TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİYASETTİN AYDIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1852)
|
|
Karar Tarihi: 25/3/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 18/6/2015-29390
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Murat ŞEN
|
Başvurucu
|
:
|
Giyasettin AYDIN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu
Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda, infaz koruma
memurları tarafından arkadaşına işkence yapılmasını protesto etmek için
kapılara vurup slogan atması nedeniyle kendisine verilen disiplin cezasına
yaptığı itirazın reddedilmesinin eşitlik ve adil yargılanma haklarını ihlal
ettiğini ileri sürmüş, disiplin cezasının infazının tedbiren
durdurulması ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 27/2/2013 tarihinde
Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım isteminde bulunmuştur.
4. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 26/3/2014
tarihinde, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, başvuru tarihinde Kırıkkale F Tipi Yüksek
Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.
7. Başvurucu diğer bazı mahkumlarla birlikte, infaz koruma
memurları tarafından arkadaşına işkence yapıldığından bahisle cezaevi idaresini
protesto etmek için 12/11/2012 tarihinde slogan atıp
kapılara vurmuştur.
8. Bunun sonucunda başvurucu ve bazı mahkûmlar hakkında
disiplin soruşturması başlatılmıştır. Yapılan soruşturma sonucunda Kırıkkale F
Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 1/8/2011 tarih ve K.2011/174 sayılı kararı ile başvurucunun
slogan atması nedeniyle “2 ay süre ile
haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma” ve kapılara
vurmak suretiyle kurumda korku, kaygı, panik yaratacak eylemde bulunması
nedeniyle de “2 ay süre ile ziyaretçi
kabulünden yoksun bırakma” disiplin cezaları ile cezalandırılmasına
karar verilmiştir.
9. Anılan karara karşı başvurucunun yaptığı itiraz Kırıkkale
İnfaz Hâkimliğinin 12/11/2012 tarih ve E.2012/176,
K.2012/491 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
10. İnfaz Hâkimliği kararına yapılan itiraz da Kırıkkale Ağır
Ceza Mahkemesinin 21/1/2013 tarih ve 2013/71 Değişik
İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. Başvurucu, karardan 29/1/2013
tarihinde haberdar olmuştur.
11. Başvurucu, 27/2/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. 16/5/2011 tarih ve 4675 sayılı İnfaz
Hâkimliği Kanunu'nun 4. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
" Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin
tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya yönetmelik
hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikayetleri
incelemek ve karara bağlamak."
13. 4675 sayılı Kanun'un 6. maddesi şöyledir:
"Şikayet başvurusu, 5 inci maddede yazılı sürenin
geçmesinden sonra veya infaz hâkimliğinin görev ve yetki alanı dışında kalan
bir işlem veya faaliyete karşı ya da başvuru hakkı olmayan kimselerce
yapılmışsa infaz hakimi, başvuru dilekçesini esasa
girmeden reddeder; şikayet başvurusu başka bir yargı merciinin görevi
içerisinde ise o mercie gönderir.
Şikayet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma
yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek
gördüğünde karar vermeden önce şikayet konusu işlem veya faaliyet hakkında
resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca
ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı
görüşünü alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K/5.md.)
Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya
tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp
değerlendirdikten sonra kararını verir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008
S.K/5.md.) Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekaletnamesini
ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir.
(Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K/5.md.) İnfaz hâkimi
gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz
kurumunda da alabilir.
(3) İnfaz hâkimi, inceleme sonunda şikayeti
yerinde görmezse reddine; yerinde görürse, yapılan işlemin iptaline ya da
faaliyetin durdurulmasına veya ertelenmesine karar verir.
(4) İnfaz hâkimi, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu hükümlerine göre inceleme ve işlemlerini yürütür ve kararını verir.
(5) İnfaz hâkiminin kararlarına karşı şikayetçi
veya ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından, tebliğden itibaren bir hafta içinde
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre acele itiraz yoluna
gidilebilir.
(6) İtiraz, infaz hâkimliğinin kurulduğu yer ağır ceza
mahkemesine, ağır ceza mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması halinde
(2) numaralı daireye yapılır. İnfaz hakimi aynı
zamanda bu mahkemenin üyesi olduğu takdirde itirazla ilgili karara
katılamaz."
14. 13/12/2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 42. maddesinin (1) numaralı
fıkrası ve iki numaralı fıkrasının (e) bendi şöyledir:
"(1) Haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun
bırakma veya kısıtlama cezası, hükümlünün bir aydan üç aya kadar mektup, faks
ve telgraf almak ve yollamaktan, televizyon izlemekten, radyo dinlemekten,
telefon etmekten ve diğer iletişim araçlarından yararlanmaktan tamamen veya
kısmen yoksun bırakılmasıdır.
(2) Bu cezayı gerektiren eylemler şunlardır:
...
e) Gereksiz olarak marş söylemek veya slogan atmak."
15. 5275 sayılı Kanun'un 43. maddesinin (1) numaralı fıkrası
ve iki numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:
"(1) Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası,
hükümlünün bir aydan üç aya kadar ziyaretçi görüşüne çıkarılmamasıdır.
(2) Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezasını gerektiren
eylemler şunlardır:
...
d) Kurumda korku,
kaygı veya panik yaratabilecek biçimde söz söylemek veya davranışta
bulunmak."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 25/3/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 27/2/2013 tarih ve 2013/1852 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu
Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda, infaz koruma
memurları tarafından arkadaşına işkence yapıldığından bahisle başka
hükümlülerle birlikte kapıya vurup slogan attığından dolayı Disiplin Kurulu
tarafından slogan atma eyleminden 2 ay süre ile haberleşme veya iletişim
araçlarından yoksun bırakma ve kurumda korku, kaygı, panik yaratabilecek
eylemde bulunma fiilinden dolayı 2 ay süre ile ziyaretçi kabulünden yoksun
bırakma disiplin cezaları ile cezalandırıldığını, buna karşı yaptığı
itirazların reddedildiğini, ancak aynı eyleme katılan başka bir hükümlünün
kurumda korku, kaygı, panik yaratabilecek eylemde bulunma fiilinden dolayı
aldığı disiplin cezasının kaldırıldığını belirterek, Anayasa’nın 10. ve 36.
maddelerinde tanımlanan eşitlik ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş, disiplin cezasının infazının tedbiren
durdurulması ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18. Başvurucu, hakkında verilen disiplin cezasına yaptığı
itirazın Kırıkkale İnfaz Hâkimliği ve Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
adil olmayan bir şekilde karara bağlandığını ve aynı eyleme katılan başka bir
hükümlüye ilişkin olarak farklı karar verildiğini ileri sürmüştür.
19. Başvurucu, başvuru formunda kendisi ile aynı durumda olan
başka bir hükümlünün disiplin cezasının kaldırılmasına rağmen kendisine verilen
disiplin cezasının kaldırılmadığını belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde
düzenlenen eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucu,
Anayasa'nın 10. maddesinin ilk fıkrasında sayılan hangi nedene dayalı olarak
veya hangi sebeple ayrı muamele yapıldığından bahsetmemiştir. Bir ayrımcılık
faktörü olmaksızın benzer konulu davalarda farklı karar verilmesi tek başına
eşitlik ilkesinin ihlali anlamına gelmeyeceği gibi eşitlik ilkesinin ihlali
başka bir hakla ilişkilendirilmeksizin soyut olarak da ileri sürülemez. Bu
nedenlerle başvurucunun iddialarının özünün esas itibariyle başvurucunun
taleplerini inceleyen infaz hâkimliği ve ağır ceza mahkemesinin yaptığı
değerlendirme ve yorumlamada isabet bulunmadığına, dolayısıyla yargılamanın
sonucuna ilişkin olduğu anlaşıldığından başvurucunun şikâyetleri Anayasa’nın
36. maddesi gereğince adil yargılanma hakkı çerçevesinde değerlendirilerek ayrıca
eşitlik ilkesi yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.
20. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
21. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
22. Anılan Anayasa ve Kanun hükmüne göre, Anayasa Mahkemesine
yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından
müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış
olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B.No:
2012/1049, 26/3/2013, § 18).
23. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir. …”
25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
26. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili
uyuşmazlıkların” ve bir “suç
isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak
arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek
için, başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın
tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş
olması gerektiği anlaşılmaktadır (B. No: 2012/917, 16/4/2013,
§ 21).
27. Başvuru konusu olayda başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu
cezaevinde protesto amacıyla slogan atması ve kapılara vurmasından dolayı iki
ayrı disiplin cezasına çarptırılmıştır.
28. Öncelikle disiplin soruşturmasının Anayasa’nın 36. ve
Sözleşme’nin 6. maddesi çerçevesinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin
belirlenmesi gerekmektedir. Bu hususta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kural olarak disiplin soruşturmalarının Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamında
değerlendirilemeyeceğini kabul etmektedir. Ancak bu kuralın istisnası olarak ”suç isnadının” özerk yorumu bağlamında
disiplin suçlamasının “suç”
alanında kalması da mümkündür. AİHM, adil yargılanma hakkının kapsamını
belirlerken keyfi işlemlere karşı etkin bir koruma sağlanabilmesi için,
görünüme ilişkin değil esasa yönelik bir değerlendirme yapmaktadır (bkz. Stitic/Hırvatistan, B. No: 29660/03, 8/11/2007, § 51; Engel ve
diğerleri/Hollanda, B. No: 5100/71, 5101/71, 5102/71, 5354/72,
5370/72, 8/6/1976, §§ 80-82; Campbell ve Fell/Birleşik Krallık, B. No: 7819/77, 7878/77,
28/6/1984, §§ 66- 73; Ezeh ve Connors/Birleşik
Krallık, B. No: 39665/98, 40086/98, 9/10/2003, § 82).
29. AİHM, bir disiplin soruşturmasının, Sözleşme’nin 6.
maddesinin birinci fıkrası uyarınca “suç
isnadı” başlığı kapsamında kalıp kalmadığını belirlemek amacıyla
bazı kriterler belirlemiştir. Bu kapsamda öncelikle
eylemin iç hukuktaki nitelenmesi dikkate alınmaktadır. Bununla birlikte
disiplin suçunun ve bu suç için öngörülen cezanın niteliği ve ağırlığı da
gözetilmektedir (Engel ve diğerleri/Hollanda,
§ 81; Campbell ve Fell/Birleşik Krallık,
§ 67).
30. Somut olayda, başvurucunun cezaevinde gerçekleştirdiği
eylemlerine ilişkin olarak 5275 sayılı Kanun’un disiplin hükümleri çerçevesinde
disiplin kurulu tarafından ceza verilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun eylemleri
disiplin hukuku çerçevesinde değerlendirilmiştir.
31. AİHM, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması sonucunu
doğuracak cezaların kural olarak “suç”
alanında değerlendirilmesini öngörmüştür (Engel
ve diğerleri/Hollanda, § 82). Ancak, somut olayda, başvurucunun,
özgürlüğünden yoksun kalması daha önce hakkında verilen mahkûmiyet kararının
sonucu olup, disiplin cezasının başvurucunun kişi özgürlüğünü kısıtlaması söz
konusu değildir. Dolayısıyla başvurucunun aldığı cezanın niteliğinin, disiplin
cezasının niteliğini aştığı söylenemez. Disiplin cezasının ağırlığı konusunda
başvurucunun “2 ay süre ile haberleşme veya
iletişim araçlarından yoksun bırakma” ve “2 ay süre ile ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma” disiplin
cezaları ile cezalandırıldığı gözetildiğinde “suç”
alanı kapsamında kalacak ağırlıkta bir cezaya maruz bırakıldığı da söylenemez.
Sonuç olarak başvurucunun iddialarının Sözleşme’nin 6. maddesinde belirtilen “suç isnadı” bağlamında değerlendirilmesi
mümkün değildir.
32. Öte yandan, disiplin soruşturması ve devamında
şikâyetleri üzerine Kırıkkale İnfaz Hâkimliği ve Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından yapılan yargılama sürecinin sonunda başvurucunun 2 ay süre ile
haberleşme veya iletişim araçlarından ve ziyaretçi kabulünden yoksun
bırakılmasının medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili yönü bakımından uygulanabilir
olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
33. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının “medeni” meselelerde uygulanabilirliği
için ilk olarak bir uyuşmazlığın bulunması gerekir. İkinci olarak uyuşmazlık,
en azından savunulabilir bir şekilde iç hukukta tanınmış olduğu söylenebilecek “haklar ve yükümlülükler” ile ilgili
olmalıdır. Üçüncü olarak uyuşmazlık konusu “haklar
ve yükümlülükler”, Sözleşme’deki anlamıyla
“medeni” olmalıdır. Son olarak
adil yargılanma hakkının kapsamına alınması istenen usulün, medeni hak ve
yükümlülüğe ilişkin bir uyuşmazlığı karara bağlaması gerekir (B. No: 2013/3912,
6/2/2014, § 21).
34. Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma
hakkının kapsamının belirlenmesinde de AİHM’in “medeni hak ve yükümlülükler” deyiminin
kapsamını genişletme eğilimi göz önüne alınmalıdır. AİHM, “medeni hak ve yükümlülükler” deyimini
hangi hukuk alanına girdiğine ve devletin müdahale edip etmediğine
bakılmaksızın bir kişinin sahip olduğu, savunulabilecek hak ve yükümlülükleri
kapsayacak şekilde genişletme eğilimindedir (B. No: 2013/3912, 6/2/2014, § 26).
35. AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
uygulanabilmesi için “medeni hak ve
yükümlülükler” ile ilgili gerçek ve ciddi bir “uyuşmazlığın” olması gerektiğini
belirtmiştir. Bu uyuşmazlık, sadece bir hakkın varlığı ile değil aynı zamanda
bu hakkın kapsamı ve uygulanma şekliyle de ilgili olabilir. Yargılamanın
sonucunun, doğrudan söz konusu hakka ilişkin kesin bir karar olması gereklidir.
Yüzeysel bağlantılar ve dolaylı sonuçlar Sözleşme’nin 6. maddesinin birinci
fıkrasını harekete geçirmek için yeterli değildir. Bununla birlikte
Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası, ulusal hukuk tarafından kabul
edilebilen, en azından savunulabilir, medeni haklar ile ilgili “uyuşmazlıkların” kapsamını
genişletmektedir. Ayrıca bu hakların Sözleşme tarafından korunması
aranmamaktadır (bkz., bir çok karar arasından, Mennitto/İtalya [BD], B. No: 33804/96, 5/10/2000, § 23; Gülmez/Türkiye, B. No: 16330/02, 20/5/2008, § 28; Enea/İtalya [BD], B. No: 74912, 17/9/2009, §
99; Micallef/Malta, B. No: 17056/06, 15/10/2009, §
74).
36. Mahkûmlara uygulanan disiplin yaptırımlarına karşı 4675
sayılı Kanun’un 6. maddesi gereğince infaz hâkimliğine şikâyet hususu kabul
edilmiştir. Bu çerçevede disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz
hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer
delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. Hükümlü veya
tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekâletnamesini ibraz etmek koşuluyla
avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. Dolayısıyla hükümlü
veya tutuklulara uygulanacak disiplin yaptırımlarına ilişkin olarak infaz
hâkimliğine yapılacak bir şikâyet ile adli hukuk yolu sağlanmıştır (Gülmez/Türkiye, § 29).
37. Bununla birlikte, başvurucunun, haberleşme veya iletişim
araçlarından ve ziyaretçi kabulünden yoksun bırakılması yönündeki disiplin
cezasının kişisel hak niteliğinde olduğu ve bu bağlamda “medeni” hak niteliğinde olduğu kabul
edilmelidir (bkz. Gülmez/Türkiye,
§ 25; Ganci/İtalya, B. No. 41576/98, 30/10/2003, § 25; Enea/İtalya [BD], §§ 105-107). Dolayısıyla başvurucuya uygulanan
disiplin cezası nedeniyle yaptığı şikâyetin infaz hâkimliği tarafından
incelenmesinin “medeni hak”
kapsamında kaldığının ve dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin
6. maddesinin birinci fıkrasının uygulanmasının mümkün olduğunun kabul edilmesi
gerekir.
38. 6216 sayılı Kanun'un 'Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi' kenar
başlıklı (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucuların ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir.
39. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen
kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin
şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına
saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde
itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya
da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının
oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya
da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B.No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
40. Başvurucunun disiplin cezasına karşı yaptığı şikâyetin
reddedilmesine dair iddiaları esas itibarıyla infaz hâkimliği ve itiraz mercii
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına
ilişkindir. Başvurucu yürütülen yargılama sırasında karşı
tarafın sunduğu deliller ve görüşlerle ilgili bilgi sahibi olma ve bunlara
karşı etkili bir şekilde itiraz etme ve kendi delillerini ve iddialarını sunma
konularında bir sorunla karşılaştığına dair bir bulguya rastlanılmadığı gibi
yapılan yargılama ve kurulan hükümde bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
tespit edilmemiştir.
41. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun iddialarının kanun
yolu şikâyeti niteliğinde olduğu ve infaz hâkimliği kararının bariz takdir
hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle başvurunun, “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA, adli
yardım talebi kabul edilen başvurucunun harçtan muafiyetine, 25/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.