TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖMER ÜĞDÜL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2056)
|
|
Karar Tarihi: 3/4/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Serhat ALTINKÖK
|
Başvurucu
|
:
|
Ömer ÜĞDÜL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, tutukluluğun
kanunda öngörülen azami süreyi aşması nedeniyle Anayasa’nın 10., 19. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini ileri sürerek tutukluluk halinin sonlandırılmasını ve tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucu
tarafından 12/3/2013 tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 30/5/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Bölüm, 26/6/2013
tarihinde yapılan toplantıda, kabul edilebilirlik ve esas hakkındaki
incelemenin birlikte yapılmasına karar vermiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular 27/6/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına
bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 28/8/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 10/9/2013
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 24/9/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile
Adalet Bakanlığının görüşünde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İzmir 8. Ağır
Ceza Mahkemesince; suç işlemek için kurulan örgütte yönetici olmak, birden çok
kasten adam öldürmek ve yağma suçlarını işlediği iddiasıyla ilgili olarak
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin
bulunması nedeniyle 1/2/2008 tarihinde tutuklanmıştır.
9. Başvurucu hakkında, 2008/66
sayı ve 14/3/2008 tarihli iddianame ile müsnet suçlardan İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu
davası açılmıştır.
10. Başvurucu, tutukluluk
süresinin beş yılı doldurması üzerine tahliye talebiyle İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesine başvurmuş, Mahkeme, örgüt yöneticiliği, adam öldürmeye azmettirme
(2 kez) ve yağma suçu isnadıyla tutuklu bulunan başvurucunun, tutukluluk
süresinin beş yılı doldurması üzerine tutuklu bulunduğu süreyi de göz önüne
alarak 7/2/2013 tarihinde tahliyesine karar vermiştir.
Ancak aynı duruşmada başvurucunun müşteki Ö. K.’ye
yönelik kasten yaralama suçundan dolayı üzerine atılı suçun mahiyeti, kuvvetli
suç şüphesi ve olguların varlığı nedenleriyle tutuklanmasına karar verilmiştir.
11. Başvurucu, Mahkemenin
tutukluluk kararına 8/2/2013 tarihinde itiraz etmiş,
ancak İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 14/2/2013 tarih ve 2008/54 sayılı kararla
itirazı yerinde görmemiş ve İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. Anılan
Mahkeme 26/2/2013 tarih ve 2013/132 Değişik İş sayılı
kararla itirazın reddine karar vermiştir.
12. 13/2/2013 tarihinde İzmir 10. Ağır
Ceza Mahkemesinde yapılan duruşmada başvurucunun tutukluluk halinin devamına
karar verilmiştir. Başvurucu, tutukluluğun devamına ilişkin karara 14/2/2013 tarihinde itiraz etmiş Mahkeme, kasten yaralama
suçu işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların varlığı,
dosyadaki delillerin durumu, olay tutanakları, otopsi tutanakları ve diğer
delillerin değerlendirilmesi neticesinde serbest bırakmayı gerektiren bir
durumun bulunmamasını gerekçe göstererek başvurucunun tahliye talebini
reddetmiş ve tutukluluk halinin devamına 6/3/2013 tarihinde karar vermiştir.
Karar başvurucuya 12/3/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu 12/3/2013 tarihinde Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Başvurucu İzmir 10. Ağır
Ceza Mahkemesinin ret kararına karşı İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz
etmiş, Mahkeme itirazı 8/3/2013 tarih ve 2013/153 Değişik İş sayılı kararı ile
“tutuklu sanığın üzerine atılı suçların
niteliği, mevcut delil durumu, delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması,
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, atılı suç için
yasada öngörülen ceza miktarları, sanığın kaçma şüphesinin bulunması, anılan
nedenlerle CMK.nun 100.
maddesindeki tutuklama koşulları ortadan kalkmadığı, 6352 sayılı yasanın CMK'nın 98. Maddesi ile değişik 5271 sayılı kanunun 109.
Maddesi ile öngörülen "adli kontrol" hükümlerinin de yeterli
olmayacağı anlaşılmakla verilen kararın usul ve yasaya uygun olup,
düzeltilmesini gerektiren bir durum bulunmadığı” gerekçesiyle
reddetmiştir. Karar başvurucuya 25/3/2013 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
14. İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesin 24/4/2013 tarih ve E.2008/54, K.2013/58
sayılı kararı ile başvurucunun, yaralama, tasarlayarak adam öldürme, suç
işlemek amacıyla örgüt kurma suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis (iki
kez) ve 27 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
15. 1412 sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 305. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca
başvurucu hakkında hükmolunan ceza 15 yılın üzerinde olduğundan anılan hüküm
resen temyiz incelemesine tabidir. Başvurucu hakkındaki dava temyiz aşamasında
derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
16. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 8. ve 9. maddeleri şöyledir:
“Bağlantı kavramı
Madde 8 – (1) Bir kişi, birden fazla suçtan sanık olur veya
bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunursa bağlantı var
sayılır.
(2) Suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç
delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de bağlantılı suç
sayılır.
Davaların birleştirilerek açılması
Madde 9 – (1) Bağlantılı suçlardan her biri değişik
mahkemelerin görevine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek suretiyle
yüksek görevli mahkemede dava açılabilir.”
17. Aynı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde,
tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi
gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
18. 5271 sayılı Kanun’un 104.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında
şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.”
19. Anılan Kanun’un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (d) bentleri ile son cümlesi
şöyledir:
“Tazminat istemi
Madde 141 – (1)
Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
…
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
…
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten
isteyebilirler.”
20. Anılan Kanun’un 142.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme
tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 3/4/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
12/3/2013 tarih ve 2013/2056 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu, 5271 sayılı
kanunda öngörülen azami süreyi doldurması üzerine Mahkemenin 7/2/2013 tarihli
duruşmasında tahliye talebinde bulunduğunu, ancak hakkındaki isnatların
bazıları bakımından tahliye kararı verilmesine rağmen aynı iddianamede yer alan
başka bir suçtan tekrar tutuklanmasına karar verildiğini, bu durumun kanun
önünde eşitlik, adil yargılanma, silahların eşitliği ve kişi hürriyeti
haklarını zedeler nitelikte olduğunu, Anayasa’nın 10.,
19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, tahliye edilmesini ve
tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
23. Başvurucunun şikâyetinin
esas itibarıyla kanunda öngörülen azami sürenin aşılması nedeniyle tutukluluğun
hukuki olmadığına ilişkin olduğu, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesi
çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun
olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden
de görülmeyen başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
25. Başvurucu, tutukluluk
süresinin Kanun’da öngörülen azami süreyi aşması nedeniyle hukuki dayanağının
olmadığından şikâyet etmektedir.
26. Adalet Bakanlığı görüşünde; Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin
birçok kararında, bir kişi hakkında verilen mahkûmiyet kararı ile birlikte suç
isnadına bağlı olarak tutulma durumunun sona erdiğine, azami tutukluluk
süresinin kişinin yargılandığı dosya kapsamındaki tüm suçlar açısından en fazla
beş yıl olması gerektiğine ve bu sürenin dosyadaki her bir suç için ayrı ayrı
hesaplanmasının kabul edilemez olduğuna hükmedildiğini belirtmiştir.
27. Başvurucu, Adalet
Bakanlığının görüşüne katıldığını bildirmiştir.
28. Anayasa’nın 19. maddesi
şöyledir:
“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve
güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda
öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya
tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne
çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike
teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri
veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı
için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine
getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da
hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun
bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak
kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla
tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak
suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun
şartlarını kanun gösterir.
...”
29. Başvurucunun kanuni
tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin bu şikâyetinin Anayasa’nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
30. Anayasa’nın 19. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu
ilke olarak ortaya konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve
şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum
bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin
özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi
kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı halinde söz konusu
olabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
31. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı
13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik
toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa’nın 19. maddesindeki kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda
gösterilmesi ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin
ancak kanunla sınırlanabileceğine dair kural ile uyumludur (B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 30).
32. Kişi hürriyeti ve
güvenliğine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule
uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece
mahkemelerine aittir. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı bireyi keyfi bir şekilde
özgürlüğünden alıkoymaya karşı korumak olup, maddede öngörülen istisnai
hâllerde kişi özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun
olması ve keyfi uygulamaya yol açmaması gerekir. Bu nedenle
Anayasa’nın 19. maddesinde yer alan hürriyetten yoksun bırakmanın şekil ve
şartlarının kanunda gösterilmesi kuralı gereğince, başvurucunun tutukluluk
durumunun “kanuni” dayanağının
bulunup bulunmadığının, kanunun özgürlükten yoksun kılmaya izin verdiği
hâllerde ise, hukuk devleti ilkesi gereği, keyfiliği önlemek için,
uygulanmasında yeterli ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup
olmadığının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir.
33. Tutuklamaya ilişkin hükümler
5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan maddeye
göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını
gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklanabilir.
Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir (B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 45).
34. 5271 sayılı Kanun’un 102.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu
hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği, ancak uzatma süresinin toplam
üç yılı geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam
tutukluluk süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır.
35. Somut olayda 1/2/2008 tarihinde tutuklanan başvurucu, 5271 sayılı
Kanun’un yukarıda belirtilen hükümleri uyarınca tutukluluk için öngörülen azami
sürenin aşıldığı iddiasıyla tahliye talebinde bulunmuştur. Tahliye talebi,
dosya kapsamında isnat olunan bazı suçlar bakımından yerinde görülerek
başvurucunun tahliyesine, ancak aynı duruşmada dosya kapsamındaki diğer
suçlardan yeniden tutuklanmasına karar verilmiştir.
36. Anayasa’da yer alan hak ve
özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki
kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel
başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin
yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi
kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile
delil değerlendirmesinde bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunması
halinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel
başvuruda incelenmesi gerekir.
37. 5271 sayılı Kanun’un 102.
maddesinde soruşturma ve kovuşturma evrelerinde kişilerin tutulabileceği azami
kanuni süreler düzenlenmiştir. Kişi hakkında birden fazla suça ilişkin aynı
dosya kapsamındaki yargılamada tutukluluk süresinin her bir suç için ayrı ayrı
uygulanamayacağı, uygulanan bir tutuklama tedbirinin yargılama sürecinin bütünü
açısından sonuç doğuracağı daha önce belirtilmiştir (B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 37).
38. 5271 sayılı Kanun’daki azami
tutukluluk süresinin ağır cezalık işler bakımından uzatmalarla birlikte azami
beş yıl olduğu, bu haliyle düzenlemenin öngörülebilir olduğu anlaşılmaktadır.
Ancak derece mahkemelerinin aynı dosya kapsamındaki suçlar yönünden kanuni
tutukluluk süresinin her suç için ayrı ayrı hesaplanması gerektiği yönündeki
yorumu, bireylerin tutuklu olarak yargılanabileceği azami süreyi belirsiz ve
öngörülemez bir şekilde uzatmaya elverişlidir. Zira bir kişi hakkında birden
fazla suç isnadı olması halinde azami tutukluluk süresi her biri için ayrı ayrı
hesaplandığında kişinin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği süre öngörülemez
bir şekilde uzayacaktır. Bir hukuk devletinde henüz suçluluğu hükmen sabit hale
gelmemiş bir bireyin mahkemenin benimsediği yorum nedeniyle belirsiz bir süre
boyunca özgürlüğünden yoksun bırakılması düşünülemez (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 53).
39. 1/2/2008 tarihinden itibaren tutuklu
bulunan başvurucunun 7/2/2013 tarihinde yapılan duruşmada ilk tutuklama
müzekkeresinde zikredilen suçlardan Mahkemece tahliyesine karar verilirken,
aynı iddianamede yer alan ve yargılaması yapılan kasten yaralama suçuna
istinaden ayrıca tutuklanmasına karar verilmiştir. Aynı dosya kapsamında beş
yıl süreyle tutuklama tedbiri düşünülmeyen bu isnatla ilgili olarak tutuklama
şartlarının var olduğu bir an için kabul edilse bile, aynı dosya kapsamındaki
ağır cezalık suçlar için Kanun’da öngörülen beş yıllık azami sürenin uzatılması
mümkün değildir. Buna göre, 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında öngörülen azami tutukluluk süresi 1/2/2013
tarihinde dolmuştur. Bu durumda başvurucunun bu tarihle, hakkında mahkumiyet
hükmünün kurulduğu 24/4/2013 tarihi arasındaki
tutukluluk hali kanunda aranan şekil ve şartlara uymamaktadır.
40. Açıklanan nedenlerle,
Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
41. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas
inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş, ancak
yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
42. Başvuruda Anayasa’nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu
hakkında mahkûmiyet kararı verilmekle tutukluluk hali sona ermiştir. Bu
durumda, ihlalin tespiti dışında sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
43. Başvurucu,
131.815,00 TL maddi ve 25.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep
etmiştir.
44. Başvurucu, uğradığını iddia
ettiği maddi zarar ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge
sunmamıştır. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için,
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tazminat talebi arasında
illiyet bağı kurulması gerekir. Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmayan
başvurucunun maddi tazminat talebi reddedilmelidir.
45. Başvurucunun
özgürlük ve güvenlik hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal
tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararı karşılığında somut olayın
özelliklerini dikkate alarak başvurucuya takdiren
5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
46. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. “Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresinin aşılması” nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 5.000,00 TL manevi
tazminat ÖDENMESİNE ve tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın
tebliğinden sonra Maliye Hazinesine yapılacak başvuru tarihinden itibaren dört
ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
3/4/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.