TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İLKER ERDOĞAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/316)
|
|
Karar Tarihi: 20/4/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Murat ŞEN
|
Başvurucu
|
:
|
İlker ERDOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Engin YEŞİLYURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir diş hekiminin katıldığı televizyon programında
reklam yaptığından bahisle idari para cezasıyla cezalandırılmasının ifade
özgürlüğünü ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/1/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 29/9/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 9/11/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 23/12/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
6/1/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 8/1/2016 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Diş hekimi olan başvurucu 9/3/2009 tarihinde lazer destekli implant tedavisi konusunda konuşmak üzere özel bir
televizyon kanalında programa katılmıştır. Program esnasında diş hastalıkları
ve tedavisi yöntemlerine ilişkin olarak yaptığı açıklamaların reklam amacı
taşıdığından bahisle başvurucu hakkında İstanbul Diş Hekimleri Odası disiplin
soruşturması başlatmıştır.
9. Yapılan disiplin soruşturması sonucunda İstanbul Diş
Hekimleri Odası Disiplin Kurulunun 10/9/2009 tarihli ve 2009/66 sayılı kararı
ile başvurucunun katıldığı programda 20/05/1991 tarihli ve 20876 sayılı Resmî Gazete'de yayımlananTürk Dişhekimleri Birliği ve Dişhekimi
Odaları Disiplin Yönetmeliği'nin (Disiplin Yönetmeliği) 8. maddesinin (a) bendi
uyarınca reklam yaptığı gerekçesiyle 1.043 TL idari para cezası ile
cezalandırılmıştır.
10. Başvurucu anılan idari para cezasına karşı yaptığı itiraz,
Türk Diş Hekimleri Birliği Yüksek Disiplin Kurulunun 13/1/2010 tarihli ve 21/2010
sayılı kararı ile reddedilmiştir.
11. Başvurucunun, idari para cezasının iptali istemiyle açtığı
davada Ankara 2. İdare Mahkemesi 12/5/2011 tarihli ve E.2010/1194, K.2011/735
sayılı kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi şöyledir:
"Olayda; deşifre metninin incelemesinden
programa katılan davacının implant konusunda bilgiler
verdiği, tedavinin çok kısa sürdüğünü ve garantili olduğunu beyan ettiği, başka
tedavi yöntemlerine ve cihazlara ilişkin olumsuz görüşler beyan ettiği, kendisinin
2001 senesinde elbiyum lazeri alan ilk Türk Hekimi
olduğunu, dişhekimliği ile ilgili ne kadar cihaz
varsa hepsini kullandığını beyan ederek ağız ve diş sağlığı bilgileri
aktarmaktan çok kendisi tarafından yapılan ve son teknolojilerin kullandığı tedavilerin
anlatıldığı, ayrıca program sırasında ekranda muayene telefon numarasının
verildiği görülmekle, açıkça reklam yapan davacıya fiiline uygun olarak verilen
para cezasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık
bulunmamaktadır."
12. Davanın reddine ilişkin karar, Danıştay Sekizinci Dairesinin
10/2/2012 tarihli ve E.2011/8019, K.2012/465 sayılı kararıyla onanmış ve karar
düzeltme istemi aynı Dairenin 11/10/2012 tarihli ve E.2012/4838, K.2012/7408
sayılı kararıyla reddedilerek kesinleşmiştir.
13. Başvurucu karar düzeltme isteminin reddine dair kararı
20/12/2012 gününde tebellüğ etmiştir.
14. Başvurucu 11/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. Programın İçeriği
15. 9/3/2009 tarihinde başvurucunun katıldığı televizyon
programının deşifre edilen metni özetle şöyledir:
16. Sunucu, diş sağlığına ilişkin olarak yanlış bilinen ve
uygulanan birçok yöntemin olduğunu ve çok kısa süre içinde implant
tedavisinin nasıl yapılacağı sorusunun cevabını arayacaklarını belirterek
programı açmıştır. Başvurucu ise "Türkiye'nin en sıra dışı diş
hekimi" olarak tanıtılmıştır. Daha sonra diş tedavisi esnasında hastaların
karşılaşabileceği bazı sorunlar üzerine konuşulmuş ve muayenehaneler ile
kullanılan cihazlarınsterilizasyonunun önemi
vurgulanmıştır.
17. Programın devamında başvurucu implant
tedavisini nasıl yapıldığına dair konuşmaya başlamıştır. Başvurucu geleneksel
tedavi yöntemlerinin olumsuz yönlerini anlatarak implant
tedavisinin diş sağlığı yönünden faydalarını ifade etmiştir. Daha sonra
başvurucu; içinde kendisinin de bulunduğu, Türkiye'de az kişinin uyguladığı
lazerle implant tedavisinin nasıl yapıldığını ve
faydalarını anlatmıştır. Program izleyicilerin soruları ile devam etmiştir. Bu
sırada başvurucu implantta kullanılan dişin nasıl
yapıldığını program esnasında uygulamalı olarak göstermiştir. Programın
genelinde başvurucu, lazerle implant tedavisini
anlatırken bu tedaviyle "kısa zamanda
muhteşem ve mükemmel sonuçlar" aldıklarını ileri sürmüştür.
18. Programda izleyici soruları da cevaplandırılmıştır. Bu
kapsamda başvurucunun iletişim bilgilerini isteyen bir izleyiciye sunucu,
başvurucunun İstanbul'da faaliyet gösterdiğini ve irtibat bilgilerinin ekrandan
verileceğini belirtmiştir. Başvurucu bu açıklamaya herhangi bir itirazda
bulunmamıştır. Öte yandan yurt dışından katılan bir izleyicinin sorusu üzerine
sunucu, başvurucunun yurt dışından devlet başkanı düzeyinde dahi hastalarının
olduğunu belirtmiş ve başvurucuya İstanbul dışına gidip gitmediğini sormuştur.
Başvurucu, bu soruya ülkemizde sağlık turizmin çok gelişmiş olduğunu belirterek
cevap vermiştir. Programa telefonla katılan bir izleyici de başvurucunun
hastası olduğunu belirterek başvurucunun kendisine nasıl implant
uyguladığını antlamıştır.
C. İlgili Hukuk
19. 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı
İcrasına Dair Kanun'un 40. maddesi şöyledir:
"İcrayı sanat eden diş tabipleri ve
dişçiler hasta kabul ettikleri mahal ile muayene saatlerini bildiren ilanlar
tertibine mezun olup diğer suretlerle reklam ve saire yapmaları memnudur."
20. 13/1/1960 tarihli ve 4/12578 sayılı Bakanlar Kurulu kararı
ile yayımlanan Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi 'nin
(Nizamname) 8. maddesi şöyledir:
"Tabiplik ve diş tabipliği mesleklerine
ve tedavi müesseselerine, ticari bir veçhe verilemez.
Tabip ve diş tabibi, yapacağı yayınlarda
tababet mesleğinin şerefini üstün tutmaya mecbur olup, her ne suretle olursa
olsun, yazılarında kendi reklamını yapamaz.
Tabip ve diş tabibi, gazetelerde ve diğer
neşir vasıtalarında, reklam mahiyetinde teşekkür ilanları yazdıramaz."
21. Anılan Nizamname'nin 9. maddesi
şöyledir:
"Tabip ve diş tabibi, gazete ve sair
neşir vasıtaları ile yapacağı ilanlarda ve reçete kağıtlarında, ancak ad ve
soyadı ile adresini, Tababet İhtisas Nizamnamesine göre kabul edilmiş olan ihtısas şubesini, akademik ünvanını
ve muayene gün ve saatlarını yazabilir.
Muayenehane kapılarına veya binaların dışına
asılacak tabelaların ebadı ve adedi, mahalli tabip odaları tarafından tesbit edilebilir. Tabipler ve diş tabipleri, tabip
odalarının bu husustaki kararlarına riayet etmekle mükelleftirler.
Tabelalarda en çok iki renk kullanılabilir.
Işık verici vasıtalarla tabelaları süslemek yasaktır."
22. Disiplin Yönetmeliği'nin 8. maddesinin (a) bendi şöyledir:
"Para cezasını gerektiren fiil ve haller
şunlardır:
a) Reçete kağıtları, el ilanları, promosyon
malzemeleri ve benzeri araçlarla reklam yapmak veya sanal ortamlar da dahil
olmak üzere her türlü iletişim araçlarında reklam amacına yönelik veya haksız
rekabeti sağlayıcı yazılar yazmak, yazdırmak veya açıklamalarda bulunmak;
çalıştığı veya ortağı olduğu kuruluş veya şirket aracılığı ile anılan
eylemlerin yapılmasını sağlamak veya yapılmasına göz yummak,"
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 20/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; implant yapan bir diş
hekimi olduğunu, bu bağlamda bu konu ile ilgili bir programa katıldığını, daha sonra
da bazı televizyon kanallarından gelen teklifleri de kabul ettiğini, bunun
üzerine İstanbul Dişhekimleri Odasının hakkında
soruşturma açarak kendisine disiplin cezası verdiğini, buna ilişkin
itirazlarının da reddedildiğini, yapılan yargılamada tanık olarak gösterdiği
kişilerin ifadesine başvurulmadığını, hukuka aykırılık iddialarına yönelik
olarak yeterli açıklama yapılmadan gerekçesiz karar verildiğini, idari para
cezası tehdidi ile mesleğine yönelik olarak kamusal fayda yaratmak amacıyla
açıklama yapmasının engellendiğini belirterek Anayasa’nın 26. ve 36.
maddelerinde tanımlanan ifade özgürlüğü ile adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş; yeniden yargılanma ve manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun adil yargılanma hakkı
kapsamında ileri sürdüğü gerekçesizlik şikâyetinin
ifade özgürlüğü açısından da güvence altına alındığı gözetilerek başvurucunun
bu yöndeki iddialarının ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında
ileri sürdüğü tanık dinletme hakkının ifade özgürlüğünden bağımsız olarak
ayrıca incelenmesi gerektiği kabul edilmiştir.
a. Tanık Dinletme Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
26. Başvurucu, tanık dinletme taleplerinin Derece Mahkemesi
tarafından kabul edilmediğinive neden kabul
edilmediğinin açıklanmadığını ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde başvurucunun tanık dinletme talebinin
televizyon programında verilen iletişim bilgilerinin kendisinin bilgisi dâhilinde
olmadığını ortaya koymak amacıyla olduğunu, Mahkemenin televizyon görüntülerini
ve dökümlerini inceleyerek karar verdiğini ve bu bağlamda somut olayın
koşullarında Mahkemenin takdir yetkisini kullandığını belirtmiştir. Öte yandan
Bakanlık, bu takdirde hata olup olmadığının değerlendirmesinin Anayasa
Mahkemesinin yetkisinde olduğunu ifade etmiştir.
28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı görüşlerin tevil yoluyla
haklılığını ortaya koyduğunu belirterek başvuru formundaki açıklamalar
gözetilerek başvurunun sonuçlandırılmasını talep etmiştir.
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Mahkeme, . açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
30. 6216 sayılı Kanun'un "Esas
hakkındaki inceleme" kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Bölümlerin,
bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri,
bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."
31. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında
ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
32. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil
olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi, adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında
kabul edilmektedir (Güher Ergun ve
diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38). Silahların eşitliği
ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara
tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma
düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile
getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın
Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
33. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nda yazılı yargılama usulü benimsendiğinden ve yazılı yargılama usulünde
duruşma istisnai olduğundanidari yargılama makamının
gerekli bilgi ve belgeleri somut olayın özelliğine göre resen araştırıp bulması
kurala bağlanmıştır. İdari yargılamada geçerli olan yazılı yargılama usulünün
doğal sonucu olarak inceleme evrak üzerinde yapılmakta; iptal davalarında
taraflardan birinin isteği üzerine veya mahkeme tarafından resen duruşma icra
edilebilmekle birlikte burada da ancak tarafların dilekçe ve savunmalarında
ileri sürdükleri sebep ve delillertartışılabilmektedir.
2577 sayılı Kanun'un 18. maddesinde davacı ve davalı taraf dışında ayrıca tanık
dinlenmesine ilişkin düzenlemeye yer verilmediği, bu kanunda düzenlenmeyen ve
sayma yolu ile belirtilen konularda 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanması öngörülmüş ise de sayılan hususlar
arasında tanık dinlemeye yer verilmediği, bu düzenlemelerin bir neticesi olarak
idari yargıdaki yerleşik uygulamada tanık dinleme yoluna gidilmediği
anlaşılmıştır.
34. Delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin
davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisinin esasen derece
mahkemelerine ait olduğu; derece mahkemelerinin dava konusuna, elde edilen dellilerin ağırlığına ve iddia ilesavunmalara
göre maddi gerçeği açığa çıkarma amacı gütmeyen tanık beyanı, keşif icrası ve
bilirkişi incelemesi gibi delilleri toplamama veya incelememe konusunda takdir
yetkisine sahip olduğu dikkate alındığında tanık dinlenilmesine ilişkin ileri
sürülen hususun çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkeleri yönünden
adil yargılanma hakkını ihlal ettiği söylenemez.
35. Açıklanan nedenlerle başvurucunun yargılamanın adil olmadığı
yönündeki yukarıda belirtilen iddialarının, bir ihlalin olmadığı açık
olduğundan açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
37. Başvurucu, katıldığı televizyon programında reklamını
yaptığından bahisle idari para cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü
ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM)
serbest mesleklerin reklam ve alenileştirme meselesine dar bir kriterle
yaklaşmanın ifade özgürlüğü ile bağdaşmayacağını ve böyle kriterlerin
uygulanmasının serbest meslek mensuplarının, toplum yaşamını etkileyen konularda
bile reklam olarak görülme şeklinde en ufak bir ihtimalin bulunması hâlinde
kamusal tartışmaya katkıda bulunmaktan caydırma riski taşıdığını belirttiğini
ifade etmiştir. Bakanlık, başvurucunun katıldığı programda yaptığı konuşmanın
içeriğinin genel yararı ilgilendiren bir konuda bilgi aktarımı ve düşüncenin
ifade edilmesi olarak mı yoksa iletişim araçları ile reklam amacına yönelik
açıklamalarda bulunma yasağı kapsamında mı değerlendirileceği, başvurucuya
verilen para cezasının çatışan menfaatler arasında adil denge kurup kurmadığı
ve başkalarının haklarının korunması için demokratik bir toplumda gerekli olup
olmadığı hususunda değerlendirme yapmanın Anayasa Mahkemesinin takdirinde
olduğu belirtilmiştir.
39. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı görüşlerin tevil yoluyla
haklılığını ortaya koyduğunu belirterek başvuru formundaki açıklamalar
gözetilerek başvurunun sonuçlandırılmasını talep etmiştir.
40. Anayasa'nın "Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesi
şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz,
yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon,
sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına
engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik,
kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi
ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin
gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
...
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir."
41. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında ifade ve basın
özgürlüklerine ilişkin temel ilkeler ayrıntılı olarak belirtilmiştir (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461,
12/11/2014, §§ 57-67, 80, 94; Bekir Coşkun
[GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 30-38; Ali
Rıza Üçer (2) [GK], B. No: 2013/8598, 2/7/2015, §§ 30-33; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503,
27/10/2015, §§ 33-39; Medya Gündem Dijital
Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, § 44).
42. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğun varlığı, her türlü
düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Aynı şekilde
birey, özgün kişiliğini düşüncelerini serbestçe ifade edebildiği ve
tartışabildiği bir ortamda gerçekleştirebilir. İfade özgürlüğü; kendimizi ve
başkalarını tanımlamada, anlamada ve algılamada, bu çerçevede başkalarıyla
ilişkilerimizi belirlemede ihtiyaç duyduğumuz bir değerdir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, §
41).
43. İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve
toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir.
İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen
“bilgi” ve “düşünceler” için değil, devleti veya toplumun herhangi bir kesimini
inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir.
Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve
açık görüşlülük bunu gerektirmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 24/9/1976, § 49).
44. Diğer taraftan Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında
belirtilen istisnalar gereğince ifade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde
değildir. Sınırlanabilir nitelikte olmasına rağmen ifade özgürlüğünün
demokratik toplumlar için önemi gözetildiğinde sınırlamaların daha dar
yorumlanması ve sınırlama gerekliliğinin inandırıcı ve makul olması
gerekmektedir. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13.
maddesindeki ölçütler dikkate alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne
getirilen sınırlamaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan
ölçütler çerçevesinde ve 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir.
45. Açıklanan ilkeler ışığında ifade özgürlüğünün ihlal edilip
edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut olup
olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığının
belirlenmesi gerekmektedir. Tespit edilen müdahalenin, Anayasa'nın 26. maddesi
anlamında meşru kabul edilebilmesi için aynı maddenin ikinci fıkrasında
belirtilen sınırlama nedenlerinden bir veya daha fazlasına dayanması ve hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen
güvencelere uygun olması gereklidir. Bu nedenle sınırlamanın Anayasa'nın 13.
maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa'nın ilgili maddesinde belirtilmiş
ve kanunla öngörülmüş olma, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum
düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama
koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
a. Müdahalenin Varlığı
46. Başvurucu, katıldığı televizyon programında reklam
yaptığından bahisle idari para cezası ile cezalandırılmıştır. Anılan idari para
cezasının iptaline ilişkin olarak başvurucunun açtığı davanın neticeden reddine
karar verilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun katıldığı televizyon programında
dile getirdiği ifadelerin reklam olduğu değerlendirmesi ile idari para cezası
ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olarak kabul
edilmesi gerekir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmaması
47. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve
Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe
Anayasa'nın 13. ve 51. maddelerinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle
müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa'nın
ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme,Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik
toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
48. Başvurucunun idari para cezası ile cezalandırılmasının
kanuni dayanağı 1219 sayılı Kanun'un 40. maddesi, Nizamname 'nin 8. ve 9. maddeleri ile Disiplin Yönetmeliği'nin 8.
maddesinin (a) bendi olduğu değerlendirilmiştir. Anılan düzenlemelerin "ulaşılabilirlik" ve "öngörülebilirlik" şartları da
gözetilerek "kanunilik"
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır (Tuğba
Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, §§ 80-101).
ii. Meşru Amaç
49. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi
için Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen millî güvenliğin,
kamu düzeninin, kamu güvenliğinin, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ile devletin
ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması; suçların önlenmesi,
suçluların cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş
bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile
hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama
görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik olması
gerekir.
50. Başvuru konusu olayda, diş hekimi olan başvurucunun
katıldığı televizyon programında mesleği itibarıyla yasak olmasına rağmen
reklam yaptığından bahisle idari para cezası ile cezalandırılması söz
konusudur. Bu bağlamda başvurucunun yaptığı itiraz da yargı mercileri
tarafından reddedilmiştir. İdari para cezasına hükmedilmesi başvurucunun diğer
meslektaşları karşısında ticari bir üstünlük kazanmasının engellenmesidir. Öte
yandan birey ve toplum sağlığının korunması da amaçlanmaktadır. Bu nedenle
başvurucunun idari para cezası ile cezalandırılmasının nedeni başkalarının
haklarının ve kamu düzeninin korunması olarak kabul edilmesi gerekir. Bu
bağlamda Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenlemeler
çerçevesinde ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin amacı "kamu düzeni, ... başkalarının ... haklarının ...
korunması" kapsamında kaldığının ve meşru olduğunun kabul
edilmesi gerekir.
iii. Demokratik Toplumda Gerekli Olma ve
Ölçülülük
51. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca
demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence
altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle
kullanılamaz hâle getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle
uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve
ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için
zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilirler. (AYM,
E.2006/142, K.2008/148, 24/9/2008). Başka bir ifadeyle yapılan sınırlama, hak
ve özgürlüğün özüne dokunarak onun kullanılmasını durduruyor veya aşırı
derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hâle getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine
aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki dengeyi bozuluyorsa
demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır(AYM,
E.2009/59, K.2011/69,28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148, 17/4/2008).
52. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak
ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051,
20/2/2014, § 84).
53. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin
kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından "demokratik bir toplumda gerekli"
ve "ölçülülük" ilkesine
uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Bejdar Ro Amed,
B. No: 2013/7363, 16/4/2015,§ 67).
54. AİHM de konuyla ilgili ilk kararlarından itibaren,
Sözleşme'nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında geçen "gerekli" kavramını Anayasa
Mahkemesinin yukarıda anlatılan yaklaşımına (bkz. §§ 39-41) benzer bir biçimde
açıklamıştır. AİHM'e göre "gerekli" kavramı, "toplumsal bir ihtiyaç baskısı"nı ima etmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, § 48). O hâlde ifade
özgürlüğüne yargısal veya idari bir müdahalenin toplumsal bir ihtiyaç baskısını
karşılayıp karşılamadığına bakılması gerekecektir. Bu çerçevede bir müdahale,
meşru amaçla orantılı bir müdahale olmalı; ikinci olarak müdahalenin haklılığı
için kamu makamlarının gösterdikleri gerekçeler konuyla ilgili ve yeterli
olmalıdır (Tayfun Cengiz, B. No:
2013/8463, 18/9/2014, § 56).
55. Somut olayda başvurucu implant
tedavisi ile ilgili bilgi vermek amacıyla özel bir televizyon kanalında bir
programa katılmıştır. Bu kapsamda başvurucu, implant
tedavisinin bilinen geleneksel yöntemlerinden farklı olarak lazer ile bu
tedavinin yapılmasının daha acısız ve kısa sürede sonuç verdiğini ileri
sürmüştür. Başvurucu bu değerlendirmeyi yaparken genel olarak lazerle implant tedavisinin nasıl olduğunu anlatırken diğer
taraftan implant tedavisinde lazer yönteminin çok az
kişi tarafından kullanıldığını belirtmiştir. Bu açıklama yapılırken diğer
yöntemler hakkında olumsuz görüş belirttiği ve kendisinin çok uzun süredir bu
yöntemi uyguladığını vurgulamıştır. Bu vurgulama esnasında tedavi yöntemlerinin
ötesinde kendisinin son teknolojileri kullanarak tedavi yaptığını ifade
etmiştir. Ayrıca başvurucunun telefon numarası verilerek iletişim bilgileri
yayınlanmıştır. Programa sorularıyla ve telefonla katılan izleyicilere verilen
cevaplar üzerinden de başvurucunun iletişim bilgileri yayınlanmıştır.
56. Anayasa Mahkemesi, ifade özgürlüğüne ilişkin başvurularda bu
özgürlüğün demokratik toplumlardaki önemini her fırsatta vurgulamıştır. Bununla
birlikte bazı serbest meslekler açısından reklam meselesinde yaklaşımın katı
prensipler çerçevesinde sınırlanması tek başına ifade özgürlüğünün ihlali
olarak kabul edilmemelidir. Özellikle birey ve toplum sağlığı ile doğrudan
ilişkili bir durumda haksız rekabet riskinin oluşturacağı sakınca ile ifade
özgürlüğü arasındaki dengenin kamu sağlığı ve kamu düzeni lehine bozulması
yönündeki düzenlemeler demokratik toplum düzeninde makul olarak
değerlendirilebilir. Bu değerlendirme, diş hekimliğinin ticari bir faaliyetten
öte kamu sağlığını gerçekleştirmeye dönük bir faaliyeti olmasının bir
yansımasıdır. Ancak her somut olayın kendine özgü koşullarında yapılacak
değerlendirmede reklama yönelik uygulanacak kriterlerin reklam yasağı uygulanan
alanlardaki serbest meslek sahiplerinin kamusal tartışmalara katılmasını
caydırıcı nitelikte olmaması gerekmektedir (Barthold/Almanya, B. No: 8734/79, 25/3/1985, § 58).
57. Bununla birlikte başvuru konusu olayda diş hekimi olan
başvurucunun katıldığı programın somut hedefinin doğrudan başvurucunun
reklamını yapmak olduğu söylenemez ise de başvurucunun program esnasında
yaptığı açıklamaların programın amacını aştığı yadsınamaz. Özellikle programın
deşifre metni incelendiğinde Derece Mahkemesinin ortaya koyduğu gerekçeler
başvurucunun katıldığı programda reklam yaptığına dair ilgili ve yeterli bir
açıklıktadır. Bu bağlamda başvurucunun, reklamını yaptığından bahisle idari
para cezası ile cezalandırılmasının demokratik bir toplumda gerekli olmadığı
söylenemez. Öte yandan başvurucuya verilen idari para cezasının miktarı gözetildiğinde
bu miktarın, ifade özgürlüğüne müdahale için ortaya konulan meşru amaç için
ölçüsüz veya caydırıcı olduğu da söylenemez.
58. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence
altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A.1. Tanık dinletme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
20/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.