TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MERT CAN BAYRAM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2386)
|
|
Karar Tarihi: 4/11/2015
|
R.G. Tarih ve Sayı: 23/12/2015-29571
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Mert Can BAYRAM
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru;
eksik ve hatalı inceleme yapılması, kesin delil niteliği olan bazı delillerin değerlendirme
dışı bırakılması sonucu gerekçesiz şekilde karar verilmesi, kararın 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 18.
maddesi gereği on günlük süre içinde verilmemesi nedenleriyle adil yargılanma
hakkı ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru
3/4/2013 tarihinde İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci
Bölüm Üçüncü Komisyonunca 31/10/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm
Başkanı tarafından 20/2/2015 tarihinde başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru
belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir.
6. Bakanlığın
25/3/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin
önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında
görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi
ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun
annesi 29/7/2010 tarihinde İstanbul 3. İcra Hukuk
Mahkemesinde açtığı şikâyet davasında, İstanbul 2. İcra Müdürlüğünün
takipsizlik nedeniyle işlemden kaldırılan E.2004/8172 sayılı dosyasında, anılan
dosyayı takip yetkisi bulunmayan, dosyanın tarafı da olmayan, buna rağmen sahte
ve geçersiz yetki belgesi düzenleyerek başka avukatlara yetki veren Avukat N.B.
tarafından 4/5/2006 tarihinde sahte yenileme işlemi yapıldığını ve dosyanın
aynı İcra Müdürlüğünün E.2006/7790 sayılı takip sırasını alarak yeniden işleme
konulduğunu belirtmiş; hukuka aykırı biçimde oluştuğunu ileri sürdüğü bu
durumdan dolayı E.2006/790 sayılı dosyada yapılan tüm işlemlerin şikâyet
yoluyla iptali ile eski hâle iadesini istemiştir.
9. Başvurucu,
annesinin 14/3/2011 tarihinde vefat etmesi üzerine
diğer mirasçılar ile birlikte davayı devam ettirmiştir.
10. Yargılama
sonunda İstanbul 3. İcra Hukuk Mahkemesi duruşma açmaksızın dosya üzerinde
yaptığı inceleme neticesinde 30/12/2011 tarihli ve E.2010/2133, K.2011/1728
sayılı kararı ile şikâyet dilekçesinde başvurucunun murisi olan davacının "29/1/2007 tarihindeki infaz işlemlerinde
usulsüzlük yok diyerek iddialarımızı reddeden İstanbul 7. İcra Hakimi H.N.A. aleyhine sahte yetki belgesinin varlığı ile
Av. N.B.’nin sahte yenileme dilekçesi hakkında
araştırma yapmamasından dolayı Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'ne
26/3/2010 tarihinde şikayette bulunulmuştur.'' beyanının yer
aldığını, bu açık beyan ile davacının 4/5/2006 tarihli yenileme işlemine en geç
26/3/2010 tarihli şikâyet ile vâkıf olduğunun kabulü gerektiğini, bu durumda
ise davacının 29/7/2010 tarihi itibarıyla İcra Müdürlüğü işlemini şikâyet için
2004 sayılı Kanun’da düzenlenen 7 günlük hak düşürücü süreyi geçirdiğini,
ayrıca görülen dava ile İstanbul 7. İcra Hukuk Mahkemesinde görülüp
sonuçlandırılan E.2007/143 sayılı dava dosyasındaki şikâyetin aynı konuya
ilişkin olduğunu ve anılan Mahkemenin kararı ile 29/1/2007 tarihli infaz işleminde
bir usulsüzlük bulunmadığının saptandığını belirterek şikâyetin reddine
hükmetmiştir.
11. Temyiz
incelemesi sonucu anılan karar, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 12/10/2012
tarihli ve E.2012/9174, K.2012/9121 sayılı ilamı ile onanmış, karar düzeltme
istemi de aynı Dairenin 15/2/2013 tarihli ve E.2012/13800, K.2013/1578 sayılı
ilamı ile reddedilmiştir.
12. Başvurucu
25/3/2013 tarihinde kararı öğrendiğini bildirmiştir.
13. Başvurucu
3/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
14. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür."
15. 2004
sayılı Kanun’un 16. maddesi şöyledir:
“Kanunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar
müstesna olmak üzere icra ve iflâs dairelerinin yaptığı muameleler hakkında
kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı icra
mahkemesine şikayet olunabilir. Şikayet
bu muamelelerin öğrenildiği tarihten yedi gün içinde yapılır. …”
16. 2004
sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 18. maddesi şöyledir:
“İcra
mahkemesine arzedilen hususlarda basit yargılama
usulü uygulanır.
Şu kadar ki, talep ve
cevaplar dilekçe ile olabileceği gibi icra mahkemesine ifade zaptettirmek suretiyle de olur
Aksine hüküm
bulunmayan hallerde icra mahkemesi, şikâyet konusu işlemi yapan icra dairesinin
açıklama yapmasına ve duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir eder; duruşma
yapılmasını uygun gördüğü takdirde ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya
çağırır ve gelmeseler bile gereken kararı verir. Duruşma yapılmayan işlerde
icra mahkemesi, işin kendisine geldiği tarihten itibaren en geç on gün içinde
kararını verir. Duruşmalar, ancak zorunluluk hâlinde ve otuz günü geçmemek
üzere ertelenebilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin
4/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 3/4/2013 tarihli ve 2013/2386 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu,
murisi tarafından 29/7/2010 tarihinde İstanbul 3. İcra
Hukuk Mahkemesine yapılan şikâyetin değerlendirilmesine ilişkin süreçte eksik
ve hatalı inceleme yapıldığını, kesin delil niteliği olan bazı delillerin
değerlendirme dışı bırakıldığını, Mahkemenin gerekçesiz karar verdiğini, ayrıca
kararın 2004 sayılı Kanun’un 18. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen on
günlük süre içinde verilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ve etkili
başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; tazminata hükmedilmesini talep
etmiştir.
B. Değerlendirme
19. Başvuru
dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucunun; bireysel başvuruya konu yargılama
sürecinde eksik ve hatalı inceleme yapıldığını, kesin delil niteliği olan bazı
delillerin değerlendirme dışı bırakıldığını ve bu delillere ilişkin gerekçeli
kararda herhangi bir değerlendirme yapılamadığını belirterek adil yargılanma
hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
yapar (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Anılan ihlal iddiaları
yargılama sürecinin ve yargılama sonunda verilen kararın adil olup olmadığına
ilişkin olduğundan iddiaların, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı
iddiası kapsamında değerlendirilmesi uygun bulunmuştur. Öte yandan başvurucunun,
yargılamanın kanunda öngörülen sürede sonuçlanmadığı iddiası ayrıca
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a.
Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
20. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
21. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine
karar verebilir.”
22. 6216
sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği
belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça
dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
23. Anılan
kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve
sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel
başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede
kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
24. Somut
olayda başvurucu, murisi tarafından İstanbul 3. İcra Hukuk Mahkemesine yapılan
şikâyetin değerlendirilmesine ilişkin süreçte İstanbul 2. İcra Müdürlüğünün
takipsizlik nedeniyle işlemden kaldırılan E.2004/8172 sayılı takip dosyasında,
anılan dosyayı takip yetkisi bulunmayan, takip dosyasının tarafı da olmayan,
buna rağmen sahte ve geçersiz yetki belgesi düzenleyerek başka avukatlara yetki
veren Avukat N.B. tarafından 4/5/2006 tarihinde sahte
yenileme işlemi yapıldığını, hukuka aykırı olarak oluşan bu durumdan dolayı
ilgili icra dosyasında yapılan tüm işlemlerin şikâyet yoluyla iptali ile eski
hâle iadesini istediğini ancak İlk Derece Mahkemesinin söz konusu hukuka aykırı
durumun ortaya çıkmasına sebep olan kişilerin sorumluluğuna ilişkin devam eden
yargılama süreçlerini dikkate almadan karar verdiğini belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Başvurucunun murisi tarafından açılan ve başvurucu
tarafından devam ettirilen davada, İstanbul 3. İcra Hukuk Mahkemesi 30/12/2011 tarihli kararı ile başvurucunun murisince sunulan
dava dilekçesinden anlaşıldığı üzere usulsüz olarak yapıldığı iddia edilen
yenileme işleminden davacının en geç 26/3/2010 tarihinde haberdar olduğunun
kabulünün gerektiğini, bu durumda şikâyet tarihi olan 29/7/2010 itibarıyla 2004
sayılı Kanun’un 16. maddesinde İcra Dairesinin yaptığı işlemleri şikâyet etmek
için öngörülen yedi günlük sürenin geçtiğini, ayrıca mevcut dava ile konusu
aynı olan ve İstanbul 7. İcra Hukuk Mahkemesinde görülüp usulsüz olduğu iddia
edilen işlemlerde herhangi bir usulsüzlük bulunmadığı yönünde sonuçlanan bir
başka davanın daha olduğunun saptandığını belirterek dosyanın esasına girmeden
şikâyetin reddine karar vermiştir. İlk Derece Mahkemesinin bu kararı, Yargıtay
8. Hukuk Dairesinin 12/10/2012 tarihli ilamı ile
onanmış, aynı Daireye yapılan karar düzeltme istemi de 15/2/2013 tarihli ilamla
reddedilmiştir.
26. Mahkemenin
gerekçesi ve başvurucunun iddialarının incelenmesi neticesinde iddiaların
özünün Derece Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk
kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın
sonucuna ilişkin olduğu, Mahkemece tüm delillerin değerlendirilerek ilgili
hukuk kuralları yorumlanmak suretiyle karar verildiği anlaşılmaktadır.
27. Başvurucu,
yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi
tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi İlk Derece
Mahkemesinin ve Yargıtayın kararlarında bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir
durum da tespit edilememiştir.
28. Açıklanan
nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu, Derece Mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın
Makul Sürede Sonuçlanmadığı İddiası
29. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun bu
bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
30. Başvurucu, 29/7/2010 tarihinde
İstanbul 3. İcra Hukuk Mahkemesi nezdinde murisi tarafından şikâyette
bulunulduğunu, Mahkemenin şikâyete ilişkin kararını 30/12/2011 tarihinde
verdiğini, bu durumda şikâyet tarihi ile karar tarihi arasında on yedi ay
geçtiğini, 2004 sayılı Kanun’un 18. maddesinde şikâyetin on gün içinde
sonuçlandırılacağının hüküm altına alındığını, buna rağmen şikâyetinin makul
süre içinde sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
31. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18) Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından
ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve
haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
32. Davanın
karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların
yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın
süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun
ve diğerleri, §§ 41–45).
33. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara
bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda İcra Hukuk Mahkemesinde, icra
takip dosyasındaki iddia edilen usulsüz işlemlerden dolayı yapılan bir şikâyet
incelemesinin söz konusu olduğu görüldüğünden 18/6/1927
tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı
Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin
medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğuna kuşku yoktur (Güher Ergun ve diğerleri, § 49).
34. Medeni
hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre
değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı karara
bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı -başka bir deyişle
davanın ikame edildiği- tarih olup somut başvuru açısından bu tarih, 29/7/2010’dur.
35. Başvuruya
konu şikâyet davası, başvurucunun miras bırakanından intikalle takip etmekte
olduğu bir uyuşmazlıktır. Bu yönüyle makul süre değerlendirmesi bakımından
dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçının yargılamaya katıldığı an
değil; somut olayda muris açısından değerlendirmeye esas alınan sürenin
başlangıç anıdır (Gülseren Gürdal ve
diğerleri, B. No: 2013/1115, 5/12/2013, §
51).
36. Sürenin
bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın
sona erme tarihidir (Güher Ergun ve
diğerleri, § 52). Ancak somut olayda başvurucu tarafından makul süre
şikâyetinin, İlk Derece Mahkemesine şikâyetin yapıldığı tarih ile Mahkemenin
şikâyete ilişkin kararını verdiği tarih arasında geçen süreye ilişkin olarak
belirtilmesi; başvurucunun makul sürede yargılama yapılmadığı iddiası açısından
yargılama süresinin bitiş tarihinin 30/12/2011 olarak
kabul edilmesini gerektirmiştir.
37. 2004
sayılı Kanun’un 18. maddesinde icra ve iflas dairelerinin yaptığı işlemler
hakkında kanuna aykırılıktan veya somut olaya uygun bulunmamaktan dolayı icra
mahkemesine şikâyette bulunulabileceği hüküm altına alınmakla beraber aynı
maddenin devamında icra mahkemesine arz edilen hususların ivedi işlerden
sayılacağı ve bu işlerde basit yargılama usulü uygulanacağı belirtilmiştir.
38. Basit
yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316. maddesinde yer alan davalar ile
kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda uygulanan ve yazılı yargılama
usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan
ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul
edilmiş bir yargılama usulüdür (Nesrin Kılıç,
B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
39. 6100
sayılı Kanun’un 316. maddesi ve devamı maddelerinde yer alan bu usulde davalar,
mahkemeye sunulan dilekçe ile açılmakta ve davalının dava dilekçesinin
kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde cevap dilekçesini mahkemeye
sunması gerekmektedir. Bu süre bir defaya mahsus olmak üzere en fazla iki hafta
uzatılabilmektedir. Basit yargılama usulünde cevaba cevap ve ikinci cevap
aşamaları bulunmamaktadır. Mahkemeler, 6100 sayılı Kanun’un 320. maddesine göre
mümkünse tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir.
Duruşmalı yargılamada aynı maddeye göre mahkemelerin tahkikatı -ilk duruşma
hariç- kural olarak iki duruşmada tamamlaması ve duruşmalar arasındaki sürenin
de bir aydan uzun olmaması gerekmektedir. Ancak istisnai hâllerde ikiden fazla
duruşma yapılabileceği gibi duruşma araları da bir aydan fazla
tutulabilmektedir.
40. Öte
yandan 6100 sayılı Kanun’da yer alan basit usule ilişkin bu düzenlemelerden
başka kanun koyucu tarafından takip sürecinin alacaklı ve borçlunun hak ve
menfaatlerini zedelemeden, bunlar arasındaki hassas dengeyi bozmadan hızlandırılması
amacıyla 2004 sayılı Kanun’un 18. maddesinde, somut başvuruya konu yargılama
yönünden uygulanabilecek ilave hükümler de bulunmaktadır. Anılan
hükümlere göre icra mahkemesine sunulacak talep ve cevaplar, mahkemeye ifade
zapt ettirmek suretiyle de yapılabilecek; aksine hüküm bulunmayan hâllerde icra
mahkemesi, şikâyet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasına ve
duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir edebilecek, duruşma
yapılmasını uygun gördüğü takdirde ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya
çağıracak, ilgililer gelmeseler bile gereken kararı verecektir. Ayrıca
icra mahkemesi duruşma yapılmayan işlerde kararını on gün içinde verecek,
duruşmalar ancak zorunluluk hâllerinde ve otuz günü geçmemek üzere
ertelenebilecektir (bkz. § 15).
41.
Takip hukukunda başvurulan şikâyette davalı taraf yoktur. Çünkü şikâyet eden
kişi bir başkası ile uyuşmazlık içinde değildir. İşlemine karşı şikâyet yoluna
başvurulan icra dairesi veya işlemde yararı bulunan kişiler taraf değildir.
Bununla beraber şikâyeti inceleyen tetkik mercii şikâyet konusu işlemi yapan
icra organını veya işlemle ilgili olan kişileri çağırıp dinleyebilir.
42. 2004 sayılı Kanun’da taraflar için belirtilen süreler
kural olarak kesin ve hak düşürücü nitelikte olmasına rağmen aynı Kanun’da
cebrî icra organları için konulmuş süreler hak düşürücü nitelikte değildir.
İcra ve iflas dairelerinin
yaptığı işlemlerden dolayı şikâyet yoluna başvurulması hâlinde, şikâyetin
sonuçlandırılması için öngörülen on günlük süre de
cebri icra organlarına yönelik sürelerden olduğundan düzenleyici nitelikte olup
icra mahkemesince bu sürede dava sonuçlandırılmasa bile daha sonra verilen
kararların geçerli olduğunda şüphe yoktur. Düzenleyici nitelikte olan bu
sürelerin, yargılama sırasında yapılması gereken usulü işlemlerin
tamamlanabilmesi nedeniyle aşılabilmesi de mümkündür.
43. Bununla
birlikte kanun koyucunun iradesi dikkate alındığında 2004 sayılı Kanun’da,
şikâyet incelemesinin duruşmasız işlerde on günde sonuçlandırılmasına ilişkin
hükmün, bu incelemelerin mümkün olan en kısa süre içinde neticelenmesini
hedeflediği görülmektedir. Ayrıca icra ve iflas dairelerinin yaptığı işlemlere
karşı yapılan şikâyetlerde bireylerin sürecin
kısa sürede tamamlanmasındaki kişisel yararı göz önüne alındığında bu
şikâyetlere ilişkin süreçlerin süre yönünden diğer davalarla aynı nitelikte
olduğu da söylenemez.
44. Bireysel
başvuruya konu şikâyet dosyasının incelenmesi neticesinde başvurucunun murisi
tarafından İstanbul 3. İcra Hukuk Mahkemesine 29/7/2010
tarihinde şikâyet dilekçesinin sunulduğu; Mahkemenin, şikâyet konusu edilen
icra takip dosyasını ve aynı olaya yönelik İstanbul 1. İcra Hukuk Mahkemesi ile
İstanbul 7. İcra Hukuk Mahkemesine yapılan şikâyetler sonucu verilmiş kararları
incelemek için müzekkereler yazdığı, ilgili Mahkemelerden cevapların gelmesinin
ardından 23/11/2010 tarihli tensip zaptı ile alacaklı vekiline şikâyet
dilekçesine karşı beyanlarını sunması için beş gün süre verdiği, 30/12/2011
tarihli kararı ile de toplanan deliller doğrultusunda yaptığı değerlendirme
neticesinde duruşma açmaksızın şikâyetin reddine hükmettiği tespit edilmiştir.
45. 6100
sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki
yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından özellikle
yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara
alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde karar verilmiştir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 34-64).
46. Başvuruya konu 2004 sayılı Kanun’un 18. maddesi uyarınca
başvurucu tarafından yapılan şikâyete ilişkin yargılama sürecinin tetkikinde
hukuki meselenin çözümündeki güçlük, yargılamanın niteliği, maddi olayların
karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi
kriterler dikkate alındığında davanın karmaşık
olmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve
usulü haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli
ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından duruşma
yapılmayan bir yargılamanın, 2004 sayılı Kanun’da öngörülen on günlük süreye
oranla haklı görülemeyecek derecede uzun bir
süre olan bir yıl beş ayda tamamlandığı görüldüğünden söz konusu
yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan
nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
48. Başvurucu,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile
100.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
49. 6216
sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar
başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
50. Başvurucunun
tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin bir yıl beş aylık yargılama süresi dikkate
alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında mirasçıların sayısı da
dikkate alınarak başvurucuya net 750 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
51. Dosyadaki belgeler uyarınca tespit
edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 750 TL
manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına
4/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.