TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
RAMAZAN BİBER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/2568)
Karar Tarihi: 8/9/2014
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Zehra Ayla PERKTAŞ
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Murat AZAKLI
Başvurucu
Ramazan BİBER
Vekili
Av. Salih TORUN – Av. Ömer ÇİĞİL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, 4/5/2006 tarihinde Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasının kısmen reddedildiğini, hükmün Yargıtay tarafından karar düzeltme yolu kapalı olarak onandığını, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, kanuni hâkim güvencesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 10/4/2013 tarihinde İstanbul 10. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 10/4/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 16/5/2014 tarihli görüş yazısı başvurucuya tebliğ edilmiş olup, başvurucu vekili 17/6/2014 tarihinde karşı beyanlarını sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 4/5/2006 tarihinde Peugeot Otomotiv Pazarlama A.Ş. aleyhine Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, davalı tarafından satılan aracı kullandığı sırada meydana gelen kazada aracın hava yastıklarının açılmadığını, bu nedenle ağır yaralandığını, araçta üretim ve imalat hatası olduğunu ileri sürerek, 1.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi tazminatın tahsilini talep etmiştir.
8. Başvurucu, 16/9/2009 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 110.899,64 TL’ye yükseltmiştir.
9. Mahkemece, 23/12/2009 tarih ve E.2006/122, K.2009/566 sayılı kararla; başvurucunun yaralanmasının sadece kendisinin çarpmasından değil, aracın üretim hatası sonucu gizli ayıp olarak kabul edilen hava yastıklarının açılmamış olmasından kaynaklandığı gerekçesiyle; başvurucunun kusuru nedeniyle tazminat miktarından ½ oranında indirim yapılarak, 55.944,50 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
10. Temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 1/2/2011 tarih ve E.2010/6999, K.2011/923 sayılı ilamıyla; başvurucunun ıslah dilekçesine karşı davalı taraf zamanaşımı definde bulunduğu halde, bu savunma hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeden ıslah edilen kısım yönünden de işin esasının incelenmiş olması doğru görülmemiş ve hükmün bu nedenle bozulmasına, diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.
11. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, 19/7/2012 tarih ve E.2011/212, K.2012/419 sayılı ilamla, aracın garanti süresinin 1 yıl olduğu, Borçlar Kanunu'nun 207. maddesine göre, satıcı daha uzun bir süre için kefalet etmemiş ise ayıba karşı tekeffülden mütevellit her davanın, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile satılanın alıcıya tesliminden itibaren 1 yıl geçmekle düşeceği, aracın tesliminden itibaren 1 yıllık garanti süresinin ve ıslah tarihi itibarıyla 1 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle 1.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, ıslah edilen kısmın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
12. Temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 7/2/2013 tarih ve E.2012/29938, K.2013/2584 sayılı ilamıyla; dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına, 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 440/III-2. maddesi gereği karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere karar verilmiştir.
13. Başvurucu, 10/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
14. Başvurucunun karar düzeltme istemi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 21/5/2013 tarih ve E.2013/13388, K.2013/13242 sayılı ilamıyla; temyiz ilamında belirtilen gerektirici nedenler karşısında ve temyiz edilen karara yönelik olarak karar düzeltme yolu açık olmasına rağmen maddi hata sonucu karar düzeltme yolunun kapalı olduğunun belirtildiği dikkate alınarak, HUMK’un 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiçbirine girmeyen karar düzeltme isteminin reddine karar vermiştir.
B. İlgili Hukuk
15. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
16. 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 41. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.”
17. 818 sayılı mülga Kanun’un 47. maddesi şöyledir:
“Hâkim, hususi halleri nazara alarak cismani, zarara düçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir.”
18. 818 sayılı mülga Kanun’un 60. maddesi şöyledir:
“Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.
Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur.
Eğer haksız bir fiil, mutazarrır olan taraf aleyhinde bir alacak tevlit etmiş olursa, mutazarrır kendisinin tazminat talebi müruru zaman ile sakıt olsa bile o alacağı vermekten imtina edebilir.”
19. 818 sayılı mülga Kanun’un 207. maddesi şöyledir:
“Bayi daha uzun müddet için kefalet etmemiş ise, mebii ayıba karşı tekeffülden mütevellit her türlü dava, mebideki ayıp daha sonra meydana çıksa bile müşteriye teslim vukuundan itibaren bir sene geçmekle sakıt olur.
Fakat müşterinin bayi tarafından aleyhine ikame edilen davaya karşı mebiin tesliminden itibaren bir sene geçmeksizin ihbar ettiği ayıptan dolayı defi hakkı sene geçmekle sakıt olmayıp devam eder.
Bayi müşteriyi iğfal etmiş ise bu bir senelik müruru zamandan istifade edemez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 8/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 10/4/2013 tarih ve 2013/2568 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, 4/5/2006 tarihinde Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasının zamanaşımı nedeniyle kısmen reddedildiğini, temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince reddedilen kısım karar düzeltme sınırının üzerinde olduğu halde, HUMK’un 440/III-2. maddesi gereği karar düzeltme yolu kapalı olarak hükmün onandığını, bu şekilde hak arama hürriyetinin kısıtlandığını, HUMK’un 440/III-2. maddesinin uygulanma olanağının bulunmadığını, zira ilk bozma kararında gerekçe gösterilmeksizin bozma kararı verildiğini, olayda Borçlar Kanunu'nun 207. maddesindeki 1 yıllık sürenin, aynı maddenin son fıkrasında belirtildiği üzere, satıcı alıcıyı iğfal etmiş ise uygulanamayacağını, bu hükmün Mahkemece değerlendirilmediğini, ayrıca olayda ceza zamanaşımı süresinin de uygulanabileceğini, hava yastıklarının açılmamasının gizli ayıp niteliğinde olduğunu, ayrıca aracın maliki olmayıp sürücüsü olduğunu, dolayısıyla Borçlar Kanunu'nun 207. maddesinin de uygulanamayacağını, yargılamanın beş farklı hâkim tarafından yürütüldüğünü, bu şekilde tabi hâkim ilkesinin ihlal edildiğini ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
22. Başvuru dilekçesi ve eklerinin değerlendirilmesi neticesinde, başvurucunun iddialarının, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı, karar düzeltme kanun yoluna başvuru olanağının bulunmadığı, kanuni hâkim güvencesinin ve makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiaları çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı iddiası
23. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
24. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
25. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
26. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
27. Somut olayda başvurucu, Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasının zamanaşımı nedeniyle kısmen reddedildiğini, olayda Borçlar Kanunu'nun 207. maddesindeki 1 yıllık sürenin, aynı maddenin son fıkrasına göre, satıcı alıcıyı iğfal etmiş ise uygulanamayacağını, bu hükmün Mahkemece değerlendirilmediğini, ayrıca olayda ceza zamanaşımı süresinin de uygulanabileceğini, hava yastıklarının açılmamasının gizli ayıp niteliğinde olduğunu, ayrıca aracın maliki olmayıp sürücüsü olduğunu, dolayısıyla Borçlar Kanunu'nun 207. maddesinin de tatbik edilemeyeceğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Adalet Bakanlığı, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasına ilişkin olarak, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
29. Başvurucunun, Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, Mahkemece tarafların delilleri toplanmış, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan başvurucunun yaralanmasına ilişkin rapor alınmıştır. Kazaya karışan araç üzerinde üç kişilik bilirkişi heyeti tarafından yapılan inceleme sonucunda bilirkişiler, hava yastıklarının açılmamasının üretim hatasından kaynaklandığını, bu durumun gizli ayıp niteliğinde olduğunu bildirmişlerdir. Tazminat miktarının tespiti amacıyla farklı bilirkişi heyetinden rapor alınmış, başvurucu ıslah dilekçesi vererek tazminat talebini artırmıştır. Mahkemece, zararın sadece başvurucunun kendi çarpmasından değil, gizli ayıp niteliğinde olan hava yastıklarının açılmamasından kaynaklandığı gerekçesiyle başvurucunun kusuru dikkate alınarak ve tazminat miktarından yarı oranında indirim yapılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
30. Temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince, başvurucunun ıslah dilekçesine karşı davalı zamanaşımı definde bulunduğu halde, bu savunma hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeden ıslah edilen kısım yönünden de işin esasının incelenmiş olması doğru görülmemiş ve hükmün bu nedenle bozulmasına karar verilmiştir.
31. Mahkemece bozma kararına uyularak, aracın garanti süresinin 1 yıl olduğu, Borçlar Kanunu'nun 207. maddesine göre satıcı daha uzun bir süre için kefalet etmemiş ise ayıba karşı tekeffülden mütevellit her dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile satılanın alıcıya teslim vukuundan itibaren 1 yıl geçmekle düşeceği, aracın tesliminden itibaren 1 yıllık garanti süresinin ve ıslah tarihi itibarıyla 1 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ve ıslah edilen kısma yönelik davanın reddine karar verilmiştir. Yargıtay 13. Hukuk Dairesince hüküm onanmış ve karar düzeltme istemi reddedilerek hüküm kesinleşmiştir.
32. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
33. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
34. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası
35. Başvurucu, 4/5/2006 tarihinde Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasının zamanaşımı nedeniyle kısmen reddedildiğini, temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince reddedilen kısım karar düzeltme sınırının üzerinde olduğu halde, HUMK’un 440/III-2. maddesi gereği karar düzeltme yolu kapalı olarak hükmün onandığını, bu şekilde hak arama hürriyetinin kısıtlandığını, HUMK’un 440/III-2. maddesinin uygulanma olanağının bulunmadığını, zira ilk bozma kararında gerekçe gösterilmeksizin bozma kararı verildiğini belirterek, hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Adalet Bakanlığı görüşünde, yargılamanın kaç dereceli olacağı konusunun Devletin yargılama sistemine ilişkin bir tercih meselesi olduğunu, adil yargılanma hakkının mutlaka iki dereceli bir yargılama sistemini zorunlu kılmadığını bildirmiştir.
37. Başvurucu, Adalet Bakanlığının görüşüne katılmadığını belirtmiş, ihlal iddialarını tekrar etmiştir.
38. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
39. Anayasa’nın 141. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
40. Anayasa’nın 142. maddesi şöyledir:
“Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.”
41. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
42. Hak arama özgürlüğü Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede hak arama hürriyeti için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş ise de Anayasa’nın, mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğini öngören 142. ve davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını ifade eden 141. maddelerinin, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/816, 6/2/2014, § 46).
43. Başvuru konusu olayda, Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 19/7/2012 tarihli kararın temyizi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 7/2/2013 tarihinde hükmün onanmasına, HUMK’un 440/III-2. maddesi gereği karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere karar verilmiştir. Başvurucu, her ne kadar karar düzeltme yolunun kapalı olması nedeniyle hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüşse de, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince verilen karara karşı karar düzeltme yoluna başvurduğu ve anılan Dairece 21/5/2013 tarihli ilamla; temyiz ilamında belirtilen gerektirici nedenler karşısında ve temyiz edilen karara yönelik olarak karar düzeltme yolu açık olmasına rağmen maddi hata sonucu karar düzeltme yolunun kapalı olduğunun belirtildiği dikkate alınarak, HUMK’un 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiçbirine girmeyen karar düzeltme isteminin reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucu karar düzeltme hakkının ortadan kaldırılması nedeniyle hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmişse de başvurucunun karar düzeltme istemi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince karar düzeltme dilekçesi kabul edilerek, karar düzeltme talepleri esastan incelenmiş ve istemin reddine karar verilmiştir. Bu sebeple başvurucunun karar düzeltme yoluna başvuru hakkının kısıtlandığından söz edilemez.
44. Açıklanan nedenlerle, karar düzeltme talebinin esastan incelendiği dikkate alındığında, mahkemeye erişim hakkına yönelik açık bir ihlal saptanmadığından, başvurunun bu bölümünün“açıkça dayanaktan yoksun” olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Kanuni Hâkim Güvencesinin İhlal Edildiği İddiası
45. Başvurucu, Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, yargılamanın beş farklı hâkim tarafından yürütüldüğünü, bu şekilde kanuni hakim güvencesinin ihlal edildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Adalet Bakanlığı görüşünde, davanın Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açıldığını ve Kadıköy Adliyesinin kapatılmasından sonra dava dosyasının İstanbul Anadolu 16. Asliye Hukuk Mahkemesine devredildiğini, anılan Mahkemelerin başvuru konusu olaydan önce ve yasayla kurulan Mahkemeler olduğunu bildirmiştir.
47. Başvurucu, Adalet Bakanlığının görüşüne katılmadığını belirtmiş, ihlal iddialarını tekrar etmiştir.
48. Anayasa’nın 37. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.
Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.”
49. Hukuk devletinde, kanuni hâkim, tabii hâkim olarak anlaşılmalıdır. Tabii hâkim kavramı ise dar anlamda, suçun işlenmesinden veya çekişmenin doğmasından önce davayı görecek yargı yerini yasanın belirlemesi diye tanımlanmaktadır. Başka bir anlatımla tabii hâkim ilkesi, yargılama makamlarının, suçun işlenmesinden veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya hâkimlerin atanmasına engel oluşturur; sanığa veya davanın yanlarına göre hâkim atanmasına olanak vermez (Anayasa Mahkemesinin 20/11/1990 tarih ve E.1990/13, K.1990/30 sayılı kararı).
50. Kanuni hâkim güvencesi ilkesi, olayın niteliğine göre, yargılamanın hangi mahkemede yapılacağının önceden belirlenmiş olması ilkesidir. Yargılama, tabii hâkimi dışında başka bir hâkim tarafından yapılamaz (B. No: 2013/2568, 18/9/2013, § 31).
51. Başvuru konusu olayda, başvurucu tarafından 4/5/2006 tarihinde Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada, Mahkemece yargılama yapılarak 23/12/2009 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince hükmün bozulması üzerine Mahkemece yargılamaya devam edilerek 9/7/2012 tarihinde davanın kısmen kabulü yönünde hüküm kurulmuştur. 30/11/2012 tarihli Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Kararıyla Kadıköy Adliyesinin kapatılması üzerine dava dosyası İstanbul Anadolu 16. Asliye Hukuk Mahkemesine devredilmiştir. Yargılamanın başından itibaren hüküm kesinleştiği 21/5/2013 tarihine kadar farklı hâkimler tarafından davaya bakılmışsa da Hâkimlerin müstemir yetkilerinin HSYK tarafından belirlendiği, davanın görüldüğü Mahkemenin ise Kanun'la ve yargılama konusu olay gerçekleşmeden önce kurulduğu anlaşılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle, kanuni hâkim güvencesine yönelik açık bir ihlal saptanmadığından, başvurunun bu bölümünün“açıkça dayanaktan yoksun” olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
53. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
54. Başvurucu, Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. Adalet Bakanlığı, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığı iddiasına ilişkin olarak, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
56. Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38). Bu doğrultuda, makul sürede yargılanma hakkı da adil yargılanma hakkının kapsamında değerlendirilmektedir.
57. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, haksız fiile dayalı tazminat davasında, 1086 sayılı mülga Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
58. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
59. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 4/5/2006 tarihidir.
60. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
61. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, başvurucunun, 4/5/2006 tarihinde Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, Mahkemece tarafların delilleri toplanmış, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan başvurucunun yaralanmasına ilişkin rapor alınmıştır. Kazaya karışan araç üzerinde üç kişilik bilirkişi heyeti tarafından inceleme yaptırılarak rapor düzenlettirilmiştir. Tazminat miktarının tespiti amacıyla farklı bilirkişi heyetinden rapor alınmış, başvurucu ıslah dilekçesi vererek tazminat talebini artırmıştır. Mahkemece, 23/12/2009 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
62. Temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince, 1/2/2011 tarihinde hükmün bozulması üzerine Mahkemece bozma kararına uyularak, 9/7/2012 tarihinde davanın kısmen kabulü yönünde hüküm kurulmuştur. Temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 7/2/2013 tarihinde hüküm onanmış, karar düzeltme isteminin aynı Daire tarafından reddedildiği 21/5/2013 tarihinde hüküm kesinleşmiştir.
63. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir. (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
64. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu tazminat davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından, farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yedi yılı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
65. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
66. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle toplam 200.000,00 TL maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
67. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
68. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yedi yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
69. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
70. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
5. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 5.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
8/9/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.