TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERDAL KORKMAZ VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2653)
|
|
Karar Tarihi: 18/11/2015
|
R. G. Tarih ve Sayı: 30/12/2015-29578
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin TURAN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Erdal KORKMAZ
|
|
|
2. Mehmet PÜREMİŞ
|
|
|
3. Mehmet SARI
|
|
|
4. Nursel TANRIVERDİ
|
|
|
5. Ayşe TUNCER
|
|
|
6. Berivan DOĞAN
|
|
|
7. Nazife ONAY
|
|
|
8. Ömer AÇIK
|
|
|
9. Sinan EŞİYOK
|
|
|
10. Veli ZENGİN
|
|
|
11.Yalçın DÜZGÜN
|
|
|
12. Aynur BARKIN
|
|
|
13. Aşır EMİR
|
|
|
14. Erkan KARATAŞ
|
|
|
15. Selvi POLAT
|
|
|
16. Nurcan KISA
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Metin İRİZ
|
|
|
Av. İlkay BAHÇETEPE
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama kararının hukuki şartlarının oluşmadığı,
tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçesiz olması
nedeniyle etkili başvuru hakkının ihlal edildiği, tutukluluğun makul süreyi
aştığı, dosyaya ilişkin gizlilik kararı bulunması nedeniyle etkin bir savunma
yapılamadığı, tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapıldığı ve müdafi
yardımından yararlandırılmama nedenleriyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 15/4/2013 tarihinde İstanbul
Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel
teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 29/1/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Yapılan inceleme neticesinde 2013/2654, 2013/5448, 2013/6884,
2013/7470, 2013/7471 ve 2013/8687 numaralı başvuruların konu bakımından aynı
nitelikte olmaları nedeniyle 2013/2653 sayılı başvuru ile birleştirilmesine ve
incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 29/5/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
6. Başvuru konusu olay ve olgular 29/5/2014
tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, görüşünü 4/8/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
başvuruculara 19/8/2014 tarihinde bildirilmiştir.
Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı 1/10/2014
tarihinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular devlet memuru olup aynı zamanda Kamu
Emekçileri Sendikasına (KESK) bağlı Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası
(Eğitim-Sen) üyeleridir.
10. Başvurucularla ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
(TMK 10. madde ile yetkili) 2011/2360 Soruşturma sayılı dosyası üzerinden
“DHKP-C silahlı terör örgütüne üye olmak” suçu isnadıyla soruşturma
başlatılmıştır.
11. İstanbul 1. No.lu (TMK 10. madde ile yetkili) Hâkimliğinin 18/2/2013 tarihli ve 2013/1239 Değişik İş sayılı kararıyla
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 153. maddesinin (2)
numaralı fıkrası gereğince soruşturma dosyası hakkında gizlilik kararı
verilmiştir.
12. Başvuruculardan Erdal Korkmaz, Aynur Barkın, Aşır Emir, Nurcan
Kısa, Selvi Polat ve Erkan Karataş İstanbul 3. No.lu (TMK 10. madde ile
yetkili) Hâkimliğinin 23/2/2013 tarihli ve 2013/22
sorgu sayılı kararıyla tutuklanmışlardır.
13. Mahkemenin tutuklama
gerekçesi şu şekildedir:
“DHKP/C silahlı bir terör örgütü olarak kuruluşundan itibaren ülkemizde
çok sayıda eylem gerçekleştirmiş, birçok sivil vatandaş, polis, adli ve idari
yöneticilerin yaşamını yitirmesini, yaralanmasına sebebiyet vermiştir. Bu örgüt
BM Güvenlik Konseyinin terörle mücadeleye ilişkin kararı çerçevesinde
düzenlenmiş olan Avrupa Birliği Terör Örgütleri listesinde yer almaktadır.
Örgüt 8 Ekim 1997 tarihinde ABD, 26 Ocak 1998 tarihinde Almanya, 29 Mart 2001
tarihinde İngiltere Birleşik Krallığı ve 2 Mayıs 2002 tarihinde Avrupa
Birliğinin terör hareketleri listesine geçmiştir.
DHKP/C silahlı terör örgütüne yönelik yapılan operasyonlar kapsamında
Hollanda makamlarınca yapılan aramalarda ele geçirilen bilgi ve belgeler
Uluslararası adli yardım talebiyle ülkemize getirtilmiştir. Bu belgelerin büyük
kısmı 1999 ila 2003 yılları arasındaki tarihleri kapsamaktadır. (Hollanda
Belgeleri). Yine 1999 yılında Belçika’da örgüte yönelik operasyon kapsamında
yapılan aramalarda çeşitli dokümanlar ele geçirilmiş, bu belgeler de 2008 yılı
sonlarında ülkemize getirtilmiştir. (Belçika belgeleri).
Hollanda belgelerinde ismi geçen örgüt mensuplarından biri 01.02.2013
tarihinde Ankara’da Amerika Büyükelçiliğine yönelik canlı bomba saldırısını
gerçekleştiren E. (A.) Ş. olup bu saldırı DHKP/C silahlı terör örgütünün
internet sitesi olarak faaliyette bulunduğu birçok açıklaması ile anlaşılan
www.halkınsesitv.com isimli internet sitesinde örgüt tarafından üstlenilmiştir.
Hollanda ve Belçika belgelerinde Devrimci Memur Hareketi (DMH)
içerisinde faaliyet gösteren örgüt mensuplarına ait raporlar ve bilgiler ele
geçirilmiştir. Bu belgeler içeriğinde DMH yapılanması ile DHKP/C örgüt
yapılanması arasındaki bağ açıkça ortaya konulmuştur. Ayrıca çeşitli
soruşturmalar kapsamında dinlenen tanık, gizli tanık ve şüpheli beyanları ve bu
beyanlarla uyum arz eden fiziki takip tutanakları ve kamuoyuna mal olmuş
olaylar örgüsü içeriğinden DMH yapılanması ile örgüt arasında organik, iç içe,
çok yakın bağların bulunduğuna dair kuvvetli emareler bulunmaktadır.
Bu kapsamda şüphelilerin DHKP/C silahlı terör
örgütünün internet sitesi olarak faaliyette bulunduğu birçok açıklaması ile
anlaşılan www.halkınsesi.tv internet sitesinde yönlendirme ve üstlenme şeklinde
sahip çıkılan gösteri ve basın açıklamalarına periyodik şekilde dâhil olmaları,
iletişimin tespiti ve fiziki takip tutanakları ile belirlenen DMH yöneticileri
ile aralarındaki sıkı ilişki, anılan silahlı terör örgütü ile şüphelilerin
bağına ilişkin kuvvetli şüphe olarak değerlendirilmiştir.
…Şüphelilerin üzerlerine atılı Silahlı Terör
Örgütüne Üye Olma suçunu işlediklerine dair mevcut delil durumu, fiziki takip
tutanakları, iletişimin tespiti tutanakları içeriklerine göre kuvvetli suç
şüphesinin var olduğu, atılı suçların CMK.100/3 maddesi maddesinde yer alan
suçlardan olduğu ve bu şekilde tutuklama sebeplerinin de var olduğunun kabul
edildiği, atılı suçun mahiyeti gereği adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasının
yetersiz kalacağı, tutukluluk tedbirinin ölçülü olduğu anlaşılmakla TUTUKLANMALARINA
[karar verilmiştir.]”
14. Başvurucular, söz konusu
karara itiraz etmiş ancak itiraz, İstanbul 1. No.lu ( TMK 10. madde ile
yetkili) Hâkimliğinin 7/3/2013 tarihli ve 2013/173
Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“Soruşturma aşamasında ele geçirilen deliller
bir bütün olarak değerlendirildiğinde mevcut olan bu delillerin şüphelilerin üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların bulunduğunun kabulü için yeterli olduğu, suçun
5271 Sayılı CMK’nun 100/3 maddesinde sayılan katalog
suçlardan olması nedeniyle var olduğu kabul edilen tutuklama nedenlerinde
herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı, işin önemi ve verilmesi beklenen ceza
dikkate alındığında tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, şüpheliler hakkında
adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasının bu aşamada yetersiz kalacağı
anlaşıldığından TMK10/3-c Maddesi ile yetkili 3 No’lu
Hakimlik tarafından verilen tutuklama kararı usul ve
yasaya uygun bulunduğundan tutukluluk hallerinin devamına”
15. Başvuruculardan Mehmet Püremiş, Mehmet
Sarı, Nursel Tanrıverdi, Ayşe Tuncer, Berivan Doğan, Nazife
Onay, Ömer Açık, Sinan Eşiyok, Veli Zengin ve Yalçın Düzgün İstanbul 3. No.lu
(TMK 10. madde ile yetkili) Hâkimliğinin 22/2/2013
tarihli ve 2013/20 sorgu sayılı kararıyla tutuklanmışlardır.
16. Mahkemenin tutuklama
gerekçesi şu şekildedir:
“DHKP/C silahlı bir terör örgütü olarak kuruluşundan
itibaren ülkemizde çok sayıda eylem gerçekleştirmiş, birçok sivil vatandaş,
polis, adli ve idari yöneticilerin yaşamını yitirmesini, yaralanmasına
sebebiyet vermiştir. Bu örgüt BM Güvenlik Konseyinin terörle mücadeleye ilişkin
kararı çerçevesinde düzenlenmiş olan Avrupa Birliği Terör Örgütleri listesinde
yer almaktadır. Örgüt 8 Ekim 1997 tarihinde ABD, 26 Ocak 1998 tarihinde
Almanya, 29 Mart 2001 tarihinde İngiltere Birleşik Krallığı ve 2 Mayıs 2002
tarihinde Avrupa Birliğinin terör hareketleri listesine geçmiştir.
DHKP/C silahlı terör örgütüne yönelik yapılan operasyonlar
kapsamında Hollanda makamlarınca yapılan aramalarda ele geçirilen bilgi ve
belgeler Uluslararası adli yardım talebiyle ülkemize getirtilmiştir. Bu
belgelerin büyük kısmı 1999 ila 2003 yılları arasındaki tarihleri kapsamaktadır.
(Hollanda Belgeleri). Yine 1999 yılında Belçika’da örgüte yönelik operasyon
kapsamında yapılan aramalarda çeşitli dokümanlar ele geçirilmiş, bu belgeler de
2008 yılı sonlarında ülkemize getirtilmiştir. (Belçika belgeleri).
Hollanda belgelerinde ismi geçen örgüt mensuplarından biri
01.02.2013 tarihinde Ankara’da Amerika Büyükelçiliğine yönelik canlı bomba
saldırısını gerçekleştiren E. (A.) Ş. olup bu saldırı DHKP/C silahlı terör
örgütünün internet sitesi olarak faaliyette bulunduğu birçok açıklaması ile
anlaşılan www.halkınsesitv.com isimli internet sitesinde örgüt tarafından
üstlenilmiştir.
Hollanda ve Belçika belgelerinde Devrimci Memur Hareketi
(DMH) içerisinde faaliyet gösteren örgüt mensuplarına ait raporlar ve bilgiler
ele geçirilmiştir. Bu belgeler içeriğinde DMH yapılanması ile DHKP/C örgüt
yapılanması arasındaki bağ açıkça ortaya konulmuştur. Ayrıca çeşitli
soruşturmalar kapsamında dinlenen tanık, gizli tanık ve şüpheli beyanları ve bu
beyanlarla uyum arz eden fiziki takip tutanakları ve kamuoyuna mal olmuş
olaylar örgüsü içeriğinden DMH yapılanması ile örgüt arasında organik, iç içe,
çok yakın bağların bulunduğuna dair kuvvetli emareler bulunmaktadır.
Bu kapsamda şüphelilerin DHKP/C silahlı terör örgütünün
internet sitesi olarak faaliyette bulunduğu birçok açıklaması ile anlaşılan
www.halkınsesi.tv internet sitesinde yönlendirme ve üstlenme şeklinde sahip
çıkılan gösteri ve basın açıklamalarına periyodik şekilde dâhil olmaları,
iletişimin tespiti ve fiziki takip tutanakları ile belirlenen DMH yöneticileri
ile aralarındaki sıkı ilişki, anılan silahlı terör örgütü ile şüphelilerin
bağına ilişkin kuvvetli şüphe olarak değerlendirilmiştir.
Ayrıca; Ankara CMK 250 Madde ile yetkili Cumhuriyet
Başsavcılığının 2010/926 sayılı soruşturma dosyası kapsamında Yürüyüş dergisi
bürosunda 24.12.2010 tarihinde yapılan aramada ele geçirilen 1055 Numaralı CD
içeriğinde ele geçirilen ve şifrelenmiş olduğu anlaşılan verilerin çözümlenmesi
neticesinde yukarıda anılan hususlara ilişkin birçok veri ele geçirilmiş olup,
şüphelilerden büyük bir kısmının örgütün Memur Hareketi yapılanması içinde listelendirilmiş olduğu görülmüştür. (Şüpheliler Ayşe Tuncer, Berivan Doğan, Dursun
Doğan, Ejder Erbulan, Ender Sevim, İbrahim Sönmez,
Mehmet Püremiş, Mehmet Sarı, Nazmiye Kaya, Nursel
Tanrıverdi, Ömer Açık, Sinan Eşiyok, Şükran Duman, Ulaş Erduran ve Yalçın
Düzgün'ün bahsi geçen CD'de isimleri kayıtlıdır.)
Atılı suçların CMK 100/3 maddesinde sayılan suçlardan olduğu
ve bu şekilde tutuklama sebeplerinin de var olduğunun hakimliğimizce
kabul edildiği, Atılı suçun mahiyeti gereği adli kontrol tedbirlerinin
uygulanmasının yetersiz kalacağı, tutukluluk tedbirinin ölçülü olduğu
anlaşılmakla, Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçlarından ayrı ayrı
TUTUKLANMALARINA [karar verilmiştir.]”
17. Başvurucular, söz konusu
karara itiraz etmiş ancak itiraz İstanbul 1. No.lu (TMK 10. madde ile yetkili)
Hâkimliğinin 7/3/2013 tarihli ve 2013/174 Değişik İş
sayılı kararıyla itirazları reddedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“Soruşturma
aşamasında ele geçirilen deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde mevcut
olan bu delillerin şüphelilerin
üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların bulunduğunun kabulü için yeterli olduğu, suçun
5271 Sayılı CMK’nun 100/3 maddesinde sayılan katalog
suçlardan olması nedeniyle var olduğu kabul edilen tutuklama nedenlerinde
herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı, işin önemi ve verilmesi beklenen ceza
dikkate alındığında tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, şüpheliler hakkında
adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasının bu aşamada yetersiz kalacağı
anlaşıldığından TMK10/3-c maddesi ile yetkili 3 No’lu
Hakimlik tarafından verilen tutuklama kararı usul ve
yasaya uygun bulunduğundan(…) tutukluluk hallerinin devamına”
18. Başvurucular, 25/4/2013 tarihli dilekçe ile tahliyelerine yönelik talepte
bulunmuşlardır. Tahliye talebini inceleyen İstanbul 2. No.lu (TMK 10. madde ile
yetkili) Hâkimliği 3/5/2013 tarihli ve 2013/245
Değişik İş sayılı kararıyla “…silahlı terör
örgütüne üye olmak" suçunu işlediklerinin iddia edildiği, iletişimin
tespiti tutanakları, fotoğraflar, aleyhe ifadeler, beyanlar ve diğer belgeler
değerlendirildiğinde adı geçen şahısların müsnet suçu
işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterdiği, şüphelilerin
üzerine atılı suç ve cezanın ağırlığına göre serbest kaldıkları takdirde kaçma
şüpheleri bulunduğunun karine olarak kabul edilebileceği, terör örgütü
faaliyeti kapsamında işlendiğinin iddia edilmesi nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 13. maddesinde ifade olunan "ölçülülük ilkesi" uyarınca
şüpheliler hakkında alternatif koruma tedbirleri ve adli kontrol tedbirinin
yetersiz kalacağının anlaşılması…”
nedeniyle başvurucuların tahliye taleplerinin reddine ve tutukluluk
hâlinin devamına karar vermiştir.
19. Başvurucular, söz konusu karara itiraz etmiş ancak itiraz
İstanbul 3. No.lu (TMK 10. madde ile yetkili) Hâkimliğinin 29/5/2013
tarihli ve 2013/430 Değişik İş sayılı kararıyla
“…silahlı terör örgütüne üye olmak" suçunu işlediklerine dair kuvvetli suç
şüphesinin var olduğu, isnat olunan eylemin CMK 100/3 maddesinde sayılan
katalog suçlardan olduğu ve böylece tutuklama sebeplerinin var olduğu, atılı
terör örgütüne üyelik suçunun mahiyeti gereği adli kontrol tedbirinin yetersiz
kalacağı, şüphelilerin tutuklandığı tarihten bu yana incelenmesi talep edilen
koşullarda bir değişiklik bulunmadığı” gerekçesiyle reddetmiştir.
20. Başvurucuların 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesinin (1) numaralı
fıkrası gereğince tutukluluk incelemeleri, 13/5/2013
ve 13/6/213 tarihlerinde Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) yolu ile
yapılmış ve tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiştir.
21. Başvurucular 12/7/2013 tarihinde
tutukluluk hâllerinin SEGBİS yolu ile incelenmesi aşamasında tahliyelerine
yönelik müracaatta bulunmuşlardır. Tutukluluk hâlinin incelemesini yapan
İstanbul 1. No.lu ( TMK 10. madde ile yetkili) Hâkimliği 12/7/2013
tarihli ve 2013/466 Değişik İş sayılı kararıyla tutukluluk hâlinin devamına
karar vermiştir. Başvurucular tarafından tutukluluk incelemesinde müdafilerinin hazır bulundurulması
talep edilmiş ise de Mahkeme, 5271 sayılı Kanun’un 108/1 maddesinde belirtilen
“… şüpheli veya müdafii dinlenilmek
suretiyle karar verilir.” hükmü gereğince şüphelilerin SEGBİS ile
beyanlarına başvurulduğu gerekçesiyle ayrıca müdafiin
hazır bulundurulması ve dinlenmesi talebinin reddine karar vermiştir.
22. Mahkeme, söz konusu tarihteki tutukluluk incelemesi esnasında
başvuruculardan bir kısmının SEGBİS marifetiyle yapılan beyan alma işlemine
katılmamaları ile ilgili olarak ise “… hakimliğimizce yasal olarak yapılması gerekli olan işlemin
şüphelilerin beyanlarının tespiti için gerekli imkan ve ortamı sağlamak olduğu,
bu imkanın hakimliğimizce tüm şüpheliler için sağlandığı, şüphelilerin kendi
iradeleriyle beyanda bulunmayı reddettikleri anlaşılmakla, bahsi geçen
şüphelilerin beyanlarının tespit edilememiş olması karar verebilmek için bir
eksiklik olarak kabul edilmemiştir. CMK 108. maddesi gereğince tutukluluk
incelemesinin en geç otuzar günlük süreler içerisinde yapılması gerektiğinden
şüphelinin beyanının tespitine ilişkin düzenleme yönünden şüpheli lehine
getirilmiş bir yasal düzenlemenin şüpheli aleyhine yorumlanabilmesi mümkün
olmadığından anılan süre içerisinde değerlendirme hakimliğimizce
aşağıdaki şekilde yapılmıştır; Şüphelilerin "silahlı terör örgütüne üye
olma" suçlaması ile tutuklandıkları ve bu tutukluluk durumlarının CMK 108.
maddesi gereğince gözden geçirilerek tutukluluk hallerinin devamına karar
verilmesi Cumhuriyet Başsavcılığınca talep edilmiştir. Şüphelilerin tespit
edilen beyanları ve tüm dosya kapsamı itibariyle (…) değerlendirme yapılmıştır.”
gerekçeleriyle beyanlarını almadan tutukluluk hâllerinin devamına karar
vermiştir.
23. Başvurucuların tutukluluk kararına yaptıkları itiraz üzerine
İstanbul 2. No.lu (TMK 10. madde ile yetkili) Hâkimliği 25/7/2013
tarihli ve 2013/418 Değişik İş sayılı kararıyla itirazı reddetmiştir.
24. İstanbul 2. No.lu (TMK 10. madde ile yetkili) Hâkimliği 12/8/2013 tarihli ve 2013/461 Değişik İş sayılı kararıyla
başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir. Başvurucuların
bu karara itiraz etmeleri üzerine İstanbul 1. No.lu ( TMK 10. madde ile
yetkili) Hâkimliği 3/8/2013 tarihli ve 2013/537
Değişik İş sayılı kararıyla itirazı reddetmiştir.
25. İstanbul 1. No.lu (TMK 10. madde ile yetkili) Hâkimliğinin 13/6/2013 tarihli ve 2013/410 Değişik İş sayılı kararıyla
başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiştir. Yine İstanbul
1. No.lu (TMK 10. madde ile yetkili) Hâkimliğinin 12/7/2013
tarihli ve 2013/466 Değişik İş sayılı kararıyla tutukluk hâli gözden geçirilmiş
ve başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiştir.
26. Başvurucular 12/8/2013 tarihinde
tutukluluk hâllerinin SEGBİS yolu ile incelenmesi aşamasında tahliyelerine
yönelik müracaatta bulunmuşlar ayrıca başvuruculardan bir kısmı ve müdafileri, SEGBİS yöntemi yerine
incelemenin duruşmalı yapılmasını da talep etmişlerdir. Mahkeme, “…Yasal mevzuat açısından tutukluluk incelemesinin
duruşmalı olarak yapılmasının önünde herhangi bir engel bulunmadığı, ancak
duruşmalı yapılmasının da zorunlu olarak öngörülmediği, tarafların itiraz ve
taleplerini her zaman dosyaya sunabilecekleri, SEGBİS sistemiyle şüphelilerin
bulundukları cezaevine bağlanıldığı ve gerekli ortam ve imkanın
sağlandığı, ancak şüphelilerin kendi iradeleriyle beyanda bulunmayı
reddettiklerini…” belirterek şüphelilerin
SEGBİS ile beyanlarına başvurulduğu gerekçesiyle bu talebin reddine ve
tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir.
27. Başvurucuların da aralarında
olduğu 56 sanık hakkında isnat edilen suçla ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının 29/8/2013 tarihli ve 2013/359
Soruşturma sayılı iddianamesiyle İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin (TMK 10. madde
ile görevli) E.2013/56 sayılı dosyasında kamu davası açılmış; Mahkeme, “…Üzerlerine atılı suçun yasal yaptırımı olan sevk
maddelerinin alt ve üst sınırları, kaçma şüphesinin varlığı, atılı suçun CMK. 100/3-a maddesinde yazılı suçlardan olması, fiziki takip
tutanakları, iletişim tespit tutanakları ile HTS raporları, Akçay, Avcılar,
Şişli, Kartal ve Ankara'da yapılan toplantılara ilişkin ortam dinlemesi
kayıtları, ev ve işyeri aramasında ele geçen belge ve bilgiler ile dijital
kayıtlar, soruşturma aşamasında Hollanda ve Belçika'dan temin edilen kayıt ve
dokümanlar, İdil Kültür Merkezinde yapılan aramalar sonucunda ele geçen belge
ve dokümanlar, Yürüyüş dergisinin Abide-i Hürriyet Caddesi'nde bulanan bulunan
bürosunda yapılan aramada ele 1055 nolu CD içeriği,
gizli tanıklar Ateş, Çelik ve 2012/2'nin beyanları, birkısım
sanıklar hakkında şüpheli sıfatıyla alınan beyanlar, yüklenen eylemleri ilişkin
tespit tutanakları, dikkate alındığında kuvvetli suç şüphesini gösteren somut
delillerin bulunması, sanıkların delilleri karartma ihtimalinin bulunması ve bu
nedenle koruma tedbirlerinin de bu aşamada uygulanması yeterli olmayacağından
ve tutuklama sebepleri kalkmadığından tahliye taleplerinin reddi ile sanıkların
ayrı ayrı TUTUKLULUK HALLERİNİN DEVAMINA” karar
vermiştir.
28. Başvurucuların bu karara itiraz etmeleri üzerine İstanbul 22.
Ağır Ceza Mahkemesi (TMK 10. madde ile görevli) 28/10/2013
tarihli ve 2013/106 Değişik İş sayılı kararıyla itirazı reddetmiştir.
29. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 29/8/2013
tarihli iddianamesinde suç örgütünün amacı, faaliyetleri, işleyişi ve yapısı
ayrıntılı olarak anlatılmıştır. İddianamenin ilgili kısımları şöyledir:
“….Mevcut anayasal
düzeni silahlı halk ayaklanması ile yıkarak, yerine Marksist-Leninist ilkelere
dayalı komünist bir düzen kurmaktır. Örgüt, ülkemizin emperyalizmin ekonomik,
politik hegomanyası altında faşist olarak
yönetildiğini, halk kitlelerinin hak, adalet, eşitlik mücadelelerinin her zaman
kanla bastırıldığını, emperyalizme bağımlı faşizmle yönetildiğini, iktidarın
niteliğinin seçimle değiştirilmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle iktidarın,
oluşturulacak kitlelerin başlatacağı silahlı savaş ile yıkılacağını öngörmekte
ve savunmaktadır…
Örgütün ülkemizdeki
devrim stratejisi; uzun süreli bir halk savası ile iktidarın ele geçirilmesinde
silahlı propagandayı temel alan, politik, ekonomik ve demokratik mücadele
biçimlerini, bu temel biçime bağlı olarak kabul eden Politikleşmiş Askeri Savaş
Stratejisi (PASS)'dir. PASS'ın,
iki aşamadan geçerek tamamlanacağı öngörülmüştür. Birinci aşama, kitleleri politize ederek savaşa dahil etmek
için örgütün silahlı propagandayı temel alarak yürüttüğü ve düzenli ordular
aşamasına kadar sürecek olan Öncü Savaşıdır. İkinci aşama, gerilla ordusunun
halk ordusuna dönüştürülmesi, devrimci halk iktidarının kurulması, bunların
yaygınlaştırılması ve sürekli saldırılarla iktidar güçlerinin moral açısından
çökertilip son saldırıya hazırlanması sürecidir. Silahlı mücadeleye dayanan
halk savaşının hedefi, kesintisiz biçimde sosyalizme varacak olan Milli
Demokratik Devrimdir. Örgüt halk ihtilalinde ilk safhanın halkı kendi yanlarına
çekmek olduğu düşüncesi ile geniş bir propaganda faaliyeti içerisindedir.
Propaganda türü olarak silahlı propagandayı seçmiştir…
Yürüyüş Dergisi,
DHKP/C terör örgütünün halen aktif olan legal yayın organıdır. Ozan Yayıncılık
adı üzerinden faaliyetlerini yürütmektedir. Örgütün üst yönetimindeki şahıslar,
özel ve gizli toplantılarını Mecidiyeköy’deki Yürüyüş isimli dergi bürosunda
yapmaktadır. Örgütün illegal alanı olan yurtdışı ile irtibatı buradan
yapılmaktadır. Derginin içeriği, yurtdışından e-mail olarak gelmekte ve
buradaki örgüt mensupları gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra Bahçelievler Yenibosna’da bulunan Ezgi Matbaa isimli basımevinde basımı
yapılmaktadır. Yürüyüş Dergisi binasında polis operasyonlarına karşı zaman
kazanmak amacıyla kapısı ve duvarları çelik levhalar ile kaplanmış kafes
şeklinde özel bir oda bulunmaktadır. Bu odaya örgütün üst düzey yöneticileri
haricinde başka birinin girmesi kesinlikle yasaktır. İçeriye giren şahıs kapıyı
arkadan kilitlediği için girilmesi mümkün değildir. Yayın politikası ve
yayınların içeriği incelendiği, yayının tek amacının DHKP/C örgütünün
propagandasını yapmak, insanları devlete karşı düşman olarak işleyip örgüte
kazandırmak olduğu açıkça görülmektedir. Derginin günümüze kadar yayınlanan tüm
sayıları incelendiğinde içeriğinin tamamen, kin, nefret, şiddetten ibaret
olduğu, devletin düşman olarak gösterilip hedef haline getirildiği, şiddet
eylemlerini gerçekleştiren DHKP/C mensuplarının sahiplenildiği ve yüceltildiği
görülmektedir. İstanbul’daki dergi bürosu DHKP/C’nin Türkiye’deki Merkezi üssü
konumundadır. Tüm eylemler ve talimatlar buradan tabana ulaştırılır. Yönetici kesimler
toplantılarını büroda gerçekleştirirler. Yürüyüş dergisinin sorumlusu ise Y.
K.’dir. www.halkinsesi.tv isimli internet sitesi ise
DHKP/C’nin tam kontrolü ve yönetiminde yurtdışından yayın yapmaktadır. Örgüt,
yapılan eylemleri, basın açıklamalarını ve üstlenmelerini bu internet sitesi
üzerinden gerçekleştirmektedir…
Devrimci Memur
Hareketi Soruşturması Başlığı altında: …Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK
250. madde ile yetkili) DHKP/C terör örgütüne yönelik olarak sürdürdüğü
2010/926 sayılı soruşturması kapsamında, 24.12.2010 tarihinde, DHKP/C terör
örgütünün yayın organı olan YÜRÜYÜŞ dergisinin bulunduğu… adreste
bulunan bürosunda yapılan aramada ele geçirilen malzemeler, gerekli
incelemelerin yapılabilmesi amacıyla tahkikatı yürüten Ankara Emniyet
Müdürlüğüne gönderilmiş, devam eden çalışmalarda dijital malzemeler arasında
bulunan 1055 numaralı CD içerisinde "şifreli dosyaların" bulunduğu
tespit edilmiştir.
Emniyet Genel
Müdürlüğü'nün 18.01.2011 tarih ve B.05.l.EGM.0.06.2063.1-100- 0001/057432-2011
sayılı yazısıyla, 1055 nolu CD içerisindeki
dosyaların Cyperix firmasına ait Cryptainer
programı ile şifrelendiği ve yine aynı program kullanılarak şifrelerinin
çözüldüğü bildirilmiştir.
Cryptainer
programı, verileri güvenli bir şekilde saklamak ve iletmek amacıyla kullanılan
gelişmiş bir şifreleme programıdır. Bu program özellikle DHKP/C terör örgütünün
silahlı kanadı olan Silahlı Propaganda Birlikleri militanları tarafından
kullanılmaktadır. SPB militanları bu program sayesinde merkez komitenin
gönderdiği şifreli eylem talimatlarını çözmektedirler. 03.08.2012 tarihinde
Eyüp ilçesinde yakalanan M. F. ve S. Ö. isimli Silahlı Propaganda Birlikleri
(SPB) militanlarının üzerlerinde bulunan dijital malzemelerde, ayrıca
19.12.2012 tarihinde N. A. ve N. A. isimli SPB militanlarının saklandıkları
Fatih ilçesi Koca Mustafapaşa Mahallesindeki… adreste yapılan arama neticesinde elde edilen dijital
malzemelerin içerisinde Cryptainer programı bulunduğu
tespit edilmiştir. DHKP/C terör örgütünün şifreleyerek İstanbul ilindeki
mensuplarına ulaştırdığı 1055 nolu CD’nin uzmanlar
tarafından şifresi çözülmüş ve içeriğinde bulunan belgeler ile ilgili olarak
tutanak tanzim edilmiştir. 1055 NOLU CD İÇERİĞİNDEKİ BELGELER: Konu ile ilgili
uzman personel tarafından 1055 nolu CD açıldığında içerisinde;
1-Memur Hareketi
isimli klasör,
2-(1) isimli Word
belgesi,
3-Devrimci Yaşam Ve
Davranış Kuralları isimli Word belgesi,
4-SES Ayşenur
Şimşek'i andı isimli Word belgesi,,
5-Memur_01.
6-Memur_02,
7-memur_03,
8-memur_04, isimli
PDF dosyaları,
9-Kamu Emekçileri
Cephesi,
10-Kamu Emekçileri
Cephesi 1,
11-Kamu Emekçileri
Cephesi2 isimli jpg dosyalarının bulunduğu
belirlenmiştir.
…Yapılan
inceleme neticesinde 1055 nolu CD’nin DHKP/C terör
örgütünün memur yapılanması olan Devrimci Memur Hareketi-Kamu Emekçileri
Cephesi içerisinde İstanbul'da faaliyet yürüten örgüt mensupları için
şifrelenerek hazırlanmış olduğu, 8 ayrı bölgede isimleri, görevleri ve
bulunduğu iller belirtilen toplam 604 şahsın DHKP/C terör örgütü memur alan
yapılanması olan Devrimci Memur Hareketi içerisinde faaliyet yürüten şahıslara
ait isim listesi olduğu anlaşılmış ve listede isimleri bulunan ve diğer yetki alanımız
dışında bulunan illerde görev yapan şahıslar hakkında ilgili Cumhuriyet
Başsavcılıklarınca soruşturmalar başlatılmıştır.
… Şüphelilerin DHKP-C terör örgütünün memur yapılanması olan
Devrimci Memur Hareketi-Kamu Emekçileri Cephesi yapılanması içerisinde faaliyet
yürüttüğü, bu haliyle şüphelilerin eylemlerinin süreklilik ve çeşitlilik arz
ettiği, terör örgütü ile organik bağ kurduğu,”
Her
şüpheli yönünden isnada dayanak teşkil eden eylemlere ve delillere iddianamenin
devamında yer verilmiştir.
30. Suçlamaya ilişkin deliller olarak iddianamede, iletişim tespit
ve teknik araçlarla izleme kararları, şüpheli, müşteki-mağdur ve gizli tanık
beyanları ve örgütsel dokümanlar gösterilmiştir (bkz. İddianame, s. 235 vd.).
31. İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi, 9/10/2013
tarihinde tensiben yaptığı incelemede başvurucuların,
“…üzerlerine atılı suçun yasal yaptırımı
olan sevk maddelerinin alt ve üst sınırları, kaçma şüphesinin varlığı, atılı
suçun CMK. 100/3-a maddesinde yazılı suçlardan olması, fiziki takip tutanakları,
iletişim tespit tutanakları ile HTS raporları, Akçay, Avcılar, Şişli, Kartal ve
Ankara'da yapılan toplantılara ilişkin ortam dinlemesi kayıtları, ev ve işyeri
aramasında ele geçen belge ve bilgiler ile dijital kayıtlar, soruşturma
aşamasında Hollanda ve Belçika'dan temin edilen kayıt ve dokümanlar, İdil
Kültür Merkezinde yapılan aramalar sonucunda ele geçen belge ve dokümanlar,
Yürüyüş dergisinin Abide-i Hürriyet Caddesi'nde bulanan bulunan bürosunda
yapılan aramada ele 1055 nolu CD içeriği, gizli tanıklar
Ateş, Çelik ve 2012/2'nin beyanları, bir kısım sanıklar hakkında şüpheli
sıfatıyla alınan beyanlar, yüklenen eylemleri ilişkin tespit tutanakları,
dikkate alındığında kuvvetli suç şüphesini gösteren olgu kriterinin
mevcut olduğu, sanıkların delilleri karartma ihtimalinin bulunması ve bu
nedenle koruma tedbirlerinin de bu aşamada uygulanması yeterli olmayacağından
ve tutuklama sebepleri kalkmadığı…” gerekçesiyle tutukluluk
hâllerinin devamına karar vermiştir.
32. Başvurucuların itirazı üzerine İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi,
28/10/2013 tarihli ve 2013/106 Değişik İş sayılı
kararıyla itirazın reddine karar vermiştir.
33. Başvurucular Mehmet Püremiş, Aynur
Barkın, Erdal Korkmaz, Nursel Tanrıverdi, Ömer Açık, Berivan Doğan, Yalçın
Düzgün, Sinan Eşiyok, Nazife Onay, Ayşe Tuncer, Veli
Zengin, Aşır Emir ve Erkan Karataş İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2013/56 sayılı dosyasında 27/1/2014 tarihinde “üzerlerine atılı suçun niteliği, mevcut delil
durumu, tutuklu olarak geçirdikleri süre, sanıklara atılı suçun vasıf
değiştirme ihtimali dikkate alınarak” tahliye edilmiştir.
34. Başvurucular hakkındaki dava 21/2/2014
tarihli ve 6526 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikler nedeniyle İstanbul 3.
Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir. Dava, anılan Mahkemenin E.2014/164 sayılı
dosyasında görülmektedir. Başvurucular Mehmet Sarı, Selvi Polat ve Nurcan Kısa
ise Mahkemenin 21/4/2014 tarihli kararıyla serbest
bırakılmıştır.
35. Başvurucular, ilk tutuklama ve daha sonra verilen tutukluluğun
devamına ilişkin kararlara yaptıkları itirazların reddi üzerine süresi
içerisinde içinde her bir karar yönünden bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
Başvurular arasında taraf ve konu yönünden irtibat bulunması nedeniyle bu dosya
üzerinde birleştirme yapılmıştır (bkz. § 4).
B. İlgili
Hukuk
36. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun 314. maddesi.
37. 5271 sayılı Kanun’un 100. ve 101. maddeleri şöyledir:
“Madde 100 – (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık
hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer
alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
…”
Madde 101 – (1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu
husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek
açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir,
ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda
belirtilir.
…”
38. 5271 sayılı Kanun’un 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her
aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya
salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz
edilebilir.”
39. 5271 sayılı Kanun’un 105. maddesi şöyledir:
“103 ve 104 üncü maddeler uyarınca yapılan istem
üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin
görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî
kontrol uygulanmasına karar verilir.(Ek cümle: 11/4/2013-6459/15
md.) Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet
savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü
alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir.”
40. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesi
şöyledir
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu
süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin
devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine
sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak,
şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar
verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada
öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın
tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar
gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde
de re'sen karar verir.”
41. 5271 sayılı Kanun’un 150. maddesi
şöyledir:
“(Değişik madde: 6/12/2006
tarih ve 5560 sayılı Kanun’un 21.md)
(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi
seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını
beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.
(2) Müdafii
bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul
veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını
gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra
hükmü uygulanır.
(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar,
Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir.”
42. 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesinin (1).,
(2)., ve 3. fıkraları şöyledir:
“Madde 153- (1)
Müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği
belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir.
(2) Müdafiin dosya içeriğini
incelemesi veya belgelerden örnek alması, soruşturmanın amacını tehlikeye
düşürebilecek ise, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, sulh ceza hâkiminin
kararıyla bu yetkisi kısıtlanabilir.
(3)Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren
tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili
oldukları diğer adlî işlemlere iliksin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü
uygulanmaz.”
43. 5271 sayılı Kanun’un 147. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendi
şöyledir:
“…
İfade ve sorgu işlemlerinin kaydında, teknik
imkânlardan yararlanılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
44. Mahkemenin 18/11/2015 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvurucuların 15/4/2013 tarihli ve 2013/2653 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
45. Başvurucular;
i. Soruşturma dosyası
hakkında 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca
kısıtlama kararı verildiğini, kısıtlama kararına dair herhangi bir belgenin
kendilerine tebliğ edilmediğini, soruşturma makamının bu usule sıklıkla
başvurduğunu ve bu kararlara karşı yapılan itirazların sonuçsuz kaldığını,
iddia makamının elinde olan delillere ulaşamadıkları için sadece sorulan
sorulara cevap verdiklerini ve aleyhine olan delilleri çürütme olanağından
mahrum bırakıldıklarını,
ii. Kuvvetli suç şüphesi
bulunmadığını; teknik takip, iletişimin dinlenmesi, CD gibi tartışmalı
delillerin kuvvetli suç şüphesi sayıldığını, toplu bir değerlendirme yapılarak
ve tutuklama nedenleri hakkında herhangi bir somut olgu ortaya konulmadan
gerekçesiz bir biçimde, iddia edilen suçun katalog suçlardan sayılması
nedeniyle tutuklandıklarını, ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamındaki
eylemlerin suç olarak kabul edildiğini ve haklarında adli kontrol hükümlerinin
uygulanmadığını,
iii. Tutukluluk hâlinin incelenmesi sırasında SEGBİS huzurunda
beyanda bulunmayan şüpheliler için müdafilerin davet edilmediğini, başvuruları
olmasına karşılık müdafilerin duruşmaya alınmadıklarını,
iv. Tutukluğun devamı
kararları ile bu kararlara yaptıkları itirazların matbu bir şekilde
reddedilmesi suretiyle etkili başvuru yapamadıklarını,
v. Tutukluluk incelemelerinin duruşmalı yapılması taleplerinin
reddedilerek söz konusu incelemelerin SEGBİS yoluyla yapıldığını belirterek
Anayasa’nın 13., 19., 36. ve 40. maddelerinin ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
B. Değerlendirme
46. Başvurucuların;
i. Kuvvetli suç şüphesi
bulunmadığı; teknik takip, iletişimin dinlenmesi, CD gibi tartışmalı delillerin
kuvvetli suç şüphesi sayıldığı, toplu bir değerlendirme yapılarak ve tutuklama
nedenleri hakkında herhangi bir somut olgu ortaya konulmadan gerekçesiz bir
biçimde, iddia edilen suçun katalog suçlardan sayılması nedeniyle
tutuklandıkları, ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamındaki eylemlerin suç
olarak kabul edildiği ve haklarında adli kontrol hükümlerinin uygulanmadığı yönündeki
şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası,
ii. Soruşturma dosyası
hakkında 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca
kısıtlama kararı verildiği, kısıtlama kararına dair herhangi bir belgenin
kendilerine tebliğ edilmediği, soruşturma makamının bu usule sıklıkla
başvurduğu ve bu kararlara karşı yapılan itirazların sonuçsuz kaldığı, iddia
makamının elinde olan delillere ulaşamadıkları için sadece sorulan sorulara
cevap verdikleri ve aleyhlerine olan delilleri çürütme olanağından mahrum
bırakıldıkları yönündeki şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü
fıkrası,
iii. Tutukluğun devamı kararları ile bu kararlara yaptıkları
itirazların matbu gerekçelerle reddedilmesi ve kanunda tutuklama yerine adli
kontrol hükümlerinin uygulanabileceğinin düzenlenmiş olmasına karşın bunun
uygulanmaması nedenleriyle etkili başvuru haklarının ihlal edildiği yönündeki
şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası,
iv. Tutukluluk hâlinin
incelenmesi sırasında SEGBİS huzurunda beyanda bulunmayan şüpheliler için
müdafilerin davet edilmediği, başvuruları olmasına rağmen müdafilerin duruşmaya
alınmadıkları, tahliye taleplerinin ve buna ilişkin verilen ret kararlarına
yaptıkları itiraz incelemelerinin hâkim önüne çıkarılmadan duruşmasız olarak
değerlendirildiği şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Tutuklamanın Hukuki Olmadığı İddiası
47. Başvurucular, tutuklama şartları bulunmadığı hâlde
özgürlüklerinden mahrum bırakıldıklarını iddia etmiştir.
48. Bakanlık görüş yazısında, başvurucular hakkında verilen ilk
tutuklama kararında suçun vasıf ve mahiyetine, atılı suçların 5271 sayılı
Kanun’un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yazılı olan suçlardan
olmasına, suçun kanunda öngörülen cezasına göre delilleri karartma ve kaçma
şüphesinin bulunmasına vurgu yapıldığı belirtilmiştir.
49. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne katılmadıklarını belirtmiştir.
50. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler,
ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen
diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun
gösterir.”
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu Ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları
ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
52. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci
ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır.
Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak
Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin
varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Ramazan
Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 43).
53. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, suçluluğu
hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin; ancak kaçmalarını, delilleri yok
etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi
tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla
tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır. Buna göre bir kişinin tutuklanabilmesi
öncelikli olarak suç işlediği hususunda kuvvetli belirti bulunmasına bağlıdır.
Bu unsur, tutuklama tedbiri için olmazsa olmaz niteliktedir. Bunun için
suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir.
İnandırıcı delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin niteliği büyük ölçüde somut
olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (Hanefi
Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 46).
54. Buna bağlı olarak yakalama veya tutuklama anındaki deliller
mutlaka kişinin suçla itham edilebilmesini sağlayacak düzeyde olmayabilir. Zira
tutukluluğun amacı, yürütülen soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin
tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya
ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmek ve
ilerletmektir. Buna göre suç isnadına esas teşkil edecek şüpheye dayanak
oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak
olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde
değerlendirilmemesi gerekir (Mustafa Ali
Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 73).
55. Tutuklamaya ve tutukluluğun devamına ilişkin hususlar 5271
sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre
kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphenin varlığını gösteren
olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması hâlinde tutuklanabilir. Maddede
tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir. Buna göre a) şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa b) şüpheli veya sanığın davranışları;
1) delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2) tanık, mağdur veya başkaları
üzerinde baskı yapma girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe
oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Düzenlemede ayrıca işlendiği
konusunda kuvvetli şüphe bulunması hâlinde tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlar belirtilmiştir.
56. Diğer yandan Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal
edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanun hükümlerinin
yorumlanmasına ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru
incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve
somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi
kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile
delillerin takdirinde açık keyfîlik bulunması hâlinde
hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel başvuruda
incelenmesi gerekir. Aksinin kabulü bireysel başvurunun getiriliş amacıyla
bağdaşmaz (Ramazan Aras, § 49).
57. Somut olayda başvurucular, haklarında yürütülen soruşturma
kapsamında 22-23/2/2013 tarihlerinde “silahlı terör örgütüne
üye olma” suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama kararının gerekçelerinde isnat edilen suçlamaya
ilişkin suçun vasfı ve mahiyeti, 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yazılı suç kapsamında kalması, suç için öngörülen ceza
miktarına göre şüphelilerin delilleri karartma ve kaçma şüphelerinin bulunması
gösterilmiştir. Başvurucular ise atılı suçlamayı kabul etmemiştir. Ayrıca
başvuruculara isnat edilen suçla ilgili deliller iddianamede “iletişim tespit ve teknik araçlarla izleme kararları,
şüpheli, müşteki-mağdur ve gizli tanık beyanları ve örgütsel dokümanlar”
olarak belirtilmiştir. Bu deliller kapsamında Cumhuriyet savcısı ve hâkim
tarafından başvurucuların ifadeleri alınmış ve isnat edilen suç kapsamında
tutuklanmalarına karar verilmiştir.
58. Başvurucuların, suçla ilgili inandırıcı nedenler bulunmadığı
hâlde sadece sendikal faaliyetler nedeniyle tutuklandıkları iddiasının yerinde
olmadığı, gösterilen deliller ve tutuklama kararlarında yer alan gerekçeler
dikkate alındığında tutuklamanın kuvvetli şüphe olgusunu karşıladığı, böylece
tutuklama nedenlerinin oluştuğu, isnat edilen suça ilişkin somut olgular
olmadan tutuklama kararı verildiğine yönelik şikâyetinin de dayanaktan yoksun
olduğu sonucuna varılmıştır.
59. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması sebebiyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Soruşturma Dosyasına Erişim İmkânından Yoksun
Kalma İddiası
60. Başvurucular, soruşturma dosyasında gizlilik kararı bulunması
nedeniyle tutuklanmalarına neden olan somut delillerin tümünü görme ve
değerlendirme imkânından yoksun bırakıldıklarını iddia etmişlerdir.
61. Bakanlık görüş yazısında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına
göre ceza soruşturmalarının etkin bir biçimde yürütülmesine olan ihtiyacın ve
bu nedenle soruşturma sırasında elde edilen bazı bilgilerin, şüphelilerin
delilleri karartmaması ve adaletin işlemesini engellememesi için gizli
tutulması gerekebileceği ifade edilmiştir.
62. Başvurucular, Bakanlığın
görüşüne katılmadıklarını ifade etmişlerdir.
63. Anayasa'nın
19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne
sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında
karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir.”
64. Anayasa’nın anılan hükmü uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi,
kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın Kanun’a
aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir
yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Fıkrada öngörülen bu prosedürde adil
yargılanma hakkının bütün güvencelerini sağlamak mümkün değil ise de iddia edilen tutmanın koşullarına
uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli
bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet
Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
65. AİHM’e göre yakalanan bir kimseye, yakalanmasının temel
maddi ve hukuki sebepleri, teknik olmayan ve anlayabileceği basit bir dille
açıklanmalı ve böylece kişi, eğer uygun görürse yakalanmasının Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası kapsamında
kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere mahkemeye başvurma imkânına sahip
olabilmelidir. Sözleşme’nin 5. maddesinin (2) numaralı fıkrası, verilen
bilgilerin yakalanan kişiye isnat edilen suçların tam bir listesini içermesini
gerektirmemektedir (Bordovskiy/Rusya, B. No: 49491/99, 8/2/2005, § 56; Nowak/Ukrayna,
B. No: 60846/10, 31/3/2011, §
63).
66. Tutuklama
işlemiyle sonuçlanan durumlarda savcı ve sorgu hâkiminin ifade alması sırasında
kişiye temel deliller açıklanmış ve müdafii
tarafından tutukluluğa yapılan itirazda bu delillere atıfta bulunulmuş olması
hâlinde dosyada salt gizlilik kararının varlığının bulunması, Sözleşme’nin 5.
maddesinin (4) numaralı fıkrasının ihlalini doğurmamaktadır (Ceviz/Türkiye, B. No: 8140/08, 17/7/2012, § 43). Böyle bir durumda kişi, tutukluluğa temel
teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye sahiptir.
67. Başvurucular
hakkında 29/8/2013 tarihinde İstanbul 16. Ağır Ceza
Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
68. Başvurucuların
sorgu sürecinde alınan savunmaları incelendiğinde Cumhuriyet Savcılığında ve
Sorgu Hâkimliğinde alınan ifade sırasında yaptıkları işlemlerin kendilerine
sorulduğu ve bu şekilde haklarındaki suç isnadına temel teşkil eden belge ve
bilgilerden haberdar olarak müdafileriyle birlikte ayrıntılı şekilde savunma
yaptıkları görülmektedir. Yine başvurucuların tutukluluğuna yapılan itirazda
suça konu belge ve bilgilere bilhassa atıfta bulunulmuştur. Dolayısıyla
başvurucuların ve müdafiinin tutukluluğa temel teşkil
eden belgelere erişme imkânlarının bulunduğu anlaşılmaktadır.
69. Suç işlendiği şüphesine bağlı olarak özgürlükten yoksun
bırakılmanın ilk aşamasında yapılan
yargısal denetimin kapsamı ile suçlamalara dayanak olan temel unsurların
başvuruculara veya müdafilerine bildirilmiş ve başvuruculara bunlara itiraz
etme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında salt kısıtlılık kararının
bulunması nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânından yoksun bırakılma
iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
70. Açıklanan
nedenlerle başvurucuların kendilerine soruşturma dosyasına erişim imkânı
verilmediğine ilişkin iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Diğer İhlal İddiaları
71. Başvurucular, tutukluğun devamı kararları ile bu kararlara
yaptıkları itirazların matbu gerekçelerle reddedildiğini, Kanun’da tutuklama
yerine adli kontrol hükümlerinin uygulanabileceği düzenlenmiş olmasına karşın
bunun uygulanmadığını belirterek etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
72. Bireysel başvuru incelemesinde, bir ihlal iddiasının Anayasa
Mahkemesinin konu bakımından yetki alanına girip girmediğinin tespitinde
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı esas alınmaktadır (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18). Etkili başvuru hakkı, Anayasa'nın 40. ve
Sözleşme’nin 13. maddelerinde düzenlenmiştir.
73. Başvurucunun, Anayasa’nın 40. ve Sözleşme’nin 13. maddelerinde
düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine yönelik iddialarının, bahsi
geçen maddelerdeki ifadeler dikkate alındığında soyut olarak değerlendirilmesi
mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak
ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir. Bir başka ifadeyle
etkili başvuru hakkının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için hangi
temel hak ve özgürlüğü konusunda etkili başvuru hakkının kısıtlandığı sorusuna
cevap verilmesi gerekmektedir (Onurhan Solmaz,
§ 33).
74. Somut olayda başvurucuların iddiasının özü, tutukluluğun
devamına ve tahliye taleplerinin reddine ilişkin verilen kararların gerekçesiz
olduğuna ve tahliye edilmemelerine ilişkindir. Başvurucuların bu iddialarının tutukluluk
süresinin makul olmadığı çerçevesinde incelenmesi gerekir.
75. Başvurucuların tutukluluk süresinin makul olmadığı, tutukluluk
ve tutukluluğa itirazın duruşma yapılmaksızın değerlendirildiği ve tutukluluk
hâlinin incelenmesi sırasında SEGBİS huzurunda beyanda bulunmayan şüpheliler
için müdafilerin davet edilmediği, başvuruları olmasına rağmen müdafilerin
duruşmaya alınmadığı iddiaları açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka
bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından bu şikâyetler bakımından
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
76. Başvurucuların, tutukluluk
süresinin makul olmadığına dair şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci, tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız gerçekleştirildiği ve
tutukluluk incelemesinde müdafiden yararlandırılmadıkları yönündeki şikâyetlerinin
Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi
gerekir.
a. Tutukluluk Süresinin Makul Olmadığı
İddiası
77. Başvurucular, kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı hâlde gerekçesiz
olarak tutukluluğun devamına karar verildiğini, tahliye taleplerinin gerekçesiz
olarak reddedildiğini ve adli kontrol uygulaması tedbirinin gerekçe olmaksızın
reddedildiğini iddia etmiştir.
78. Bakanlık, daha önceki görüşlerine atfen bu hususta beyanda
bulunulmayacağını belirtmiştir.
79. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne katılmadığını belirtmiştir.
80. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını
veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
81. Bu hükümle bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan
kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya
kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları güvence altına
alınmıştır.
82. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı, her davanın kendi
özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Anayasanın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu
sayılamaz.” şeklinde ifade edilen masumiyet karinesi, yargılama
süresince kişinin hürriyetinin esas, tutukluluğun ise istisna olmasını
gerektirmektedir. Masumiyet karinesine rağmen tutukluluğun devamı, ancak kişi
hürriyetine nazaran daha ağır bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı
görülebilir. Bu nedenle bir davada tutukluluğun makul süreyi aşmamasını
gözetmek, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla belirtilen kamu
yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından
değerlendirilmesi ile serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu
ve olayların ortaya konulması gerekir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61,
62).
83. Tutuklama tedbirine, kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli
belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok
etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir.
Başlangıçtaki tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutmanın devamı için
yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda
tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte
gösterilmesi gerekir (Murat Narman,
§ 63).
84. Diğer taraftan kişi özgürlüğü, adli makamlarla güvenlik görevlilerinin
özellikle organize suçlarla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede
güçleştirmeye neden olabilecek biçimde yorumlanmamalıdır. Nitekim AİHM,
Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinin, Sözleşme’ye taraf devletlerin güvenlik görevlilerinin
-bilhassa organize olanlar olmak üzere- suçlulukla etkili olarak mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye sebep olabilecek biçimde uygulanmaması gerektiğini
vurgulamaktadır (Hanefi Avcı, §
69).
85. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun
daha önce yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan
tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak
kişinin serbest bırakıldığı tarihtir (Murat
Narman, § 66). Hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç
işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinden biri veya
birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar
tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir. Somut olayda başvurucuların
özgürlüğünden mahrum bırakıldıkları 22-23/2/2013
tarihleri ile tahliye kararının verildiği 27/1/2014 ve 21/4/2014 tarihleri
arasında tutuklu kaldığı süre 11 ay 4 gün ile 1 yıl 1 ay 28 gündür.
86. Başvurucular silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
tutuklanmışlar ve haklarında bu suçtan kamu davası açılmıştır. Başvurucuların
tutukluluğunun devamına ilişkin kararlarda gerekçe olarak; isnat edilen suçla
ilgili kuvvetli şüphenin varlığını objektif olarak ortaya koyan delillerin
bulunması, isnat edilen suçun kanunda öngörülen ceza miktarına göre kaçma
şüphesinin var olması, suçun katalog suçlardan olması ve delillerin
karartılması ihtimalinin bulunması gösterilmiştir. Mahkemece kuvvetli suç
şüphesi altında bulunan başvurucular hakkında verilen tutukluğun devamına ilişkin
kararların gerekçeleri, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın
meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içeriktedir. Tutukluluk süresi dikkate
alındığında makul sürenin aşılmadığı ve gösterilen gerekçelerin bu süre
bakımından yeterli olduğu kabul edilmelidir. Ayrıca tutukluluk incelemelerinin
yapıldığı 13/5/2013, 13/6/2013, 12/7/2013 ve 9/10/2013
tarihlerinde Mahkemece tutuklama tedbiri yerine adli kontrol hükümlerinin
uygulanmasının yeterli olmadığına vurgu yapılmıştır.
87. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmı bakımından Anayasa’nın
19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
b.
Tutukluluğa İtirazın Duruşma Yapılmaksızın Değerlendirildiği İddiası
88. Başvurucular, tahliye
taleplerinin ve bunun reddine ilişkin yaptıkları itiraz incelemeleri ile
tutukluluk incelemelerinin duruşmasız yapıldığını ileri sürmüşlerdir.
89. Bakanlık
görüş yazısında, başvurucular hakkında soruşturma aşamasında tutukluluk
incelemesi yapan İstanbul 2 No.lu Hâkimliğinin 12/8/2013
tarihli kararında belirtilen hususların dikkate alınması gerektiği ifade
edilmiştir.
90. Başvurucu,
Bakanlığın görüşlerine katılmadığını belirtmiştir.
91. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan
kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna
aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir
yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
92. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, yakalama veya
tutuklama yoluyla özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiye, özgürlüğünden yoksun
bırakılmasının yasaya uygunluğunun özünü oluşturan usule ve esasa ilişkin
koşullar ile ilgili olarak yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı
tanımaktadır. Hürriyeti kısıtlanan kişinin şikâyetleri ile ilgili olarak
yetkili yargı merciince yapılacak değerlendirmenin, adli nitelik taşıması ve
özgürlükten mahrum bırakılan kişilerin itirazları bakımından uygun olan teminatları
sağlaması gerekir. Ayrıca tutukluluğun yasaya aykırı olup olmadığının hâkim
önünde düzenlenen duruşmalarda etkili olarak incelenmesini talep etme ve
tutukluluk hâlinin gerekli olup olmadığının yetkililer tarafından hızlı bir
şekilde tespit edilmesini isteme hakkını da teminat altına almaktadır (Firas Aslan ve Hebat Aslan,
B. No: 2012/1158, 21/11/2013, §§ 64-66).
93. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca
tutukluluğun devamına ilişkin olarak mahkemelerce verilen kararlara yapılan her
itirazda başvurucunun dinlenilmesi gerekli olmamakla beraber tutuklu kişinin
makul aralıklarla dinlenilmeyi talep etme hakkı vardır. Tutukluluğunun gözden
geçirilmesi esnasında yapılan incelemede “çelişmeli yargı” ve “silahların
eşitliği” ilkelerine riayet edilmesi gerekir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 68).
94. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesinin (3) numaralı fıkrasına göre
hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının
gerekip gerekmeyeceğini her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar
arasında şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle
(1) numaralı fıkrasına göre ise soruşturma evresinde en geç otuz günlük zaman
dilimleri içerisinde incelemek zorundadır.
95. 5271 sayılı Kanun’un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre
şüpheli veya sanık soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında herhangi
bir süre beklemeksizin salıverilmesini talep edebilir. Aynı Kanun’un 267.
maddesine göre ise resen ya da talep üzerine tutukluluk hakkında verilmiş tüm
kararlar mahkeme önünde itiraza konu olabilirler.
96. Somut olayda SEGBİS vasıtasıyla gerçekleştirilen tutukluluk
incelemesinden sonra yapılan tahliye talebinin değerlendirilmesi ve bu karara
yapılan itiraz incelemesi sırasında duruşma yapılmamıştır. Başvurucunun ve
Cumhuriyet savcısının tutukluluk hâlinin hukuka aykırı olup olmadığına ilişkin
sözlü açıklama yapmak üzere Mahkemeye çağrılmadığı ve dinlenmediği incelemede
silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğinden bahsedilemez (Firas Aslan ve Hebat Aslan,
§ 71).
97. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında öngörülen kural
dikkate alındığında hürriyeti kısıtlanan kişinin durumu hakkında kısa sürede
karar verilmesi esası dâhil olmak üzere tutukluluk kararına karşı yapılan her
itirazda duruşma yapılması, ceza yargılaması sistemini işlemez hâle
getirecektir. Bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer
alan yargılama usulüne ilişkin yükümlülükler, duruşma yapmayı gerektirecek özel
bir durum olmadığı sürece tutukluluğa karşı yapılacak itirazlar için her
durumda duruşma yapılmasını gerektirmez (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 73).
98. Başvurucular, ayrıca tutukluluk incelemesini yapan hâkim
huzuruna çıkarılmadıklarından şikâyet etmektedir. Başvurucuların tutukluluk
incelemeleri SEGBİS vasıtasıyla yapılmıştır.
99. SEGBİS, Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sisteminde (UYAP) ses ve görüntünün aynı anda elektronik ortamda iletildiği, kaydedildiği ve saklandığı ses ve
görüntü bilişim sistemidir. SEGBİS ile ilgili olarak mevzuatta gerekli
düzenlemeler yapılmış ve Ceza Muhakemesinde Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminin
Kullanılması Hakkında Yönetmelik, 20/9/2011 tarihli ve
28060 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Böylece sistemin nasıl işleyeceği açıklığa kavuşturulmuştur. Bu çerçevede
hangi durumlarda bu sistemin uygulanabileceği, hangi merciin bu kararı verme
yetkisine sahip olduğu ve ses-görüntü bağlantısının kurulması için gerekli
teknik düzenleme hususları yönetmelikte açıklanmıştır.
100. SEGBİS ile ifade alma ve sorgu işlemleri ile duruşmaların video
kaydına alınması, Cumhuriyet başsavcılığı veya mahkemenin yargı çevresi dışında
bulunan veya mahkemede hazır bulunamayan kişilerin (şüpheli, sanık, tanık,
şikâyetçi, katılan vs.) video konferans yoluyla dinlenilmesi ve ifadelerinin
kayda alınması imkânını sağlamıştır. Ses ve görüntü kaydı sonrası yazılı tutanağa dönüştürülen
kayıtların ilgililere verilebileceği, talep veya itiraz hâlinde ise ses ve
görüntü kayıtlarının, soruşturma ve kovuşturma makamı gözetiminde ilgilisine
izletilebileceği öngörülmüştür.
101. SEGBİS ile cezaevinde veya yargılama makamı
yargı çevresi dışında bulunan kişilerin bir an önce hâkim önüne çıkarılması ve haklarında makul sürede karar
verilebilmesi olanağı sağlanmıştır. Bu sistemin kişi haklarının ihlalinin
önlenmesi yanında güvenlik bakımından da faydaları bulunmaktadır. Bu çerçevede,
cezaevi aracı ile esas mahkemeye nakillerde kaza, terör gibi nedenlerle meydana
gelebilecek zararlar da önlenmiş olacaktır.
102. AİHM, ceza yargılaması duruşmalarına video konferans yöntemiyle
katılımın sağlanmasında savunmanın diğer taraflara nazaran ciddi bir şekilde
dezavantajlı bir konuma düşürülmediği durumlarda, sanığın mahkemede hazır
bulunma şartının gerçekleşmiş sayılacağını belirtmiştir (Marcello Viola /İtalya, B. No: 45106/04, 5/1/2007, § 76).
103. 5271 sayılı Kanun’un 147. maddesinin birinci
fıkrasının (h) bendinde, mahkemede bulunma imkânı olmayan sanığın, aynı anda
görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle ifade alma ve
sorgu işleminin yapılabileceği belirtilmiştir. Böylece SEGBİS’in
kullanılması ile sorgu yapılma olanağının bulunması hâlinde bu yolla sanığın
sorgusunun yapılması hususu emredici hükme bağlanmıştır. Bu sistem ile ifadesi
alınanların duruşma salonundakileri görebilme ve söylenenleri duyabilme imkânı
bulunduğu gibi diğer tarafın da aynı imkâna sahip olarak sorgu,
ifade alma ve beyanda bulunma gibi yargısal işlemleri karşılıklı olarak
gerçekleştirilebilme imkânı vardır. Başka bir ifadeyle SEGBİS vasıtasıyla
yargılamada yüz yüzelik ilkesi sağlanmış olmaktadır.
104. Somut olayda başvurucuların, İstanbul 3 No.lu Hâkimliğinin 13/5/2013 tarihinde SEGBİS vasıtasıyla savunmaları
alındıktan sonra tutukluluklarının devamına karar verilmiştir. Başvurucuların 13/6/2013, 12/7/2013 ve 12/8/2013 tarihlerindeki tutukluluk
incelemeleri de SEGBİS yöntemi ile yapılmıştır. Başvurucular, İstanbul 1 No.lu
Hâkimliğinin 13/6/2013 tarihli tutukluluk
incelemesinde de tutukluluk hâlleri ile ilgili itirazlarını dile getirme ve
Mahkeme önünde sözlü savunma yapma fırsatı bulmuşlardır. Başvurucular 25/4/2013 tarihinde İstanbul 2 No.lu Hâkimliğine tahliye
talebi için başvuruda bulunmuştur. Anılan Mahkemece bu talep 3/5/2013
tarihinde dosya üzerinden inceleme yapılarak reddedilmiştir. Başvurucuların,
İstanbul 3 No.lu Hâkimliğine yaptıkları itiraz ise 29/5/2013
tarihinde yine Mahkemece dosya üzerinden/duruşma yapılmaksızın kesin olarak
reddedilmiştir. Dolayısıyla bu süreler dikkate alındığında başvurucuların
tutuklulukla ilgili itirazının incelenmesinin, tutuklunun makul aralıklarla
dinlenilmesi yönündeki kuralı ihlal etmediği sonucuna varılmıştır.
105. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmı bakımından Anayasa’nın
19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
c. Tutukluluk İncelemesinde Müdafiden
Yararlandırılmadıkları İddiası
106. Başvurucular,
tutukluluk hâlinin incelenmesi sırasında SEGBİS huzurunda yer almayan
şüpheliler için müdafilerin davet edilmediğini, başvuruları olmasına rağmen
müdafilerin duruşmaya alınmadıklarını iddia etmiştir.
107. Bakanlık
görüş yazısında, başvurucular hakkında soruşturma aşamasında tutukluluk
incelemesi yapan İstanbul 2 No.lu Hâkimliğinin 12/8/2013
tarihli kararında belirtilen hususların dikkate alınması gerektiği ifade
edilmiştir.
108. Başvurucu,
Bakanlığın görüşlerine katılmadığını belirtmiştir.
109. Anayasa'nın 36. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
110. Sözleşme’nin 6. maddesinin
üçüncü fıkrasının (c) bendi şöyledir:
“(3) Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari
haklara sahiptir:
…
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından
yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve
adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın
yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
…”
111. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir.
112. Sözleşme’nin anılan maddesi herhangi bir istisna gözetmeksizin
suç isnadı altında bulunan herkesi kapsamaktadır ve ceza yargılamasının her
aşamasında uygulanmaktadır. Dolayısıyla soruşturma aşamasında yapılan işlemler
bakımından da bu hak güvence altına alınmıştır. Bu kapsamda AİHM, Sözleşme’nin
6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendinin etkinliğinden söz edilebilmesi
için yargılama öncesi işlemler bakımından da söz konusu düzenlemenin uygulama
alanı bulmasının zorunlu olduğunu belirtmiştir (Imbrioscia/İsviçre, B. No: 13972/88, 24/11/1993, § 33).
113. Diğer taraftan AİHM, müdafi ile temsil hakkının sınırsız
olmadığını (Can/Avusturya, B.No: 9300/81, 30/9/1985, § 57),
geçerli bir nedene dayanılıyorsa davanın açılmasından önceki aşamada avukata
erişimin kısıtlanmasının mümkün olabileceğini (John
Murray/Birleşik Krallık, B. No: 18731/91,
8/2/1996, § 63), önemli olanın yargılamaya bir bütün hâlinde
bakıldığında soruşturma aşamasında bu hükme aykırılığın, ciddi bir şekilde adil
yargılanma hakkına engel olması durumunda hak ihlalinin ortaya çıkabileceğini
belirtmiştir (Imbrioscia/İsviçre, § 36).
114. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, tutukluluğun
yasaya aykırı olup olmadığının hâkim önünde düzenlenen duruşmalarda etkili
olarak incelenmesini talep etme ve tutukluluk hâlinin gerekli olup olmadığının
yetkililer tarafından hızlı bir şekilde tespit edilmesini isteme hakkını
teminat altına almaktadır (bkz. §§ 90, 91).
115. Başvuru konusu olayda silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanan başvurucuların 5271 sayılı Kanun’un
108. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince tutukluluğun gözden geçirilmesi
için cezaevinde bulunmaları nedeniyle İstanbul 1 No.lu Hâkimliğince 12/7/2013 tarihinde SEGBİS vasıtasıyla savunmaları
alınmıştır. Savunma sırasında bir kısım başvurucular hazır olan müdafileri
huzurunda beyanda bulunmak istemişler, bir kısım başvurucular ise müdafilerin
de tutukluluk incelemesi esnasında hazır bulunmasının sağlanmasını talep
etmişlerdir. Ancak bu talepleri Mahkeme tarafından reddedilmiştir (bkz. §§ 21,
22).
116. 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı
Kanun’un 16. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesinin birinci
fıkrasının sonuna eklenen “şüpheli veya
müdafi dinlenilmek suretiyle” ibaresiyle soruşturma aşamasında
tutukluluk incelemesinin huzurda yani duruşma açılmak suretiyle yapılması
öngörülmüştür. Bu düzenlemeyle şüpheli veya müdafiinden
en azından birinin huzurda veya şüphelinin bulunduğu tutukevinden tutukluluk
tedbiri ile ilgili savunmasının alınması yeterli görülmüştür. Ancak bu hükümle
şüpheliyle birlikte müdafiin de duruşmada savunma
sırasında hazır bulunma hakkının engellenmesi söz konusu değildir. Diğer bir
deyişle Kanun’da yer alan “veya”
ibaresi, talep hâlinde şüpheliyle müdafiin birlikte
savunma yapma imkânını ortadan kaldırmayacaktır.
117. Tutukluluk gibi kişi hürriyeti ve güvenliğini kısıtlayan bir
tedbir kararının verilmesi ve tedbirin devam edip etmeyeceğine ilişkin tüm
duruşmalı incelemelerde, şüphelinin haklarının korunması bakımından bir müdafiin yardımından faydalanması, savunmanın güçlendirilmesi
açısından önemli bir unsurdur. Başka bir ifadeyle yasal olarak müdafi
yardımının sağlanmasının zorunlu olmadığı durumlarda bu hakkın kullanımının
engellenmemesi, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının etkili bir şekilde
gerçekleştirilmesinin güvencesini teşkil eder. Şüpheli müdafiinin,
tutuklunun tahliye talebine dair savunmasını, şüpheliden daha iyi ve etkili bir
şekilde yapabilme bilgi ve yeteneğine sahip olduğu açıktır.
118. Bu belirlemeler doğrultusunda, tutukluluk incelemesinin şüpheli
veya müdafiin huzurda birlikte dinlenilmek suretiyle
yapılması zorunlu olmasa dahi talep hâlinde müdafiin
şüpheliyle birlikte tutukluluk incelemesi sırasında, savunma ve itirazlarını
sunmasının engellenmemesi gerekir.
119. Başvuru formu ve ekli belgelerden başvurucuların, 12/7/2013 tarihinde gerçekleşen tutukluluk incelemesinde
müdafileri ile birlikte beyanda bulunmaya yönelik taleplerinin reddi kararı,
başvurucuların tutukluluklarıyla ilgili etkili bir şekilde savunma yapma
haklarının ihlali sonucunu doğurmuştur.
120. Açıklanan nedenlerle başvurucuların, tutukluluk incelemelerinde
müdafi yardımından yararlandırılmamış olması nedeniyle Anayasa’nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
121. Başvurucular, özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine ve
yargılama giderlerinin ödenmesine hükmedilmesini talep etmiştir.
122. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
123. İhlal iddiasına konu olan tutukluluk incelemesinde müdafi
yardımından yararlandırılmama işlemine karşı yeniden yargılama kararı
verilmesinde hukuki yarar görülmemiş, başvurucuların tazminat talebinin bulunmaması
nedeniyle de ihlalin tespiti ile yetinilerek bu hususta herhangi bir karar
verilmemiştir.
124. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harcın
başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine ve 1.500 TL vekâlet ücretinin ise
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
125. Başvuruya konu uygulamada ihlal kararı verilmiş olduğundan
kararın bir örneğinin Bakanlığa gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. 1.
Kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı hâlde tutuklama kararı verildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması,
2. Soruşturma
dosyasına erişim imkânından yoksun bırakılmaya ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluk
incelemesinin ve tutukluluğa itirazın duruşma yapılmaksızın değerlendirildiğine
ve tutukluluk süresinin makul olmadığına ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
4. Tutukluluk
incelemesinde müdafiden yararlandırılmamaya ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. 1.
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkralarının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa’nın
19. maddesinin sekizinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C.
198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine
ve 1.500 TL vekâlet ücretinin başvuruculara müştereken ÖDENMESİNE,
D.
Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru
tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde
bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz
uygulanmasına,
E.
Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası
uyarınca Adalet Bakanlığına gönderilmesine
18/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.