TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RAMAZAN KILIÇ VE NURCAN FIRAT
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2627)
|
|
Karar Tarihi: 4/11/2015
|
R.G. Tarih ve Sayı: 23/12/2015-29571
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucular
|
:
|
Ramazan KILIÇ
|
|
|
Nurcan FIRAT
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa ALADAĞ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, yanlış tıbbi
müdahaleden dolayı felç kalma nedeniyle açılan davalarda hükmedilen tazminatın
idarece ödenmemesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlali
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular, 15/4/2013 tarihinde Van 2. İdare Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvuruların Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek eksikliklerinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Komisyon tarafından 26/7/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 19/12/2013 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına, başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bakanlığa başvuru konusu
olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için
gönderilmiştir. Bakanlığın 15/1/2014 ve 4/4/2014
tarihli görüşlerine karşı, başvurucular herhangi bir beyanda bulunmamışlardır.
6. 17/5/2015 tarihinde 2013/2628 başvuru
numaralı bireysel başvuru dosyasının aralarındaki hukuki bağlantı nedeniyle
2013/2627 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin
2013/2627 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine
karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile
kamu kurumlarından elde edilen bilgiler ışığında tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucular, 2005 yılında “kifoskolyos” şikâyeti ile başvurdukları Atatürk
Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde tedavileri amacıyla yapılan ameliyatlar
neticesinde felç kalmışlar, oluşan zararın giderilmesi amacıyla 28/9/2006 tarihinde Atatürk Üniversitesi Rektörlüğünden
(Rektörlük) maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
9. Rektörlüğün 28/09/2006 tarihli başvuruya cevap vermemek suretiyle reddi
üzerine başvurucular, 11/1/2007 tarihinde Erzurum 1. İdare Mahkemesinde idare
aleyhine ayrı ayrı tam yargı davası açmışlar, yasal faizi ile birlikte
lehlerine maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
10. Erzurum 1. İdare Mahkemesi, 30/9/2011 tarihli ve E.2007/53, K.2011/1256 sayılı kararı
ile başvurucu Ramazan Kılıç’ın %100 oranında, meslekte kazanma gücünden yoksun
kaldığını ve olayda İdarenin %100 oranında hizmet kusuru bulunduğunu belirtmiş;
davanın kısmen kabulüne karar vermiş ve başvurucu lehine 861.968,50 TL maddi ve
150.000 TL manevi tazminatın davalı idareye başvuru tarihi olan 28/9/2006’dan
itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte başvurucuya ödenmesine
hükmetmiştir.
11. Erzurum 1. İdare Mahkemesi,
başvurucu Nurcan Fırat yönünden yaptığı yargılama sonucunda ise başvurucunun
%100 oranında meslekte kazanma gücünden yoksun kaldığını ve olayda idarenin
%100 oranında hizmet kusuru bulunduğunu belirtmiş; 30/9/2011
tarihli ve E.2007/54, K.2011/1257 sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne,
başvurucu lehine 771.138,21 TL maddi ve 150.000 TL manevi tazminatın davalı
idareye başvuru tarihi olan 28/9/2006’dan itibaren işletilecek yasal faizi ile
birlikte başvurucuya ödenmesine hükmetmiştir.
12. Erzurum 1. İdare Mahkemesinin
kararları üzerine 1/11/2011 tarihinde başvurucu
Ramazan Kılıç Van 1. İcra Müdürlüğünün 2011/11554–11556–11558 dosya
numaralarında, başvurucu Nurcan Fırat da aynı icra müdürlüğünün
2011/11555–11557–11559 dosya numaralarında maddi tazminat, manevi tazminat ve
vekâlet ücretleri yönünden ayrı ayrı ilamlı icra takibi başlatmıştır.
13. Başlatılan icra takipleri
üzerine Rektörlük, 9/12/2011 tarihinde 2011/11556 ve
2011/11557 numaralı icra dosyalarına ayrı ayrı 75.000 TL ödeme yapmış ayrıca
14/11/2011 tarihli yazısı ile Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel
Müdürlüğüne başvurarak ilgili takip dosya borçlarının ödenebilmesi için ödenek
talebinde bulunmuştur.
14. Maliye Bakanlığı Bütçe ve
Mali Kontrol Genel Müdürlüğü, Rektörlüğe gönderdiği 30/12/2011
tarihli cevap yazısı ile söz konusu ödemelerin -sorumlulara rücu hakkı saklı
kalmak kaydıyla- Rektörlüğün döner sermaye bütçesinden karşılanması
gerektiğinin düşünüldüğünü belirtmiştir.
15. Bununla birlikte İdare
Mahkemesi kararları davalı idarece temyiz edilmiş, Danıştay 10. Dairesi 28/3/2012 tarihli E.2011/11311, K.2012/1213 ve E.2011/11312,
K.2012/1212 sayılı ilamları ile kararları onamıştır.
16. Karar düzeltme istemleri de 26/12/2012 tarihli E.2012/4714, K.2012/6965 ve E.2012/4715,
K.2012/6964 sayılı ilamlar ile reddedilmiştir.
17. Van İcra Müdürlüğünce,
ilgili dosya alacaklarının tahsili için Rektörlüğe çeşitli tarihlerde
gönderilen yazılara cevaben Rektörlük, dosya borçlarına ilişkin olarak ödenek
temin etme çalışmalarının devam ettiği, Maliye Bakanlığından ödenek talep
edildiği ancak henüz sonuç alınamadığı açıklamalarında bulunmuştur.
18. Başvurucular, alacaklarını
tahsil edememeleri üzerine Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığına, Rektör ve yardımcıları
hakkında görevi kötüye kullanma suçunu işledikleri iddiasıyla suç duyurusunda
bulunmuşlar, Savcılık yaptığı değerlendirme sonucu 18/6/2012
tarihinde S.2012/3081, K.2012/4223 sayılı kararı ile ilgililer hakkında
kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
19. Savcılık kararının
kaldırılması için Oltu Ağır Ceza Mahkemesine yapılan itiraz da Mahkemenin, 25/7/2012 tarihli ve 2012/437 Değişik İş sayılı kararı ile
reddedilmiştir.
20. Başvurucular Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulundukları 15/4/2013
tarihi itibarıyla hâlen alacaklarının tamamını tahsil edemediklerini, ilgili
icra dosyalarına düşük miktarlarda ödemelerin yapıldığını ifade etmişlerdir.
21. Ancak başvurucular, Anayasa
Mahkemesine sundukları 3/8/2015 tarihli dilekçe ile
borçlu idarenin 24/7/2013 tarihinde yaptığı ödemeler neticesinde alacaklarını
tahsil edebildiklerini bununla birlikte şikâyetlerine devam ettiklerini
belirtmişler; ihlalin tespit edilmesini ve tazminata hükmedilmesini talep
etmişlerdir.
B. İlgili Hukuk
22. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı
İdari Yargılama Usul Kanunu’nun “Kararların
sonuçları:” kenar başlıklı 28. maddesinin 1. ve 2. fıkraları
şöyledir:
“1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi
mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının
icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya
mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz
günü geçemez. Ancak, ancak disiplin hükümleri saklıdır.
2. Konusu belli bir miktar paranın ödenmesini gerektiren
davalarda hükmedilen miktar ile her türlü davalarda hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderleri, davacının veya
vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu
bildirim tarihinden itibaren, birinci fıkrada belirtilen usul ve esaslar
çerçevesinde yatırılır. Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde ödeme
yapılmaması halinde, genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur”
23. 2577 sayılı Kanun’un “Temyiz veya istinaf istemlerinde yürütmenin
durdurulması:” kenar başlıklı 52. maddesi şöyledir:
“Temyiz
veya istinaf yoluna başvurulmuş olması, hakim, mahkeme
veya Danıştay kararlarının yürütülmesini durdurmaz. …”
24. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra
İflas Kanunu’nun “Haczi caiz olmayan mallar
ve haklar:” kenar başlıklı 82. maddesi şöyledir:
"Aşağıdaki şeyler haczolunamaz:
1. Devlet malları ile mahsus kanunlarında haczi caiz
olmadığı gösterilen mallar,
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 4/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların
15/4/2013 tarihli ve 2013/2627 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
26. Başvurucular, yanlış tıbbi
müdahale nedeniyle felç kalmalarından dolayı Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastanesi aleyhine açmış oldukları tam yargı davaları sonunda lehlerine
hükmedilen tazminatların büyük kısmının icra takibine rağmen ödenmediğini ve
dolayısıyla kararın icra edilmediğini, idarenin 2004 sayılı Kanun’un devlet
mallarının haczedilemeyeceği hükmüne dayanarak ödememe hâlini sürdürdüğünü
belirtip mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşler; ihlalin tespiti ile sonuçlarının ortadan kalkması için yapılması
gerekenlere karar verilmesini, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep
etmişlerdir.
B. Değerlendirme
27. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde başvurucuların, açtıkları davalar sonunda lehlerine hükmedilen
tazminatların icra yolu ile takip edilmesine rağmen büyük kısmının kendilerine
ödenmediğini ve mahkeme kararının yerine getirilmediğini belirterek mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini ileri sürdükleri anlaşılmıştır. Fakat başvurucular,
Anayasa Mahkemesine sundukları 3/8/2015 tarihli
dilekçe ile borçlu idarenin 24/7/2013 tarihinde yaptığı ödemeler sonucu
alacaklarını tahsil ettiklerini beyan etmişlerdir. Bu nedenle başvurucuların lehlerine hükmedilen tazminat miktarının ödenmediği
şikâyetinin değerlendirilmesine gerek görülmemiş ancak başvurucuların söz
konusu tazminatların geç ödenmesinden dolayı mağduriyet yaşadıklarını ve bu
kapsamda şikâyetlerini devam ettirdiklerini ifade etmeleri üzerine bu yönde
inceleme yapılmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Başvurucuların yargı
kararlarının yerine getirilmemesiyle ilgili şikâyetleri açıkça dayanaktan
yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için başka bir kabul edilemezlik nedeni de
bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
29. Başvurucular, Anayasa
Mahkemesine sundukları 3/8/2015 tarihli dilekçe ile
24/7/2013 tarihinde yapılan ödemeler sonucu alacaklarının ödendiğini fakat
yargı kararlarının geç yerine getirilmesinden dolayı şikâyetlerini devam
ettirdiklerini bildirmişlerdir.
30. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
31. Anayasa’nın 138. maddesinin
4. fıkrası şöyledir:
“Yasama ve yürütme organları ile idare,
mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını
hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”
32. Anayasa’nın 125. maddesinin
son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlüdür.”
33. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
34. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından
ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve
haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında ilgili hükmü, Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan
gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve
haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
35. Anayasa’nın 36. maddesinde
ifade edilen hak arama özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
biri olmakla birlikte aynı zamanda toplumsal barışı güçlendiren; bireyin
adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır.
Hak arama özgürlüğü, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak
iddia ve savunmada bulunma hakkını değil, yargılama sonunda hakkı olanı elde
etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).
Dolayısıyla Anayasa’nın, yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme
kararlarına uyma zorunluluğunu ve mahkeme kararlarının değiştirilemeyeceği ile
uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade eden 138. maddesinin de adil
yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Mustafa Demirtaş, B. No: 2013/2002, 30/12/2014, § 51).
36. Sözleşme’nin adil yargılanma
hakkını düzenleyen 6. maddesinde açıkça kararların icrasından bahsedilmediği
için AİHM, mahkemeye erişim hakkından yola çıkarak yargı kararlarının yerine
getirilmesi hakkını adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul
etmektedir. AİHM’e göre mahkemeye erişim hakkı, bir
uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın
uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması,
yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir
unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (Hornsby/Yunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40). Bu çerçevede AİHM, kesinleşmiş ve
bağlayıcı bir yargı kararının, lehine karar verilen tarafın zarar görmesine
rağmen infaz edilmemesi durumunda, mahkemeye erişim hakkının bir anlam ifade
etmeyeceğini ve yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesinin, 6. madde
anlamında “dava”nın tamamlayıcı unsuru olduğunu
vurgulamaktadır (Burdov/Rusya, B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 34).
37. Zira davaya taraf olan
kişinin etkin korunması ve hukuka uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi
hakkında verilebilecek nihai yargı kararlarına uymasını gerektirmektedir.
İdareler yargı kararını uygulamayı reddediyor veya ihmal ediyor ya da onu uygulamayı
geciktiriyorsa bu durumda davada taraf olan kişinin davanın safahatı süresince
yararlandığı Sözleşme’nin 6. maddesinde öngörülen teminatlar, her türlü varlık
nedenini kaybedecektir. AİHM, bu yorumuyla yargı yerine ulaşma hakkının, sadece
teorik olarak bu hakkın tanınmasını değil, aynı zamanda o yargı yerinden alınan
nihai kararın icrasına yönelik meşru bir beklentiyi de koruduğunu kabul
etmektedir (Arman Mazman,
B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 60).
38. Anayasanın 138. maddesinde
mahkeme kararlarına uyma, bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme
hususunda yasama ve yürütme organları ile idare makamları lehine herhangi bir
istisna kurala yer verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu otoritelerince
zamanında yerine getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla
kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün
olmaz. Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında yerine getirilmesini
sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu
yolla bireylerin kamu otoritelerine ve hukuk sistemine olan güven ve
saygılarını korumakla yükümlüdür. Bu sebeple hukukun üstünlüğünün geçerli
olduğu bir devlette, bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve
saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının
zamanında yerine getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (Arman Mazman, §
61).
39. Bununla birlikte yargı
kararlarının yerine getirilmesinde gecikmenin, başvurucuların adil yargılanma
haklarına bir müdahale olduğu kabul edilmekle beraber, kararların icrasında
yaşanan gecikmenin hangi sürelere ulaştığında hak ihlali sayılacağının; davanın
konusu, dava konusu bir alacağın veya tazminatın ödenmesiyse alacak veya
tazminatın mahiyeti, başvurucunun kararın icrasındaki menfaati, yargı kararının
icrasının başvurucu için önemi, ödeme ile sorumlu idarenin bütçe imkânları ve
ödeme konusundaki tutumu, alacak veya tazminatın ödemenin gecikmesi nedeniyle
değer kaybedip kaybetmediği, davanın kararın icra safhasıyla beraber toplam
süresi ile kararın icrasında geçen süre gibi somut davanın koşullarına göre
incelenmesi gerekir (Arman Mazman, § 66).
40. Aynı zamanda yargı kararlarının icrasında meydana gelen gecikmelerin
ihlal boyutuna ulaşıp ulaşmadığının tespitinde gecikmenin süresi, idarenin
borcunu muhasebe kayıtlarına alarak bir plana bağlanması ve bu plan
çerçevesinde ödeme yapması yani idarenin tutumu; borç miktarının öngörülüp
öngörülemeyeceği, öngörülemez ise idarenin bütçe imkânlarıyla kıyaslanması,
tazminatın konusunun ödenmesini ivedi hâle getirecek özellikli bir konu olup
olmaması, alacağın tamamının faiz ve yargılama giderleriyle beraber ödenmesi,
alacaklı ile yapılan bir uzlaşmanın olup olmaması, alacaklının ödemenin
yapılmasındaki menfaatinin önemi göz önünde bulundurulmalıdır (Mustafa Demirtaş, § 71). Nitekim AİHM de yargı kararı
ile hükmedilen tazminatın ödenmesinde bireyin ödemeden sağlayacağı menfaatin
önemine dikkat çekmektedir (Romashov/Ukrayna, B. No: 67534/01, 27/7/2004, §§ 6, 43).
41. Başvuru konusu olayda
başvurucular, 2005 yılında “kifoskolyos” şikâyeti ile
başvurdukları Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde tedavileri
amacıyla yapılan ameliyatlar neticesinde felç kalmışlar, oluşan zararın
giderilmesi amacıyla 28/9/2006 tarihinde idareden
maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlar, idarenin taleplerine cevap
vermemesi üzerine 19/1/2007 tarihinde Erzurum 1. İdare Mahkemesinde tam yargı
davası açmışlardır. Erzurum 1. İdare Mahkemesi; başvurucu Ramazan Kılıç
yönünden E.2007/53 sayılı dava dosyasında, başvurucu Nurcan Fırat yönünden
E.2007/54 sayılı dava dosyasında yaptığı yargılamalar sonucu, 30/9/2011 tarihli ve E.2007/53, K.2011/1256; 30/9/2011
tarihli ve E.2007/54, K.2011/1257 sayılı kararları ile başvurucuların %100
oranında meslekte kazanma gücünden yoksun kaldıklarını ve olayda idarenin %100
oranında hizmet kusuru bulunduğunu belirtmiştir. Buna bağlı olarak başvurucu
Ramazan Kılıç lehine 861.968,50 TL maddi ve 150.000 TL manevi tazminatın,
başvurucu Nurcan Fırat lehine 771.138,21 TL maddi ve 150.000 TL manevi
tazminatın davalı idareye başvuru tarihi olan 28/9/2006’dan
itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine hükmetmiştir.
42. Başvurucular lehlerine
hükmedilen tazminatların tahsili amacıyla idare aleyhine 1/11/2011
tarihinde icra takipleri başlatmışlar; bu arada davalı idare, temyiz yoluna
başvurmuş, temyiz incelemesi sonuçlanmadan her iki başvurucuya 9/12/2011
tarihinde ayrı ayrı 75.000 TL ödeme yapmıştır. Temyiz incelemesi sonucunda İlk
Derece Mahkemesi kararları Danıştay 10. Dairesinin 28/3/2012
tarihli ilamları ile onanmış, karar düzeltme istemleri de aynı Dairenin
26/12/2012 tarihli ilamları ile reddedilmiştir. Davalı idare İlk Derece
Mahkemesi kararlarının onanmasının ardından bireysel başvuru yapılana kadar
geçen süreçte kısmi ödemelerde bulunmuş ancak söz konusu ödemeler toplam alacak
miktarı dikkate alındığında düşük oranlarda kalmış, bir plana bağlanmamış ve
düzensiz yapılmıştır. Başvurucular Anayasa Mahkemesine sundukları 3/8/2015 tarihli beyanlarında alacaklarının tamamını ancak
24/7/2013 tarihinde yapılan ödemeler ile tahsil edebildiklerini ifade
etmişlerdir.
43. Bu durumda başvurucuların,
geçirdikleri tıbbi operasyon sonucu felç kalmalarının ardından idareye
yaptıkları başvuruya idarece cevap verilmemesi üzerine açtıkları davalarda; İlk
Derece Mahkemesi aşamasında yaklaşık beş yıl, temyiz incelemesi ve karar
düzeltme incelemesi aşamalarında on beş ay ve kararın kesinleşmesinden
alacaklarının tamamının ödenmesine kadar ise yaklaşık yedi ay süre geçtiği
anlaşılmıştır. Söz konusu yargılama süreci sonunda başvurucuların idarenin %100
hizmet kusurundan dolayı felç kaldıkları ve bunun sonucunda meslekte kazanma
güçlerini tamamen kaybettikleri ortaya konulmuştur.
44. Bu doğrultuda başvurucuların,
yargılama süreci boyunca iş göremez hâlde bulundukları, çalışma ve gelir elde
etme imkânlarının olmadığı, yaşamlarını idame ettirebilmeleri için hükmedilen
tazminata ihtiyaç duymalarının olağan olduğu, dolayısıyla Mahkeme kararının
icra edilmesinin yaşam kaliteleri üzerinde doğrudan etki yaratacağı hususları
ile birlikte başvurucuların hükmedilen tazminatlara kavuştukları tarih dikkate
alındığında yukarıda belirtilen ilkeler ışığında (bkz. §§ 39, 40)
başvurucuların yargı kararlarının yerine getirilmesi haklarının ihlal edildiği
kanaatine ulaşılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
46. Başvurucular, tedavi
amacıyla geçirdikleri tıbbi operasyonlar sonucunda felç kalmalarından dolayı
açtıkları davalarda lehlerine tazminata hükmedildiğini ancak yargı kararına
karşın idarenin tazminatları ödemede gecikme gösterdiğini belirterek mülkiyet
ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, ihlalin tespiti
ile ayrı ayrı 500.000 TL maddi, 300.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini
talep etmişlerdir.
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
48. Başvurucuların tıbbi
müdahale sonucu felç kalmaları nedeniyle açtıkları tazminat davalarında,
lehlerine hükmedilen tazminatların ödenme zamanı ile tüm yargılama süreci
dikkate alındığında adil yargılanma haklarının ihlal edilmesi nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvuruculara ayrı ayrı net 3.350 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
49. Başvurucular tarafından
maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber yargılama neticesinde
başvurucular lehine hükmedilen tazminat bedellerinin
faiziyle birlikte başvuruculara ödendiği dikkate alındığında başvurucuların
maddi zararının karşılanacağı düşünüldüğünden bu aşamada ayrıca maddi tazminata
karar verilmesine gerek bulunmamaktadır.
50. Dosyadaki belgelerden tespit
edilen, 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrı
ödenmesine ve 1.500 TL vekâlet ücretinin başvuruculara müştereken ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A.
Başvurucuların, yargı kararının yerine getirilmemesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği şikâyetlerinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma haklarının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
C.
Başvuruculara ayrı ayrı net 3.350 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35
TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrı ÖDENMESİNE, 1.500
TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin,
kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden
itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin
sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz
uygulanmasına
4/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.