TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NESİBE DEMİR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1988)
|
|
Karar Tarihi: 31/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Fatma
KARAMAN ODABAŞI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Nesibe
DEMİR
|
|
|
2. Nazliye YÜRÜK
|
|
|
3. Nazım
DEMİR
|
|
|
4. Nazmiye
DEMİR
|
|
|
5. Nazmi
DEMİR
|
|
|
6. Nazime SAYGI
|
|
|
7. Necip
DEMİR
|
|
|
8. Nafiz DEMİR
|
|
|
9. Nazlı
DEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Erol
ÇALLI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, murisin 1995 yılında terör örgütü tarafından
kaçırıldığı ve öldürüldüğü iddiasıyla 17/7/2004
tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddine ilişkin
işleme karşı açılan davanın reddedilmesi nedeniyle yaşam ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/3/2013 tarihinde Hakkari
Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 21/12/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından, 20/2/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 20/3/2015
tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda
sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP)
aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle
şöyledir:
7. Başvuruculardan Nesibe Demir'in eşi, diğer başvurucuların
babası olan N.D. 1995 yılında ortadan kaybolmuş ve bir daha kendisinden haber
alınamamıştır.
8. Başvurucuların murisinin kardeşi H.D.,
kardeşinin Çukurca Jandarma Karakol komutanı ve burada görevli bir astsubay ile
birlikte kaçak silah ticareti yaptığını, kardeşinin kendisine düşen payı almak
için 5/3/1995 tarihinde karakola gittiğini ancak bu kişilerin kardeşine düşen
payı vermemek için kardeşini öldürdüklerini belirterek 2/8/1995 tarihinde
Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuştur. Şikâyetçi daha sonraki
beyanında ise bu hususları terör örgütü itirafçısı bir şahıstan duyduğunu, 5/3/1995 tarihinde kardeşi ile birlikteyken kardeşinin
samimi ilişkisi bulunduğu şüphelilerin yanına gideceğini söyleyerek ayrıldığını
ve bir daha kendisini görmediğini, muhtemelen şüpheliler tarafından
öldürüldüğünü beyan etmiştir.
9. Çukurca Jandarma Karakol komutanı ve burada görevli bir
astsubay hakkında adam öldürmek suçundan yapılan hazırlık soruşturması
sonucunda Van 21. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı Askerî Savcılığının 31/3/1998 tarihli ve E.1998/28, K.1998/119 sayılı kararıyla N.D.nin kaybolması (ölmüş veya öldürülmüş olması
ihtimalleri de dâhil olmak üzere) olayı ile ilgili olarak şüpheliler hakkında
kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın ilgili
gerekçesi şöyledir:
"... Çukurca İlçe J.K.lığının 24 Kasım 1997 tarih ve HRK: 0621-2422-97/9424
Sayılı yazısında N.D.nin, 1993-1994 yıllarında geçici
köy koruculuğu görevi yaptığının, 1994 yılında koruculuk görevine son
verildiğinin, 1995 yılında ise, şahsın terör örgütümensupları
tarafından kaçırılıp öldürüldüğünün, amcasının oğlu Y.D.den
öğrenildiğinin belirtildiği, ... gerek müşteki H.D.nin
tanık olarak gösterdiği şahısların gerekse İlçe J.K.lığında
görevli tanıkların tespit edilen ifadelerinde, N.D. ile şüpheliler arasında
birlikte kaçak silah ticareti yapmalarından ileri gelen bir menfaat ilişkisi
olduğuna, N.D.nin şüpheliler tarafından
alıkonulduğuna veya öldürüldüğüne dair bu hususları teyit eden herhangi bir
delilin bulunmadığı, N.D. isimli şahsın olay günü ilçe J.K.lığına
geldiğine dair bir kayıt veya emarenin olmadığı, bir kısım tanıkların daha
sonraki günlerde N.D.i Kuzey Irak'ta gördüklerini
beyan ettikleri, öte yandan anılan şahsın, yukarıda belirtildiği gibi vefat
ettiğine dair de herhangi bir tespitin yapılamadığı görülmüştür. ...
Bu haliyle, N.D. isimli şahsın öldürüldüğü
iddia edilmiş olmasına rağmen bu konu kesinlik kazanamamış, şüphelilerin böyle
bir olayı gerçekleştirdiği yolunda da herhangi bir delil tespit edilememiştir.
Bu durumda, cesedi dahi bulunamayan N.D.nin ölmüş
veya öldürülmüş olabileceği hususlarında kesin bir değerlendirme yapılarak bir
sonuca varılmasının mümkün olmadığı, müştekinin şikayet dilekçesinde
belirttiği, ....iddiasına karşı, şüphelilerin bu olay
ile ilgilerinin bulunduğuna dair herhangi bir delil bulunmadığı..."
10. Başvuruculardan Nesibe Demir, eşi N.D.nin
1995 yılının Mart ayında karakoldan çağrıldığını belirterek evinden
ayrıldığını, bir daha kendisinden haber alınamadığını ve eşinin öldürülmüş
olmasının ihtimal dâhilinde bulunduğunu belirterek N.D.nin
gaipliğine karar verilmesi istemiyle Çukurca Asliye Hukuk Mahkemesinde 2/5/2000 tarihinde dava açmıştır.
11. Çukurca Asliye Hukuk Mahkemesinin 18/10/2001
tarihli ve E.2000/15, K.2001/17 sayılı kararıyla N.D.nin
en son 1994-1995 yıllarında ilçede görüldüğü, bu tarihten sonra ilçeye
gelmediği, sağ veya ölü olup olmadığı hususunda herhangi bir bilgiye
ulaşılamadığına ilişkin Çukurca İlçe Emniyet Müdürlüğünün 7/8/2001 tarihli
yazısı, benzer mahiyetteki Çukurca İlçe Jandarma Komutanlığının 13/9/2001
tarihli yazısı, tanık H.D.nin beyanı, nüfus kayıtları
ve yapılan ilanlar dikkate alınarak uzun süre kendisinden haber alınamayan N.D.nin gaipliğine karar verilmiştir.
12. Başvurucular 26/7/2005 tarihinde,
murislerinin terör örgütü mensubu kimliği belirsiz kişilerce kaçırılarak
öldürüldüğü ve cesedine de ulaşılamadığından bahisle 5233 sayılı Kanun
hükümlerinden yararlandırılmaları ve zararlarının karşılanması istemiyle
Hakkari Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonuna
(Komisyon)başvurmuşlardır.
13. Komisyon 23/3/2007 tarihli ve 2007/1-799 sayılı kararı ile, 5233 sayılı Kanun kapsamına girmediği gerekçesiyle
başvurunun reddine karar vermiştir.
14. Başvurucular; murisin terör örgütü tarafından kaçırılarak
öldürüldüğünü, bu hususun Van 21. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı Askerî
Savcılığının 31/3/1998 tarihli ve E.1998/28,
K.1998/119 sayılı kararı ve bu kararda geçen Çukurca İlçe Jandarma
Komutanlığının 24/11/1997 tarihli ve HRK: 0621-2422-97/9424 sayılı yazısı ise
sabit olduğunu, 5233 sayılı Kanun kapsamında zararlarının karşılanması
gerektiğini belirterek başvurunun reddine ilişkin 23/3/2007 tarihli Komisyon
kararının iptali istemiyle Hakkari Valiliği (İdare) aleyhine 19/6/2007
tarihinde Van İdare Mahkemesinde dava açmışlardır.
15.Van İdare Mahkemesinin 28/5/2008
tarihli ve E.2007/1792, K.2008/1135 sayılı kararı iledavanın
reddine karar verilmiştir. Kararın ilgili gerekçesi şöyledir:
"... Davacıların murisi N.D.nin 1995 yılı Mart ayı içerisinde karakola çağrıldığını
söyleyerek evden ayrıldığı, bu tarihten itibaren kendisinden haber alınamaması
ve cesedinin de bulunamaması sebebiyle ölüp ölmediği yönünde kesin bir bilgiye
ulaşılamadığından Çukurca Asliye Hukuk Mahkemesinin 18/10/2001 gün ve
E.2000/15, K.2001/17 sayılı kararıyla gaipliğine karar verildiği, ölüm olayı
nedeniyle yapılan araştırma ve kovuşturma aşamasında alınan tanık ifadelerinde N.D.nin Çukurca İlçe Karakol görevlilerince öldürüldüğü,
terör örgütü mensuplarınca öldürüldüğü, şahsın daha sonraki tarihlerde Kuzey
Irak'ta görüldüğüne ilişkin çelişkili beyanların olduğu dolayısıyla şahsın
öldüğüne dair herhangi bir tespitin yapılamadığı, davacılar tarafından,
murislerinin terör örgütü mensuplarınca öldürüldüğü iddiası ile
... zararın tazmini istemiyle 5233 sayılı Yasa kapsamında yapılan başvurunun ... reddedilmesi üzerine
de görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Olayda, davacıların murisi N.D.nin
öldüğüne dair herhangi bir tespitin yapılamaması karşısında, meydana geldiği
iddia olunan ölüm olayı sebebiyle oluşan zararın 5233 sayılı yasa kapsamında
karşılanması gereken bir zarar olmadığı ... başvurunun "kanun kapsamına girmediği" gerekçesi
ile reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunma(dığı)
..."
16. Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 21/11/2011 tarihli ve E.2011/9712,
K.2011/4154 sayılı ilamıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.
17. Karar düzeltme talebi, Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 24/9/2012 tarihli ve E.2012/6442,
K.2012/5743 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
18.Karar, başvuruculara 4/2/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
19.Başvurucular 4/3/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
20. 5233 sayılı Kanun'un 1., 2., 4.,
6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve
2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Karar'ın 1. maddesi (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-24).
21. 5233 sayılı Kanun'un 25/4/2013
tarihli ve 6462 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve
üçüncü fıkraları şöyledir:
"Yaralanma,
engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek
üzere yaralanma derecesine göre,
b)
Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak
tespit edilenlere dört katından yirmidört katı
tutarına kadar,
c)
Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak
tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d)
Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak
tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
...
Birinci
fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır."
22. 17/2/1926 tarihli ve 743 sayılı
mülga Türk Kanunu Medenisi'nin 31. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
"Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya çoktanberi kendisinden haber alınamıyan
bir kimsenin ölümü pek muhtemel görünürse, hakları ölüme muallak kimselerin
talebi hakim gaipliğe karar verebilir."
23. 743 sayılı mülga Kanun'un 32. maddesi şöyledir:
"Gaiplik kararı talep olunabilmek için,
ölüm tehlikesinden en aşağı bir sene yahut gaibin son haberinden beş sene
geçmiş olmak lazımdır.
Hakim, gaip hakkında malumatı olan kimseler muayyen bir müddet içinde
malumatlarını bildirmek için usulü dairesinde ilan edilen bir tebliğ ile davet
eder. Bu müddet birinci ilan tarihinden itibaren en aşağı bir senedir."
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 31/3/2016 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
25. Başvurucular,
murislerinin 1995 yılının Mart ayında terör örgütü tarafından kaçırılarak
öldürüldüğünü, murisin kaçırılması ve cesedine ulaşılamayacak şekilde
öldürülmesi nedeniyle uğradıkları zararların karşılanması istemiyle 5233 sayılı
Kanun kapsamında yaptıkları talebin ve akabinde açtıkları davanın
reddedildiğini, taleplerin değerlendirilmesi hususundaki idari sürecin ve
yapılan yargılamanın yaklaşık yedi yıl sürdüğünü ve makul bir sürede
sonuçlanmadığını, devletin vatandaşın can güvenliğini korumak zorunda olduğunu,
ölüm olayı sebebiyle maddi ve manevi zarara uğradıklarını,murisin
terör örgütü tarafından kaçırılarak öldürüldüğü hususunun Van 21. Jandarma
Sınır Tümen Komutanlığı Askerî Savcılığının 31/3/1998 tarihli ve E.1998/28,
K.1998/119 sayılı kararı ve bu kararda geçen Çukurca İlçe Jandarma
Komutanlığının 24/11/1997 tarihli ve HRK: 0621-2422-97/9424 sayılı yazısı ise
sabit olduğunu, murisin ölmüş olduğunun gaiplik kararı ile ortaya konulduğunu
belirterek Anayasa’nın 17., 36. ve 40. maddesinde
güvence altına alınan yaşam, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşler; Komisyona yapılan başvurunun kabulüne hükmedilerek
talep edilen maddi ve manevi zararlarlarının ödenmesi
talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
27. Başvurucular, devletin vatandaşın
can güvenliğini korumak zorunda olduğunu ve ölüm olayı sebebiyle maddi ve
manevi zarara uğradıklarını belirterek yaşam hakkının, idari süreç ve yapılan
yargılamanın uzun sürmesi sebebiyle etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş iseler de iddiaların özünün adil yargılanma hakkı kapsamında
hakkaniyete uygun yargılama ve makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olduğu
anlaşılmış; bu kapsamda başvurucuların Anayasa'nın 17. ve 40. maddelerinde
düzenlenen haklarının ihlal edildiği iddiasının başvurucuların diğer
iddialarıyla beraber Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında aşağıdaki başlıklar
altında incelenmesi uygun görülmüştür:
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a.Hakkaniyete Uygun Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
28. Başvurucular, murislerinin 1995 yılının Mart ayında terör
örgütü tarafından kaçırılarak cesedine ulaşılamayacak şekilde öldürülmesi
sebebiyle maddi ve manevi zararlarının doğmuş olmasına rağmen 5233 sayılı Kanun
kapsamında yapılan başvurunun reddedildiğini, devletin vatandaşın can
güvenliğini korumak zorunda olduğunu, ölüm olayı sebebiyle maddi ve manevi
zararlarının devlet tarafından karşılanması gerektiğini, murisin terör örgütü
tarafından kaçırılarak öldürüldüğü hususunun Van 21. Jandarma Sınır Tümen
Komutanlığı Askerî Savcılığının 31/3/1998 tarihli ve
E.1998/28, K.1998/119 sayılı kararı ve bu kararda geçen Çukurca İlçe Jandarma
Komutanlığının 24/11/1997 tarihli ve HRK: 0621-2422-97/9424 sayılı yazısı ise
sabit olduğunu, murisin ölmüş olduğunun gaiplik kararı ile ortaya konulduğunu
belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma
haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
29. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, bireysel
başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların
incelemeye tabi tutulamayacağı, 30/3/2011 tarihli ve
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği
belirtilmiştir.
30. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas
yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
31. Terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler sebebiyle maddi zarara uğrayan kişilerin bu zararlarının
karşılanması amacından hereketle 5233 sayılı Kanun’un
2. maddesinde hangi zararların kanun kapsamı dışında bulunduğu belirtilmiş, 7.
madde de ise karşılanacak zararlar açıklanmıştır.
32. Başvuru dilekçesi incelendiğinde başvurucuların; murisin
terör örgütü tarafından kaçırılarak öldürüldüğü hususunun Van 21. Jandarma
Sınır Tümen Komutanlığı Askerî Savcılığının 31/3/1998
tarihli ve E.1998/28, K.1998/119 sayılı kararı ve bu kararda geçen Çukurca İlçe
Jandarma Komutanlığının 24/11/1997 tarihli ve HRK: 0621-2422-97/9424 sayılı
yazısı ise sabit olduğunu, İlk Derece Mahkemesince murisin öldüğü hususunda
herhangi bir tespitin yapılamadığı belirtilmiş ise de Komisyon kararında ölüm
olayı kabul edildiği gibi bu hususta verilmiş bulunan gaiplik kararı
bulunduğunu, 5233 sayılı Kanun kapsamında kalan tazminat talebinin reddedilmesi
sebebiyle Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürdükleri
anlaşılmaktadır.
33. Başvurucuların iddiaları ile beraber Van 21. Jandarma Sınır
Tümen Komutanlığı Askerî Savcılığının 31/3/1998
tarihli ve E.1998/28, K.1998/119 sayılı kararında (bkz. § 9) ve Van İdare
Mahkemesinin 28/5/2008 tarihli kararında (bkz. § 15) belirtilen gerekçeler
incelendiğinde, iddiaların 5233 sayılı Kanun'un kapsamına ilişkin hükümler
içeren 2. maddesinin Komisyon ve Derece Mahkemeleri tarafından yorumlanmasında
isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
34. Van 21. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı Askerî Savcılığının
31/3/1998 tarihli ve E.1998/28, K.1998/119 sayılı
kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararında, Çukurca İlçe Jandarma Komutanlığının
24/11/1997 tarihli yazısı, müştekinin tanık olarak gösterdiği şahıslar ile İlçe
Jandarma Komutanlığında görevli tanıkların alınan ifadeleri vebir
kısım tanığın daha sonraki günlerde başvurucuların murisini Kuzey Irak'ta
gördüklerine dair beyanları dikkate alınarak murisin öldürüldüğü iddiasının
kesinlik kazanmadığı, murisin ölmüş veya öldürülmüş olabileceği hususlarında
kesin bir değerlendirme yapılarak sonuca varılmasının mümkün olmadığı
belirtilmiştir. Yine içeriği kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara
yansıyan Çukurca İlçe Jandarma Komutanlığının 24/11/1997
tarihli yazısında, 1995 yılında murisin terör örgütü mensuplarınca kaçırılarak
öldürüldüğü hususunun murisin amcasının oğlu Y.D.nin
beyanına dayandığı ve ondan öğrenildiği ifade edilmiş olup bu hususa ilişkin
kesin bir belirlemeye yer verilmemiştir. Bu durumda başvurucuların iddiasının
aksine kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar ve Çukurca İlçe Jandarma
Komutanlığının yazı içeriklerine göre murisin terör örgütü mensubu kişilerce kaçırılarak
öldürüldüğü hususunun sabit olduğu söylenemez.
35. Öte yandan başvurucularca ölüm olayının gaiplik kararı ile
ortaya konulduğu iddia edilmiş ise de Çukurca Asliye Hukuk Mahkemesinin 18/10/2001 tarihli kararında, N.D.nin
1995 yılının Mart ayı içinde kaybolduğu, bu tarihten sonra sağ veya ölü olup
olmadığı konusunda herhangi bir bilgiye ulaşılamadığı, kaybolan kişiye ilişkin
son haber alma tarihinden itibaren beş yıl geçtiği gerekçelerine yer verildiği;
Mahkemece verilen gaiplik kararının ölüm olayının kesinliğinden ziyade 743
sayılı mülga Kanun'un 31. maddesinde de belirtildiği şekilde kendisinden uzun
zamandan beri haber alınamayan kişinin ölümü hakkında kuvvetli olasılık
bulunması hâline dayandığı anlaşılmaktadır.
36. Van İdare Mahkemesince verilen 28/5/2008
tarihli kararda, 5233 sayılı Kanun uyarınca idarenin tazminat ödemekle sorumlu
tutulabilmesi için meydana gelen zararın terör eylemleri veya terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle doğması gerektiğinin belirtildiği;
dosya kapsamı, gaiplik kararı, yapılan araştırma ve kovuşturma aşamasında
alınan tanık ifadeleri dikkate alındığında meydana geldiği iddia edilen ölüm
olayı sebebiyle oluşan zararın 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanması
gereken bir zarar olmadığı kanaatine varıldığı gerekçeleriyle başvurunun
reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı
belirtilmiştir.
37. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ve
somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir derece
mahkemelerine aittir.
38. Başvurucuların dava ve temyiz aşamasında da aynen ileri
sürdükleri iddialarının idari makamların ve Mahkemelerin delilleri
değerlendirmesine ve konuya ilişkin hukuk kurallarının Mahkemeler tarafından
yorumlanmasına ilişkin olduğu anlaşılmakta olup Derece Mahkemelerinin kararında
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan
herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
39. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemeleri
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b.Makul Sürede Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
41. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürülen
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari sürecin ve yapılan
yargılamanın yaklaşık yedi yıl sürdüğünü ve makul sürede sonuçlandırılmadığını
belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
42. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 61-69; Mahmut
Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014,
§§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66).
Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği
ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı
durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır (İsmet Kaya, B. No:
2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
43. Ancak toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların
karara bağlanma süresinin her durumda makul olduğu şeklinde bir değerlendirme
yapılması mümkün değildir.Başvuru
konusu olaydaki gibi yargılama aşamasında geçen sürelerin göreceli olarak uzun
olduğu durumlarda ayrıca değerlendirme yapılması gerekmektedir.
44. Somut başvuru bakımından başvurucuların 26/7/2005
tarihinde Komisyona başvurduğu, Komisyonca 23/3/2007 tarihli kararla başvurunun
reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Başvuruya konu yargılama süreci
incelendiğinde ise Komisyon tarafından başvurucuların taleplerinin reddi
sonrasında 19/6/2007 tarihinde dava dilekçesinin Van
İdare Mahkemesine sunulması suretiyle dava sürecinin başladığı, Van İdare
Mahkemesinin 28/5/2008 tarihli kararı ile davanın reddine karar verildiği,
davacılar tarafından kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 21/11/2011 tarihli ilamı ile hükmün
onandığı, karar düzeltme isteminin ise aynı Dairenin 24/9/2012 tarihli ilamı
ile reddedildiği anlaşılmaktadır.
45.Sonuç olarak idari makamlar ile
yargılamada geçen ve makul sürede yargılanma hakkı kapsamında dikkate alınması
gereken toplam sürenin yaklaşık 7 yıl 3 ay olduğu; bu sürelerin yaklaşık 5 yıl
4 ayının yargılama aşamasında geçtiği, açıkça dava sürecinin uzun sürmesinden
de şikâyet eden başvurucuların tutumlarının yargılamanın uzamasına özellikle
bir etkisi olduğunun tespit edilmediği anlaşılmaktadır.
46. Somut başvuruya bir bütün olarak bakıldığında başvurunun
karara bağlanma süresi toplamda sekiz yılın altında gerçekleşmiş ise de
yaklaşık 5 yıl 4 aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
48. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
49. Başvurucular, Komisyona yapılan başvurunun kabulü ile
Komisyon aşamasında talep ettikleri maddi ve manevi zararlarının ödenmesine
karar verilmesini istemişler, eksikliğin giderilmesi bildirimine cevaben
Komisyona yapılan başvuruda 120.000 TL maddi ve 30.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunduklarını belirtmişlerdir.
50. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
51. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara
müştereken net 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
52. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen
ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir
belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
53. Dosyaki belgelerden tespit edilen
198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama
giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara müştereken net 3.000 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKENÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
31/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.