TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
NESİBE DEMİR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/1988)
Karar Tarihi: 31/3/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Fatma KARAMAN ODABAŞI
Başvurucular
1. Nesibe DEMİR
2. Nazliye YÜRÜK
3. Nazım DEMİR
4. Nazmiye DEMİR
5. Nazmi DEMİR
6. Nazime SAYGI
7. Necip DEMİR
8. Nafiz DEMİR
9. Nazlı DEMİR
Vekili
Av. Erol ÇALLI
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, murisin 1995 yılında terör örgütü tarafından kaçırıldığı ve öldürüldüğü iddiasıyla 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddine ilişkin işleme karşı açılan davanın reddedilmesi nedeniyle yaşam ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/3/2013 tarihinde Hakkari Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 21/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından, 20/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 20/3/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvuruculardan Nesibe Demir'in eşi, diğer başvurucuların babası olan N.D. 1995 yılında ortadan kaybolmuş ve bir daha kendisinden haber alınamamıştır.
8. Başvurucuların murisinin kardeşi H.D., kardeşinin Çukurca Jandarma Karakol komutanı ve burada görevli bir astsubay ile birlikte kaçak silah ticareti yaptığını, kardeşinin kendisine düşen payı almak için 5/3/1995 tarihinde karakola gittiğini ancak bu kişilerin kardeşine düşen payı vermemek için kardeşini öldürdüklerini belirterek 2/8/1995 tarihinde Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuştur. Şikâyetçi daha sonraki beyanında ise bu hususları terör örgütü itirafçısı bir şahıstan duyduğunu, 5/3/1995 tarihinde kardeşi ile birlikteyken kardeşinin samimi ilişkisi bulunduğu şüphelilerin yanına gideceğini söyleyerek ayrıldığını ve bir daha kendisini görmediğini, muhtemelen şüpheliler tarafından öldürüldüğünü beyan etmiştir.
9. Çukurca Jandarma Karakol komutanı ve burada görevli bir astsubay hakkında adam öldürmek suçundan yapılan hazırlık soruşturması sonucunda Van 21. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı Askerî Savcılığının 31/3/1998 tarihli ve E.1998/28, K.1998/119 sayılı kararıyla N.D.nin kaybolması (ölmüş veya öldürülmüş olması ihtimalleri de dâhil olmak üzere) olayı ile ilgili olarak şüpheliler hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın ilgili gerekçesi şöyledir:
"... Çukurca İlçe J.K.lığının 24 Kasım 1997 tarih ve HRK: 0621-2422-97/9424 Sayılı yazısında N.D.nin, 1993-1994 yıllarında geçici köy koruculuğu görevi yaptığının, 1994 yılında koruculuk görevine son verildiğinin, 1995 yılında ise, şahsın terör örgütümensupları tarafından kaçırılıp öldürüldüğünün, amcasının oğlu Y.D.den öğrenildiğinin belirtildiği, ... gerek müşteki H.D.nin tanık olarak gösterdiği şahısların gerekse İlçe J.K.lığında görevli tanıkların tespit edilen ifadelerinde, N.D. ile şüpheliler arasında birlikte kaçak silah ticareti yapmalarından ileri gelen bir menfaat ilişkisi olduğuna, N.D.nin şüpheliler tarafından alıkonulduğuna veya öldürüldüğüne dair bu hususları teyit eden herhangi bir delilin bulunmadığı, N.D. isimli şahsın olay günü ilçe J.K.lığına geldiğine dair bir kayıt veya emarenin olmadığı, bir kısım tanıkların daha sonraki günlerde N.D.i Kuzey Irak'ta gördüklerini beyan ettikleri, öte yandan anılan şahsın, yukarıda belirtildiği gibi vefat ettiğine dair de herhangi bir tespitin yapılamadığı görülmüştür. ...
Bu haliyle, N.D. isimli şahsın öldürüldüğü iddia edilmiş olmasına rağmen bu konu kesinlik kazanamamış, şüphelilerin böyle bir olayı gerçekleştirdiği yolunda da herhangi bir delil tespit edilememiştir. Bu durumda, cesedi dahi bulunamayan N.D.nin ölmüş veya öldürülmüş olabileceği hususlarında kesin bir değerlendirme yapılarak bir sonuca varılmasının mümkün olmadığı, müştekinin şikayet dilekçesinde belirttiği, ....iddiasına karşı, şüphelilerin bu olay ile ilgilerinin bulunduğuna dair herhangi bir delil bulunmadığı..."
10. Başvuruculardan Nesibe Demir, eşi N.D.nin 1995 yılının Mart ayında karakoldan çağrıldığını belirterek evinden ayrıldığını, bir daha kendisinden haber alınamadığını ve eşinin öldürülmüş olmasının ihtimal dâhilinde bulunduğunu belirterek N.D.nin gaipliğine karar verilmesi istemiyle Çukurca Asliye Hukuk Mahkemesinde 2/5/2000 tarihinde dava açmıştır.
11. Çukurca Asliye Hukuk Mahkemesinin 18/10/2001 tarihli ve E.2000/15, K.2001/17 sayılı kararıyla N.D.nin en son 1994-1995 yıllarında ilçede görüldüğü, bu tarihten sonra ilçeye gelmediği, sağ veya ölü olup olmadığı hususunda herhangi bir bilgiye ulaşılamadığına ilişkin Çukurca İlçe Emniyet Müdürlüğünün 7/8/2001 tarihli yazısı, benzer mahiyetteki Çukurca İlçe Jandarma Komutanlığının 13/9/2001 tarihli yazısı, tanık H.D.nin beyanı, nüfus kayıtları ve yapılan ilanlar dikkate alınarak uzun süre kendisinden haber alınamayan N.D.nin gaipliğine karar verilmiştir.
12. Başvurucular 26/7/2005 tarihinde, murislerinin terör örgütü mensubu kimliği belirsiz kişilerce kaçırılarak öldürüldüğü ve cesedine de ulaşılamadığından bahisle 5233 sayılı Kanun hükümlerinden yararlandırılmaları ve zararlarının karşılanması istemiyle Hakkari Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon)başvurmuşlardır.
13. Komisyon 23/3/2007 tarihli ve 2007/1-799 sayılı kararı ile, 5233 sayılı Kanun kapsamına girmediği gerekçesiyle başvurunun reddine karar vermiştir.
14. Başvurucular; murisin terör örgütü tarafından kaçırılarak öldürüldüğünü, bu hususun Van 21. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı Askerî Savcılığının 31/3/1998 tarihli ve E.1998/28, K.1998/119 sayılı kararı ve bu kararda geçen Çukurca İlçe Jandarma Komutanlığının 24/11/1997 tarihli ve HRK: 0621-2422-97/9424 sayılı yazısı ise sabit olduğunu, 5233 sayılı Kanun kapsamında zararlarının karşılanması gerektiğini belirterek başvurunun reddine ilişkin 23/3/2007 tarihli Komisyon kararının iptali istemiyle Hakkari Valiliği (İdare) aleyhine 19/6/2007 tarihinde Van İdare Mahkemesinde dava açmışlardır.
15.Van İdare Mahkemesinin 28/5/2008 tarihli ve E.2007/1792, K.2008/1135 sayılı kararı iledavanın reddine karar verilmiştir. Kararın ilgili gerekçesi şöyledir:
"... Davacıların murisi N.D.nin 1995 yılı Mart ayı içerisinde karakola çağrıldığını söyleyerek evden ayrıldığı, bu tarihten itibaren kendisinden haber alınamaması ve cesedinin de bulunamaması sebebiyle ölüp ölmediği yönünde kesin bir bilgiye ulaşılamadığından Çukurca Asliye Hukuk Mahkemesinin 18/10/2001 gün ve E.2000/15, K.2001/17 sayılı kararıyla gaipliğine karar verildiği, ölüm olayı nedeniyle yapılan araştırma ve kovuşturma aşamasında alınan tanık ifadelerinde N.D.nin Çukurca İlçe Karakol görevlilerince öldürüldüğü, terör örgütü mensuplarınca öldürüldüğü, şahsın daha sonraki tarihlerde Kuzey Irak'ta görüldüğüne ilişkin çelişkili beyanların olduğu dolayısıyla şahsın öldüğüne dair herhangi bir tespitin yapılamadığı, davacılar tarafından, murislerinin terör örgütü mensuplarınca öldürüldüğü iddiası ile ... zararın tazmini istemiyle 5233 sayılı Yasa kapsamında yapılan başvurunun ... reddedilmesi üzerine de görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Olayda, davacıların murisi N.D.nin öldüğüne dair herhangi bir tespitin yapılamaması karşısında, meydana geldiği iddia olunan ölüm olayı sebebiyle oluşan zararın 5233 sayılı yasa kapsamında karşılanması gereken bir zarar olmadığı ... başvurunun "kanun kapsamına girmediği" gerekçesi ile reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunma(dığı)
..."
16. Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 21/11/2011 tarihli ve E.2011/9712, K.2011/4154 sayılı ilamıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.
17. Karar düzeltme talebi, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 24/9/2012 tarihli ve E.2012/6442, K.2012/5743 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
18.Karar, başvuruculara 4/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19.Başvurucular 4/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
20. 5233 sayılı Kanun'un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Karar'ın 1. maddesi (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-24).
21. 5233 sayılı Kanun'un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
...
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır."
22. 17/2/1926 tarihli ve 743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenisi'nin 31. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya çoktanberi kendisinden haber alınamıyan bir kimsenin ölümü pek muhtemel görünürse, hakları ölüme muallak kimselerin talebi hakim gaipliğe karar verebilir."
23. 743 sayılı mülga Kanun'un 32. maddesi şöyledir:
"Gaiplik kararı talep olunabilmek için, ölüm tehlikesinden en aşağı bir sene yahut gaibin son haberinden beş sene geçmiş olmak lazımdır.
Hakim, gaip hakkında malumatı olan kimseler muayyen bir müddet içinde malumatlarını bildirmek için usulü dairesinde ilan edilen bir tebliğ ile davet eder. Bu müddet birinci ilan tarihinden itibaren en aşağı bir senedir."
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 31/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
25. Başvurucular, murislerinin 1995 yılının Mart ayında terör örgütü tarafından kaçırılarak öldürüldüğünü, murisin kaçırılması ve cesedine ulaşılamayacak şekilde öldürülmesi nedeniyle uğradıkları zararların karşılanması istemiyle 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları talebin ve akabinde açtıkları davanın reddedildiğini, taleplerin değerlendirilmesi hususundaki idari sürecin ve yapılan yargılamanın yaklaşık yedi yıl sürdüğünü ve makul bir sürede sonuçlanmadığını, devletin vatandaşın can güvenliğini korumak zorunda olduğunu, ölüm olayı sebebiyle maddi ve manevi zarara uğradıklarını,murisin terör örgütü tarafından kaçırılarak öldürüldüğü hususunun Van 21. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı Askerî Savcılığının 31/3/1998 tarihli ve E.1998/28, K.1998/119 sayılı kararı ve bu kararda geçen Çukurca İlçe Jandarma Komutanlığının 24/11/1997 tarihli ve HRK: 0621-2422-97/9424 sayılı yazısı ise sabit olduğunu, murisin ölmüş olduğunun gaiplik kararı ile ortaya konulduğunu belirterek Anayasa’nın 17., 36. ve 40. maddesinde güvence altına alınan yaşam, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler; Komisyona yapılan başvurunun kabulüne hükmedilerek talep edilen maddi ve manevi zararlarlarının ödenmesi talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
27. Başvurucular, devletin vatandaşın can güvenliğini korumak zorunda olduğunu ve ölüm olayı sebebiyle maddi ve manevi zarara uğradıklarını belirterek yaşam hakkının, idari süreç ve yapılan yargılamanın uzun sürmesi sebebiyle etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş iseler de iddiaların özünün adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılama ve makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olduğu anlaşılmış; bu kapsamda başvurucuların Anayasa'nın 17. ve 40. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiği iddiasının başvurucuların diğer iddialarıyla beraber Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında aşağıdaki başlıklar altında incelenmesi uygun görülmüştür:
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a.Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
28. Başvurucular, murislerinin 1995 yılının Mart ayında terör örgütü tarafından kaçırılarak cesedine ulaşılamayacak şekilde öldürülmesi sebebiyle maddi ve manevi zararlarının doğmuş olmasına rağmen 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddedildiğini, devletin vatandaşın can güvenliğini korumak zorunda olduğunu, ölüm olayı sebebiyle maddi ve manevi zararlarının devlet tarafından karşılanması gerektiğini, murisin terör örgütü tarafından kaçırılarak öldürüldüğü hususunun Van 21. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı Askerî Savcılığının 31/3/1998 tarihli ve E.1998/28, K.1998/119 sayılı kararı ve bu kararda geçen Çukurca İlçe Jandarma Komutanlığının 24/11/1997 tarihli ve HRK: 0621-2422-97/9424 sayılı yazısı ise sabit olduğunu, murisin ölmüş olduğunun gaiplik kararı ile ortaya konulduğunu belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
29. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
30. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
31. Terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler sebebiyle maddi zarara uğrayan kişilerin bu zararlarının karşılanması amacından hereketle 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde hangi zararların kanun kapsamı dışında bulunduğu belirtilmiş, 7. madde de ise karşılanacak zararlar açıklanmıştır.
32. Başvuru dilekçesi incelendiğinde başvurucuların; murisin terör örgütü tarafından kaçırılarak öldürüldüğü hususunun Van 21. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı Askerî Savcılığının 31/3/1998 tarihli ve E.1998/28, K.1998/119 sayılı kararı ve bu kararda geçen Çukurca İlçe Jandarma Komutanlığının 24/11/1997 tarihli ve HRK: 0621-2422-97/9424 sayılı yazısı ise sabit olduğunu, İlk Derece Mahkemesince murisin öldüğü hususunda herhangi bir tespitin yapılamadığı belirtilmiş ise de Komisyon kararında ölüm olayı kabul edildiği gibi bu hususta verilmiş bulunan gaiplik kararı bulunduğunu, 5233 sayılı Kanun kapsamında kalan tazminat talebinin reddedilmesi sebebiyle Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürdükleri anlaşılmaktadır.
33. Başvurucuların iddiaları ile beraber Van 21. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı Askerî Savcılığının 31/3/1998 tarihli ve E.1998/28, K.1998/119 sayılı kararında (bkz. § 9) ve Van İdare Mahkemesinin 28/5/2008 tarihli kararında (bkz. § 15) belirtilen gerekçeler incelendiğinde, iddiaların 5233 sayılı Kanun'un kapsamına ilişkin hükümler içeren 2. maddesinin Komisyon ve Derece Mahkemeleri tarafından yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
34. Van 21. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı Askerî Savcılığının 31/3/1998 tarihli ve E.1998/28, K.1998/119 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararında, Çukurca İlçe Jandarma Komutanlığının 24/11/1997 tarihli yazısı, müştekinin tanık olarak gösterdiği şahıslar ile İlçe Jandarma Komutanlığında görevli tanıkların alınan ifadeleri vebir kısım tanığın daha sonraki günlerde başvurucuların murisini Kuzey Irak'ta gördüklerine dair beyanları dikkate alınarak murisin öldürüldüğü iddiasının kesinlik kazanmadığı, murisin ölmüş veya öldürülmüş olabileceği hususlarında kesin bir değerlendirme yapılarak sonuca varılmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir. Yine içeriği kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara yansıyan Çukurca İlçe Jandarma Komutanlığının 24/11/1997 tarihli yazısında, 1995 yılında murisin terör örgütü mensuplarınca kaçırılarak öldürüldüğü hususunun murisin amcasının oğlu Y.D.nin beyanına dayandığı ve ondan öğrenildiği ifade edilmiş olup bu hususa ilişkin kesin bir belirlemeye yer verilmemiştir. Bu durumda başvurucuların iddiasının aksine kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar ve Çukurca İlçe Jandarma Komutanlığının yazı içeriklerine göre murisin terör örgütü mensubu kişilerce kaçırılarak öldürüldüğü hususunun sabit olduğu söylenemez.
35. Öte yandan başvurucularca ölüm olayının gaiplik kararı ile ortaya konulduğu iddia edilmiş ise de Çukurca Asliye Hukuk Mahkemesinin 18/10/2001 tarihli kararında, N.D.nin 1995 yılının Mart ayı içinde kaybolduğu, bu tarihten sonra sağ veya ölü olup olmadığı konusunda herhangi bir bilgiye ulaşılamadığı, kaybolan kişiye ilişkin son haber alma tarihinden itibaren beş yıl geçtiği gerekçelerine yer verildiği; Mahkemece verilen gaiplik kararının ölüm olayının kesinliğinden ziyade 743 sayılı mülga Kanun'un 31. maddesinde de belirtildiği şekilde kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan kişinin ölümü hakkında kuvvetli olasılık bulunması hâline dayandığı anlaşılmaktadır.
36. Van İdare Mahkemesince verilen 28/5/2008 tarihli kararda, 5233 sayılı Kanun uyarınca idarenin tazminat ödemekle sorumlu tutulabilmesi için meydana gelen zararın terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle doğması gerektiğinin belirtildiği; dosya kapsamı, gaiplik kararı, yapılan araştırma ve kovuşturma aşamasında alınan tanık ifadeleri dikkate alındığında meydana geldiği iddia edilen ölüm olayı sebebiyle oluşan zararın 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanması gereken bir zarar olmadığı kanaatine varıldığı gerekçeleriyle başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
37. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ve somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir derece mahkemelerine aittir.
38. Başvurucuların dava ve temyiz aşamasında da aynen ileri sürdükleri iddialarının idari makamların ve Mahkemelerin delilleri değerlendirmesine ve konuya ilişkin hukuk kurallarının Mahkemeler tarafından yorumlanmasına ilişkin olduğu anlaşılmakta olup Derece Mahkemelerinin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
39. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b.Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
41. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürülen giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari sürecin ve yapılan yargılamanın yaklaşık yedi yıl sürdüğünü ve makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
42. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
43. Ancak toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin her durumda makul olduğu şeklinde bir değerlendirme yapılması mümkün değildir.Başvuru konusu olaydaki gibi yargılama aşamasında geçen sürelerin göreceli olarak uzun olduğu durumlarda ayrıca değerlendirme yapılması gerekmektedir.
44. Somut başvuru bakımından başvurucuların 26/7/2005 tarihinde Komisyona başvurduğu, Komisyonca 23/3/2007 tarihli kararla başvurunun reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde ise Komisyon tarafından başvurucuların taleplerinin reddi sonrasında 19/6/2007 tarihinde dava dilekçesinin Van İdare Mahkemesine sunulması suretiyle dava sürecinin başladığı, Van İdare Mahkemesinin 28/5/2008 tarihli kararı ile davanın reddine karar verildiği, davacılar tarafından kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 21/11/2011 tarihli ilamı ile hükmün onandığı, karar düzeltme isteminin ise aynı Dairenin 24/9/2012 tarihli ilamı ile reddedildiği anlaşılmaktadır.
45.Sonuç olarak idari makamlar ile yargılamada geçen ve makul sürede yargılanma hakkı kapsamında dikkate alınması gereken toplam sürenin yaklaşık 7 yıl 3 ay olduğu; bu sürelerin yaklaşık 5 yıl 4 ayının yargılama aşamasında geçtiği, açıkça dava sürecinin uzun sürmesinden de şikâyet eden başvurucuların tutumlarının yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğunun tespit edilmediği anlaşılmaktadır.
46. Somut başvuruya bir bütün olarak bakıldığında başvurunun karara bağlanma süresi toplamda sekiz yılın altında gerçekleşmiş ise de yaklaşık 5 yıl 4 aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
48. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
49. Başvurucular, Komisyona yapılan başvurunun kabulü ile Komisyon aşamasında talep ettikleri maddi ve manevi zararlarının ödenmesine karar verilmesini istemişler, eksikliğin giderilmesi bildirimine cevaben Komisyona yapılan başvuruda 120.000 TL maddi ve 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunduklarını belirtmişlerdir.
50. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
51. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken net 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
52. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
53. Dosyaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara müştereken net 3.000 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKENÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
31/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.