TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET CEMAL SADAK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/2666)
Karar Tarihi: 28/5/2014
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Zehra Ayla PERKTAŞ
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Zühtü ARSLAN
Raportör
Cüneyt DURMAZ
Başvurucu
Mehmet Cemal SADAK
Vekili
Mahmut ERTEK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, terör olayları nedeniyle köyünü terk etmek zorunda kaldığını, uğradığı zararların karşılanması amacıyla tazminat komisyonuna yaptığı başvurudan ve sonrasında açtığı davadan bir sonuç alamadığını belirterek Anayasa’da düzenlenen mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 16/4/2013 tarihinde Siirt 2. Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 11/6/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 28/5/2014 tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Siirt ili Eruh ilçesi Ormanardı Köyü Berzani Direş mevkiinde ikamet etmekte iken meydana gelen terör olayları nedeniyle köyünden göç etmiştir.
7. Başvurucu, 2/12/2005 tarihinde, göç etmesi nedeniyle uğramış olduğu zararların karşılanması talebiyle, 17/7/2004 tarih ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanun kapsamında kurulan Siirt Valiliği Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığına (Komisyon) başvuruda bulunmuştur.
8. Komisyon, 30/11/2010 tarih ve 2010/2-6344 sayılı kararıyla, söz konusu yerleşim yerinin boşaltılmadığını, köydeki seçimlerin düzenli yapıldığını, 1987 yılından bu yana köyde kadrolu din görevlisinin bulunduğunu ve nüfus sayımlarında önemli miktarda nüfus tespit edildiğini, dolayısıyla talebin 5233 sayılı Kanun kapsamına girmediğini belirterek başvuruyu reddetmiştir.
9. Komisyonun verdiği ret kararı üzerine başvurucu, Diyarbakır İdare Mahkemesine (Mahkeme) işlemin iptali için dava açmıştır. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 27/12/2011 tarih ve E.2011/252 ve K.2012/2706 sayılı kararıyla, söz konusu yerleşim yerinin tamamen boşaltılan yerlerden olmadığı, geçici köy koruculuğu sisteminin bulunmadığı, köydeki seçimlerin düzenli yapıldığı, nüfus sayımlarında önemli miktarda nüfus tespit edildiği, köyde din görevlisi kadrosunun her dönem dolu olduğu ve başvurucunun kişisel güvenlik kaygısı nedeniyle göç etmesinden dolayı uğradığı zararların idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
10. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Danıştay 15. Dairesinin 15/11/2012 tarih, E.2012/1522 ve K.2012/10607 sayılı kararıyla onanmıştır.
11. Başvurucu, Danıştay 15. Dairesinin temyiz talebinin reddine ilişkin kararının 28/3/2013 tarihinde kendisine tebliğinden sonra 16/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. 5233 sayılı Kanun’un “Amaç” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.”
13. Aynı Kanun’un “Kapsam” kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
“Aşağıda belirtilen zararlar bu Kanunun kapsamı dışındadır:
…
d) Terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararlar.”
14. Aynı Kanun’un “Karşılanacak Zararlar” kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:
“Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanabilecek zararlar şunlardır:
a) Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar.
b) Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri.
c) Terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından
kaynaklanan maddî zararlar.”
15. Aynı Kanun’un “Zararın Tespiti” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“7 nci maddede belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar görenin aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz önünde bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile belirlenir.”
16. Danıştay 10. Dairesinin 30.12.2008 tarih ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı şöyledir:
“…Öte yandan; kişilerin malvarlıklarına ulaşamamaları nedeniyle uğradıkları zararların 5233 sayılı Yasa uyarınca tazmini; köyün, idarece veya köy halkı tarafından tamamen boşaltılması halinde mümkün olabileceğinden; Mahkemece bozma kararı üzerine davacının ikamet ettiği köyün boşaltılıp boşaltılmadığının araştırılmasından sonra bir karar verilmesi gerektiği tabiidir.
…”
17. Danıştay 10. Dairesinin 31/12/2008 tarih ve E.2008/5548, K.2008/9733sayılı kararı şöyledir:
“…5233 sayılı Yasanın yukarıda aktarılan maddelerinin değerlendirilmesinden; kişilerin malvarlıklarına ulaşamaması nedeniyle uğradıkları zararın 5233 sayılı Yasa uyarınca tazmininin, terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler sonucu meydana gelmesi şartına bağlı bulunduğu; başka bir ifadeyle, köyün, idarece veya köy halkı tarafından tamamen boşaltılması halinde söz konusu zararların tazmini yoluna gidilebileceği; güvenlik kaygısına dayansa dahi, terör olayları sonucu köyü terk edenlerin malvarlıklarına ulaşamaması nedeniyle uğradıkları zararın, sadece köyün idarece veya köy halkı tarafından tamamen boşaltılması halinde ve köyün boşaltılmasından köye dönüşün başladığı tarihe kadar geçen süreçle sınırlı olarak tazmininin mümkün olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Zira, boşaltılan bir köye dönüşün başlaması, o köyde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanaklarına kavuşulduğu anlamına gelmektedir. Köye dönüş için sağlanması zorunlu olan asgari güvenlik düzeyi ölçütünün ise objektif olması gerektiği; başka bir anlatımla, köye geri dönen ve dönmeyen kişilere göre değişmemesi gerektiği de tabiidir.
Bu kabule göre, uyuşmazlığa konu olayda, davacının terör olayları sonucu terk ettiği Yoncalıbayır Köyü'nde bulunan malvarlığına ulaşamamasından kaynaklanan zararının; sadece köyün boşaltılmasından, köye dönüşün başladığı tarihe kadar geçen süreçle sınırlı kalmak kaydıyla tazmini olanaklı bulunduğundan, davalı idarece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu 1 yıllık süre üzerinden hesaplanan miktarın ödenmesi yolundaki dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
18. Danıştay 10. Dairesinin 20.2.2009 tarih ve E.2008/6679, K. 2009/1227 sayılı kararı şöyledir:
“…Dava konusu olayda; komisyonca düzenlenen tutanaklarda da belirtildiği üzere, Alluç Köyü'nde herhangi bir terör olayının meydana gelmediği; bununla birlikte, 1993 yılında bölgede yaşanan terör olayları nedeniyle köye geçici köy koruculuğu sisteminin getirildiği, koruculuğu kabul edenlerin köyde ikamet etmeye devam ettiği, diğerlerinin ise koruculuğu kabul etmedikleri için ve yaşanan terör olayları sonucu duydukları güvenlik kaygısı nedeniyle köyden göç ettikleri hususlarında çekişme bulunmamaktadır.
Buna göre, sadece geçici köy korucularının yaşadığı köyün, güvenli bir yerleşim yeri olduğundan bahsedilemeyeceği açık olup; güvenlik kaygısı nedeniyle köyü terk eden davacının 5233 sayılı Yasa kapsamında uğradığı bir zararı olup olmadığının tespiti ve saptanan zararının tazmini gerekirken, başvurusunun reddedilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamakta ise de; bu husus, temyize konu kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemektedir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 28/5/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 16/4/2013 tarih ve 2013/2666 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, terör olayları nedeniyle köyünü terk etmek zorunda kaldığını, bu dönemde Siirt ili Eruh ilçesi Ormanardı Köyü Berzani Direş mevkiinde kalan malvarlığına erişemediğini, uğradığı zararların karşılanması amacıyla tazminat komisyonuna yaptığı başvurudan ve sonrasında açtığı davadan sonuç alamadığını, ancak aynı köy ve mezrada oturan başka bir kişinin başvurusunun Komisyon tarafından reddi işleminin Batman İdare Mahkemesinin kararıyla, “korucu ailesi dışında kalan diğer köy halkının yerleşim yerini terk etmiş olmasının, yerleşim yerini kısmen terk eden köy halkının da güvenlik kaygısıyla köyden ayrıldığının kabul edileceği ve bu nedenden dolayı malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi zararın 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanacağı kuşkusuz olduğundan, köyün boşaltılmadığı gerekçesiyle reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunma”dığı gerekçesiyle iptal edildiğini ve bu durumun kendisi hakkında verilen kararla çelişki oluşturduğunu belirterek Anayasa’da düzenlenen adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
22. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz bir takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular bariz bir takdir hatası veya açık keyfilik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Başvurucunun iddiaları incelendiğinde, başvurucu, İdare ve Mahkeme tarafından 5233 sayılı Kanun’un yanlış yorumlanması ve delillerin yanlış değerlendirilmesi sonucu ikamet ettiği köyün boşaltılmadığı sonucuna ulaşıldığını, ancak yine aynı köyde ikamet eden bir başka kişinin aynı taleple açtığı davada Batman İdare Mahkemesinin kararıyla Siirt ili, Eruh ilçesi, Ormanardı köyünde korucu ailesi dışında yaşayan kimsenin bulunmadığı, diğer köy halkının yerleşim yerini terk ettiği, dolayısıyla anılan köyün boşalan köylerden olduğu gerekçesiyle iptal kararı verildiğini, bu şekilde verilen çelişkili kararlar sonucu uğradığı zararların tazmin edilmediğini ileri sürmektedir.
24. Başvurucunun taleplerinin reddine ilişkin 30/11/2010 tarihli Komisyon kararı ve derece mahkemelerinin karar gerekçeleri incelendiğinde, iddiaların özünün 5233 sayılı Kanun’un kapsamına ilişkin hükümler içeren 2. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinde yer verilen “Terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararlar.” ifadesinin Komisyon ve derece mahkemeleri tarafından yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
25. Başvurucu her ne kadar iddialarını adil yargılanma hakkının yanı sıra mülkiyet hakkına dayanarak ileri sürmüşse de, başvurucunun dava ve temyiz dilekçelerinde de aynen ileri sürdüğü bu iddialarının idari makamların ve mahkemelerin delilleri değerlendirmesine ve konuya ilişkin hukuk kurallarının mahkeme tarafından yorumlanmasına ilişkin olduğu, nihai olarak lehine olmayan mahkeme kararının sonucundan şikâyet edildiği, bununla birlikte başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların ve delillerin derece mahkemeleri tarafından değerlendirilerek karşılandığı anlaşılmaktadır.
26. Nitekim Komisyon’a yaptığı başvurunun reddi üzerine başvurucunun söz konusu işlemin iptali için açtığı davada Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi, 23/11/2011 tarih ve E.2011/252, K.2011/2706 sayılı kararında 5233 sayılı Kanun kapsamında hangi hallerde uğranılan zararların tazmin edilebileceğini şu şekilde ifade etmiştir:
“5233 sayılı Yasanın yukarıda aktarılan maddelerinin değerlendirilmesinden; "terör eylemleri" veya "terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler" sonucunda bir yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması nedeniyle malvarlığına ulaşamayan kişilerce uğranılan maddi zararın, sözü edilen Yasa hükümlerine göre idarece sulh yoluyla ödenmesi gerekir. Bir başka deyişle, bir yerleşim yerinin güvenlik nedeniyle idarece veya güvenlik kaygısıyla o yerleşim yerinde yaşayan halk tarafından "tamamen" boşaltılmış olması halinde yerleşim yerinin boşaltılmasından yerleşim yerine dönüşün başladığı tarihe kadar Yasada tek tek sayılmak suretiyle belirlenen maddi zararın idarece karşılanması mümkündür. Dolayısıyla, güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen boşalmış olması nedeniyle malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi zararın idarece ödenmesine yasal olanak bulunmamaktadır.
Yerleşim yerinin kısmen boşalmış olması, o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece yerine getirilmiş olduğunun nesnel bir göstergesidir. Güvenlik kaygısının, yerleşim yerinde sürekli yasayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gerekmektedir. Terör olayları nedeniyle toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki göstermesi mümkündür. Bu nedenle, kişiden kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının yukarıda belirtildiği şekilde nesnel bir ölçüte dayandırılması zorunludur. Ancak, bir yerleşim yerinde meydana gelen terör olayları nedeniyle yerleşim yerinde sadece köy korucuları ile bunların aileleri kalmış, diğer köy halkının yerleşim yerini terk etmiş olması halinde, bir başka İfade ile bu şekilde bir yerleşim yeri kısmen boşalmış ise yerleşim yerini kısmen terk eden köy halkının da güvenlik kaygısıyla köyden ayrıldığının kabul edileceği ve bu nedenden dolayı malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi zararın 5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanacağı açıktır.”
27. Mahkemenin kararında Siirt ili Eruh ilçesi Ormanardı köyüne ilişkin şu değerlendirmelere yer verilerek davacının (başvurucunun) uğradığını ileri sürdüğü zararların 5233 sayılı Kanun kapsamında tazminin mümkün olmadığına ve davanın reddine karar verilmiştir:
“Dava dosyasında ve Mahkememizin aynı köye ilişkin diğer dava dosyalarında (Örneğin; E:2009/294, E:2009/291 esas sayılı dava dosyalarında) yer alan bilgi ve belgelerden; Ormanardı Köyünün ve bu köye bağlı hiç bir mezranın, Eruh İlçe Jandarma Komutanlığı ile Siirt Valiliği tarafından sunulan boşalan/boşaltılan köylere ilişkin listelerde yer almadığı, köyde geçici köy koruculuğu sisteminin bulunmadığı, 1990-2000 yılları arasında yapılan Genel Nüfus Sayımları ve Tespitlerine göre 1990 yılında 671, 1997 yılında 72, 2000 yılında ise 101 kişinin köyde yaşadığı, seçimlerde sandık kurulan merkezler arasında Ormanardı Köyünün de yer aldığı, köyde din görevlisi kadrosunun her dönem dolu olduğu görülmüştür.
Bu durumda, Ormanardı köyünde, 5233 sayılı Kanun kapsamına giren dönemlerde normal yaşam düzeyini sağlayacak güvenlik ortamının bulunması ve kişisel güvenlik kaygıları sonucu yaşadığı köyü terk edenlerin uğradıkları zararların anılan Kanun kapsamında karşılanma olanağı bulunmaması karşısında, davacı tarafından yapılan başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamıştır.”
28. Mahkemenin bu kararı, 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinin yorumu kapsamında başvurucuların zararının tazmin edilebilmesi için köyün ya da mezranın tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece geçici köy korucularının kalması şartını arayan Danıştay’ın yerleşik içtihatlarına (§§ 16–18) uygun olup herhangi bir bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermemektedir.
29. Başvurucu, aynı köy ve mezrada oturan başka bir kişinin talebinin Komisyon tarafından reddine rağmen söz konusu işlemin Batman İdare Mahkemesinin 25/12/2012 tarih ve E.2012/3342, K.2012/6519 sayılı kararıyla, “korucu ailesi dışında kalan diğer köy halkının yerleşim yerini terk etmiş olmasının, yerleşim yerini kısmen terk eden köy halkının da güvenlik kaygısıyla köyden ayrıldığının kabul edileceği ve bu nedenden dolayı malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi zararın 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanacağı kuşkusuz olduğundan, köyün boşaltılmadığı gerekçesiyle reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunma”dığı gerekçesiyle iptal edildiğini ve bu durumun kendisi hakkında verilen kararla çelişki oluşturduğunu ileri sürmektedir.
30. Halbuki başvurucunun değindiği Batman İdare Mahkemesinin anılan kararı Danıştay 15. Dairesinin 18/09/2013 tarih ve E.6385, K.5343 sayılı kararıyla şu gerekçelere yer verilerek bozulmuştur:
“İdare Mahkemesi tarafından; İlçe Jandarma Komutanlığı'nın 04.07.2009 tarihli yazısında, Ormanardı Köyü'nün "dolu" ve "koruculuk sisteminin bulunmadığı" belirtilmesine karşın, aynı idarenin 22.11.2011 tarihli yazısında, "koruculuk sisteminin bulunduğu ve her aileden bir bireyin korucu olduğunun" ve "1993-1998 yılları arasında korucu ailesi dışında yaşayan kimsenin bulunmadığının" belirtilmesi nedeniyle, korucu ailesi dışında kalan diğer köy halkının yerleşim yerini terk etmiş olmasının, yerleşim yerini kısmen terk eden köy halkının da güvenlik kaygısıyla köyden ayrıldığının kabul edileceği gerekçesiyle Ormanardı Köyü'nün boşaldığı sonucuna varılmış ise de; İdare Mahkemesi kararına dayanak alınan Jandarma tutanağının Köy Muhtarı Yavuz Teymur ve Köy Azası Aydın Nas'ın ifadeleri doğrultusunda düzenlendiği ve anılan kişilerden Aydın Nas'ın, 5233 sayılı Kanun kapsamında tazminat istemi ile davalı idareye başvurusu olduğu dikkate alındığında, karara dayanak alınan beyana dayalı Jandarma tutanağına itibar edilemeyeceği açıktır.
Buna göre, davacının ikamet ettiği Siirt İli, Eruh İlçesi, Ormanardı Köyü'nün "terör eylemleri" veya "terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler" nedeniyle idarece veya köy halkı tarafından tamamen boşaltılmadığı sonucuna varılmıştır.
Nitekim, Batman İdare Mahkemesince, aynı yerleşim yerine ilişkin olarak yerleşim yerinin boşaltılmadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen kararlar (E:2012/2070, E:2012/1798, E:2012/1377, E:2012/10097, E:2012/8635, E:2012/10533...) dairemizce onanmıştır.
Bu durumda, davacının başvurusunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından aksi yönde verilen mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.”
31. Dolayısıyla, başvurucunun ileri sürdüğü gibi, aynı köye ilişkin 5233 sayılı Kanun’un uygulama kapsamının belirlenmesi konusunda birbiriyle çelişkili kesinleşmiş mahkeme kararları bulunmadığı anlaşılmaktadır.
32. Böylelikle başvurucunun mülkiyetinde bulunan mallarını terör dolayısıyla terk etmediği Danıştayın onaması sonucu kesinleşen mahkeme kararıyla tespit edilmiştir. Bu şekilde bir tespitin doğal sonucu ise başvurucunun mülkiyet hakkına 5233 sayılı Kanun’un kapsamına girecek şekilde müdahalede bulunulmadığıdır. Anayasa Mahkemesi açısından bu tespitten ayrılmayı gerektirecek herhangi bir husus bulunmadığından mülkiyet hakkı açısından ayrı bir değerlendirme yapılmayacaktır (B. No: 2013/3008, 6/2/2014, § 48).
33. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, mülkiyet hakkı kapsamında bir inceleme yapılmasının mümkün olmadığı ve derece mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun “açıkça dayanaktan yoksunluk” nedeniyle, KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
28/5/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.