TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERGİN ATABEY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8777)
|
|
Karar Tarihi: 16/12/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Ergin ATABEY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru,
hükümlü olarak cezaevinde bulunan başvurucuya açlık grevi nedeniyle disiplin
cezası verilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/12/2013 tarihinde Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 17/3/2014 tarihinde,
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, başvuru tarihinde Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli
Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.
6. Başvurucu; 64 kişiyle birlikte 6/11/2012 tarihinde Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) hitaben yazmış olduğu dilekçeyle terör örgütü lideri
Abdullah Öcalan’a uygulandığı iddia edilen tecride ve Kürt dili üzerinde
uygulandığı iddia edilen yasak ve kısıtlamalara son verilmesini; mahkeme, kamu
alanları ve sosyal yaşam alanlarında Kürtçe kullanımının serbest olmasını ve
yasal hâle getirilmesini talep ederek süresiz ve dönüşümsüz açlık grevi
eylemine başladıklarını bildirmiştir.
7. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı başvurucu
hakkında açlık grevi yapması nedeniyle disiplin soruşturması başlatmıştır.
Disiplin Kurulu Başkanlığı 14/11/2012 tarihli ve 2012/361 sayılı kararında
13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanun'un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g) bendi gereğince
başvurucunun “3 Ay Süre İle Bazı
Etkinliklere Katılmaktan Men Cezası (Kütüphane, açık saha, çok amaçlı spor
salonu ve iş atölyeleri faaliyetleri)” ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
8. Başvurucu, anılan karara karşı Bolu İnfaz Hâkimliğine
itirazda bulunmuştur. Başvurucuya hakları hatırlatıldıktan sonra hakkında
verilen disiplin cezasına ilişkin olarak diyecekleri sorulmuştur. Başvurucu,
tercüman bilirkişi eşliğinde alınan savunmasında “Ben de arkadaşların beyanlarına katılıyorum ve cezanın iptalini talep
ediyorum.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
9. Bu beyanlar şu şekildedir:
“Bizim bu açlık grevini
başlatmamızın nedenleri iki sebep üzerine dayalıdır. Birincisi önderimiz
Abdullah Öcalan’ın hapishanede tecritte tutulmasıdır. İkincisi talebimiz de
Kürt dilinin kullanılması amacına yönelikti ve Kürt dili üzerindeki yasakların
kaldırılması amaçlanmıştı.
Birinci amacımız kapsamında önderimiz Abdullah
Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlüğünün sağlanması idi. Önderimiz Abdullah Öcalan’ın
bulunduğu yerin güvenlik açısından güvenli değildir. Geçen dönemde önderimiz
karşısında orada farklı biçimlerde saldırılar gerçekleşti. Bunlardan birisi
zehirlenme girişimi şeklinde oldu, isteği dışında saçları kesildi ve fiziki
olarak darp eylemine maruz bırakıldı. Dışarı ile iletişim kurması ve kendisini
savunmasını sağlıklı bir biçimde yapabileceği gerekli koşulların sağlanması
gerekli idi ve bu olumsuz şartlar devam ettiği sürece hayati tehlike içerisinde
bulunmakta idi.
Bu şartlardan dolayı 15 yıldır sağlığı
bozulmuştur tutulduğu yerde yeni yeni hastalıkları ortaya çıkmıştır. Orada
görevli bulunan sivil doktorların tedavide yetersiz kaldığı görülmüş bundan
dolayı da bağımsız doktor heyetinin görevlendirilmesi gerektiği ortaya
çıkmıştır. Ve bu bağımsız doktor heyetinin gidip muayene ve tedavi yapabilmesi
için gerekli şartların da sağlanması lazımdı. Ayrıca bir diğer nokta da
özgürlüğüne ilişkin koşulların gerçekleştirilmesi idi. Önderimiz Abdullah
Öcalan aynı zamanda bir halk önderidir. Kendisi ile şu an diyalog ve müzakere
yürütülmektedir. Bu nedenle herkesle rahatça ilişki ve diyalog kurabilmesi
gerekmektedir bu nedenle de özgürlük şartlarının oluşması gerekmektedir. İzah
ettiğimiz bu gerekçeler ile açlık grevi başlatmıştık.
Bir diğer gerekçemiz ise dil ve dilin
kullanılması ile ilgili engellerin ortadan kaldırılması, ana dilde savunma
yapma hakkının sağlanması idi cumhuriyet kurulduğu tarihten bu tarafa Kürt dili
üzerinde bir yasaklama politikası yürütülmüştür. Hayatın her alanında bu yasak
sürdürülmüştür. Bu ise insanlık dışı bir yasak olmaktadır. Kürt dilinin
kullanması Kürt halkının doğal bir hakkıdır bu yasağın kaldırılması ve gerek
hukuki, siyasi ve eğitsel alanda dilin kullanılmasının önünün açılmasını
amaçladık bu gereklilik nazara alınarak yasakların kaldırılması amacıyla açlık
grevini başlattık.
Cezaevi disiplin kurullarının ve yönetiminin
hakkımızda disiplin cezasını tertip ettikleri vakit genel olarak taraf vaziyeti
almaktadırlar ve bizlere karşı taraflı olmaktadırlar resmi bir kuruluş
olduğundan taraf mantığı ile hareket etmektedirler. Hukuki mantık içerisinde
taraf olan bir kurum kuruluş ya da kişinin bir karar verme yetkisi de yoktur.
Açlık grevine gitmek suç olmayıp, ahlaki ve vicdani bir tutum ve davranış
olarak değerlendirilmelidir suç olarak kabul edilemez. Danıştay bir kararında
açlık grevleri ile ilgili olarak suç olmadığına dair bir karar vermiştir.
Mahkemenin bu hususlara nazara almasını ve hakkımızda tertip edilen cezanın
iptaline karar verilmesini talep ediyoruz. Bazı arkadaşlarımız pratikte açlık
grevine girdi ve bazılarımız da dilekçe vermek suretiyle yani rahatsızlıkları
sebebiyle fiilen açlık grevi yapmasalar da dilekçe ile manevi destek verdiler
bunlar nazara alınmadan ceza tertip edildi ve toplu bir tutumla ceza tertip
edilmiştir. Açlık grevi ve benzeri eylemler suç teşkil etmemelidir. Ayrıca
açlık grevine fiilen girmeyip sadece dilekçe vererek destek verenlerin eylemi
ise düşünce özgürlüğü kapsamındadır bunların hiç suç sayılmaması lazım. İnfaz
hakimliğince bütün bu hususların nazara alınarak cezanın değerlendirilmesi ve
iptaline karar verilmesidir. Suç işleme kastıyla hareket edilmemişti.”
10. Bolu İnfaz Hâkimliği 25/9/2013 tarihli ve E.2013/75,
K.2013/1737 sayılı kararı ile başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir.
Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…Hükümlü iddiası, disiplin
kurulu kararı, karardaki gerekçe ve dosya kapsamı hep birlikte
değerlendirildiğinde usul ve yasaya uygun olduğu değerlendirilen Bolu F Tipi
Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Disiplin Kurulu
Başkanlığı' nın 14/11/2012 tarih ve 2012/361 Karar
sayılı kararına karşı yapılan hükümlünün İTİRAZININ REDDİNE karar vermek
gerekmiş(tir).”
11. Başvurucunun İnfaz Hâkimliğinin kararına yaptığı itiraz,
Bolu Ağır Ceza Mahkemesinin 6/11/2013 tarihli kararı ile “usul ve yasaya uygun bulunarak”
reddedilmiştir. Karar 14/11/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 2/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun “İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar”
kenar başlıklı 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi,
duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek
gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında
resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca
ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı
görüşünü alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı
yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını
aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra
kararını verir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu,
savunmasını, hazır bulunmak ve vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla
birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008
S.K./5.md.) İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını
ceza infaz kurumunda da alabilir.”
14. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir
yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun,
tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı
davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile
ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır.
(2) Suç oluşturan eylemlerden dolayı açılan
kamu davası, disiplin soruşturması yapılmasını ve cezanın uygulanmasını
engellemez.”
15. 5275 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
(g) bendi şöyledir:
“(1) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma
cezası, hükümlünün bir aydan üç aya kadar süreyle kurumun kültürel ve spor
etkinliklerine katılmaktan yoksun bırakılmasıdır.
(2) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma
cezasını gerektiren eylemler şunlardır:
…
g) Açlık grevi yapmak.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 16/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvurucunun 2/12/2013 tarihli ve 2013/8777 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, hükümlü bulunduğu cezaevinde 6/11/2012 tarihinde
Kürt halkının önderi olduğunu iddia ettiği Abdullah Öcalan’ın üzerindeki
tecridin kaldırılması; sağlık, güvenlik ve özgürlük şartlarının sağlanması ve
ana dili Kürtçe üzerindeki yasağın kaldırılıp Kürtçenin eğitim ve öğretimde,
kamuda serbest olması amacıyla açlık grevine başladığını ve demokratik hakkını
bu şekilde kullanması nedeniyle hakkında disiplin soruşturması başlatıldığını
ve neticesinde hakkında üç ay süre ile bazı etkinliklere katılmaktan men cezası
verildiğini belirterek sosyal aktivitelere katılma ve kendini sosyal yönden
geliştirme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Bu kapsamda başvurucunun, açlık grevine başlaması nedeniyle hakkında
verilen disiplin cezasının, kişiliğini geliştirme ve kendini ifade etmesini
engellediği iddiasının Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında değerlendirilmesi
gerektiği sonucuna varılmıştır (Mehmet Ayata,
B. No: 2013/2920, 7/7/2015, § 24).
19. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka
yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu
hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da
vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya
benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni,
kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti
ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin
gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
20. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında
başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim
veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade
aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın [GK], B. No: 2013/2602,
23/1/2014, § 43).
21. İfade özgürlüğü, insanın haber ve bilgilere, başkalarının
fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı
kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla
ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve
yayabilmesi anlamına gelir (Emin Aydın,
§ 40).
22. Başvurucunun; Kürt
halkının önderi üzerindeki tecridin kaldırılması, sağlık, güvenlik ve özgürlük
şartlarının sağlanması ve ana dili Kürtçe üzerindeki yasağın kaldırılıp
Kürtçenin eğitim ve öğretimde, kamuda serbest olmasına dikkat çekmek amacıyla açlık grevi yapmasının bir çeşit
ifade yöntemi olduğu hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. (Mehmet Ayata, § 24).
23. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve
hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet
Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65; Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No:
74025/01, 6/10/2005, § 69). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü
de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır (Yankov/Bulgaristan, B. No: 39084/97, 11/12/2003; T./Birleşik Krallık, B. No: 8231/78,
12/10/1983).
24. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
istisnalar gereğince ifade özgürlüğü, mutlak bir hak niteliğinde değildir;
başka bir ifadeyle sınırlanabilir. Bununla birlikte ifade özgürlüğünün
demokratik toplumlar için önemi gözetildiğinde bu hakka ilişkin sınırlamaların
daha dar yorumlanması ve sınırlamaların gerekli olduğuna dair gerekçenin
inandırıcı ve makul olması gerekir (Yankov/Bulgaristan, § 129). Temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler dikkate alınmak
zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların denetiminin
Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve 26. maddesi
kapsamında yapılması gerekmektedir (Abdullah
Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 70).
25. Öte yandan cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak
suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin ve düzenin
korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda
mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilir. Ancak bu durumda dahi
hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir sınırlandırma, makul ve
ölçülü olmalıdır (Silver ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72, 23/3/1983, §§ 99-105).
26. Açıklanan ilkeler ışığında başvuruya konu olayda, ifade
özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle
müdahalenin mevcut olup olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere
dayanıp dayanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
1. Müdahalenin Varlığı
27. Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olan başvurucu; Kürt halkı
önderi üzerindeki tecridin kaldırılması, sağlık, güvenlik ve özgürlük
şartlarının sağlanması ve ana dili Kürtçe üzerindeki yasağın kaldırılıp
Kürtçenin eğitim ve öğretimde, kamuda serbest olması amacıyla verdiği dilekçe
nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Dolayısıyla bir ifade yöntemi
olarak kabul edilen açlık grevi yapmaktan dolayı verilen disiplin cezasının
başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.
2. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
28. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve
Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe
Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın;
Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili
maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet’in gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
a. Kanunilik
29. 5275 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
(g) bendinde, öngörülebilir ve ulaşılabilir bir şekilde “açlık grevi yapmak” eylemine karşılık
gelen bir disiplin yaptırımı kabul edildiğinden başvurucunun ifade özgürlüğüne
yönelik müdahalenin kanuni dayanağı olduğu açıktır.
b. Meşru Amaç
30. Açlık grevi nedeniyle başvurucuya disiplin cezası
verilmesinin cezaevi düzeninin ve güvenliğinin sağlanması amacıyla yapıldığı ve
bunun da Anayasa’nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin ikinci fıkrası
kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
c. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve
Ölçülülük
31. İfade özgürlüğü bazı sınırlandırmalara tabi olabilir. İfade
özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan
sınırlandırmaların Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik
toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı
konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Abdullah Öcalan, § 91).
32. 1982 Anayasası’nda belirtilen “demokratik toplum düzeni” kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir
anlayışla yorumlanmalıdır. Demokratik toplum düzeni ölçütü, Anayasa’nın 13.
maddesi ile Sözleşme’nin “demokratik toplum
düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11.
maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum
ölçütü; çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Abdullah Öcalan, § 93).
33. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde
sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Demokratik bir hukuk devletinde,
temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren
sınırlamalara yer verilemez. Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesinde de temel hak ve özgürlüklerin özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla
sınırlanabileceği kabul edilmiştir. Anayasal açıdan dokunulamayacak öz, her
temel hak ve özgürlük açısından farklılık gösterir. Bununla birlikte kanunla
getirilen sınırlamanın, hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel hakların
kullanılmasını ciddi surette güçleştirip amacına ulaşmasına engel olmaması ve etkisini
ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 5/6/2015, § 66).
34. Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan
sınırlamalar yönünden ise bu sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin gerekleri
ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bir başka deyişle öze
dokunan sınırlamalar “demokratik toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi”ne evleviyetle aykırı olacağından Anayasa koyucu,
temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan sınırlamalar yönünden “demokratik
toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi” bakımından ayrıca inceleme
yapılmasına gerek görmemiştir (Mehmet Ali
Aydın, § 67).
35. Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden
gözetilmesi öngörülen “demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramı,
öncelikle ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai
tedbir niteliğinde olmalarını, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek
en son önlem olarak kendini göstermesini gerektirmektedir. “Demokratik toplum
düzeninin gerekleri”nden olma, bir sınırlamanın
demokratik bir toplumda zorlayıcı bir sosyal ihtiyacın karşılanması amacına
yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, zorlayıcı bir
sosyal ihtiyacın karşılanması ya da gidilebilecek en son çare niteliğinde
değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak
değerlendirilemez (Mehmet Ali Aydın,
§ 68).
36. Buradan çıkan sonuca göre demokratik toplumun temellerinden
olan ifade özgürlüğünün sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da
ilgilenmeye değmez görülen ifadeler için değil; devletin veya toplumun bir
bölümünü eleştiren, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden ifadeler için de
geçerli olduğu kuşkusuzdur. Çünkü bunlar demokratik toplum düzeninde geçerli
olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No:
5493/72,7/12/1976 § 49).
37. İnfaz hukukuna ilişkin disiplin suç ve cezaları, 5275 sayılı
Kanun’un sekizinci bölümünde düzenlenmiş; uygulanacak disiplin suç ve
cezalarının amacı, mahiyeti, kapsamı, sınırları ve uygulanma koşulları 5275
sayılı Kanun’un 37. maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur. Anılan kurala göre
5275 sayılı Kanun kapsamında bir disiplin suçunun oluşabilmesi için her bir disiplin
suçu yönünden belirlenen özel hükümdeki şartların gerçekleşmesi yeterli olmayıp
ayrıca 37. maddedeki şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir. Buna göre
hükümlü hakkında; ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi,
güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile
idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları
hükümlü, kusurlu olarak ihlal ettiğinde eyleminin niteliği ile ağırlık
derecesine göre Kanun’da belirtilen disiplin cezaları uygulanacaktır (AYM,
E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013).
38. 5275 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
(g) bendinde ceza infaz kurumlarında gerçekleştirilecek olan açlık grevi
eyleminin “bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma” disiplin cezası ile
cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. Kanun’un 37. maddesi de dikkate
alındığında ceza infaz kurumunda tek başına açlık grevi eylemi yapılması,
itiraz konusu kuralda yer alan disiplin suçunun oluşabilmesi için yeterli
olmayıp bu eylemin ceza infaz kurumundaki güvenliği veya disiplini bozacak ya
da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi
gerekmektedir (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013). Dolayısıyla somut olayda
başvurucunun katıldığı açlık grevinin ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya
disiplini bozacak nitelikte olup olmadığı incelenmelidir.
39. Hükümlü olan başvurucu; Kürt halkının önderi olduğunu iddia
ettiği Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, sağlık, güvenlik ve
özgürlük şartlarının sağlanması ve ana dili Kürtçe üzerindeki yasağın
kaldırılıp Kürtçenin eğitim ve öğretimde, kamuda serbest olması amacıyla aynı
Cezaevindeki 64 kişiyle açlık grevine başlamıştır. Başvurucunun da diğer
hükümlü/tutuklularla birlikte açlık grevine başlaması, Ceza İnfaz Kurumu
idaresi tarafından Ceza İnfaz Kurumunun düzeni ve güvenliği açısından tehdit
olarak değerlendirilmiş; düzenin ve güvenliğin bozulmasını engellemek amacıyla
başvurucuya disiplin cezası verilmiştir.
40. Başvurucuya verilen disiplin cezasının, ceza infaz kurumunda
düzenin ve güvenliğin sağlanması amacıyla demokratik toplum düzeni bakımından
alınması gereken tedbirler kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir. Bu sebeple
demokratik toplum düzeni bakımından alınması gerekli tedbirler kapsamında
başvurucunun ifade özgürlüğünün sınırlandırılması ile ceza infaz kurumunda
düzenin sağlanması şeklindeki kamu yararı arasında makul dengenin kurulmadığı
söylenemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.),
B. No: 18139/07, 11/5/2010).
41. Öte yandan verilen disiplin cezası, başvurucunun üç ay süre
ile Kurumun kültürel ve spor etkinliklerine katılmaktan yoksun bırakılmasını
öngörmektedir. Bu bağlamda verilen disiplin cezası, Cezaevinde düzenin ve
disiplinin sağlanması amacını gerçekleştirmek için ölçüsüz bir müdahale
değildir (Mehmet Ayata, § 43).
42. Açıklanan nedenlerle ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlalin
olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
16/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.