TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET NURİ SEYDANOĞLU
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2751)
|
|
Karar Tarihi: 16/4/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal
Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Bahadır
YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet
Nuri SEYDANOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 10/3/2011 tarih ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967 tarih ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen geçici 32.
maddesinde düzenlenen haklardan yararlanmak için yaptığı başvurunun reddi
üzerine açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle, Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 29/4/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 11/12/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 26/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular hakkında Adalet Bakanlığı 12/1/2015 tarihli
dilekçesiyle görüş sunmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, astsubay
statüsünde görev yapmakta iken disiplinsizliği ve ahlaki durumu nedeniyle 9/12/1998 tarihli Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararıyla Türk
Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiği kesilmiştir.
8. 6191 sayılı Kanun’un 10.
maddesinin (7) numaralı fıkrası ile 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32.
madde, 12/3/1971 tarihi sonrasındaki yargı denetimine
kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla TSK’dan ilişiği kesilenlere bazı
haklarının iadesinin sağlanması amacıyla idareye başvuru imkânı getirmiş ve bu
hükümden yararlanabilmek için 6191 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren
60 gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvurulması gerektiği hükme
bağlanmıştır.
9. Başvurucunun, 926 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 32. madde düzenlemesinden yararlandırılması talebiyle
yaptığı başvuru, Milli Savunma Bakanlığının 28/6/2011
tarihli işlemi ile reddedilmiştir.
10. Başvurucu tarafından, anılan
işlemin iptali istemiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci
Dairesinde dava açılmıştır.
11. Başvurucu vekili, 3/12/2012 tarihli dosya inceleme tutanağına göre gizli
belgeler dâhil tüm dava dosyasını incelemiş ve aynı tarihte Başsavcılık
düşüncesi kendisine verilmiştir.
12. AYİM, 4/12/2012
tarih ve E.2012/431 ve K.2012/1343 sayılı kararı ile başvurucunun, 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlanabilmesi için gerekli olan yargı
denetimine kapalı işlemlerle TSK’dan ilişiğinin kesilmiş olması şartını
taşıdığı açık ise de, hakkında düzenlenen istihbarat raporlarına göre bölücü
terör örgütü PKK sempatizanı olduğu ve sakıncalı/bölücü personel kategorisinde
bulunduğu, eşi ve kız kardeşiyle birlikte 1998 yılında HADEP Balıkesir il
binasına gittikleri, kendisi arabada beklerken eşi ve kardeşinin binaya girerek
il başkanı ile görüştüğü, eşinin (Z.S.) ve kardeşlerinin de bölücü faaliyetler
içinde olduğu, kardeşlerinden R.E.’nin PKK terör
örgütüne katıldığı ve faaliyet içinde olduğu gerekçesiyle 1991 yılında
yakalanıp gözetim altına alındığı, ancak adli makamlarca serbest bırakıldığı,
kardeşlerinden Z.E.’nin anılan örgüte yönelik
sürdürülen çalışmalar kapsamında durumundan şüphelenilerek 1996 yılında yakalanıp
gözetim altına alındığı, daha sonra serbest bırakıldığı, kardeşi A.E.’nin PKK terör örgütüne katıldığı ve faaliyet içerisinde
olduğu gerekçesiyle 1993 yılında yakalanarak gözetim altına alındığı ve
cezaevinde yattığı, kardeşi M.E.'nin aynı örgüte yönelik
operasyonda 1993 yılında yakalanıp tutuklandığı, davacının da disiplinsiz
davranışlarından dolayı 1984 ila1987 yıllarında iki gün oda hapsi, dört gün
izinsizlik, üç kez şiddetli tevbih ve bir kez tevbih cezası aldığı
anlaşıldığından, söz konusu kanun hükümlerinden yararlandırmama işleminde
hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine ve gizli belgelerin
iadesine karar verilmiştir.
13. Başvurucunun karar düzeltme
talebi aynı Dairenin 19/3/2013 tarih ve E.2013/338,
K.2013/304 sayılı kararıyla reddedilmiş, karar 1/4/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
14. Başvurucu, 29/4/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
yapmıştır.
B. İlgili
Hukuk
15. Anayasa’nın “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi” kenar
başlıklı 157. maddesi şöyledir:
“Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, askerî olmayan makamlarca
tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askerî hizmete ilişkin
idarî işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son
derece mahkemesidir. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda
ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin askerî hâkim sınıfından
olan üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri tamsayısının salt
çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf askerî hâkimler arasından her boş yer
için gösterilecek üç aday içinden; hâkim sınıfından olmayan üyeleri, rütbe ve
nitelikleri kanunda gösterilen subaylar arasından, Genelkurmay Başkanlığınca
her boş yer için gösterilecek üç aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askerî hâkim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en
fazla dört yıldır.
Mahkemenin Başkanı, Başsavcı ve daire başkanları hâkim
sınıfından olanlar arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.
(Değişik fıkra: 7/5/2010-5982/21 md.)Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi,
yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
16. 4/7/1972 tarih ve 1602 sayılı Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Teminat”
başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Başkanı, Başsavcı, Daire
Başkanları ve üyeleri; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi hakimleri
olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının kendilerine sağladığı teminat altında
hizmet görürler.”
17. 1602 sayılı Kanun’un 8., 9. ve 10. maddeleri şöyledir:
“Üyelerin seçimi:
Madde 8 – (Değişik: 25/12/1981 -
2568/1 md.)
Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin askeri hakim
sınıfından olan üyeleri, bu sınıftan olan başkan ve üyeler tam sayısının salt
çoğunluğu ile her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Hakim sınıfından olmayan üyeleri, Genelkurmay
Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Cumhurbaşkanınca seçilir.”
“Atanma:
Madde 9 – (Değişik: 25/12/1981 -
2568/1 md.)
Seçilenler arasından rütbe ve kıdem sırasına göre Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığına, Başsavcılığına, daire başkanlıklarına ve
üyeliklere, Milli Savunma Bakanı ve Başbakanın imzalayacağı, Cumhurbaşkanının
onaylayacağı Kararname ile atama yapılır. Atamalar Resmi Gazete'de
yayımlanır.
Başkan, Başsavcı ile daire başkanlarının askeri hakim sınıfından olması şarttır.”
“Görev süresi:
Madde 10 – (Değişik: 25/12/1981 -
2568/1 md.)
Askeri Hakim sınıfından olmayan
üyelerin görev süresi en fazla dört yıldır.”
18. 1602 sayılı Kanun’un “Dosya dışında inceleme” başlıklı 52.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(Değişik dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve
vekillerine açıktır. Şu kadar ki; mahkeme tarafından getirtilen veya idarece
gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel
bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin
soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine
incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava
konusu haricindekiler taraf ve vekillerine incelettirilemez.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek
nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine
açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine
incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak
ayrıca gönderilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Davacı taraf veya vekili, karartılan veya
verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu
iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından
incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha
önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa
incelettirilebilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20
md.) Bu hükümlere göre elde edilen ve gizlilik
derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme haricinde,
diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili
kanun hükümleri saklıdır.”
19. 926 sayılı Kanun’un geçici
32. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar,
yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile
Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak
sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli
Savunma Bakanlığına başvururlar.
Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya reddine en
geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece
gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde
komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve
kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en
geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.
…
Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer
altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 16/4/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
29/4/2013 tarih ve 2013/2751 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu, hangi somut bilgi
ve belgeye dayandığı anlaşılamayan, idare tarafından da mahkeme nezdinde
açıklanmayan soyut iddialara dayanarak davasının reddedildiğini, ilişik kesme
tarihinden yıllar önce, hem de şahsı tarafından değil, yakınları tarafından
işlendiği iddia olunan fiiller nedeniyle TSK’dan ihraç edilip, aynı
gerekçelerle 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmadığını,
mahkeme kararına dayanak teşkil eden belgelerin incelenmesine izin
verilmediğini, AYİM’in kuruluşu ve bünyesindeki sınıf
subayları nedeniyle tarafsız ve bağımsız olmadığını, AYİM daire kararlarına
karşı başvurulabilecek bir temyiz merciinin bulunmadığını, karar düzeltme
talebinin reddine ilişkin kararda herhangi bir gerekçeye yer verilmediğini
belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi zararlarının tazminini talep
etmiştir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir. Bu
kapsamda başvurucunun iddialarının, yargılamanın sonucu itibarıyla adil
olmadığı, gizli belgelerin incelettirilmediği, AYİM’in
bağımsız ve tarafsız olmadığı, AYİM’de iki dereceli
yargılanma hakkının bulunmadığı ve karar düzeltme talebinin reddine ilişkin
kararın gerekçesiz olduğu iddiaları itibarıyla ayrı başlıklar halinde
incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
23. Başvurucu, 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebiyle açtığı davanın
reddedildiğini, bu durumun sonuç itibarıyla adil yargılanma hakkını ihlal
ettiğini ileri sürmüştür.
24. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma hakkının” kapsamı
Anayasa’da açık bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir.
25. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması
ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun
esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz.
Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve
sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve
bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri
ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz,
B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
26. Adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle,
bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için
başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede
yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi
delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği
veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan
unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe
ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir.
27. Başvuru konusu olayda başvurucu,
hangi somut bilgi ve belgeye dayandığı anlaşılamayan, idare tarafından da
mahkeme nezdinde açıklanmayan soyut iddialara dayanılarak davanın
reddedildiğini, ilişik kesme tarihinden yıllar önce, hem de kendisi tarafından
değil, yakınları tarafından işlendiği iddia olunan fiiller nedeniyle TSK’dan
ihraç edilip, aynı gerekçelerle 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden
yararlandırılmadığını belirtmiş, AYİM ise başvurucunun disiplin durumunu
inceleyerek, hakkında düzenlenen istihbarat raporlarına göre bölücü terör
örgütü PKK sempatizanı olduğu ve sakıncalı/bölücü
personel kategorisinde bulunduğu, akrabalarından da terör örgütü sempatizanı
olanların bulunduğu, disiplinsiz davranışlarından dolayı 1984 ila1987
yıllarında iki gün oda hapsi, dört gün izinsizlik, üç kez şiddetli tevbih ve
bir kez tevbih cezası aldığı hususlarını değerlendirmek suretiyle davanın
reddine karar vermiştir.
28. Somut olayda başvurucunun,
yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bilgi ya da belge
sunmadığı, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesi kapsamından
yararlandırılmamasına ilişkin işleme karşı açtığı davada iddialarını ileri
sürebildiği ve karşı tarafın delil ve görüşlerinden haberdar olmadığına dair
yargılama aşamasında AYİM’e bir itirazda bulunmadığı
görülmektedir.
29. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına
ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
30. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna
ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi mahkemenin kararında bariz takdir
hatası veya açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilmemiştir.
31. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, derece mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Gizlilik Dereceli Belgelerin İncelettirilmediği İddiası
32. Başvurucu, mahkeme kararına
dayanak teşkil eden belgelerin incelemesine izin verilmediğini ileri
sürmektedir.
33. Başvuru konusu davada
gizlilik dereceli belgelerin incelettirilmediği yönündeki başvurucu iddiası
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi açısından incelenecektir.
34. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
35. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
36. Yapılan yargılama sırasında
tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve
değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul
edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak ve
gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi, adil yargılanma
hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi
uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6.
maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşmenin lâfzî
içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve
haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).
37. Adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi,
davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı
koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir
duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde
dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Kural olarak başvurucular, davanın karşı
tarafına tanınan bir avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan
olumsuz etkilendiğini ispat etmek zorunda değildirler. Taraflardan birine
tanınan, diğerine tanınmayan avantajın, fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna
dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılır (Aynı
yöndeki AİHM kararı için bkz., Zagorodnikov/Rusya, B. No: 66941/01, 7/6/2007, § 30).
38. Çelişmeli yargılama ilkesi
ise taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının
tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını
gerektirmektedir. Bu anlamda, mahkemece tarafların dinlenilmemesi, delillere
karşı çıkma imkanı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hale
gelmesine neden olabilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ruiz-Mateos/İspanya, B. No.12952/87, 23/06/1993, § 63). Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların
eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup, bu iki ilke birbirini tamamlar
niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda,
davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır.
Çelişmeli yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor
olması, medeni bir hakka ilişkin yargılamada tarafların duruşmada hazır
bulunması da dahil olmak üzere, yargılamanın bütününe
aktif olarak katılmalarını gerektirir (B. No: 2013/1780, 20/3/2014,§ 25).
39. AİHM, hükme esas olan ve
gizli olduğu belirtilen belgelere tarafların erişiminin kısıtlanmasını ihlal
sebebi saydığı birçok kararından biri olan Miran/Türkiye
kararında, Askeri Yüksek İdari Mahkemesinde görülen davada “gizli” ibareli belgelere başvuranın
erişiminin imkânsız olmasına ilişkin şikayet yönünden Sözleşme’nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir (Miran/Türkiye, B. No: 43980/04, 21/4/2009). AİHM, benzer bir kararında “gizli” ibareli belgelere erişimin
sağlanmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesine aykırı
olduğu gerekçesiyle Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasını ihlal
edildiğine hükmetmiştir (Güner Çorum/Türkiye,
B. No: 59739/00, 31/10/2006, §§, 21-30).
40. Ceza davaları ile medeni hak
ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere
yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama
hakkının güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk
devleti olmanın bir gereğidir. Asıl kural tarafların eşit şartlarda yargılamaya
katılımının sağlanması, gösterilen kanıtlardan ve sunulan görüşlerden bilgi sahibi
olması ve bunlarla ilgili görüşlerini bildirebilme imkânının verilmesi olup
kamu güvenliği, misilleme riski altında olan şahitlerin korunması, soruşturma
usullerinin gizli tutulması gibi bazı istisnaların yargılama usulünde yer
alması mümkündür. Bu durumda dahi verilmeyen veya karartılan bilgi ve belgelere
karşı ilgilinin mahkemeye itirazda bulunabilme imkânı getirilmesi adil
yargılanmanın garanti altına alınması için bir gerekliliktir. Bu hususlar 1602
sayılı Kanun’un 52. maddesinde değişiklik yapan 19/6/2010
tarih ve 6000 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun’un genel gerekçesi ile madde gerekçesinde de ifade edilmiş olup,
değişikliğin sebebi olarak da AİHM’in 31/10/2006
tarihinde verdiği Aksoy (Eroğlu)/Türkiye
kararı gösterilmiştir (B. No: 2013/6428, 26/6/2014,§ 74).
41. 6000 sayılı Kanun’un 20.
maddesiyle 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinin dördüncü fıkrası değiştirilmiş
ve maddeye beş ve altıncı fıkralar eklenmiştir. Yapılan bu yeni düzenlemede;
dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin taraf ve vekillerine açık olduğu, ancak
mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve
dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve
güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması
maksadıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin
özlük dosyasında bulunanlardan dava konusu haricindekilerin taraf ve vekillerine
incelettirilemeyeceği, taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki
bilgi ve belgeler, bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan
diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, incelettirilecek suretlerinin ilgili
bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderileceği, davacı taraf veya
vekilinin, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil
edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebileceği, bu itirazın,
mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin
belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve
belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği kural altına alınmıştır (B. No:
2013/6428, 26/6/2014,§ 75).
42. Somut olayda, başvurucu
vekilinin, 3/12/2012 tarihli tutanak ile gizli
belgeler dâhil dosya kapsamındaki tüm belgeleri incelediği ve aynı tarihte
Başsavcılık düşüncesini tebellüğ ettiği, 4/12/2012 tarihli duruşma tutanağında
gizli belgeler yönünden süre talebinin olduğuna ilişkin bir bilgiye yer
verilmediği, davanın reddine ilişkin karara karşı yapılan karar düzeltme
talebinde de gizli belgelerin incelettirilmediği veya bu belgelere karşı cevap
vermek için yeterli süre verilmediği yönünde bir itirazda bulunmadığı
görülmektedir.
43. AYİM’in yargılamaya esas aldığı
belgeler ile başvurucunun ulaştığı ve hem yargılama hem de bireysel başvuru
sırasında değerlendirmeye esas tuttuğu belgeler arasında bir farklılık
olmadığı, başvurucunun da aksini ifade etmediği, diğer yandan başvurucu tarafından
yargılama sırasında 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesi uyarınca incelettirilen
belgelere itiraz etme hakkı tanındığı ve bu belgelere karşı cevap verme
imkânının başvurucuya verildiği anlaşılmaktadır.
44. Bu durumda, başvurucunun,
yargılamaya esas tüm belgelere ulaştığı ve bu belgelere karşı argümanlarını sunma fırsatı bulduğu görülmekle, başvurucunun
silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının ihlal edildiğinden
söz edilemez.
45. Açıklanan nedenlerle, silahların
eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı
açık olduğundan, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığı İddiası
46. Başvurucu, AYİM’in bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle bağımsız ve
tarafsız olmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
47. Başvurucunun ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı
veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden
ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
48. Anayasa Mahkemesi tarafından
bu konu daha önce incelenirken belirtildiği üzere, AYİM’in
oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına
alınmıştır. AYİM’e atanan askeri hâkimlerin
bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı,
atanma ve çalışma usulleri yönünden, askeri hâkimlerin bağımsızlıklarını
zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme
durumunda bulunmadıkları, disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin
Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013,
§ 29). Diğer yandan, sınıf subayı üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile
görev yapmaları, disiplin konularında yukarıda bahsedilen Disiplin Kuruluna
tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari veya askeri yetkililerce
herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu subayların idareye karşı bağımsızlıklarını
güçlendirmiştir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz:
Mustafa Yavuz ve Diğerleri/Türkiye
(k.k.), B. No: 29870/96, 25/5/2000;
Bek/Türkiye, B. No: 23522/05,
20/4/2010, § 30).
49. Açıklanan nedenlerle,
mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. İki Dereceli Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiği İddiası
50. Başvurucu, AYİM daire
kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz merciinin olmadığını belirterek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
51. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme’nin ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
52. Sözleşme’nin 7.
Protokolü’nün 2. maddesinde, cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı
tanınmış ise de Türkiye bu protokole taraf olmadığı gibi başvuru konusu olay da
bir ceza yargılaması değildir.
53. Başvurucunun başvuru
dilekçesinde ifade ettiği AYİM nezdinde temyiz, yani iki dereceli yargılanma
hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı
gibi, Sözleşme’nin ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi
birinin kapsamına da girmemektedir (Mahir
Akarsu, B. No: 2012/1096, 20/2/2014,
42-45).
54. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu ihlal
iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “konu
bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiği İddiası
55. Başvurucu, karar düzeltme
talebi üzerine AYİM tarafından verilen ret kararında gerekçeye yer verilmediğini belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
56. Kanun yolu mahkemelerince
verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen
gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla
beraber (Aynı yönde AİHM kararı için bkz: García Ruiz/İspanya,
B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 26) başvurucuların dile
getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara
ilişkin temyiz başvuruları ile başvurucuların usuli
haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde
tartışılmaması gerekçeli karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Faik Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, §
49).
57. Başvuru konusu olayda AYİM,
davanın esası hakkında verdiği karara karşı yapılan karar düzeltme talebi hakkında ilk kararına atıf
yaparak ve gerekçesini aynen kabul ederek karar düzeltme nedenleri bulunmadığı
gerekçesiyle reddine karar vermiştir. Dolayısıyla AYİM’in
karar düzeltme talebi hakkında verdiği kararın gerekçesiz olduğundan söz
edilemez.
58. Açıklanan nedenlerle,
gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın
sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
2. Gizlilik
dereceli belgelerin incelettirilmediği iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3. Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
4. İki
dereceli yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının “konu bakımından yetkisizlik”,
5. Gerekçeli
karar hakkının ihlali iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
16/4/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.