TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET CEMAL SADAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2666)
|
|
Karar Tarihi: 28/5/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Cüneyt DURMAZ
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Cemal SADAK
|
Vekili
|
:
|
Mahmut ERTEK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, terör olayları nedeniyle köyünü terk etmek
zorunda kaldığını, uğradığı zararların karşılanması amacıyla tazminat
komisyonuna yaptığı başvurudan ve sonrasında açtığı davadan bir sonuç
alamadığını belirterek Anayasa’da düzenlenen mülkiyet ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 16/4/2013 tarihinde
Siirt 2. Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan
ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 11/6/2013
tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın
Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 28/5/2014
tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Siirt ili Eruh ilçesi Ormanardı
Köyü Berzani Direş mevkiinde ikamet etmekte iken
meydana gelen terör olayları nedeniyle köyünden göç etmiştir.
7. Başvurucu, 2/12/2005 tarihinde,
göç etmesi nedeniyle uğramış olduğu zararların karşılanması talebiyle,
17/7/2004 tarih ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkındaki Kanun kapsamında kurulan Siirt Valiliği Zarar Tespit
Komisyonu Başkanlığına (Komisyon) başvuruda bulunmuştur.
8. Komisyon, 30/11/2010 tarih ve
2010/2-6344 sayılı kararıyla, söz konusu yerleşim yerinin boşaltılmadığını,
köydeki seçimlerin düzenli yapıldığını, 1987 yılından bu yana köyde kadrolu din
görevlisinin bulunduğunu ve nüfus sayımlarında önemli miktarda nüfus tespit
edildiğini, dolayısıyla talebin 5233 sayılı Kanun kapsamına girmediğini
belirterek başvuruyu reddetmiştir.
9. Komisyonun verdiği ret kararı üzerine başvurucu,
Diyarbakır İdare Mahkemesine (Mahkeme) işlemin iptali için dava açmıştır.
Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 27/12/2011 tarih ve
E.2011/252 ve K.2012/2706 sayılı kararıyla, söz konusu yerleşim yerinin tamamen
boşaltılan yerlerden olmadığı, geçici köy koruculuğu sisteminin bulunmadığı,
köydeki seçimlerin düzenli yapıldığı, nüfus sayımlarında önemli miktarda nüfus
tespit edildiği, köyde din görevlisi kadrosunun her dönem dolu olduğu ve
başvurucunun kişisel güvenlik kaygısı nedeniyle göç etmesinden dolayı uğradığı
zararların idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığı gerekçesiyle
davanın reddine karar verilmiştir.
10. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Danıştay 15.
Dairesinin 15/11/2012 tarih, E.2012/1522 ve
K.2012/10607 sayılı kararıyla onanmıştır.
11. Başvurucu, Danıştay 15. Dairesinin temyiz talebinin
reddine ilişkin kararının 28/3/2013 tarihinde
kendisine tebliğinden sonra 16/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. 5233 sayılı Kanun’un “Amaç”
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya
terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara
uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri
belirlemektir.”
13. Aynı Kanun’un “Kapsam”
kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
“Aşağıda belirtilen zararlar bu Kanunun
kapsamı dışındadır:
…
d) Terör dışındaki ekonomik ve sosyal
sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle
bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararlar.”
14. Aynı Kanun’un “Karşılanacak
Zararlar” kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:
“Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla
karşılanabilecek zararlar şunlardır:
a) Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer
taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar.
b) Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm
hâllerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri.
c) Terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından
kaynaklanan maddî zararlar.”
15. Aynı Kanun’un “Zararın
Tespiti” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“7 nci
maddede belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî
mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar
görenin aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz
önünde bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına
uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile
belirlenir.”
16. Danıştay 10. Dairesinin 30.12.2008 tarih ve E.2008/4141,
K.2008/9584 sayılı kararı şöyledir:
“…Öte yandan; kişilerin malvarlıklarına ulaşamamaları nedeniyle uğradıkları zararların
5233 sayılı Yasa uyarınca tazmini; köyün, idarece veya köy halkı tarafından
tamamen boşaltılması halinde mümkün olabileceğinden; Mahkemece bozma
kararı üzerine davacının ikamet ettiği köyün boşaltılıp boşaltılmadığının
araştırılmasından sonra bir karar verilmesi gerektiği tabiidir.
…”
17. Danıştay 10. Dairesinin 31/12/2008
tarih ve E.2008/5548, K.2008/9733sayılı kararı şöyledir:
“…5233 sayılı Yasanın yukarıda aktarılan maddelerinin
değerlendirilmesinden; kişilerin malvarlıklarına ulaşamaması nedeniyle
uğradıkları zararın 5233 sayılı Yasa uyarınca tazmininin, terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler sonucu meydana gelmesi şartına bağlı
bulunduğu; başka bir ifadeyle, köyün, idarece
veya köy halkı tarafından tamamen boşaltılması halinde söz konusu zararların
tazmini yoluna gidilebileceği; güvenlik kaygısına dayansa dahi,
terör olayları sonucu köyü terk edenlerin malvarlıklarına ulaşamaması nedeniyle
uğradıkları zararın, sadece köyün idarece veya köy halkı tarafından tamamen
boşaltılması halinde ve köyün boşaltılmasından köye dönüşün başladığı tarihe
kadar geçen süreçle sınırlı olarak tazmininin mümkün olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Zira, boşaltılan bir köye dönüşün başlaması, o köyde güvenli bir şekilde
yaşayabilme olanaklarına kavuşulduğu anlamına gelmektedir. Köye dönüş için
sağlanması zorunlu olan asgari güvenlik düzeyi ölçütünün ise objektif olması
gerektiği; başka bir anlatımla, köye geri dönen ve dönmeyen kişilere göre
değişmemesi gerektiği de tabiidir.
Bu kabule göre,
uyuşmazlığa konu olayda, davacının terör olayları sonucu terk ettiği Yoncalıbayır Köyü'nde bulunan malvarlığına ulaşamamasından
kaynaklanan zararının; sadece köyün boşaltılmasından, köye dönüşün başladığı
tarihe kadar geçen süreçle sınırlı kalmak kaydıyla tazmini olanaklı
bulunduğundan, davalı idarece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu 1 yıllık
süre üzerinden hesaplanan miktarın ödenmesi yolundaki dava konusu işlemde
hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
…”
18. Danıştay 10. Dairesinin 20.2.2009 tarih ve E.2008/6679,
K. 2009/1227 sayılı kararı şöyledir:
“…Dava konusu olayda;
komisyonca düzenlenen tutanaklarda da belirtildiği üzere, Alluç
Köyü'nde herhangi bir terör olayının meydana gelmediği; bununla birlikte, 1993
yılında bölgede yaşanan terör olayları nedeniyle köye geçici köy koruculuğu
sisteminin getirildiği, koruculuğu kabul edenlerin köyde ikamet etmeye devam
ettiği, diğerlerinin ise koruculuğu kabul etmedikleri için ve yaşanan terör
olayları sonucu duydukları güvenlik kaygısı nedeniyle köyden göç ettikleri
hususlarında çekişme bulunmamaktadır.
Buna göre, sadece geçici köy korucularının yaşadığı köyün,
güvenli bir yerleşim yeri olduğundan bahsedilemeyeceği açık olup; güvenlik
kaygısı nedeniyle köyü terk eden davacının 5233 sayılı Yasa
kapsamında uğradığı bir zararı olup olmadığının tespiti ve saptanan zararının
tazmini gerekirken, başvurusunun reddedilmesine ilişkin dava konusu işlemde
hukuka uyarlık bulunmamakta ise de; bu husus, temyize konu kararın bozulmasını
gerektirecek nitelikte görülmemektedir.
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 28/5/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 16/4/2013 tarih ve 2013/2666 numaralı bireysel
başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, terör olayları nedeniyle
köyünü terk etmek zorunda kaldığını, bu dönemde Siirt ili Eruh ilçesi Ormanardı Köyü Berzani Direş
mevkiinde kalan malvarlığına erişemediğini, uğradığı zararların karşılanması
amacıyla tazminat komisyonuna yaptığı başvurudan ve sonrasında açtığı davadan
sonuç alamadığını, ancak aynı köy ve mezrada oturan başka bir kişinin
başvurusunun Komisyon tarafından reddi işleminin Batman İdare Mahkemesinin
kararıyla, “korucu ailesi dışında kalan
diğer köy halkının yerleşim yerini terk etmiş olmasının, yerleşim yerini kısmen
terk eden köy halkının da güvenlik kaygısıyla köyden ayrıldığının kabul
edileceği ve bu nedenden dolayı malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan
maddi zararın 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanacağı kuşkusuz
olduğundan, köyün boşaltılmadığı gerekçesiyle reddine ilişkin dava konusu
işlemde hukuka uyarlık bulunma”dığı
gerekçesiyle iptal edildiğini ve bu durumun kendisi hakkında verilen kararla
çelişki oluşturduğunu belirterek Anayasa’da düzenlenen adil yargılanma ve
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
22. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz bir takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular bariz bir takdir hatası
veya açık keyfilik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez
(B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Başvurucunun iddiaları
incelendiğinde, başvurucu, İdare ve Mahkeme tarafından 5233 sayılı Kanun’un
yanlış yorumlanması ve delillerin yanlış değerlendirilmesi sonucu ikamet ettiği
köyün boşaltılmadığı sonucuna ulaşıldığını, ancak yine aynı köyde ikamet eden
bir başka kişinin aynı taleple açtığı davada Batman İdare Mahkemesinin
kararıyla Siirt ili, Eruh ilçesi, Ormanardı köyünde
korucu ailesi dışında yaşayan kimsenin bulunmadığı, diğer köy halkının yerleşim
yerini terk ettiği, dolayısıyla anılan köyün boşalan köylerden olduğu
gerekçesiyle iptal kararı verildiğini, bu şekilde verilen çelişkili kararlar
sonucu uğradığı zararların tazmin edilmediğini ileri sürmektedir.
24. Başvurucunun taleplerinin reddine ilişkin 30/11/2010 tarihli Komisyon kararı ve derece mahkemelerinin
karar gerekçeleri incelendiğinde, iddiaların özünün 5233 sayılı Kanun’un
kapsamına ilişkin hükümler içeren 2. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinde
yer verilen “Terör dışındaki ekonomik ve
sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi
istekleriyle bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları
zararlar.” ifadesinin Komisyon ve derece mahkemeleri tarafından
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
25. Başvurucu her ne kadar iddialarını
adil yargılanma hakkının yanı sıra mülkiyet hakkına dayanarak ileri sürmüşse
de, başvurucunun dava ve temyiz dilekçelerinde de aynen ileri sürdüğü bu
iddialarının idari makamların ve mahkemelerin delilleri değerlendirmesine ve
konuya ilişkin hukuk kurallarının mahkeme tarafından yorumlanmasına ilişkin
olduğu, nihai olarak lehine olmayan mahkeme kararının sonucundan şikâyet
edildiği, bununla birlikte başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların ve delillerin
derece mahkemeleri tarafından değerlendirilerek karşılandığı anlaşılmaktadır.
26. Nitekim Komisyon’a yaptığı başvurunun reddi üzerine
başvurucunun söz konusu işlemin iptali için açtığı davada Diyarbakır 2. İdare
Mahkemesi, 23/11/2011 tarih ve E.2011/252, K.2011/2706
sayılı kararında 5233 sayılı Kanun kapsamında hangi hallerde uğranılan
zararların tazmin edilebileceğini şu şekilde ifade etmiştir:
“5233 sayılı Yasanın yukarıda aktarılan
maddelerinin değerlendirilmesinden; "terör eylemleri" veya
"terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler" sonucunda bir
yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması nedeniyle malvarlığına
ulaşamayan kişilerce uğranılan maddi zararın, sözü edilen Yasa hükümlerine göre
idarece sulh yoluyla ödenmesi gerekir. Bir başka deyişle, bir yerleşim yerinin
güvenlik nedeniyle idarece veya güvenlik kaygısıyla o yerleşim yerinde yaşayan halk
tarafından "tamamen" boşaltılmış olması halinde yerleşim yerinin
boşaltılmasından yerleşim yerine dönüşün başladığı tarihe kadar Yasada tek tek
sayılmak suretiyle belirlenen maddi zararın idarece karşılanması mümkündür.
Dolayısıyla, güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen
boşalmış olması nedeniyle malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi
zararın idarece ödenmesine yasal olanak bulunmamaktadır.
Yerleşim yerinin kısmen boşalmış olması, o
yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanağını sağlayan asgari
güvenlik şartlarının idarece yerine getirilmiş olduğunun nesnel bir
göstergesidir. Güvenlik kaygısının, yerleşim yerinde sürekli yasayan kişilere
ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere göre
değişmemesi gerekmektedir. Terör olayları nedeniyle toplumda oluşan korku ve
endişe karşısında her bireyin farklı tepki göstermesi mümkündür. Bu nedenle,
kişiden kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının yukarıda
belirtildiği şekilde nesnel bir ölçüte dayandırılması zorunludur. Ancak, bir yerleşim yerinde meydana gelen terör olayları nedeniyle
yerleşim yerinde sadece köy korucuları ile bunların aileleri kalmış, diğer köy
halkının yerleşim yerini terk etmiş olması halinde, bir başka İfade ile bu
şekilde bir yerleşim yeri kısmen boşalmış ise yerleşim yerini kısmen terk eden
köy halkının da güvenlik kaygısıyla köyden ayrıldığının kabul edileceği ve bu
nedenden dolayı malvarlığına ulaşılamamasından kaynaklanan maddi zararın 5233
sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanacağı açıktır.”
27. Mahkemenin kararında Siirt ili Eruh ilçesi Ormanardı köyüne ilişkin şu değerlendirmelere yer verilerek
davacının (başvurucunun) uğradığını ileri sürdüğü zararların 5233 sayılı Kanun
kapsamında tazminin mümkün olmadığına ve davanın reddine karar verilmiştir:
“Dava dosyasında ve
Mahkememizin aynı köye ilişkin diğer dava dosyalarında (Örneğin; E:2009/294,
E:2009/291 esas sayılı dava dosyalarında) yer alan bilgi ve belgelerden; Ormanardı Köyünün ve bu köye bağlı hiç bir mezranın, Eruh
İlçe Jandarma Komutanlığı ile Siirt Valiliği tarafından sunulan
boşalan/boşaltılan köylere ilişkin listelerde yer almadığı, köyde geçici köy
koruculuğu sisteminin bulunmadığı, 1990-2000 yılları arasında yapılan Genel
Nüfus Sayımları ve Tespitlerine göre 1990 yılında 671, 1997 yılında 72, 2000
yılında ise 101 kişinin köyde yaşadığı, seçimlerde sandık kurulan merkezler
arasında Ormanardı Köyünün de yer aldığı, köyde din
görevlisi kadrosunun her dönem dolu olduğu görülmüştür.
Bu durumda, Ormanardı
köyünde, 5233 sayılı Kanun kapsamına giren dönemlerde normal yaşam düzeyini
sağlayacak güvenlik ortamının bulunması ve kişisel güvenlik kaygıları sonucu
yaşadığı köyü terk edenlerin uğradıkları zararların anılan Kanun kapsamında
karşılanma olanağı bulunmaması karşısında, davacı tarafından yapılan başvurunun
reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamıştır.”
28. Mahkemenin bu kararı, 5233 sayılı
Kanun’un 2. maddesinin yorumu kapsamında başvurucuların zararının tazmin
edilebilmesi için köyün ya da mezranın tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya
anılan yerleşim yerlerinde sadece geçici köy korucularının kalması şartını
arayan Danıştay’ın yerleşik içtihatlarına (§§ 16–18) uygun olup herhangi bir
bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermemektedir.
29. Başvurucu, aynı köy ve mezrada oturan başka bir kişinin
talebinin Komisyon tarafından reddine rağmen söz konusu işlemin Batman İdare
Mahkemesinin 25/12/2012 tarih ve E.2012/3342,
K.2012/6519 sayılı kararıyla, “korucu ailesi
dışında kalan diğer köy halkının yerleşim yerini terk etmiş olmasının, yerleşim
yerini kısmen terk eden köy halkının da güvenlik kaygısıyla köyden ayrıldığının
kabul edileceği ve bu nedenden dolayı malvarlığına ulaşılamamasından
kaynaklanan maddi zararın 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece
karşılanacağı kuşkusuz olduğundan, köyün boşaltılmadığı gerekçesiyle reddine
ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunma”dığı gerekçesiyle iptal
edildiğini ve bu durumun kendisi hakkında verilen kararla çelişki oluşturduğunu
ileri sürmektedir.
30. Halbuki başvurucunun değindiği Batman İdare Mahkemesinin
anılan kararı Danıştay 15. Dairesinin 18/09/2013 tarih
ve E.6385, K.5343 sayılı kararıyla şu gerekçelere yer verilerek bozulmuştur:
“İdare Mahkemesi
tarafından; İlçe Jandarma Komutanlığı'nın 04.07.2009 tarihli yazısında, Ormanardı Köyü'nün "dolu" ve "koruculuk
sisteminin bulunmadığı" belirtilmesine karşın, aynı idarenin 22.11.2011
tarihli yazısında, "koruculuk sisteminin bulunduğu ve her aileden bir
bireyin korucu olduğunun" ve "1993-1998 yılları arasında korucu
ailesi dışında yaşayan kimsenin bulunmadığının" belirtilmesi nedeniyle,
korucu ailesi dışında kalan diğer köy halkının yerleşim yerini terk etmiş
olmasının, yerleşim yerini kısmen terk eden köy halkının da güvenlik kaygısıyla
köyden ayrıldığının kabul edileceği gerekçesiyle Ormanardı
Köyü'nün boşaldığı sonucuna varılmış ise de; İdare Mahkemesi kararına dayanak
alınan Jandarma tutanağının Köy Muhtarı Yavuz Teymur
ve Köy Azası Aydın Nas'ın ifadeleri doğrultusunda
düzenlendiği ve anılan kişilerden Aydın Nas'ın, 5233
sayılı Kanun kapsamında tazminat istemi ile davalı idareye başvurusu olduğu
dikkate alındığında, karara dayanak alınan beyana dayalı Jandarma tutanağına
itibar edilemeyeceği açıktır.
Buna göre, davacının ikamet ettiği Siirt İli,
Eruh İlçesi, Ormanardı Köyü'nün "terör
eylemleri" veya "terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler" nedeniyle idarece veya köy halkı tarafından tamamen
boşaltılmadığı sonucuna varılmıştır.
Nitekim, Batman İdare Mahkemesince, aynı yerleşim yerine ilişkin olarak
yerleşim yerinin boşaltılmadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak
verilen kararlar (E:2012/2070, E:2012/1798, E:2012/1377, E:2012/10097,
E:2012/8635, E:2012/10533...) dairemizce onanmıştır.
Bu durumda, davacının başvurusunun reddine
ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından aksi yönde verilen
mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.”
31. Dolayısıyla, başvurucunun ileri sürdüğü gibi, aynı köye
ilişkin 5233 sayılı Kanun’un uygulama kapsamının belirlenmesi konusunda
birbiriyle çelişkili kesinleşmiş mahkeme kararları bulunmadığı anlaşılmaktadır.
32. Böylelikle başvurucunun mülkiyetinde bulunan mallarını
terör dolayısıyla terk etmediği Danıştayın onaması
sonucu kesinleşen mahkeme kararıyla tespit edilmiştir. Bu şekilde bir tespitin
doğal sonucu ise başvurucunun mülkiyet hakkına 5233 sayılı Kanun’un kapsamına
girecek şekilde müdahalede bulunulmadığıdır. Anayasa Mahkemesi açısından bu
tespitten ayrılmayı gerektirecek herhangi bir husus bulunmadığından mülkiyet
hakkı açısından ayrı bir değerlendirme yapılmayacaktır (B. No: 2013/3008, 6/2/2014, § 48).
33. Açıklanan nedenlerle, başvurucu
tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu,
mülkiyet hakkı kapsamında bir inceleme yapılmasının mümkün olmadığı ve derece
mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği
anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun “açıkça dayanaktan yoksunluk” nedeniyle, KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin
başvurucu üzerinde bırakılmasına,
28/5/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.