logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ahmet Avcı ve diğerleri [1.B.], B. No: 2013/1824, 23/2/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET AVCI VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru No: 2013/1824)

 

Karar Tarihi: 23/2/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Kamil KAYA

1. Başvurucu

:

Ahmet AVCI

2. Başvurucu

:

Mehmet AVCI

3. Başvurucu

:

Dudu AVCI

4. Başvurucu

:

Abdullah AVCI

5. Başvurucu

:

Ahmet AVCI

6. Başvurucu

:

İbrahim AVCI

7. Başvurucu

:

Halil AVCI

8. Başvurucu

:

Mustafa AVCI

9. Başvurucu

:

Halime ÇATAL

10. Başvurucu

:

Eşe AVCI

11. Başvurucu

:

Bahar DEMİR

12. Başvurucu

:

Reşide DEMİR

13. Başvurucu

:

Yaşar AVCI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kadastro tespitine itiraz davasında eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucunda adil olmayan karar verilmesi, temyizde ileri sürülen itirazların gerekçe belirtilmeden reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 4/3/2013 ve 12/3/2013 tarihlerinde Antalya Kadastro Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. 2013/1985 ve 2013/1825 numaralı bireysel başvuru dosyalarının konu yönünden hukuki irtibatları nedeniyle 2013/1824 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin bu dosya üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.

4. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 19/3/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm tarafından 16/4/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 17/6/2013 ve 25/10/2013 tarihlerinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüşler, muhtelif tarihlerde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Bir kısım başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanını 23/7/2013, 13/12/2013 ve 6/12/2013 tarihlerinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucular Ahmet Avcı (birinci başvurucu) ve Yaşar Avcı ile diğer başvurucuların murisi İ.A. aleyhine, Antalya ili Kepez ilçesi Sinan Mahallesi'nde bulunan tapulu taşınmazlarının sınırları dışında fazladan yer kullandıkları gerekçesiyle komşu parsel malikleri tarafından 19/7/1962 tarihinde müdahalenin meni davası açılmıştır. Anılan davada her iki taraf da davaya konu yerin kendi tapu kayıtları kapsamında kaldığını iddia etmiştir.

10. Dava konusu yerin bulunduğu bölgede yapılan kadastro çalışması sırasında bu yer, başvurucular ve diğer davalılara ait 191 ila 197 sayılı parseller içinde tespit görmüştür. Öte yandan dava konusu taşınmaz hakkında kadastro tespit işlemi yapılmış olması nedeniyle Antalya Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davada görevsizlik kararı verilerek dosya, Antalya Kadastro Mahkemesine (Mahkeme) gönderilmiştir.

11. Mahkemece yapılan yargılamada 23/10/1996 ve 30/12/2004 tarihlerinde verilen iki karar Yargıtay ilgili dairelerince bozulmuştur. Bu arada bir kısım başvurucunun murisi olan İ.A.nın 7/5/2002 tarihinde vefatı üzerine davayı mirasçıları takip etmiştir.

12. Davaya ilişkin yargılama sürecinde birçok kez keşif yapılıp tanık ve mahalli bilirkişiler dinlenerek teknik bilirkişilerden raporlar alınmış, dosyadaki bozma ilamlarında belirtilen ve taraflarca bildirilen deliller toplanmıştır.

13. Mahkeme 9/3/2010 tarihli ve E.2006/129, K.2010/1 sayılı kararı ile dava konusu yerin başvurucular ve diğer davalıların dayandıkları tapu kayıtları kapsamı içinde kaldığına kanaat getirerek davacıların davalarının reddine; 191 ila 197 sayılı parsellerin, kadastro sırasında tespit gördükleri yüzölçümleri ile davalılar adına tesciline karar vermiştir.

14. Anılan hükümde 29.796 m2 alanlı 191 sayılı parsel, 14.499 m2 alanlı 194 sayılı parsel ve 22.666 m2 alanlı 193 sayılı parsellerin sırasıyla başvurucular Ahmet Avcı (birinci başvurucu), Yaşar Avcı ve bir kısım başvurucunun murisi İ.A. adına ayrı ayrı tapuya tesciline karar verilmiştir.

15. Davacıların temyizi üzerine söz konusu karar da Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 28/12/2010 tarihli ve E.2010/8475, K.2010/7864 sayılı ilamı ile bozulmuştur. Anılan Yargıtay ilamı şöyledir:

“... Davacılar K.Ö. ve arkadaşlarının dayandıkları ve kadastro sırasında 250 ila 269 parsel sayılı taşınmazlara revizyon gören tapu kayıtları ile diğer davacı ve davalıların dayandıkları ve kadastro sırasında davalı 191 ila 197 parsel sayılı taşınmazlara revizyon gören tapu kayıtları1930’lu yıllarda Hazinenin temliki ile oluşmuşlardır. Davacılar K.Ö. ve arkadaşları tarafından Asliye Hukuk Mahkemesinde açılıp Kadastro Mahkemesine aktarılan dava, 19.07.1962 tarihinde açılmıştır. Dosyada mevcut keşiflerde alınan beyanlardan taşınmazlar arasında kadim bir ortak sınır bulunmadığı, taşınmazların Hazinenin temlikinden sonraki tarihlerde peyder pey kullanılmaya başlandığı anlaşılmaktadır. 191 ila 197 parsel sayılı taşınmazlara uygulanan tapu kayıtlarının sınırında “cebel” ve “kayalık” okunmakla söz konusu tapu kayıtları değişebilir sınırlıdır. 250 ila 269 parsel sayılı taşınmazlara uygulanan 28.12.1937 tarih 30 ve 31 sıra numaralı tapu kaydından gelen tapu kayıtlarının bu taşınmazlara uyduğu, güneylerinde bulunan 249 parsel sınırı ile doğudaki Sinan Arkı ve batıda yer alan “kayalık” sınırlarının sabit olduğu görülmektedir. Sözü edilen tapu kayıtlarının toplam miktarı 150 dönüm yani 137.850 metrekare olup 250 ila 269 parsel sayılı taşınmazların toplam yüzölçümü 95.625 metrekaredir. Tapu kayıtlarında yazılı toplam yüzölçümüne göre eksik kalan miktar 42.225 metrekaredir. Buna karşılık diğer davacı ve davalılar adına tespit olunan 191 ila 197 parsel sayılı taşınmazlara revizyon gören tapu kayıtlarının toplam yüzölçümü 118.834 metrekare olup 191 ila 197 parsel sayılı taşınmazların toplam yüzölçümü ise 155.810 metrekare olmakla tapu kayıt miktarına göre meydana gelen fazlalık 36.976 metrekaredir. Bu durumda, kayıt miktar fazlasının davacılar K.Ö. ve arkadaşlarının dayandıkları tapu kayıtları kapsamında kaldığının kabulünde zorunluluk bulunmakta olup, tapu kayıtları hukuki kıymetlerini de kaybetmemişlerdir. Dava, Asliye Hukuk Mahkemesinden aktarıldığından 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 30/2. maddesi uyarınca, mahkeme tarafından resen araştırma yapılması ve gerçek hak sahipleri adına tesçil kararı verilmesi gerekmektedir. Hal böyle olunca dava konusu 191 ila 197 parsellere revizyon gören tapu kayıtlarına kuzeydeki Cihadiye Köyü tapulama sahası sınırı (yani 191 parsel sayılı taşınmazın kuzey sınırı) ve doğudaki Sinan Arkı sınırı esas alınmak ve kuzeyden başlanarak miktarları kadar kapsam tayin edilmek suretiyle tespit malikleri adlarına, kayıt miktar fazlası olan bölümün ise 269 parsel sayılı taşınmazın kuzey sınırından itibaren hesap edilerek davacılar adlarına tesçiline karar verilmelidir. Temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile dosya kapsamına uygun bulunmayan hükmün BOZULMASINA ... karar verildi.”

16. Bozma ilamı sonrası yapılan yargılama sonucunda Mahkemenin 21/2/2012 tarihli ve E.2011/654, K.2012/37 sayılı kararı ile davanın kısmen kabulune, kısmen reddine; kadastro sırasında 191 ila 197 sayılı parseller içinde başvurucular ve diğer davalılar adına tespit gören 36076,10 m2lik dava konusu yerin, davacıların dayandıkları tapu kayıtları kapsamında kaldığı kabul edilerek bu kısmın davacı adına, 191 ila 197 sayılı parsellerden geri kalan bölümün ise önceki karar gibi davalılar adınatapuya kayıt ve tesciline dair hüküm kurulmuştur.

17. Anılan hükümde 191 sayılı parselin alanının 13789,00 m2, 194 sayılı parselin alanının 6894,50 m2 ve 193 sayılı parselin alanının 6894,50 m2 olarak düzeltilmesine karar verilmiştir.

18. Söz konusu karar, bu kez başvurucular tarafından temyiz edildiğinden Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 9/10/2012 tarihli ve E. 2012/4940, K. 2012/7723 sayılı ilamı ile onanmıştır. Anılan onama ilamının ilgili kısmı şöyledir:

Dosya içeriğine ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA ... karar verildi.”

19. Başvurucuların karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 21/1/2013 tarihli ve E. 2012/9445, K. 2013/30 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.

20. Nihai karar başvuruculara 2/2/2013, 7/2/2013 ve 11/2/2013 tarihlerinde tebliğ edilmiş; başvurucular 4/3/2013 ve 12/3/2013 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

21. Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sistemi aracılığıyla alınan nüfus kayıtlarından, bireysel başvuru incelemesi devam ederken başvurucu Ahmet Avcı’nın (birinci başvurucu) 19/8/2014 tarihinde, başvurucu Dudu Avcı’nın 6/12/2014 tarihinde vefat ettikleri tespit edilmiştir.

B. İlgili Hukuk

22. 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesi şöyledir:

“Tapu kayıtları ile diğer belgelerin kapsadığı yeri tayinde;

A) Kayıt ve belgeler, harita, plan ve krokiye dayanmakta ve bunların yerlerine uygulanması mümkün bulunmakta ise, harita, plan ve krokideki sınırlara itibar olunur.

B) Harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılır.

C) Harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar, değişebilir ve genişletilmeye elverişli nitelikte ise, bunlarda gösterilen miktara itibar olunur. Ancak değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınırlardaki taşınmaz malların kayıtları, fizik yapıları ve konumları itibariyle belli bir yeri kapsıyorsa, tespit o sınır esas alınarak yapılır.

D) Hazinece, özel kanunlar hükümlerine göre değişmez ve genişlemeye müsait olmayan sınırlarla miktar üzerinden satılan, tefviz veya tahsis veya parasız dağıtılan taşınmaz mallarda çıkan fazlalık, taşınmaz malla birlikte satış, tefviz, tahsis ve dağıtım tarihinden itibaren on yıl geçmiş ise, miktarına bakılmaksızın kayıt sahibi adına tespit edilir.

Bu maddede yazılı taşınmaz mallarda meydana gelen fazlalıklar hakkında şartlar uygun bulunduğu takdirde, 14 üncü ve 17 nci madde hükümleri uygulanır.”

23. 3402 sayılı Kanun’un 27. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Mahalli hukuk mahkemelerinde görülmekte olan kadastro ile ilgili ve henüz kesinleşmemiş bulunan taşınmaz mala ilişkin davalar hakkında o taşınmaz mal için kadastro tutanağı düzenlendiği tarihte bu mahkemelerin görevi sona erer ve davalara ait dosyalar mahkemesine resen devrolunur.”

24. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi şöyledir:

“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Mahkemenin 23/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

26. Başvurucular; tarafı oldukları kadastro tespitine itiraz davasının kırk sekiz yıl sürdüğünü, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını, davanın bu kadar uzun sürmesi nedeniyle delillerin sağlıklı şekilde toplanamadığını, davada eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucunda adil olmayan karar verildiğini, bilirkişi raporlarına ve Mahkemenin ara kararlarına yaptıkları itirazların değerlendirilmediğini, bildirdikleri delillerin toplanmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunun taşınmazların başına gidilmeden dosyadaki belgelere göre hazırlandığını, dava konusu parseller arasındaki sınır sabit olmasına rağmen Mahkemenin müdahaleyi var sayarak davanın kabulüne karar verdiğini, taşınmazlarının tapudaki miktarlarına göre zeminde mevcut fazlalığın davacıların taşınmazlarına yönelik müdahaleden kaynaklanmadığını, dava konusu taşınmazların sınırlarının doğru şekilde tespit edilmediğini, bu konulardaki temyiz itirazlarının onama kararında cevapsız bırakıldığını, Yargıtay ilamında dava konusu taşınmazların sınırları konusunda yanlış ve çelişkili tespitler yapıldığını; kendi tapularındaki cebel ve kayalık sınırı değişebilir, davacıların tapularındaki cebel ve kayalık sınırının ise sabit sınır olarak kabul edildiğini, bu hususlar dikkate alınmaksızın kendilerine ait taşınmazların bir kısmının davacı adına tescil edildiğini belirterek Anayasanın 35. ve 36. maddelerinde düzenlenen mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuşlardır.

B. Değerlendirme

27. Başvuru dilekçesi ve ekindeki belgelere göre başvurucuların, tarafı oldukları kadastro tespitine itiraz davasında eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucunda adil olmayan karar verilmesi, temyizde ileri sürdükleri itirazların gerekçesiz şekilde reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürdükleri anlaşılmıştır.

28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu nedenle başvurucuların anılan ihlal iddialarının özünün, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığınailişkin olduğu değerlendirildiğinden bu iddialar adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir. Başvurucuların, temyizde ileri sürdükleri itirazların gerekçesiz şekilde reddedildiği ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığına ilişkin iddialarının ise gerekçeli karar ve makul sürede yargılanma hakları yönünden incelenmesi uygun görülmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia

29. Başvurucular; tarafı oldukları kadastro tespitine itiraz davasının uzun sürmesi nedeniyle delillerin sağlıklı şekilde toplanamadığını, bilirkişi raporlarına ve Mahkemenin ara kararlarına yaptıkları itirazların değerlendirilmediğini, davada eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucunda adil olmayan karar verildiğini, bildirdikleri delillerin toplanmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunun dosyadaki belgelere göre taşınmazların başına gidilmeden hazırlandığını, dava konusu parseller arasındaki sınır sabit olmasına rağmen Mahkemenin müdahaleyi var sayarak davanın kabulüne karar verdiğini, taşınmazlarının tapudaki miktarlarına göre zeminde mevcut fazlalığın davacıların taşınmazlarına yönelik müdahaleden kaynaklanmadığını, dava konusu taşınmazların sınırlarının doğru şekilde tespit edilmediğini, Yargıtay ilamında dava konusu taşınmazların sınırları konusunda yanlış ve çelişkili tespitler yapıldığını; kendi tapularındaki cebel ve kayalık sınırı değişebilir, davacıların tapularındaki cebel ve kayalık sınırının ise sabit sınır olarak kabul edildiğini, bu hususlar dikkate alınmaksızın kendilerine ait taşınmazların bir kısmının davacılar adına tescil edildiğini belirterek Anayasanın 35. ve 36. maddelerinde düzenlenen mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

30. Bakanlık görüş yazısında, kural olarak yerel mahkemeler tarafından yapılan maddi ve hukuki hataların ancak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Anayasa tarafından güvence altına alınmış hak ve özgürlüklerin ihlali söz konusu olduğunda bireysel başvuruya konu edilebileceği; delillerin kabul edilebilirliği veya değerlendirilmesi gibi konuların yerel mahkemelerin takdirinde olduğu ifade edilerek başvurucuların şikâyetleri incelenirken bu hususların dikkate alınması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.

31. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

33. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

34. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri ile kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların bireysel başvuruda incelenemeyeceği ve bu çerçevede Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verilebileceği hükme bağlanmıştır. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır (Miraş Mümessillik İnş. Taah. Reklam. Paz. Yay. San. Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, § 34).

35. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açık keyfîlik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde ve hukuk kuralını yorumlamasında bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Kenan Özteriş, B. No: 2012/989, 19/12/2013, § 48).

36. Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19).

37. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesi’nin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara, tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir. (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).

38. Başvuru konusu olayda başvurucular Ahmet Avcı (birinci başvurucu) ve Yaşar Avcı ile diğer başvurucuların murisi İ.A. aleyhine, Antalya ili Kepez ilçesi Sinan Mahallesi'nde bulunan tapulu taşınmazlarının sınırları dışında fazladan yer kullandıkları gerekçesiyle komşu parsel malikleri tarafından 19/7/1962 tarihinde müdahalenin meni davası açılmış; dava konusu yerin bulunduğu bölgede yapılan kadastro çalışması sırasında bu yer, başvurucular ve diğer davalılara ait 191 ila 197 sayılı parseller içinde tespit görmüştür. Öte yandan dava konusu taşınmaz hakkında kadastro tespit işlemi yapılmış olması nedeniyle Antalya Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davada görevsizlik kararı verilerek dosya, Antalya Kadastro Mahkemesine gönderilmiştir.

39. Anılan davada, davacılara ait 250 ila 269 parsel sayılı taşınmazların bitişiğinde yer alan ve kadastro çalışmasında başvurucular ve üçüncü kişilere ait 191 ila 197 sayılı parseller içinde tespit gören 36076,10 m2lik yerin dava konusu edildiği anlaşılmaktadır. Davadaki iki taraf da kadastro öncesi tarihlerde iskân yoluyla verilmiş tapu kayıtlarına dayanarak davaya konu yerin kendi tapu kayıtları kapsamında kaldığını iddia etmiştir.

40. Başvuruya konu davaya ilişkin yargılama sürecinde birçok kez keşif yapılıp tanık ve mahalli bilirkişiler dinlenerek teknik bilirkişilerden raporlar alınmış, dosyadaki bozma ilamlarında belirtilen ve taraflarca bildirilen deliller toplanmıştır. Yapılan ölçümlere göre başvurucuların dayandıkları tapu kayıtlarındaki miktardan fazla yer kullandıkları, buna karşılık davacıların fiilen kullandıkları taşınmazların alanının tapularında kayıtlı miktardan az olduğu tespit edilmiştir. Mahkemece, taraflara ait taşınmazlar arasında sabit ortak sınır olmadığı; başvurucuların dayandıkları tapu kayıtlarının değişebilir sınırlı olduğu, davacıların dayandıkları tapuların ise sabit sınırlı olduğu değerlendirilerek davacıların tapu kayıtlarının hukuki kıymetini kaybetmediği de dikkate alınarak kayıt miktar fazlasının davacıların tapuları kapsamında kaldığı kanaatiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

41. Öte yandan yargılama sürecinde Mahkemece taraflara delillerini sunma imkânının tanındığı, birçok kez keşif yapılmış olması nedeniyle yeniden keşfe gerek duyulmadığı gerekçesiyle keşif taleplerinin reddedildiği, yapılan keşifler ve alınan bilirkişi raporlarıyla dava konusu yerin ve tarafların kullandıkları taşınmazların sınırlarının tespit edildiği, uyma kararı verilen 28/12/2010 tarihli bozma ilamı doğrultusunda bilirkişilerden rapor alınmak suretiyle başvurucular ve üçüncü kişilere ait 191 ila 197 sayılı parseller içinde tespit gören ancak yargılama neticesinde davacılara ait tapu kapsamında kaldığı kabul edilen 36076,10 m2’lik taşınmazın davacılar adına tapuya kayıt ve tesciline karar verildiği görülmüştür. İlk Derece Mahkemesince silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında yürütülen yargılamanın bütünlüğü içinde delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik bulunmadığı; harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar, değişebilir ve genişletilmeye elverişli nitelikte ise bunlarda gösterilen miktara itibar olunacağına ilişkin 3402 sayılı Kanun’un 20. maddesinin (C) bendi gereğince kurulan hükümde keyfîlik olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

42. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.

43. Başvurucular; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadıklarına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadıklarına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemeleri tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadıkları gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.

44. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen bu iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açıkkeyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

45. Başvurucular, İlk Derece Mahkemesi kararına yönelik temyiz itirazlarının onama kararında cevapsız bırakıldığını belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

46. Bakanlık görüş yazısında, temyiz mahkemelerinin kararlarının ilk derece mahkemesi kararlarından farklı olarak tamamen gerekçeli olma zorunluluğu bulunmadığı, temyiz mahkemesinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu basit bir atıfla kararına yansıtmasının yeterli olduğu yönünde beyanda bulunulmuştur

47. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

48. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”

49. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

50. Anayasa Mahkemesi Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

51. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).

52. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından hem tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması,kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 66).

53. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da her zaman bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olupbu durumda, üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., § 26).

54. Somut başvuru açısından Mahkeme 9/3/2010 tarihli kararı ile dava konusu yerin başvuruculara ait tapu kaydı kapsamında kaldığına kanaat getirerek başvurucular lehine karar vermiş, davacıların temyizi üzerine bu karar başvurucular aleyhine bozulmuştur. Başvurucular, anılan karara yönelik davacıların temyiz başvurusuna karşı cevaplarını bildirerek ve duruşmalı temyiz incelemesinde sözlü açıklama yapmak suretiyle itiraz ve delillerini sunma imkânı bulmuşlardır. Yargıtay 16. Hukuk Dairesi, başvurucuların iddialarını da değerlendirerek ve gerekçelerini açıklayarak 28/12/2010 tarihli ilamıyla söz konusu kararı bozmuştur (bkz. § 15). Mahkeme, yeniden yaptığı inceleme sonunda bozma ilamı doğrultusunda karar vermiş; bu kararın başvurucular tarafından temyizi üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 9/10/2012 tarihli kararında, bozma ilamına göre hüküm verildiğini belirterek başvurucuların temyiz itirazlarının reddine karar vererek hükmü onamıştır (bkz. § 18). Başvurucuların Mahkemece bozma sonrasında verilen son karara yönelik temyiz başvurusunda ileri sürdükleri itirazlar, Yargıtay 16. Hukuk Dairesince daha önce 28/12/2010 tarihli bozma ilamında değerlendirilmiş hususlara ilişkin olduğundan bu itirazlar konusunda onama ilamında ayrıca ve açıkça cevap verilmesi gerekmez. Dolayısıyla temyiz merciinin 9/10/2012 tarihli onama kararında yeterli gerekçe bulunmadığı söylenemez.

55. Açıklanan nedenlerle, gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

56. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

57. Başvurucular; tarafı oldukları kadastro tespitine itiraz davasının kırk sekiz yıl sürdüğünü, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamadığını belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

58. Bakanlık görüş yazısında yargılama süresinin makul olup olmadığının; her olayın kendine özgü koşulları ve özellikle davanın karmaşık olup olmadığı, başvurucunun yargılama süresince gösterdiği tavır ve davranışlar, kamu otoritelerinin ve özellikle de yargılama organlarının tutumları, davanın başvurucu açısından taşıdığı önem gibi ölçütler dikkate alınarak belirlenmesi gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.

59. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 38, 39).

60. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41–45).

61. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda taşınmaz mülkiyeti hakkında Antalya Kadastro Mahkemesinde görülen kadastro tespitine itiraz davasında, 3402 ve 6100 sayılı Kanunlarda yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğuna kuşku yoktur (Güher Ergun ve diğerleri, § 49).

62. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup somut başvuru açısından bu tarih 19/7/1962'dir.

63. Başvuruya konu dava; başvurucular Mehmet Avcı, Dudu Avcı, Abdullah Avcı, Ahmet Avcı (beşinci başvurucu), İbrahim Avcı, Halil Avcı, Mustafa Avcı, Halime Çatal, Eşe Avcı, Bahar Demir, Reşide Demir’in miras bırakanlarından intikalle takip etmekte oldukları bir uyuşmazlık olup bu yönüyle makul süre değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçıların yargılamaya katıldıkları an değil; somut olayda muris açısından değerlendirmeye esas alınan sürenin başlangıç anıdır (Gülseren Gürdal ve diğerleri, B. No: 2013/1115, 5/12/2013, § 51).

64. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı, başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52).Bu kapsamda somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin Yargıtay 16. Hukuk Dairesince karar düzeltme talebinin reddine karar verildiği 21/1/2013 olduğu anlaşılmaktadır.

65. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinden başvurucular Ahmet Avcı (birinci başvurucu) ve Yaşar Avcı ile diğer başvurucuların murisi İ.A. aleyhine, Antalya ili Kepez ilçesi Sinan Mahallesi'nde bulunan tapulu taşınmazlarının sınırları dışında fazladan yer kullandıkları gerekçesiyle komşu parsel malikleri tarafından 19/7/1962 tarihinde müdahalenin meni davası açıldığı, taşınmazın bulunduğu bölgede kadastro tespit çalışması yapılması nedeniyle dosyanın Antalya Kadastro Mahkemesine gönderildiği, yapılan yargılama sonunda başvurucular ve üçüncü kişilere ait 191 ila 197 sayılı parseller içinde tespit gören ancak yargılama neticesinde davacılara ait tapu kapsamında kaldığı kabul edilen 36076,10 m2’lik taşınmazın davacılar adına tapuya kayıt ve tesciline karar verildiği, bu kararın temyiz incelemesi neticesinde onandığı, onama kararına karşı yapılan karar düzeltme talebinin 21/1/2013 tarihinde reddedilmesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının kesinleştiği belirlenmiştir.

66. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden başvuruya konu yargılamanın Kadastro Mahkemesi önünde sürdüğü görülmekle 3402 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usul hükümleri içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 3402 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır.

67. Kadastro mahkemesi nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 3402 sayılı Kanun’da yer alan ve yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı gözönünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 54-64; Güher Ergun ve Tosun Tayfun Ergun, B. No: 2012/12, 17/9/2013, §§ 53-62; Gülseren Gürdal ve diğerleri, §§ 60-67; Haydar İzgi, B. No: 2012/673, 19/12/2013, §§ 37-43).

68. Başvuruya konu davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği, başvuruya konu yargılamanın karmaşık nitelikte olduğunu ortaya koymakla birlikte davaya bütün olarak bakıldığında 3402 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve elli yılı aşkın süre devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

69. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

70. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

71. Başvurucular tazminat talebinde bulunmamışlardır.

72. Başvuruda, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen başvuru harçlarından ibaret yargılama giderleri olarak 198,35 TL’nin başvurucu Yaşar Avcı’ya, 198,35 TL’nin başvurucu Ahmet Avcı (birinci başvurucu) mirasçılarına, 198,35 TL’nin başvurucular Mehmet Avcı, Abdullah Avcı, Ahmet Avcı (beşinci başvurucu), İbrahim Avcı, Halil Avcı, Mustafa Avcı, Halime Çatal, Eşe Avcı, Bahar Demir, Reşide Demir’e müştereken (ölen Dudu Avcı’nın hissesiyle birlikte) ödenmesine karar verilmesi gerekir.

74. Kararın birer örneğinin Antalya Kadastro Mahkemesine ve Bakanlığa gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. 198,35 TL’nin başvurucu Yaşar Avcı’ya, 198,35 TL’nin başvurucu Ahmet Avcı (birinci başvurucu) mirasçılarına, 198,35 TL’nin başvurucular Mehmet Avcı, Abdullah Avcı, Ahmet Avcı (beşinci başvurucu), İbrahim Avcı, Halil Avcı, Mustafa Avcı, Halime Çatal, Eşe Avcı, Bahar Demir, Reşide Demir’e müştereken (ölen Dudu Avcı’nın hissesiyle birlikte) ÖDENMESİNE,

D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

E. Kararın bir örneğinin Antalya Kadastro Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

23/2/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Ahmet Avcı ve diğerleri [1.B.], B. No: 2013/1824, 23/2/2016, § …)
   
Başvuru Adı AHMET AVCI VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2013/1824
Başvuru Tarihi 4/3/2013
Karar Tarihi 23/2/2016
Birleşen Başvurular 2013/1825, 2013/1985

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kadastro tespitine itiraz davasında eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucunda adil olmayan karar verilmesi, temyizde ileri sürülen itirazların gerekçe belirtilmeden reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal İhlalin tespiti
Kanun yolu şikâyeti (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Gerekçeli karar hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 3402 Kadastro Kanunu 20
27
6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 30
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi