logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Gülli Dağhan ve Mehmet Nesih Dağhan [2.B.], B. No: 2013/1951, 24/3/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

                                               

 

 

 

 

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

 

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

 

 

KARAR

 

 

 

GÜLLİ DAĞHAN VE MEHMET NESİH DAĞHAN BAŞVURUSU

 

 

(Başvuru Numarası: 2013/1951)

 

 

 

Karar Tarihi: 24/3/2016


 

İKİNCİ BÖLÜM

 

 

KARAR

 

 

 

Başkan                    :  Engin YILDIRIM

Üyeler                     :  Serdar ÖZGÜLDÜR

                                    Osman Alifeyyaz PAKSÜT

                                    Recep KÖMÜRCÜ

                                    Alparslan ALTAN

Raportör                 :  Hüseyin MECEK

Başvurucular         :  1. Gülli DAĞHAN

                                    2. Mehmet Nesih DAĞHAN

Vekili                       : Av. Rehşan BATARAY SAMAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1.       Başvuru, silahlı çatışmada güvenlik kuvvetleri tarafından öldürülen PKK terör örgütü mensubunun cesedine zarar verildiği iddiasıyla yapılan şikâyete ilişkin etkin bir soruşturma yapılmadan kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle ölenin ebeveyni olan başvurucular yönünden işkence ve kötü muamele yasağı ile etkili başvuru hakkının, Kürt kökenli olmalarından dolayı bu muameleye maruz kalmaları nedeniyle de ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 22/2/2013 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 19/9/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 2/11/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 30/11/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 8/12/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular vekili, 25/12/2015 tarihinde Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

 

 

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelere göre tespit edilen olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucular, 2004 yılında kaybolduktan sonra PKK terör örgütüne katılan Ö.D.nin ebeveynleridir.

9. Ö.D., 17/6/2010 günü saat 19.30 sıralarında Gümüşhane ili Kelkit ilçesi Tütenli köyü Toroslar Kelkaya mevkiinde güvenlik güçleri ile girdiği çatışmada öldürülmüştür.

1.Çatışmayla İlgili Olarak Kelkit Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/481 Soruşturma Sayılı Dosyasında Yapılan İşlemler

10. Çatışmayla ilgili olarak Kelkit Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/481 sayılı dosyası üzerinden soruşturma başlatılmıştır.

11. Ceset, 18/6/2010 tarihinde güvenlik güçleri tarafından olay yerinden alınarak Kelkit Devlet Hastanesine getirilmiştir.

12. 18/6/2010 tarihinde saat 17.15’te Kelkit Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ölünün adli muayenesi yapılmıştır. Ölü muayenesinin yapıldığı bu tarihte cesedin kimliği henüz tespit edilemediğinden ölenin yakınları muayene işlemine katılamamıştır. Ölü muayene tutanağında özetle şu bilgiler yer almaktadır: Ölenin 1,65 cm boyunda, 65 kg ağırlığında, esmer tenli, kısa saçlı, kirli sakallı, kahverengi gözlü, sünnetli bir erkek cesedi olduğu; sol kaş üstünde mermi giriş deliği, sağ göz kenarında mermi giriş deliği, burnun sağ yanında mermi çıkış deliği, boynun sağ kısmında mermi çıkış deliği olduğu; göz altında bulunan kemiğin mermi sebebiyle kırıldığı ve içeri doğru çöktüğü, cesedin ağzının sol yanında bulunan dişlerin kırıldığı; sağ koltuk altında mermi girişi, sol koltuk altında mermi girişi, sağ ön kol dış yüzeyde 3x5 cm’lik doku kayıplı yaralar, bacaklarında sol uylukta mermi girişi, sağ kasıkta mermi girişi, sağ bacak dış ve ön yüzde iki adet mermi sıyırma izi, sol bacak dış tarafta mermi sıyırma izi olduğu; sağ ayak bileğinde kırık, sağ bacakta 2x5 cm’lik doku kayıplı yaralanma olduğu, henüz ölü katılığının oluşmadığı, ölü morluklarının cesedin sırt ve kalçalarında kısmen oluştuğu, ölümün tahminen 12-15 saat önce gerçekleştiği belirtilmiştir. Ayrıca klasik otopsi işlemi yapılması için cesedin Trabzon Adli Tıp Kurumuna gönderilmesine karar verilmiştir.

Ölü muayene tutanağında ölenin vücudunda yanık olduğuna dair bir kayıt bulunmamaktadır.

13. Trabzon Adli Tıp Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesi tarafından 19/6/2010 tarihinde saat 02.15’te klasik otopsi yapılmıştır. Klasik otopsinin yapıldığı sırada daölenin kimliği hâlâ tespit edilememiştir. Otopsi raporunda cesedin dış muayenesiyle ilgili olarak özetle şu bilgiler yer almaktadır: 30-35 yaşlarında, kahverengi gözlü, siyah kısa saçlı, alnı önden ve yandan açık, üç dört günlük sakal bıyık tıraşlı, sünnetli erkek cesedinde ölü katılığının geçmiş ve çürümenin, vücutta yeşillenme ve kurtlanmalar ile baş bölgesinden başlamış olduğu, ölü morluklarının sırtta ve mutat yerlerde az miktarda oluştuğu; alın solda, ortada üç adet 0,5x1 cm çaplı ateşli silah yarası, sol göz dış yan ile kulak arasında 7 cm çaplı ateşli silah yarası defekti, sağ yanakta 3 cm çaplı ateşli silah yarası defekti, burun sırtı sağ yanda 1 cm çaplı ateşli silah yarası defekti, sağ omuz önde iki adet, sol omuz dış yanda ve üst kol dış yanda dört adet 0,5x1 cm çaplı ateşli silah yarası giriş delikleri, sol dirseğin hemen üstünde dış yanda 1,5 cm ve 0.5 cm'lik birbirine yakın ateşli silah yarası giriş ve çıkış deliği, sırtta sol omuz arkada bir adet 0,5 cm’lik ateşli silah yarası, enseden boyun sağa doğru 2x4 cm’lik ateşli silah yarası defekti, sağ ve sol koltuk altında 3-4 cm çaplı ateşli silah yarası defektleri, sırt sağda L3 hizasında 1 cm’lik ateşli silah yarası, sağ ön kol arkada 1,5x5 cm’lik ateşli silah sıyrığı, sağ ingunialde 2x4 cm’lik ateşli silah yarası defekti, sağ uyluk 1/3 alt iç yanda 0,5x5 cm’lik ateşli silah sıyrığı, sağ diz dış yanda yukarıdan aşağıya seyirli 1x4 cm’lik ateşli silah sıyrığı, sağ ayak bileğinde 2 cm çaplı yara ve bu yara altında tibia-fıbula çift kemik kırığına bağlı deforme görünüm, sol uyluk 1/3 orta dış yanda 2,5 cm çaplı ateşli silah yarası, sol diz önde 2 cm uzunluğunda ateşli silah sıyrığı, sol bacak orta dış yanda 1x10 cm’lik ateşli silah cilt sıyrığı bulunduğu, kafatasında parçalanmış bölgeden beyin dokularının ve kemik parçalarının çıkmış olduğu, yara kenarlarının kısmen yeşil renk almış ve yüz bölgesinin yer yer kurtlanmış bulunduğu belirtilmiştir.

Otopsi tutanağında ölenin vücudunda yanık olduğuna dair bir bilgi mevcut değildir.

14. Başvurucu Mehmet Nesih Dağhan; 2010 yılı Haziran ayında tarihini kesin olarak hatırlamadığı bir zamanda, Diyarbakır Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından aranarak Kelkit’te çatışmada ölen oğlunu teşhis etmek için çağrıldığını, fotoğrafları üzerindenoğlunu teşhis ettiğini, yüzünde mermi izleri dışında başkaca bir tahribat bulunmadığını, oğlunun yüzünün tanınacak hâlde olduğunu belirtmiştir. Ancak yaptırılan bu teşhisle ilgili dosyada herhangi bir tutanak bulunmamaktadır.

15. Trabzon Adli Tıp Grup Başkanlığı morgunda bulunan ceset, 3/7/2010 tarihli “kimlik tespiti keşif tutanağı” ile başvurucu Mehmet Nesih Dağhan ve ölenin dayısı A.E.ye Cumhuriyet savcısı tarafından teşhis ettirilerek teslim edilmiştir. Tutanakta ceset üzerinde tahribat yapılıp yapılmadığına dair bir bilgi bulunmadığı gibi teşhis işlemi sırasında başvurucu ve ölenin dayısının ifadelerinde de bu doğrultuda beyanları yoktur. Cesedin teşhis ve teslimi sırasında adli tıp görevlisi A.P.K. isimli kişi de hazır bulunmuştur.

16. Dosyada Kelkit Cumhuriyet Başsavcılığının çatışmayla ilgili bu soruşturmasının neticesine ilişkin başka bir bilgi bulunmamaktadır.

2. Cesedin Tahrip Edilmesiyle İlgili Olarak Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/11242 Soruşturma Sayılı Dosyasında Yapılan İşlemler

17. Başvurucu Mehmet Nesih Dağhan, cesedi teslim aldıktan sonra cesedin morgda bulunduğu sırada tahrip edilmiş hâldeki fotoğraflarını çektirmiştir. Fotoğraflarda cesedin başı, boynu ve kısmen göğüs bölgesinin yanık olduğu; yüz, göz, kulak ve alın bölgesinin tamamen tanınmayacak hâlde olduğu, kafatasının ön kısmının bulunmadığı anlaşılmaktadır.

18. Başvurucuların morgda çektiklerini söyledikleri fotoğraflar başvuru dosyasına eklenmediğinden 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 49. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesi tarafından 1/12/2015 tarihinde Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığından fotoğrafların gönderilmesi talep edilmiştir. Cumhuriyet Savcılığı tarafından gönderilen dört adet fotoğrafın renkli çıktısı başvuru dosyasına eklenmiştir.

19. Başvurucular, cesedi teslim aldıkları 3/7/2010 tarihi üzerinden yaklaşık üç ay geçinceye kadar herhangi bir resmî mercie müracaat etmemiştir.

20. Başvurucular, üç aydan fazla bir süre geçtikten sonra 6/10/2010 tarihinde,oğullarının cesedinin yakılarak tahrip edildiği iddiasıyla Kelkit Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucular dilekçede özetle; 2010 yılı Haziran ayında Diyarbakır Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından telefonla arandıklarını (Arama tarihiyle ilgili başvurucular tarafından verilmiş bir bilgi bulunmamaktadır.), oğullarının Kelkit’te bir çatışmada öldürüldüğünün ve cesedin teşhisinin yapılması için Şubeye gelmesi gerektiğinin söylendiğini, başvurucu Mehmet Nesim Dağhan'a Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünde oğlunun örgüte katılmadan önceki, örgüte katıldıktan sonraki ve çatışmadan sonra çekilen fotoğrafları üzerinden teşhis yaptırıldığını, cesedin yüzünde yaralar olduğunu ancak bu yaraların teşhise engel nitelikte olmadığını belirtmiştir. Başvurucu daha sonra cesedi almak için 3/7/2010 tarihinde Trabzon Adli Tıp Grup Başkanlığına gitmiştir. Başvurucu morga girdiğinde morgda, tahrip edilmiş üç ceset bulunduğunu, cesetlerin vücutlarının muhtelif bölgelerinde yanık izleri olduğunu, oğlunun cesedinin baş kısmının tanınamayacak kadar yanmış vaziyette bulunduğunu, kafatasının yerinde olmadığını, oğlunun öldükten hemen sonra çekilen fotoğraflarında ise yüzünde kısmi yaralar bulunmakla birlikte tanınabilecek hâlde olduğunu, bu nedenle otopsiden sonra cenaze üzerinde tahribat yapıldığını anladığını, morgda kendi imkânlarıyla cesedin bu hâldeki fotoğraflarını çektiklerini belirterek sorumluların tespit edilmesini talep etmişlerdir.

21. Yapılan suç ihbarı Kelkit Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/1130 No.lu soruşturma sırasına kaydedilmiştir. Kelkit Cumhuriyet Başsavcılığının 1/12/2011 tarihli ve 2011/1130 Soruşturma, K.2011/42 sayılı yetkisizlik kararıyla dosya, Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

22. Yetkisizlik kararından sonra soruşturmaya Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/11242 sayılı dosyası üzerinden devam edilmiştir.

23. Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından otopsi CD’si üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi R.K. 6/1/2012 tarihli raporunda, otopsi sırasında ceset üzerinde otopsi işlemi dışında başkaca bir tahribat yapılmadığını belirtmiştir. Ancak bilirkişi raporunda başvurucu tarafından çekilen cesedin yanmış hâldeki fotoğrafları ile ilgili herhangi bir açıklama bulunmamaktadır.

24. “Ölü muayenesi” ve “otopsi” işlemlerinin kayıtlı olduğu iki CD üzerinde görüntü çözümlemesi yapılarak CD’lerde yer alan cesetlerin aynı şahsa ait olup olmadığı ve ceset üzerinde tahribat yapılıp yapılmadığı konusunda rapor düzenlenmesi için dosya İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilmiştir. İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 26/9/2012 tarihli ve K.79109 sayılı raporunun sonuç kısmı şu şekildedir:

“Kelkit Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 18/6/2010 tarihinde yapılan ölü muayenesinde tanımlanan cesedin fiziksel özellikleri, ateşli silah mermi çekirdeği giriş ve çıkış yaralarının lokalizasyonları ve trajeleri boyunca oluşturduğu lezyonlar ile Adli Tıp Kurumu Trabzon Grup Başkanlığında yapılan otopsisinde cesedin tanımlanan anatomik özellikleri ile, ateşli silah giriş ve çıkış yaralarının lokalizasyonları ve ölü muayenesinde ve otopsisinde kayıt altına alınan görüntülerin Kurulumuzca yapılan incelemesine göre; ölü muayenesi ve otopsisi yapılan kişinin aynı kişi olduğu, ölü muayenesinde ve otopsisinde kişinin vücudunda ateşli silah giriş ve çıkış yaraları ile trajeleri nedeniyle oluşan lezyonlar dışında travmatik değişim tespit edilmediği cihetle kişinin ölüm sonrası kötü muameleye maruz kaldığını gösterecek tıbbi delillerin bulunmadığı oy birliğiyle mütalaa olunur.”

Raporda başvurucunun çektiği fotoğraflarla ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.

25. Yapılan soruşturma sonucunda Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığının 22/11/2012 tarihli ve 2011/11242 Soruşturma, K.2012/5887 sayılı kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

“…

İddia ve şikayetler doğrultusunda yürütülen soruşturma kapsamında; ölen Ö.D.nin klasik otopsi işleminin Kelkit Cumhuriyet Başsavcılığınca 2010/481 soruşturma no.lu dosya kapsamında Trabzon Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığından talep edildiğinin, Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığımızca da ölen Ö.nün klasik otopsi işleminin 19/6/2010 tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda yapıldığının ve otopsi işleminin kameraya alındığının anlaşıldığı, ölen Ö.nün klasik otopsi işlemine ait görüntü kayıtlarını içeren CD, Trabzon Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığından temin edilerek, soruşturma dosyası ile dosya içerisinde bulunan CD.ler üzerinde Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu tarafından yapılan inceleme sonrası düzenlenen 26/9/2012 tarihli 3796 karar no.lu rapor içeriğinin sonuç kısmına göre;

...

Soruşturma sonunda, atılı suçun işlediğine dair kamu davasının açılmasını gerektirecek yeterli şüphe oluşturacak deliller elde edilmediğinden (kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.)”

26. Başvurucular bu karara, cesedin defnedilmesinden önce kendileri tarafından çekilen fotoğraflarla otopsi görüntülerinin karşılaştırılmasının yapılmadığı, sadece ölünün adli muayenesi ve otopsi CD’leri üzerinden yapılan inceleme sonucunda verilen adli tıp raporuna dayanılarak karar verildiği gerekçesiyle itiraz etmişlerdir:

27. Yapılan itiraz, Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 25/12/2012 tarihli ve 2012/1239 Değişik İş sayılı kararıylakovuşturmaya yer olmadığına dair kararda usul ve yasaya aykırılık görülmediği gerekçesiyle reddedilmiştir.

28. Ret kararı başvuruculara 23/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, 22/2/2013 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

B. İlgili Hukuk

29. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kişinin hatırasına hakaret” kenar başlıklı 130. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bir ölünün kısmen veya tamamen ceset veya kemiklerini alan veya ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

30. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Bilirkişinin atanması” kenar başlıklı 63. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“(1) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re'sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez.”

31. 5271 sayılı Kanun’un “Atama kararı ve incelemelerin yürütülmesi” kenar başlıklı 66. maddesinin (1) numaralı fıkrası şu şekildedir:

“(1) Bilirkişi incelemesi yaptırılmasına ilişkin kararda, cevaplandırılması uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren sorularla inceleme konusu ve görevin yerine getirileceği süre belirtilir…”

32. 5271 sayılı Kanun’un “Bilirkişi raporu, uzman mütalaası” kenar başlıklı 67. maddesinin (1) numaralı fıkrası şu şekildedir:

“(1) İncelemeleri sona erdiğinde bilirkişi yaptığı işlemleri ve vardığı sonuçları açıklayan bir raporu, kendisinden istenen incelemeleri yaptığını ayrıca belirterek, imzalayıp ilgili mercie verir veya gönderir…”

33. 5271 sayılı Kanun’un “Otopsi” kenar başlıklı 87. maddesi şöyledir:

“(1) Otopsi, Cumhuriyet savcısının huzurunda biri adlî tıp, diğeri patoloji uzmanı veya diğer dallardan birisinin mensubu veya biri pratisyen iki hekim tarafından yapılır. Müdafi veya vekil tarafından getirilen hekim de otopside hazır bulunabilir. Zorunluluk bulunduğunda otopsi işlemi bir hekim tarafından da yapılabilir; bu durum otopsi raporunda açıkça belirtilir.

(2) Otopsi, cesedin durumu olanak verdiği takdirde, mutlaka baş, göğüs ve karnın açılmasını gerektirir.

(3) Ölümünden hemen önceki hastalığında öleni tedavi etmiş olan tabibe, otopsi yapma görevi verilemez. Ancak, bu tabibin otopsi sırasında hazır bulunması ve hastalığın seyri hakkında bilgi vermesi istenebilir.

(4) Gömülmüş bulunan bir ceset, incelenmesi veya otopsi yapılması için mezardan çıkarılabilir. Bu husustaki karar, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından verilir. Mezardan çıkarma kararı, araştırmanın amacını tehlikeye düşürmeyecekse ve ulaşılması da zor değilse ölünün bir yakınına derhâl bildirilir.

(5) Yukarıdaki fıkralarda sözü edilen işlemler yapılırken, cesedin görüntüleri kayda alınır.”

34. 5271 sayılı Kanun’un “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:

“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.

(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

35. Mahkemenin 24/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

36. Başvurucular; oğulları Ö.D.nin 2004 yılında kaybolduğunu ve PKK terör örgütüne katıldığını, 17/6/2010 günü saat 19.30 sıralarında Gümüşhane ili Kelkit ilçesi Tütenli köyü Toroslar Kelkaya mevkiinde güvenlik güçleri ile terör örgütü mensupları arasında çıkan çatışma sırasında öldürüldüğünü, çocuklarının ölümünden sonra güvenlik güçleri tarafından çekilen fotoğraflarının Diyarbakır Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde kendilerine gösterildiğini ve cesedi teşhis ettiklerini ancak otopsi yapıldıktan sonra cesedi defnetmek üzere teslim aldıklarında ceset üzerinde daha önceki fotoğraflarda bulunmayan yanık izlerinin bulunduğunu ve kafatasının koparılmış olduğunu görmeleri üzerine şikâyette bulunduklarını, Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından etkili bir soruşturma yapılmadığını, otopsiden sonra kendisi tarafından çekilen fotoğraflar dikkate alınmaksızın Adli Tıp Kurumundan rapor aldırıldığını, ceset üzerinde yapılan tahribatın otopsiden sonra gerçekleşme ihtimalinin göz ardı edildiğini, oğullarının Kürt kökenli olması nedeniyle cesedine kötü muamele yapıldığını, kamu görevlilerini koruma güdüsüyle eksik inceleme ve değerlendirme sonucu kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, bu karara yaptıkları itirazın da aynı saikle reddedildiğini belirterek Anayasa'nın 10., 17. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağı, ayrımcılık yasağı ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşler; ihlalin tespiti, yeniden soruşturma açılması ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.

B. Değerlendirme

37. Başvurucular; otopsisi yapıldıktan sonra Trabzon Adli Tıp Grup Başkanlığı morguna kaldırılan oğullarının cesedine zarar verildiğini, bu konuda etkili bir soruşturma yapılmadığını belirterek işkence ve kötü muamele yasağı ile etkili başvuru hakkının, oğullarının Kürt kökenli olması nedeniyle cesedin tahrip edildiğini belirterek ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

38. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu soruşturmadaki mevcut delillerin, söz konusu iddiaların esasına yönelik bir sonuca varılmasını sağlayacak yeterlilikte olmadığı, yapılacak etkili bir soruşturmanın ardından işkence ve kötü muamele ve ayrımcılık yasağının ihlal edilip edilmediğinin tespit edilebileceği anlaşıldığından başvurunun kendine özgü koşulları da dikkate alınarak incelemenin bu aşamada sadece Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğü ile sınırlı olarak yapılmasına karar verilmiştir.

39. Başvurucular ayrıca, yapılan soruşturma sonucunda yargı mercileri tarafından kamu görevlilerini koruma gayesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, yine aynı saikle bu karara yaptıkları itirazın reddedildiğini, bu şekilde etkili bir hukuk yoluna başvurma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerse de işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin olarak etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında yapılacak inceleme bu hususu da içerdiğinden bu şikâyet yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

40. Bakanlık görüşünde, başvuru konusu olay 23/9/2012 tarihinden önce gerçekleştiği için iddiaların tamamının, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

41. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Başvuru konusu işkence ve kötü muamele iddialarına konu olay her ne kadar bu tarihten önce gerçekleşmiş ise de soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleşme tarihinin 25/12/2012 olması nedeniyle başvurunun Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir.

42. Bakanlık, başvurucuların mağdur sıfatlarının bulunup bulunmadığına ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) bu konuda verdiği kararlara atıfta bulunarak (Akkum ve diğerleri/Türkiye, B. No: 21894/93, 24/3/2005)aile bağlarının yakınlığı nedeniyle oğullarının tahrip edilmiş cesediyle karşılaşan anne ve babanın mağdur sıfatını taşıdıklarını belirtmiştir.

43. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış, anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu ön koşullar; başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı başvurucunun "güncel bir hakkının ihlal edilmesi", bu ihlalden dolayı kişinin "kişisel olarak" ve "doğrudan" etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin "mağdur" olduğunu ileri sürmesidir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977,9/1/2014, § 42).

44. Ölenin ebeveyni olan başvurucuların, çocuklarının cesedinin tahrip edilmesi nedeniyle çektikleri ızdırabın şiddeti ve aile bağları nazara alındığında mağdur sıfatlarının bulunduğu değerlendirilmiştir. Nitekim AİHM, silahlı çatışmalarda öldürülen teröristlerin cesetlerinin güvenlik güçleri tarafından tahrip edilmesi fiillerinde ölenin yakınlarının mağdur sıfatının bulunduğunu kabul etmiştir (Akpınar ve Altun/Türkiye, B. No: 6760/00, 27/2/2007, §§ 258, 259; Akkum ve diğerleri/Türkiye, §§ 84-86).

45. Başvurunun incelenmesi neticesinde başvurucuların işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

46. Bakanlık görüşünde, başvurucuların iddialarıyla ilgili yapılan soruşturmada Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 26/9/2012 tarihli raporunda kişinin ölüm sonrası kötü muameleye maruz kaldığını gösterecek tıbbi delillerin bulunmadığının bildirildiği, Cumhuriyet Başsavcılığının bu raporu dikkate alarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verdiği, Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak değerlendirmede çatışma sırasında ölenin yüzüne mermiler isabet etmesi nedeniyle otopsi sırasında baş bölgesinin açılması hususunda yasal zorunluluk bulunmasının ve bu durumun ceset üzerindeki etkilerinin, bunlara ilaveten Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun olaya ilişkin raporunun dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.

a.   Genel İlkeler

47. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

48. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme/AİHS) 3. maddesi şöyledir:

“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz.”

49. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).

50. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

51. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).

52. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 56).

53. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar. Bu kapsamda yetkililer, diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).

54. İşkence ve kötü muamele konusundaki iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü şüpheden uzak, makul kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt; yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).

b. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

55. Başvuru konusu cesedin yakılarak tahrip edildiği iddiası, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında "insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı" kapsamında incelenmiştir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akpınar ve Altun/Türkiye, § 259; Akkum ve diğerleri/Türkiye, §§ 86, 87).

56. Başvuru dosyasındaki bilgilere göre başvurucuların oğulları Ö.D. 2004 yılında terör örgütüne katılmıştır. Ö.D., 17/6/2010 tarihinde Gümüşhane ili Kelkit ilçesinde çıkan bir çatışmada öldürülmüştür. Ö.D.nin ölümünden sonra ceset, güvenlik güçleri tarafından Kelkit Devlet Hastanesine getirilmiştir.

57. Çatışmayla ilgili olarak Kelkit Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturmada cesedin kimliğinin henüz tespit edilmediği aşamada, Cumhuriyet savcısı tarafından 18/6/2010 tarihinde saat 17.15’te ölünün adli muayenesi yapılmıştır. Adli muayenede cesedin bazı fiziksel özellikleri sıralanmış; buna göre kısa saçlı, kirli sakallı kahverengi gözlü olduğu ve ölüm olayının yaklaşık 12-15 saat önce meydana geldiği belirtilmiştir. Adli muayene tutanağındaki bu bilgilere göre cesedin yüzünün tanınacak hâlde olduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 12).

58. Trabzon Adli Tıp Grup Başkanlığında 19/6/2010 tarihinde saat 12.15’te otopsi yapılmıştır. Otopside cesedin kahverengi gözlü, siyah kısa saçlı, alnı açık, üç dört günlük sakal bıyık traşlı olduğu tutanağa geçilmiştir. Dosyada bulunan otopsi görüntülerine ve otopsi tutanağına göre ölenin yüzünde ve vücudunun diğer bölgelerinde yanık vb. şekilde tahribat izi bulunmamaktadır (bkz. § 13).

59. Başvurucular; 3/7/2010 tarihinde morgda kendilerine teslim edilen cesedin özellikle baş kısmının yakıldığını ve kafatasının koparılarak tahrip edildiğini görmeleri üzerine cesedin fotoğraflarını çektiklerini, başvuru dosyasında bulunan otopsi görüntüleri ile ceset kendilerine teslim edildikten sonra çektiklerini ileri sürdükleri görüntüler arasında farklılık bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. Başvurucular, otopsi görüntülerine göre otopsi sırasında cesedin yüzünün tanınabilecek nitelikte olduğunu ancak otopsi işlemi sonrasına ilişkin fotoğraflarda cesedin yüzünün tamamen yanık vaziyette olduğunu, tamamen yandığı için cesedin burun, göz ve kulaklarının yerinde olmadığını, cesedin boyun ve göğüs bölgesinde ciddi yanıklar bulunduğunu, otopsi ve ölü muayene tutanaklarında, cesedin yandığına dair herhangi bir tespit yer almadığını, bu nedenle ceset üzerinde yapılan tahribatın otopsinin yapıldığı 19/6/2010 tarihinden sonra gerçekleştiğini belirtmişlerdir (bkz. § 20).

60. Başvurucular cesedi teslim aldıkları tarih üzerinden üç aydan fazla bir süre geçtikten sonra 6/10/2010’da, cesedi tahrip eden faillerin bulunması için suç duyurusunda bulunmuşlardır.

61. Başvurucuların şikâyeti üzerine Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturmada, otopsi sırasında çekilen görüntülerin bulunduğu CD üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. 6/1/2012 tarihli bilirkişi raporunda, ceset üzerinde otopsi işlemleri dışında bir tahribat yapılmadığı bildirilmiştir.

62. Daha sonra ölü muayenesi ve otopsi işlemlerinin kayıtlı olduğu iki farklı CD üzerinde görüntü çözümlemesi yapılarak her iki CD’de yer alan cesetlerin aynı şahsa ait olup olmadığı ve ceset üzerinde tahribat yapılıp yapılmadığı konusunda İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulundan rapor aldırılmıştır. Bu raporda da kişinin ölüm sonrası kötü muameleye maruz kaldığını gösterecek tıbbi kanıt bulunmadığı bildirilmiştir.

63. Her iki bilirkişi raporunda da başvurucuların 3/7/2010 tarihinde çektiklerini söyleyip dosyaya sundukları, cesedin tahrip edilmiş fotoğrafları ile ilgili olarak bir değerlendirme yapılmamıştır. Cumhuriyet savcısı tarafından bilirkişilerden bu yönde bir değerlendirme yapmaları da istenmemiştir.

64. Başvurucular gerek suç duyurusu dilekçesinde, gerekse kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz dilekçesinde morgda kendilerinin çektiklerini söyledikleri fotoğraflar ile otopsi sırasında ve öncesindeki fotoğraflar arasında ilk bakışta çıplak gözle anlaşılabilecek nitelikte fark bulunduğunu, teslim edilen cesedin vücudunun ve özellikle de boyun ve yüz kısmının yanık olduğunu, yaptırılan her iki bilirkişi incelemesinde de kendileri tarafından çekilen fotoğrafların değerlendirme dışı bırakıldığını, suç ihbarının temelinin otopsi işleminden sonra ceset üzerinde tahribat yapılması iddiasına dayandığını, bu durumu kanıtlayacak fotoğrafları dosyaya ibraz ettiklerini, bunlar arasında bir mukayese yapılmaksızın verilen kararın etkin soruşturma yükümlülüğünün ihlali anlamına geldiğini öne sürmüşlerdir.

65. Bireysel başvurulara ilişkin şikâyetlerin incelenmesinde Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu rol ikincil nitelikte olup bazı durumların ortaya koyduğu şartlar nedeniyle ilk derece mahkemesi rolünü üstlenmesinin kaçınılmaz olduğu hâllerde dikkatli davranması gerekmektedir. Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında yapılan şikâyetlerin incelenmesinde böyle bir durumla karşılaşma riski bulunmaktadır. Anılan maddede güvence altına alınan yaşam hakkı ve kötü muamele yasağı ihlali ile ilgili iddialarda bulunulduğu zaman Anayasa Mahkemesi bu konu hakkında tam bir inceleme yapmalıdır. Ancak görülmekte olan bir davadaki delilleri değerlendirmek kural olarak derece mahkemelerin işi olduğundan Anayasa Mahkemesinin görevi, bu mahkemelerin maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir. Kötü muamele iddiaları ile ilgili olarak derece mahkemelerinde dava görüldüğü zaman ceza hukuku sorumluluğunun, Anayasa ve uluslararası hukuk sorumluluğundan ayrı tutulması gerekir. Anayasa Mahkemesinin yetkisi, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, Sözleşme ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında bulunanlarla sınırlıdır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin cezai sorumluluk bağlamında suça ya da masumiyete ilişkin bir bulguya ulaşma görevi bulunmamaktadır. Diğer taraftan derece mahkemelerinin bulguları Anayasa Mahkemesini bağlamamasına rağmen normal şartlar altında bu mahkemelerin maddi olaylara ilişkin yaptığı tespitlerden ayrılmak için de kuvvetli nedenlerin bulunması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 96).

66. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan asgari seviyedeki bir inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574,16/12/2015, § 53).

67. Başvurucular, oğullarının cesedinin devletin koruma ve gözetim yükümlülüğü altındaki Trabzon Adli Tıp Grup Başkanlığı morgunda bulunduğu sırada tahrip edildiğini ileri sürmüşler ve buna ilişkin olarak kendileri tarafından çekildiğini ileri sürdükleri fotoğrafları dosyaya ibraz etmişlerdir. Otopsi raporunda “ölenin kahverengi gözlü, siyah kısa saçlı, alnı önden ve yandan açık, üç dört günlük sakal bıyık tıraşlı olduğu”na dair açıklamalardan anlaşıldığı üzere otopsi sırasında cesedin yüzünün tamamen tahrip olmadığı anlaşılmaktadır. Keza otopsi raporunda ölenin vücudunda yanık izi bulunduğuna dair bir tespit bulunmamaktadır. Başvurucunun, iddialarını delil başlangıcı niteliğindeki fotoğraflara dayandırması nedeniyle iddiaların gerçekliğinin tespit edilmesi için bilimsel ve diğer nitelikteki kanıtların toplanması gerekmektedir.

68. Somut olayın koşullarında aydınlatılması gereken hususlar, başvurucuların ibraz ettiği fotoğraflardaki tahrip edilmiş cesede ait görüntülerin başvurucuların oğluna ait olup olmadığı, ona ait ise otopsi ve ölü muayene tutanağı sırasında çekilen CD'lerdeki görüntülerle mukayese edilerek bu tahribatın cesedin başvuruculara teslim edildiği 3/7/2010 tarihinden önce devletin koruma ve gözetimindeki Hastane, Adli Tıp morgu ya da başka bir yerde gerçekleşip gerçekleşmediği, devletin koruması altında bulunan bir yerde gerçekleştiği tespit edildiği takdirde failin kimliğinin ortaya çıkarılmasıdır. Başvurucuların müracaatları üzerine Cumhuriyet Savcılığında bu iddialarla ilgili olarak soruşturmayı gerektirecek yeterlilikte kuşku oluştuğu, bu kuşkunun giderilmesi için iki kez bilirkişi incelemesi yaptırıldığı anlaşılmıştır. Ancak dosyadaki en önemli veri olan ve uyuşmazlığın kaynağı sayılan fotoğrafların bilirkişilere tevdi edilmemesi nedeniyle bilirkişi incelemesinin, soruşturmadagerçekleştirilmek istenen amaçla uygun nitelikte bir araç olma özelliğini taşıdığı söylenemeyeceğinden sağlıklı bir neticeye varılması mümkün olmamıştır.

69. Öncelikle cesedin başvurucuya teslimi sırasında bulunan adli tıp görevlisi A.P.K. ile teşhise katılan ölenin dayısı A.E.nin bu konuda beyanlarına başvurulması, otopsi raporu ve ölü muayene tutanağında belirtilen yaralar ile başvurucunun ibraz ettiği fotoğraflarda bulunan yaraların yerleri ve niteliğinin uzman bir bilirkişiye incelettirilip gerektiği takdirde gömüldüğü mezar açılarak cesedin kimliği konusunda moleküler genetik inceleme yaptırılmaması, ayrıca yandığı ileri sürülen bölgelerden doku örnekleri alınarak cesedin yakılıp yakılmadığının açıklığa kavuşturulması yoluna gidilmemesi soruşturmanın amacı açısından yeterli adımların atılmamış olduğunu göstermektedir.

70. Başvurucuların suç ihbarı dilekçesinde öne sürdükleri hususların doğru olup olmadığının denetlenebilmesi ve soruşturmaya etkili bir şekilde katılımlarının sağlanması, ayrıntılı ifadelerinin alınmasıyla mümkün olacaktır. Başvurucuların, cesedi bizzat Cumhuriyet savcısından teslim aldıkları 3/7/2010 tarihi üzerinden üç ay gibi uzunca bir süre geçtikten sonra suç duyurusunda bulunmuş olmaları, cesedin fotoğraflarının çekildiği tarih ve kendilerine teslim edildiği andaki durumuyla ilgili başvurucuların beyanlarının alınmasının önemini daha da artırmıştır.

71. Başvurucular tarafından suç duyurusunda bulunulan 6/10/2010 ile dosyanın yetkisizlik kararıyla Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği 1/12/2011 tarihleri arasında yaklaşık 14 ay boyunca Kelkit Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddiaların araştırılmasına dönük herhangi bir girişimde bulunulduğuna dair başvuru dosyasında bilgi bulunmamaktadır. Soruşturma dosyasının Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığınagelmesinden sonra iki kez bilirkişi incelemesi yaptırılması dışında başkaca bir inceleme yapıldığını gösteren belge mevcut değildir. Sadece iki kez bilirkişi incelemesi yaptırılan başvuru konusu soruşturmanın iki yıldan fazla bir sürede sonuçlanması nedeniyle makul sayılacak bir sürede neticelendirilmediği anlaşılmaktadır.

72. Özetle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele gibi son derece ciddi bir isnat karşısında soruşturma makamınınca olayların seyrini aydınlatmaya yönelik yeterli derinlikte ve titizlikte yapılmadığı, başvurucuların ve tanıkların ifadeleri alınarak olayın aydınlatılması yönünde yeterli çabanın gösterilmediği, soruşturmanın makul sürede bitirilmediği anlaşılmıştır.

73. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı”nındevletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğü bakımından ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

3.6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

74. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

75.  Başvurucular işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğinin tespiti, soruşturmanın yenilenmesi ve ayrı ayrı 50.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.

76.  İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul yönünden ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

77.  İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

78.  İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucularanet 10.000 TL manevi tazminatın müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

79.  Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V.    HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA

B.Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü etkili soruşturma usul yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvuruculara net 10.000 manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F.Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G.Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Gülli Dağhan ve Mehmet Nesih Dağhan [2.B.], B. No: 2013/1951, 24/3/2016, § …)
   
Başvuru Adı GÜLLİ DAĞHAN VE MEHMET NESİH DAĞHAN
Başvuru No 2013/1951
Başvuru Tarihi 22/2/2013
Karar Tarihi 24/3/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, silahlı çatışmada güvenlik kuvvetleri tarafından öldürülen PKK terör örgütü mensubunun cesedine zarar verildiği iddiasıyla yapılan şikâyete ilişkin etkin bir soruşturma yapılmadan kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle ölenin ebeveyni olan başvurucular yönünden işkence ve kötü muamele yasağı ile etkili başvuru hakkının, Kürt kökenli olmalarından dolayı bu muameleye maruz kalmaları nedeniyle de ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı Ölenin yakınlarının ızdırabı İhlal Manevi tazminat, Yeniden soruşturma

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 130
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 63
66
67
87
160
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi