TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET RAHİM TAYFUR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2676)
|
|
Karar Tarihi: 20/4/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur ODUNCU
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Rahim TAYFUR
|
Vekili
|
:
|
Av. İsa KİRAL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; terör örgütü mensuplarınca kaçırılması ve serbest
bırakılması karşılığında örgüt üyelerine verildiği beyan edilen paranın tazmin
edilmesi talebiyle 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun
kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının;
zararların 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmini gerekirken ret işlemine karşı
açılan davanın reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının; terör örgütü
üyeleri tarafından kaçırılması nedeniyle yaşam hakkının ve kaçırma eyleminin
başvurucunun konutu civarında meydana gelmesi nedeniyle konut dokunulmazlığı
ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/4/2013 tarihinde Ağrı 1.
Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 22/2/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/3/2016
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu 26/6/2006 tarihinde ikamet
ettiği evinin önünden kendisine ait aracıyla silahlı iki kişi tarafından
kaçırıldığını, terör örgüt mensuplarının başvurucunun akrabalarını telefonla
arayarak irtibata geçmesi ve para karşılığı başvurucunun serbest bırakılacağını
söylemesi üzerine başvurucunun kardeşi ve bazı akrabalarının polis merkezine
giderek ihbarda bulunduklarını, başvurucunun aracının terk edilmiş vaziyette
bulunduğunu, başvurucunun kardeşi ve başvurucunun akrabalarından Y.K. isimli
kişinin 27/6/2006 tarihinde 130.000 TL’yi de yanlarına alarak terör örgütü
üyelerinin belirttiği yere gittiklerini, parayı örgüt mensuplarına verdiklerini
ve kendisinin serbest bırakıldığını iddia etmiştir.
7. Başvurucu 14/4/2008 tarihinde,
serbest bırakılması karşılığında terör örgütü üyelerine ödediğini beyan ettiği
130.000 TL’nin ve 70.000 TL manevi tazminatın 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanması
talebiyle Ağrı Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
8. Komisyon 27/5/2011 tarihli ve 5064
sayılı kararında başvuru dilekçesi ile talep edilen zararların 5233 sayılı
Kanun kapsamında belirtilen zararlardan olmadığı gerekçesiyle talebin reddine
karar vermiştir.
9. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine iptal
davası açılmıştır.
10. Erzurum 2. İdare Mahkemesinin 28/12/2011
tarihli ve E.2011/1503, K.2011/1804 sayılı kararı iledavanın
reddine karar verilmiştir. İlgili gerekçe şöyledir:
“...Yasa’nın karşılanacak zararlar başlıklı 7.
maddesinde; "a) hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve
diğer taşınır ve taşınmazlaraverilen her türlü
zararlar, b) yaralanma, sakatlanma ve ölüm hâllerinde uğranılan zararlar ile
tedavi ve cenaze giderleri, c) terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan
maddî zararlar" bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanabilecek
zararlar arasında sayılmıştır.
...
Yukarıda yer verilen
5233 sayılı Kanun hükümlerine göre, terör eylemleri veya terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle Kanun kapsamında karşılanabilecek
nitelikte maddi zarara uğradığını iddia eden kişilerin bu zararlarının tazmini
amacıyla başvurmaları hâlinde kurulacak zarar tespit komisyonlarının; bu Kanun
kapsamına giren bir zararın bulunup bulunmadığını tespit etmek amacıyla ilgili
yerlerden her türlü bilgi ve belge istemek, bilirkişi görevlendirmek,
gerektiğinde keşif yapmak gibi kapsamlı bir araştırma-inceleme yapma görevi ve
yetkisi ile donatılmıştır.
Zarar tespit komisyonunun 5233 sayılı Kanun
kapsamında olduğu tespit edilen zararları ödeme görevi olmakla birlikte, bu
kanun hükümlerine göre karşılanması gerekmeyen zararları ödeme zorunluluğu
bulunmamaktadır.
Bu durumda; davacının PKK terör örgütü
tarafından kaçırılması ve serbest bırakılması karşılığında terör örgütüne
verildiği iddia olunan fidye bedeli nedeniyle uğramış olduğu zararın 5233
sayılı Yasa kapsamında sayılan zararlardan olmaması nedeniyle, söz konusu
zararın tazmini isteminin reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık
bulunmamaktadır. ...”
11. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 11/10/2012 tarihli ve E.2012/2528,
K.2012/6878 sayılı ilamı ile kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede
ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte
görülmediği belirtilerek kararın onanmasına hükmedilmiştir. Onama kararı
başvurucuya 18/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 17/4/2013 tarihlerde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 5233 sayılı Kanun’un 1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya
terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara
uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri
belirlemektir.”
14. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesi şöyledir:
“Bu Kanun,3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya
terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek
kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen
karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar.”
15. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013
tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik 7. maddesi şöyledir:
“Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla
karşılanabilecek zararlar şunlardır:
a) Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara
verilen her türlü zararlar.
b) Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde uğranılan zararlar
ile tedavi ve cenaze giderleri.
c) Terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle
kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddî zararlar.”
16. 5233 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“7 nci maddede
belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî mercilerdeki
bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar görenin
aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz önünde
bulundurulması suretiyle,hakkaniyete
ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan
doğruya veya bilirkişi aracılığı ile belirlenir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 20/4/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu 26/6/2006 tarihinde ikamet ettiği evinin önünden
kendisine ait aracıyla silahlı iki kişi tarafından kaçırıldığını, kaçırma
eyleminin evinin bahçesine girerken gerçekleştirildiğini ve bu nedenle konut
dokunulmazlığı ilkesinin ihlal edildiğini, terör örgüt mensuplarının
akrabalarını telefonla arayarak başvurucunun serbest bırakılması karşılığında
para istediklerini, başvurucunun kardeşi ve bazı akrabalarının polis karakoluna
giderek ihbarda bulunduklarını, başvurucunun kardeşi ve başvurucunun
akrabalarından Y.K. isimli kişinin 130.000 TL’yi de yanlarına alarak terör
örgütü üyelerinin gelmelerini belirttiği yere gittiklerini, parayı örgüt
mensuplarına verdiklerini ve bunun karşılığında kendisinin serbest
bırakıldığını belirterek Anayasa’nın 17., 21., 35. ve
36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; maddi ve
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, 5233
sayılı Kanun kapsamında olduğunu beyan ettiği, serbest bırakılması karşılığında
terör örgütü üyelerine verdiğini iddia ettiği paranın tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 17., 21., 35. ve
36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, terör örgütü
mensupları tarafından kaçırılmasında devletin sorumluluğu bulunduğunu
belirterek Anayasa’nın 17. maddesinde tanımlanan kişinin dokunulmazlığı, maddi
ve manevi varlığı ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucunun
Komisyona sunduğu dilekçe ve dava dilekçesinde anılan ihlal iddiasından hiç
bahsetmediği tespit edilmiş; bireysel başvuru formunun incelenmesinde ise
şikâyetin dile getiriliş şeklinden anılan ihlal iddiasının, başvurucunun
başvurusunun 5233 sayılı Kanun kapsamında kaldığını delillendirme
amaçlı olduğu sonucuna varılmış; başvurucunun iddiaları hakkında Anayasa’nın
17. maddesi kapsamında ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
20. Başvurucu, Mahkemece verilen ret
kararı neticesinde serbest bırakılması karşılığında terör örgütü mensuplarına
verildiği beyan edilen paranın idarece tazmini yükümlülüğünün yerine
getirilmemesi sonucu maruz kaldığı mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu
karşısında zararını karşılayacak bir giderim sağlanması imkânının kendisine
tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan ihlal iddiası, Derece
Mahkemeleri tarafından yapılan değerlendirme temelli bir şikâyet olup
başvurucunun yargılamanın adil olmadığı iddiasının incelenmesi sonucu verilen
karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden ayrıca
inceleme yapılmamıştır.
21. Başvurucu, ayrıca ikamet ettiği evinin bahçesine girerken
terör örgütü üyeleri tarafından kaçırıldığını belirterek Anayasa’nın 21.
maddesinde tanımlanan konut dokunulmazlığı ilkesinin ihlal edildiğini iddia
etmiştir. Anılan ihlal iddiasının konut dokunulmazlığı ilkesi ile ilgisi bulunmadığından
bu ilke bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
22. Başvurucu 26/6/2006 tarihinde terör
örgütü mensupları tarafından kaçırılması akabinde serbest bırakılması
karşılığında örgüt üyelerine ödediğini beyan ettiği para sebebiyle oluşan
zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin edilmesi gerektiğini fakat
anılan olay Komisyon ve Mahkemece hatalı şekilde değerlendirilerek 5233 sayılı
Kanun kapsamında yaptığı başvurunun ve açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 24).
24. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
25. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde belirtilen hususlara
ilişkin iddiaların, maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça
dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 45-50; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Elif Akbayır ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, § 88). Bu konudaki
takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda, anayasal bir temel hak
veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı bir
değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude
Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, § 93; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014,
§ 88).
26. Başvurucunun, terör örgütü
mensupları tarafından kaçırılması sonrasında serbest bırakılması karşılığında
örgüt üyelerine para vermek zorunda kaldığını ve bu çerçevede oluşan
zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri
sürdüğü ve belirtilen vakıaya ilişkin belgelerini Derece Mahkemesine ibraz
ederek 5233 sayılı Kanun kapsamında olduğunu iddia ettiği zararlarının
karşılanması noktasındaki özel durumunun dikkate alınmasını talep ettiği
anlaşılmaktadır.
27. 5233 sayılı Kanun’un 1. maddesinde bu Kanun’un amacının
terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına
ilişkin esas ve usulleri belirlemek olduğu (bkz. § 13), Kanun’un 2. maddesinde
bu Kanun’un 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1., 3. ve 4. maddeleri kapsamına giren eylem veya terörle
mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler
ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddi zararlarının sulhen
karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsadığı (bkz. §
14) ifade edilmiş; Komisyonca dikkate alınacak deliller kapsamında yapılan
değerlendirme neticesinde (bkz. § 16) zararın 5233 sayılı Kanun kapsamında olduğunun
tespitinin yapılması akabinde Kanun’un 7. maddesinde belirtilen zarar kalemleri
(bkz. § 15) ve 9. maddesinde belirtilen oranlar üzerinden yapılacak hesaplama
ile tespit edilen tazminat miktarının başvurucuya ödenmesine karar verileceği
hükme bağlanmıştır.
28. Başvuru konusu olayda başvurucunun talebinin 5233 sayılı
Kanun kapsamında olmadığından bahisle Komisyonca başvurunun reddine karar
verilmiştir.
29. İdare Mahkemesi kararında, başvurucunun örgüt mensupları
tarafından kaçırılması sonrasında serbest bırakılması karşılığı para
ödediğinden bahisle oluştuğu iddia edilen zararlarının 5233 sayılı Kanun
kapsamında sayılan zararlardan olmadığı tespitinde bulunulmuş; davanın reddine
karar verilmiştir. Başvurucunun iddiaları temyiz merciince de incelenip
reddedilmek suretiyle İdare Mahkemesi kararı onanmıştır.
30. 5233 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde Kanun’un çıkarılış
amacı “... terör
eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle
zarar gören kişilerin maddi zararlarının yargı yoluna gitmelerine gerek
kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine ancak bu yolla sonuç alamayanların başvurmaları,
verilen tazminat miktarlarının haksız zenginleşme aracı olarak kullanılmasının
önlenmesi...” şeklinde belirtilmiştir. Ayrıca 5233 sayılı Kanun’un
2. maddesinin madde gerekçesinde “Zararların
sulhen karşılanması yöntemi ile mağdurların yargı
yoluna gitmelerine gerek kalmaksızın kısa sürede zararlarının giderilmesi
amaçlanmıştır.” ifadesine yer verilmiştir. Terör ve terörle
mücadeleden doğan maddi zararların karşılanması konusunda 5233 sayılı Kanun, 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun tazminat hukukuna ilişkin genel hükümlerinden farklı olarak özel bir
giderim usulü öngörmektedir (Hüseyin Dayan,
B. No: 2013/5033, 13/4/2016, §§ 43, 44).
31. Her ne kadar başvurucu, terör örgütü üyeleri tarafından
kaçırılması sonrasında serbest bırakılması karşılığında ödediğini iddia ettiği
para nedeniyle oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında olduğunu beyan
etmiş ise de başvurucunun iddiaları hakkında değerlendirmede bulunan Derece
Mahkemelerinin kararlarında açık bir keyfîlik
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
33. Başvurucu, ayrıca serbest bırakılması karşılığında ödediğini
iddia ettiği paranın tazmin edilmesi yükümlülüğünün yerine getirilmemesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
34. Başvuru formu ve Komisyona başvuru
dilekçesi ile dava dilekçesinin incelenmesinde terör örgütü üyelerinin
başvurucuyu serbest bırakmaları için başvurucunun ödediğini beyan ettiği
paranın 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin edilmesinin gerektiğinin
belirtildiği ve tazminat başvurusunun reddedilmesine ilişkin Komisyon kararı ve
bu karar akabinde açılan davada idari yargı makamlarının 5233 sayılı Kanun’un
kapsamına ilişkin düzenlemeleri dar ve aleyhe yorumlaması nedeniyle Anayasa’nın
35. maddesinin ihlal edildiğinin ileri sürüldüğü tespit edilmiştir.
35. Başvurucu tarafından, mülkiyet hakkının ihlal edildiği
hususundaki iddianın yargılamanın sonucuna dayandırıldığı ve yargılama sürecine
ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde (bkz. §§ 22-34)
başvurucunun delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına ve
yargılamaya etkin olarak katılma imkânının elinden alındığına dair bir bulgu da
saptanmadığı anlaşılan somut yargılama faaliyetinin, adil yargılanma hakkının
gereklerine uygun şekilde yerine getirildiği tespit edilmiş olduğundan mülkiyet
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın ayrıca değerlendirilmesine gerek
görülmemiştir (Ülkü Özgür, B. No:
2013/2263, 26/6/2014, § 43).
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
20/4/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.