TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÜRSEL ÖZKAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2213)
|
|
Karar Tarihi: 8/5/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.
Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Recep
ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Gürsel
ÖZKAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, kişisel verileri
ve özel hayatına ilişkin olarak gıyabında yapılan telefon görüşmeleri nedeniyle
şikâyetçi olduğu kişiler hakkında cezai yönden işlem yapılmamış olması
nedeniyle adil yargılanma hakkı ile hukuk devleti ve eşitlik ilkelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 29/3/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 28/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesi ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu idari yargıda
görevli hâkim olup, hâlihazırda Ankara Bölge İdare Mahkemesinde görev
yapmaktadır.
6. Ulusal bir gazete olan Zaman
Gazetesi’nin 10/6/2010 tarihli nüshasında yayımlanan “Kadir Bey giderse HSYK’nın
başına Ertosun değil, başka tanıdığımız gelir” başlıklı haberde, bir
soruşturma kapsamında kaydedilen ve başvurucunun da adının geçtiği telefon
görüşmesi içeriğine ilişkin bilgilere yer verilmiştir. Bu görüşmede, Adalet
eski Bakanı M.S.O. ile eski Milletvekili M.I. olduğu
ileri sürülen iki kişinin, bir kısım idari yargı hâkimlerinin yeni görev yer ve
unvanlarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca (HSYK) belirleneceği
kararnamenin hazırlık sürecinde, başvurucu hakkında “Fetullahçı” ve “tehlikeli bir herif” yakıştırmaları
yaptıkları, başvurucunun Yargıçlar ve Savcılar Derneğine hükümet tarafından
sızdırıldığı ve benzeri kişisel durumlarından söz ettikleri, başvurucunun
Ankara 7. İdare Mahkemesi başkanlığına atanması için başkaları tarafından uğraş
verildiği ve görüşmeyi yapan kişilerin bunu engellemeye çalıştıkları anlaşılmaktadır.
7. Başvurucu bu haber üzerine
(5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun mülga 250. maddesi ile görevli)
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazdığı 22/7/2010
tarihli dilekçe ile telefon görüşmesi ve görüşmede geçen bilgiler ışığında “özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verileri
hukuka aykırı olarak ele geçirip yaymak, hakaret” suçlarını
işledikleri iddiasıyla ilgili şüpheliler hakkında şikâyetçi olmuştur.
8. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca başvurucunun, M.S.O. hakkındaki şikâyeti
“Ergenekon” soruşturması
kapsamında değerlendirilmiş ve anılan soruşturma kapsamında hazırlanan bir
iddianameye eklenerek adı geçen hakkında kamu davası açılmıştır. K.Ö., M.I. ve S.A. hakkındaki soruşturmalar ise, soruşturma
konusu suçların 5271 sayılı Kanun’un mülga 250. maddesinde sayılan suçlardan
olmadığı gerekçesine istinaden, 8/3/2012 tarih ve 2012/100 sayılı görevsizlik
kararı ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
9. Anılan kişiler hakkındaki
soruşturma dosyası, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 46. maddesine istinaden
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının (Basın Bürosu) 11/6/2012
tarih ve 2012/4 sayılı görevsizlik kararı ile Yargıtay Birinci Başkanlık
Kuruluna (Başkanlık Kurulu) gönderilmiştir.
10. Başkanlık Kurulunun 8/11/2012 tarih ve 171 sayılı kararıyla, soruşturma dosyası
ile ilgili olarak işlem yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Anılan
karar şöyledir:
“Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosunun 11.06.2012
tarih, 2012/865 basın soruşturma, 2012/4 basın karar numarası ile görevsizlik
kararı verilerek, Başkanlığımıza göndermiş olduğu dosya eki okundu.
Gereği görüşüldü:
Soruşturma açılmasını gerektirecek yeterli delil
olmadığından işlem yapılmasına yer olmadığına, 08.11.2012 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.”
Bu
karar başvurucuya 30/11/2012 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu bu karara karşı 7/12/2012
tarihinde itiraz yoluna başvurmuştur.
11. İtirazı inceleyen Yargıtay
Başkanlar Kurulunun 10/1/2013 tarih ve 4 sayılı kararı
ile Başkanlık Kurulu kararının kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle işin esasına
girilmeksizin itirazın reddine karar verilmiştir. Başvurucu bu kararı 28/2/2013 tarihinde öğrendiğini beyan etmiştir.
12. Başvurucu 29/3/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
13. 2797 sayılı Kanun’un 46.
maddesi şöyledir:
“Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire
başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel
suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık
Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin
hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir.
Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya
ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma
açılmasını gerektirir nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için
ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın
işlemden kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir.
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Mahkemenin 8/5/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
29/3/2013 tarih ve 2013/2213 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
15. Başvurucu, Başkanlık Kurulu
tarafından, Yargıtay üyesi olmayan şüpheliler yönünden de işlem yapılmasına yer
olmadığına karar verildiğini, bu şekilde tüm şüpheliler yönünden soruşturma
yapılmasının önünün kapatıldığını, dinleme kayıtları çerçevesinde suç işlendiği
açık olmasına ve soruşturma açılmasına ilişkin gerekliliğe rağmen, işlem
yapılmasına yer olmadığına dair karar verilerek şüphelilerin korunduğunu, hukuk
devletinde kimseye imtiyaz tanınamayacağını, bu nedenle somut olayda adil
yargılanma hakkı ile hukuk devleti ve eşitlik ilkelerinin ihlal edildiğini
ileri sürmüş, soruşturma yapılmasının teminini, bu talebi yerinde görülmediği
takdirde manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
16. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir. ...”
17. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru
süresi ve mazeret” kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir.”
18. Bireysel başvurunun kabul
edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı,
bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen nazara alınması gereken bir
başvuru koşuludur (B. No: 2013/1582, 7/11/2013,
§ 19).
19. Yukarıda belirtilen hükümler
uyarınca bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği ve buna ilişkin
kararın kesinleştiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Bu yönüyle başvuru yollarının
tüketilmesi ve başvuru süresine ilişkin koşullar arasında yakın bir bağlantı
bulunmaktadır. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları
ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekir. Olağan başvuru yollarının tamamının
tüketilmesi ibaresinin katı bir şekilde yorumlanması, bir takım başvurular
açısından bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayan neticelere yol
açabilecektir. Bu nedenle, olayın özel şartları içinde etkisiz ve yetersiz olan
bir kanun yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın, her bir başvuru yolunun somut
başvurular açısından etkili olup olmadığının münferiden denetlenmesi
gerekmektedir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013,
§ 20).
20. Bireysel başvurunun, başvuru
yolu öngörülmüş olması halinde bu yolun tüketildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerektiği belirtilmekle beraber, başvuru süresinin başlangıç
tarihinin belirlenmesi hususunda başvurucunun nihai karardan yeterince bilgi
sahibi olması aranacaktır. Bu noktada, nihai kararın tebliğinin öngörüldüğü
hallerde tebliğ tarihinin, tebliğ şartı öngörülmeyen hallerde ise başvurucunun
kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin esas alınması gerekir (B.
No: 2013/1582, 7/11/2013,
§ 21).
21. 2797 sayılı Kanun’un 46.
maddesinin birinci fıkrası gereğince, Yargıtay üyelerinin görevleriyle ilgili
veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci
Başkanlık Kurulunun kararına bağlı olup, ağır cezayı gerektiren suçüstü
hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir. Aynı maddenin
ikinci fıkrasında, birinci fıkra kapsamındaki ihbar veya şikâyetlerin Birinci
Başkanlık Kurulu tarafından incelenerek soruşturma açılmasını gerektirir
nitelikte görülenler hakkında, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi
başkanlarından birinin görevlendirileceği, aksi takdirde dosyanın işlemden
kaldırılmasına karar verileceği ve bu kararın kesin olduğu düzenlemelerine yer
verilmiştir.
22. Somut olayda Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının 11/6/2012 tarihli
görevsizlik kararı kapsamındaki tüm şüpheliler hakkındaki soruşturmalara
ilişkin olarak, Başkanlık Kurulunun 8/11/2012 tarihli kararı ile işlem
yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Bu karar 2797 sayılı Kanun’un 46.
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kesin olduğundan, başvuru yolları bu kararla
tüketilmiştir. Başkanlık Kurulu kararı başvurucuya 30/11/2012
tarihinde bildirilmiş olup, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruya ilişkin 30
günlük başvuru süresi bu tarihte başlamıştır. Buna göre başvurucunun 29/3/2013 tarihinde yapmış olduğu bireysel başvuru, süresi
içerisinde yapılmamıştır.
23. Açıklanan nedenlerle, ihlale
neden olduğu iddia edilen karara ilişkin olarak 30 gün geçtikten sonra yapılan
başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Başvurunun,
“süre aşımı” nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 8/5/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.