TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
YUSUF GEZER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/2103)
Karar Tarihi: 14/1/2014
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Raportör
Elif KARAKAŞ
Başvurucu
Yusuf GEZER
Vekili
Av. Abdurrahman BAYAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, kamu görevlerine ilk defa atanacaklar için yapılan devlet memurluğu sınavında başarılı olması üzerine ÖSYM tarafından yerleştirildiği memur kadrosuna atamasının yapılmamasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davada verilen karar nedeniyle adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 21/3/2013 tarihinde Van 1. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 23/10/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, kamu görevlerine ilk defa atanacaklar için yapılan devlet memurluğu sınavında başarılı olmuş ve ÖSYM tarafından Bitlis Valiliği Defterdarlık bünyesinde açık bulunan memur kadrosuna yerleştirilmiştir.
6. Başvurucunun anılan göreve başlamak için sunduğu belgelerin Bitlis Valiliği tarafından incelemesi sonucunda, adli sicil kaydına göre kamu haklarından 3 yıl mahrumiyet ile 3 yıl 9 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılan başvurucunun 657 sayılı Kanun’un 48/A maddesindeki şartları taşımadığı gerekçesiyle 18/9/2007 tarih ve 826 sayılı işlemle atamasının yapılmamasına karar verilmiştir.
7. Öte yandan, söz konusu işlemin tesisinden sonra Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/10/2007 tarih ve 2007/435 Değişik İş sayılı kararıyla başvurucunun memnu haklarının geri verilmesine hükmedilmiştir.
8. Başvurucunun Bitlis Valiliğinin 18/9/2007 tarihli atamama işleminin iptali istemiyle açtığı dava, Van 1. İdare Mahkemesinin 25/2/2009 tarih ve E.2007/3043, K.2009/261 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“…yasa dışı örgüte yardım ve yataklık etmek suçundan 3 yıl 9 ay ağır hapis cezası alan ve 3 yıl süreyle kamu haklarından mahrumiyetine karar verilen davacı hakkında dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte memnu haklarının iadesi yönünde verilmiş bir mahkeme kararının bulunmaması karşısında, davacının 657 sayılı Kanun’da belirtilen devlet memuru olabilme şartlarını taşımadığı açık olduğundan belirtilen gerekçe ile atamasının yapılmamasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
…”
9. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Danıştay 12. Dairesinin 19/11/2012 tarih ve E.2009/8499, K.2012/8815 sayılı kararı ile onanmıştır. Karar başvurucuya 27/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Karar düzeltme kanun yoluna gitmeyen başvurucu, 21/3/2013 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
10. 14/7/1965 tarih ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Genel ve özel şartlar” başlıklı 48. maddesinin başvurucunun atamasının yapılmamasına ilişkin işlem tarihinde yürürlükte olan (A) bendinin ilgili kısımları şöyledir:
“Devlet memurluğuna alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel şartlar aranır.
A) Genel şartlar:
…
4. Kamu haklarından mahrum bulunmamak,
5. (Değişik: 10/1/1991-3697/1 md.) Taksirli suçlar ve aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere, ağır hapis veyahut 6 aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak,
….”
11. 25/5/2005 tarih ve 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’na 6/12/2006 tarih ve 5560 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile eklenen “Yasaklanmış hakların geri verilmesi” başlıklı 13/A maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“ 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunların belli bir suçtan dolayı veya belli bir cezaya mahkûmiyete bağladığı hak yoksunluklarının giderilebilmesi için, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilir. Bunun için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları saklı kalmak kaydıyla,
a) Mahkûm olunan cezanın infazının tamamlandığı tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması,
b) Kişinin bu süre zarfında yeni bir suç işlememiş olması ve hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü hususunda mahkemede bir kanaat oluşması,
gerekir.
...”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Mahkemenin 14/1/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 21/3/2013 tarih ve 2013/2103 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
13. Başvurucu, memnu haklarının kendisine iade edilmesine ve 657 sayılı Kanun’da belirtilen şartları taşımasına rağmen atamasının yapılmadığını, 5237 sayılı Kanun’un 53. maddesinde getirilen yeni düzenlemeye göre artık memnu hakların iadesi için dava açmaya gerek olmaksızın infaz bittikten sonra otomatik olarak memnu hakların iade edildiğini, cezasının 29/6/2004 tarihinde infaz edildiğini ve bu tarihten sonra memuriyetine engel bir halinin bulunmadığını, tarafına bu kural uygulanmadığından atamasının gerçekleşmediğini, idarece işlemin tesisi aşamasında kendisine savunma hakkı verilmediğini, söz konusu işlemin sebep, konu ve amaç yönünden hukuka aykırı olduğunu, kazanılmış hakkının yok edildiğini, İdare Mahkemesince verilen kararın kanuna ve emsal Danıştay kararlarına aykırı olduğunu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikayetlerini dile getirebileceği etkili bir iç hukuk yolunun bulunmadığını belirterek Anayasa’nın 2., 15/2., 17/1., 36., 38., 138., 142. maddelerinde güvence altına alınan haklar ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. ve 13. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
14. Başvurucu Anayasa’nın 2., 15/2., 17/1., 38., 138., 142. maddelerinin de ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de, başvuru formu ve ekleri incelendiğinde iddialarının özü, yargılamanın adil olmadığı ve etkili başvuru yolunun bulunmadığı hususu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları aşağıda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı çerçevesinde iki başlık altında ve Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir.
1. Anayasa’nın 36. Maddesi Yönünden
15. Öncelikle başvurunun konu bakımından Anayasa Mahkemesinin yetki alanına girip girmediğinin tespiti gerekir. Bireysel başvuru incelemesinde, bir ihlal iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetki alanına girip girmediğinin tespitinde Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı esas alınmaktadır (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
16. Anayasa’nın 36. maddesinde açık bir şekilde düzenlenmemiş olması nedeniyle Sözleşme’nin 6. maddesi bağlamında belirlenmesi gereken adil yargılanma hakkının kapsamına medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklar ile bir suç isnadının karara bağlanması durumları girmektedir (Bkz. B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22-23).
17. Başvuru konusu olay, başvurucunun kamu görevine atanmamasına ilişkin olup uyuşmazlıkta bir suç isnadının karara bağlanması durumunun söz konusu olmadığı açıktır. Kamu hizmetinde istihdama yönelik anılan uyuşmazlığın medeni hak ve yükümlülük kapsamında ve dolayısıyla adil yargılanma hakkının koruma alanında bulunup bulunmadığı hususunda ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından belirlenen kriterlere göre değerlendirme yapılabilir. Buna göre kamu hizmetinde istihdam konusundaki uyuşmazlıkların adil yargılanma hakkının kapsamı dışında tutulabilmesi için devletin söz konusu uyuşmazlığa ilişkin iç hukukunda mahkemeye başvuru hakkını tanımamış olması ve bu yoksun bırakmanın devletin menfaatiyle ilgili objektif sebeplerle haklı kılınması koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekir (Bkz. B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 28).
18. Başvuru konusu olayda ise başvurucunun devlet memurluğuna atanmamasına ilişkin uyuşmazlığı karara bağlamaya yetkili yargı mercilerine başvuru hakkı bulunduğundan başvuru konusu olayın Anayasa ve Sözleşme’de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının koruma alanı ve dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi kapsamında yer aldığı açıktır.
a) Savunma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
19. Başvurucu, ÖSYM tarafından yerleştirildiği kadroya atanmamasına ilişkin işlemin idare tarafından tesisi aşamasında kendisine bilgi verilmediğini ve söz konusu işleme yönelik olarak açıklama yapma ve hakkını savunma olanağının tanınmadığını belirterek savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
21. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
22. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. ...”
24. Yukarıda yer verilen Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi hükümlerinden anlaşılacağı üzere adil yargılanma hakkı dava sürecine özgülenmiştir. Dolayısıyla söz konusu hak kapsamındaki güvenceler, esas olarak mahkemedeki yargılama sürecine uygulanmaktadır. Ancak, dava öncesi ya da sonrasındaki süreçte yaşanan birtakım ihlal ya da eksiklikler yargılamanın bir bütün olarak adilliğine zarar verebilecek nitelikte ise adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin dava öncesi ya da sonrasındaki süreçler için de uygulanması gerekmektedir. Bu gereklilik adil yargılanma hakkının tam anlamıyla gerçekleştirilebilmesi amacından kaynaklanmaktadır. Örneğin bir suç şüphesi ile yakalanan kişinin polis tarafından sorgulanması aşaması, dava öncesine ilişkin bir aşama olmakla birlikte adil yargılanma hakkı kapsamındadır. Zira sorgulama sırasında şüpheli kişinin bu hakkın getirdiği güvencelerden yararlanmaksızın vermiş olduğu ifadelerin mahkemede delil olarak kullanılması bir bütün olarak muhakemenin adil bir şekilde gerçekleştirilmesini tehlikeye sokabilir. Yine, yargı mercileri önünde dava açılmasından önce idari bir başvuru yolunun tüketilmesinin zorunlu olduğu bazı hallerde, adil yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin idari süreç bakımından da uygulanması gerekebilmektedir. Öte yandan, adil yargılanma hakkının davadan önceki ve sonraki aşamalara uygulanması uyuşmazlığa konu olayın ve yargılama sürecinin koşullarına bağlı olup, her davada ayrıca incelenmesi gereken bir husustur.
25. Buna göre, adil yargılanma hakkına dayanan, ancak yargılama süreci dışında meydana geldiği ileri sürülen ihlal iddialarına ilişkin başvurular, istisnai durumlar dışında Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından, bireysel başvuruya konu olamaz.
26. Adil yargılanma hakkının garanti altına aldığı güvencelerden biri olan savunma hakkı, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan hakkaniyete uygun yargılamanın gerçekleşmesi için sağlanması gereken haklardan biri olmakla birlikte bu hakkın Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamında uygulanması, yukarıda da belirtildiği üzere belirli durumlar haricinde yargılama sürecine mahsustur. Başvuru konusu olayda ise savunma hakkının ihlal edildiği iddiası yargılama sürecinden önceki bir aşama olan idari işlemin tesisi aşamasına ilişkin olup, olayda adil yargılanma hakkının uygulanmasını gerektirir istisnai bir durum da bulunmamaktadır.
27. Kaldı ki, başvurucu atanmamasına ilişkin işlemin iptali istemiyle İdare Mahkemesinde dava açarak anılan işleme yönelik bilgi ve kanıtları ile iddia ve savunmalarını yargı mercilerine sunma fırsatı elde etmiş ve yargılama bir bütün olarak değerlendirildiğinde, işlemin tesisi aşamasında idarenin başvurucunun savunmasını almamış olması, yargılamanın adil bir şekilde yürütülmesini engelleyecek bir duruma da yol açmamıştır.
28. Sonuç itibariyle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusu, Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b) Yargılamanın Adil Olmadığı İddiası
30. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
31. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
32. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
33. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti, hukuku ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
34. Başvuru konusu olayda başvurucu, 5237 sayılı Kanun’un 53. maddesinde getirilen yeni düzenlemeye göre artık memnu hakların iadesi için dava açmaya gerek olmaksızın infaz bittikten sonra otomatik olarak ilgililere memnu hakların iade edildiğini, tarafına bu kural uygulanmadığı için atamasının gerçekleşmediğini, söz konusu işlemin sebep, konu ve amaç yönünden hukuka aykırı olduğunu, kazanılmış hakkının yok edildiğini, İdare Mahkemesince verilen kararın kanuna ve emsal Danıştay kararlarına aykırı olduğunu iddia etmiş, ilk derece mahkemesi ise dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte memnu haklarının iadesi yönünde verilmiş bir mahkeme kararının bulunmaması nedeniyle başvurucunun 657 sayılı Kanun’da belirtilen devlet memuru olabilme şartlarını taşımadığının açık olduğu ve atamasının yapılmamasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Başvurucunun iddialarının mevzuatın yorumlanmasına, delillerin değerlendirilmesine ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
35. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararının değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir. Somut olayda başvurucunun yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmadığı, aksine yargılama sonucunda verilen kararın içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır (B. No:2013/2767, 2/10/2013, § 22).
36. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiği İddiası
37. Başvurucu, adil yargılanma hakkı ile güvence altına alınmış haklarının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerini dile getirebileceği etkili bir hukuk yolunun bulunmadığını belirterek Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
39. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün “Bireysel başvuru formu ve ekleri” başlıklı 59. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d) bendinde, bireysel başvuru formunda bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamaların yer alacağı belirtilmiştir.
40. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen, başvurucu tarafından soyut şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin etkili başvuru hakkını düzenleyen 13. maddesi ile ilgili iki kararına atıfta bulunulmakla birlikte, etkili başvuru hakkının nasıl ihlal edildiğine ilişkin bir açıklama ve kanıtlamada bulunulmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Başvurunun;
1. Savunma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaları içeren bölümünün “konu bakımından yetkisizlik”,
2. Yargılamanın adil olmadığı yönündeki iddiaları içeren bölümünün “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3. Etkili başvuru hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaları içeren bölümünün “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
14/1/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.