TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ ERDEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1913)
|
|
Karar Tarihi: 12/3/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 16/5/2015-29357
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Şükrü DURMUŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Ali ERDEN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ziya FIRAT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, tutukluluk
süresinin makul olmadığı ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların
gerekçelerinin yetersiz olduğunu belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde
düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ve
tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 25/2/2013
tarihinde Gaziantep 4. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 17/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm tarafından 29/01/2014 tarihinde yapılan toplantıda, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığı, görüşünü 28/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 15/3/2014
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, süresi içerisinde Bakanlık görüşüne cevap
vermiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile
Bakanlık görüşü ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 10/2/2011 tarihinde gözaltına alınmış ve 14/2//2011
tarihinde tutuklanmıştır.
9. Adana 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin 25/12/2012 tarih ve E.2011/172,
K.2012/303 sayılı kararıyla başvurucunun terör örgütü üyeliği ve tehlikeli
maddeleri izinsiz bulundurma suçlarından toplam 16 yıl 6 ay hapis ve 3000 TL. adli para cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk
halinin devamına karar verilmiştir.
10. Başvurucu, bu karara karşı 28/12/2012 tarihli dilekçe ile itirazda bulunmuş, Adana 7.
Ağır Ceza Mahkemesinin 14/1/2013 tarih ve 2013/26 Değişik İş sayılı kararıyla itirazın
reddine karar verilmiştir. Ret kararı başvurucuya 7/2/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
11. Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi
kararının temyizi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi 17/1/2014
ve E.2013/10169, K.2014/537 sayılı kararla hükmün onanmasına karar vermiştir.
12. Başvurucu 25/2/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
13. 26/9/2004 tarih ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 174., 314. maddeleri ve
4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100.,141. ve 142.
maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Mahkemenin 12/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
25/2/2013 tarih ve 2013/1913 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
15. Başvurucu, iki yıldan fazla
süredir tutuklu olduğunu, temyiz sonrasında beraat etme veya en azından suç
vasfının değişme ihtimalinin bulunduğunu, 6352 sayılı Kanunla yapılan
değişiklikler sonucunda alması muhtemel ceza miktarına göre iki yıllık
tutukluluk süresinin orantısız hale geldiğini, 6352 sayılı Kanun'un 105.
maddesi ile 3713 sayılı Kanun'un 13. maddesinin yürürlükten kaldırıldığını,
terör örgütü üyeliği yerine örgüt propagandası suçundan ceza verilmesinin muhtemel
olduğunu, 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi uyarınca kovuşturmanın
ertelenmesi veya örgüt üyeliğinden ceza verilse bile 5237 sayılı Kanun'un 220.
maddesinin (6) numaralı fırkasına göre yarı oranında indirim yapılması imkanının da gündeme geldiğini, tutukluluğun devamına
ilişkin karardaki "adli kontrol hükümlerinin yetersiz kaldığı, tutukluluk
halinin devamına" gerekçesinin yetersiz ve basmakalıp olduğunu, kaçma
şüphesine ilişkin gerekçenin varsayıma dayandığını, itiraz merciinin de aynı
gerekçelere dayanarak somut olgular açıklanmadan ret kararı verdiğini, bu
şekilde adil yargılanma, eşitlik, etkili başvuru hakkı ve özgürlük ve güvenlik
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tutukluluğun devamına dair kararın
kaldırılması ile maddi-manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep
etmiştir.
16. Başvurucu ayrıca, soruşturma
kapsamında alınan ifadelerinde sorulan sorular ve kullanılan soruşturma
teknikleri ile tutukluluğun devamına karar verilmesinin Anayasa ve Sözleşme'de yer alan düşünce, vicdan ve din özgürlüğü,
ifade özgürlüğü, dernek kurma ve toplantı özgürlüğü ile özel hayatın ve aile
hayatının korunması hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu nedenle başvurucunun şikâyetlerinin
özünün uzun tutukluluk ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların
gerekçelerinin yetersiz olduğu iddiasına ilişkin olduğu değerlendirilerek
başvurunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
sonucuna varılmıştır.
18. Adalet Bakanlığı görüşünde özetle;
başvurucunun şikayetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin
birinci ve yedinci fıkraları kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini,
başvurucunun toplam tutukluluk süresinin 1 yıl 10 ay 15 gün olduğunu, başvurucu
hakkında düzenlenen iddianamede kuvvetli şüphenin mevcut olduğuna dair
değerlendirmelerle birlikte, başvurucu hakkındaki suçlamalara ilişkin delillerin
belirtildiği ve yapılan yargılama sonucunda başvurucunun mahkûmiyetine karar
verildiği belirtilmiştir.
19. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı özetle
başvuru formundaki beyanlarını tekrarlamıştır.
20. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası
şöyledir:
"… Başvuruda bulunabilmek için
olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
21. 30/3/2011 tarih
ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri
sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal
başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması
gerekir."
22. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, "ikincil nitelikte bir kanun
yolu" olup, bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin
tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle idari
merciler ve derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından
değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
23. Buna göre Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru
yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu
ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara
sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli
özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde
ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin
iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (B. No:
2012/403, 26/3/2013, § 17).
24. Somut olayda başvurucu, hakkındaki dava
temyiz aşamasındayken 25/2/2013 tarihinde Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Ancak bireysel başvurusu
sonuçlanmadan temyiz aşamasında olan karar Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 17/1/2014 tarih ve E.2013/10169, K.2014/537 sayılı onama
kararı ile kesinleşmiştir.
25. Tutukluluk hâli sona ermiş olan bir
başvurucunun, devam eden tutukluluk hâlinden farklı olarak, tutukluluk
süresinin makul olmadığı ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların
gerekçelerinin yetersiz olduğu yönünde iddialar ileri sürmesi halinde, iddia
edilen ihlalin tespitini ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu
mevcut ise öncelikle bu yolu tüketmesi gerekir (B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 46).
26. Bu çerçevede 5271 sayılı Kanun’un 141. ve
142. maddelerinde öngörülen tazminat yolunun başvurucunun şikâyetleri açısından
tüketilmesi gereken bir yol olup olmadığının incelenmesi gerekir.
27. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (d) bendinde, makul sürede hakkında hüküm verilmeyen bir
tutuklu için tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol, bir
yandan başvurucunun maruz kaldığı tutukluluk nedenleri ve süresinin uzunluğunun
tespiti, diğer yandan da uğradığı zararın tazmini imkânını sağlamaktadır. Bu
nedenle, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolu,
başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı
ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 48).
28. Başvurucu, hakkındaki mahkûmiyet hükmünün
kesinleştiği 17/1/2014 tarihinden itibaren 5271 sayılı
Kanun’un 141. maddesine dayanarak tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir.
Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yoluna başvurmaksızın
yapılan bireysel başvuruların Mahkemece incelenmesi, bireysel başvuru yolunun
ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.
29. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun 5271
sayılı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen tazminat yoluna başvurmadığı
anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “başvuru yollarının
tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
Başvurunun
“başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
bırakılmasına, 12/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.