TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
YUSUF İZZETTİN SİLİER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/2731)
Karar Tarihi: 16/12/2015
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Fatma KARAMAN ODABAŞI
Başvurucu
Yusuf İzzettin SİLİER
Vekili
Av. Selim BAKTIAYA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini davasında başvurucuya çıkarılan tebligatın usulsüz olması sebebiyle savunma ve delil sunma haklarının kullanılamaması, Yargıtay onama ilamının yeterli gerekçe içermemesi ve dava sonunda markanın hükümsüzlüğüne karar verilmiş olması nedenleriyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/4/2013 tarihinde İstanbul 3. Fikrî ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 18/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 28/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlığın 30/3/2015 tarihli görüş yazısına karşı başvurucu beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, kendisine ait özel eğitim faaliyeti sürdürülen iş yerinin devri ve kiralanması hususunda davacı şirket ve davacı şirket ortağı/yönetim kurulu üyesi olan N.A. arasında eskiye dayalı hukuki ilişki ve bu ilişki çerçevesinde süregelen hukuki uyuşmazlıklar bulunduğunu belirtmiştir.
8. Davacı şirket; “FEN BİLİMLERİ MERKEZİ” ibaresinin on yılı aşkın süredir kullanılmakta olduğu, ibareye ayırt edicilik kazandırıldığı ve marka olarak tescil ettirilmek istendiği bu kapsamda başvurucunun Türk Patent Enstitüsü (TPE) nezdinde tescilli bulunan “FEB FEN BİLİMLERİ MERKEZİ” ibareli markasının gerek ilgili mevzuat gerek yargı kararlarınca belirtildiği şekilde kullanılmadığı gerekçesiyle 24/6/1995 tarihli ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (556 sayılı KHK) 14. ve 42. maddeleri kapsamında markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesi istemiyle başvurucu aleyhine 27/4/2009 tarihinde İstanbul 3. Fikrî ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde dava açmıştır.
9. Mahkemece 17/3/2010 tarihli ve E.2009/50, K.2010/53 sayılı karar ile davanın kabulüne, markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“Davanın niteliği itibarıyla davalının, kullanılmaması sebebiyle iptali istenen markayı tescil edildiği 41. sınıftaki hizmetlerde kullandığını kanıtlaması gerektiğinden, ispat yükü davalıda olduğundan ve dava dilekçesi ile duruşma gün ve saati davalıya tebliğe çıkartıldığı halde adresten ayrıldığından bahisle iade edilmesi üzerine, davalının Ticaret Sicil Memurluğu'nda kayıtlı adresine tebligat gönderildiği anlaşılmakla, aynı adrese Tebligat Kanununun 35. maddesi gereğince davetiye tebliğ edildiği halde duruşmaya katılmadığı, davaya cevap vermediği anlaşıldığından, bu kez davalıya 556 sayılı KHK'nın 14. maddesinde belirtilen kapsamda markayı kullandığına dair delil ve belgeleri ile varsa defter ve kayıtlarını ibraz etmesi için kesin süre verildiğine dair meşruhatlı tebligat gönderilmiş ve verilen sürede herhangi bir belge ibraz edilmediği gibi duruşmaya da katılmamış ve konuyla ilgili açıklama yapmamış ve bir delil sunmamış olması sebebiyle, tescilli ve davaya konu markayı tescilden itibaren 5 yıl süreyle veya tescilli olduğu dönemde kesintisiz 5 yıl süreyle kullanmadığı sonucuna varıldığından”
10. Başvurucu tarafından temyiz edilen Karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 7/6/2012 tarihli ve E.2010/8986, K.2012/9916 sayılı ilamı ile onanmıştır. Karar gerekçesi şöyledir:
“Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve taraflar arasında İstanbul 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/149 E.-854 K. sayılı dosyasında görülen dava sonucunda verilen 17.07.2008 tarihli karar ile kira sözleşmesinin feshi nedeniyle işbu davanın davacısı … A.Ş.’nin, işbu davanın davalısı Yusuf İzzettin Silier’e ait “Hasfırın Caddesi, Sinan Paşa İş Merkezi, Kat:4-5, Beşiktaş/İstanbul” adresindeki işyerinden tahliye edilmiş bulunmasına, diğer bir deyişle işbu davada davalı Yusuf İzzettin Silier anılan adreste kat maliki olup, işyerinin anılan karar ile davacının zilyetliğinden alınarak kendisine verilmesine, kaldı ki davalı Yusuf İzzettin Silier vekilinin temyiz dilekçesinin ekinde sunduğu 18.06.1997 tarihli vekaletnamede dahi Yusuf İzzettin Silier’in adresi olarak, ‘’Hasfırın Caddesi, Sinan Paşa İş Merkezi, Kat:4-5, Beşiktaş/İstanbul” adresinin gösterilmiş bulunmasına, yine davalıya ait dava konusu markanın 28.05.2007 tarihinde yenilenmesi sırasında da davalı Yusuf İzzettin Silier tarafından TPE’ne de aynı adresin bildirilmiş olmasına, hatta anılan davalının başka vesilelerle aynı markaya dayanarak TPE’ne 04.05.2010 ve 26.05.2010 tarihlerinde yaptığı itiraz dilekçelerinde dahi anılan adresin belirtilmiş bulunmasına, bu durum karşısında mahkemece 27.04.2009 tarihinde açılan işbu davada, davalı Yusuf İzzettin Silier için “Hasfırın Caddesi, Sinan Paşa İş Merkezi, Kat:4-5, Beşiktaş/İstanbul” adresine tebligat çıkarılmasında bir usulsüzlüğün bulunmamasına, mahkemece davalıya keşide edilen ilk tebligatın “adresten ayrıldığı ve yeni adresinin tespit edilemediği” meşruhatı ile iade edilmesine, bundan sonra çıkarılan tebligatın da “muhatabın adresinden ayrıldığı ve yeni adresinin de bulunamadığı” meşruhatı ile Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine uygun şekilde yapılmış olmasına, daha sonraki tebligatların da aynı şekilde yapılmasına, ayrıca Tebligat Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca yeni adresin sadece tebliğ memurunca araştırılması gerekmekte olup, tebligat çıkaran mercice (Mahkemece) adres araştırması yapılmasına gerek bulunmamasına göre…”
11. Başvurucunun karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 22/2/2013 tarihli ve E.2012/16908, K.2013/3174 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
12. Nihai karar 26/3/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş olup bireysel başvurunun 24/4/2013 tarihinde yapıldığı anlaşılmıştır.
B. İlgili Hukuk
13. 556 sayılı KHK’nın “Markanın kullanılması” kenar başlıklı 14. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Markanın, tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde, haklı bir neden olmadan kullanılmaması veya bu kullanıma beş yıllık bir süre için kesintisiz ara verilmesi halinde, marka iptal edilir.”
14. Aynı KHK’nın 42. maddesinin Anayasa Mahkemesinin 9/4/2014 tarihli ve E.2013/147, K.2014/75 sayılı kararı ile iptal edilen ancak dava ve karar tarihinde yürürlükte bulunan birinci fıkrasının (c) bendi şöyledir:
“ Aşağıdaki hallerde markanın hükümsüz sayılmasına yetkili mahkeme tarafından karar verilir:
…
c)14 üncü maddeye aykırılık. (Ancak, 5 yılın dolması ile davanın açıldığı tarih arasında ciddi biçimde kullanma hükümsüzlük nedeni sayılmaz. Dava açılacağı düşünülerek kullanma gerçekleşmiş ise, mahkeme davanın açılmasından önceki üç ay içerisinde gerçekleşen kullanmayı dikkate almaz.)”
15. 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11/1/2011 tarihli ve 6099 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki 10. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır.”
16. 7201 sayılı Kanun’un 6099 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki 34. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu fasıl hükümleri adli, idari ve askeri kaza mercilerince yapılacak tebligat işlerinde tatbik olunur.”
17. 7201 sayılı Kanun’un 6099 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki 35. maddesi şöyledir:
“Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.
(Değişik: 19/3/2003-4829/11 md.) Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve yeni adres tebliğ memurunca da tespit edilemediği takdirde tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi, tebliğ tarihi sayılır.
(Değişik: 19/3/2003-4829/11 md.) Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılır.
(Ek: 06/06/1985 – 3220/12 md.) Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, taraflar arasında yapılan, imzası resmi merciler önünde ikrar olunmuş sözleşmelerde belirtilen adresler ile kamu kurum ve kuruluşları ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, ticaret sicillerine ve esnaf ve sanatkarlar sicillerine verilen en son adreslerdeki değişiklikler hakkında da bu madde hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 16/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 24/4/2013 tarihli ve 2013/2731 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; kendisine ait markanın kullanılmaması sebebiyle hükümsüzlüğüne ilişkin olarak açılan davada taraf teşkili sağlanmadan usulsüz tebligat yapılarak karar verildiğini, adresi olarak gösterilen ve tebligat çıkarılan adresin davacıya ait olduğunu, kendisinin yaklaşık olarak on yıldır "Cevdet Paşa Caddesi No:139/10 Bebek/Beşiktaş" adresinde ikamet ettiğini, iş adresinin de ticaret sicil kayıtlarında "Akmazçeşme Sokak No:28/2 Beşiktaş" olarak geçtiğini, Yargıtay ilamında adres olarak dayanak gösterilen vekâletnamenin 1997 tarihini taşıdığını, Mahkemenin İstanbul Ticaret Sicili Memurluğuna yazdığı yazıya eksik ve hatalı cevap verildiğini, Mahkemece yeterli adres araştırması yapılmadığını, adresi davacı tarafından bilmesine rağmen yanlış adres bildirilerek Mahkemenin yanılttığını, usulsüz tebligat nedeniyle savunma hakkını ve davada delillerini bildirme hakkını kullanamadığını, Yargıtay onama ilamının yeterli gerekçe içermediğini, bir kısım temyiz itirazlarına cevap verilmediğini belirterek Anayasa’nın 35. ve 36. maddeleri kapsamında güvence altına alınman mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile dosyanın yeniden yargılama yapılmak üzere Mahkemesine gönderilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
20. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, başvuruya konu markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkin davasıyla ilgili olarak Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
21. Başvurucunun; davada taraf teşkili sağlanmadan usulsüz tebligat yapılarak karar verilmesi, savunma ve davada delillerini bildirme hakkını kullanamaması ve tebligatın usulsüz olmasına bağlı olarak aleyhine açılan davanın kabulüne, markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesine yönelik şikâyetinin özünün mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiası olduğu anlaşıldığından konu mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmiş; Yargıtay ilamının yeterli gerekçe içermediği ve bir kısım temyiz itirazlarına cevap verilmediği yönündeki iddiası ise yine adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkı yönünden ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlali İddiası
22. Başvurucu; kendisine usulüne uygun olarak tebligat yapılmadığından, davadan haberdar edilmediğinden, davaya katılamadığından, savunma ve delillerini sunma imkânı bulamadığından şikâyet etmekte; tebligat çıkarılan adresin davacıya ait adres olduğunu, Mahkemece yeterli adres araştırması yapılmadığını, davacı tarafın adresini bilmesine rağmen yanlış adres bildirerek Mahkemeyi yanılttığını, Yargıtay ilamında adres konusunda dayanak gösterilen vekâletnamenin 1997 tarihini taşıdığını ileri sürmektedir.
23. Bakanlık görüş yazısında başvurucunun şikâyetlerinin adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilerek bu kapsamda görüş hazırlandığı, mülkiyet hakkına ilişkin ayrıca görüş verilmesine gerek duyulmadığı, başvurucu ile davacı taraf arasında yakın tarihlerde başvuruya konu yargılama dışında başka hukuki uyuşmazlıkların da bulunduğu, buna göre İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18/3/2010 tarihli ve E.2009/401, K.2010/72 sayılı kararda başvurucunun adresinin “İstiklal Caddesi Kallavi Sokak No:18 Beyoğlu/İstanbul” olarak gösterildiği, bu karara dayalı olarak vekâlet ücretinin tahsili amacıyla Kadıköy 2. İcra Müdürlüğünün E.2010/10698 sayılı dosyası ile 4/5/2010 tarihinde başlatılan icra takibinde aynı adrese icra emri gönderildiği, yine davacının başvurucuya 30/6/2008 tarihinde Beyoğlu 3. Noterliği aracılığıyla gönderdiği ihtarnamede başvurucunun adresinin “Elmadağ Mahallesi Cumhuriyet Caddesi No:8 Kat:4 Daire: 7 Şişli/İstanbul” olarak gösterildiği, bu kapsamda davacının başvurucunun güncel adresini bildiği hâlde Mahkemeye bildirmeyerek başvurucunun davaya katılmasına ve çelişmeli yargılama ilkesinin uygulanmasına imkân vermediği, bu yöndeki bir davranışın dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edebileceği ve şikâyetin incelenmesinde belirtilen hususların da dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.
24. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013).
27. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Öte yandan, kişilerin haklarında yapılan yargılamaya katılabilmeleri, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin de etkin şekilde uygulanabilmesi bakımından oldukça önemlidir.
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); Sözleşme sisteminin, bazı durumlarda Sözleşmeci Devletlerin Sözleşme’nin 6. maddesiyle güvence altına alınan haklardan etkili olarak yararlanılmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almasını gerektirdiğini (Vaudelle/Fransa, B. No: 35683/97, 3/1/2001, § 52), bunun her şeyden önce hakkında dava açılan kişinin durumdan haberdar edilmesini içerdiğini ifade etmektedir (Dilipak ve Karakaya/Türkiye, B. No: 7942/05, 24838/05, 4/3/2014, § 76).
29. Başvuruya konu markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini davasında davacı 27/4/2009 tarihli dava dilekçesinde davalı başvurucunun adresini “Barbaros Bulvarı Hasfırın Caddesi Sinan Paşa İş Merkezi Kat: 4 Beşiktaş/İstanbul” olarak göstermiş, Mahkemece dava dilekçesi davalı başvurucunun bildirilen bu adresine tebliğe çıkarılmış, tebligat “muhatabın adresten ayrıldığı, yeni adresi olmadığından çıkış merciine iade” şeklinde ilgili mahalle muhtarlığının notu da düşülmek suretiyle iade edilmiştir. Bunun üzerine davacı vekili 16/9/2009 tarihli celsede davalı başvurucuya tebligat gönderilen adresin TPE’de kayıtlı adresi olduğunu belirterek 7201 sayılı Kanun’un 35. maddesine göre tebligat yapılmasını istemiş ve dava dilekçesi, tensip tutanağı ve davacı delil listesi aynı adrese 7201 sayılı Kanun’un 35. maddesine göre tebliğ edilmiştir. Yargılamanın bundan sonraki aşamalarında da başvurucuya çıkarılan tebligatlar aynı yöntem ile tebliğ edilmiştir.
30. Başvurucu tebligat yapılan adresin davacının adresi olduğunu iddia etmektedir. Taraflar arasında akdedilen 29/7/1997 tarihli devir sözleşmesi ile başvurucu, kurucusu bulunduğu “Barbaros Bulvarı Sinan Paşa İş Merkezi Kat: 4-5, Beşiktaş/İstanbul” adresinde faaliyet sürdüren iş yerini davacı şirketin yönetim kurulu üyelerinden N.A’ya devretmiştir. İstanbul 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 17/7/2008 tarihli kira sözleşmesinin feshi ve kiralananın tahliyesine ilişkin olarak taraflar arasında görülen dava sonunda kira sözleşmesinin feshi ile davacının davalı başvurucuya ait “Hasfırın Caddesi Sinan Paşa İş Merkezi Kat: 4-5, Beşiktaş/İstanbul” adresindeki iş yerinden tahliyesine karar verilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 7/6/2012 tarihli onama ilamında da bu durum ifade edilerek davalı başvurucunun anılan adreste kat maliki olup iş yerinin anılan karar ile davacının zilyetliğinden alınarak başvurucuya verildiği belirtilmiştir. Ayrıca davacı taraf Beyoğlu 3. Noterliğinin 30/6/2008 tarihli 21594 yevmiye numaralı ihtarnamesiyle “Hasfırın Caddesi Sinan Paşa İş Merkezi Kat: 4-5 Beşiktaş/İstanbul” adresindeki taşınmazlara ait anahtarları notere tevdi ettiğine dair başvurucuya ihtarname göndermiş, ihtarname 2/7/2008 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
31. Başvurucu kendisinin yaklaşık on yıldır "Cevdet Paşa Caddesi No:139/10 Bebek/Beşiktaş" adresinde ikamet ettiğini, iş adresinin de ticaret sicil kayıtlarında "Akmazçeşme Sokak No:28/2 Beşiktaş" adresi olduğunu iddia etmektedir. İcra takibine yapılan itirazın iptaline ilişkin olarak taraflar arasında görülen dava sonunda İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18/3/2010 tarihli ilamında davacı başvurucunun adresi “İstiklal Caddesi Kallavi Sokak No: 18 Beyoğlu/İstanbul” olarak gösterilmiş, bu karara dayalı olarak Kadıköy 2. İcra Müdürlüğünün E.2010/10698 sayılı dosyası ile 4/5/2010 tarihinde başlatılan icra takibinde de aynı adres başvurucunun adresi olarak kullanılmıştır. Yine karşı tarafça başvurucuya gönderilen Beyoğlu 3. Noterliğinin 30/6/2008 tarihli 21594 yevmiye numaralı ihtarnamesinde başvurucu adresi “Elmadağ Mahallesi Cumhuriyet Caddesi No: 8 Kat: 4 Daire: 7 Şişli/İstanbul” olarak gösterilmiştir. Birbirinden farklı olan, tebligat adresi olarak kullanıldığı ve davacı tarafça bilindiği ifade edilen adreslerden hiçbirisi başvurucunun on yıldır kullanmakta olduğunu belirttiği ev ve işyeri adresleri ile aynı değildir.
32. Başvurucunun TPE nezdinde tescilli markaları bulunmakta olup başvuru formu ekinde yer alan marka tescil belgelerinden başvurucunun adresinin “Barbaros Bulvarı Hasfırın Caddesi Sinan Paşa İş Merkezi Kat: 4 Beşiktaş/İstanbul” şeklinde kayıtlı olduğu anlaşılmıştır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 7/6/2012 tarihli onama ilamında da belirtildiği gibi dava konusu markanın 2007 yılında yenilenmesi sırasında başvurucunun aynı adresi bildirdiği, başvurucunun başka vesilelerle aynı markayla ilgili olarak verdiği 4/5/2010 ve 26/5/2010 tarihli itiraz dilekçelerinde de aynı adresin belirtildiği görülmüştür. Ayrıca, başvuruya konu ilk derece mahkemesinin başvurucu vekilince temyiz edilmesi aşamasında sunulan vekâletnamede de aynı adresin bulunduğu anlaşılmıştır.
33. Başvurucu tebligatın usulsüz olmasını, tebligat çıkarılan adrese dayandırmakta ve bu adresin karşı tarafın adresi olduğunu iddia etmektedir. Yukarıda detaylı olarak açıklandığı üzere (bkz. §§ 27, 28, 29) Mahkemece tebligat çıkarılan adresin başvurucuyla tamamen ilgisiz bir adres olmadığı, davacı tarafın bir süre kiracı olarak bulunduğu bu adreste başvurucunun kat maliki olduğu, başvurucunun bu durumun aksini iddia etmediği, belirtilen adresin başvurucu adına vekâletname düzenlenmesi sırasında noterde ve yakın zamanda marka tescil işlemlerine ilişkin olarak resmî bir kurum olan TPE nezdinde kullanıldığı anlaşılmıştır.
34. İlk Derece Mahkemesince verilen kararı onayan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 7/6/2012 tarihli ilamında tebligatın çıkarılmasında bir usulsüzlük bulunmadığı, Mahkemece başvurucuya çıkarılan ilk tebligatın “adresten ayrıldığı ve yeni adresinin tespit edilemediği” meşruhatı ile iade edildiği, bundan sonra çıkarılan tebligatın da “muhatabın adresinden ayrıldığı ve yeni adresinin de bulunamadığı” meşruhatı ile 7201 sayılı Kanun’un 35. maddesine uygun şekilde yapıldığı, 7201 sayılı Kanun’un 35. maddesine göre yeni adresin sadece tebliğ memurunca araştırılması gerekmekte olup tebligat çıkaran merci tarafından (Mahkemece) adres araştırması yapılmasına gerek bulunmadığı ayrıca belirtilmiştir.
35. Sonuç olarak tebligattan başvurucunun haberdar olmamasında İlk Derece Mahkemesine atfedilecek bir kusur bulunmamaktadır. Dava ve karar tarihinde yürürlükte bulunan 7201 sayılı Kanun’un 6099 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki 35. maddesi de gözetildiğinde başvurucunun resmî makamlar ve devlet kurumları nezdinde daha önce kullanmış olduğu adrese tebligat çıkarılmasına rağmen yargılamaya katılamaması sebebiyle İlk Derece Mahkemesinin yeterince özenli davranmadığı söylenemez.
36. Açıklanan nedenlerle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
37. Başvurucu, temyiz başvurusunda ileri sürülen usule ve davanın esasına ilişkin temyiz sebeplerine Yargıtay onama ilamında cevap verilmediğini ve gerekçenin yetersiz olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
39. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
40. Ancak derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Bununla beraber ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması söz konusu ise mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir. Böyle bir durumda dahi ileri sürülen iddiaların zımnen reddi yeterli olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
41. Öte yandan temyiz mercilerinin yargılamayı yapan mahkemenin kararına katılmaları hâlinde ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da derece mahkemesinin gerekçesine atıf yaparak bunu kararlarına yansıtmaları yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
42. Somut olayda Mahkemece; davanın niteliği gereği davalı başvurucunun kullanılmaması sebebiyle iptali istenen markayı, tescil edildiği 41. sınıftaki hizmetlerde kullandığını ispatlaması gerektiği, ispat yükünün davalıda olduğu, 7201 sayılı Kanun’un 35. maddesine göre davetiye tebliğ edilmesine rağmen davalı başvurucunun davaya katılmadığı ve cevap vermediği, 556 sayılı KHK'nın 14. maddesinde belirtilen kapsamda markanın kullanıldığına dair delil ve belgeler ile varsa defter ve kayıtların ibraz edilmesi için kesin süre verildiğine dair meşruhatlı tebligat gönderildiği, davalı başvurucunun verilen sürede herhangi bir belge ibraz etmediği gibi duruşmaya da katılmadığı, konuyla ilgili açıklama yapmadığı ve bir delil sunmadığı, buna göre tescilli ve davaya konu markayı tescilden itibaren beş yıl süreyle veya tescilli olduğu dönemde kesintisiz beş yıl süreyle kullanmadığı sonucuna varıldığı gerekçeleriyle davacının iddiaları, davalının durumu ve tüm deliller değerlendirilerek davanın kabulüne karar verilmiştir. Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesinde İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen kararın gerekçelerine atıf yapılarak ve özellikle başvurucunun temel iddiasını oluşturan usulsüz tebligat konusunda ayrıca gerekçe ve değerlendirme eklenerek karar verilmiştir (bkz. § 9). Dolayısıyla İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtay kararında yeterince gerekçe bulunmadığından söz edilemez.
43. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
16/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.