemesi 5/5/2008 tarih ve E.2007/367, K.2008/128 sayılı kararıyla davanın çözümünde idari yargının görevli olduğuna karar vermiştir.

15. Uyuşmazlık Mahkemesi kararı üzerine Samsun 2. İş Mahkemesi 7/8/2008 tarih ve E.2006/1872, K.2008/473 sayılı kararıyla görevsizlik kararı vermiştir.

16. Başvurucu görev yönünden uyuşmazlığın çözülmesi üzerine 11/9/2008 tarihinde Samsun 1. İdare Mahkemesine (Mahkeme) başvurarak kendisinin TODAİE’de lisansüstü uzmanlık programı mezunu olduğunu, liyakat ve kariyer anlayışına aykırı ve keyfi uygulama ile Telekom uzmanlığına atamasının yapılmadığını, Türk Telekom Kapsam Dışı Personel Yönetmeliği’nin 311 sayılı Kanun’a aykırı biçimde resmi gazetede yayınlanmadığını, idarenin 1. savunmasının kendisine tebliğ edilmediğini belirterek Telekom uzmanlığına atanma talebini zımnen reddeden idari işlemin iptalini talep etmiştir.

17. Mahkeme, 30/12/2008 tarihli ara kararıyla başvurucunun 12/7/2005 tarihli dava dilekçesine davalı idarenin savunma dilekçesi verme süresinin adli ara verme süresi içinde dolması nedeniyle davalı idarenin 12/9/2005 tarihinde Mahkemeye sunduğu cevap dilekçesinin 2577 sayılı Kanun’un 8/3. maddesi uyarınca süresinde verildiğini kabul etmiş, ancak davalı idare savunmasının başvurucuya tebliğ edilmesi gerekirken, dava dilekçesinin idareye tebliğ edildiğini belirterek, dosyanın tekemmülü için davalı idare savunmasının başvurucuya tekrar tebliğ edilmesine karar vermiştir.

18. İdarenin 26/12/2008 tarihli savunmasına karşı başvurucu 19/1/2009 tarihli cevabını Mahkemeye sunmuştur.

19. Mahkeme 27/5/2009 tarihinde yaptığı duruşma neticesinde E.2008/1105, K.2009/487 sayılı kararıyla başvurucunun uzman kadrosuna atanmasının kurumun iç mevzuatında belirlenen şartları taşıması ve sınavla olanaklı olduğu ve idarenin personeli bir göreve ataması konusunda zorlayıcı yönde karar verilmesinin olanaklı olmaması gerekçesiyle dava konusu işlemde hukuka aykırılık olmadığından davanın reddine karar vermiştir.

20. Söz konusu kararın temyiz incelemesini yapan Danıştay 5. Dairesi, 28/12/2010 tarihli ve E.2009/6445, K.2010/7723 sayılı kararıyla idare mahkemesi kararını onamıştır.

21. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı dairenin 27/12/2012 tarih ve E.2011/2122, K.2012/9488 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Karar aynı tarihte kesinleşmiş ve 6/2/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

22. Başvurucu 1/3/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.

23. İlgili Hukuk

24. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Sürelerle ilgili genel esaslar” başlıklı 8. maddesi şöyledir:

“1. Süreler, tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlar.

 2. Tatil günleri sürelere dahildir. Şu kadarki, sürenin son günü tatil gününe rastlarsa, süre tatil gününü izleyen çalışma gününün bitimine kadar uzar.

 3. Bu Kanunda yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa bu süreler, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılır.”

25. 21.12.2000 tarih ve 24267 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Telekomünikasyon Kurumu Telekomünikasyon Uzman Yardımcılığı ve Telekomünikasyon Uzmanlığı Sınav, Görev, Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliği’nin “Telekomünikasyon Uzman Yardımcılığı” madde kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

“Telekomünikasyon Uzmanlığına giriş aşaması, Telekomünikasyon Uzman Yardımcılığıdır. Telekomünikasyon Uzman Yardımcılığına atanabilmek için, bu Yönetmelikte öngörülen yarışma sınavında başarılı olmak şarttır.”

26. Aynı Yönetmeliğin “Telekomünikasyon Uzman Yardımcılığı Yarışma Sınavı” başlıklı üçüncü bölümünün “Yarışma Sınavlarının Şekli” madde kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:

“Yarışma sınavı; eleme sınavı, yazılı ve sözlü sınav olmak üzere üç aşamada yapılır.

27. Aynı Yönetmeliğin “Atama” madde kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:

“Telekomünikasyon Uzman Yardımcılığı Yarışma Sınavında başarılı olanların, boş Telekomünikasyon Uzman Yardımcısı kadrolarına atanmaları, güvenlik soruşturmasının müspet olması kaydıyla ve başarı derecesi sıralamasına göre yapılır.

Telekomünikasyon Uzman Yardımcılığına atanacaklardan aşağıdaki belgeler istenir:

 Yarışma sınavını kazananların, Telekomünikasyon Uzman Yardımcılığına atanmaları için atama işlemlerinin yapılmasına ilişkin olarak belirtilen süre içinde yukarda sayılan belgeler ile birlikte Kuruma başvurmaları gereklidir. Atamaya engel halleri tespit edilenlerle, belirtilen süre içinde Kurum tarafından kabul edilebilir geçerli bir mazereti olmaksızın başvuruda bulunmayanların atama işlemleri yapılmaz.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Mahkemenin 18/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 132/2013 tarih ve 2013/1793 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

29. Başvurucu, kapsam dışı personel statüsünde çalıştığı kurumda uzman kadrosuna atanma talepli davasının yedi yılı aşkın sürede sonuçlanması ve davada olumsuz görev uyuşmazlığı nedeniyle görevli yargı yerinin belirlenmesinin otuz sekiz ay sürmesi nedenleriyle makul sürede yargılanma hakkının; 311 sayılı Kanun’a aykırı biçimde Resmi Gazete’de yayımlanmayan kapsam dışı personel yönetmeliğinin kendisi hakkında uygulanması, TODAİE’de lisansüstü uzmanlık programı mezunu olduğu halde liyakat ve kariyer anlayışına aykırı ve keyfi uygulama ile Telekom uzmanlığına atamasının yapılmaması ve bu itirazla açtığı davanın reddedilmesi, benzer davalarda lehine yargı kararlarının bulunması, davalı idarenin cevap dilekçesinin süresinden sonra mahkemeye sunulmasına rağmen kabul edilmesi, yürütmeyi durdurma talebinin usulsüz olarak reddedilmesi ve yargılama masraflarına kendisinin katlanmak zorunda kalması nedenleriyle eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama yapılması ile yapmış olduğu mahkeme masrafları ile 20.000 TL manevi tazminatın kendisine ödenmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden İnceleme

a. Silahların Eşitliği İlkesi Yönünden

30. Başvurucu, davalı idarenin cevap dilekçesinin süresinden sonra mahkemeye sunulmasına rağmen kabul edilmesi ve davalı idarenin dilekçelerinin kendisine geç tebliğ edilmesi ve/veya kendi çabasıyla buna ulaşması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, silahların eşitliği ilkesi gereği davanın taraflarından birinin diğeri karşısında zayıf duruma düşürülmemesi gerektiği, somut başvuruda idarenin savunma dilekçesinin adli tatil nedeniyle süresinde verildiğine karar verildiği, hatalı yapılan tebliğin Mahkemece düzeltilerek yeniden yapıldığı, başvurucunun davalı idarenin her iki savunma dilekçesine de cevap verme imkânı bulduğunun anlaşıldığı belirtilmiştir.

32. Başvurucu tarafından Adalet Bakanlığının görüşüne karşı, davalı idarenin ilk savunma dilekçesinin süresinden sonra Mahkemeye verildiği, davalı idarenin dilekçelerinin kendisine tebliğ edilmediği ve kendi çabasıyla bunlara ulaştığı ifade edilmiştir.

33. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

34. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

35. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.

36. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi, adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşmenin lâfzî içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasanın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).

37. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Kural olarak başvurucular, davanın karşı tarafına tanınan bir avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan olumsuz etkilendiğini ispat etmek zorunda değildirler. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın, fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılabilir. (Bkz., AİHM, Zagorodnikov/Rusya, B. No: 66941/01, 7/6/2007, § 30).

38. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılanma hakkı, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. J.J./Hollanda, B. No: 9/1997/793/994, 27/3/1998, § 43; Vermeulen/Belçika, B.No: 19075/91, 20/2/1996, § 33). Bu çerçevede bilirkişi raporunun hazırlanma sürecine başvuranların katılamaması ve başvuranlara delillerle ilgili görüş bildirmelerine fırsat verilmemesi çelişmeli yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilmektedir (Bkz. Mantovanelli/Fransa, B. No: 21497/93, 18/3/1997, § 33).

39. Somut başvuruya konu davada başvurucunun dava dilekçesi davalı idareye 12/7/2005 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı idare adli tatil sonrası 21/9/2005 tarihinde savunma dilekçesini Mahkemeye sunmuştur. Başvurucu tarafından dava dosyasına sunulan 10/2/2009 tarihli davalı idarenin ilk savunma dilekçesine cevap dilekçesinden, 2005 yılındaki davalı idare savunmasının, başvurucunun verdiği dilekçe üzerine, dosyadan nüsha vermek suretiyle 23/1/2009 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır.

40. Mahkeme, 30/12/2008 tarihli ara kararıyla adli ara verme süresi içinde savunma dilekçesinin verilme süresinin dolması nedeniyle 2577 sayılı Kanunun 8/3. maddesi uyarınca cevap dilekçesinin süresinde verildiğine, ancak davalı idare savunmasının başvurucuya tebliğ edilmesi gerekirken davalı idareye tebliğ edildiğini belirterek, dosyanın tekemmülü için davalı idare savunmasının başvurucuya tebliğ edilmesine karar vermiştir.

41. Bu durumda başvurucunun yapılan tebliğle ve/veya kendi talebiyle davalı idarenin savunma dilekçesine ulaştığı, dolayısıyla gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olduğu ve karşı savunmalarında idarenin görüşlerine karşı itirazlarını yapma fırsatı bulduğu ve Mahkemeye görüş bildirdiği anlaşılmakla başvurucunun davalı idare karşısında daha zayıf bir duruma düşürülmediğinin açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

42. Başvurucunun, davalı idarenin ilk savunma dilekçesinin zamanında sunulmadığı iddiası ise Mahkemece ilgili yasa kuralı yorumlanarak değerlendirilmiş ve oy çokluğuyla adli ara verme döneminde sürenin devam etmediği görüşüyle dilekçenin zamanında verildiğine karar verilmiştir. Bu durumda başvurucu bu şikâyetini silahların eşitliği ilkesine dayandırsa da şikâyetinin özünü Mahkemenin ilgili yasa hükmünün yorumunda isabet bulunmadığı, dolayısıyla Mahkemenin ara kararının hatalı olduğu iddiası oluşturduğundan, bu şikâyeti yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına yönelik iddiası başlığı altında incelenmiştir.

43. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun silahların eşitliği ilkesine ilişkin iddiası yönünden bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu şikâyetinin diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin 'açıkça dayanaktan yoksun olması' nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlali İddiası

44. Başvurucu yargı kolları arasındaki görev uyuşmazlığı nedeniyle ortaya çıkan yargılama masrafları konusunda herhangi bir ayrım yapılmaksızın, tüm mahkeme masraflarının üzerinde bırakılmasının, adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmektedir.

45. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucunun bu şikâyetinin mahkemeye erişim hakkına ilişkin olduğu, mahkemeye erişim hakkının mutlak bir hak olmayıp, birtakım sınırlamalara tabi olabildiği, AİHM kararlarında başvuranlara çok yüksek bir külfet yükleyen düzenlemelerin sözleşmeye aykırı görülebildiği, ancak “kaybeden öder” kuralı olarak ifade edilen ilkenin benimsendiği, bu kural muhtemel davacıları mahkeme önüne abartılı talepler getirmekten vazgeçirdiği için tek başına Sözleşme’nin ihlali şeklinde yorumlanmadığı, somut başvuruda İş Mahkemesinin başvurucu tarafından ilk davanın doğru yargı yerinde açılması nedeniyle davada ret kararı vermesine rağmen yargılama masraflarına hükmetmediği, ifade edilmiştir.

46. Başvurucu tarafından, Adalet Bakanlığının görüşüne karşı, görevli yargı yeri konusunda haklı çıkmasına rağmen görevli yargı yerinin tespitinde tüm masrafların şahsına bırakıldığı, devlet memuru olarak masrafların kendisi için ağır yük oluşturmasının adalet anlayışına sığmadığı, teorik olarak yaşanan sürecin mahkemeye erişim hakkı konusunda ciddi tehditler içerdiği ve kaybeden öder kuralının esastan sonuçlanan davalarda geçerli olduğu yönünde beyanda bulunulmuştur.

47. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Hukuki konularda mahkemelerde dava açma hakkı anlamına gelen mahkemeye erişim hakkı "mahkemeye gitme hakkı" da kapsamaktadır (Burdov/Rusya, B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 34; Ülger/Türkiye, B. No: 25321/02, 26/6/2007, § 38).

48. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp, sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Ulaşılmak istenen kamu yararının gerekleri ile bireylerin temel hakları arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan ve başvuranlara çok yüksek bir külfet yükleyen düzenlemeler mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.

49. AİHM kararlarında yargılama giderleri ile başvurucunun bireylerin mahkeme kanalıyla iddiasını ispat etme menfaati arasında iyi bir denge sağlanması gerektiği, (Ait-Mouhoub/France, 22924/93, 28/10/1998, § 57-58) yargılama giderlerinin çok yüksek olduğu ve adli yardımın verilmediği durumlarda hakkın özünün zedelenerek mahkemeye ulaşma hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirilmiş olabileceği (Asya Bakan/Türkiye 50939/99, 12/6/2007, § 73-77; Kaba/Türkiye, 1236/05, 01/03/2011, § 24) ifade edilmektedir.

50. Hukuk yargılamalarında uygulanan ve AİHM kararlarında da geçen “kaybeden öder” ilkesi; tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine ilişkin düzenlemeleri ifade eder.

51. AİHM, bu ilke gereği muhtemel davacıları mahkeme önüne abartılı talepler getirmekten vazgeçirdiği için mahkemeye erişim hakkını engelleyici bir sonuç doğurabilecek nitelikteki düzenlemelerin tek başına adil yargılanma hakkıyla çelişmeyeceğini, bununla birilikte davanın koşulları çerçevesinde hesaplanan masrafın miktarının bu hakkın engellenip engellenmediğini tespitte önemli bir faktör olduğunu (Stankov/Bulgaristan, 68490/01, 12/7/2007, § 52) kabul etmektedir.

52. Somut olayda, başvurucu yargı yerinin tespitinde yaşanan gecikme sonrasında yetkili mahkemeye davasını esastan inceletme imkânı bulmuş ve mahkemeye erişimi sağlanmıştır. Başvurucu yargı yerinin kesinleşmesine kadar harç ve posta gideri gibi mahkeme masrafları ile vekâlet ücretinden oluşan toplam 526,70 TL yargılama masrafı ödemiştir. Başvurucu dava sürecinde adli yardım talebinde bulunduğuna dair belge sunmamış ve dava dosyasında adli yardım talebine rastlanılmamıştır. Ayrıca başvurucunun idare mahkemesinin görevsizlik kararı sonrasında başvurduğu Samsun 2. İş Mahkemesi, Uyuşmazlık Mahkemesinin idari yargıyı görevli gösteren kararından sonra verdiği 7/8/2008 tarihli görevsizlik kararında “adli yargı yerinde dava açmakta kusuru bulunmayan başvurucu aleyhine vekâlet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesine yer olmadığına” karar vermiştir.

53. Bu durumda başvurucunun davasını esastan görüşecek mahkemeye ulaştığı ve davasının esası hakkında karar verildiği, adli yargı yerinde açılan davanın masraflarının burada dava açmanın başvurucudan kaynaklanmaması nedeniyle kendisine yükletilmediği, başvurucunun idare mahkemesindeki davasının esastan reddedildiği ve temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği, bu nedenle idari yargıda oluşan yargılama masraflarına katlanmak zorunda kalmasının yargılamanın olağan sonucu olduğu, başvurucunun yargı yerinin belirlenmesi sürecinde ödediği 526,70 TL ve esastan davasının incelendiği idari yargı aşamasında aleyhine hükmedilen 384,40 TL mahkeme masrafının, somut davaların konusu, başvurucunun aylık ücrete sahip bir kamu görevlisi olması ve adli yardım talep etmemesi nazara alındığında, başvurucunun mahkemeye erişimini engelleyecek miktarda olmadığı anlaşıldığından, mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

54. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına ilişkin iddiası yönünden bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin 'açıkça dayanaktan yoksun olması' nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası

55. Başvurucu, 311 sayılı Kanun’a aykırı biçimde Resmi Gazete’de yayımlanmayan kapsam dışı personel yönetmeliğinin kendisi hakkında uygulanması, TODAİE’de lisansüstü uzmanlık programı mezunu olduğu halde liyakat ve kariyer anlayışına aykırı ve keyfi uygulama ile telekom uzmanlığına atamasının yapılmaması ve bu itirazla açtığı davanın reddedilmesi, benzer davalarda davacı lehine yargı kararlarının bulunması, yürütmeyi durdurma talebinin usulsüz olarak reddedilmesi ve davalı idarenin ilk savunma dilekçesinin zamanında sunulmadığı halde kabul edilmesi nedenleriyle eşitlik ilkesi ve hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

56. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucunun iddialarının esas itibarıyla derece mahkemesince, dava konusunda yapılan değerlendirme ve yorumlamada isabet bulunmadığına, dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu, mahkemelerin uyuşmazlıklarla ilgili vardıkları sonucun esas yönünden adil olup olmadığı ile mahkemelerin maddi ve hukuki hatalarının bireysel başvuru kapsamında incelenemeyeceği, somut başvuruya konu davada davalı idarenin ilgili yönetmelik gereği yaptığı yazılı ve sözlü sınav sonucunda uzman alımı yaptığı, yargılamanın usul şartlarına ve hukuka uygun olarak yapılmadığına dair bir bulgu bulunmadığı, mahkemenin ilgili hukuku yorumlamasında ve delilleri takdirinde keyfilik bulunmadığı ifade edilmiştir.

57. Başvurucu, Adalet Bakanlığının görüşüne karşı, başvuru dilekçesiyle benzer şekilde iddialarını tekrarlamıştır.

58. Başvurucu, kendisinin açtığı somut başvuruya konu davaya benzer davalarda davacı lehine yargı kararlarının bulunması nedeniyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşse de kendisine Anayasa’nın 10. maddesinin ilk fıkrasında sayılan hangi nedene dayalı olarak veya hangi sebeple ayrı muamele yapıldığından bahsetmemiştir. Bir ayrımcılık faktörü olmaksızın benzer konulu davalarda farklı karar verilmesi tek başına eşitlik ilkesinin ihlali anlamına gelmeyeceği gibi eşitlik ilkesinin ihlali başka bir hakla ilişkilendirilmeksizin soyut olarak da ileri sürülemez. Bununla beraber başvurucu esas olarak yüksek lisans mezunu olması nedeniyle Telekom uzmanlığına atamasının yapılması gerektiği halde yapılmaması ve açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Bu nedenlerle başvurucunun iddialarının özünün esas itibariyle derece mahkemesince dava konusunda yapılan değerlendirme ve yorumlamada isabet bulunmadığına, dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşıldığından başvurucunun şikâyetlerinin ayrıca eşitlik ilkesi yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.

59. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.

60. Bir anayasal hakkın ihlali iddiası içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır (B. No: 2012/1056 § 34, 16/4/2013).

61. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

62. Somut başvuruya konu davada, kapsam dışı personel statüsünde çalıştığı kurumda uzman kadrosuna atanma talebi idarece zımnen reddedilen başvurucunun açtığı dava, idare mahkemesince, uzman kadrosuna atanmanın, kurumun iç mevzuatında belirlenen şartların taşınması koşuluyla sınavla olanaklı olması ve idarenin personeli bir göreve ataması konusunda zorlayıcı yönde karar verilmesinin olanaklı olmaması gerekçesiyle reddedilmiştir.

63. Mahkemece, dava sürecinde uyuşmazlığın çözümü için gerekli bilgi ve belgeler toplanarak inceleme yapılmış ve ilgili kurallar somut davanın koşullarıyla birlikte yorumlanmış, usul şartlarına uygun olarak başvurucuya iddialarını sunmak üzere imkân verilmiş ve başvurucu iddia ve itirazlarını mahkemeye sunmuştur. İlk derece mahkemesi ve Danıştay bu iddia ve itirazları değerlendirerek başvurucunun talebinin zımnen reddedilmesinin hukuka aykırı olmadığına karar vermiştir. Mahkemenin somut davada hukuk kurallarını yorumlanması ve maddi olay ve olgulara uygulamasında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik görülmemektedir.

64. Bununla birlikte başvurucu kapsam dışı personel yönetmeliğinin 311 sayılı Kanuna aykırı bir biçimde Resmi Gazete’de yayımlanmadığı halde kendisi hakkında uygulandığını iddia etse de somut olayda kendisi hakkında ileri sürülen yönetmelik yerine, 21/12/2000 tarihli ve 24267 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Telekomünikasyon Kurumu Telekomünikasyon Uzman Yardımcılığı ve Telekomünikasyon Uzmanlığı Sınav, Görev, Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre karar verilmiştir. 21/12/2000 tarihli ve 24267 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmeliğin ilgili hükümlerine göre Telekom uzmanlığı kariyer meslek olup, kuruma uzman yardımcısı olarak atanmak için yazılı ve sözlü sınavlarda başarılı olmak ve belirtilen objektif şartları taşımak gerekmektedir. Yine aynı düzenlemeye göre uzman yardımcısı olarak görev yapanlar ancak uzman olarak atanabilmektedir.

65. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun belirtilen şikâyetlerinin kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu ve derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

d. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası

66. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

67. Başvurucu, çalıştığı kurumda uzman kadrosuna atanma talepli davasının yedi yılı aşkın sürede sonuçlanması ve davada olumsuz görev uyuşmazlığı nedeniyle görevli yargı yerinin belirlenmesinin otuz sekiz ay sürmesi nedenleriyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

68. Adalet Bakanlığı görüşünde, somut başvuruda davanın 7 yıl 6 ay sürdüğü ve yargılama süresinin makul olup olmadığı incelenirken her olayın kendine özgü koşulları, davanın karmaşık olup olmadığı, yargılama süresince tarafların gösterdiği davranışlar ve yetkili makamların tutumları ile davanın başvurucu açısından taşıdığı önem gibi hususların göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.

69. Başvurucu, Adalet Bakanlığı’nın görüşüne karşı beyanında, Bakanlığın da yargılamanın makul süreyi aştığını kabul ettiğini ifade etmiştir.

70. Anayasa’nın 36. maddesinin “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

71. AİHS’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar … konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir …”

72. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/673, 19/12/2013, § 27).

73. Makul süre incelemesinde; yargılamaya intikal eden maddi vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava malzemesinin veya uygulanacak hukuk kurallarının karmaşık olması; tarafların genel olarak yargılama sürecindeki tutumu, yargılama sürecinin uzamasındaki etkisi ve usuli haklarını kullanırken gereken dikkat ve özeni gösterip göstermedikleri; yargı makamları yanında dava süreciyle ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet organlarına atfedilebilir yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanan bir gecikme olup olmadığı ve yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilip gösterilmediği; başvurucu için hukuki korumanın bir an önce gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın niteliği ve niceliğine ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 58).

74. Başvuruya konu yargılama süreci, başvurucunun 13/6/2005 tarihinde Samsun İdare Mahkemesinde dava açmasıyla başlamış, Mahkemenin 20/9/2005 tarihli görev yönünden ret kararı Danıştay 5. Dairesinin 12/4/2006 tarihli kararıyla onanmış ve başvurucunun 21/9/2006 tarihinde Samsun 2. İş Mahkemesinde açtığı davada İş Mahkemesinin 15/5/2007 tarihli kararıyla görevli yargı merciinin tespiti için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, Uyuşmazlık Mahkemesinin 5/5/2008 tarihinde davanın çözümünde idari yargının görevli olduğuna karar vermesiyle başvurucu 11/9/2008 tarihinde Samsun 1. İdare Mahkemesine başvurmuş ve bu mahkemenin 27/5/2009 tarihinde verdiği karar Danıştay 5. Dairesi tarafından 28/12/2010 tarihinde onanmış, karar düzeltme talebi ise aynı Dairenin 27/12/2012 tarihli kararı ile reddedilerek karar kesinleşmiştir. Bu durumda iki dereceli yargılama sürecindeki toplam yargılama süresinin yedi yıl altı ayın üzerinde olduğu anlaşılmaktadır.

75. Yargılama süreçleri incelendiğinde idare mahkemesi ve iş mahkemesinin davayı görev yönünden reddetmesi ve Uyuşmazlık Mahkemesinin olumsuz görev uyuşmazlığı konusunda karar vermesi neticesinde görevli yargı yerinin yaklaşık üç yılda belirlendiği, görevli yargı yeri belirlendikten sonra ilk derece mahkemesinin yaklaşık bir yılda davanın esası hakkında karar verdiği ve temyiz incelemesinin yaklaşık on dokuz ayda sonuçlandığı, karar düzeltme incelemesinin ise yaklaşık iki yılda neticelendiği anlaşılmaktadır. Görevli yargı yeri konusundaki uyuşmazlığın yaklaşık üç yılda, karar düzeltme isteminin ise yaklaşık iki yılda sonuçlanmasının yargılamanın uzaması üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu görülmektedir.

76. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu telekom uzmanlığı kadrosuna atanma talebiyle açılan idari dava, görevli yargı yerinin tespiti dışında hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf ve tanık sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Yargılamanın makul sürede tamamlanamamasının başvurucunun tutum ve davranışlarıyla veya usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla açıklanması ve ilişkilendirilmesi de mümkün olmayıp, yedi yıl altı ayın üzerindeki yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varılmıştır.

77. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

78. Başvurucu, adil yargılanma ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini belirterek yapmış olduğu mahkeme masraflarına karşılık 911,10 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminatın kendisine ödenmesi talebinde bulunmuştur.

79. Adalet Bakanlığı görüşünde tazminat istemine ilişkin görüş sunulmamıştır.

80. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesi şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.

…”

81. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, başvurunun makul süre şikâyeti dışında kalan şikâyetleri kabul edilemez bulunduğundan ve tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

82. Başvuruya konu idare mahkemesinde görülen telekom uzmanlığı kadrosuna atanma talebiyle açılan idari davanın, yedi yıl altı ayı aşkın sürede sonuçlandırılması sebebiyle başvurucuya yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında takdiren 5.850,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

83. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan nedenlerle;

A. Başvurucunun,

1. Silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,

2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının , “açıkça dayanaktan yoksun olması”,

3. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,

nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya takdiren 5.850,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

G. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,

18/9/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Hüseyin Sezen [2.B.], B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § …)
   
Başvuru Adı HÜSEYİN SEZEN
Başvuru No 2013/1793
Başvuru Tarihi 1/3/2013
Karar Tarihi 18/9/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, kapsam dışı personel statüsünde çalıştığı kurumda uzman kadrosuna atanma talepli davasının yedi yılı aşkın sürede sonuçlanması ve davada olumsuz görev uyuşmazlığı nedeniyle görevli yargı yerinin belirlenmesinin otuz sekiz ay sürmesi ile davasının reddedilmesi ve yargılama masraflarına kendisinin katlanmak zorunda kalması nedenleriyle eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (idare) İhlal Manevi tazminat
Kanun yolu şikâyeti (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Ayrımcılık yasağı Ayrımcılık Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 8
Yönetmelik 21/12/2000 Telekomünikasyon Kurumu Telekomünikasyon Uzman Yardımcılığı ve Telekomünikasyon Uzmanlığı Sınav, Görev, Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliği 5
12
20
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi