TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAMİT ERDEM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2742)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur ODUNCU
|
Başvurucu
|
:
|
Hamit ERDEM
|
Vekili
|
:
|
Av. Saim BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; terör örgütü üyeleri tarafından babası kaçırıldığı
dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun
kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun
yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının; ret işlemine karşı açılan davaya
ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/4/2013 tarihinde Anayasa
Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 29/5/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 2/9/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 2/10/2015
tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda
sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 12/7/1993 tarihindeterör örgütü mensupları tarafından Batman ili
Sason ilçesi kara yolunun on beşinci kilometresinde Karameşe
köy, Gömük mezrası mevkisinde yolun kesildiğini,
yolculardan babası Ş.E.nin kaçırıldığını ve akabinde
serbest bırakıldığını beyan etmiş ve bu özel durumundan kaynaklanan güvenlik
kaygısı nedeniyle köyünü terk etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
8. Başvurucu 5/7/2006 tarihinde 5233
sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman
Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
9. Komisyon 14/10/2010 tarihli ve
2010/1-404 sayılı kararında, terör olayları sonucu oluşan zararların
karşılanması talebiyle yapılan başvuruda dosyanın incelenmesi sonucunda tarım
arazileri için toplam 2.714 TL ödenmesine, evin enkazı görünmediğinden ve
tapusu olmadığından ev için ödeme yapılmamasına karar vermiştir.
10. Komisyon kararı akabinde 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi
gereği davet yazısı ile birlikte gönderilen sulhname
örneği, başvurucu tarafından kabul edilmeyerek uyuşmazlık tutanağı
imzalanmıştır.
11. Komisyon kararında hükmedilen miktarın gerçek zararını
karşılamadığından bahisle başvurucu tarafından Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde
açılan iptal davası, yetkisizlik kararıyla Batman İdare Mahkemesine devredilmiştir.
12. Batman İdare Mahkemesinin 25/11/2011
tarihli ve E.2011/237, K.2011/1326 sayılı kararı ile Tekevler
köyünün Beşevler, Şirinevler, Demetevler,
Yeşilevler ve Tekevler
Mahallelerinden oluştuğu, Tekevler Mahallesi'nin de
Boğazlı ve Kuri mezrasındanoluştuğu,
Batman İl Jandarma Komutanlığının boşalan ve boşaltılan köylere ilişkin
yazısında Beşevler, Şirinevler, Demetevler,
Yeşilevler Mahallelerinin 1991 ile 1997 yılları
arasında; Tekevler Mahallesi ve bu mahalleye bağlı
mezralardan Boğazlı mezrası ile Kuri mezrasının 1992
ile 1996 yılları arasında kısmen boşaltıldığı/boşaldığının ifade edildiği; 1987
ile 2000 yılları arasında Tekevler köyünde geçici köy
korucusu ve gönüllü köy korucusu görevlendirildiği ve koruculuk sisteminin
olduğu, köy korucularının ailelerinin dışında köyde 92 hanenin bulunduğu; köy
nüfusunun 1990 yılında 999 kişi, 1997 yılında 551 kişi, 2000 yılında 2.064 kişi
olduğu; 1990 ile 2000 yılları arasında köyde muhtarlık seçimlerinin yapıldığı, Tekevler Köyü İlköğretim Okulunun 1992 ile 1998 yılları
arasında güvenlik sebebiyle kapalı olduğu, diğer yıllarda ilköğretim okulunun
eğitim ve öğretime açık olduğu, Tekevler köyü (Demetevler Mahallesi) halkının bir kısmının güvenlik
kaygısıyla da olsa göç etmesinden dolayı uğradığı zararın anılan köyün tamamen
boşalmamış olması, diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının
yaşanmamış olması ve başvurucuya yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının
bulunmaması nedenleriyle 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece
karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığından bahisle davanın reddine karar
verilmiştir.
13. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 13/6/2012 tarihli ve E.2012/1798,
K.2012/4371 sayılı ilamı ile Tekevler köyünün ve
anılan köye bağlı mezraların Sason ilçe merkezine olan yakınlığı, Tekevler köyü ve mezralarının 2008 yılında Sason ilçesinin
bir mahallesi hâline dönüştürülmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde Tekevler köyü ve mezralarında asgari güvenlik düzeyinin
bulunduğu ve güvenlik kaygısı nedeniyle yerleşim yerinin tamamen boşaltılmadığı
sonucuna ulaşıldığından 20/9/2010 tarihli jandarma tutanağında yer alan
ifadelere itibar edilmediği, kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede
ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte
görülmediği belirtilerek İlk Derece Mahkemesi kararının onanmasına karar
verilmiştir.
14. Başvurucunun karar düzeltme istemi, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 25/12/2012
tarihli ve E.2012/10833, K.2012/14764 sayılı ilamı ile reddedilmiştir. Ret kararı
başvurucuya 2/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 29/4/2013 tarihlerde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4.,
6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve
2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay
Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı,
Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733
sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679,
K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir,
B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-28).
17. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013
tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve
üçüncü fıkraları şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm
hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı
sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek
üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına
kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı
tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı
tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen
nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa
ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 10/3/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun
kapsamında yaptığı talebin kısmen kabul, kısmen reddedildiğini, zararının eksik
tazminine karar verilmesi nedeniyle sulh teklifinin kabul edilmediğini ve
akabinde açtığı davanın reddedildiğini, köy korucusu olmak yahut köyü terk
etmek şeklinde idarece yapılan baskı ve zorlamaya köy halkının maruz kalmasının
dikkate alınmadığını, dosyadaki zarar tespitine ilişkin raporlar ve güvenlik
nedeniyle köyünün boşaltılmış olduğunu belirten belgeler ile terör örgütü
mensuplarınca babası Ş.E.nin kaçırılmasına ve daha
sonra serbest bırakılmasına dair özel durumu dikkate alınmadan köyün tamamen
boşalmamış olduğu soyut gerekçesine ve şahsına yönelik bir terör tehdidi ya da
saldırısının bulunmaması ileri sürülerek sunduğu belgeler değerlendirilmeden
idare tarafından sunulan belgelerin dikkate alındığını, bu belgeler tebliğ
edilmemek suretiylekendisine savunma yapma imkânı
tanınmadan verilen kararın adil olmadığını belirtmiştir.
20. Başvurucu; ayrıca kararların yeterli gerekçe ihtiva
etmediğini, sunduğu belgeleri dikkate almadan idarece sunulan belgeleri dikkate
alarak karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını, kendi içinde çelişkili ve
gerçeği yansıtmayan belgelere dayanılarak karar verildiğini, davasının reddine
karar verilmesi nedeniyle makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen
şahsına tazminat ödenmemesi yönünde karar alınarak ayrımcılığa maruz kaldığını,
idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu
mülkiyet hakkından yoksun kaldığını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı
değerlendirme nedeniyle zararlarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da
yazmayan bir neden ileri sürülerek Komisyon ve yargı makamlarınca talebinin
reddedildiğini, ayrıca yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul
sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın2.,
7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini iddia etmiş ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun; 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10., 35.,
36., 87., 125. ve 141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia
ettiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu,
Mahkemece verilen ret kararı neticesinde idarenin can ve mal güvenliğini
sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu maruz kaldığı mülkiyet
hakkından yoksun kalma durumu karşısında gerçek zararını karşılayacak bir
giderim sağlanması imkânının kendisine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35.
maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan
ihlal iddiaları, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının
incelenmesi sonucu verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal
iddiası yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucunun diğer ihlal
iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik
İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı giderim
talebi kısmen kabul edilmekle birlikte zararının eksik hesaplandığı
gerekçesiyle açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 10. maddesinde
tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
23. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude
Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§
43-48; Cahit Tekin, B. No:
2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
24. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın
hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen
iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
25. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Tarafsız
Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucu, idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ
edilmeyen belgelere göre karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını iddia
etmiştir.
27. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan
başvurularda, benzer iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve
Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu
yargılamalarda hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak
şekilde yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve
taraflı bir tutumu, kişisel bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir
taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı
anlaşıldığından başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
28. Somut başvuru açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama ve
Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucu; sunduğu bilgi, belge ve deliller dikkate
alınmaksızın sadece idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen
belgelere dayanılarak İlk Derece Mahkemesi tarafından davanın reddine karar
verildiğini belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
31. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında
karşılanıp karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi kriter olan “yerleşim
yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu
hususun tespiti için de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına
dayanıldığı, bu belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi
kararlarına aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve içeriklerine en geç İlk
Derece Mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu tespit edilmiştir. Başvurucuların, temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu
belgeler ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme
imkânlarının bulunduğu; başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan
dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce idare ve başvurucular tarafından sunulan
belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik
ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları
kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir
imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude
Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin,
§§ 70-72).
32. Somut başvuruda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan
incelemelerde başvurucunun usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve
başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı
sonucuna varılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle başvurucunun çelişmeli yargılama ve silahların
eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
iii. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucu, Mahkeme kararlarında talep sonucuna etki eden
hususlara dair yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmiştir.
35. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan
başvurularda, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan
özel durumlarının değerlendirilmesi hariç olmak üzere başvurucular tarafından
ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen taleplerinin derece
mahkemeleri kararlarında denetlenerek reddedildiği gerekçesiyle başvuruların bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude
Yaşar, §§ 79-82; Cahit Tekin,
§§ 75-77).
36. Somut başvurunun incelenmesi
neticesinde başvurucunun talebinin 5233 sayılı Kanun kapsamında kabul edilip
edilmeyeceği noktasında İlk Derece Mahkemesince yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olup olmadığının çeşitli idari kurumlar tarafından tanzim
edilen tutanak ve belgeler kapsamında değerlendirildiği, başvurucu tarafından
ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen istemlerin tartışılarak
reddedildiği (bkz. § 12), İlk Derece Mahkemesince oluşturulan karar ve
gerekçeleri hukuka uygun bulunmak ve başvurucunun iddiaları değerlendirilmek
(bkz. § 13) suretiyle kanun yolu denetiminden geçerek (bkz. §§ 13,
14)kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucunun -hakkaniyete uygun yargılanma
hakkı kapsamında olan özel durumunun değerlendirilmesi hususu dışında-
gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğine yönelik iddiaları hakkında farklı
karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmamaktadır.
37. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar haklarının
ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Makul
Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
38. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
39. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında; Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 61-69; Mahmut
Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014,
§§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66).
Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği
ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı
durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır (İsmet Kaya, B. No:
2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
41. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (5/7/2006) ile nihai karar tarihi (25/12/2012)
arasında geçen 6 yıl 5 aylık sürede, uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda
kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir
gecikmenin olduğu tespit edilemediğinden, başvuru açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığından yargılama süresinin makul
olduğu sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
v. Hakkaniyete
Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
43. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
44. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun
kısmen kabul edildiğini, zararının eksik hesaplanması nedeniyle sulhname tasarısını kabul etmeyerek açtığı iptal davasının
babası Ş.E.nin 12/7/1993
tarihinde terör örgütü mensuplarınca kaçırılması ve akabinde serbest
bırakılması noktasındaki özel durumu dikkate alınmaksızın Mahkemece mukim
olduğu köyün tamamen boşaltılmamış olduğu şeklindeki nesnel ölçütten hareketle
reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
45. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde terör dışındaki ekonomik
ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında
bulundukları yerleri kendi istekleriyle terk edenlerin bu sebeple uğradıkları
zararların kapsam dışında olduğu açıkça belirtilmiştir.
46. Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle
ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan
zararların yoğunluğu karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin
edilebilecek zararların tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas
edilmesi zorunlu görünmektedir. Bu kapsamda güvenlik
kaygısının yerleşim yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı
nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gereğinden,
terör olayları nedeniyle toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin
farklı tepki göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden hareket eden yargısal
makamlar, kişiden kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün
ya da mezranın tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim
yerlerinde sadece geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte
dayandırılmasını zorunlu görerek güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim
yerinin kısmen boşalmış olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde
yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece
oluşturulduğundan hareketle 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların
idarece ödenmesine yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemiştir (Mesude Yaşar, §§ 89, 90; Cahit Tekin, §§ 84, 85).
47. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen
hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna
varılmıştır (Sabri Çetin, §§
45-50; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011,
§ 88). Bu konudaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber
derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda anayasal
bir temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında
farklı bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude Yaşar, § 93; Cahit
Tekin, § 88).
48. Başvurucunun; babasının terör örgütü
mensuplarınca kaçırılmasından kaynaklanan güvenlik kaygısıyla köyünü terk
ettiği ve bu çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdüğü ve belirtilen vakıaya ilişkin
tutanaklar ile soruşturma evrakını Derece Mahkemelerine ibraz ederek terör
olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeni ile yerleşim yerini terk
ettiği noktasındaki özel durumunun dikkate alınmasını talep ettiği
anlaşılmaktadır.
49. Bu çerçevede başvurucunun en yakın
aile fertlerinden olan babasının terör örgütü mensuplarınca kaçırılması ve
sonrasında serbest bırakılması, bu olay hakkında yargılama dosyalarındaki somut
bulgular, tespit tutanakları dikkate alındığında belirtilen olay akabinde
başvurucunun yerleşim yerinden ayrıldığı iddiası karşısında başvurucunun talebinin
5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesi için nesnel ölçütten
yararlanılması tek başına yeterli olmayıp terör eylemleri veya terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle yerleşim yerini terk edip etmediği
noktasında farklı bir karine veya ölçüt arayışına girilmesi gerekmesine rağmen
Derece Mahkemesince anılan incelemelerin yapılmadığı tespit edilmiştir. Talep hakkında değerlendirme
yapılırken başvurucunun özel durumunun incelenmemesi, Kanun’un amacının yanı
sıra yakın hısmı terör örgütü mensuplarınca kaçırılan
başvurucunun, yerleşim yerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı
ile terk edip etmediği konusundaki maddi vakıanın tespitine de uygun
görülmemektedir.
50. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
51. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
52. Başvurucu, başvuru formunda belirttiği maddi tazminat
miktarlarının ödenmesi talebinde bulunmuştur.
53. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
54. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan
ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Batman İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Batman İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
10/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.