İKİNCİ
BÖLÜM
KARAR
Başkan : Engin
YILDIRIM
Üyeler : Serdar
ÖZGÜLDÜR
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
Recep
KÖMÜRCÜ
Alparslan
ALTAN
Raportör : Hüseyin
MECEK
Başvurucular : 1.
Gülli DAĞHAN
2.
Mehmet Nesih DAĞHAN
Vekili :
Av. Rehşan BATARAY SAMAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, silahlı çatışmada
güvenlik kuvvetleri tarafından öldürülen PKK terör örgütü mensubunun cesedine
zarar verildiği iddiasıyla yapılan şikâyete ilişkin etkin bir soruşturma
yapılmadan kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle ölenin
ebeveyni olan başvurucular yönünden işkence ve kötü muamele yasağı ile etkili
başvuru hakkının, Kürt kökenli olmalarından dolayı bu muameleye maruz kalmaları
nedeniyle de ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 22/2/2013 tarihinde
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca
19/9/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 2/11/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği
bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık,
görüşünü 30/11/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa
Mahkemesine sunulan görüş 8/12/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
Başvurucular vekili, 25/12/2015 tarihinde Bakanlık görüşüne karşı beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve Ulusal Yargı Ağı
Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelere göre tespit
edilen olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, 2004 yılında
kaybolduktan sonra PKK terör örgütüne katılan Ö.D.nin ebeveynleridir.
9. Ö.D., 17/6/2010 günü saat 19.30
sıralarında Gümüşhane ili Kelkit ilçesi Tütenli köyü Toroslar Kelkaya mevkiinde
güvenlik güçleri ile girdiği çatışmada öldürülmüştür.
1.Çatışmayla İlgili Olarak Kelkit
Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/481 Soruşturma Sayılı Dosyasında Yapılan
İşlemler
10. Çatışmayla ilgili olarak Kelkit
Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/481 sayılı dosyası üzerinden soruşturma
başlatılmıştır.
11. Ceset, 18/6/2010 tarihinde güvenlik
güçleri tarafından olay yerinden alınarak Kelkit Devlet Hastanesine
getirilmiştir.
12. 18/6/2010 tarihinde saat 17.15’te
Kelkit Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ölünün adli muayenesi yapılmıştır.
Ölü muayenesinin yapıldığı bu tarihte cesedin kimliği henüz tespit
edilemediğinden ölenin yakınları muayene işlemine katılamamıştır. Ölü muayene
tutanağında özetle şu bilgiler yer almaktadır: Ölenin 1,65 cm boyunda, 65 kg
ağırlığında, esmer tenli, kısa saçlı, kirli sakallı, kahverengi gözlü, sünnetli
bir erkek cesedi olduğu; sol kaş üstünde mermi giriş deliği, sağ göz kenarında
mermi giriş deliği, burnun sağ yanında mermi çıkış deliği, boynun sağ kısmında
mermi çıkış deliği olduğu; göz altında bulunan kemiğin mermi sebebiyle
kırıldığı ve içeri doğru çöktüğü, cesedin ağzının sol yanında bulunan dişlerin
kırıldığı; sağ koltuk altında mermi girişi, sol koltuk altında mermi girişi,
sağ ön kol dış yüzeyde 3x5 cm’lik doku kayıplı yaralar, bacaklarında sol
uylukta mermi girişi, sağ kasıkta mermi girişi, sağ bacak dış ve ön yüzde iki
adet mermi sıyırma izi, sol bacak dış tarafta mermi sıyırma izi olduğu; sağ
ayak bileğinde kırık, sağ bacakta 2x5 cm’lik doku kayıplı yaralanma olduğu,
henüz ölü katılığının oluşmadığı, ölü morluklarının cesedin sırt ve
kalçalarında kısmen oluştuğu, ölümün tahminen 12-15 saat önce gerçekleştiği
belirtilmiştir. Ayrıca klasik otopsi işlemi yapılması için cesedin Trabzon Adli
Tıp Kurumuna gönderilmesine karar verilmiştir.
Ölü muayene tutanağında ölenin
vücudunda yanık olduğuna dair bir kayıt bulunmamaktadır.
13. Trabzon Adli Tıp Grup Başkanlığı
Morg İhtisas Dairesi tarafından 19/6/2010 tarihinde saat 02.15’te klasik otopsi
yapılmıştır. Klasik otopsinin yapıldığı sırada daölenin kimliği hâlâ tespit
edilememiştir. Otopsi raporunda cesedin dış muayenesiyle ilgili olarak özetle
şu bilgiler yer almaktadır: 30-35 yaşlarında, kahverengi gözlü, siyah kısa
saçlı, alnı önden ve yandan açık, üç dört günlük sakal bıyık tıraşlı, sünnetli
erkek cesedinde ölü katılığının geçmiş ve çürümenin, vücutta yeşillenme ve
kurtlanmalar ile baş bölgesinden başlamış olduğu, ölü morluklarının sırtta ve
mutat yerlerde az miktarda oluştuğu; alın solda, ortada üç adet 0,5x1 cm çaplı
ateşli silah yarası, sol göz dış yan ile kulak arasında 7 cm çaplı ateşli silah
yarası defekti, sağ yanakta 3 cm çaplı ateşli silah yarası defekti, burun sırtı
sağ yanda 1 cm çaplı ateşli silah yarası defekti, sağ omuz önde iki adet, sol
omuz dış yanda ve üst kol dış yanda dört adet 0,5x1 cm çaplı ateşli silah
yarası giriş delikleri, sol dirseğin hemen üstünde dış yanda 1,5 cm ve 0.5
cm'lik birbirine yakın ateşli silah yarası giriş ve çıkış deliği, sırtta sol
omuz arkada bir adet 0,5 cm’lik ateşli silah yarası, enseden boyun sağa doğru
2x4 cm’lik ateşli silah yarası defekti, sağ ve sol koltuk altında 3-4 cm çaplı
ateşli silah yarası defektleri, sırt sağda L3 hizasında 1 cm’lik ateşli silah
yarası, sağ ön kol arkada 1,5x5 cm’lik ateşli silah sıyrığı, sağ ingunialde 2x4
cm’lik ateşli silah yarası defekti, sağ uyluk 1/3 alt iç yanda 0,5x5 cm’lik ateşli
silah sıyrığı, sağ diz dış yanda yukarıdan aşağıya seyirli 1x4 cm’lik ateşli
silah sıyrığı, sağ ayak bileğinde 2 cm çaplı yara ve bu yara altında
tibia-fıbula çift kemik kırığına bağlı deforme görünüm, sol uyluk 1/3 orta dış
yanda 2,5 cm çaplı ateşli silah yarası, sol diz önde 2 cm uzunluğunda ateşli
silah sıyrığı, sol bacak orta dış yanda 1x10 cm’lik ateşli silah cilt sıyrığı
bulunduğu, kafatasında parçalanmış bölgeden beyin dokularının ve kemik
parçalarının çıkmış olduğu, yara kenarlarının kısmen yeşil renk almış ve yüz
bölgesinin yer yer kurtlanmış bulunduğu belirtilmiştir.
Otopsi tutanağında ölenin vücudunda
yanık olduğuna dair bir bilgi mevcut değildir.
14. Başvurucu Mehmet Nesih Dağhan; 2010
yılı Haziran ayında tarihini kesin olarak hatırlamadığı bir zamanda, Diyarbakır
Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından aranarak Kelkit’te çatışmada ölen
oğlunu teşhis etmek için çağrıldığını, fotoğrafları üzerindenoğlunu teşhis
ettiğini, yüzünde mermi izleri dışında başkaca bir tahribat bulunmadığını,
oğlunun yüzünün tanınacak hâlde olduğunu belirtmiştir. Ancak yaptırılan bu
teşhisle ilgili dosyada herhangi bir tutanak bulunmamaktadır.
15. Trabzon Adli Tıp Grup Başkanlığı
morgunda bulunan ceset, 3/7/2010 tarihli “kimlik tespiti keşif tutanağı” ile
başvurucu Mehmet Nesih Dağhan ve ölenin dayısı A.E.ye Cumhuriyet savcısı
tarafından teşhis ettirilerek teslim edilmiştir. Tutanakta ceset üzerinde
tahribat yapılıp yapılmadığına dair bir bilgi bulunmadığı gibi teşhis işlemi
sırasında başvurucu ve ölenin dayısının ifadelerinde de bu doğrultuda beyanları
yoktur. Cesedin teşhis ve teslimi sırasında adli tıp görevlisi A.P.K. isimli
kişi de hazır bulunmuştur.
16. Dosyada Kelkit Cumhuriyet
Başsavcılığının çatışmayla ilgili bu soruşturmasının neticesine ilişkin başka
bir bilgi bulunmamaktadır.
2. Cesedin Tahrip Edilmesiyle İlgili
Olarak Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/11242 Soruşturma Sayılı
Dosyasında Yapılan İşlemler
17. Başvurucu Mehmet Nesih Dağhan,
cesedi teslim aldıktan sonra cesedin morgda bulunduğu sırada tahrip edilmiş
hâldeki fotoğraflarını çektirmiştir. Fotoğraflarda cesedin başı, boynu ve
kısmen göğüs bölgesinin yanık olduğu; yüz, göz, kulak ve alın bölgesinin tamamen
tanınmayacak hâlde olduğu, kafatasının ön kısmının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
18. Başvurucuların morgda çektiklerini
söyledikleri fotoğraflar başvuru dosyasına eklenmediğinden 30/3/2011 tarihli ve
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun'un 49. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesi
tarafından 1/12/2015 tarihinde Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığından
fotoğrafların gönderilmesi talep edilmiştir. Cumhuriyet Savcılığı tarafından
gönderilen dört adet fotoğrafın renkli çıktısı başvuru dosyasına eklenmiştir.
19. Başvurucular, cesedi teslim
aldıkları 3/7/2010 tarihi üzerinden yaklaşık üç ay geçinceye kadar herhangi bir
resmî mercie müracaat etmemiştir.
20. Başvurucular, üç aydan fazla bir
süre geçtikten sonra 6/10/2010 tarihinde,oğullarının cesedinin yakılarak tahrip
edildiği iddiasıyla Kelkit Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda
bulunmuştur. Başvurucular dilekçede özetle; 2010 yılı Haziran ayında Diyarbakır
Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından telefonla arandıklarını (Arama
tarihiyle ilgili başvurucular tarafından verilmiş bir bilgi bulunmamaktadır.),
oğullarının Kelkit’te bir çatışmada öldürüldüğünün ve cesedin teşhisinin
yapılması için Şubeye gelmesi gerektiğinin söylendiğini, başvurucu Mehmet Nesim
Dağhan'a Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünde oğlunun örgüte katılmadan önceki,
örgüte katıldıktan sonraki ve çatışmadan sonra çekilen fotoğrafları üzerinden
teşhis yaptırıldığını, cesedin yüzünde yaralar olduğunu ancak bu yaraların
teşhise engel nitelikte olmadığını belirtmiştir. Başvurucu daha sonra cesedi
almak için 3/7/2010 tarihinde Trabzon Adli Tıp Grup Başkanlığına gitmiştir.
Başvurucu morga girdiğinde morgda, tahrip edilmiş üç ceset bulunduğunu,
cesetlerin vücutlarının muhtelif bölgelerinde yanık izleri olduğunu, oğlunun
cesedinin baş kısmının tanınamayacak kadar yanmış vaziyette bulunduğunu,
kafatasının yerinde olmadığını, oğlunun öldükten hemen sonra çekilen
fotoğraflarında ise yüzünde kısmi yaralar bulunmakla birlikte tanınabilecek
hâlde olduğunu, bu nedenle otopsiden sonra cenaze üzerinde tahribat yapıldığını
anladığını, morgda kendi imkânlarıyla cesedin bu hâldeki fotoğraflarını
çektiklerini belirterek sorumluların tespit edilmesini talep etmişlerdir.
21. Yapılan suç ihbarı Kelkit Cumhuriyet
Başsavcılığının 2011/1130 No.lu soruşturma sırasına kaydedilmiştir. Kelkit
Cumhuriyet Başsavcılığının 1/12/2011 tarihli ve 2011/1130 Soruşturma, K.2011/42
sayılı yetkisizlik kararıyla dosya, Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmiştir.
22. Yetkisizlik kararından sonra
soruşturmaya Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/11242 sayılı dosyası
üzerinden devam edilmiştir.
23. Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından otopsi CD’si üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi
R.K. 6/1/2012 tarihli raporunda, otopsi sırasında ceset üzerinde otopsi işlemi
dışında başkaca bir tahribat yapılmadığını belirtmiştir. Ancak bilirkişi
raporunda başvurucu tarafından çekilen cesedin yanmış hâldeki fotoğrafları ile
ilgili herhangi bir açıklama bulunmamaktadır.
24. “Ölü muayenesi” ve “otopsi”
işlemlerinin kayıtlı olduğu iki CD üzerinde görüntü çözümlemesi yapılarak
CD’lerde yer alan cesetlerin aynı şahsa ait olup olmadığı ve ceset üzerinde
tahribat yapılıp yapılmadığı konusunda rapor düzenlenmesi için dosya İstanbul
Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilmiştir. İstanbul Adli Tıp Kurumu 1.
İhtisas Kurulunun 26/9/2012 tarihli ve K.79109 sayılı raporunun sonuç kısmı şu
şekildedir:
“Kelkit Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından 18/6/2010 tarihinde yapılan ölü muayenesinde tanımlanan cesedin
fiziksel özellikleri, ateşli silah mermi çekirdeği giriş ve çıkış yaralarının
lokalizasyonları ve trajeleri boyunca oluşturduğu lezyonlar ile Adli Tıp Kurumu
Trabzon Grup Başkanlığında yapılan otopsisinde cesedin tanımlanan anatomik özellikleri
ile, ateşli silah giriş ve çıkış yaralarının lokalizasyonları ve ölü
muayenesinde ve otopsisinde kayıt altına alınan görüntülerin Kurulumuzca
yapılan incelemesine göre; ölü muayenesi ve otopsisi yapılan kişinin aynı kişi
olduğu, ölü muayenesinde ve otopsisinde kişinin vücudunda ateşli silah giriş ve
çıkış yaraları ile trajeleri nedeniyle oluşan lezyonlar dışında travmatik
değişim tespit edilmediği cihetle kişinin ölüm sonrası kötü muameleye maruz
kaldığını gösterecek tıbbi delillerin bulunmadığı oy birliğiyle mütalaa
olunur.”
Raporda başvurucunun çektiği
fotoğraflarla ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
25. Yapılan soruşturma sonucunda
Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığının 22/11/2012 tarihli ve 2011/11242 Soruşturma,
K.2012/5887 sayılı kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararın gerekçesi şöyledir:
“…
İddia ve şikayetler doğrultusunda
yürütülen soruşturma kapsamında; ölen Ö.D.nin klasik otopsi işleminin Kelkit
Cumhuriyet Başsavcılığınca 2010/481 soruşturma no.lu dosya kapsamında Trabzon
Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığından talep edildiğinin, Trabzon Cumhuriyet
Başsavcılığımızca da ölen Ö.nün klasik otopsi işleminin 19/6/2010 tarihinde
Cumhuriyet savcısı huzurunda yapıldığının ve otopsi işleminin kameraya
alındığının anlaşıldığı, ölen Ö.nün klasik otopsi işlemine ait görüntü
kayıtlarını içeren CD, Trabzon Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığından temin
edilerek, soruşturma dosyası ile dosya içerisinde bulunan CD.ler üzerinde
Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu tarafından yapılan inceleme
sonrası düzenlenen 26/9/2012 tarihli 3796 karar no.lu rapor içeriğinin sonuç
kısmına göre;
...
Soruşturma sonunda, atılı suçun
işlediğine dair kamu davasının açılmasını gerektirecek yeterli şüphe
oluşturacak deliller elde edilmediğinden (kovuşturmaya yer olmadığına karar
verilmiştir.)”
26. Başvurucular bu karara, cesedin
defnedilmesinden önce kendileri tarafından çekilen fotoğraflarla otopsi
görüntülerinin karşılaştırılmasının yapılmadığı, sadece ölünün adli muayenesi
ve otopsi CD’leri üzerinden yapılan inceleme sonucunda verilen adli tıp
raporuna dayanılarak karar verildiği gerekçesiyle itiraz etmişlerdir:
27. Yapılan itiraz, Rize Ağır Ceza
Mahkemesinin 25/12/2012 tarihli ve 2012/1239 Değişik İş sayılı
kararıylakovuşturmaya yer olmadığına dair kararda usul ve yasaya aykırılık
görülmediği gerekçesiyle reddedilmiştir.
28. Ret kararı başvuruculara 23/1/2013
tarihinde tebliğ edilmiş, 22/2/2013 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda
bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
29. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nun “Kişinin hatırasına hakaret” kenar başlıklı 130.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bir ölünün kısmen veya tamamen ceset
veya kemiklerini alan veya ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde
bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
30. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Bilirkişinin atanması” kenar başlıklı 63.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik
bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re'sen,
Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın,
müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak
hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı
konularda bilirkişi dinlenemez.”
31. 5271 sayılı Kanun’un “Atama
kararı ve incelemelerin yürütülmesi” kenar başlıklı 66. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şu şekildedir:
“(1) Bilirkişi incelemesi
yaptırılmasına ilişkin kararda, cevaplandırılması uzmanlığı, özel veya teknik
bilgiyi gerektiren sorularla inceleme konusu ve görevin yerine getirileceği
süre belirtilir…”
32. 5271 sayılı Kanun’un “Bilirkişi
raporu, uzman mütalaası” kenar başlıklı 67. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şu şekildedir:
“(1) İncelemeleri sona erdiğinde
bilirkişi yaptığı işlemleri ve vardığı sonuçları açıklayan bir raporu,
kendisinden istenen incelemeleri yaptığını ayrıca belirterek, imzalayıp ilgili
mercie verir veya gönderir…”
33.
5271 sayılı Kanun’un “Otopsi” kenar başlıklı 87. maddesi şöyledir:
“(1) Otopsi, Cumhuriyet savcısının
huzurunda biri adlî tıp, diğeri patoloji uzmanı veya diğer dallardan birisinin
mensubu veya biri pratisyen iki hekim tarafından yapılır. Müdafi veya vekil
tarafından getirilen hekim de otopside hazır bulunabilir. Zorunluluk
bulunduğunda otopsi işlemi bir hekim tarafından da yapılabilir; bu durum otopsi
raporunda açıkça belirtilir.
(2) Otopsi, cesedin durumu olanak
verdiği takdirde, mutlaka baş, göğüs ve karnın açılmasını gerektirir.
(3) Ölümünden hemen önceki
hastalığında öleni tedavi etmiş olan tabibe, otopsi yapma görevi verilemez.
Ancak, bu tabibin otopsi sırasında hazır bulunması ve hastalığın seyri hakkında
bilgi vermesi istenebilir.
(4) Gömülmüş bulunan bir ceset,
incelenmesi veya otopsi yapılması için mezardan çıkarılabilir. Bu husustaki
karar, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme
tarafından verilir. Mezardan çıkarma kararı, araştırmanın amacını tehlikeye
düşürmeyecekse ve ulaşılması da zor değilse ölünün bir yakınına derhâl
bildirilir.
(5) Yukarıdaki fıkralarda sözü edilen
işlemler yapılırken, cesedin görüntüleri kayda alınır.”
34. 5271 sayılı Kanun’un “Bir suçun
işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” kenar başlıklı 160.
maddesi şöyledir:
“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya
başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir
öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin
gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî
gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki
adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri
toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla
yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 24/3/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
36. Başvurucular; oğulları Ö.D.nin 2004
yılında kaybolduğunu ve PKK terör örgütüne katıldığını, 17/6/2010 günü saat
19.30 sıralarında Gümüşhane ili Kelkit ilçesi Tütenli köyü Toroslar Kelkaya
mevkiinde güvenlik güçleri ile terör örgütü mensupları arasında çıkan çatışma sırasında
öldürüldüğünü, çocuklarının ölümünden sonra güvenlik güçleri tarafından çekilen
fotoğraflarının Diyarbakır Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde kendilerine
gösterildiğini ve cesedi teşhis ettiklerini ancak otopsi yapıldıktan sonra
cesedi defnetmek üzere teslim aldıklarında ceset üzerinde daha önceki
fotoğraflarda bulunmayan yanık izlerinin bulunduğunu ve kafatasının koparılmış
olduğunu görmeleri üzerine şikâyette bulunduklarını, Trabzon Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından etkili bir soruşturma yapılmadığını, otopsiden sonra
kendisi tarafından çekilen fotoğraflar dikkate alınmaksızın Adli Tıp Kurumundan
rapor aldırıldığını, ceset üzerinde yapılan tahribatın otopsiden sonra
gerçekleşme ihtimalinin göz ardı edildiğini, oğullarının Kürt kökenli olması
nedeniyle cesedine kötü muamele yapıldığını, kamu görevlilerini koruma
güdüsüyle eksik inceleme ve değerlendirme sonucu kovuşturmaya yer olmadığına
karar verildiğini, bu karara yaptıkları itirazın da aynı saikle reddedildiğini
belirterek Anayasa'nın 10., 17. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan
işkence ve kötü muamele yasağı, ayrımcılık yasağı ile etkili başvuru hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüşler; ihlalin tespiti, yeniden soruşturma açılması
ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
37. Başvurucular; otopsisi yapıldıktan
sonra Trabzon Adli Tıp Grup Başkanlığı morguna kaldırılan oğullarının cesedine
zarar verildiğini, bu konuda etkili bir soruşturma yapılmadığını belirterek
işkence ve kötü muamele yasağı ile etkili başvuru hakkının, oğullarının Kürt
kökenli olması nedeniyle cesedin tahrip edildiğini belirterek ayrımcılık
yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
38. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu soruşturmadaki mevcut delillerin, söz konusu iddiaların esasına
yönelik bir sonuca varılmasını sağlayacak yeterlilikte olmadığı, yapılacak
etkili bir soruşturmanın ardından işkence ve kötü muamele ve ayrımcılık
yasağının ihlal edilip edilmediğinin tespit edilebileceği anlaşıldığından
başvurunun kendine özgü koşulları da dikkate alınarak incelemenin bu aşamada
sadece Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan
devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğü ile sınırlı olarak
yapılmasına karar verilmiştir.
39. Başvurucular ayrıca, yapılan
soruşturma sonucunda yargı mercileri tarafından kamu görevlilerini koruma
gayesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, yine aynı saikle bu
karara yaptıkları itirazın reddedildiğini, bu şekilde etkili bir hukuk yoluna
başvurma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerse de işkence ve kötü
muamele yasağına ilişkin olarak etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında
yapılacak inceleme bu hususu da içerdiğinden bu şikâyet yönünden ayrıca bir
değerlendirme yapılmamıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
40. Bakanlık görüşünde, başvuru konusu
olay 23/9/2012 tarihinden önce gerçekleştiği için iddiaların tamamının, Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında olup olmadığının
değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
41. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1.
maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme, ancak bu tarihten sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları
inceleyebilecektir. Başvuru konusu işkence ve kötü muamele iddialarına konu
olay her ne kadar bu tarihten önce gerçekleşmiş ise de soruşturma sonucunda
verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleşme tarihinin
25/12/2012 olması nedeniyle başvurunun Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisi kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir.
42. Bakanlık, başvurucuların mağdur
sıfatlarının bulunup bulunmadığına ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin (AİHM) bu konuda verdiği kararlara atıfta bulunarak (Akkum ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 21894/93, 24/3/2005)aile bağlarının yakınlığı
nedeniyle oğullarının tahrip edilmiş cesediyle karşılaşan anne ve babanın
mağdur sıfatını taşıdıklarını belirtmiştir.
43. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinde kimlerin
bireysel başvuru yapabileceği sayılmış, anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına
göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç
temel ön koşulun birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu ön koşullar; başvuruya
konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden
ya da ihmalinden dolayı başvurucunun "güncel bir hakkının ihlal
edilmesi", bu ihlalden dolayı kişinin "kişisel olarak" ve
"doğrudan" etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun
kendisinin "mağdur" olduğunu ileri sürmesidir (Onur Doğanay,
B. No: 2013/1977,9/1/2014, § 42).
44. Ölenin ebeveyni olan
başvurucuların, çocuklarının cesedinin tahrip edilmesi nedeniyle çektikleri
ızdırabın şiddeti ve aile bağları nazara alındığında mağdur sıfatlarının
bulunduğu değerlendirilmiştir. Nitekim AİHM, silahlı çatışmalarda öldürülen
teröristlerin cesetlerinin güvenlik güçleri tarafından tahrip edilmesi
fiillerinde ölenin yakınlarının mağdur sıfatının bulunduğunu kabul etmiştir (Akpınar
ve Altun/Türkiye, B. No: 6760/00, 27/2/2007, §§ 258, 259; Akkum ve
diğerleri/Türkiye, §§ 84-86).
45. Başvurunun incelenmesi neticesinde
başvurucuların işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
46. Bakanlık görüşünde, başvurucuların
iddialarıyla ilgili yapılan soruşturmada Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun
26/9/2012 tarihli raporunda kişinin ölüm sonrası kötü muameleye maruz kaldığını
gösterecek tıbbi delillerin bulunmadığının bildirildiği, Cumhuriyet
Başsavcılığının bu raporu dikkate alarak kovuşturmaya yer olmadığına karar
verdiği, Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak değerlendirmede çatışma
sırasında ölenin yüzüne mermiler isabet etmesi nedeniyle otopsi sırasında baş
bölgesinin açılması hususunda yasal zorunluluk bulunmasının ve bu durumun ceset
üzerindeki etkilerinin, bunlara ilaveten Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun
olaya ilişkin raporunun dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.
a. Genel İlkeler
47. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
48. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(Sözleşme/AİHS) 3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı
ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz.”
49. Herkesin maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına
alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması
amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet”
yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye
tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
50. Kişinin maddi ve manevi varlığını
koruma hakkı kapsamında sahip olduğu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her
türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve
gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma
yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu
saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve
kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların
sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır
(Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
51. Buna göre bireyin, bir devlet
görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal
eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir
iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel amaç
ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte
yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu
soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya
elverişli olmalıdır. Şayet bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme
rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin
fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin
haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 25).
52. Yürütülen ceza soruşturmalarının
amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili
bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin
hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların
kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 56).
53. Yürütülecek ceza soruşturmaları,
sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve
yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek
için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir.
Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir
şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer,
olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya
da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara
dayanmamalıdırlar. Bu kapsamda yetkililer, diğer deliller yanında görgü tanıklarının
ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla
ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri
almalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
54. İşkence ve kötü muamele konusundaki
iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların
gerçekliğini tespit etmek için her türlü şüpheden uzak, makul kanıtların
varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt; yeterince ciddi, açık ve tutarlı
emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir (C.D.,
B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
b. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması
55. Başvuru konusu cesedin yakılarak
tahrip edildiği iddiası, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
"insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı" kapsamında
incelenmiştir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akpınar ve Altun/Türkiye,
§ 259; Akkum ve diğerleri/Türkiye, §§ 86, 87).
56. Başvuru dosyasındaki bilgilere göre
başvurucuların oğulları Ö.D. 2004 yılında terör örgütüne katılmıştır. Ö.D.,
17/6/2010 tarihinde Gümüşhane ili Kelkit ilçesinde çıkan bir çatışmada
öldürülmüştür. Ö.D.nin ölümünden sonra ceset, güvenlik güçleri tarafından
Kelkit Devlet Hastanesine getirilmiştir.
57. Çatışmayla ilgili olarak Kelkit
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturmada cesedin kimliğinin
henüz tespit edilmediği aşamada, Cumhuriyet savcısı tarafından 18/6/2010
tarihinde saat 17.15’te ölünün adli muayenesi yapılmıştır. Adli muayenede
cesedin bazı fiziksel özellikleri sıralanmış; buna göre kısa saçlı, kirli
sakallı kahverengi gözlü olduğu ve ölüm olayının yaklaşık 12-15 saat önce
meydana geldiği belirtilmiştir. Adli muayene tutanağındaki bu bilgilere göre
cesedin yüzünün tanınacak hâlde olduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 12).
58. Trabzon Adli Tıp Grup Başkanlığında
19/6/2010 tarihinde saat 12.15’te otopsi yapılmıştır. Otopside cesedin
kahverengi gözlü, siyah kısa saçlı, alnı açık, üç dört günlük sakal bıyık
traşlı olduğu tutanağa geçilmiştir. Dosyada bulunan otopsi görüntülerine ve
otopsi tutanağına göre ölenin yüzünde ve vücudunun diğer bölgelerinde yanık vb.
şekilde tahribat izi bulunmamaktadır (bkz. § 13).
59. Başvurucular; 3/7/2010 tarihinde
morgda kendilerine teslim edilen cesedin özellikle baş kısmının yakıldığını ve
kafatasının koparılarak tahrip edildiğini görmeleri üzerine cesedin
fotoğraflarını çektiklerini, başvuru dosyasında bulunan otopsi görüntüleri ile
ceset kendilerine teslim edildikten sonra çektiklerini ileri sürdükleri görüntüler
arasında farklılık bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. Başvurucular, otopsi
görüntülerine göre otopsi sırasında cesedin yüzünün tanınabilecek nitelikte
olduğunu ancak otopsi işlemi sonrasına ilişkin fotoğraflarda cesedin yüzünün
tamamen yanık vaziyette olduğunu, tamamen yandığı için cesedin burun, göz ve
kulaklarının yerinde olmadığını, cesedin boyun ve göğüs bölgesinde ciddi
yanıklar bulunduğunu, otopsi ve ölü muayene tutanaklarında, cesedin yandığına
dair herhangi bir tespit yer almadığını, bu nedenle ceset üzerinde yapılan
tahribatın otopsinin yapıldığı 19/6/2010 tarihinden sonra gerçekleştiğini
belirtmişlerdir (bkz. § 20).
60. Başvurucular cesedi teslim
aldıkları tarih üzerinden üç aydan fazla bir süre geçtikten sonra 6/10/2010’da,
cesedi tahrip eden faillerin bulunması için suç duyurusunda bulunmuşlardır.
61. Başvurucuların şikâyeti üzerine
Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturmada, otopsi sırasında
çekilen görüntülerin bulunduğu CD üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
6/1/2012 tarihli bilirkişi raporunda, ceset üzerinde otopsi işlemleri dışında
bir tahribat yapılmadığı bildirilmiştir.
62. Daha sonra ölü muayenesi ve otopsi
işlemlerinin kayıtlı olduğu iki farklı CD üzerinde görüntü çözümlemesi
yapılarak her iki CD’de yer alan cesetlerin aynı şahsa ait olup olmadığı ve
ceset üzerinde tahribat yapılıp yapılmadığı konusunda İstanbul Adli Tıp Kurumu
1. İhtisas Kurulundan rapor aldırılmıştır. Bu raporda da kişinin ölüm sonrası
kötü muameleye maruz kaldığını gösterecek tıbbi kanıt bulunmadığı
bildirilmiştir.
63. Her iki bilirkişi raporunda da
başvurucuların 3/7/2010 tarihinde çektiklerini söyleyip dosyaya sundukları,
cesedin tahrip edilmiş fotoğrafları ile ilgili olarak bir değerlendirme
yapılmamıştır. Cumhuriyet savcısı tarafından bilirkişilerden bu yönde bir
değerlendirme yapmaları da istenmemiştir.
64. Başvurucular gerek suç duyurusu
dilekçesinde, gerekse kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz
dilekçesinde morgda kendilerinin çektiklerini söyledikleri fotoğraflar ile
otopsi sırasında ve öncesindeki fotoğraflar arasında ilk bakışta çıplak gözle
anlaşılabilecek nitelikte fark bulunduğunu, teslim edilen cesedin vücudunun ve
özellikle de boyun ve yüz kısmının yanık olduğunu, yaptırılan her iki bilirkişi
incelemesinde de kendileri tarafından çekilen fotoğrafların değerlendirme dışı
bırakıldığını, suç ihbarının temelinin otopsi işleminden sonra ceset üzerinde
tahribat yapılması iddiasına dayandığını, bu durumu kanıtlayacak fotoğrafları
dosyaya ibraz ettiklerini, bunlar arasında bir mukayese yapılmaksızın verilen
kararın etkin soruşturma yükümlülüğünün ihlali anlamına geldiğini öne
sürmüşlerdir.
65. Bireysel başvurulara ilişkin
şikâyetlerin incelenmesinde Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu rol ikincil
nitelikte olup bazı durumların ortaya koyduğu şartlar nedeniyle ilk derece
mahkemesi rolünü üstlenmesinin kaçınılmaz olduğu hâllerde dikkatli davranması
gerekmektedir. Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında yapılan şikâyetlerin
incelenmesinde böyle bir durumla karşılaşma riski bulunmaktadır. Anılan maddede
güvence altına alınan yaşam hakkı ve kötü muamele yasağı ihlali ile ilgili
iddialarda bulunulduğu zaman Anayasa Mahkemesi bu konu hakkında tam bir
inceleme yapmalıdır. Ancak görülmekte olan bir davadaki delilleri
değerlendirmek kural olarak derece mahkemelerin işi olduğundan Anayasa
Mahkemesinin görevi, bu mahkemelerin maddi olaylara ilişkin yaptıkları
değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir. Kötü muamele
iddiaları ile ilgili olarak derece mahkemelerinde dava görüldüğü zaman ceza
hukuku sorumluluğunun, Anayasa ve uluslararası hukuk sorumluluğundan ayrı
tutulması gerekir. Anayasa Mahkemesinin yetkisi, Anayasa’da güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerden, Sözleşme ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamında bulunanlarla sınırlıdır. Dolayısıyla Anayasa
Mahkemesinin cezai sorumluluk bağlamında suça ya da masumiyete ilişkin bir
bulguya ulaşma görevi bulunmamaktadır. Diğer taraftan derece mahkemelerinin
bulguları Anayasa Mahkemesini bağlamamasına rağmen normal şartlar altında bu
mahkemelerin maddi olaylara ilişkin yaptığı tespitlerden ayrılmak için de
kuvvetli nedenlerin bulunması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 96).
66. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan
asgari seviyedeki bir inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü
koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde
ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle
soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari
soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün
değildir (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574,16/12/2015, § 53).
67. Başvurucular, oğullarının cesedinin
devletin koruma ve gözetim yükümlülüğü altındaki Trabzon Adli Tıp Grup
Başkanlığı morgunda bulunduğu sırada tahrip edildiğini ileri sürmüşler ve buna
ilişkin olarak kendileri tarafından çekildiğini ileri sürdükleri fotoğrafları
dosyaya ibraz etmişlerdir. Otopsi raporunda “ölenin kahverengi gözlü, siyah
kısa saçlı, alnı önden ve yandan açık, üç dört günlük sakal bıyık tıraşlı
olduğu”na dair açıklamalardan anlaşıldığı üzere otopsi sırasında cesedin
yüzünün tamamen tahrip olmadığı anlaşılmaktadır. Keza otopsi raporunda ölenin
vücudunda yanık izi bulunduğuna dair bir tespit bulunmamaktadır. Başvurucunun,
iddialarını delil başlangıcı niteliğindeki fotoğraflara dayandırması nedeniyle
iddiaların gerçekliğinin tespit edilmesi için bilimsel ve diğer nitelikteki
kanıtların toplanması gerekmektedir.
68. Somut olayın koşullarında
aydınlatılması gereken hususlar, başvurucuların ibraz ettiği fotoğraflardaki
tahrip edilmiş cesede ait görüntülerin başvurucuların oğluna ait olup olmadığı,
ona ait ise otopsi ve ölü muayene tutanağı sırasında çekilen CD'lerdeki
görüntülerle mukayese edilerek bu tahribatın cesedin başvuruculara teslim
edildiği 3/7/2010 tarihinden önce devletin koruma ve gözetimindeki Hastane,
Adli Tıp morgu ya da başka bir yerde gerçekleşip gerçekleşmediği, devletin
koruması altında bulunan bir yerde gerçekleştiği tespit edildiği takdirde
failin kimliğinin ortaya çıkarılmasıdır. Başvurucuların müracaatları üzerine
Cumhuriyet Savcılığında bu iddialarla ilgili olarak soruşturmayı gerektirecek
yeterlilikte kuşku oluştuğu, bu kuşkunun giderilmesi için iki kez bilirkişi incelemesi
yaptırıldığı anlaşılmıştır. Ancak dosyadaki en önemli veri olan ve uyuşmazlığın
kaynağı sayılan fotoğrafların bilirkişilere tevdi edilmemesi nedeniyle
bilirkişi incelemesinin, soruşturmadagerçekleştirilmek istenen amaçla uygun
nitelikte bir araç olma özelliğini taşıdığı söylenemeyeceğinden sağlıklı bir
neticeye varılması mümkün olmamıştır.
69. Öncelikle cesedin başvurucuya
teslimi sırasında bulunan adli tıp görevlisi A.P.K. ile teşhise katılan ölenin
dayısı A.E.nin bu konuda beyanlarına başvurulması, otopsi raporu ve ölü muayene
tutanağında belirtilen yaralar ile başvurucunun ibraz ettiği fotoğraflarda
bulunan yaraların yerleri ve niteliğinin uzman bir bilirkişiye incelettirilip
gerektiği takdirde gömüldüğü mezar açılarak cesedin kimliği konusunda moleküler
genetik inceleme yaptırılmaması, ayrıca yandığı ileri sürülen bölgelerden doku
örnekleri alınarak cesedin yakılıp yakılmadığının açıklığa kavuşturulması
yoluna gidilmemesi soruşturmanın amacı açısından yeterli adımların atılmamış
olduğunu göstermektedir.
70. Başvurucuların suç ihbarı
dilekçesinde öne sürdükleri hususların doğru olup olmadığının denetlenebilmesi
ve soruşturmaya etkili bir şekilde katılımlarının sağlanması, ayrıntılı
ifadelerinin alınmasıyla mümkün olacaktır. Başvurucuların, cesedi bizzat
Cumhuriyet savcısından teslim aldıkları 3/7/2010 tarihi üzerinden üç ay gibi
uzunca bir süre geçtikten sonra suç duyurusunda bulunmuş olmaları, cesedin
fotoğraflarının çekildiği tarih ve kendilerine teslim edildiği andaki durumuyla
ilgili başvurucuların beyanlarının alınmasının önemini daha da artırmıştır.
71. Başvurucular tarafından suç
duyurusunda bulunulan 6/10/2010 ile dosyanın yetkisizlik kararıyla Trabzon
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği 1/12/2011 tarihleri arasında yaklaşık 14
ay boyunca Kelkit Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddiaların araştırılmasına
dönük herhangi bir girişimde bulunulduğuna dair başvuru dosyasında bilgi
bulunmamaktadır. Soruşturma dosyasının Trabzon Cumhuriyet
Başsavcılığınagelmesinden sonra iki kez bilirkişi incelemesi yaptırılması
dışında başkaca bir inceleme yapıldığını gösteren belge mevcut değildir. Sadece
iki kez bilirkişi incelemesi yaptırılan başvuru konusu soruşturmanın iki yıldan
fazla bir sürede sonuçlanması nedeniyle makul sayılacak bir sürede neticelendirilmediği
anlaşılmaktadır.
72. Özetle insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele gibi son derece ciddi bir isnat karşısında soruşturma
makamınınca olayların seyrini aydınlatmaya yönelik yeterli derinlikte ve
titizlikte yapılmadığı, başvurucuların ve tanıkların ifadeleri alınarak olayın
aydınlatılması yönünde yeterli çabanın gösterilmediği, soruşturmanın makul
sürede bitirilmediği anlaşılmıştır.
73. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın
17. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen “insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağı”nındevletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğü bakımından
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3.6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi
Yönünden
74. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
75. Başvurucular işkence ve kötü muamele yasağının
ihlal edildiğinin tespiti, soruşturmanın yenilenmesi ve ayrı ayrı 50.000 TL
tazminat talebinde bulunmuştur.
76. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının usul yönünden ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
77. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki
yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
78. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucularanet 10.000 TL manevi tazminatın müştereken ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
79. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL
harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama
giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA
B.Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının öngördüğü etkili soruşturma usul yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin İnsan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Trabzon Cumhuriyet
Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruculara net 10.000 manevi
tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F.Ödemelerin, kararın tebliğini takiben
başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G.Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.