TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OSMAN MUZMUL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2736)
|
|
Karar Tarihi: 2/12/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Osman MUZMUL
|
Vekili
|
:
|
Av. Ayşegül ULUŞAHİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvuru 22/3/1999 tarihinde Silivri Sulh
Hukuk Mahkemesinde açılan ortaklığın giderilmesi davasında temyiz süresi
geçtikten sonra yapılan temyiz talebinin kabul edilmesi ve yargılamanın makul
sürede sonuçlanmaması nedenleriyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru 12/4/2013 tarihinde Silivri Sulh Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 31/10/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4.
Bölüm Başkanı tarafından 13/2/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5.
Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş,
başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir.
6.
Bakanlığın 21/4/2015 tarihli görüş yazısı 5/5/2015
tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş; başvurucu vekili, Bakanlık
cevabına karşı beyanlarını 15/5/2015 tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7.
Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit
edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8.
Başvurucu, İstanbul ili Silivri ilçesi Beyciler köyünde bulunan 17, 69, 642,
684, 722, 849, 859 ve 1166 parsel numaralı taşınmazları düzenleme şeklinde
gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile satın aldığını ve 1/2 oranında paylı
maliki olduğunu iddia ederek diğer malik İ.Ş. aleyhine 22/3/1999
tarihinde Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinin E.1999/221 sayılı dosyasında
ortaklığın giderilmesi davası açmıştır.
9.
Mahkemenin 1/4/2002 tarihli ve E.1999/221, K.2002/289
sayılı kararıyla başvurucunun taşınmazların 1/2 payının maliki olduğu, 5/3/2002
tarihinde keşif yapıldığı ve bilirkişi raporları alındığı, teknik bilirkişi
raporunda dava konusu 69 parsel numaralı taşınmazın iki eşit parçaya ifrazının
mümkün olduğunun, diğer parsellerin bölünemeyeceğinin tespit edildiği
belirtilerek 69 parsel numaralı taşınmaz yönünden ortaklığın aynen taksim yolu
ile davadan feragat edilen 642 parsel numaralı taşınmaz dışındaki diğer
parseller yönünden ise satış yoluyla ortaklığın giderilmesine karar
verilmiştir.
10.
Yine başvurucu; İstanbul ili Silivri ilçesi Beyciler köyünde bulunan 529 ve 530
parsel numaralı taşınmazların Silivri Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1998/401,
K.1998/564 sayılı kararıyla 1/2 oranında paylı maliki olduğunu iddia ederek
diğer malik İ.Ş. aleyhine 16/6/1999 tarihinde Silivri
Sulh Hukuk Mahkemesinin E.1999/523 sayılı dosyasında ortaklığın giderilmesi davası
açmıştır.
11.
Mahkemenin 11/4/2002 tarihli ve E.1999/523, K.2002/433
sayılı kararıyla başvurucunun taşınmazların 1/2 payının maliki olduğu,
28/3/2002 tarihinde keşif yapıldığı ve bilirkişi raporları alındığı, teknik
bilirkişi raporunda aynen taksimin mümkün olmadığının tespit edildiği
belirtilerek satış suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verilmiştir.
12.
Her iki dava dosyasındaki davalı İ.Ş. 13/2/2002
tarihinde vefat etmiştir.
13.
Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinin kararına dayalı olarak 18/11/2004
tarihinde, paydaşlığın satış suretiyle sona erdirilmesinden dolayı 1/2 hissesi
İ.Ş. adına kayıtlı olan 17, 684, 722, 849, 859 ve 1116 parsel numaralı
taşınmazların başvurucunun mevcut hissesiyle birleştirildiği belirtilerek
25/11/2004 tarihinde başvurucu adına tescil edilmiş; 529 ve 530 parsel numaralı
taşınmazlar satılarak başka bir şahıs adına tapuya tescil edilmiştir.
14.
Davalı İ.Ş.nin mirasçıları 16/11/2005
tarihinde Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinin E.2005/1030 sayılı dava dosyasında
Silivri ilçesi Beyciler köyünde bulunan 529 ve 530 parsel numaralı taşınmazlar
hakkında, taşınmazların 1/2 hissesinin maliki olan miras bırakanları aleyhine
ortaklığın giderilmesi talebiyle Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinin E.1999/523
sayılı dosyasında dava açıldığını, miras bırakanları İ.Ş.nin
13/2/2002 tarihinde vefat ettiğini, başvurucunun bu durumu bilmesine karşın
mirasçıları davaya dâhil etmediğini ve yargılamaya devam edildiğini, ortaklığın
satış suretiyle giderilmesine karar verildiğini, kararın kesinleştiğini ve
satış işlemlerinin gerçekleştiğini belirterek yargılamanın yenilenmesini talep
etmişlerdir.
15.
Yine davalı İ.Ş.nin mirasçıları 16/11/2005
tarihinde Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinin E.2005/1031 sayılı dava dosyasında
Silivri ilçesi Beyciler köyünde bulunan 17, 69, 642, 684, 722, 849, 859 ve 1166
parsel numaralı taşınmazlar hakkında, taşınmazların 1/2 hissesinin maliki olan
miras bırakanları aleyhine ortaklığın giderilmesi talebiyle Silivri Sulh Hukuk
Mahkemesinin E.1999/221 sayılı dosyasında dava açıldığını, miras bırakanları İ.Ş.nin 13/2/2002 tarihinde vefat ettiğini, başvurucunun bu
durumu bilmesine karşın mirasçıları davaya dâhil etmediğini ve yargılamaya
devam edildiğini, ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verildiğini,
kararın kesinleşerek satış işlemlerinin gerçekleştiğini belirterek yargılamanın
yenilenmesini talep etmişlerdir.
16.
Mahkemenin 18/10/2006 tarihli kararıyla E.2005/1031
sayılı dava dosyası, aralarında hukuki ve fiilî bağlantı bulunduğu belirtilerek
E.2005/1030 sayılı dava dosyasıyla birleştirilmiş; yargılamaya Mahkemenin
E.2005/1030 sayılı dava dosyası üzerinden devam edilmiştir.
17.
Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinin 15/6/2007 tarihli ve
E.2005/1030, K.2007/569 sayılı kararında; yargılamanın yenilenmesinin
kesinleşmiş mahkeme kararlarına karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yolu
olduğu, davacıların miras bırakanları İ.Ş.nin karar
tarihinden önce 13/2/2002 tarihinde vefat ettiği; davacıların, İ.Ş. aleyhine
verilen Mahkemenin 1/4/2002 tarihli ve E.1999/221 K.2002/289 sayılı kararı ile
11/4/2002 tarihli ve E.1999/523, K.2002/433 sayılı kararını temyiz etmekte
hukuki yararlarının bulunduğu belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.
18.
Davacıların temyizi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 11/2/2008
tarihli ve E.2007/13087, K.2008/1225 sayılı ilamıyla İlk Derece Mahkemesinin
kararı onanmıştır.
19.
Davacıların karar düzeltme istemi üzerine aynı Dairenin 16/7/2008
tarihli ve E.2008/8393, K.2008/9506 sayılı ilamıyla ortaklığın giderilmesi davalarında
karar düzeltme isteminde bulunulamayacağı belirtilerek karar düzeltme
dilekçelerinin reddine karar verilmiştir.
20.
Davalı İ.Ş.nin mirasçıları 21/8/2008
tarihli temyiz dilekçesinde miras bırakanları İ.Ş.nin
yargılama devam ederken vefat ettiğini, mirasçıların davaya dâhil edilmemesi
nedeniyle verilen kararın usule aykırı olduğunu, nitekim yargılamanın
yenilenmesi talebinde bulunduklarını, Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinin
E.2005/1030 sayılı kararında İ.Ş.nin mirasçılarının
kararı temyiz etmekte hukuki yararları bulunduğunun ifade edildiğini belirterek
Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinin 11/4/2002 tarihli ve E.1999/523, K.2002/433
sayılı kararının bozulmasını talep etmişlerdir.
21.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 24/3/2009 tarihli ve
E.2008/14201, K.2009/2475 sayılı ilamıyla hükmün, temyiz isteminde bulunan
16/11/2005 tarihinde tebliğ edildiği; temyiz dilekçesinin sekiz günlük yasal
süre geçtikten sonra 21/8/2008 tarihinde verilmiş olduğu belirtilerek 1/6/1990
tarihli ve E.1989/3, K.1990/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı gereğince
temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.
22.
Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 20/10/2009
tarihli ve E.2009/8924, K.2009/8698 sayılı ilamıyla ortaklığın giderilmesi
davalarında karar düzeltme isteminde bulunulamayacağı belirtilerek
reddedilmiştir.
23.
Davalı İ.Ş.nin mirasçıları 21/8/2008
tarihli temyiz dilekçesinde miras bırakanları İ.Ş.nin
yargılama devam ederken vefat ettiğini, mirasçıların davaya dâhil edilmemesi
nedeniyle verilen kararın usule aykırı olduğunu, nitekim yargılamanın
yenilenmesi talebinde bulunduklarını, Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinin
E.2005/1030 sayılı kararında İ.Ş.nin mirasçılarının
kararı temyiz etmekte hukuki yararları bulunduğunun ifade edildiğini belirterek
Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinin 1/4/2002 tarihli ve E.1999/221, K.2002/289
sayılı kararının bozulmasını talep etmişlerdir.
24.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 3/2/2009 tarihli ve
E.2008/11923, K.2009/805 sayılı ilamında; kararın süresi içinde temyiz
edildiği, davalı İ.Ş.nin yargılama devam etmekte iken
13/2/2002 tarihinde vefat ettiğinin anlaşıldığı, bu durumda davalı İ.Ş.nin mirasçılık belgesinde adı geçen tüm mirasçılarının
davaya dâhil edilmesi, mirasçılara usulüne uygun dava dilekçesinin tebliğ
olunması ve taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esası hakkında karar
verilmesi gerektiği belirtilerek İlk Derece Mahkemesinin kararı bozulmuştur.
25.
Karar düzeltme istemi üzerine aynı Dairenin 17/6/2009
tarihli ve E.2009/6621, K.2009/5782 sayılı ilamıyla ortaklığın giderilmesi
davalarında karar düzeltme isteminde bulunulamayacağı belirtilerek karar
düzeltme dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
26.
Bozmaya uyularak yapılan yargılamada Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinin 10/10/2012 tarihli ve E.2009/1020, K.2012/904 sayılı
kararıyla taraf teşkilinin sağlandığı, keşif yapıldığı, taşınmazlardaki
ortaklığın giderilmesine engel bir durumun bulunmadığı, taşınmazların niteliği,
pay ve paydaş sayıları itibarıyla aynen taksimin mümkün olmadığı belirtilerek
Beyciler köyü 17, 684, 849, 859 ve 1166 parsel numaralı taşınmazlardaki
ortaklığın satış suretiyle giderilmesine, 642 parsel numaralı taşınmazla ilgili
olarak feragat nedeniyle davanın reddine, 69 ve 722 parsel numaralı
taşınmazlarla ilgili olarak ise dava dışı satım nedeniyle karar verilmesine yer
olmadığına karar verilmiştir.
27.
Temyiz üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 18/2/2013
tarihli ve E.2012/19088, K.2013/2596 sayılı ilamında paydaşlığın giderilmesi
davalarında paydaş ve ortakların tümünün davada taraf olarak gösterilmesinin
gerektiği, taraf teşkili sağlanmadan yapılan yargılamada ağır yargılama
hatasının yapılacağı, bu hususun kamu düzenine ilişkin olduğu belirtilerek İlk
Derece Mahkemesinin kararı onanmıştır.
28.
Karar başvurucuya 20/3/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
29.
Başvurucu 12/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
30. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun maddesi şöyledir:
“Davaya ehliyet
Kanunu Medeni ile tayin olunmuştur.”
31. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 28.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kişilik, çocuğun sağ
olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer.”
32.
1086 sayılı mülga Kanun'un 26/9/2004 tarihli ve 5236
sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki 427. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
(DEĞİŞİK MADDE RGT: 18.07.1981 RG NO: 17404
KANUN NO: 2494/23)
“Mahkemelerden
verilen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Davada haklı çıkmış
olan taraf da hukuki yararı bulunmak şartıyla, hükmü temyiz edebilir.”
33.
1086 sayılı mülga Kanun'un 5236 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki
428. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Mahkemei
Temyiz aşağıda beyan olunan esbaptan dolayı temyiz olunan hükmü nakzeder.
1- Kanunun ve iki
taraf beynindeki mukavelenin yanlış tatbik edilmiş olması.
..
..
4- Usulü muhakemeye muhalefet edilmesi
5- Meselei maddiyenin takdirinde
hata edilmesi
6 - İki taraftan
birinin davasını ispat için serdettiği delillerin sebebi kanuniye müstenit olmıyarak kabul edilmemesi, Usulü muhakemeye muhalefetten
dolayı bir hükmün nakzolunabilmesi mahkemeye ait vazaifte usulü muhakemenin ihlal olunmasına ve işbu kusur
ve hatanın lahik olan hükmü tağyir edecek derecede
bulunmasına veya müddei, yahut müddeaaleyh
tarafından usulü muhakemenin tağyir ve ihlal olunduğunu ispat edecek derecede
itiraz olunup da mahkemede tetkik edilmemiş olmasına mütevakkıftır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
34.
Mahkemenin 2/12/2015 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvurucunun 12/4/2013 tarihli ve 2013/2736 numaralı bireysel
başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
35.
Başvurucu 22/3/1999 ve 16/6/1999 tarihlerinde Silivri
Sulh Hukuk Mahkemesinin E.1999/221 ve E.1999/523 sayılı dava dosyalarında;
farklı parsel numaralı taşınmazlar hakkında aynı davalı aleyhine ortaklığın
giderilmesi davası açtığını, davalının yargılama yapılırken vefat ettiğini
bilmediğini, davaların sonuçlandırılarak davalı vekiline kararların tebliğ
edildiğini, taşınmazlar hakkında verilen Mahkeme kararlarının icra edilerek
taşınmazların satış işlemlerinin gerçekleştirildiğini, davalının mirasçılarının
16/11/2005 tarihinde yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunduklarını ve en
geç bu tarihte kararlardan haberdar olduklarını, Mahkeme kararlarının temyiz
sürelerinin geçmesine ve kesinleşmesine rağmen davalının mirasçıları tarafından
kararların 21/8/2008 tarihinde temyiz edildiğini, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin
26/3/2009 tarihli ilamıyla Mahkemenin E.1999/523 sayılı dava dosyası hakkında
davalılara kararın 16/11/2005 tarihinde tebliğ edildiği ve temyiz dilekçesinin
sekiz günlük yasal süre geçtikten sonra verildiği belirtilerek temyiz isteminin
reddine karar verildiğini, Mahkemenin E.1999/221 sayılı kararının temyizi
üzerine ise bu durumun Yargıtay 6. Dairesi tarafından dikkate alınmadığını ve
kararın bozulduğunu, kararların temyiz sürelerinin geçirildiği yönündeki
iddiasını temyiz ve maddi hata düzeltme dilekçelerinde belirtmesine karşın bu
iddiasının dikkate alınmadığını, daha önce satışı yapılarak adına tescil edilen
taşınmazların yeniden satışının yapılması durumunun ortaya çıktığını ve
yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
Başvuru
formu ve ekleri incelendiğinde başvurunun, adil yargılanma hakkının ihlali
iddiasına yönelik olduğu görülmektedir. Başvurucu her ne kadar mülkiyet
hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de bu iddiaların özü, kararın
temyiz süresinin geçirildiği yönündeki iddiasının temyiz ve maddi hata düzeltme
dilekçelerinde belirtilmesine karşın dikkate alınmadığı, Yargıtay kararının
yeterli gerekçe ihtiva etmediği hususu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp
olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları
gerekçeli karar hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir. Başvurucunun
yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı yönündeki şikâyeti ise ayrıca
incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Gerekçeli Karar Hakkının
İhlali İddiası
36.
Başvurucunun; kararın temyiz süresinin geçirildiği yönündeki iddiasının temyiz
ve maddi hata düzeltme dilekçelerinde belirtilmesine karşın dikkate alınmadığı,
Yargıtay kararının yeterli gerekçe ihtiva etmediği şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir
kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı
İddiası
37.
Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun
olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden
de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
38.
Başvurucu; Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinin E.1999/221 ve E.1999/523 sayılı dava
dosyalarında farklı parsel numaralı taşınmazlar hakkında aynı davalı aleyhine
ortaklığın giderilmesi davası açtığını, davalının yargılama yapılırken vefat
ettiğini bilmediğini, davaların sonuçlandırıldığını ve davalı vekiline
kararların tebliğ edildiğini, taşınmazlar hakkında verilen Mahkeme kararlarının
icra edilerek taşınmazların satış işlemlerinin gerçekleştirildiğini, davalının
mirasçılarının 16/11/2005 tarihinde yargılamanın
yenilenmesi isteminde bulunduklarını ve en geç bu tarihte kararlardan haberdar
olduklarını, Mahkeme kararlarının temyiz sürelerinin geçmesine ve
kesinleşmesine rağmen davalının mirasçıları tarafından kararların 21/8/2008
tarihinde temyiz edildiğini, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 24/3/2009 tarihli
ilamıyla Mahkemenin E.1999/523 sayılı dava dosyası hakkında davalılara kararın
16/11/2005 tarihinde tebliğ edildiği ve temyiz dilekçesinin sekiz günlük yasal
süre geçtikten verildiği belirtilerek temyiz isteminin reddine karar
verildiğini, Mahkemenin E.1999/221 sayılı kararının temyizi üzerine ise bu
durumun Yargıtay 6. Hukuk Dairesi tarafından dikkate alınmadığını ve kararın
bozulduğunu, kararların temyiz sürelerinin geçirildiği yönündeki iddiasını
temyiz ve maddi hata düzeltme dilekçelerinde belirtmesine karşın bu iddiasının
dikkate alınmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
39.
Bakanlığın görüş yazısında aynı mahiyette iki ayrı ortaklığın giderilmesi
davasının mevcut olduğu, mirasçıların vekilinin ifadesine göre iki dava
açısından da tüm sonuçların 26/10/2005 tarihinde
mirasçılar tarafından öğrenildiğinin belirlendiği, Yargıtay 6. Hukuk Dairesince
mahiyeti ve süreci aynı olan iki davaya ilişkin farklı değerlendirme yapılması
sonucunda delillerin keyfî değerlendirilmesi veya bariz takdir hatası hususlarının
bulunup bulunmadığı yönündeki tespitin Anayasa Mahkemesinin takdirinde olduğu
ifade edilmiştir.
40.
Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı, şikâyetlerinin adil yargılanma hakkı
çerçevesinde değerlendirildiğini, Mahkemece verilen kesinleşmiş hükmün ortadan
kaldırıldığını bu nedenle mülkiyet hakkının da ihlal edildiğini ifade etmiş; ayrıca
başvuru formundaki şikâyetlerini tekrarlamıştır.
41.
Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti"
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
42.
Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."
43.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni
hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine
yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız
ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete
uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir."
44. Gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi adil yargılanma
hakkının somut görünümlerinden biridir (Kırmızı Gaa İnşaat Turizm
Gıda San. Tic. A.Ş., B. No: 2013/2370,
11/12/2014, § 42). Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü, Sözleşme'nin 6. maddesi ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı
ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve
diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
Ayrıca hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli
karar hakkı, Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrasında yer verilen "Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır." hükmüyle mahkemelerin uyması gereken
bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir (Muhittin
Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama
Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013,
§ 25).
45. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her
türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama
Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, § 26). Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle
birlikte kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin özet
de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014,
§ 33).
46. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının
mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya
güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru
yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen
bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı
gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez
(Vesim Parlak, § 34).
47. AİHM'e göre mahkemeler ve yargı mercileri verdikleri
kararlarda yeterli gerekçe göstermelidir. Gerekçe gösterme yükümlülüğünün
kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu olayın içinde bulunduğu
şartlar ışığında değerlendirilerek belirlenir (Mustafa
Kahraman, B. No: 2014/2388, 4/11/2014, §
36).
48. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin
ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, § 53), başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk
derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz
başvurularıyla başvurucuların usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik
somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması veya yargı mercileri
tarafından resen dikkate alınması gereken hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın
uygulanmaması gerekçeli karar hakkının ihlali
olarak görülebilir (Mustafa Kahraman,
§ 37).
49. Somut olayda başvurucunun, aynı davalı aleyhine iki
ayrı ortaklığın giderilmesi davası açtığı anlaşılmıştır. Başvurucunun
temyiz sürelerinin geçirildiği yönündeki iddiası, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 24/3/2009 tarihli ilamında Mahkemenin E.1999/523 sayılı dava
dosyası bakımından davalılara kararın 16/11/2005 tarihinde tebliğ edildiği ve
temyiz dilekçesinin sekiz günlük yasal süre geçtikten sonra verildiği
belirtilerek temyiz isteminin reddi yönündeki ilam ile karşılanmıştır. Bununla
birlikte başvurucu tarafından ileri sürülen aynı mahiyetteki şikâyet; Yargıtay
6. Hukuk Dairesinin 3/2/2009 tarihli bozma ilamı ile
kararın süresi içinde temyiz edildiği, davalının yargılama devam etmekte iken
vefat etmesi nedeniyle davalının mirasçılık belgesinde adı geçen tüm
mirasçılarının davaya dâhil edilmesi gerektiği belirtilerek Yargıtay nezdinde
kabul görmemiştir.
50.
Bununla birlikte Yargıtayın 18/2/2013
tarihli temyiz incelemesinde ise paydaşlığın giderilmesi davalarında paydaş ve
ortakların tümünün davada taraf olarak gösterilmesinin gerektiği, taraf teşkili
sağlanmadan yapılan yargılamada ağır yargılama hatasının yapılacağı, bu hususun
kamu düzenine ilişkin olduğu yönünde açıklamalara yer verildiği tespit
edilmiştir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 3/2/2009
tarihli bozma ilamında kararın süresi içinde temyiz edildiği yönündeki
tespitinin, iki farklı temyiz incelemesinde de taraf teşkilinin sağlanması
gerektiği hususunun açıkça ifade edilmesinin başvurucunun temyiz sürelerinin
geçirildiği yönündeki iddiasına cevap niteliği taşıdığı, gerekçeli karar hakkının ihlal edilmediği sonucuna
varılmıştır.
51. Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin süresinde
yapılmadığı yönündeki itirazlara ilişkin esaslı hususların Yargıtay
kararlarında değerlendirildiği anlaşıldığından başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı
İddiası
52.
Başvurucu 22/3/1999 tarihinde Silivri Sulh Hukuk
Mahkemesinin E.1999/221 sayılı dosyasında açtığı ortaklığın giderilmesi
davasında yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
53.
Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı
yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa
Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek bir davadaki yargılama süresinin makul
olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli
olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi
hususların dikkate alınacağı belirtilmiştir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 34–64).
54.
Başvuru konusu olayda Sulh Hukuk Mahkemesi nezdinde açılan ortaklığın
giderilmesi davasının söz konusu olduğu görülmekle 1086 sayılı mülga Kanun ile 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nda yer alan usul hükümlerine göre yürütülen, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan somut yargılama faaliyetinin makul süre değerlendirmesinin başlangıcı, uyuşmazlığı karara
bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı tarih olup (Güher Ergun ve diğerleri, § 50) bu tarih,
22/3/1999’dur.
55.
Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde
yargılamanın sona erme tarihi olup (Güher Ergun ve diğerleri, § 52) somut başvuru açısından söz
konusu tarih İlk Derece Mahkemesi kararının Yargıtay 6. Hukuk Dairesince
onandığı 24/3/2013’tür.
56.
Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde 22/3/1999
tarihinde Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinde açılan ortaklığın giderilmesi davası
sonucunda 1/4/2002 tarihli kararla davanın kabulüne karar verildiği, davalının
yargılama sırasında öldüğünün anlaşılması üzerine mirasçıları tarafından
21/8/2008 tarihinde kararın temyiz edildiği, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin
3/2/2009 tarihli ilamıyla İlk Derece Mahkemesi kararının bozulduğu, karar
düzeltme isteminin 17/6/2009 tarihinde reddedildiği, bozmaya uyularak yapılan
yargılamada Mahkemece verilen 10/10/2012 tarihli kararın temyiz edilmesi
üzerine 18/2/2013 tarihinde Yargıtay tarafından onandığı anlaşılmıştır.
57.
Başvuruya konu ortaklığın giderilmesi davasında hukuki meselenin çözümündeki
güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan
engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında
davalı tarafın yargılama sırasında öldüğü, bu durumun Mahkemece tespit
edilemediği, Mahkemece verilen ilk kararın, davalının mirasçıları tarafından
altı yıldan fazla bir zaman geçtikten sonra temyiz edildiği, bu durumun
yargılamanın uzun sürmesinde etkili olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla somut
başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı
ve söz konusu 13 yıl 10 aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
58.
Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
59.
Başvurucu, mülkiyet ve adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle
yeniden yargılama yapılmasını veya 30/3/2011 tarihli
ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’da öngörülen hakların tanınmasını talep etmiştir.
60.
6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, Anayasa
Mahkemesince bir ihlalin tespit edilmesi hâlinde yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebileceği
belirtilmiştir.
61.
Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin 13 yıl 10 aylık yargılama süresi
dikkate alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net
14.950 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
62.
Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet
ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A.
1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
2.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1.
Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
2.
Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali
nedeniyle başvurucuya net 14.950 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D.
198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E.
Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru
tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde
bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz
uygulanmasına
2/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.