TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RAMAZAN BİBER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2568)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Ramazan BİBER
|
Vekili
|
:
|
Av. Salih TORUN – Av. Ömer ÇİĞİL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu,
4/5/2006 tarihinde Kadıköy 3. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açtığı tazminat davasının kısmen reddedildiğini, hükmün Yargıtay
tarafından karar düzeltme yolu kapalı olarak onandığını, yargılamanın makul
sürede sonuçlanmadığını belirterek, kanuni hâkim güvencesinin ve adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru,
10/4/2013 tarihinde İstanbul 10. Asliye Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun
Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik
incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Bölüm
tarafından 10/4/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 16/5/2014 tarihli
görüş yazısı başvurucuya tebliğ edilmiş olup, başvurucu vekili 17/6/2014
tarihinde karşı beyanlarını sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 4/5/2006 tarihinde
Peugeot Otomotiv Pazarlama A.Ş. aleyhine Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde
açtığı davada, davalı tarafından satılan aracı kullandığı sırada meydana gelen
kazada aracın hava yastıklarının açılmadığını, bu nedenle ağır yaralandığını,
araçta üretim ve imalat hatası olduğunu ileri sürerek, 1.000,00 TL maddi,
30.000,00 TL manevi tazminatın tahsilini talep etmiştir.
8. Başvurucu, 16/9/2009 tarihli
ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 110.899,64 TL’ye yükseltmiştir.
9. Mahkemece, 23/12/2009 tarih ve
E.2006/122, K.2009/566 sayılı kararla; başvurucunun yaralanmasının sadece
kendisinin çarpmasından değil, aracın üretim hatası sonucu gizli ayıp olarak
kabul edilen hava yastıklarının açılmamış olmasından kaynaklandığı
gerekçesiyle; başvurucunun kusuru nedeniyle tazminat miktarından ½ oranında
indirim yapılarak, 55.944,50 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan
tahsiline karar verilmiştir.
10. Temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 1/2/2011 tarih ve E.2010/6999, K.2011/923 sayılı ilamıyla;
başvurucunun ıslah dilekçesine karşı davalı taraf zamanaşımı definde bulunduğu
halde, bu savunma hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeden ıslah
edilen kısım yönünden de işin esasının incelenmiş olması doğru görülmemiş ve
hükmün bu nedenle bozulmasına, diğer temyiz itirazlarının incelenmesine
şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.
11. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama
sonunda, 19/7/2012 tarih ve E.2011/212, K.2012/419
sayılı ilamla, aracın garanti süresinin 1 yıl olduğu, Borçlar Kanunu'nun 207.
maddesine göre, satıcı daha uzun bir süre için kefalet etmemiş ise ayıba karşı
tekeffülden mütevellit her davanın, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa
bile satılanın alıcıya tesliminden itibaren 1 yıl geçmekle düşeceği, aracın
tesliminden itibaren 1 yıllık garanti süresinin ve ıslah tarihi itibarıyla 1
yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle 1.000,00 TL maddi, 10.000,00
TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, ıslah edilen kısmın zamanaşımı
nedeniyle reddine karar verilmiştir.
12. Temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 7/2/2013 tarih ve E.2012/29938, K.2013/2584 sayılı ilamıyla;
dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir
isabetsizlik bulunmamasına göre, yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının
reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına, 1086 sayılı mülga Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 440/III-2. maddesi gereği karar düzeltme
yolu kapalı olmak üzere karar verilmiştir.
13. Başvurucu, 10/4/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
14. Başvurucunun karar düzeltme istemi üzerine, Yargıtay 13.
Hukuk Dairesi, 21/5/2013 tarih ve E.2013/13388,
K.2013/13242 sayılı ilamıyla; temyiz ilamında belirtilen gerektirici nedenler
karşısında ve temyiz edilen karara yönelik olarak karar düzeltme yolu açık
olmasına rağmen maddi hata sonucu karar düzeltme yolunun kapalı olduğunun
belirtildiği dikkate alınarak, HUMK’un 440.
maddesinde sayılan nedenlerden hiçbirine girmeyen karar düzeltme isteminin
reddine karar vermiştir.
B. İlgili
Hukuk
15. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi
ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
16. 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar
Kanunu’nun 41. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut
tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o
zararın tazminine mecburdur.”
17. 818 sayılı mülga Kanun’un 47. maddesi şöyledir:
“Hâkim, hususi halleri nazara alarak cismani, zarara düçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün
ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık
tazminat verilmesine karar verebilir.”
18. 818 sayılı mülga Kanun’un 60. maddesi şöyledir:
“Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle
nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve
failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her
halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.
Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza
kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir
fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur.
Eğer haksız bir fiil, mutazarrır olan
taraf aleyhinde bir alacak tevlit etmiş olursa, mutazarrır kendisinin tazminat
talebi müruru zaman ile sakıt olsa bile o alacağı vermekten imtina edebilir.”
19. 818 sayılı mülga Kanun’un 207. maddesi şöyledir:
“Bayi daha uzun müddet için kefalet etmemiş ise, mebii ayıba karşı tekeffülden mütevellit her türlü dava, mebideki ayıp daha sonra meydana çıksa bile müşteriye
teslim vukuundan itibaren bir sene geçmekle sakıt olur.
Fakat müşterinin bayi tarafından
aleyhine ikame edilen davaya karşı mebiin tesliminden
itibaren bir sene geçmeksizin ihbar ettiği ayıptan dolayı defi hakkı sene geçmekle
sakıt olmayıp devam eder.
Bayi müşteriyi iğfal etmiş ise bu bir
senelik müruru zamandan istifade edemez.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 8/9/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 10/4/2013 tarih ve 2013/2568 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, 4/5/2006 tarihinde
Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasının zamanaşımı
nedeniyle kısmen reddedildiğini, temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince
reddedilen kısım karar düzeltme sınırının üzerinde olduğu halde, HUMK’un 440/III-2. maddesi gereği karar düzeltme yolu
kapalı olarak hükmün onandığını, bu şekilde hak arama hürriyetinin
kısıtlandığını, HUMK’un 440/III-2. maddesinin
uygulanma olanağının bulunmadığını, zira ilk bozma kararında gerekçe
gösterilmeksizin bozma kararı verildiğini, olayda Borçlar Kanunu'nun 207.
maddesindeki 1 yıllık sürenin, aynı maddenin son fıkrasında belirtildiği üzere,
satıcı alıcıyı iğfal etmiş ise uygulanamayacağını, bu hükmün Mahkemece
değerlendirilmediğini, ayrıca olayda ceza zamanaşımı süresinin de
uygulanabileceğini, hava yastıklarının açılmamasının gizli ayıp niteliğinde
olduğunu, ayrıca aracın maliki olmayıp sürücüsü olduğunu, dolayısıyla Borçlar
Kanunu'nun 207. maddesinin de uygulanamayacağını, yargılamanın beş farklı hâkim
tarafından yürütüldüğünü, bu şekilde tabi hâkim ilkesinin ihlal edildiğini ve
makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
22. Başvuru dilekçesi ve eklerinin değerlendirilmesi
neticesinde, başvurucunun iddialarının, yargılamanın sonucu itibarıyla adil
olmadığı, karar düzeltme kanun yoluna başvuru olanağının bulunmadığı, kanuni
hâkim güvencesinin ve makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiaları
çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın
Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı iddiası
23. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
24. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
25. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
26. Anılan kurallar uyarınca, ilke
olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların
kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas
yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun
tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve
sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve
bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri
ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 26).
27. Somut olayda başvurucu,
Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasının zamanaşımı
nedeniyle kısmen reddedildiğini, olayda Borçlar Kanunu'nun 207. maddesindeki 1
yıllık sürenin, aynı maddenin son fıkrasına göre, satıcı alıcıyı iğfal etmiş
ise uygulanamayacağını, bu hükmün Mahkemece değerlendirilmediğini, ayrıca
olayda ceza zamanaşımı süresinin de uygulanabileceğini, hava yastıklarının
açılmamasının gizli ayıp niteliğinde olduğunu, ayrıca aracın maliki olmayıp
sürücüsü olduğunu, dolayısıyla Borçlar Kanunu'nun 207. maddesinin de tatbik
edilemeyeceğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
28. Adalet Bakanlığı,
yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasına ilişkin olarak, Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen görüş
sunulmayacağını bildirmiştir.
29. Başvurucunun, Kadıköy 3.
Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, Mahkemece tarafların delilleri
toplanmış, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan başvurucunun yaralanmasına
ilişkin rapor alınmıştır. Kazaya karışan araç üzerinde üç kişilik bilirkişi
heyeti tarafından yapılan inceleme sonucunda bilirkişiler, hava yastıklarının
açılmamasının üretim hatasından kaynaklandığını, bu durumun gizli ayıp
niteliğinde olduğunu bildirmişlerdir. Tazminat miktarının tespiti amacıyla
farklı bilirkişi heyetinden rapor alınmış, başvurucu ıslah dilekçesi vererek
tazminat talebini artırmıştır. Mahkemece, zararın sadece başvurucunun kendi
çarpmasından değil, gizli ayıp niteliğinde olan hava yastıklarının
açılmamasından kaynaklandığı gerekçesiyle başvurucunun kusuru dikkate alınarak
ve tazminat miktarından yarı oranında indirim yapılarak davanın kısmen kabulüne
karar verilmiştir.
30. Temyiz üzerine Yargıtay 4.
Hukuk Dairesince, başvurucunun ıslah dilekçesine karşı davalı zamanaşımı
definde bulunduğu halde, bu savunma hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar
verilmeden ıslah edilen kısım yönünden de işin esasının incelenmiş olması doğru
görülmemiş ve hükmün bu nedenle bozulmasına karar verilmiştir.
31. Mahkemece bozma kararına
uyularak, aracın garanti süresinin 1 yıl olduğu, Borçlar Kanunu'nun 207.
maddesine göre satıcı daha uzun bir süre için kefalet etmemiş ise ayıba karşı
tekeffülden mütevellit her dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile
satılanın alıcıya teslim vukuundan itibaren 1 yıl geçmekle düşeceği, aracın
tesliminden itibaren 1 yıllık garanti süresinin ve ıslah tarihi itibarıyla 1
yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ve
ıslah edilen kısma yönelik davanın reddine karar verilmiştir. Yargıtay 13. Hukuk
Dairesince hüküm onanmış ve karar düzeltme istemi reddedilerek hüküm
kesinleşmiştir.
32. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
33. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
34. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye Erişim Hakkının
İhlal Edildiği İddiası
35. Başvurucu, 4/5/2006 tarihinde Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde
açtığı tazminat davasının zamanaşımı nedeniyle kısmen reddedildiğini, temyiz
üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince reddedilen kısım karar düzeltme sınırının
üzerinde olduğu halde, HUMK’un 440/III-2. maddesi
gereği karar düzeltme yolu kapalı olarak hükmün onandığını, bu şekilde hak
arama hürriyetinin kısıtlandığını, HUMK’un 440/III-2.
maddesinin uygulanma olanağının bulunmadığını, zira ilk bozma kararında gerekçe
gösterilmeksizin bozma kararı verildiğini belirterek, hak arama özgürlüğünün
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Adalet Bakanlığı görüşünde,
yargılamanın kaç dereceli olacağı konusunun Devletin yargılama sistemine
ilişkin bir tercih meselesi olduğunu, adil yargılanma hakkının mutlaka iki
dereceli bir yargılama sistemini zorunlu kılmadığını bildirmiştir.
37. Başvurucu, Adalet
Bakanlığının görüşüne katılmadığını belirtmiş, ihlal iddialarını tekrar
etmiştir.
38. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir.”
39. Anayasa’nın 141. maddesinin
son fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması,
yargının görevidir.”
40. Anayasa’nın 142. maddesi
şöyledir:
“Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama
usulleri kanunla düzenlenir.”
41. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
42. Hak arama özgürlüğü
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede hak arama hürriyeti
için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş ise de Anayasa’nın,
mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin
kanunla düzenleneceğini öngören 142. ve davaların mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasını ifade eden 141. maddelerinin, hak arama hürriyetinin kapsamının
belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/816, 6/2/2014, § 46).
43. Başvuru konusu olayda,
Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 19/7/2012
tarihli kararın temyizi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 7/2/2013
tarihinde hükmün onanmasına, HUMK’un 440/III-2.
maddesi gereği karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere karar verilmiştir.
Başvurucu, her ne kadar karar düzeltme yolunun kapalı olması nedeniyle hak
arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüşse de, Yargıtay 13. Hukuk
Dairesince verilen karara karşı karar düzeltme yoluna başvurduğu ve anılan
Dairece 21/5/2013 tarihli ilamla; temyiz ilamında
belirtilen gerektirici nedenler karşısında ve temyiz edilen karara yönelik
olarak karar düzeltme yolu açık olmasına rağmen maddi hata sonucu karar
düzeltme yolunun kapalı olduğunun belirtildiği dikkate alınarak, HUMK’un 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiçbirine
girmeyen karar düzeltme isteminin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Dolayısıyla başvurucu karar düzeltme hakkının ortadan kaldırılması nedeniyle
hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmişse de başvurucunun karar
düzeltme istemi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince karar düzeltme dilekçesi
kabul edilerek, karar düzeltme talepleri esastan incelenmiş ve istemin reddine
karar verilmiştir. Bu sebeple başvurucunun karar düzeltme yoluna başvuru
hakkının kısıtlandığından söz edilemez.
44. Açıklanan nedenlerle, karar düzeltme
talebinin esastan incelendiği dikkate alındığında, mahkemeye erişim hakkına
yönelik açık bir ihlal saptanmadığından, başvurunun bu bölümünün“açıkça dayanaktan yoksun” olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Kanuni
Hâkim Güvencesinin İhlal Edildiği İddiası
45. Başvurucu, Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı
davada, yargılamanın beş farklı hâkim tarafından yürütüldüğünü, bu şekilde
kanuni hakim güvencesinin ihlal edildiğini belirterek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Adalet Bakanlığı görüşünde, davanın Kadıköy 3. Asliye
Hukuk Mahkemesinde açıldığını ve Kadıköy Adliyesinin kapatılmasından sonra dava
dosyasının İstanbul Anadolu 16. Asliye Hukuk Mahkemesine devredildiğini, anılan
Mahkemelerin başvuru konusu olaydan önce ve yasayla kurulan Mahkemeler olduğunu
bildirmiştir.
47. Başvurucu, Adalet
Bakanlığının görüşüne katılmadığını belirtmiş, ihlal iddialarını tekrar
etmiştir.
48. Anayasa’nın 37. maddesi
şöyledir:
“Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden
başka bir merci önüne çıkarılamaz.
Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci
önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler
kurulamaz.”
49. Hukuk devletinde, kanuni
hâkim, tabii hâkim olarak anlaşılmalıdır. Tabii hâkim kavramı ise dar anlamda,
suçun işlenmesinden veya çekişmenin doğmasından önce davayı görecek yargı
yerini yasanın belirlemesi diye tanımlanmaktadır. Başka bir anlatımla tabii
hâkim ilkesi, yargılama makamlarının, suçun işlenmesinden veya çekişmenin
meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya hâkimlerin atanmasına engel oluşturur;
sanığa veya davanın yanlarına göre hâkim atanmasına olanak vermez (Anayasa
Mahkemesinin 20/11/1990 tarih ve E.1990/13, K.1990/30
sayılı kararı).
50. Kanuni
hâkim güvencesi ilkesi, olayın niteliğine göre, yargılamanın hangi mahkemede yapılacağının
önceden belirlenmiş olması ilkesidir. Yargılama, tabii hâkimi dışında başka bir hâkim tarafından yapılamaz (B. No: 2013/2568, 18/9/2013, § 31).
51. Başvuru konusu olayda,
başvurucu tarafından 4/5/2006 tarihinde Kadıköy 3.
Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada, Mahkemece yargılama yapılarak
23/12/2009 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Temyiz üzerine
Yargıtay 4. Hukuk Dairesince hükmün bozulması üzerine Mahkemece yargılamaya
devam edilerek 9/7/2012 tarihinde davanın kısmen
kabulü yönünde hüküm kurulmuştur. 30/11/2012 tarihli
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Kararıyla Kadıköy Adliyesinin
kapatılması üzerine dava dosyası İstanbul Anadolu 16. Asliye Hukuk Mahkemesine
devredilmiştir. Yargılamanın başından itibaren hüküm kesinleştiği 21/5/2013 tarihine kadar farklı hâkimler tarafından davaya
bakılmışsa da Hâkimlerin müstemir yetkilerinin HSYK
tarafından belirlendiği, davanın görüldüğü Mahkemenin ise Kanun'la ve yargılama
konusu olay gerçekleşmeden önce kurulduğu anlaşılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle, kanuni
hâkim güvencesine yönelik açık bir ihlal saptanmadığından, başvurunun bu bölümünün“açıkça dayanaktan yoksun” olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Yargılama
Süresinin Makul Olmadığı İddiası
53. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
54. Başvurucu, Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı
tazminat davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. Adalet Bakanlığı, yargılamanın makul sürede
tamamlanmadığı iddiasına ilişkin olarak, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
56. Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve
AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil
edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 38). Bu doğrultuda, makul
sürede yargılanma hakkı da adil yargılanma hakkının kapsamında
değerlendirilmektedir.
57. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, haksız fiile dayalı
tazminat davasında, 1086 sayılı mülga Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
58. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§
41–45).
59. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
4/5/2006 tarihidir.
60. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erme tarihidir
(B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
61. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
başvurucunun, 4/5/2006 tarihinde Kadıköy 3. Asliye
Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, Mahkemece tarafların delilleri toplanmış,
Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan başvurucunun yaralanmasına ilişkin rapor
alınmıştır. Kazaya karışan araç üzerinde üç kişilik bilirkişi heyeti tarafından
inceleme yaptırılarak rapor düzenlettirilmiştir. Tazminat miktarının tespiti
amacıyla farklı bilirkişi heyetinden rapor alınmış, başvurucu ıslah dilekçesi
vererek tazminat talebini artırmıştır. Mahkemece, 23/12/2009
tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
62. Temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince, 1/2/2011 tarihinde hükmün bozulması üzerine Mahkemece bozma
kararına uyularak, 9/7/2012 tarihinde davanın kısmen kabulü yönünde hüküm
kurulmuştur. Temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 7/2/2013
tarihinde hüküm onanmış, karar düzeltme isteminin aynı Daire tarafından
reddedildiği 21/5/2013 tarihinde hüküm kesinleşmiştir.
63. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü
yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet
eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir. (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
64. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
tazminat davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların
karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi
kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan
uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli
haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli
ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından, farklı
bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yedi yılı
aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
65. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
66. Başvurucu, adil yargılanma
hakkının ihlali nedeniyle toplam 200.000,00 TL maddi ve manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
67. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
68. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yedi yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya 5.000,00 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
69. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
70. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın
sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
5. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 5.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun
tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
8/9/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE
karar verildi.