TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BİRGÜL KOCAMIŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3540)
|
|
Karar Tarihi: 31/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Kamil KAYA
|
Basvurucu
|
:
|
Birgül
KOCAMIŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
GÜL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; aile konutu olan taşınmazın, eşlerden biri
tarafından diğer eşin rızası olmadan ipotek edilmesi üzerine açılan ipoteğin
iptali davasında hatalı değerlendirme sonucu benzer davalarda verilen
kararların aksi yönde adil olmayan karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/5/2013 tarihinde Gemlik Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 9/2/2016 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucunun, ailesiyle birlikte aile konutu olarak
kullandığı ve tapuda eşi adına kayıtlı Bursa ili Gemlik ilçesi Hamidiye
Mahallesi 762 ada 3 parsel 2 bağımsız bölüm numaralı mesken niteliğindeki daire
üzerinde bir şirket lehine başvurucunun eşi tarafından ipotek tesis edilmiştir.
6. Bahse konu taşınmaz hakkında rehnin
paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılıp taşınmazın satışının talep edilmesi
üzerine başvurucu, aile konutu olan taşınmaz üzerinde eşi tarafından ipotek
tesis edilmesi işleminde rızası bulunmadığını, 22/11/2001 tarihli ve 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi gereğince açık rızası alınmadan
gerçekleştirilen işlemin geçersiz olduğunu belirterek ipotek işleminin iptali
için Gemlik Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) 16/5/2011 tarihinde eşi ve lehine
ipotek tesis edilen şirket aleyhine dava açmıştır.
7. Mahkeme, aile mahkemesi sıfatıyla baktığı davada davacı
tanıklarını dinleyip dava konusu taşınmaza ait tapu kaydı ve ipotek akit
tablosu ile uyuşmazlıkla ilgili icra dosyalarını inceleyerek yaptığı
değerlendirme neticesinde 12/4/2012 tarihli ve E.2011/362, K.2012/282 sayılı
karar ile lehine ipotek tesis edilen davalı şirketin işlem sırasında taşınmazın
aile konutu olduğunu bilmediği, bu nedenle iyi niyetli olduğu gerekçesiyle
davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Tüm dosya kapsamı ve delillerin
değerlendirilmesi sonucunda; Gemlik ilçesi hamidiye
mahallesi 762 ada, 3 parselde kayıtlı arsa üzerinde bulunan 2 bağımsız bölüm
numaralı meskenin davacı ve davalı M.K. tarafından aile konutu olarak
kullanıldığı, [d]avalı M.K.nin kayden
maliki bulunduğu ve aile konutu olarak kullanılan bu taşınmaz üzerine davalı
şirket lehine 09/01/2008 tarihli ipoteğitesis
ettirdiği, ipoteğin tesis edildiği tarihte dava konusu taşınmaz üzerinde herhangi
bir şerh dolayısıyla aile konutu şerhi de bulunmağı, ayrıca ipotek
sözleşmesinde bağımsız bölümlerin inşa edilmekte olduğunun açıklandığı
görülmüştür. Her ne kadar davacı bu işlemden bilgisinin olmadığını, bilgisi
dahilinde olmayan ipotek tesisi işlemine rızasının da bulunmadığını iddia
ederek eldeki davayı açmış ve MK' nun 194. maddesi
uyarınca ipotek tesis işleminin iptalini talep etmiş ise de,
salt davacının bilgisi ve rızası dışında bu işlemin gerçekleştirilmiş olması
davanın kabulü için yeterli değildir. Çünkü MK. 194 uyarınca diğereşin rızası alınmaksızın yapılan işlemin geçersiz
sayılabilmesi için davalı üçüncü kişinin burada şirketin dava konusu taşınmazın
aile konutu olduğunu bildiği halde ayni hak kazandığının yani tapu siciline
itimat prensibinden yararlanamayacağının da kanıtlanması gerekir. Somut olayda
davacı davalı üçüncü kişinin (şirketin) dava konusu taşınmazın aile konutu
olduğunu bildiği haldeayni hak kazandığını yani tapu
siciline itimat prensibinden yararlanamayacağını ispat edemiştir.
Davacı vekilinin davalının tacir olmasından
dolayı dava konusu taşınmazın aile konutu olduğunu basiretli bir işadamı gibi araştırması ve bilmesi gerekeceğinden MK'nun 1023. maddesinde düzenlenen
iyiniyetle tapuya itimat prensibinden
yararlanamayacağına ilişkin savları da anılan maddedeki prensibin daraltılarak
yorumlanmasının yasanın ruhuna uygun olmamasından ve iyiniyetin
ispatının haksız bir biçimde yer değiştirmesine sebebiyet vereceğinden kabule
şayan bulunmamıştır. Kaldı ki, ipotek sözleşmesinde dava konusu taşınmazın inşa
edilmekte olduğu yazılı bulunduğuna göre, hayatın olağan akışı gereği davalı
şirketten resmi belgede yazılı hususun aksini
araştırması beklenemez."
8. Başvurucunun temyizi üzerine anılan karar, Yargıtay 2. Hukuk
Dairesinin 19/10/2012 tarihli ve E.2012/20369, K.2012/25376 sayılı ilamı ile
oyçokluğu ile onanmıştır.
9. Karara muhalif olan üyenin karşıoy
gerekçesi şöyledir:
"Aile konutu üzerinde lehine ipotek tesis
edilen davalı, "ticaret şirketi" olup, tacirdir. Her tacir yasal olarak
ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli hareket etmekle yükümlüdür.
(TTK. m.20/2) Bu yükümlülük, alacağına teminat olarak gösterilen taşınmazın
fiili ve hukuki durumunu bilmeyi de gerektirir. Bu özeni göstermemiş ise iyiniyet iddiasında bulunamaz.(TMK.
.3/2) Vakıa ve karinelerden kanunen iyiniyet
iddiasında bulunamayacak durumu belirmiş olan kimsenin kötüniyetinin
diğer tarafa ispat ettirilmesine lüzum yoktur. (14.2.1951 tarihli ve 17/1
sayılı Yargıtay İçt. Bir. Kararı.) Bu bakımdan,
mahkemenin "davacının, davalı şirketin kötüniyetini
ispat edemediği" yönündeki gerekçesi olaya ve yukarıdaki içtihadı
birleştirme kararına uygun düşmemektedir. İpotek tesisine ilişkin resmi
senette, "...arsa üzerine inşa edilmekte olan kargir
binanın 2. kat (2) nolu meskeninden..." söz
edildiğine göre, bina üzerinde başlı başına kullanmaya elverişli
"mesken" niteliğindeki bağımsız bölümlerle ilgili "kat
irtifakı" tapusunun oluşturulmuş bulunduğu hususu da işlem sırasında
davalı şirketin bilgisi dahilindedir. Bu durumda alacağına teminat olarak
gösterilen taşınmazın fiili durumunu bilmek şirketin "özen
yükümlülüğü" içindedir. Bu sebeple mahkemenin "davalı şirketin resmi belgede yazılı hususun aksini araştırması
beklenemez" şeklindeki gerekçesinde de isabet yoktur. Bu bakımdan, aile
konutu olarak özgülendiği tartışmasız olan taşınmaz üzerine davacı eşin açık
rızası alınmaksızın tesis edilen ipoteğin kaldırılmasına karar verilmesi
gerekir. Bu sebeple yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi
gerektiğini düşünüyorum."
10. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 13/3/2013
tarihli ve E.2013/3524, K.2013/6668 sayılı ilamı ile oyçokluğu ile
reddedilmiştir.
11. Bu karara muhalif olan üyenin karşıoy
gerekçesi ise şöyledir:
"Dava konusu taşınmazın aile konutu
olduğu konusunda bir çekişme yoktur. Türk Medeni Kanununun
194. maddesi aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılmasını ancak diğer
eşin "açık rızasına" bağlamıştır. Davacı eşin ipotek işlemi sırasında
açık rızasının alındığı kanıtlanmamıştır.
Yukarıda açıkladığım nedenlerden dolayı
davacının davasının kabulü gerektiği düşüncesindeyim. Bu nedenle değerli
çoğunluğun görüşüne katılmıyorum. Karar düzeltme talebinin kabulüyle yerel
mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşündeyim."
12. Nihai karar başvurucuya 22/4/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
13. Başvurucu 20/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 4721 sayılı Kanun’un 194. maddesi şöyledir:
"Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası
bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile
konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.
Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep
olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hakimin
müdahalesini isteyebilir.
Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın
maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini tapu
müdürlüğünden isteyebilir.
Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile
sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle
sözleşmenin tarafı haline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile müteselsilen sorumlu olur."
15. 4721 sayılı Kanun’un 1023. maddesi
şöyledir:
"Tapu kütüğündeki
tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka
ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur."
16. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 27/1/2011 tarihli ve
E.2010/9812, K.2011/1374 sayılı ilamı şöyledir:
"...Taşınmazın devredildiği tarihte tapu
kütüğünde "aile konutu" olduğuna ilişkin bir şerh bulunmadığına göre,
devralan üçüncü kişinin kazanımı iyiniyetli olması halinde korunur.(TMK.md.1023)
Kanunun iyiniyetehukuki bir sonuç bağladığı
durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır. Ancak
durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse de iyiniyet iddiasında bulunamaz. (TMK.md.3) İyiniyetin varlığı asıl olduğuna göre, devralanın kötüniyetli olduğunukanıtlama
yükümlülüğü bunu iddia edene düşer. (TMK.md.6) Davacı taşınmazı devralan üçüncü
kişinin kötüniyetli olduğunu gösteren bir delil
getirememiştir. Bu durumda, TürkMedeni Kanununun
1023. maddesi gereğince devralan üçüncü kişinin
kazanımı korunacaktır. Öyleyse davanın reddi gerekirken yazılı şekilde kabul
karar verilmesi doğru değildir... "
17. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 02/10/2012 tarihli ve
E.2011/22401, K.2012/23277 sayılı ilamı şöyledir:
"Davalı ipotek alacaklısı şirket
iyiniyetli olduğunu savunduğuna göre; kanunun iyiniyete
sonuç bağladığı durumlarda (TMK.md.3) asıl olan iyiniyetin
varlığıdır. Bu durumda ipotek tesis tarihinde tapu kütüğünde aile konutu şerhi
bulunmadığı dikkate alındığında, ipotek alacaklısı şirketin kötü niyetli
olduğunun kanıtlanma yükü davacıya düşer. "
18. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24/4/2013 tarihli ve E.
2012/2-1567, K.2013/579 sayılı ilamı şöyledir:
"...Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz
malın maliki olmayan eş tarafından, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin
verilmemesi halinde, işlem tarafı iyiniyetli üçüncü kişinin ayni hak kazanımı
4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun 1023.maddesi hükmü ile korunmuştur.
Bilindiği üzere, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun
1023.maddesi, tapuya güven ilkesini öngörmektedir. 4721 sayılı Türk Medenî
Kanunu'nun 194.maddesi III.fıkrası ise, tapuya güven
ilkesinin aynen sürdürülmekte olduğunun bir ifadesidir(Kılıçoğlu;
age, s. 20).
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
dosya içerisindeki belgelerden, taşınmaz üzerine, 29.06.2004 tarihinde ...
lehine 50.000.000.000 TL bedelli 1.derece ipotek tesis edildiği, bu sırada
taşınmazın kaydında aile konutu şerhi bulunmadığı anlaşılmaktadır. Öte yandan,
davacı tarafından davalı ... nın kötü niyetli olduğu
da ispatlanmış değildir.
Şu hale göre, tapuya güven ilkesini esas alan
Türk Medeni Kanunu'nun 1023.maddesi koşulları işlem tarafı olan davalı ...
lehine gerçekleşmiştir."
19. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 24/2/2014 tarihli ve
E.2013/18715, K.2014/3728 sayılı ilamı şöyledir:
"... Dava konusu taşınmazın aile konutu
olarak özgülendiği anlaşılmaktadır. Davalı şirket iyiniyetli olduğunu
savunduğuna göre; kanunun iyiniyete sonuç bağladığı
durumlarda (TMK.md.3) asılolan iyiniyetin
varlığıdır. Bu durumda tapu kütüğünde aile konutu şerhi bulunmadığı dikkate
alındığında davalı şirketin kötüniyetli olduğunu
kanıtlama yükü davacıya düşer. Davacı, davalı şirketin kötüniyetli
olduğunu gösteren bir delil getirememiştir. O halde, davacının, ipoteğin tesisi
tarihinden üç yılı aşkın bir süre geçtikten sonra, aile konutuna konulan
ipotekten haberdar olmadığından ve davalı şirketin basiretli davranmadığı ve
kötü niyetli olduğundan bahisle dava açması, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde
olup, bu durumda davanın reddi gerekirken yazılı şekilde kabul kararı verilmesi
doğru değildir...."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 31/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; aile konutu olarak kullandığı taşınmazda davalı
şirket lehine eşi tarafından ipotek tesis edildiğini, rızası alınmadan yapılan
bu işlemin 4721 sayılı Kanun'un 194. maddesine göre geçersiz olduğunu, bu
nedenle ipotek işleminin iptali için dava açtığını, söz konusu davada ipotek
işlemine rızası bulunduğunu ispat yükü davalılara ait iken Mahkemenin hatalı
şekilde davalı şirketin iyi niyetli olmadığını ispat yükünü kendisine
yükleyerek bu durumun ispat edilmemesi nedeniyle davanın reddine karar verdiğini,
tacir olan davalı şirketin basiretli bir iş adamı gibi davranarak taşınmazın
hukuki ve fiilî durumunu araştırması gerekirken bunu yapmadığından iyi niyetli
kabul edilemeyeceğini, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin benzer uyuşmazlıklarda,
lehine ipotek tesis edilen şirketin bu konuda gerekli özeni göstermemesi
hâlinde iyi niyet iddiasında bulunamayacağı gerekçesiyle malik olmayan eşin
rızası olmadan tesis edilen ipoteklerin iptali gerektiği yönünde kararlar
verdiğini ancak açmış olduğu davanın reddine ilişkin kararı onayarak eşitlik
ilkesine aykırı davrandığını belirterek Anayasa’nın 2., 23., 36., 41. ve 138.
maddelerinde düzenlenen ilke ve hakların ihlal edildiğini ileri sürmüş;
yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü; İlk derece
Mahkemesinin, açtığı davada ispat yükünü hatalı şekilde kendisine yükleyerek
davanın reddine karar vermesi ve Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin, benzer davalarda
aile konutunda malik olmayan eşin rızası olmadan tesis edilen ipoteklerin
iptali gerektiği yönünde kararlar verirken kendi davasında aksi yöndeki kararı
onamasıyla davanın adil olmayan bir kararla sonuçlandığına ilişkin olduğundan
başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
23. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda, kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
25. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında
ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
26. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,
derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
27. Somut olayda, başvurucunun ailesiyle birlikte aile konutu
olarak kullandığı ve tapuda eşi adına kayıtlı daire üzerinde, bir şirket lehine
başvurucunun eşi tarafından ipotek tesis edilmiş; söz konusu daire hakkında
rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılıp dairenin satışının talep
edilmesi üzerine başvurucu, aile konutu olan taşınmaz üzerinde eşi tarafından
ipotek tesis edilirken rızası alınmadığından 4721 sayılı Kanun’nun
194. maddesi gereğince işlemin geçersiz olduğu iddiasıyla ipotek işleminin
iptali için dava açmıştır.
28. Davaya bakan Mahkeme, davacı tanıklarını dinleyip dava
konusu taşınmaza ait tapu kaydı ve ipotek akit tablosu ile uyuşmazlıkla ilgili
icra dosyalarını inceleyerek yaptığı değerlendirme sonunda başvurucunun bilgisi
ve rızası dışında bu işlemin gerçekleştirilmiş olmasının davanın kabulü için
yeterli olmadığı, 4721 sayılı Kanun'un 194. maddesi uyarınca diğer eşin rızası
alınmaksızın aile konutuyla ilgili yapılan işlemin geçersiz sayılabilmesi için
davalı üçüncü kişinin dava konusu taşınmazın aile konutu olduğunu bildiği hâlde
ayni hak kazandığının yani tapu siciline itimat prensibinden
yararlanamayacağının kanıtlanması gerektiği; somut olayda başvurucunun, davalı
şirketin dava konusu taşınmazın aile konutu olduğunu bildiği hâlde taşınmazda
ayni hak kazandığını ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar
vermiştir (bkz. § 7). Bu karar, Yargıtay 2. Hukuk Dairesince onanarak kesinleşmiştir.
29. Başvurucu, somut davada tacir olan davalı şirketin basiretli
bir iş adamı gibi davranarak taşınmazın hukuki ve fiilî durumunu araştırması
gerekirken bunu yapmadığından iyi niyetli kabul edilemeyeceğini, bu nedenle iyi
niyetli olduğunu iddia eden davalının iddiasını ispatlaması gerekirken
Mahkemenin, hatalı şekilde ispat yükünü kendisine yüklediğini ileri sürmüştür.
30. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği
temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak Anayasa'da yer alan hak ve
özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açık keyfîlik
içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar
bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz (Kenan
Özteriş, B. No: 2012/989, 19/12/2013, §
48).
31. Öte yandan mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve
inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek
Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi, başvuru
konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirmektir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No:
2013/1213, 4/12/2013, § 27). Bu itibarla bir davada ispat yükünün taraflardan
hangisine ait olduğu veya derece mahkemelerinin bu konudaki uygulamalarının
usul kurallarına uygun olup olmadığı bireysel başvuru incelemesinin konusu
olamaz.
32. Başvuruya konu davada Mahkeme, 4721 sayılı Kanun'un 194. ve
1023. maddelerini yorumlayarak yaptığı değerlendirmede başvurucunun rızası
alınmaksızın aile konutuyla ilgili yapılan işlemin geçersiz sayılabilmesi için
davalı üçüncü kişinin dava konusu taşınmazın aile konutu olduğunu bildiği hâlde
ayni hak kazandığının yani tapu siciline itimat prensibinden
yararlanamayacağının başvurucu tarafından ispatlanması gerektiği, başvurucunun
bu iddiayı ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş olup
Mahkemece yapılan bu yorum ve değerlendirmede herhangi bir keyfîlik
tespit edilmemiştir.
33. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde
iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde
ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu görülmektedir.
34. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemeleri
tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi
Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
35. Başvurucu; ayrıca Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin benzer
uyuşmazlıklarda, aile konutunda lehine ipotek tesis edilen şirketin, taşınmazın
aile konutu olarak kullanılıp kullanılmadığını araştırmaması hâlinde iyi niyet
iddiasında bulunamayacağı gerekçesiyle malik olmayan eşin rızası olmadan tesis
edilen ipoteklerin iptali gerektiği yönünde kararlar verdiğini ancak açmış
olduğu davada aksi yönde verilen kararı onayarak eşitlik ilkesine aykırı
davrandığını ileri sürmüştür.
36. Farklı kararların aynı mahkemeden çıkmış olması tek başına,
adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmeyeceği gibi bireylerin makul
güvenlerinin korunması ve hukuki güvenlik ilkesi, içtihadın değişmezliği
şeklinde bir hak bahşetmemektedir. Mahkemelerin yorumlarında dinamik ve
evirilen bir yaklaşımın sürdürülememesi reform ya da gelişimi
engelleyeceğinden, kararlardaki değişim, adaletin iyi idaresine aykırılık
teşkil etmez (Türkan Bal, B. No:
2013/6932, 6/1/2015, §§ 53, 54).
37. Öte yandan başvurucu Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin, somut
davadaki kararı onayarak benzer uyuşmazlıklarda verdiği kararlardan farklı bir
karar verdiğini ileri sürmüş ise de başvuru konusu karardan önceki ve sonraki
tarihlerde Yargıtay 2. Dairesi ve Hukuk Genel Kurulunun benzer
uyuşmazlıklardaki uygulamalarının başvuruya konu karar ile aynı istikamette
olduğu, somut dava bakımından farklı bir uygulama yapılmadığı anlaşılmaktadır
(bkz. §§ 16-19).
38. Açıklanan nedenlerle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
31/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.