TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ULAŞ KAYA VE ADNAN ATAMAN
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4128)
|
|
Karar Tarihi: 18/11/2015
|
R. G. Tarih ve Sayı: 30/12/2015-29578
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ulaş KAYA
|
|
|
2. Adnan ATAMAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Serpil YALÇIN ELBAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvuru, tutukluluğa dair kararlarda kamu yararının varlığını somut olay ve
hukuki değerlendirmelerle ortaya koyan bir gerekçenin olmaması, tutukluluğun
devamına dair kararlara itirazların denetim usulüne ilişkin kurallar
uygulanmadan karara bağlanması ve tutukluluğa itiraz
incelemelerinin duruşmalı yapılmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru, 7/6/2013 tarihinde Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığıyla
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 27/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4.
Bölüm Başkanı tarafından 7/5/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin
görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5.
Bakanlık tarafından 7/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulan görüş yazısı
29/7/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
6.
Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı 14/8/2015 tarihinde beyanda
bulunmuşlardır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7.
Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla
erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8.
Başvurucular, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) 2013/9187
Soruşturma sayılı dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında “çocuğun basit
cinsel istismarı” suçundan
20/2/2013 tarihinde gözaltına alınmış ve aynı gün Antalya 7. Sulh Ceza
Mahkemesinin 20/2/2013 tarihli ve 2013/24 sorgu sayılı kararı ile
tutuklanmışlardır. Tutuklama kararının gerekçesi şöyledir:
“Şüphelilerin
üzerlerine atılı suçun varlığını gösteren mevcut delil durumu, delillerin tam
olarak toplanmamış olması, bu suç için öngörülen hapis cezasının süresi göz
önüne alındığında şüphelilerin kaçmaya ve delilleri karartmaya yönelik
davranışları bulunduğu anlaşılmakla ...”
9.
Başvurucular 21/2/2013 tarihinde ayrı ayrı sundukları dilekçeler ile tutuklama
kararına itiraz etmişler ancak söz konusu itirazlar Antalya 14. Asliye Ceza
Mahkemesinin 22/2/2013 tarihli ve 2013/87 ve 2013/91 Değişik İş sayılı
kararları ile kesin olarak reddedilmiştir. Mahkemenin aldığı her iki ret
kararının gerekçesi şöyledir:
“Şüpheliye isnat
edilen suçun niteliği, işleniş şekli ve soruşturma dosyası kapsamına göre suç
delillerinin henüz tam olarak toplanmamış olması karşısında şüphelinin
delilleri karartma ve kaçma şüphesinin bulunduğu anlaşılmakla ...”
10.
Başsavcılık, 20/3/2013 tarihinde Antalya (Nöbetçi) 11. Sulh Ceza Mahkemesinden
başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme 20/3/2013 tarihli ve 2013/186 Değişik İş sayılı kararı ile “şüphelilerin üzerine atılı suçun tür ve niteliği,
mevcut delil durumu, tutuklama nedenlerinde şüphelilerin lehine bir değişiklik
bulunmaması, şüphelilerin tutuklulukta geçirdiği süre, soruşturmanın
tamamlanmamış oluşu ve atılı suça kanunda öngörülen hürriyeti bağlayıcı ceza
miktarı, şüphelilerin tutuklanmasının ölçülü tedbir olduğu” gerekçesiyle
Başsavcılığın talebini kabul ederek başvurucuların tutukluluğunun devamına
karar vermiştir.
11.
Başvurucular, 2/4/2013 tarihinde tutukluluğun devamı kararına itiraz
etmişlerdir. İtirazı, Başsavcılığın “tutukluluk
hâlinin devamı talebi” olarak inceleyen Antalya (Nöbetçi) 1. Sulh
Ceza Mahkemesi, 4/4/2013 tarihli ve 2013/471 Değişik İş sayılı kararı ile
başvurucuların tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
12.
Başvurucular 15/4/2013 tarihinde, bu kez Antalya 11. Sulh Ceza Mahkemesinin
20/3/2013 tarihli ve Antalya 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 4/4/2013 tarihli
kararlarına itiraz etmiştir. Başvurucuların bu itirazları, Antalya (Nöbetçi) 3.
Sulh Ceza Mahkemesince 15/4/2013 tarihli ve 2013/461 Değişik İş sayılı kararı
ile yine Başsavcılığın “tutukluluk hâlinin devamı
talebi” olarak nitelendirilmiş ve başvurucuların tutukluluğunun
devamına karar verilmiştir.
13.
Başvurucular, 7/5/2013 tarihinde Antalya 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 15/4/2013
tarihli kararına itiraz etmişler; Antalya Nöbetçi 6. Sulh Ceza Mahkemesinin 7/5/2013
tarihli ve 2013/447 Değişik İş sayılı kararı ile itiraz incelemesi için
dosyanın ilgili merciine gönderilmesine karar verilmiştir.
14.
İtirazı inceleyen Antalya 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 9/5/2013 tarihli ve
2013/235 Değişik İş sayılı kararı ile “şüphelilerin
üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumlarına, şüphelilerin
tutuklu kaldığı süreler dikkate alınarak, Sulh Ceza Mahkemesinin kararında usul
ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından” başvurucuların itirazının
kesin olarak reddine karar verilmiştir.
15.
Başvurucular anılan kararı 13/5/2013 tarihinde öğrenmişlerdir.
16.
Başvurucular 7/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
17.
Başsavcılığın 6/6/2013 tarihinde yapmış olduğu talep üzerine başvurucuların
tutukluluk durumunu inceleyen Antalya 10. Sulh Ceza Mahkemesi, 11/4/2013
tarihli ve 6459 sayılı Kanun'un 16. maddesi ile 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 108. maddesinde yapılan değişikliği (“şüpheli veya müdafii
dinlenilmek suretiyle” ibaresinin madde metnine eklenmesini)
gözeterek verdiği 7/6/2013 tarihli ve 2013/512 Değişik İş sayılı kararında
başvurucuların avukatlarını dinleyerek değerlendirmesini yapmış ve tutukluluğun
devamına karar vermiştir.
18.
Başsavcılığının 10/6/2013 tarihli ve E.2013/12330 sayılı iddianamesi ile
başvurucular hakkında “çocuğa nitelikli cinsel istismarda bulunma, kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma ve hakaret” suçlarını işlediklerinden bahisle
cezalandırılmaları istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.
19.
Davaya bakan Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 31/3/2014 tarihli ve E.2013/349,
K.2014/116 sayılı kararı ile başvurucuların “çocuğun cinsel istismarı ve kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma” suçlarından
toplam 10 yıl 20 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve “cinsel istismar suçundan verilen ceza miktarı,
tutuklulukta geçirdikleri süre, adli kontrol kararlarının tutuklamadan beklenen
menfaati sağlayacağı sonucuna varılmakla” başvurucuların
tahliyelerine karar vermiştir.
20.
Anayasa Mahkemesince incelemenin yapıldığı tarih itibarıyla dava, temyiz
incelemesi için Yargıtay aşamasındadır.
B. İlgili Hukuk
21.
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Çocukların cinsel istismarı” kenar başlıklı
103. maddesinin (1) numaralı fıkrasının, 1/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun
ile yapılan değişiklikten önceki hâli şöyledir:
“Çocuğu cinsel yönden
istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Cinsel istismar
deyiminden;
a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte
fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara
karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
b) Diğer çocuklara
karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı
olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,
Anlaşılır.”
22.
5237 sayılı Kanun’un “Kişiyi hürriyetinden
yoksun kılma” kenar başlıklı 109. maddesi şöyledir:
“(1) Bir kimseyi
hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun
bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
...
(3) Bu suçun;
...
f) Çocuğa ya da beden
veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
...
İşlenmesi halinde,
yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
...
(5) Suçun cinsel
amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı
oranında artırılır.
23.
5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama nedenleri”
kenar başlıklı 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterensomut
delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik
tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki
hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki
suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde,
tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
…
6. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),
...”
24.
5271 sayılı Kanun'un “Tutuklama kararı”
kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma
evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka
gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî
ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek
açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir,
ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda
belirtilir.”
25.
5271 sayılı Kanun'un “Tutukluluğun
incelenmesi” kenar başlıklı 108. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre
içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının
gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza
hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde
bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek
suretiyle karar verilir.”
26.
5271 sayılı Kanun'un “Tazminat istemi”
kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a)Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan,
tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten
isteyebilirler.”
27.
5271 sayılı Kanun'un “Tazminat isteminin
koşulları” kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir.”
28.
5271 sayılı Kanun'un “İtiraz usulü ve
inceleme mercileri” kenar başlıklı 268. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde
görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı
incelemeye yetkili olan mercie gönderir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
29.
Mahkemenin 18/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucuların
7/6/2013 tarihli ve 2013/4128 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
30.
Başvurucular, tutukluluğun devamına dair Antalya 11. Sulh Ceza Mahkemesi
tarafından verilen kararın hukukiliğine üç kez itirazda bulunduklarını ancak
her defasında 5271 sayılı Kanun’un 268. maddesinde belirtilen denetim usulüne
ilişkin kurallar uygulanmadan karar verildiğini belirtmişlerdir. İtirazlarının
hukukun öngördüğü usule aykırı bir şekilde yargısal denetime tabi tutulmasının
hukukilik ve keyfî olmama şartlarına aykırı olduğunu; masumiyet karinesi gereği
yargılama süresince kişinin hürriyetinin esas, tutukluluğun ise istisna olması
gerekmesine rağmen tutukluluğa dair kararlarda kamu yararının varlığını somut
olay ve hukuki değerlendirmelerle ortaya koyan bir gerekçenin bulunmadığını
ifade etmişlerdir. Ayrıca gerekçe olarak matbu sebeplerin gösterildiğini,
tutuklanma için kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların iddia
makamınca elde edilmediğini ve haklarında adli kontrol hükümlerinin
uygulanmasının yetersiz kalıp kalmayacağına ilişkin hiçbir değerlendirme
yapılmaksızın karar verildiğini, tutukluluğun devamına ilişkin kararlara
yapılan itirazlarının duruşma açılmak suretiyle çelişmeli bir yargılama
yapılarak değerlendirilmesi taleplerinin göz ardı edildiğini belirterek
Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, üçüncü, yedinci ve sekizinci fıkralarının
ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve hak ihlalinin tespiti ile birlikte tazminat
talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
31.
Bakanlık görüşünde, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi uyarınca kanuna aykırı olarak tutuklandığını veya
tutukluluğun devamına karar verildiğini iddia eden kişinin aynı Kanun'un 142.
maddesine göre tazminat davası açabileceği, anılan başvuru yolunun
tüketildiğine yönelik bir bilginin başvuru dosyasında bulunmadığı belirtilmişse
de somut olaydaki şikâyet yönünden 5271 sayılı Kanun’un anılan maddelerinde
belirtilen yolun hüküm kesinleşmeden önce etkili olduğuna yönelik uygulamada
bir örnek bulunmadığından Bakanlığın bu yöndeki ön itirazı yerinde değildir (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, §§
23-33).
a. Tutukluluğun Makul Süreyi
Aştığı İddiası
32.
Başvurucular tutukluluğa dair kararlarda, tutuklamada kamu yararının varlığını
somut olay ve hukuki değerlendirmelerle ortaya koyan bir gerekçenin
bulunmadığını, gerekçe olarak matbu sebeplerin gösterildiğini ileri
sürmüşlerdir. Başvurucuların anılan şikâyetinin, tutukluluk süresinin makul
olup olmadığı yönünden incelenmesi gerekmektedir.
33.
Bakanlık görüşünde benzer şikâyetlere ilişkin daha önce yapılan başka
başvurularda, incelemede göz önüne alınacak kriterlere ilişkin görüş bildirildiğinden
başvurunun bu kısmı yönünden görüş sunulmasına gerek duyulmadığı belirtmiştir.
34.
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını
veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
35.
Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü
fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır.
Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak
Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin
varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
36.
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında
tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini vesoruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı
isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır (Murat Narman, § 60).
37.
Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde
değerlendirilmesi mümkün değildir.Bir
sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın
kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak
masumiyet karinesine rağmen Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan somut bir kamu yararının
mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (Murat
Narman, § 61).
38.
Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece
mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini
etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest
bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya
konulması gerekir (Murat Narman, §
62).
39.
Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının
yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya
değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleribelli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için
yeterli görülebilirse de busüre geçtikten sonra
uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin
gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler”ilgili” ve”yeterli”görüldüğü
takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir.
Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı
gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde
dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul
olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Murat Narman, § 63).
40.
Dolayısıyla Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip
edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma taleplerine
ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler
tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler
çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne
alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç
işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği
sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul
edilmesi gerekir (Murat Narman, §§
64, 65).
41.
Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez
yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı
durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest
bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).
42.
Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece
mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara
dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk
konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece
mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz
şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açık keyfîlik
bulunması hâlinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların
bireysel başvuruda incelenmesi gerekir (Abdullah
Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014,
§ 39).
43.
Somut olayda başvurucular hakkında yapılan yargılamada Antalya 1. Ağır Ceza
Mahkemesince 17/6/2013 tarihinde yapılan tensip incelemesinde “isnat olunan suçun niteliği, kaçma şüphesi, mevcut
delil durumu, mağdur ve tanıklar üzerinde baskı girişiminde bulunma ihtimali,
adli kontrol kararlarının tatbiki suretiyle tutuklamadan beklenen menfaatin
sağlanamayacağı dikkate alınarak” başvurucuların tutukluluğunun
devamına karar verilmiştir.
44.
Başvurucular, savunmalarının alındığı 7/8/2013 tarihli ilk celsede tahliye
talebinde bulunmuşlardır. Mahkemece
“üzerlerine atılı suçun niteliği, dinlenmeyen mağdure
ve tanıklar üzerinde baskı girişiminde bulunma ihtimali dikkate alınarak” başvurucuların
tahliye talepleri kabul edilmemiş ve tutukluluk hâllerinin devamına karar
verilmiştir. 30/10/2013, 28/11/2013, 9/1/2014, 3/3/2014 tarihli celselerde ise
Mahkeme genel olarak “atılı suçun
niteliğini, mevcut delil durumunu, kaçma şüphesini, delillerin henüz tam olarak
toplanmamış olmasını, adli kontrol kararlarının tutuklamadan beklenen menfaati
sağlamayacağını ve eylemin gerektirdiği ceza miktarını” gerekçe
göstererek başvurucuların tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
45.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını,
delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar
gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde
tutulabilirler. Bu şartların tutukluluk süresince devam ediyor olması,
tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından olmazsa olmaz
bir koşul olmakla birlikte bu durumun devam edip etmediğinin ilgili ve yeterli
gerekçelerle ortaya konulması ve yürütülen işlemlerde gerekli özenin
gösterilmesi gerekir (Burhan İsmailoğlu,
B. No: 2012/349, 25/6/2014, § 37).
46.
Somut olayda 20/2/2013 tarihinde tutuklanan başvurucuların İlk Derece Mahkemesince
31/3/2014 tarihinde 10 yıl 20 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükümle
beraber tahliyelerine karar verilmiştir. Buna göre başvurucuların özgürlüğünden
yoksun kaldıkları süre, 1 yıl 1 ay 11 gündür.
47.
Dava dosyasının incelenmesi neticesinde Derece Mahkemelerinin başvurucuların
tutukluluğunun devamına ilişkin kararların gerekçelerinde isnat olunan suçun
niteliğine, kaçma şüphesinin bulunduğuna, mağdur ve tanıklar üzerinde baskı
girişiminde bulunma ihtimaline ve eylemin gerektirdiği ceza miktarına değindiği
görülmektedir. İlk Derece Mahkemesi, yapılan yargılama sonucunda başvurucuların
“çocuğun cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarını
işledikleri sonucuna vararak mahkûmiyetlerine karar vermiştir. Mahkemelerce
kuvvetli suç şüphesi altında bulundukları kabul edilen başvurucular hakkında
verilen tutukluğun devamına ilişkin kararların gerekçeleri, tutukluluğun
devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve
içeriktedir. Somut olaydaki tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçeler,
1 yıl 1 ayı aşan tutukluluk süresi yönünden ilgili veyeterlidir.
İlgili ve yeterli gerekçelere dayanılarak başvurucuların özgürlüğünden mahrum
bırakıldığı dikkate alındığında tutukluluk süresinin makul olduğu
görülmektedir.
48. Açıklanan
nedenlerle başvurucuların tutukluluğun makul süreyi aştığı iddialarına ilişkin
olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. İtiraz İncelemelerinin Kanunun Öngördüğü
Usule Aykırı Olarak ve Duruşmasız Yapıldığı İddiası
49. Başvurucular,
tutukluluğa itiraz incelemelerinin duruşmalı yapılması taleplerinin kabul
edilmemesi nedeniyle çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğini, ayrıca
itiraz incelemelerinin kanunda öngörülen usul izlenmeksizin yapıldığını ileri
sürmüşlerdir. Başvurucuların bu şikâyetleri, açıkça dayanaktan yoksun olmayıp
başkaca bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. İtiraz
İncelemelerinin Duruşmasız Yapıldığı İddiası
50.
Başvurucular, tutukluluğa itiraz incelemelerinin duruşmalı yapılması
taleplerinin kabul edilmemesi nedeniyle çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
51.
Bakanlık görüşünde, benzer şikâyetlere ilişkin daha önce yapılan başka
başvurularda, incelemede göz önüne alınacak kriterlere ilişkin görüş
bildirildiğinden başvurunun bu kısmı yönünden görüş sunulmasına gerek
duyulmadığı belirtmiştir.
52.
Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi,
kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı
halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı
merciine başvurma hakkına sahiptir.”
53.
Anayasa’nın bu hükmü uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu
hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen
serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma
hakkına sahiptir.
54.
Serbest bırakılmak amacıyla yetkili yargı merciine yapılması gereken başvurudan
söz edildiğinden anılan hakkın talep hâlinde uygulama bulabileceği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla tutuklama kararı; tahliye talebinin reddi,
tutukluluk hâlinin devamı kararlarına karşı yapılan itirazların incelenmesi
sırasında uygulamaya giren bir güvencedir. Fıkrada tanınan bu prosedürde adil
yargılanma hakkının bütün güvencelerini sağlamak mümkün değil ise de iddia
edilen tutmanın koşullarına uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir
kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B.
No: 2012/849, 4/12/2013, § 123).
55.
Tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma taleplerinin incelenmesinde
“silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargı” ilkelerine riayet edilmesi gerekir (Hikmet Yayğın,
B. No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30).
56.
Silahların eşitliğiilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın, fiilen
olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği
ilkesi ihlal edilmiş sayılır (Bülent
Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, § 70).
57.
Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi
olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın
bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi,
silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup bu iki ilke birbirini
tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi
durumunda, davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge
bozulacaktır (Bülent Karataş, §
71).
58.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin (4) numaralı fıkrasından kaynaklanan
ilk temel teminat, tutukluluğa karşı itirazın hâkim önünde yapılan duruşmalarda
etkin olarak incelenmesi hakkıdır. Tutuklu kişi, bu haktan düzenli aralıklarla
yararlanabilmelidir (Knebl/Çek Cumhuriyeti, B. No: 20157/05,
28/10/2010, § 85).
59.
Tutukluluğa ilişkin her incelemenin duruşmalı yapılması, yargı sistemini
işlemez hâle getirse de özgürlüğünden yoksun bırakılan kişinin tutulma hâlinin
devam edip etmeyeceğine ilişkin incelemenin, çelişmeli yargılama ilkesine uygun
olarak ve kişinin dinlenilmesi suretiyle makul aralıklarla yapılması gerekir (Mehmet Haberal, § 124).
60.
AİHM bir kararında, 2 ay 13 günlük sürede şüphelinin dinlenilmeden tutukluluğa
ilişkin itirazlarının reddedilmesini Sözleşme'nin 5. maddesinin (4) numaralı
fıkrasının ihlali olarak değerlendirmiştir (Erişen
ve diğerleri/Türkiye, B. No. 7067/06, 3/4/2012, §§ 51-54).
61.
Somut olayda başvurucular, 20/2/2013 tarihinde tutuklanmışlardır. Başsavcılığın
20/3/2013 tarihinde 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi uyarınca yaptığı talep
üzerine Antalya 11. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından dosya üzerinden yapılan
inceme sonucunda verilen 20/3/2013 tarihli karar ile başvurucuların tutukluğu
devam ettirilmiştir. Başvurucuların bu karara yönelik itirazları, Antalya 7.
Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 9/5/2013 tarihinde duruşma yapılmaksızın
karara bağlanmıştır. Başsavcılığın 6/6/2013 tarihinde yapmış olduğu talep
üzerine başvurucuların tutukluluk durumunu inceleyen Antalya 10. Sulh Ceza
Mahkemesi, 6459 sayılı Kanun'un 16. maddesi ile 5271 sayılı Kanun'un 108.
maddesinde yapılan değişikliği gözeterek verdiği 7/6/2013 tarihli ve 2013/512
Değişik İş sayılı kararında başvurucuların avukatlarını dinleyerek
değerlendirmesini yapmış ve tutukluluğun devamına karar vermiştir (bkz. § 17).
Dolayısıyla başvurucuların tutukluluk durumu 20/2/2013-7/6/2013 tarihleri
arasında duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden yapılan incelemeler sonucunda
verilen kararlar ile devam ettirilmiştir. Başvurucular anılan tarihler arasında
hâkim önünde düzenli aralıklarla dinlenme hakkından yoksun kalmışlardır.
Başvurucuların isnat edilen suçlar kapsamında tutukluluk durumlarının anılan
tarihler arasında duruşmasız olarak incelenmesi ve üç ayı aşkın süre bu şekilde
devam eden bir usule göre özgürlüğünden yoksun bırakılmaları, “silahların
eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri ile bağdaşmamaktadır.
62.
Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. İtirazın Kanunun Öngördüğü Usule Aykırı Olarak İncelendiği
İddiası
63.
Başvurucular, tutukluluğa itiraz incelemelerinin kanunda öngörülen usul
izlenmeksizin yapıldığını ileri sürmüşlerdir.
64.
Bakanlık görüşünde, AİHM'in benzer kararlarına atıfta
bulunularak Sözleşme'nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrasının, yakalanan veya
tutuklanan bir kimseye özgürlüğünden yoksun bırakılmasının “kanuna uygunluğu” açısından gerekli olan
usul ve esasa ilişkin koşulların mahkeme tarafından incelenmesini sağlamak
üzere başvuru hakkı tanıdığı, yasal itiraz süresi olan yedi gün geçtikten sonra
verilen dilekçelerin tahliye talebi olarak değerlendirilmesinin uygulamada
karşılaşılan bir durum olduğu belirtilmiştir.
65.
Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında dosya kapsamında
tutukluluğun devamı kararını öğrendikleri 26/3/2013 tarihinden sonra yasal
itiraz süresi dolmadan 2/4/2013 tarihinde itirazda bulunduklarını iddia
etmişlerdir.
66.
Anayasa'nın 19. maddesinde her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan
kişinin “kısa sürede” durumu
hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen
serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma
hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir.
67.
Öte yandan Sözleşme'nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası, tutulmanın
hukukiliği hakkında “süratle” bir
yargısal karar verilmesini gerektirmektedir.
68. AİHM’e göre başvurucu tarafından salıverilme talebiyle
yapılan başvuruların, Sözleşme'nin 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasına göre
yetkili merciler tarafından resen yapılan denetimden ayrı olarak incelenmesi
gerekmektedir (Rehbock/Slovenya, B. No: 29462/95, 28/11/2000, §
87). Ancak tutmanın bir mahkeme tarafından otomatik bir şekilde ve düzenli
olarak denetiminin yapıldığı bir sistemin, (4) numaralı fıkranın gereklerine
uygunluğunu sağlama ihtimali gözden uzak tutulamaz (Megyeri/ Almanya, B. No: 13770/88, 12/5/1992, § 22; Eğmez/ Kıbrıs,
B. No: 30873/96, 21/12/2000, § 94).
69.
Bir kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasını haklı kılan faktörlerin zamanla
değişmesi mümkün olup bu durumda Sözleşme'nin 5. maddesinin (4) numaralı
fıkrası, “makul aralıklarla”
yapılan salıverilme başvurularının incelenmesini güvence altına almaktadır.
Anılan fıkra, yakalanan veya tutuklu bulunan kişilere özgürlük kısıtlamasının
yasaya uygunluğuna itiraz etmek için mahkemeye başvurma hakkı sağlamakla
birlikte bu işlemlerin başlamasının ardından özgürlük kısıtlamasının yasaya
uyguluğuna ilişkin kısa bir süre içinde karar verilmesi haklarını da
korumaktadır (Musial/Polonya, B. No: 24557/94, 25/3/1999, §
43).
70. AİHM'e göre Sözleşme’nin (4) numaralı fıkra anlamında
özgürlük kısıtlamasının yasaya uygunluğuna yönelik itirazı inceleme süresi,
yetkili mercilere başvuru yapılması ile başlar ve başvuruya ilişkin verilen
kararın başvurana veya temsilcisine bildirilmesi ile sona erer (Koendjbiharie/Hollanda, B. No: 11487/85, 25/10/1990, §
28; Singh/Çek Cumhuriyeti, B. No:
60538/00, 25/1/2005, § 74).
71.
Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, hürriyeti kısıtlanan kişinin
durumu hakkında karar verilmesini talep etmesi hâlinde bu talebin karara
bağlanması için belirli bir süre öngörülmemişse de “kısa sürede” karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Aynı
şekilde Sözleşme'nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası, bir karar alınması
için mutlak azami bir süre sınırı getirmemiştir. Kararın gereken süratle alınıp
alınmadığı, her davanın kendi özel koşullarına göre değerlendirilir. (Sanchez-Reisse/İsviçre, B. No: 9862/82,
21/10/1986, § 55). Burada derece mahkemelerinin gösterdiği özen, tutulan kişinin
tutumlarının gecikmeye sebebiyet verip vermediği, gecikmenin resmî makamların
sorumluluğunda olup olmadığı gibi hususların dikkate alınması gerekir.
72.
AİHM bir kararında başvurucunun salıverilme talebinin yirmi üç gün sonra karara
bağlanmasını (Rehbock/Slovenya, §§ 85, 86); bir başka kararında
ise başvurucunun tutuklamaya itirazının kırk bir gün sonra karara bağlanmasını
(Şevk/Türkiye, B. No: 4528/02,
11/4/2006, § 40) Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası anlamı
dâhilinde “süratle yargı kararının verilmesi
gereği”ne
aykırı olarak değerlendirmiş ve anılan fıkranın ihlal edildiğine karar
vermiştir.
73.
Ceza muhakemesi hukukumuzda itiraz usulünün düzenlendiği 5271 sayılı Kanun'un
268. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kararına itiraz edilen hâkim veya
mahkemenin, itiraz incelemesini en çok üç gün içerisinde yapması, itirazı
yerinde görmezse yetkili mercie göndermesi gerektiği belirtilmişse de itiraz
merciinin incelemesini ne kadar süre içerisinde tamamlaması gerektiğine ilişkin
bir düzenleme bulunmamaktadır. Anayasa'nın yukarıda değinilen 19. maddesinin
sekizinci fıkrasında yer alan “kısa sürede”
ibaresi, hürriyeti kısıtlanan kişinin bu kısıtlamanın hukukiliğine karşı
yaptığı itirazın mümkün olan en kısa sürede karara bağlanmasını zorunlu kılmaktadır.
74.
Somut olayda 20/2/2013 tarihinde tutuklanan başvurucular hakkında Başsavcılık
tarafından yapılan talep üzerine Antalya 11. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından
5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre resen yapılan inceleme sonucunda
verilen 20/3/2013 tarihli karar ile başvurucuların tutukluluğunun devamına
karar verilmiştir. Başvurucular 2/4/2013 tarihinde, haklarında verilen
tutukluluğun devamı kararına itiraz emişlerdir. Başvurucuların itirazına
ilişkin ilk incelemeyi yapan Antalya 1. Sulh Ceza Mahkemesi, 5271 sayılı
Kanun'un 268. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca itirazı yerinde
görmediği takdirde en çok üç gün içinde yetkili mercie göndermesi gerekirken
4/4/2013 tarihinde verdiği karar ile başvuruyu aynı Kanun'un 108. maddesi
kapsamında değerlendirerek başvurucuların tutukluluğunun devamına karar vermiş
ve fakat itirazı, incelemeye yetkili mercie göndermemiştir. Başvurucuların
15/4/2013 tarihinde yaptıkları ikinci itiraz talebi de Antalya 3. Sulh Ceza
Mahkemesi tarafından verilen 15/4/2013 tarihli karar ile yine aynı Kanun'un
108. maddesi kapsamında değerlendirerek başvurucuların tutukluluğunun devamına
karar verilmiş ve itiraz, mercie gönderilmemiştir. Başvurucuların 7/5/2013
tarihinde üçüncü kez yineledikleri itirazları sonunda Antalya 6. Sulh Ceza
Mahkemesi tarafından itiraz başvurusu, incelemeye yetkili merci olan Asliye
Ceza Mahkemesine gönderilmiştir. Antalya 7. Asliye Ceza Mahkemesi 9/5/2013
tarihli kararı ile başvurucuların itirazını kesin olarak reddetmiştir (bkz. §§
10-14).
75.
Buna göre haklarında verilen tutukluluğun devamı kararına karşı 2/4/2013
tarihinde itiraz eden başvurucuların bu itirazı, Derece
mahkemelerinin hukuki nitelendirmelerindeki yanılgıları sonucunda, merciince
9/5/2013 tarihinde karara bağlanmış ve başvurucular itirazlarının sonucunu
13/5/2013 tarihinde öğrenmişlerdir. İtirazların karara bağlanmasındaki
gecikmede başvuruculara atfedilebilecek bir kusurun bulunmadığı görülmektedir.
Başvurucuların itirazının, itirazda bulunulduktan otuz yedi gün sonra karara
bağlanmasının ve başvurucuların karar sonucunu kırk bir gün sonra
öğrenmelerinin Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ile düzenlenen “kısa sürede” karar verilmesi zorunluluğu
ile bağdaştığı söylenemez.
76.
Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesinin Uygulanması
77.
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas
inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş olup
yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
78.
Başvuruda, soruşturma aşamasında tutukluluk durumunun 20/2/2013-7/6/2013
tarihleri arasında duruşmasız olarak incelenmesi ve 2/4/2013 tarihinde
tutukluluğun devamına yapılan itirazın merciince karara bağlanmasının gecikmesi
nedenleriyle Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine
karar verilmiştir. Başvurucular, ayrı ayrı 5.000 TL manevi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
79.
Başvurucuların kişi hürriyeti ve güvenliği haklarına yönelik müdahale nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararları
karşılığında, somut olayın özellikleri dikkate alınarak her bir başvurucuya takdiren 4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
80.
Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden
oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A.
1. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğa
itiraz incelemelerinin kanunun öngördüğü usule aykırı şekilde ve duruşmasız
olarak yapıldığına ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Soruşturma
aşamasında tutukluluk durumunun 20/2/2013-7/6/2013 tarihleri arasında
duruşmasız olarak incelenmesi ve 2/4/2013 tarihinde tutukluluğun devamına
yapılan itirazın merciince karara bağlanmasının gecikmesi nedenleriyle
Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C.
Her bir başvurucu için takdiren net 4.000 TL manevi
tazminat ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
D. Ödemenin, kararın
tebliğinden takiben Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E.
198,35 TL başvuru harcı ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35
TL yargılama giderinin müştereken ÖDENMESİNE,
18/11/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.