TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KAZIM YAĞIZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru
Numarası: 2013/3128)
|
|
Karar
Tarihi: 18/11/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık
YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Kazım YAĞIZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Fevzi
AKSOY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru 10/3/2011 tarihli ve 6191
sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967 tarihli ve
926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na
eklenen geçici 32. maddede düzenlenen haklardan yararlanmak için açılan davanın
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ve masumiyet karinesinin ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/5/2013 tarihinde doğrudan
Anayasa Mahkemesine yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca
30/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 14/5/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bakanlık, 26/5/2015 tarihli yazısıyla
başvuru konusu olay ve olgular hakkında görüş sunmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi ile başvuruya konu
yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun, 1996 yılında Yüksek
Askerî Şûra (YAŞ) kararıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiği
kesilmiştir.
8. 6191 sayılı Kanun’un 10. maddesinin
(7) numaralı fıkrası ile 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32. madde, 12/3/1971
tarihi sonrasındaki yargı denetimine kapalı idari işlemler veya YAŞ
kararlarıyla TSK’dan ilişiği kesilenlere bazı haklarının iadesinin sağlanması
amacıyla idareye başvuru imkânı getirmiş ve bu hükümden yararlanabilmek için
6191 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren 60 gün içinde Millî Savunma
Bakanlığına başvurulması gerektiği hükme bağlanmıştır.
9. Başvurucunun 926 sayılı Kanun’a
eklenen geçici 32. madde düzenlemesinden yararlandırılması talebiyle yaptığı
başvuru, Millî Savunma Bakanlığının 5/7/2011 tarihli işlemi ile reddedilmiştir.
10. Başvurucu tarafından, anılan işlemin
iptali istemiyle açılan dava, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci
Dairesinin 4/12/2012 tarihli ve E.2012/364, K.2012/1406 sayılı kararıyla
reddedilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Görüldüğü üzere
geçici 32’nci maddede TSK’dan yargı denetimi olmaksızın Yüksek Askeri Şura kararlarıyla ve yargı denetimi olmaksızın üçlü
kararnamelerle ilişiği kesilenlere 32’nci maddede belirtilen haklardan
yararlanmak üzere başvuru hakkı tanınmıştır. Bu başvuru üzerine Milli Savunma
Bakanının talebin reddi veya kabulü yönünde bir karar vermesi gerekmektedir.
Anayasanın 125/4’üncü maddesinde; yargı
yetkisinin, idari eylem ve işlemin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı
olduğu, bu yetkinin hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde
kullanılamayacağı belirtilmektedir. 1602 sayılı AYİM Kanununun 21/2’nci
maddesinde de benzer hükümler yer almaktadır.
Bu bağlamda dava konusu işlem
değerlendirildiğinde; 1602 sayılı AYİM Kanunu'nun 52’nci maddesi kapsamında
gönderilen belgelerden ve davacı hakkında düzenlenen özet bilgi formundan;
davacının dört adet disiplin cezasının bulunduğu, ''15 yaşından küçük mağdure ile cinsel ilişkiye girmek, kızlık bozmak ve
alıkoymak'' suçlamasıyla hakkında J.G.K.lığı Askeri
Savcılığı tarafından 20/9/1996 tarihinde dava açıldığı, Jandarma Genel
Komutanlığı Askeri Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda 28/4/1998 tarihinde
1998/342-156 Esas Karar sayılı kararla beraat kararı verildiği, yakalanan bir
örgüt üyesinin DHKP-C devrimci örgüt üyesi olduğu iddia edilen kişilerin davacı
ile aynı evde ikamet ettiğini beyan etmesi üzerine yapılan aramalarda,
davacının ikamet ettiği evinde örgüt propagandasını yapan dökümanlar,
Kürtçe alfabe, davacının el yazısını içeren patlayıcı madde yapımını anlatan dökümanlar ele geçirildiği, davacı hakkında Ankara Devlet
Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ''Anayasal düzeni yıkmak
amacıyla kurulmuş olan silahlı çete mensuplarına hal ve sıfatlarını bilerek
yardım etmek'' suçundan 26 Nisan 1995 tarihinde 1995/63 Esas nolu İddianame ile dava açıldığı, davacının, 2 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanması neticesinde;
davacının evinde bulunan B.B. ile B.K'nın örgütteki
konumlarını bilmedikleri, bilerek ve isteyerek yardım etme kasıtlarının
bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı verildiği anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak; her ne kadar davacı hakkında
beraat kararı verilmiş ise de; davacının yargılandığı
suçlar, kaldığı evde yapılan aramada ele geçen materyaller ve sayısı dikkate
alındığında, davalı idarenin takdir yetkisini hukuka uygun kullandığı, açık bir
değerlendirme hatasının bulunmadığı, bu bağlamda davalı idare tarafından tesis
edilen işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”
11. Başvurucunun karar düzeltme talebi
aynı Dairenin 9/4/2013 tarihli ve E.2013/438, K.2013/396 sayılı kararıyla
reddedilmiş, karar 25/4/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 13/5/2013 tarihinde
bireysel başvuru yapmıştır.
B. İlgili Hukuk
13. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 52. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(Değişik dördüncü fıkra:
19/6/2010-6000/20 md.) Dava dosyasındaki bilgi ve
belgeler taraf ve vekillerine açıktır. Şu kadar ki; mahkeme tarafından
getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve
makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya
idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve
vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük
dosyasındaki dava konusu haricindekiler taraf ve vekillerine incelettirilemez.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki
bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan
diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine
incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak
ayrıca gönderilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Davacı taraf veya vekili, karartılan veya verilmeyen
bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile
mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından incelenerek
haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce
karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa incelettirilebilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Bu hükümlere göre elde edilen ve gizlilik derecesine
sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme haricinde, diğer bir
maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili kanun
hükümleri saklıdır.”
14. 926 sayılı Kanun’un geçici 32.
maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“12
Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar, yargı denetimine kapalı
idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile Türk Silahlı
Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak sahipleri, bu madde
hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli
Savunma Bakanlığına başvururlar.
Milli Savunma Bakanı,
başvurunun kabulüne veya reddine en geç altı ay içinde karar verir. Milli
Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece gerekli yazışmaların yapılması
hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde komisyonlar kurabilir ve bu
komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarından temsilci
çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiklerinin kesilmesine
esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.
…
Başvurunun reddi
hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare
Mahkemesinde dava açabilirler.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 18/11/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 13/5/2013 tarihli ve 2013/3128 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu, AYİM kararında Devlet
Güvenlik Mahkemesinde yargılandığı hususunun hükme esas alındığını oysa bu
yargılamada beraat ettiğini, kaldı ki söz konusu olayda tek suçunun dayısının
kızı olan B.K.yı evinde misafir etmek olduğunu, öte
yandan AYİM kararında geçen “15 yaşından
küçük mağdure ile cinsel ilişkiye girmek, kızlık
bozmak ve alıkoymak” suçlamasıyla
hakkında açılan başka bir davada askerî mahkemede yargılandığı ve beraat ettiği
hususunun ise YAŞ kararıyla ilişiğinin kesilmesine dayanak teşkil etmediği gibi
böyle bir yargılamaya ait bilgi ve belgelerin de davalı idare ve AYİM
tarafından kendisine bildirilmediğini, davalı idarece birinci ve ikinci savunma
dilekçelerinde de bu yönde bir bilgi verilmeyip suçlamadan bahsedilmediğini,
dolayısıyla bu hususla ilgili savunma hakkının kısıtlandığını, bahse konu suçun
aynı tarihte görev yaptığı bir uzman çavuş tarafından işlendiğini, iddianameden
ve hakkında açılan davadan hiç haberinin olmadığını, ayrıca AYİM’in
yalnızca 6191 sayılı Kanun kapsamında bulunup bulunmadığını tespit etmesi
gerektiğini, TSK’nın ilişik kesme gerekçesini inceleme ve buna göre karar verme
yetkisinin bulunmadığını, karar gerekçesinin yeterli olmadığını, AYİM’de hâkim sınıfından olmayan subay üyelerin bulunması
nedeniyle bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma şartının
gerçekleşmediğini, tek dereceli yargılama yapılması ve karar düzeltme talebinin
aynı Dairece incelenmesi nedeniyle etkili bir başvuru yolunun bulunmadığını
belirterek başta adil yargılanma hakkı olmak üzere temel hak ve hürriyetlerinin
ihlal edildiğini ileri sürmüş; geçici 32. maddeden yararlandırılmaması
yönündeki işlemin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu kapsamda
başvurucunun; beraat ettiği yargılamaların hükme esas alınmasının hukuka aykırı
olduğu, bazı belgelerin tebliğ edilmemesi nedeniyle savunma hakkının ihlal
edildiği, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı, karar gerekçesinin
yetersiz olduğu, AYİM’in bağımsız ve tarafsız
olmadığı, kanun yolunun etkisiz olduğu yönündeki iddialarının aşağıdaki
başlıklar altında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Masumiyet
Karinesinin İhlali İddiası
18. Başvurucu; ilişiğinin kesilmesine
neden olan ceza davasından beraat ettiğini, bu nedenle AYİM kararının hukuka
aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucunun bu iddiası Anayasa’nın 38.
maddesi çerçevesinde masumiyet karinesi yönünden değerlendirilmiştir.
19. Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü
fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç
isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz
sayılır.”
21. Masumiyet karinesi, kişinin suç
işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini
güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan
suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat
mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak
nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
22. Bu çerçevede masumiyet karinesi
kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı
verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı kesin hükümle mahkûmiyete
dönüşen kişiler açısından ise artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde
olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı
kalmamaktadır. Ancak ceza davası sonucunda kendisine isnat edilen suçu
işlemediğinin sabit olduğu veya suçu işlediğine kesin olarak kanaat
getirilemediği, bu nedenle de sanık hakkında beraat kararı verilen durumlarda
ise kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü
böyle durumlarda Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü ve Sözleşme'nin 6.
maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır
ve bu nedenle kişi suçlu sayılamaz (Uğur
Ayyıldız, B. No: 2012/574, 6/2/2014, § 76).
23. Masumiyet karinesi, ceza yargılaması
kapsamında bir usul güvencesi olmasına rağmen buna ilişkin korumanın
uygulanabilir olması ve etkili şekilde sağlanabilmesi için beraat eden veya bir
şekilde hakkındaki ceza yargılaması devam etmeyen kişilerin, kamu görevlileri
veya otoritelerince suçlu muamelesi görmelerini önlemelidir. Bu kapsamda ceza
davasını takip eden “ceza yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir
yargılamada” da (hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesine özen
gösterilmelidir. Bununla birlikte ceza yargılamasında mahkûmiyetle
sonuçlanmamış aynı olaylara dayanılarak bir kişinin disiplin suçundan suçlu
bulunması veya hakkında tazminata karar verilmesi masumiyet karinesini otomatik
olarak ihlal etmez. Bu kapsamda “karar vericilerin kullandıkları dil” kritik
önem taşır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Allen/Birleşik Krallık [BD], B. No: 25424/09, 12/7/2013, §§
92-105 ve 120-126).
24. Kamu otoriteleri veya görevlileri
tarafından hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişiyle ilgili olarak
yargılama süreci bir mahkûmiyet hükmüyle kesinlik kazanmadan suçluluğa dair
herhangi bir kanaat ifade etmiş olması ya da ceza yargılaması mahkûmiyet
dışında bir kararla sona ermesine rağmen sona ermeye ilişkin kararda sanığın
suçlu olabileceğinin ifade edilmiş olması durumunda masumiyet karinesinin
ihlali söz konusu olabilecektir (Benzer bir karar için bkz. Panteleyenko/Ukrayna, B. No: 11901/02, 29/6/2006 §
70). Dolayısıyla mahkeme kararlarında, resmî yazılarda veya kamu görevlilerinin
ifadelerinde; sarf edilen söz veya ifadeler nedeniyle kişiler hakkındaki
masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi için kullanılan ifadelerde seçilecek
kelimelere azami dikkat edilmesi gerekir (Ali
Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 35).
25. Yine ceza davası dışında fakat ceza
davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, kişi
hakkında beraat kararı verilmiş olmasına rağmen bu karara esas teşkil eden
yargılama sürecine dayanılması ve bu şekilde beraat kararının sorgulanması
masumiyet karinesi ile çelişir. Buna karşın idari uyuşmazlığın çözümüne esas
teşkil etmesi bakımından, kişi beraat etmiş olsa dahi yargılanmış olması
olgusundan veya buna ilişkin karardan söz edilmesi, kişinin suçlu muamelesi
gördüğünden dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek
bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde
dikkate alınması ve nihai kararın, münhasıran kişinin yargılandığı ve sonuçta
beraat ettiği fiilleri işlediği kabulüne dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir
(Kürşat Eyol, §
29).
26. Öte yandan ceza ve ceza muhakemesi
hukuku ile disiplin hukukunun farklı kural ve ilkelere tabi disiplinler
olduğunun hatırlanmasında yarar vardır. Buna göre kamu görevlisinin davranışı,
suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da gerektirebilir.
Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı ayrı yürütülür
ve ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair
hükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları açısından doğrudan
bağlayıcı değildir (Kürşat Eyol, § 30). Ancak bu kapsamda yapılan
değerlendirmelerde delil yetersizliğine dayalı olsa bile kişi hakkında verilen
beraat kararına aykırı olarak kişinin suçsuz olmadığı yönünde
değerlendirmelerden kaçınılması gerekir (Uğur
Ayyıldız, § 79).
27. Masumiyet karinesinin ihlal edilip
edilmediği değerlendirilirken özellikle hukuk ve idari yargılama bakımından
üzerinde durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı yapan makamın
ilgili kişiye suç isnat edip etmediği ve beraat kararını sorgulayıp
sorgulamadığıdır.
28. Bireysel başvuruya konu olan AYİM
kararında (bkz. § 10) 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden
yararlandırılmama işleminin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılırken
başvurucunun yargılandığı ceza davalarına değinildiği, bu yönde “davacının yargılandığı suçlar, kaldığı evde yapılan
aramada ele geçen materyaller ve sayısı dikkate alındığında” ifadesiyle başvurucunun yargılanmasına
neden olan suç isnatlarının mahiyetine atıf yapılarak davalı idarenin takdir
yetkisini hukuka uygun kullandığı ve açık bir değerlendirme hatasının
bulunmadığının belirtildiği görülmektedir. Bu çerçevede AYİM, başvurucu için
suçlu ifadesini kullanmamış veya bir suç işlediği tespitinde veya isnadında
bulunmamış olup gerekçenin bütünü dikkate alındığında kararda beraat
hükümlerinin sorgulanmadığı ve gerek ulaşılan sonuç bakımından gerekse
kullanılan ifadeler yönünden masumiyet karinesine yönelik bir müdahalenin
olmadığı anlaşılmaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle, masumiyet
karinesine yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının,
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. İdarenin Sunduğu
Belgelerin Tebliğ Edilmemesi Nedeniyle Silahların Eşitliği ve Çelişmeli
Yargılama İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
30. Başvurucu, davalı idare tarafından
sunulan bazı belgelerin kendisine tebliğ edilmediğini ve bu suretle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi
davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması
ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin
iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına
sahip olması anlamına gelir. Ceza davalarının yanı sıra medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin hukuk davaları ve idari davalarda
da bu ilkeye uyulması gerekir (Yaşasın
Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
32. Çelişmeli yargılama ilkesi ise
taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının
tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak
katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda mahkemece tarafların dinlenilmemesi,
delillere karşı çıkma imkanı verilmemesi, yargılama
faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine neden olabilecektir (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Ruiz-Mateos/İspanya,
B. No:12952/87, 23/06/1993, § 63). Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların
eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup bu iki ilke birbirini tamamlar
niteliktedir.
33. Ceza davaları ile medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere
yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama
hakkının güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk
devleti olmanın bir gereğidir. Asıl kural, tarafların eşit şartlarda
yargılamaya katılımının sağlanması, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler
hakkında bilgi sahibi olması ve taraflara bunlarla ilgili görüşlerini
bildirebilme imkânının verilmesi olup kamu güvenliği, misilleme riski altında
olan şahitlerin korunması, soruşturma usullerinin gizli tutulması gibi bazı
istisnaların yargılama usulünde yer alması mümkündür. Bu durumda dahi
verilmeyen veya karartılan bilgi ve belgelere karşı ilgiliye mahkemeye itirazda
bulunabilme imkânı verilmesi adil yargılanmanın garanti altına alınması için
bir gerekliliktir. Bu hususlar 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinde değişiklik
yapan 19/6/2010 tarihli ve 6000 sayılı Kanun’un genel gerekçesi ile madde
gerekçesinde de ifade edilmiş olup değişikliğin sebebi olarak da AİHM’in 31/10/2006 tarihinde verdiği Aksoy (Eroğlu)/Türkiye (B. No: 59741/00,
31/10/2006) kararı gösterilmiştir (Bülent
Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, § 74).
34. 19/6/2010 tarihli ve 6000 sayılı
Kanun’un 20. maddesiyle 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinin dördüncü fıkrası
değiştirilmiş ve maddeye beş ve altıncı fıkralar eklenmiştir. Yapılan bu yeni
düzenlemede; dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin taraf ve vekillerine açık
olduğu, ancak mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi,
belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref,
haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli
tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı
konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekilerin taraf
ve vekillerine incelettirilemeyeceği, taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek
nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine
açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler incelettirilecek suretleri,
ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderileceği, davacı
taraf veya vekilinin, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya
esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebileceği, bu
itirazın mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin
belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve
belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği kural altına alınmıştır (Bülent Karataş, § 75).
35. Başvurucu, AYİM kararında geçen “15 yaşından küçük mağdure
ile cinsel ilişkiye girmek, kızlık bozmak ve alıkoymak” suçlamasıyla
hakkında açılan davada yargılandığı ve beraat ettiği hususunun, YAŞ kararıyla
ilişiğinin kesilmesine dayanak teşkil etmediği gibi böyle bir yargılamaya ait
bilgi ve belgenin de davalı idare ve AYİM tarafından kendisine
bildirilmediğini, davalı idarece birinci ve ikinci savunma dilekçelerinde de bu
yönde bir bilgi verilmeyip suçlamadan bahsedilmediğini, dolayısıyla bu hususla
ilgili savunma hakkının kısıtlandığını ileri sürmekte ise de başvuruya konu
AYİM karanın incelenmesi neticesinde AYİM’in söz
konusu suçlamayla başvurucu aleyhine açılan ve
beraatla sonuçlanan davaya değinmekle birlikte hükme varırken tek başına bu
hususa dayanmadığı, kararda ayrıca davacının aldığı disiplin cezalarıyla
birlikte “Anayasal düzeni yıkmak amacıyla
kurulmuş olan silahlı çete mensuplarına hal ve sıfatlarını bilerek yardım etmek”
suçundan açılan dava kapsamında davacının evinde yapılan aramada ele geçen
materyaller ve sayısına ilişkin durumu da dikkate alarak sonuca vardığı,
dolayısıyla bu kapsamda başvurucunun yargılamanın sonucunu etkileyecek usule
ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmasının söz konusu olmadığı görülmektedir
(bkz. § 10). Öte yandan başvurucu tarafından eğer ilk derece yargılaması
sırasında söz konusu hususa ilişkin bilgi ve belge tebliğ edilmiş olsaydı
mahkeme önünde dile getiremediği hangi ilave tezleri ileri süreceğine ilişkin
olarak da bir açıklamada bulunulmamıştır.
36. Açıklanan nedenlerle silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesine yönelik açık bir ihlal olmadığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
37. Başvurucu, 926 sayılı Kanun’un
geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebiyle açtığı davanın
reddedildiğini, bu durumun sonuç itibarıyla adil yargılanma hakkını ihlal
ettiğini ileri sürmüştür.
38. İlke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel
başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin
tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz
takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
39. Adil yargılanma hakkı, bireylere
dava sonucunda verilen kararın değil; yargılama sürecinin ve usulünün adil olup
olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil
yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama
sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde
karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığı veya
bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve
iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili
iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz
olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye
alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe
ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Nadi Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
40. Başvuru konusu olayda başvurucu, AYİM’in yalnızca 6191 sayılı Kanun kapsamında bulunup
bulunmadığını tespit etmesi gerektiğini, TSK’nın ilişik kesme gerekçesini
inceleme ve buna göre karar verme yetkisinin bulunmadığını belirtmiş; AYİM ise
başvurucunun 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlanabilmesi
hususunda idarenin takdir yetkisinin bulunduğu ve idarenin bu takdir yetkisini
hukuka uygun şekilde kullandığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
41. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun
iddiaları incelendiğinde davanın konusunun başvurucunun TSK’dan ilişiğinin
kesilmesine ilişkin işlemin değil, yalnızca 926 sayılı Kanun’un geçici 32.
maddesinden yararlandırılması talebinin reddine ilişkin işlemin iptaline
yönelik olduğu, bu kapsamda iddiaların özünün, Derece Mahkemesi tarafından
delillerin ve mevzuatın değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucunun hukuka aykırılık teşkil
ettiğine ilişkin olduğu görülmektedir (Yümrü Dilek, B. No: 2013/4189, 21/5/2015, § 40).
42. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı
tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi
delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan
delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya
da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi
tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya
da kanıt sunmadığı gibi mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilmemiştir.
43. Açıklanan nedenlerle başvurucu
tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu,
Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
4. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiği İddiası
44. Başvurucu,
ret kararının gerekçelerinin yeterli olmadığını ileri sürmüştür.
45. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara
ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin
meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden
ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.
46. Anayasa'nın 141. maddesinde güvence
altına alınan gerekçeli karar hakkı, mahkeme kararlarında kararların dayandığı
hukuki gerekçenin yeterli açıklıkta gösterilmesini gerektirir. Mahkeme
kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri
olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya
ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle
gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir.
Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren
usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline
neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin
Kaya İnş. Taah. Mad. Gıda Tur. Paz. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
47. Başvuru konusu olayda AYİM, disiplin
cezalarına ve yargılamaya neden olan suçların vasıf ve mahiyetiyle başvurucunun
evinde yapılan aramada ele geçen materyaller ve bu materyallerin sayısına ilişkin
durumu da dikkate alarak değerlendirmek suretiyle başvurucunun 926 sayılı
Kanun'un 32. maddesinden yararlandırılmamasına ilişkin idari işlemde hukuka
aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Bu durumda
kararda başvurucunun iddialarının karşılanmadığından söz edilemez.
48. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurucunun, ret
kararının gerekçelerinin yeterli olmadığı yönündeki iddialarının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
5. Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığı İddiası
49. Başvurucu; AYİM’in,
bünyesindeki sınıf subayları nedeniyle bağımsız ve tarafsız olmadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
50. Başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
51. Anayasa Mahkemesi tarafından benzer
başvurular incelenirken de belirtildiği üzere, AYİM’in
oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına
alınmıştır. AYİM’e atanan askerî hâkimlerin
bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı,
atanma ve çalışma usulleri yönünden askerî hâkimlerin bağımsızlıklarını
zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme
durumunda bulunmadıkları, disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin
Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir (Yaşasın Aslan, § 29). Diğer yandan sınıf subayı üyelerin en
fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin konularında yukarıda
bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari
veya askerî yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu
subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Benzer yöndeki AİHM
kararları için bkz. Mustafa Yavuz ve
diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 29870/96,
25/5/2000; Bek/Türkiye, B. No:
23522/05, 20/4/2010, § 30).
52. Açıklanan nedenlerle, mahkemenin
bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından başvurunun
bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. İki Dereceli
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
53. Başvurucu, AYİM daire kararlarına
karşı başvurulabilecek etkili bir kanun yolunun olmadığını belirterek adil
yargılanma hakkını ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
54. Anayasa Mahkemesine yapılan bir
bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal
edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı
sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi
gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında
kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz,
B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
55. Başvurucunun başvuru dilekçesinde
ifade ettiği AYİM nezdinde temyiz yani iki dereceli yargılanma hakkı,
Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi
Sözleşme ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinin
kapsamına da girmemektedir (Mahir Akarsu,
B. No: 2012/1096, 20/2/2014, §§ 42-45).
56. Açıklanan nedenlerle başvuru konusu ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının,
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1.
Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması,
2. İdarece sunulan belgeler tebliğ
edilmediğinden silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması,
3. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil
olmadığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması,
4. Gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması,
5. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin
bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması,
6. İki dereceli yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu
bakımından yetkisizlik nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
18/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.