Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Hasan Basri Özbey [1.B.], B. No: 2013/2061, 16/12/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HASAN BASRİ ÖZBEY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/2061)

 

Karar Tarihi: 16/12/2015

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Abuzer YAZICIOĞLU

Başvurucu

:

Hasan Basri ÖZBEY

Vekili

:

Av. Asuman Esin ÖZBEY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, uydu yayını yapan TRT-2 televizyon kanalının “Büyüteç” isimli programında, program konuğu tarafından kullanılan ifadelerin başvurucunun kişilik haklarını zedelediği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/3/2013 tarihinde Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, TRT-2 televizyon kanalında 14/1/2009 tarihinde yayımlanan “Büyüteç” isimli tartışma programına, kamuoyunda bir zamanlar “Ergenekon” adıyla bilinen davada tutuklu bulunan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in avukatı sıfatıyla telefon bağlantısı ile katılmış ve siyasi parti lideri konumunda bulunan müvekkili hakkındaki suçlamalara cevap vermiştir.

6. Telefon kapandıktan sonra aynı programda konuşmacı olarak bulunan Ş.T., başvurucuya hitaben şu ifadeleri kullanmıştır:

"Şimdi az önce yayına İşçi Partisi Genel Başkanı sayın Doğu Perinçek'in avukatı sıfatıyla Hasan Basri Bey bağlandı. Ben tanımıyorum ama avukatı dediniz. Ben biraz şaşırdım, acaba diplomayı kasaptan mı aldı, yoksa hukuk fakültesinden mi?

... Eğer bunları diyorsa ve bunu da bir hukuk adamı sıfatıyla söylüyorsa ben de o zaman derim ki, siz bu diplomayı kasaptan mı aldınız?"

7. Başvurucu, söz konusu ifadelerle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla TRT Genel Müdürlüğü ve Ş.T. aleyhine tazminat davası açmıştır.

8. Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi, 23/12/2010 tarihli ve E.2010/16, K.2010/480 sayılı kararı ile davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"Davaya konu edilen programla ilgili CD kaydının çözümüne ilişkin bilirkişi raporuna göre: 14 Ocak 2009 tarihinde yayınlanan “Büyüteç” isimli canlı programa davalı Ş.T.’ın konuşmacı olarak katıldığı, İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Genel Başkan’ın avukatı olan davacının canlı olarak yayınlanan aynı programa telefon ile bağlanıp, İşçi Partisi ve bu partinin Genel Başkanı hakkındaki suçlamalara cevap verdiği, telefonu kapattıktan sonra, aynı programın devamında davalı Ş.T.'ın davacıya hitaben yukarıda dava dilekçesinin özet bölümünde belirtilen sözleri söylediği anlaşılmış ise de, davacının canlı yayına telefon ile bağlanıp kamuoyunda "Ergenekon" adı ile bilinen dava ile ilgili hukuki görüşlerini beğenmediğini, bu görüşlerin yanlış olduğunu belirterek "avukat olduğunu söylüyorsunuz, diplomasını kasaptan mı aldı, bu şekilde görüş bildirdiğine göre ben de ona diplomanı kasaptan mı aldın derim" şeklinde beyanda bulunduğu, bu şekildeki ifadeyi davacının görüşlerini eleştirmek amacı ile söylediği, sert eleştiri niteliğinde olup kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunmadığı, bir siyasi partinin genel başkan yardımcısı olan davacının, siyasi kişiliği nedeniyle sert eleştirilere katlanmak zorunda olduğu anlaşıldığından davanın reddine ilişkin …”

9. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 18/4/2012 tarihli ve E.2011/4270, K.2012/6653 sayılı kararı ile onanmıştır.

10. Onama kararına karşı yapılan karar düzeltme başvurusu, Yargıtayın aynı Dairesince 13/12/2012 tarihli ve E.2012/11935, K.2012/19279 sayılı kararla reddedilmiş ve ret kararı başvurucu vekiline 12/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 14/3/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuş olup başvuruda süre aşımı olmadığı tespit edilmiştir.

B. İlgili Hukuk

11. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi şöyledir:

“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.

…”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

12. Mahkemenin 16/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/3/2013 tarihli ve 2013/2061 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

13. Başvurucu, canlı telefon bağlantısı ile katıldığı programda konuşmacılardan birinin hakkında söylediği sözlerin yürütmekte olduğu avukatlık mesleğinin şeref ve haysiyetine yönelik haksız saldırı niteliğinde olduğunu, söz konusu ifadeler nedeniyle kişilik haklarının ve manevi bütünlüğünün ihlal edildiğini ileri sürerek bu ihlalin giderilmesi istemiyle açtığı davada Mahkemece, somut olguya aykırı olan bir gerekçe ile davanın reddi yönünde karar verildiğini ve Yerel Mahkeme kararına karşı yaptığı temyiz başvurusu ve karar düzeltme isteminin gerekçesiz olarak reddedildiğini belirterek Anayasanın 17., 36., 138. ve 141. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi veya 15.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

14. Başvurucu, mesleği ile ilgili olarak tahkir içeren sözler nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkını, derece mahkemeleri kararlarının korumadığını belirterek Anayasa’nın 17., 36., 138. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun şikâyet ettiği koşullar ve şikâyetlerini dile getirme biçimi dikkate alınarak bu şikâyetlerin Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında incelenmesi uygun görülmüştür.

15. Başvurucu, kişilik haklarına yönelik sözleri kullanan kişi ile birlikte programı yayımlayan televizyon kuruluşu aleyhine de dava açmış ve her iki davalı yönünden talebi reddedilmiştir. Bu durumda başvurucunun şikâyetleri hakkında, davalıların farklı konumları dikkate alınarak incelenmesi daha doğru bir yaklaşımdır. Fakat İlk Derece Mahkemesi, program konuğunun sözlerinin “davacı tarafın kişilik haklarına herhangi bir saldırı oluşturmadığını” kabul ederek davayı reddettiğinden sorumluluğu, program konuğunun konuşmalarına ve konuşma sürecinde program konuğunu yönlendirmesine bağlı olan televizyon kuruluşu (Benzer yönde AİHM kararı için bkz. Jersild/Danimarka, B. No:15890/89, 23/9/1994, § 35) yönünden basın özgürlüğü kapsamında ayrıca inceleme yapılmasına ihtiyaç olmayacağı değerlendirilmiştir.

16. Başvuru konusu programda, program konuğu tarafından sarf edilen sözler nedeniyle meydana gelen olaylarda uygulanacak ilkeler ilk olarak İlhan Cihaner (2) (B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 42-74) kararında ortaya konulmuştur. Daha sonra aynı ilkeler Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından benimsenmiş (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 35-66; Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, §§ 29-61) ve Bölümler önlerine gelen şikâyetlerde sözü geçen ilkeleri uygulamışlardır (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, §§ 21-52; Ali Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1640, 15/4/2015, §§ 19-50).

17. Başvuruya konu sözler ve iddialar nedeniyle başvurucunun kişisel itibarının korunması hakkına müdahale edildiği, kabul edilebilirlikten uzak değildir. Bu sebeple mevcut davada başvurucunun, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme hakkı ile siyasi tartışma programı düzenleyen televizyon kanalının ve bu tartışma programına katılan program konuğu gazetecinin Anayasa’nın 28. maddesinde güvece altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması gerekmektedir.

18. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan “manevi varlık” kapsamında yer almaktadır. Devletin, bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek şeklinde negatif yükümlülüğü ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Abdullah Doğtaş, B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Şeref ve itibarı etkileyen sözlü saldırılar veya basın ve yayın yolu ile yapılan yayınlara karşı bireyin korunmaması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir Sağdıç, § 36; İlhan Cihaner (2), § 42). Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının olaya uygulanabilmesi için kişinin itibarına yapılan saldırının kişinin itibarına saygı gösterilmesini isteme hakkından başvurucunun kişisel olarak yararlanmasına zarar verecek şekilde yapılmış olup olmadığını olayın şartlarına göre değerlendirir (Kadir Sağdıç, § 39; İlhan Cihaner (2), § 45).

19. Öte yandan ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız ya da ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu yinelenmelidir. İfade özgürlüğü, yokluğu hâlinde “demokratik bir toplum”dan söz edilemeyen çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir ve bazı istisnalara tabi ise de bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerekir (Kadir Sağdıç, § 48; İlhan Cihaner (2), § 55; Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49).

20. Mevcut olaydaki gibi başvuruların, Anayasa’nın 26. maddesine dayanılarak ihtilaflı sözlerin sahibi tarafından yapılmış olması ile Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak bu sözlere konu olan kişi tarafından yapılmış olmasının değerlendirme bakımından önemi bulunmamaktadır. Anayasa’nın bu maddelerinde korunan hak ve özgürlüklerle ilgili benzer olaylarda çelişkili sonuçların ortaya çıkmaması için yargı mercilerinin anılan hak ve özgürlükler arasında Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konulan kriterlere uygun bir denge kurmaları gerekir.

21. Basın özgürlüğü ile itibarın korunması hakkı arasında bir denge kurulmasıyla ilgili olarak mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterler şu şekilde sayılabilir: Genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlanıp sağlanmadığı, hedef alınan kişinin konumu (siyasetçi, kamu görevlisi veya sıradan birey olup olmaması ve ünlülük derecesi gibi); haber, köşe yazısı veya makalenin konusu, ilgili kişinin önceki davranışları; yayının içeriği, şekli ve sonuçları ile haber, köşe yazısı veya makalenin yayımlanma şartları (İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; Nihat Özdemir, §§ 54-61; Ali Suat Ertosun, §§ 44-52; Ali Suat Ertosun (2), §§ 42-50).

22. Somut davanın kendine has koşullarında mahkemelerin, başvurucuyu eleştiri sınırlarını aşan bir müdahaleden korumakta yetersiz kalıp kalmadıkları incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar arasındaki ihtilaf büyük ölçüde, dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu noktada, maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı hatırda tutulmalıdır (Kadir Sağdıç, § 57; İlhan Cihaner (2), § 64; bkz. Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 46). Yine de yeterli bir olgusal temele sahip olması beklenmekle birlikte yargılamaya konu bir ifadenin bir bütün olarak ele alındığında kamu yararını ilgilendirmesi, değer yargısı kavramının geniş yorumlanması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bir suç isnadının sağlam bir nedene dayandığının ortaya konulmasında aranan kesinlik derecesinin, kamu yararı ile ilgili bir konuda, gazetecilerin değer yargısı içeren ifadeleri bakımından da aranmasını beklemek basın özgürlüğünün amacı ile bağdaşmaz (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Scharsach ve News Verlagsgesellschaft GmbH/Avusturya, B. No: 39394/98, 13/2/2004, §§ 39-43).

23. Başvurucu, tartışma programındaki sözlerde kendisinin, avukatlık mesleğinden anlamayan bir kişi olarak gösterildiğini iddia etmektedir. Başvurucu; gerçeklik unsurunu taşımayan bu ifadelerle program konuğu gazeteci tarafından kendisinin hedef alındığını, itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını ve kendisine hakaret edildiğini iddia etmektedir. Buna karşın İlk Derece Mahkemesi, davalının kullandığı şikâyet konusu sözlerin, davacı tarafın kişilik haklarına herhangi bir saldırı oluşturmadığını kabul ederek davayı reddetmiştir. Somut davada İlk Derece Mahkemesi, davalının kullandığı sert sözlere onun verdiği anlamın ötesinde anlam yüklemeyi reddetmiş; ifade ve basın özgürlüğünün sınırlarını aşmayan eleştirel nitelikte söylemler olduğunu kabul etmiştir.

24. Başvurucunun, davalının sözlerinin şahsiyet haklarına yönelik bir saldırı olduğu yönündeki değerlendirmelerine karşı davalı kanal; program öncesi konukların uyarılmasına rağmen programının canlı yayımlanması nedeniyle tartışmada kullanılan sözlerin kontrolünün zor olduğunu, tartışmada söylenen sözlerin davacının kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığını; diğer davalı ise ülke gündeminde yer alan davalarla ilgili tartışma yapıldığını, tartışma konusu dava ile ilgili sözlere karşılık olarak dava konusu ifadeleri kullandığını ve ifadelerin sert eleştiri niteliğinde olduğunu, davacının siyasi kişiliği nedeniyle sert eleştirilere katlanmak zorunda olduğunu, şikâyet konusu sözlerin kişilik haklarına saldırı amacıyla söylenmediğini ifade etmiştir. İlk Derece Mahkemesi, tartışmanın kamuoyunu ilgilendiren bir konuda ve programın yapıldığı tarih itibarıyla toplumsal ilginin yoğunlaştığı hususlarda eleştirel nitelikli söylemler olduğunu belirtmiştir. Mahkeme, başvurucunun konumunu da gözönüne alarak yazıların basın özgürlüğü kapsamında yer aldığına, kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığına, güncel ve görünürdeki gerçekliğe uygun olduğuna karar vermiştir.

25. Başvurucu, davalı televizyon kanalı tarafından hazırlanan ve diğer davalının programda söylediği ifadelerinde şahsiyet haklarına yönelik bir saldırı olduğunu ileri sürmektedir. İlk Derece Mahkemesi de başvurucunun talebini, söz konusu konuşmaların bir bütün olarak görünür gerçeğe uygun olduğu ve özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, tartışma sürecinde söylenen sözler olduğu yönünde değerlendirme yaparak reddetmiştir.

26. İlk olarak davalının başvuruya konu televizyon programında dile getirdiği düşüncelerin, olgular temelinde gelişen bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı ve içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip geçmediği sorularına cevap verilmelidir. Bu bağlamda bir program, haber, köşe yazısı veya makalenin kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu program, haber, köşe yazısı veya makalenin yayımlanmasına o kadar çok katlanması gerekir. Aksine yazının bilgilendirme değeri ne kadar düşükse kişinin korunan çıkarına da o kadar çok üstünlük tanınması gerekir (İlhan Cihaner (2), § 74). Basının genel yarar nitelikli bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır.

27. Şikâyet konusu tartışma programının yayımlandığı dönem, üst düzey bürokrat ve askerî yetkililerin yargılandığı, kamuoyunda “Ergenekon davası” olarak bilinen ve uzun süre ülke gündeminde kalan bir davanın derdest olduğu bir dönemdir. Programın yayımlandığı tarihte basın ve yayın organlarında, bahsi geçen yargılama ve olaylara ilişkin pek çok haber ya da tartışma programı yapılmış ve yayımlanmıştır.

28. Başvuruya konu tartışma programındaki ifadeler, başvurucunun canlı telefon bağlantısında yaptığı açıklamalar üzerine kullanılan, ifade sahibinin başvurucunun konuşmasına tepkisini ortaya koyan ve kişisel saldırı boyutuna ulaşmayan niteliktedir. Nitekim başvuruya dayanak Derece Mahkemesi dosyasındaki CD çözümüne ilişkin bilirkişi raporu da bunu doğrulamaktadır. Başvuruya konu tartışma programında, tartışma konusu olan dava kapsamında aranan T.G. isimli kişinin Toronto’dan görüntülü bağlantı kurması ve dava ile ilgili açıklamalar yapmasının ardından başvurucunun canlı yayına bağlandığı ve “… T.G. hakkında gıyabi tutuklama kararı bulunmaktadır. Ve bırakın saatlerce, bir dakika dahi ekranda bulunmaması gerekmektedir.” dedikten sonra tartışma konusu davadaki sanıklar ve kendi müvekkili hakkında övücü sözler söylerken Mahkeme heyeti hakkında “CIA tertibatı” ibaresini kullandığı, buna karşılık olarak program konuğu Ş.T.ninErgenekoncuları pırlanta olarak ilan etti. Kimse bağımsız yargı heyetine (CIA’nın tertibatı) diyemez. Hasan Basri suç işlemiştir. Bir hukuk adamı böyle konuşamaz. Bu konuşmadan sonra bende ona (Diplomayı kasaptan mı aldın?) diye sorarım. …” şeklinde devam eden konuşmaların geçtiği görülmüştür. Tartışma içeriği ve diyaloğun tamamı dikkate alındığında başvurucunun tartışma konusuna yaklaşma biçimi ve görüşleri, program konuğu tarafından incitici ve eleştirel cümlelerle karşılanmaktadır. Şikâyet konusu tartışma programında dile getirilen iddialar ve eleştiriler, programın yayımlandığı dönemdeki olaylarla birlikte değerlendirildiğinde bir ölçüde genel yarar nitelikli bir tartışmaya katkı sundukları kabul edilebilir.

29. Adalet sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu görevlileri olan hâkimler, savcılar ve avukatlar da diğer kamu görevlileri gibi kamunun güvenine sahip olmalıdırlar (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Saday/Türkiye, B. No: 32458/96, 30/3/2006, § 33). Bu sebeple adalet sisteminde görev alan hâkimler, savcılar ve avukatlarla birlikte diğer yargı çalışanlarını asılsız suçlamalardan korumak devletin görevlerindendir. Demokratik bir toplumda bireylere, yargı sistemi ve ona dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte bu eleştirilerin kişilerin şeref ve itibarlarının korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir (İlhan Cihaner (2), § 85).

30. Buna karşılık başvurucu, tartışma konusu davanın sanıklarından birinin müvekkili sıfatıyla şikâyet konusu tartışma programına canlı yayın konuğu olarak telefonla bağlanmış ve görüşlerini açıklamıştır. Başvurucunun, olayların geçtiği zaman diliminde müvekkilinin genel başkanı olduğu siyasi partinin genel başkan yardımcısı olarak siyasi kimliğinin bulunduğu ve tanınmışlık derecesi dikkate alındığında tartışma sürecindeki eleştirilere sıradan kişilere göre daha fazla katlanmalıdır.

31. Diğer yandan bir kışkırtmaya ve ortaya atılmış bir iddiaya tepki veya cevap olarak kullanılan saldırgan dilin, diğer ifade türlerine göre daha fazla koruma altına alınması akla ve ifade özgürlüğünün doğasına daha uygun kabul edilmelidir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Oberschlick/Avusturya (2), B. No: 20834/92, 1/7/1997, § 33; Lopes Gomes da Silva/Portekiz, B. No: 37698/97, 28/9/2000, §§ 34, 35).

32. Somut olayda başvurucu canlı telefon bağlantısında tartışma konusu ile ilgili olarak “… yani Susurluk’un, Amerika’nın Türkiye’de kurduğu Amerikan derin devletinin, yani kontrgerillanın, yani gladyonun, o zamanki adıyla –Çiller özel örgütü- olarak ortaya çıkmış hali olduğunu Türkiye’ye anlatan, bunun kitabını yazan İşçi Partisi Genel Başkanı sayın Doğu Perinçek’ti. Yine bunun kitabını yazanlar, Hikmet Çiçekler, Nusret Senemler, Ferit İlseverler, Adnan Akfıratlar şimdi nerdeler? Ergenekon tertibi, sonucunda bir Amerikan planı. Amerika’nın Türkiye’yi bölme, Türkiye Cumhuriyetini, Atatürk Cumhuriyetini yıkma planının bir parçası olarak yürütülen Ergenekon tertibi nedeniyle Silivri Cezaevinde tutuklular. … Amerika’nın Türkiye’yi –küçük Amerika- yapma süreci içinde Türkiye Devleti içine yerleştirdiği Amerika’nın derin devletinin, Gladio’nun, kontrgerillanın, -Uğur Mumcu cinayetlerinin, Maraş katliamlarının, Türkiye’de ne kadar karanlık, kirli kötü iş hepsini yapan- bu Gladio’nun, süper NATO örgütünün bütün suçları, şimdi Türkiye’de yurtsever, vatansever, ulusalcı güçler üstüne yıkılmak istenmektedir.” sözlerini kullanmıştır. Başvurucunun konuşması sonlandıktan ve telefon bağlantısı kesildikten sonra ikinci sırada söz alan Ş.T.nin başvurucuya yönelik olarak kullandığı ifadeler, bağlamından kopartılmadan ve bir bütün olarak dikkate alındığında eleştirdiği başvurucunun konuşmasına karşı izleyicilerde tepki uyandırmayı ve dikkat çekmeyi amaçlar nitelikte olduğu değerlendirilebilir.

33. Son olarak başvuruya konu tartışma sürecinde abartıya kaçılmadığı da söylenemez. Ne var ki basın özgürlüğünün kapsamının, demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak, bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir (Kadir Sağdıç, § 76; Radio France ve diğerleri/Fransa, B. No: 53984/00, 30/3/2004, § 37).

34. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, davalının basın özgürlüğü ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakları arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. İlk Derece Mahkemesi, değer yargılarına dayanan söz konusu sözlerin genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı sorununa değinmiş; ayrıca sert eleştiri niteliğine vurgu yaptıktan sonra dava konusu tartışmanın yeterli bir olgusal temele sahip olduğunu kabul ederek başvurucunun konumu ve siyasi kişiliği nedeniyle eleştirilere daha fazla katlanmak zorunda olduğu yönünde değerlendirme yapmıştır.

35. Bu şartlarda, yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları da dikkate alındığında Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan pozitif yükümlülüklere uyulduğu, Derece Mahkemelerince tarafların haklarının değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına

16/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Hasan Basri Özbey [1.B.], B. No: 2013/2061, 16/12/2015, § …)
   
Başvuru Adı HASAN BASRİ ÖZBEY
Başvuru No 2013/2061
Başvuru Tarihi 14/3/2013
Karar Tarihi 16/12/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, uydu yayını yapan TRT-2 televizyon kanalının “Büyüteç” isimli programında, program konuğu tarafından kullanılan ifadelerin başvurucunun kişilik haklarını zedelediği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı Şeref ve İtibarın Korunması (İfade Özgürlüğü Hariç) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6098 Türk Borçlar Kanunu 58
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi