TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TAYLAN ÖZGÜR TOR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2454)
|
|
Karar Tarihi: 12/3/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 16/5/2015-29357
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Taylan Özgür TOR
|
Vekili
|
:
|
Av. Kadir GÜNDOĞAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 10/3/2011 tarih ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967 tarih ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen geçici 32.
maddesinde düzenlenen haklardan yararlanmak için yaptığı başvurunun reddi
üzerine açtığı davada, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerinde düzenlenen haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 12/4/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 19/12/2014 tarihinde başvurunun karara
bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 9/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığı, 26/1/2015 tarihli dilekçesi ile başvuru hakkında görüş
sunmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Türk Silahlı
Kuvvetleri (TSK) emrinde astsubay statüsünde görev yapmakta iken, Yüksek Askeri
Şura (YAŞ) kararıyla 2007 yılında resen emekliye sevk edilmiştir.
8. 6191 sayılı Kanun’un 10.
maddesinin (7) numaralı fıkrası ile 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32.
madde, 12/3/1971 tarihi sonrasındaki yargı denetimine
kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK)
ilişiği kesilenlere bazı haklarının iadesinin sağlanması amacıyla idareye
başvuru imkânı getirmiş ve bu hükümden yararlanabilmek için 6191 sayılı
Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren 60 gün içinde Milli Savunma Bakanlığına
başvurulması gerektiği hükme bağlanmıştır.
9. Başvurucunun, 926 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 32. madde hükmünden yararlandırılması talebiyle yaptığı
başvuru, Milli Savunma Bakanlığının 6/6/2011 tarihli
işlemi ile reddedilmiştir. İşlemin gerekçesi şu şekildedir:
“… askeri ve sivil
personel ile toplu olarak UYUŞTURUCU MADDE kullanmanız, askeri personeli
uyuşturucu maddeye özendirmeniz ve kullanmaya teşvik etmeniz gerekçesi ile,
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde yargı yolu açık olmak üzere başvurunuzun
REDDİNE…”
10. Başvurucu tarafından, anılan
işlemin iptali istemiyle Milli Savunma Bakanlığına karşı 19/7/2011
tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinde dava
açılmıştır.
11. Davalı Milli Savunma
Bakanlığı tarafından sunulan savunma dilekçesinde, dava konusu işlemin hukuka
uygun olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi talebinde
bulunulmuştur.
12. AYİM Birinci Dairesi 3/5/2012 tarihli kararı ile duruşma günü verilmesine karar
vermiş ve duruşma davetiyesinde duruşmanın 20/11/2012 tarihinde yapılacağı
başvurucuya bildirilmiştir.
13. Başvurucu vekili duruşma
tarihinden bir gün önce dava dosyasına sunulan bilgi ve belgeleri inceleme
talebinde bulunmuş, bu talep üzerine gizli belgeler hariç tüm dava dosyasının
incelendiğine ilişkin 19/11/2012 tarihli inceleme
tutanağı tutulmuştur.
14. AYİM Birinci Dairesi, 20/11/2012 tarih ve E.2012/389 ve K.2012/1236 sayılı kararı
ile davayı reddetmiştir. Karar gerekçesi şöyledir
“Dava dosyasındaki
mevcut bilgi, belge ve yazılı ifadeler kapsamında davacının disiplin durumu
incelendiğinde; davacının uyuşturucu madde kullanmayı alışkanlık haline
getirdiği, ayrıca uyuşturucu maddeyi diğer asker şahıslara tedarik ettiği, daha
ucuz uyuşturucu madde temini için Şanlıurfa şehrinde uyuşturucu satıcıları ile
buluştuğu dikkate alındığında, disiplin durumunun vahamet derecesine ulaştığı
ve statüsü itibariyle kamu görevlisi olma nitelik ve yeterliliğini yitirdiği,
bu durum karşısında davacının kamu hizmetinde istihdam edilmesinin kamu
yararına açıkça aykırılık teşkil ettiği anlaşıldığından; "Silahlı
Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir" sicil belgesi düzenlenmesi işlemi ve
bu sicil belgesine istinaden ayırma işlemi tesis edilmesinde takdir yetkisinin
objektif olarak kullanıldığı değerlendirilmekle; davacının 926 Sayılı Kanunun
Geçici 32'nci madde hükümlerinden yararlandırmaması işleminde hukuka aykırı bir
yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle;
1 - Hukuki dayanaktan yoksun bulunan davanın
REDDİNE,
2- 1602 Sayılı Kanunun 71'inci maddesi
uyarınca yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3- Duruşmalı olarak yapılan yargılama sonucu
verilen hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Asgari Ücret Tarifesi Hükümleri ve
659 Sayılı KHK.'nin (R G 02.11.2011/28103) 14'üncü
maddesi uyarınca belirlenen 2.400.00 TL (İki Bin Dört Yüz Türk Lirası) vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye
verilmesine.
4- Bir
adet gizli zarfın iadesine,
...”
15. Başvurucu, bu karara karşı
yapılan karar düzeltme talebinde diğer iddialarının yanında, dava dosyasına
gizli belgelerin sunulduğuna ilişkin bir bilginin olmaması nedeniyle 4/7/1972 tarih ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
Kanunu’nun 52. maddesine göre talepte bulunulmadığı, kararın bu belgelere
dayandığı, incelenen belgeler arasında bu belgelerin yer almadığı gerekçesiyle
belgelerin incelettirilmesi talebinde de bulunmuştur. AYİM Birinci Dairesi 5/3/2013 tarih ve E.2013/288, K.2013/262 sayılı kararı ile
karar düzeltme talebini reddetmiştir.
16. Karar, başvurucuya 15/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu, 12/4/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
yapmıştır.
B. İlgili
Hukuk
18. Anayasa’nın “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi” kenar
başlıklı 157. maddesi şöyledir:
“Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, askerî olmayan
makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askerî
hizmete ilişkin idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı
denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir. Ancak, askerlik
yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartı
aranmaz.
Askerî Yüksek İdare
Mahkemesinin askerî hâkim sınıfından olan üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan
başkan ve üyeleri tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf
askerî hâkimler arasından her boş yer için gösterilecek üç aday içinden; hâkim
sınıfından olmayan üyeleri, rütbe ve nitelikleri kanunda gösterilen subaylar
arasından, Genelkurmay Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday
içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askerî hâkim sınıfından olmayan üyelerin görev
süresi en fazla dört yıldır.
Mahkemenin Başkanı, Başsavcı ve daire
başkanları hâkim sınıfından olanlar arasından rütbe ve kıdem sırasına göre
atanırlar.
(Değişik fıkra: 7/5/2010-5982/21
md.)Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu,
işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri
mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla
düzenlenir.”
19. 1602 sayılı Kanun’un 4.
maddesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Başkanı, Başsavcı, Daire
Başkanları ve üyeleri; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi hakimleri
olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının kendilerine sağladığı teminat altında
hizmet görürler.”
20. 1602 sayılı Kanun’un 8., 9. ve 10. maddeleri şöyledir:
“Üyelerin seçimi:
Madde 8 – (Değişik: 25/12/1981 -
2568/1 md.)
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin askeri hakim
sınıfından olan üyeleri, bu sınıftan olan başkan ve üyeler tam sayısının salt
çoğunluğu ile her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Hakim sınıfından olmayan üyeleri, Genelkurmay
Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Cumhurbaşkanınca seçilir.”
“Atanma:
Madde 9 – (Değişik: 25/12/1981 -
2568/1 md.)
Seçilenler arasından rütbe ve kıdem sırasına göre Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığına, Başsavcılığına, daire başkanlıklarına ve
üyeliklere, Milli Savunma Bakanı ve Başbakanın imzalayacağı, Cumhurbaşkanının
onaylayacağı Kararname ile atama yapılır. Atamalar Resmi Gazete'de
yayımlanır.
Başkan, Başsavcı ile daire başkanlarının askeri hakim sınıfından olması şarttır.”
“Görev süresi:
Madde 10 – (Değişik: 25/12/1981 -
2568/1 md.)
Askeri Hakim sınıfından olmayan
üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.”
21. 1602 sayılı Kanun’un 52.
maddesi şöyledir:
“Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta
oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri
gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve
her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden
isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine
getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya
mahsus olmak üzere uzatılabilir.
Taraflardan
biri ara kararının icaplarını yerine getirmediği takdirde bunun verilecek karar
üzerindeki etkisi, görevli daire veya kurulca önceden takdir edilir, ara
kararında bu husus ayrıca belirtilir.
Ancak,
istenen bilgi ve belgeler Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğine ve yüksek
menfaatlerine veya Türkiye Cumhuriyetinin güvenliği ve yüksek menfaatleri ile
birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, Başbakan, Genelkurmay Başkanı veya
ilgili Bakan gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri
vermeyebilir.
(Değişik dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve
vekillerine açıktır. Şu kadar ki; mahkeme tarafından getirtilen veya idarece
gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel
bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin
soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine
incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava
konusu haricindekiler taraf ve vekillerine incelettirilemez.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek
nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine
açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine
incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak
ayrıca gönderilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Davacı taraf veya vekili, karartılan veya
verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu
iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından
incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce
karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa incelettirilebilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Bu hükümlere göre elde edilen ve gizlilik
derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme haricinde,
diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili
kanun hükümleri saklıdır.”
22. 5/12/1984 tarih ve 14251 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Askeri Yüksek
İdare Mahkemesi İçtüzüğü’nün 38. maddesi şöyledir:
“Dosyaları incelemek isteyen vekil veya temsilcilerin vekaletname veya temsil belgeleri ile gerektiğinde
hüviyetlerini göstermeleri zorunludur. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümleri
saklıdır.
Taraflar da hüviyetlerini göstermek suretiyle dosyaları inceleyebilirler .
Dosyalar, ancak ilgili başkan, üye, raportör,
Başsavcı, savcı, Genel Sekreter veya birimlerin başkatiplerinin gözetimi
altında incelenebilir.
Dava dosyaları içinde bulunan gizli bilgi ve belgeler taraf
ve vekillerine gösterilemez.
Tereddüt halinde gizliliğin takdiri; kurul başkanlarına,
Başsavcıya veya Genel Sekretere aittir.”
23. 926 sayılı Kanun’un geçici
32. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar,
yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile
Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak
sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli
Savunma Bakanlığına başvururlar.
Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya reddine en
geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece
gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde
komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve
kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en
geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.
…
Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer
altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
24. Mahkemenin 12/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
12/4/2013 tarih ve 2013/2454 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
25. Başvurucu, idare tarafından
mahkemeye sunulan ve hükme esas alınan belgelerin bazılarının tarafına
bildirilmediğini, mahkeme kararı ile varlığını öğrendiği belgeleri karar
düzeltme aşamasında incelemeyi istemekle birlikte talebinin gerekçesiz olarak
reddedildiğini, aleyhine avukatlık ücretine hükmedildiğini, AYİM’in
bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle tarafsız ve bağımsız olmadığını
belirterek, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir. Başvurucunun
iddialarının adil yargılanma hakkı çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Bağımsız Olmadığı İddiası
27. Başvurucu, AYİM’in bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle tarafsız ve
bağımsız olmadığını ileri sürerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
28. Başvurucunun ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı
veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (B.
No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
29. Anayasa Mahkemesi tarafından
bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere, AYİM’in
oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına
alınmıştır. AYİM’e atanan askeri hâkimlerin
bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı,
atanma ve çalışma usulleri yönünden, askeri hâkimlerin bağımsızlıklarını
zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme
durumunda bulunmadıkları, disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin
Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan, sınıf subayı üyelerin en
fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin konularında yukarıda
bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari
veya askeri yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu
subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Benzer yöndeki AİHM
kararları için bkz: Mustafa
Yavuz ve Diğerleri/Türkiye (kk.), B. No:
29870/96, 25/5/2000; Bek/Türkiye,
B. No: 23522/05, 20/4/2010, § 30).
30. Somut olayda, mahkemenin
bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmamış olup, başvurunun
bu bölümünün “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. İdare Lehine Vekâlet Ücreti Takdirinin Adil
Yargılanma Hakkını İhlal Ettiği İddiası
31. Başvurucu, idare lehine
vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
32. Aynı kapsamdaki bireysel
başvurular Anayasa Mahkemesince incelenmiş ve başvuruya konu maktu vekalet
ücretinin mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturduğu, bu müdahalenin meşru
olduğu tespit edilerek, her somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde
müdahalenin orantılılığı değerlendirilmiş, orantılı görülen müdahaleleri konu
alan başvuruların, açıkça dayanaktan yoksun olduklarına karar verilmiştir (B.
No: 2012/1061, 21/11/2013, §§
28-33; B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38-39). Olayda
hükmedilen vekâlet ücretinin, dava açmayı imkânsız kılacak veya aşırı derecede
zorlaştıracak ağır bir ekonomik yük getirdiğine dair somut herhangi bir bulgu
tespit edilememiş olması itibarıyla, somut başvuru açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığından, başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Celal
Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamıştır.
c. Gizlilik Dereceli Belgelerin
İncelettirilmediği İddiası
33. Başvurucu, idare tarafından
mahkemeye sunulan ve hükme esas alınan belgelerin bazılarının tarafına
bildirilmediğini, mahkeme kararı ile varlığını öğrendiği belgeleri karar
düzeltme aşamasında incelemeyi istemekle birlikte talebinin gerekçesiz bir
şekilde reddedildiğini, bu suretle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmektedir.
34. Başvurucunun, gizlilik
dereceli belgelerin incelettirilmemesine ilişkin şikâyeti açıkça dayanaktan
yoksun değildir. Kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir
neden de görülmeyen bu şikâyet yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
35. Başvurucu, gizlilik dereceli
belgeleri inceleyememesinin ve bu belgelere dayanılarak davanın
sonuçlandırılmış olmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
36. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
37. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
38. Yapılan yargılama sırasında
tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve
değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul
edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak ve
gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi, adil yargılanma
hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi
uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6.
maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşmenin lâfzî
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve
haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).
39. Adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi,
davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı
koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir
duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde
dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Kural olarak başvurucular, davanın karşı
tarafına tanınan bir avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan
olumsuz etkilendiğini ispat etmek zorunda değildirler. Taraflardan birine
tanınan, diğerine tanınmayan avantajın, fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna
dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılır (Bkz., AİHM, Zagorodnikov/Rusya, B. No: 66941/01, 7/6/2007, § 30).
40. Çelişmeli yargılama ilkesi
ise taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının
tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak
katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda, mahkemece tarafların dinlenilmemesi,
delillere karşı çıkma imkanı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete
aykırı hale gelmesine neden olabilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz.
Ruiz-Mateos/İspanya, B. No.12952/87, 23/06/1993, § 63). Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların
eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup, bu iki ilke birbirini tamamlar
niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda,
davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır.
Çelişmeli yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor
olması, medeni bir hakka ilişkin yargılamada tarafların duruşmada hazır
bulunması da dahil olmak üzere, yargılamanın bütününe
aktif olarak katılmalarını gerektirir (B. No: 2013/1780, 20/3/2014,§ 25).
41. AİHM, hükme esas olan ve
gizli olduğu belirtilen belgelere tarafların erişiminin kısıtlanmasını ihlal
sebebi saydığı birçok kararından biri olan Miran/Türkiye kararında, Askeri
Yüksek İdari Mahkemesinde görülen davada "gizli"
ibareli belgelere başvuranın erişiminin imkânsız olmasına ilişkin şikayet
yönünden AİHS'in 6/1. maddesinin ihlal edildiğine
karar vermiştir (Miran/Türkiye,
B. No: 43980/04, 21/4/2009). AİHM, benzer bir
kararında da “gizli” ibareli
belgelere erişimin sağlanmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle AİHS'in 6/1.
maddesinin ihlal edildiğini hükme bağlamıştır (Güner
Çorum/Türkiye, B. No: 59739/00, 31/10/2006,
§§, 21-30).
42. Başvuru konusu olayda,
davalı idare tarafından dava dosyasına sunulan savunma dilekçesinde dava konusu
işlemin hukuka uygun olduğu gerekçesi ile davanın reddi gerektiği belirtilmiş,
bu savunma dilekçesi başvurucuya bildirilmiş, bunun dışında dava dosyasına
gizlilik dereceli belgelerin sunulduğuna dair başvurucuya bir bilgi
verilmemiştir. Başvurucu vekili duruşma tarihinden bir gün önce dava dosyasını
inceleme talebinde bulunmuş, 19/11/2012 tarihli
tutanağa göre gizli belgeler hariç tüm dava dosyasının incelendiği kayıt altına
alınmış, AYİM Birinci Dairesinin davanın reddine ilişkin 20/11/2012 tarihli
kararından sonra yapılan karar düzeltme başvurusunda, dava dosyasına sunulan
ancak incelettirilmeyen gizli belgelerin incelettirilmesi talebinde bulunulmuş,
AYİM bu talep hakkında bir karar vermeksizin karar düzeltme başvurusunu
reddetmiştir.
43. Ceza davaları ile medeni hak
ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere
yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama
hakkının güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk
devleti olmanın bir gereğidir. Asıl kural tarafların eşit şartlarda yargılamaya
katılımının sağlanması, gösterdikleri kanıtlardan ve sundukları görüşlerden
bilgi sahibi olması ve bunlarla ilgili görüşlerini bildirebilme imkânının
verilmesi olup kamu güvenliği, şahitlerin korunması, soruşturma usullerinin
gizli tutulması gibi bazı istisnaların yargılama usulünde yer alması mümkündür.
Bu durumda dahi verilmeyen veya karartılan bilgi ve belgelere karşı ilgilinin
mahkemeye itirazda bulunabilme imkânı getirilmesi adil yargılanmanın garanti altına
alınması için bir gerekliliktir. Bu hususlar 1602 sayılı Kanun’un 52.
maddesinde değişiklik yapan 19/6/2010 tarih ve 6000
sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un genel
gerekçesi ile madde gerekçesinde de ifade edilmiş olup, değişikliğin sebebi
olarak da AİHM’in 31/10/2006 tarihinde verdiği Aksoy (Eroğlu)/Türkiye kararı
gösterilmiştir (B. No: 2013/6428, 26/6/2014,§ 74).
44. 6000 sayılı Kanun’un 20.
maddesiyle 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinin dördüncü fıkrası değiştirilmiş
ve maddeye beş ve altıncı fıkralar eklenmiştir. Yapılan bu yeni düzenlemede;
dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin taraf ve vekillerine açık olduğu, ancak
mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve
dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve
güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması
maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile
personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekilerin taraf ve vekillerine
incelettirilemeyeceği, taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki
bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan
diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, incelettirilecek suretleri, ilgili
bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderileceği, davacı taraf veya
vekilinin, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil
edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebileceği, bu itirazın,
mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin
belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve
belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği kural altına alınmıştır (B. No:
2013/6428, 26/6/2014,§ 75).
45. Somut olayda, AYİM
tarafından davalı idarenin sunduğu gizlilik dereceli belgelerin başvurucuya
bildirilmediği, başvurucunun dava dosyasını inceleme talebi üzerine gizlilik
dereceli belgeler dışında dava dosyasının incelettirildiği, karar düzeltme
aşamasında da bu belgelerin incelettirilmesi talebinde bulunulmasına karşın, bu
talep hakkında bir karar verilmeden karar düzeltme başvurusunun reddine karar
verildiği görülmektedir.
46. Bu durumda, başvurucu,
kendisine bildirilmeyen ve hükme esas alındığı görülen belgelerin
incelettirilmesi için talepte bulunduğu, bu talebi hakkında AYİM tarafından bir
karar verilmediği gibi gizlilik dereceli belgelerin, başka şahıs ve makamların
özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin
soruşturma metotlarının gizli tutulması veya benzeri haklı görülebilecek
hususlar nedeniyle başvurucunun incelemesine açılmadığını ortaya koyacak hiçbir
argümanın da ileri sürülmediği görülmekle, somut
başvuruda, davalı idare tarafından sunulan ve AYİM kararında hükme esas alınan
gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmemesi nedeniyle, silahların eşitliği
ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
47. Yukarıdaki açıklamalar
çerçevesinde, başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
48. Başvurucu, adil yargılanma
hakkına yapılan ihlalinin giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasına,
uğradığı maddi ve manevi zararların tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
49. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
50. Başvuruya konu yargılamada
davalı idare tarafından gönderilen gizlilik dereceli belgelerin başvurucuya
incelettirilmeyerek bu belgeler hakkında görüş vermesinin engellenmesi
nedeniyle başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş
olup, bu ihlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere kararın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
51. Başvurucu uğradığını ileri
sürdüğü maddi ve manevi zararların tazmini talebinde bulunmuş ise de, Mahkemece
yargılamanın yeniden yapılmasına karar verildiğinden tazminat taleplerinin
reddedilmesi gerekir.
52. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL başvuru harcı ve
1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun
1.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsız olmadığı şikâyetinin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE,
2. İdare lehine vekalet ücretine
hükmedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği şikâyetinin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, Celal Mümtaz AKINCI’nın
karşı oyu ve OY ÇOKLUĞUYLA,
3. Gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmediğine ilişkin
şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE,
4. Gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmemesi nedeniyle
adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE, OY BİRLİĞİYLE,
B. İhlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın
bir örneğinin AYİM Birinci Daire Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE, OY BİRLİĞİYLE,
C. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE, OY
BİRLİĞİYLE,
D. 198,35 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE, OY BİRLİĞİYLE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına, OY BİRLİĞİYLE,
12/3/2015 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
Başvurucu,
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) emrinde astsubay statüsünde görev yapmakta iken,
Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararıyla 2007 yılında resen emekliye sevk edilmiştir.
6191
sayılı Kanun’un 10. maddesinin (7) numaralı fıkrası ile 926 sayılı Kanun’a
eklenen geçici 32. madde, 12/3/1971 tarihi
sonrasındaki yargı denetimine kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla Türk
Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiği kesilenlere bazı haklarının iadesinin
sağlanması amacıyla idareye başvuru imkânı getirmiş ve bu hükümden yararlanabilmek
için 6191 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren 60 gün içinde Milli
Savunma Bakanlığına başvurulması gerektiği hükme bağlanmıştır.
Başvurucunun, 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32. madde
hükmünden yararlandırılması talebiyle yaptığı başvuru, Milli Savunma
Bakanlığının 6/6/2011 tarihli işlemi ile
reddedilmiştir.
Başvurucu tarafından, anılan işlemin iptali istemiyle Milli
Savunma Bakanlığına karşı 19/7/2011 tarihinde Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinde dava açılmıştır.
AYİM Birinci Dairesi, 20/11/2012 tarih
ve E.2012/389 ve K.2012/1236 sayılı kararı ile davayı reddetmiştir. Ret
kararının hüküm fıkrasında;
“Duruşmalı olarak yapılan yargılama sonucu
verilen hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Asgari Ücret Tarifesi Hükümleri ve
659 Sayılı KHK.'nin (R G 02.11.2011/28103) 14'üncü
maddesi uyarınca belirlenen 2.400.00 TL (İki Bin Dört Yüz Türk Lirası) vekalet
ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine....”
denilerek,
davacının dava açtığı tarihte yürürlükte olmayan, 02.11.2011 tarihinde
yürürlüğe giren 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca başvurucu
2.400.-TL avukatlık ücreti ödemeye mahkum edilmiştir.
Mahkemeye etkili erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda
tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak veya kanun yoluna başvurmak
isteyen kişilerin ilgili mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara
sahip olmasını gerektirmektedir. Özellikle hukuki belirsizlikler ya da
uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilmektedir
(Benzer AİHM kararı için bkz. Geffre/Fransa,
B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34). Bu nedenle,
mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan âdil yargılanma hakkını ihlâl
edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen
usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı
gevşeklikten kaçınmalıdırlar (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29; Eşim/Türkiye,
B.No: 59601/09, 17/9/2013, § 21).
Usul kurallarının, hukuki güvenliğin sağlanması ve yargılamanın
düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine hizmet etmek
yerine, kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından görülmesi
bakımından bir çeşit engel haline gelmeleri durumunda, mahkemeye erişim hakkı
ihlal edilmiş olacaktır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Efstathiou ve Diğerleri/Yunanistan, B. No: 36998/02,
27/7/2006, § 24).
Dosyamızda da başvurucunun dava açtığı esnada yürürlükte olmayan
bir yükümlülükle (vekalet ücreti ödeme yükümlülüğü)
ile karşı karşıya kaldığı, böylece “hukuki
güvenlik ve mahkemeye erişim hakkının” ihlal edildiği kanısındayım. Başvurucu
(davacı), açtığı dava sonucunda vekalet ücretine
mahkum edileceğini bilseydi, öngörebilseydi belki de bu davayı açmayacaktı.
Mahkememiz kararında, “Hükmedilen
vekalet ücretinin, dava açmayı imkansız kılacak veya aşırı derecede
zorlaştıracak ağır bir ekonomik yük getirdiği … tespit edilmemiş olması”
gerekçe gösterilerek “başvuru açıkça
dayanaktan yoksun” bulunmuş ise de, başvurucunun dava açarken
öngöremediği ve dava açıldıktan sonra yürürlüğe konulan KHK uyarınca,
azımsanmayacak ve her şeyden önce öngörülemeyecek şekilde 2.400.-TL vekalet
ücreti ödemeye mecbur bırakılmış olması hukuki güvenlik ve adil yargılanma
hakkının ihlali mahiyetindedir.
Açıklanan nedenlerle, idare lehine vekalet
ücreti takdiri yönünden çoğunluk görüşüne katılmadım.