TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YUSUF İZZETTİN SİLİER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2731)
|
|
Karar Tarihi: 16/12/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Fatma KARAMAN ODABAŞI
|
Başvurucu
|
:
|
Yusuf İzzettin SİLİER
|
Vekili
|
:
|
Av. Selim BAKTIAYA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvuru; markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini davasında başvurucuya
çıkarılan tebligatın usulsüz olması sebebiyle savunma ve delil sunma haklarının
kullanılamaması, Yargıtay onama ilamının yeterli gerekçe içermemesi ve dava
sonunda markanın hükümsüzlüğüne karar verilmiş olması nedenleriyle mülkiyet ve
adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru 24/4/2013 tarihinde İstanbul 3. Fikrî ve Sınai
Haklar Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel
teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 18/9/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4.
Bölüm Başkanı tarafından 28/1/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5.
Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş,
başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlığın 30/3/2015 tarihli görüş yazısına karşı başvurucu beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6.
Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle
şöyledir:
7.
Başvurucu, kendisine ait özel eğitim faaliyeti sürdürülen iş yerinin devri ve
kiralanması hususunda davacı şirket ve davacı şirket ortağı/yönetim kurulu
üyesi olan N.A. arasında eskiye dayalı hukuki ilişki ve bu ilişki çerçevesinde
süregelen hukuki uyuşmazlıklar bulunduğunu belirtmiştir.
8.
Davacı şirket; “FEN BİLİMLERİ MERKEZİ” ibaresinin on yılı aşkın süredir
kullanılmakta olduğu, ibareye ayırt edicilik kazandırıldığı ve marka olarak
tescil ettirilmek istendiği bu kapsamda başvurucunun Türk Patent Enstitüsü
(TPE) nezdinde tescilli bulunan “FEB FEN BİLİMLERİ MERKEZİ” ibareli markasının
gerek ilgili mevzuat gerek yargı kararlarınca belirtildiği şekilde
kullanılmadığı gerekçesiyle 24/6/1995 tarihli ve 556
sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (556 sayılı
KHK) 14. ve 42. maddeleri kapsamında markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden
terkinine karar verilmesi istemiyle başvurucu aleyhine 27/4/2009 tarihinde
İstanbul 3. Fikrî ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde dava açmıştır.
9.
Mahkemece 17/3/2010 tarihli ve E.2009/50, K.2010/53
sayılı karar ile davanın kabulüne, markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden
terkinine karar verilmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“Davanın niteliği itibarıyla davalının, kullanılmaması
sebebiyle iptali istenen markayı tescil edildiği 41. sınıftaki hizmetlerde
kullandığını kanıtlaması gerektiğinden, ispat yükü davalıda olduğundan ve dava
dilekçesi ile duruşma gün ve saati davalıya tebliğe çıkartıldığı halde adresten
ayrıldığından bahisle iade edilmesi üzerine, davalının Ticaret Sicil Memurluğu'nda kayıtlı adresine tebligat gönderildiği
anlaşılmakla, aynı adrese Tebligat Kanununun 35. maddesi gereğince davetiye
tebliğ edildiği halde duruşmaya katılmadığı, davaya cevap vermediği
anlaşıldığından, bu kez davalıya 556 sayılı KHK'nın 14. maddesinde belirtilen
kapsamda markayı kullandığına dair delil ve belgeleri ile varsa defter ve
kayıtlarını ibraz etmesi için kesin süre verildiğine dair meşruhatlı
tebligat gönderilmiş ve verilen sürede herhangi bir belge ibraz edilmediği gibi
duruşmaya da katılmamış ve konuyla ilgili açıklama yapmamış ve bir delil
sunmamış olması sebebiyle, tescilli ve davaya konu markayı tescilden itibaren 5
yıl süreyle veya tescilli olduğu dönemde kesintisiz 5 yıl süreyle kullanmadığı
sonucuna varıldığından”
10.
Başvurucu tarafından temyiz edilen Karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 7/6/2012 tarihli ve E.2010/8986, K.2012/9916 sayılı ilamı
ile onanmıştır. Karar gerekçesi şöyledir:
“Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme
kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde
usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve taraflar arasında İstanbul 2.
Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/149 E.-854 K. sayılı dosyasında görülen dava
sonucunda verilen 17.07.2008 tarihli karar ile kira sözleşmesinin feshi
nedeniyle işbu davanın davacısı … A.Ş.’nin, işbu davanın davalısı Yusuf İzzettin Silier’e ait “Hasfırın Caddesi,
Sinan Paşa İş Merkezi, Kat:4-5, Beşiktaş/İstanbul” adresindeki işyerinden
tahliye edilmiş bulunmasına, diğer bir deyişle işbu davada davalı Yusuf
İzzettin Silier anılan adreste kat maliki olup,
işyerinin anılan karar ile davacının zilyetliğinden alınarak kendisine
verilmesine, kaldı ki davalı Yusuf İzzettin Silier
vekilinin temyiz dilekçesinin ekinde sunduğu 18.06.1997 tarihli vekaletnamede dahi Yusuf İzzettin Silier’in
adresi olarak, ‘’Hasfırın Caddesi, Sinan Paşa İş Merkezi,
Kat:4-5, Beşiktaş/İstanbul” adresinin gösterilmiş bulunmasına, yine davalıya
ait dava konusu markanın 28.05.2007 tarihinde yenilenmesi sırasında da davalı
Yusuf İzzettin Silier tarafından TPE’ne de aynı
adresin bildirilmiş olmasına, hatta anılan davalının başka vesilelerle aynı
markaya dayanarak TPE’ne 04.05.2010 ve 26.05.2010 tarihlerinde yaptığı itiraz
dilekçelerinde dahi anılan adresin belirtilmiş bulunmasına, bu durum karşısında
mahkemece 27.04.2009 tarihinde açılan işbu davada, davalı Yusuf İzzettin Silier için “Hasfırın Caddesi,
Sinan Paşa İş Merkezi, Kat:4-5, Beşiktaş/İstanbul” adresine tebligat
çıkarılmasında bir usulsüzlüğün bulunmamasına, mahkemece davalıya keşide edilen
ilk tebligatın “adresten ayrıldığı ve yeni adresinin tespit edilemediği”
meşruhatı ile iade edilmesine, bundan sonra çıkarılan tebligatın da “muhatabın
adresinden ayrıldığı ve yeni adresinin de bulunamadığı” meşruhatı ile Tebligat
Kanunu’nun 35. maddesine uygun şekilde yapılmış olmasına, daha sonraki
tebligatların da aynı şekilde yapılmasına, ayrıca Tebligat Kanunu’nun 35.
maddesi uyarınca yeni adresin sadece tebliğ memurunca araştırılması gerekmekte
olup, tebligat çıkaran mercice (Mahkemece) adres araştırması yapılmasına gerek
bulunmamasına göre…”
11.
Başvurucunun karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 22/2/2013
tarihli ve E.2012/16908, K.2013/3174 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
12.
Nihai karar 26/3/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiş olup bireysel başvurunun 24/4/2013 tarihinde yapıldığı anlaşılmıştır.
B. İlgili Hukuk
13.
556 sayılı KHK’nın “Markanın kullanılması”
kenar başlıklı 14. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Markanın, tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde, haklı
bir neden olmadan kullanılmaması veya bu kullanıma beş yıllık bir süre için
kesintisiz ara verilmesi halinde, marka iptal edilir.”
14.
Aynı KHK’nın 42. maddesinin Anayasa Mahkemesinin 9/4/2014
tarihli ve E.2013/147, K.2014/75 sayılı kararı ile iptal edilen ancak dava ve
karar tarihinde yürürlükte bulunan birinci fıkrasının (c) bendi şöyledir:
“ Aşağıdaki hallerde markanın hükümsüz sayılmasına yetkili
mahkeme tarafından karar verilir:
…
c)14 üncü maddeye aykırılık. (Ancak,
5 yılın dolması ile davanın açıldığı tarih arasında ciddi biçimde kullanma
hükümsüzlük nedeni sayılmaz. Dava açılacağı düşünülerek kullanma gerçekleşmiş
ise, mahkeme davanın açılmasından önceki üç ay içerisinde gerçekleşen
kullanmayı dikkate almaz.)”
15. 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun
11/1/2011 tarihli ve 6099 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki 10.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde
yapılır.”
16.
7201 sayılı Kanun’un 6099 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki 34.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu fasıl hükümleri adli, idari ve askeri kaza mercilerince
yapılacak tebligat işlerinde tatbik olunur.”
17.
7201 sayılı Kanun’un 6099 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki 35.
maddesi şöyledir:
“Kendisine
veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse,
adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine
bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni
adrese yapılır.
(Değişik: 19/3/2003-4829/11
md.) Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği
ve yeni adres tebliğ memurunca da tespit edilemediği takdirde tebliğ olunacak
evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi,
tebliğ tarihi sayılır.
(Değişik: 19/3/2003-4829/11
md.) Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler
muhataba yapılmış sayılır.
(Ek: 06/06/1985 – 3220/12 md.)
Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, taraflar arasında yapılan, imzası
resmi merciler önünde ikrar olunmuş sözleşmelerde belirtilen adresler ile kamu
kurum ve kuruluşları ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, ticaret
sicillerine ve esnaf ve sanatkarlar sicillerine verilen en son adreslerdeki
değişiklikler hakkında da bu madde hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18.
Mahkemenin 16/12/2015 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvurucunun 24/4/2013 tarihli ve 2013/2731 numaralı bireysel
başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; kendisine ait markanın kullanılmaması sebebiyle
hükümsüzlüğüne ilişkin olarak açılan davada taraf teşkili sağlanmadan usulsüz
tebligat yapılarak karar verildiğini, adresi olarak gösterilen ve tebligat
çıkarılan adresin davacıya ait olduğunu, kendisinin yaklaşık olarak on yıldır
"Cevdet Paşa Caddesi No:139/10 Bebek/Beşiktaş" adresinde ikamet
ettiğini, iş adresinin de ticaret sicil kayıtlarında "Akmazçeşme
Sokak No:28/2 Beşiktaş" olarak geçtiğini, Yargıtay ilamında adres olarak
dayanak gösterilen vekâletnamenin 1997 tarihini taşıdığını, Mahkemenin İstanbul
Ticaret Sicili Memurluğuna yazdığı yazıya eksik ve hatalı cevap verildiğini,
Mahkemece yeterli adres araştırması yapılmadığını, adresi davacı tarafından
bilmesine rağmen yanlış adres bildirilerek Mahkemenin yanılttığını, usulsüz
tebligat nedeniyle savunma hakkını ve davada delillerini bildirme hakkını
kullanamadığını, Yargıtay onama ilamının yeterli gerekçe içermediğini, bir
kısım temyiz itirazlarına cevap verilmediğini belirterek Anayasa’nın 35. ve 36.
maddeleri kapsamında güvence altına alınman mülkiyet ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile dosyanın yeniden
yargılama yapılmak üzere Mahkemesine gönderilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
20.
Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, başvuruya konu markanın
hükümsüzlüğü ve sicilden terkin davasıyla ilgili olarak Anayasa’nın 35. ve 36.
maddelerinde tanımlanan mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu
tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların
hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
21. Başvurucunun; davada taraf teşkili sağlanmadan usulsüz
tebligat yapılarak karar verilmesi, savunma ve davada delillerini bildirme
hakkını kullanamaması ve tebligatın usulsüz olmasına bağlı olarak aleyhine
açılan davanın kabulüne, markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesine yönelik
şikâyetinin özünün mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiası olduğu anlaşıldığından
konu mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmiş; Yargıtay ilamının yeterli
gerekçe içermediği ve bir kısım temyiz itirazlarına cevap verilmediği yönündeki
iddiası ise yine adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkı
yönünden ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlali İddiası
22. Başvurucu; kendisine usulüne uygun olarak tebligat
yapılmadığından, davadan haberdar edilmediğinden, davaya katılamadığından,
savunma ve delillerini sunma imkânı bulamadığından şikâyet etmekte; tebligat
çıkarılan adresin davacıya ait adres olduğunu, Mahkemece yeterli adres
araştırması yapılmadığını, davacı tarafın adresini bilmesine rağmen yanlış
adres bildirerek Mahkemeyi yanılttığını, Yargıtay ilamında adres konusunda
dayanak gösterilen vekâletnamenin 1997 tarihini taşıdığını ileri sürmektedir.
23.
Bakanlık görüş yazısında başvurucunun şikâyetlerinin adil yargılanma hakkı
kapsamında değerlendirilerek bu kapsamda görüş hazırlandığı, mülkiyet hakkına
ilişkin ayrıca görüş verilmesine gerek duyulmadığı, başvurucu ile davacı taraf
arasında yakın tarihlerde başvuruya konu yargılama dışında başka hukuki
uyuşmazlıkların da bulunduğu, buna göre İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18/3/2010 tarihli ve E.2009/401, K.2010/72 sayılı kararda
başvurucunun adresinin “İstiklal Caddesi Kallavi Sokak No:18 Beyoğlu/İstanbul”
olarak gösterildiği, bu karara dayalı olarak vekâlet ücretinin tahsili amacıyla
Kadıköy 2. İcra Müdürlüğünün E.2010/10698 sayılı dosyası ile 4/5/2010 tarihinde
başlatılan icra takibinde aynı adrese icra emri gönderildiği, yine davacının
başvurucuya 30/6/2008 tarihinde Beyoğlu 3. Noterliği aracılığıyla gönderdiği
ihtarnamede başvurucunun adresinin “Elmadağ Mahallesi Cumhuriyet Caddesi No:8
Kat:4 Daire: 7 Şişli/İstanbul” olarak gösterildiği, bu kapsamda davacının
başvurucunun güncel adresini bildiği hâlde Mahkemeye bildirmeyerek başvurucunun
davaya katılmasına ve çelişmeli yargılama ilkesinin uygulanmasına imkân
vermediği, bu yöndeki bir davranışın dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edebileceği
ve şikâyetin incelenmesinde belirtilen hususların da dikkate alınması gerektiği
bildirilmiştir.
24.
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti”
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
25.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
“Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
26.
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı
ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve
adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına
alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde
Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
biridir (AYM, E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013).
27.
Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim
hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir
şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin
mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren,
bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan
Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Öte
yandan, kişilerin haklarında yapılan yargılamaya katılabilmeleri, hakkaniyete
uygun yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerinin de etkin şekilde uygulanabilmesi bakımından oldukça önemlidir.
28.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); Sözleşme sisteminin, bazı durumlarda
Sözleşmeci Devletlerin Sözleşme’nin 6. maddesiyle güvence altına alınan
haklardan etkili olarak yararlanılmasını sağlamak için gerekli tedbirleri
almasını gerektirdiğini (Vaudelle/Fransa, B. No: 35683/97, 3/1/2001, § 52), bunun her şeyden önce hakkında dava açılan
kişinin durumdan haberdar edilmesini içerdiğini ifade etmektedir (Dilipak ve Karakaya/Türkiye, B. No:
7942/05, 24838/05, 4/3/2014, § 76).
29.
Başvuruya konu markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini davasında davacı 27/4/2009 tarihli dava dilekçesinde davalı başvurucunun
adresini “Barbaros Bulvarı Hasfırın Caddesi Sinan
Paşa İş Merkezi Kat: 4 Beşiktaş/İstanbul” olarak göstermiş, Mahkemece dava
dilekçesi davalı başvurucunun bildirilen bu adresine tebliğe çıkarılmış,
tebligat “muhatabın adresten ayrıldığı, yeni adresi olmadığından çıkış merciine
iade” şeklinde ilgili mahalle muhtarlığının notu da düşülmek suretiyle iade
edilmiştir. Bunun üzerine davacı vekili 16/9/2009 tarihli
celsede davalı başvurucuya tebligat gönderilen adresin TPE’de kayıtlı adresi
olduğunu belirterek 7201 sayılı Kanun’un 35. maddesine göre tebligat
yapılmasını istemiş ve dava dilekçesi, tensip tutanağı ve davacı delil listesi
aynı adrese 7201 sayılı Kanun’un 35. maddesine göre tebliğ edilmiştir.
Yargılamanın bundan sonraki aşamalarında da başvurucuya çıkarılan tebligatlar
aynı yöntem ile tebliğ edilmiştir.
30.
Başvurucu tebligat yapılan adresin davacının adresi olduğunu iddia etmektedir. Taraflar
arasında akdedilen 29/7/1997 tarihli devir sözleşmesi
ile başvurucu, kurucusu bulunduğu “Barbaros Bulvarı Sinan Paşa İş Merkezi Kat:
4-5, Beşiktaş/İstanbul” adresinde faaliyet sürdüren iş yerini davacı şirketin
yönetim kurulu üyelerinden N.A’ya devretmiştir. İstanbul
2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 17/7/2008 tarihli kira
sözleşmesinin feshi ve kiralananın tahliyesine ilişkin olarak taraflar arasında
görülen dava sonunda kira sözleşmesinin feshi ile davacının davalı başvurucuya
ait “Hasfırın Caddesi Sinan Paşa İş Merkezi Kat: 4-5,
Beşiktaş/İstanbul” adresindeki iş yerinden tahliyesine karar verilmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 7/6/2012 tarihli onama
ilamında da bu durum ifade edilerek davalı başvurucunun anılan adreste kat
maliki olup iş yerinin anılan karar ile davacının zilyetliğinden alınarak
başvurucuya verildiği belirtilmiştir. Ayrıca davacı taraf Beyoğlu 3.
Noterliğinin 30/6/2008 tarihli 21594 yevmiye numaralı
ihtarnamesiyle “Hasfırın Caddesi Sinan Paşa İş
Merkezi Kat: 4-5 Beşiktaş/İstanbul” adresindeki taşınmazlara ait anahtarları
notere tevdi ettiğine dair başvurucuya ihtarname göndermiş, ihtarname 2/7/2008
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
31.
Başvurucu kendisinin yaklaşık on yıldır "Cevdet Paşa Caddesi No:139/10
Bebek/Beşiktaş" adresinde ikamet ettiğini, iş adresinin de ticaret sicil
kayıtlarında "Akmazçeşme Sokak No:28/2
Beşiktaş" adresi olduğunu iddia etmektedir. İcra takibine yapılan itirazın
iptaline ilişkin olarak taraflar arasında görülen dava sonunda İstanbul 6.
Asliye Hukuk Mahkemesinin 18/3/2010 tarihli ilamında
davacı başvurucunun adresi “İstiklal Caddesi Kallavi Sokak No: 18
Beyoğlu/İstanbul” olarak gösterilmiş, bu karara dayalı olarak Kadıköy 2. İcra
Müdürlüğünün E.2010/10698 sayılı dosyası ile 4/5/2010 tarihinde başlatılan icra
takibinde de aynı adres başvurucunun adresi olarak kullanılmıştır. Yine karşı
tarafça başvurucuya gönderilen Beyoğlu 3. Noterliğinin 30/6/2008
tarihli 21594 yevmiye numaralı ihtarnamesinde başvurucu adresi “Elmadağ
Mahallesi Cumhuriyet Caddesi No: 8 Kat: 4 Daire: 7 Şişli/İstanbul” olarak
gösterilmiştir. Birbirinden farklı olan, tebligat adresi olarak kullanıldığı ve
davacı tarafça bilindiği ifade edilen adreslerden hiçbirisi başvurucunun on
yıldır kullanmakta olduğunu belirttiği ev ve işyeri adresleri ile aynı
değildir.
32.
Başvurucunun TPE nezdinde tescilli markaları bulunmakta olup başvuru formu
ekinde yer alan marka tescil belgelerinden başvurucunun adresinin “Barbaros
Bulvarı Hasfırın Caddesi Sinan Paşa İş Merkezi Kat: 4
Beşiktaş/İstanbul” şeklinde kayıtlı olduğu anlaşılmıştır. Yargıtay 11. Hukuk
Dairesinin 7/6/2012 tarihli onama ilamında da
belirtildiği gibi dava konusu markanın 2007 yılında yenilenmesi sırasında
başvurucunun aynı adresi bildirdiği, başvurucunun başka vesilelerle aynı
markayla ilgili olarak verdiği 4/5/2010 ve 26/5/2010 tarihli itiraz
dilekçelerinde de aynı adresin belirtildiği görülmüştür. Ayrıca, başvuruya konu
ilk derece mahkemesinin başvurucu vekilince temyiz edilmesi aşamasında sunulan
vekâletnamede de aynı adresin bulunduğu anlaşılmıştır.
33.
Başvurucu tebligatın usulsüz olmasını, tebligat çıkarılan adrese dayandırmakta
ve bu adresin karşı tarafın adresi olduğunu iddia etmektedir. Yukarıda detaylı olarak açıklandığı üzere (bkz. §§ 27, 28, 29)
Mahkemece tebligat çıkarılan adresin başvurucuyla tamamen ilgisiz bir adres
olmadığı, davacı tarafın bir süre kiracı olarak bulunduğu bu adreste
başvurucunun kat maliki olduğu, başvurucunun bu durumun aksini iddia etmediği,
belirtilen adresin başvurucu adına vekâletname düzenlenmesi sırasında noterde
ve yakın zamanda marka tescil işlemlerine ilişkin olarak resmî bir kurum olan
TPE nezdinde kullanıldığı anlaşılmıştır.
34.
İlk Derece Mahkemesince verilen kararı onayan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 7/6/2012 tarihli ilamında tebligatın çıkarılmasında bir
usulsüzlük bulunmadığı, Mahkemece başvurucuya çıkarılan ilk tebligatın
“adresten ayrıldığı ve yeni adresinin tespit edilemediği” meşruhatı ile iade
edildiği, bundan sonra çıkarılan tebligatın da “muhatabın adresinden ayrıldığı
ve yeni adresinin de bulunamadığı” meşruhatı ile 7201 sayılı Kanun’un 35.
maddesine uygun şekilde yapıldığı, 7201 sayılı Kanun’un 35. maddesine göre yeni
adresin sadece tebliğ memurunca araştırılması gerekmekte olup tebligat çıkaran
merci tarafından (Mahkemece) adres araştırması yapılmasına gerek bulunmadığı
ayrıca belirtilmiştir.
35.
Sonuç olarak tebligattan başvurucunun haberdar olmamasında İlk Derece
Mahkemesine atfedilecek bir kusur bulunmamaktadır. Dava ve karar tarihinde
yürürlükte bulunan 7201 sayılı Kanun’un 6099 sayılı Kanun’la yapılan
değişiklikten önceki 35. maddesi de gözetildiğinde başvurucunun resmî makamlar
ve devlet kurumları nezdinde daha önce kullanmış olduğu adrese tebligat
çıkarılmasına rağmen yargılamaya katılamaması sebebiyle İlk Derece Mahkemesinin
yeterince özenli davranmadığı söylenemez.
36.
Açıklanan nedenlerle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
37.
Başvurucu, temyiz başvurusunda ileri sürülen usule ve davanın esasına ilişkin
temyiz sebeplerine Yargıtay onama ilamında cevap verilmediğini ve gerekçenin yetersiz
olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38.
Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
39.
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı
ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve
adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan
hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer
temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın,
bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden
141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde
gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli,
B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
40.
Ancak derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda
değildir. Bununla beraber ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde
davanın sonucuna etkili olması söz konusu ise mahkeme bu hususa belirli ve açık
bir yanıt vermek zorunda olabilir. Böyle bir durumda dahi ileri sürülen
iddiaların zımnen reddi yeterli olabilir (Yasemin
Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
41.
Öte yandan temyiz mercilerinin yargılamayı yapan mahkemenin kararına
katılmaları hâlinde ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da derece mahkemesinin
gerekçesine atıf yaparak bunu kararlarına yansıtmaları yeterlidir. Burada
önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana
unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya
da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi,
§ 57).
42. Somut olayda Mahkemece; davanın niteliği gereği davalı
başvurucunun kullanılmaması sebebiyle iptali istenen markayı, tescil edildiği
41. sınıftaki hizmetlerde kullandığını ispatlaması gerektiği, ispat yükünün
davalıda olduğu, 7201 sayılı Kanun’un 35. maddesine göre davetiye tebliğ edilmesine
rağmen davalı başvurucunun davaya katılmadığı ve cevap vermediği, 556 sayılı
KHK'nın 14. maddesinde belirtilen kapsamda markanın kullanıldığına dair delil
ve belgeler ile varsa defter ve kayıtların ibraz edilmesi için kesin süre
verildiğine dair meşruhatlı tebligat gönderildiği,
davalı başvurucunun verilen sürede herhangi bir belge ibraz etmediği gibi
duruşmaya da katılmadığı, konuyla ilgili açıklama yapmadığı ve bir delil
sunmadığı, buna göre tescilli ve davaya konu markayı tescilden itibaren beş yıl
süreyle veya tescilli olduğu dönemde kesintisiz beş yıl süreyle kullanmadığı
sonucuna varıldığı gerekçeleriyle davacının iddiaları, davalının durumu ve tüm
deliller değerlendirilerek davanın kabulüne karar verilmiştir. Yargıtay tarafından yapılan
temyiz incelemesinde İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen kararın
gerekçelerine atıf yapılarak ve özellikle başvurucunun temel iddiasını
oluşturan usulsüz tebligat konusunda ayrıca gerekçe ve değerlendirme eklenerek
karar verilmiştir (bkz. § 9). Dolayısıyla İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtay
kararında yeterince gerekçe bulunmadığından söz edilemez.
43.
Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. 1.
Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
16/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.