TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SABAHAT ŞANLI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3010)
|
|
Karar Tarihi: 31/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Sabahat ŞANLI
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin AKÇARA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör örgütü ile mücadele çerçevesinde
gerçekleştirilen bir operasyon sırasında kayınvalidesinin konutuna zarar
verilmesi dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve
Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında
yapılan başvurunun reddedilmesi nedeniyle özel hayatın gizliliği ilkesi ile
mülkiyet hakkının; ret işlemine karşı açılan davaya ilişkin yargılama
işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/4/2013 tarihinde Batman İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 28/11/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 14/5/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 26/5/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, terörle mücadele çerçevesinde gerçekleştirilen bir
operasyon sırasında güvenlik güçleri tarafından kayınvalidesinin konutunun
zarar gördüğünü beyan ederek bu özel durumundan kaynaklanan güvenlik kaygısı
nedeniyle köyünü terk etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
8. Başvurucu 30/5/2008 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
9. Komisyon 14/7/2011 tarihli ve 2011/1-1615 sayılı kararında
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvuruda bilirkişi heyetince yapılan keşif, tutulan tutanaklar, dosyalarda yer
alan bilgi ve belgeler uyarınca Sason ilçesiKelhasan
köyü boşalmadığından, kişiye yönelik bir tehdit ve saldırı olmadığından bahisle
talebin reddine karar vermiştir.
10. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine Batman
İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.
11. Batman İdare Mahkemesinin 29/3/2012 tarihli ve E.2011/3383,
K.2012/2385 sayılı kararı ile Batman İl Jandarma Komutanlığınca yapılan
araştırmalar sonucu bir kısım köy halkının maddi sıkıntılar yüzünden köyü terk
ettiği yolunda tespitler yapıldığı, köy nüfusunun 1990 yılında 472, 1997
yılında 271, 2000 yılında ise 284 kişi olduğu; geçici ve gönüllü köy
korucularının 1987 ile 2000 yılları arasında görevlendirildikleri, köy ve
mezralar listesine göre köyde geçici köy koruculuğu sisteminin bulunmadığı ve
tespit edilen nüfusun tamamının köyde yaşayan sivil vatandaşlar olduğu, Sason
İlçe Seçim Kurulunun 4/9/2009 tarihli ve 185 sayılı yazısında köyde muhtarlık
seçimlerinin yapıldığının tespit edildiği, bu durumda aralarında başvurucunun
da bulunduğu Kelhasan Köyü halkının bir kısmının
güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmesinden dolayı uğradığı zararın
anılan köyün tamamen boşalmamış olması, diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel
güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve başvurucuya yönelik bir terör tehdidi
ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre
idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığından bahisle davanın reddine karar
verilmiştir.
12. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 25/12/2012 tarihli ve E.2012/8020, K.2012/14895 sayılı ilamı ile
kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.
13. Karar 2/4/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 29/4/2013 tarihlerde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
16. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge
rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine
göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü
derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört
katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci
derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci
derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara
intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri
uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 31/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu; Batman ili Sason ilçesi Kelhasan
köyünde ikamet etmekte iken terör olayları nedeniyle yerleşim yerini terk etmek
zorunda kaldığını, 5233 Kanun kapsamında yaptığı talebin ve akabinde açtığı
davanın reddedildiğini, yerleşim yeri olan köyde ve civar köylerde birçok terör
olayının meydana geldiğini ve bu olayların belgeler ile de kayıt altına
alındığını, köyde yaşanantüm olayların ve komşu
oldukları kayınvalidesi B. Ş.ye ait evin 1994 yılında yakıldığını,
kayınvalidesi tarafından Komisyona yapılan başvurunun kabul edildiğini, köyden
göç edilmesinin haklı görülmesi için köyde yaşayan diğer bireylerin de köyü
terk etmiş olmaları şartının aranmasının hakkaniyete uygun olamadığını, ikamet
ettiği yerin terör nedeni ile boşaltılmadığına dayanak teşkil eden nüfus sayımı
ve muhtarlık seçimi sonuçlarının, talebinin reddine gerekçe olamayacağını zira
köyden göç edenlerin nüfus kaydını nakil ettirmemeleri nedeni ile nüfus
hareketliliğinin gerçekleşmediğini, seçmen listelerinin adrese dayalı nüfus
kayıt sistemine göre oluşturulduğunu, köy tüzel kişiliğinin sona ermemesi
amacıyla birkaç köyün seçiminin birlikte yapıldığını, köy sakinlerinin güvenlik
güçleri tarafından mayın aramada kobay olarak kullanıldığını ve bu durum
hakkında TBMM İnsan Hakları Komisyonu tarafından araştırma ve inceleme
komisyonu kurulduğunu, somut gerçeği yansıtmayan yargı kararı ile talebinin
reddedildiğini ileri sürmüştür.
19. Başvurucu; ayrıca mezra-merkez ayrımı yapılmaksızın köyün
boşaltılıp boşaltılmadığına bakılarak ve yakınlarına yönelik eylemlerin dikkate
alınmayarak karar verildiğini, sosyal risk ilkesi gereği devletin meydana gelen
zararlardan nedensellik bağı aranmaksızın sorumlu olduğunu, önceki bir tarihte
aynı yerleşim yerinden başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat
ödenmesi yönünde karar verdiğini ve bu kararlar dikkate alınmadan başvurusu ve
davasının reddine karar verildiğini, mal varlığından faydalanamaması sonucu
mülkiyet hakkından yoksun bırakıldığını, yerleşim yerinden kendi isteği dışındagöç etmeye mecbur kalması nedeniyle özel hayatın ve
ailenin korunması hakkının ihlal edildiğini, yaptığı başvuru hakkında yürütülen
işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın10., 20.,
35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş;
ihlalin tespiti ile maddi ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 10., 20., 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp
olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucu; Mahkemece verilen ret kararı neticesinde idarenin can ve mal
güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmediğini, terör örgütüne yönelik
gerçekleştirilen bir operasyon sırasında kayınvalidesine ait konutun hasar
gördüğünü, mağduriyeti hakkında bir giderim sağlanması imkânının kendisine
tanınmadığını belirterek özel hayatın gizliliği ilkesinin ve mülkiyet hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan ihlal iddiaları, gerekçeli karar
hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucu verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden
bu ihlal iddiaları yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucunun diğer
ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı giderim
talebinin ve akabinde açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 10.
maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
22. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude
Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014,
§§ 39-44).
23. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın
hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen
iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
24. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
26. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında; Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
28. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (30/5/2008) ile nihai karar tarihi (25/12/2012) arasında geçen 4 yıl 7
aylık sürede uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve
özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden, başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön
de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
29. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucu 1994 yılında terör örgütüne yönelik
gerçekleştirilen bir operasyon sırasında kayınvalidesine ait konutun hasar
gördüğünü, kayınvalidesi tarafından Komisyona yapılan başvurunun kabul edildiğini,
anılan olaydan kaynaklı güvenlik kaygısı nedeniyle yerleşim yerini terk
ettiğini, bu iddiaları hakkında hiçbir değerlendirme yapılmaksızın davasının
reddedildiğini iddia etmiştir.
31. Gerekçeli karar hakkı adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden
biri olup Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı
birçok kararında ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6.
maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkına Anayasa'nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
32. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm
Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 26).
33. Somut olayda başvurucu; 1994 yılında yerleşim yerleri olan Kelhasan köyünde terör örgütüne yönelik gerçekleştirilen
bir operasyon sırasında kayınvalidesine ait konutun hasar gördüğünü, anılan
olaydan kaynaklı güvenlik kaygısı nedeniyle yerleşim yerini terk ettiğini,
kayınvalidesi tarafından Komisyona yapılan başvurunun kabul edildiğini,
doğrudan yakınlarına yönelik gerçekleşen eylemler nedeniyle köyden göç etmesine
rağmen bu husus dikkate alınmaksızın yargılama mercilerince karar verildiğini
iddia etmiştir.
34. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuruda, Komisyon
kararında (bkz. § 9), İdare Mahkemesi kararında (bkz. § 11), kanun yolu denetimi
sonrasında hükmedilen ilamda (bkz. § 12) başvurucunun iddiaları hakkında
herhangi değerlendirmede bulunulmadığı tespit edilmiştir.
35. Başvurucu, kayınvalidesinin konutuna zarar verildiği
konusunda delil olarak kayınvalidesi tarafından açılan delil tespiti davasına
ilişkin bir kısım belge sunmuş fakat bu yönde verilmiş bir Mahkeme kararı ibraz
etmemiştir. Bununla birlikte kendisine ve kayınvalidesine ait adres bilgileri
raporunu sunmuştur.
36. Adres bilgileri raporunun incelenmesinde Türkiye İstatistik
Kurumunun (TUİK) 27/11/2006 tarihli beyanında başvurucunun ve kayınvalidesi B.Ş.nin Kelhasan köyünde aynı
adreste ikamet ettiği yönünde Sason Nüfus Müdürlüğüne bildirimde bulunulduğu,
başvurucunun eşinin 14/5/2015 tarihli beyanında ise 10/5/2015 tarihinden
itibaren aynı köyde farklı bir adrese taşındıklarının bildirildiği tespit
edilmiştir. Bireysel başvuru dosyası ve sunulan belgeler incelendiğinde
başvurucunun, kayınvalidesi B.Ş. ile komşu olduklarını beyan ettiği anlaşılmış;
kayınvalidesi B.Ş. ile iddia edilen olayın meydana geldiği tarihte aynı konutta
yaşadıklarını gösteren bir bilgiye rastlanmamıştır.
37. Öte yandan başvurucunun meydana geldiği iddia edilen olay
tarihinde kayınvalidesinin evinde yaşadığı yönünde bir iddiası bulunmadığı gibi
başvurucu, buna yönelik bilgi ve belgeleri ne Derece Mahkemeleri aşamasında ne
de bireysel başvuru incelemesi aşamasında sunmuştur. Anılan tespitler dikkate
alındığında kayınvalidesi B.Ş. ile birlikte yaşadıkları iddiası da bulunmayan
başvurucunun, kayınvalidesi B.Ş.nin konutunun zarar
görmesi nedeniyle mağdur olduğu sonucuna varılamayacaktır. Yukarıda belirtilen
nedenlerle başvurucunun, kayınvalidesi B.Ş.nin
konutunun hasar gördüğü iddiası hakkında Derece Mahkemelerince herhangi bir
değerlendirme yapılmaması nedeniyle kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediği
sonucuna varılamayacağı kanaatine ulaşılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar hakkına
yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
39. Özel hayatın gizliliği ilkesinin ve mülkiyet hakkının ihlal
edildiği hususundaki iddiaların başvurucu tarafından yargılamanın sonucuna
dayandırıldığı ve yargılama sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan
değerlendirmeler neticesinde somut yargılama faaliyetinin Derece Mahkemelerince
adil yargılanma hakkının gereklerine uygun şekilde yerine getirildiği tespit
edilmiş olduğundan özel hayatı koruma yükümlülüğünün ve mülkiyet hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiaların ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir (Ülkü Özgür, B. No: 2013/2263, 26/6/2014, §
43, Mehmet Gürgen, § 42).
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
31/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.