TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YUSUF GEZER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2103)
|
|
Karar Tarihi: 14/1/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Yusuf GEZER
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdurrahman BAYAR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, kamu görevlerine
ilk defa atanacaklar için yapılan devlet memurluğu sınavında başarılı olması
üzerine ÖSYM tarafından yerleştirildiği memur kadrosuna atamasının
yapılmamasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davada verilen karar
nedeniyle adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 21/3/2013
tarihinde Van 1. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 23/10/2013 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki
ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, kamu görevlerine
ilk defa atanacaklar için yapılan devlet memurluğu sınavında başarılı olmuş ve
ÖSYM tarafından Bitlis Valiliği Defterdarlık bünyesinde açık bulunan memur kadrosuna
yerleştirilmiştir.
6. Başvurucunun anılan göreve
başlamak için sunduğu belgelerin Bitlis Valiliği tarafından incelemesi
sonucunda, adli sicil kaydına göre kamu haklarından 3 yıl mahrumiyet ile 3 yıl
9 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılan başvurucunun 657 sayılı Kanun’un 48/A
maddesindeki şartları taşımadığı gerekçesiyle 18/9/2007
tarih ve 826 sayılı işlemle atamasının yapılmamasına karar verilmiştir.
7. Öte yandan, söz konusu
işlemin tesisinden sonra Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/10/2007
tarih ve 2007/435 Değişik İş sayılı kararıyla başvurucunun memnu haklarının
geri verilmesine hükmedilmiştir.
8. Başvurucunun Bitlis
Valiliğinin 18/9/2007 tarihli atamama işleminin iptali
istemiyle açtığı dava, Van 1. İdare Mahkemesinin 25/2/2009 tarih ve
E.2007/3043, K.2009/261 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Kararın ilgili kısmı
şöyledir:
“…yasa dışı örgüte yardım ve yataklık etmek suçundan 3 yıl 9
ay ağır hapis cezası alan ve 3 yıl süreyle kamu haklarından mahrumiyetine karar
verilen davacı hakkında dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte memnu
haklarının iadesi yönünde verilmiş bir mahkeme kararının bulunmaması
karşısında, davacının 657 sayılı Kanun’da belirtilen devlet memuru olabilme
şartlarını taşımadığı açık olduğundan belirtilen gerekçe ile atamasının
yapılmamasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
…”
9. Başvurucu tarafından temyiz
edilen karar, Danıştay 12. Dairesinin 19/11/2012 tarih
ve E.2009/8499, K.2012/8815 sayılı kararı ile onanmıştır. Karar başvurucuya 27/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Karar düzeltme kanun
yoluna gitmeyen başvurucu, 21/3/2013 tarihinde süresi
içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
10. 14/7/1965 tarih ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun “Genel ve özel şartlar”
başlıklı 48. maddesinin başvurucunun atamasının yapılmamasına ilişkin işlem
tarihinde yürürlükte olan (A) bendinin ilgili kısımları şöyledir:
“Devlet memurluğuna alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel
şartlar aranır.
A) Genel şartlar:
…
4. Kamu haklarından mahrum bulunmamak,
5. (Değişik: 10/1/1991-3697/1
md.) Taksirli
suçlar ve aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere,
ağır hapis veyahut 6 aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile
Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet,
hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas
gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve
istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alımlara fesat
karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak,
….”
11. 25/5/2005 tarih ve 5352 sayılı Adli
Sicil Kanunu’na 6/12/2006 tarih ve 5560 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile eklenen
“Yasaklanmış hakların geri verilmesi”
başlıklı 13/A maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“ 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu dışındaki kanunların belli bir suçtan dolayı veya belli bir
cezaya mahkûmiyete bağladığı hak yoksunluklarının giderilebilmesi için,
yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilir. Bunun için; Türk Ceza
Kanununun 53 üncü maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları saklı kalmak
kaydıyla,
a) Mahkûm olunan cezanın infazının tamamlandığı tarihten
itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması,
b) Kişinin bu süre zarfında yeni bir suç işlememiş olması ve
hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü hususunda mahkemede bir kanaat oluşması,
gerekir.
...”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
12. Mahkemenin 14/1/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
21/3/2013 tarih ve 2013/2103 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
13. Başvurucu, memnu haklarının
kendisine iade edilmesine ve 657 sayılı Kanun’da belirtilen şartları taşımasına
rağmen atamasının yapılmadığını, 5237 sayılı Kanun’un 53. maddesinde getirilen
yeni düzenlemeye göre artık memnu hakların iadesi için dava açmaya gerek
olmaksızın infaz bittikten sonra otomatik olarak memnu hakların iade
edildiğini, cezasının 29/6/2004 tarihinde infaz edildiğini ve bu tarihten sonra
memuriyetine engel bir halinin bulunmadığını, tarafına bu kural
uygulanmadığından atamasının gerçekleşmediğini, idarece işlemin tesisi
aşamasında kendisine savunma hakkı verilmediğini, söz konusu işlemin sebep,
konu ve amaç yönünden hukuka aykırı olduğunu, kazanılmış hakkının yok
edildiğini, İdare Mahkemesince verilen kararın kanuna ve emsal Danıştay
kararlarına aykırı olduğunu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
şikayetlerini dile getirebileceği etkili bir iç hukuk yolunun bulunmadığını
belirterek Anayasa’nın 2., 15/2., 17/1., 36., 38.,
138., 142. maddelerinde güvence altına alınan haklar ile Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 6. ve 13. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
14. Başvurucu Anayasa’nın 2., 15/2., 17/1., 38., 138., 142. maddelerinin de ihlal
edildiğini ileri sürmüş ise de, başvuru formu ve ekleri incelendiğinde
iddialarının özü, yargılamanın adil olmadığı ve etkili başvuru yolunun
bulunmadığı hususu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu
tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun
bütün iddiaları aşağıda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı çerçevesinde iki başlık altında ve Anayasa’nın 40. maddesinde
güvence altına alınan etkili başvuru hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir.
1. Anayasa’nın
36. Maddesi Yönünden
15. Öncelikle başvurunun konu
bakımından Anayasa Mahkemesinin yetki alanına girip girmediğinin tespiti
gerekir. Bireysel başvuru incelemesinde, bir ihlal iddiasının Anayasa
Mahkemesinin konu bakımından yetki alanına girip girmediğinin tespitinde
Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı
esas alınmaktadır (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
16. Anayasa’nın 36. maddesinde
açık bir şekilde düzenlenmemiş olması nedeniyle Sözleşme’nin 6. maddesi
bağlamında belirlenmesi gereken adil yargılanma hakkının kapsamına medeni hak
ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklar ile bir suç isnadının karara bağlanması
durumları girmektedir (Bkz. B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 22-23).
17. Başvuru konusu olay,
başvurucunun kamu görevine atanmamasına ilişkin olup uyuşmazlıkta bir suç
isnadının karara bağlanması durumunun söz konusu olmadığı açıktır. Kamu
hizmetinde istihdama yönelik anılan uyuşmazlığın medeni hak ve yükümlülük
kapsamında ve dolayısıyla adil yargılanma hakkının koruma alanında bulunup
bulunmadığı hususunda ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından belirlenen kriterlere göre değerlendirme yapılabilir. Buna göre kamu
hizmetinde istihdam konusundaki uyuşmazlıkların adil yargılanma hakkının
kapsamı dışında tutulabilmesi için devletin söz konusu uyuşmazlığa ilişkin iç
hukukunda mahkemeye başvuru hakkını tanımamış olması ve bu yoksun bırakmanın
devletin menfaatiyle ilgili objektif sebeplerle haklı kılınması koşullarının
birlikte gerçekleşmesi gerekir (Bkz. B. No: 2012/660, 7/11/2013,
§ 28).
18. Başvuru konusu olayda ise
başvurucunun devlet memurluğuna atanmamasına ilişkin uyuşmazlığı karara
bağlamaya yetkili yargı mercilerine başvuru hakkı bulunduğundan başvuru konusu
olayın Anayasa ve Sözleşme’de güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının koruma alanı ve dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin konu
bakımından yetkisi kapsamında yer aldığı açıktır.
a) Savunma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
19. Başvurucu, ÖSYM tarafından
yerleştirildiği kadroya atanmamasına ilişkin işlemin idare tarafından tesisi
aşamasında kendisine bilgi verilmediğini ve söz konusu işleme yönelik olarak
açıklama yapma ve hakkını savunma olanağının tanınmadığını belirterek savunma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
21. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre,
Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi
için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da
güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
(Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi
gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında
kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18).
22. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
23. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı”
kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir
süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. ...”
24. Yukarıda yer verilen
Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi hükümlerinden anlaşılacağı
üzere adil yargılanma hakkı dava sürecine özgülenmiştir. Dolayısıyla söz konusu
hak kapsamındaki güvenceler, esas olarak mahkemedeki yargılama sürecine
uygulanmaktadır. Ancak, dava öncesi ya da sonrasındaki süreçte yaşanan birtakım
ihlal ya da eksiklikler yargılamanın bir bütün olarak adilliğine zarar
verebilecek nitelikte ise adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin dava
öncesi ya da sonrasındaki süreçler için de uygulanması gerekmektedir. Bu
gereklilik adil yargılanma hakkının tam anlamıyla gerçekleştirilebilmesi
amacından kaynaklanmaktadır. Örneğin bir suç şüphesi ile yakalanan kişinin
polis tarafından sorgulanması aşaması, dava öncesine ilişkin bir aşama olmakla
birlikte adil yargılanma hakkı kapsamındadır. Zira sorgulama sırasında şüpheli
kişinin bu hakkın getirdiği güvencelerden yararlanmaksızın vermiş olduğu
ifadelerin mahkemede delil olarak kullanılması bir bütün olarak muhakemenin
adil bir şekilde gerçekleştirilmesini tehlikeye sokabilir. Yine, yargı
mercileri önünde dava açılmasından önce idari bir başvuru yolunun
tüketilmesinin zorunlu olduğu bazı hallerde, adil yargılanma hakkına ilişkin
güvencelerin idari süreç bakımından da uygulanması gerekebilmektedir. Öte
yandan, adil yargılanma hakkının davadan önceki ve sonraki aşamalara
uygulanması uyuşmazlığa konu olayın ve yargılama sürecinin koşullarına bağlı
olup, her davada ayrıca incelenmesi gereken bir husustur.
25. Buna göre, adil yargılanma
hakkına dayanan, ancak yargılama süreci dışında meydana geldiği ileri sürülen
ihlal iddialarına ilişkin başvurular, istisnai durumlar dışında Anayasa ve
Sözleşme kapsamı dışında kalacağından, bireysel başvuruya konu olamaz.
26. Adil yargılanma hakkının
garanti altına aldığı güvencelerden biri olan savunma hakkı, Sözleşme’nin 6.
maddesinin 1. fıkrasında yer alan hakkaniyete uygun yargılamanın gerçekleşmesi
için sağlanması gereken haklardan biri olmakla birlikte bu hakkın Anayasa’nın
36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamında uygulanması, yukarıda da
belirtildiği üzere belirli durumlar haricinde yargılama sürecine mahsustur. Başvuru konusu olayda ise
savunma hakkının ihlal edildiği iddiası yargılama sürecinden önceki bir aşama
olan idari işlemin tesisi aşamasına ilişkin olup, olayda adil yargılanma
hakkının uygulanmasını gerektirir istisnai bir durum da bulunmamaktadır.
27. Kaldı ki, başvurucu
atanmamasına ilişkin işlemin iptali istemiyle İdare Mahkemesinde dava açarak
anılan işleme yönelik bilgi ve kanıtları ile iddia ve savunmalarını yargı
mercilerine sunma fırsatı elde etmiş ve yargılama bir bütün olarak
değerlendirildiğinde, işlemin tesisi aşamasında idarenin başvurucunun
savunmasını almamış olması, yargılamanın adil bir şekilde yürütülmesini
engelleyecek bir duruma da yol açmamıştır.
28. Sonuç itibariyle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusu,
Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hak ve
özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “konu bakımından
yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b) Yargılamanın
Adil Olmadığı İddiası
30. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
31. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
32. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
33. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti, hukuku ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular
açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (B.
No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
34. Başvuru konusu olayda
başvurucu, 5237 sayılı Kanun’un 53. maddesinde getirilen yeni düzenlemeye göre
artık memnu hakların iadesi için dava açmaya gerek olmaksızın infaz bittikten
sonra otomatik olarak ilgililere memnu hakların iade edildiğini, tarafına bu
kural uygulanmadığı için atamasının gerçekleşmediğini, söz konusu işlemin
sebep, konu ve amaç yönünden hukuka aykırı olduğunu, kazanılmış hakkının yok
edildiğini, İdare Mahkemesince verilen kararın kanuna ve emsal Danıştay
kararlarına aykırı olduğunu iddia etmiş, ilk derece mahkemesi ise dava konusu
işlemin tesis edildiği tarihte memnu haklarının iadesi yönünde verilmiş bir
mahkeme kararının bulunmaması nedeniyle başvurucunun 657 sayılı Kanun’da
belirtilen devlet memuru olabilme şartlarını taşımadığının açık olduğu ve
atamasının yapılmamasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık
bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Başvurucunun iddialarının
mevzuatın yorumlanmasına, delillerin değerlendirilmesine ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
35. Adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararının değil, yargılama sürecinin ve
usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu
nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin
incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı
gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde
itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya
da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının
oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya
da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir. Somut
olayda başvurucunun yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir
bilgi ya da belge sunmadığı, aksine yargılama sonucunda verilen kararın
içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır (B.
No:2013/2767, 2/10/2013, § 22).
36. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, derece mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiği İddiası
37. Başvurucu, adil yargılanma
hakkı ile güvence altına alınmış haklarının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetlerini dile getirebileceği etkili bir hukuk yolunun bulunmadığını
belirterek Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel
hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve
başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
39. Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğünün “Bireysel başvuru formu ve
ekleri” başlıklı 59. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d)
bendinde, bireysel başvuru formunda bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere
ait özlü açıklamaların yer alacağı belirtilmiştir.
40. Başvuruya konu ihlal
iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa
hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki
iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen, başvurucu
tarafından soyut şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin etkili başvuru
hakkını düzenleyen 13. maddesi ile ilgili iki kararına atıfta bulunulmakla
birlikte, etkili başvuru hakkının nasıl ihlal edildiğine ilişkin bir açıklama
ve kanıtlamada bulunulmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Başvurunun;
1.
Savunma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaları içeren bölümünün “konu bakımından yetkisizlik”,
2.
Yargılamanın adil olmadığı yönündeki iddiaları içeren bölümünün “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3.
Etkili başvuru hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaları içeren bölümünün “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
14/1/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.